26 Temmuz 2015 Pazar

AHMET BÜKE : Haftanın öyküsü: Sıradan insanların sıradışı şeysi; Eniştesi!

AHMET BÜKE : Haftanın öyküsü: Sıradan insanların sıradışı şeysi; Eniştesi!

"Gezginliğin kuralı bu, iç basıncını hiç öldürmeyeceksin"

26.07.2015 13:07

Nazire Halam kocasından çok çektiğini söylerdi.

"Anam kulağıma su kaçırmıştı aslında ama ah eşek kafam; demek çekilecek çilem varmış," derdi arada.

"Neden öyle söylüyorsun Halacım ya," derdim. "Gül gibi adam."

"Ay, gül de görmesek!" diye yüzünü buruştururdu.

Ahmet Enişte gezgin adamdı. Ben son yıllarını hatırlıyorum, o zaman bile iki defa Ümit Burnu'na gitmişti. Sonuncu kayboluşunda Ural taraflarında bir tren istasyonunda bulmuşlar. Ağır hasta getirdiler eve. Çok üşütmüştü. Durmadan öksürüyordu. Bizim eski arabayla her gün iğneye götürüyordum.

Bir defasında, tam arabadan indirmiş kucağımda sağlık ocağına taşıyordum ki kulağıma doğru yaklaştı.

"Evlat," diye fısıldadı, "biliyor musun, yakında yeni bir gezegen bulacaklar."

Hastalıktan iyice hafiflemişti. Şöyle bir tartıp yeninden yürümeye devam ettim.

"Dediklerimi sallamıyorsun fakat dinle beni. O gezegende aynı dünya gibi nefes alınabilir bir atmosfer ve su olacak."

"Ahmet Enişte," dedim, "biliyorum gitmek istiyorsun ama önce iyileşmen gerek. Kendine iyi bakmalısın ki, ayağa kalkıp gözünü oraya da dikmelisin."

"Çok geç artık benim için. Yakında imamın salına binerim ama aklım kalacak biliyor musun? Kim bilir nasıl güzeldir orası."

O gün eve dönerken deniz kenarında durmamı istedi. Yakındaki tekel bayiine gittim, tuzlu çiğdem, yer fıstığı ve bira aldım. Mevsim iyice yaza dönüyordu. Karşılıklı yaktık sigaraları. Neşemiz anında geri geldi. Ölmeye yatmış o adam gitmişti sanki. Durmadan konuşuyordu.

"Enişte yahu," dedim. "Şimdi sen fasılasız geziyorsun ya..."

"Evet, işte tas tamam öyle, durduramıyorum kendimi."

"İyi ne güzel işte. Keşke ben de senin gibi olabilseydim. İşi gücü, evi barkı bırakıp aklımın estiği yere gitseydim."

"Yap evlat. Benden eksiğin yok."

"Yani o kadar cesur değilim, diyelim. Kendimi biliyorum. Yalnız senin meselende anlamadığım şey şu, o kadar uzağa gidiyorsun da neden her defasında geri dönüyorsun? Döndüğün de Nazire Halam yani."

"Haa," dedi gülümseyerek, "İşte püf noktası orada. Nazire'ye dönmesem yeniden evden kaçma isteğini nereden bulacağım? Gezginliğin kuralı bu, iç basıncını hiç öldürmeyeceksin."

Karşılıklı güldük.

Ertesi gün yine iğne yolunda giderken arka koltuktan "Oy yandı biletlerim!" diye mırıldandı.

Arabayı sağa çektim.

Baktım.

Sizlere ömür!

Nazire Halam çok ağladı taziye evinde.

Cenaze ummadığımız kadar kalabalıktı. Siyah takım elbiseli, güneş gözlüklü adamlar, uzun siyah arabalar, dizi dizi çelenkler falan. Hiç anlam veremedim ama imamdı, defin belgesiydi, mezar yeriydi koşturmaktan zaten beynim dönmüştü. Öyle kaynadı gitti o gün.

Sonra bir kaç sene geçti.

Kapım çaldı.

Bir mektup.

"Evladım, ben Nazire Halan. Sen bu satırları okurken ben herhalde ülkeden çıkmış olacağım. Anamı dinlemediğim için yıllarca başımı duvarlara vurdum durdum lakin iyi ki içimdeki sesi dinlemişim. Ahmet beni hep ihmal etti. Başına buyruk yaşadı. Bir saatten sonra ben de ipini koyuverdim zaten. Bakma öyle söylendiğime çok da umurumda değildi. Geziyordu ama evi parasız bırakmıyordu; gidiyordu ama yine dönüyordu. Emekli olup bütün gün evde otursa daha mı iyi olurdu sanki. Vır vır başının etini yiyen bir adam! Sonunda çekmeden, çektirmeden, üç gün yatak dördüncü gün kara toprak hesabı temelli gitti. Allah rahmet eylesin. Yattığı yerler nurla dolsun! Ben senelerce bu adam iş güç tutmaz, neyle geziyor; hadi dediği gibi otostop, rezillik falan gidiyor, her defasında yola çıkmadan bana bırakacak parayı neresinden çıkarıyor, derdim. Sorduğum da çok oldu. Gülüp geçerdi muhterem. Evladım meğer enişten de ne numaralar varmış. Adam beynelmilel casusmuş! Ya, o güdük şey işte. Kıçı yere yakından korkacaksın derdi anacım. İyi ki de korkmamışım! İki hafta önce birileri geldi eve. Enişten onlara emanet etmiş. Benim kahrımı çok çekti, bu parayı mutlaka ona ulaştırın, demiş. Hemen gittim Paris bileti aldım. Param arttı, dönüşte de Kapadokya'ya gidiyorum. Balonla da gezeceğim azıcık. Senden isteğim benim sardunyaları arada sulaman. Eniştenin bıraktığı para suyunu çekince mecbur döneceğim, bari bir nefes bulayım evde. Ölmesinler sakın.

İMZA"

Şimdi bizim eski arabayla Halamgillere gidiyorum.

Sardunyaları sulayacağım.

Sonra Pazartesi olacak, bizim şefin ağız kokusunu çekeceğim.

Delirmemek için arabayı deniz kenarına çekip biraları çakmakla açacağım.

Peki, siz ne yapacaksınız?


a45UyF587661-150726133806 Oraj Poyraz <cimcime@neomailbox.net>
2015/07/26  16:30 6  64  1 undefined kemalistiz@googlegroups.com

 

Edep insan icin guzel elbise menzilesindedir.

Hz.Ali

Kur an da, Secde Suresi nde Tanri nin soyle konustugu yazilidir:

Biz dileseydik, herkesi dogru yola eristirirdik.
Ne var ki, An-dolsun ki, cehennemi, cinlerle ve insanlarla dolduracagim diye kesin bir soz cikmistir benden (Secde Suresi, ayet 13).
Bu ayeti okurken bir de Enam Suresi nin su ayetine goz atalim:

Allah kimi dogru yola iletmek isterse onun kalbini Islama acar; kimi de saptirmak isterse...
kalbini iyice daraltir... (Enam Suresi, ayet 125.)

Dikkat edilecegi gibi bu ayetlere gore Tanri, eger dilemis olsa butun insanlari Musluman yapabilecekken yapmiyor; bir kismini Musluman yapip bir kismini kafir kildigini bildiriyor.
Sebep olarak da cehennemi insanlarla dolduracagina dair kendi kendine kesin bir soz verdigini soyluyor.
Daha baska bir deyimle insanlarin tumunu dogru yola sokabilecekken boyle yapmadigini, cunku boyle yapmis olsa, bu takdirde cehennemi insanlarla dolduracagina dair kendi kendine verdigi sozu yerine getirememis olacagini apacik bir sekilde acikliyor!
Olacak sey midir bu?
Hic Yuce bir Tanri, hic yoktan insanlari cehenneme atmak gibi bir davranisa yonelmekten zevk aliyormus gibi konusabilir mi?
Yukaridakine benzer olmak uzere, Kur an in Hud Suresi nin 118.ve 119.ayetlerinde Tanri nin soyle konustugu yazilidir:

Rabbin dileseydi butun insanlari bir tek millet yapardi.(Fakat) onlar ihtilafa dusecekler.
Ancak, Tanri nin merhamet ettikleri mustesnadir.
Zaten Rabbin onlari bunun icin yaratti.
Rabbinin, Andolsun ki cehennemi tumuyle insanlar ve cinlerle dolduracagim sozu yerini buldu (Hud Suresi, ayet 118-119).
Goruluyor ki, bu ayetler anlasilmazliklarla, uyusmazliklarla ve birbiriyle celisir satirlarla, fakat butun bunlardan baska bir de Tanri nin yuceligi fikriyle bagdasmazliklarla dolu.
Kaynak: Ilhan Arsel (Kuranin Elestirisi s. 55-56)


Safsata [( Ing:Fallacy), (Osm;Kiyasi-i batil)], bir dusunceyi ortaya koyarken ya da anlamaya calisirken yapilan yanlis cikarsamalarin tamamina safsata denir.
Safsatalar, ilk anda gecerli ve ikna edici gibi gozuken ancak yakindan bakildiginda kendilerini ele veren sahte argumanlardir.
Gunumuz Turkce sinde safsata kelimesi kusurlu akil yurutme anlamini kaybetmis, yanlis inanc manasinda kullanilir olmustur.
Oysa, safsata, insanin muhakeme yetisinin yanlis yonde kullanimidir ve cogu kez onyargi, ek$ik bilgi, batil inanclar, duygusallik, yersiz gondermeler, acelecilik, ozensizlik, genelleme, duygu somurusu, Turkce yi kotu kullanma gibi sebeplerden kaynaklanir.
---
Ozellestirme Safsatasi (Fallacy of Accidents A dicto secundum quid ad dictum simpliciter) :
Az rastlanan olaylardan genel kurallar cikarmak kiyaslama hatalari (fallacies involving statistical syllogisms) olarak adlandirilir.
Ozellestirme Safsatasi ve Genellestirme Safsatasi olmak uzere iki turu vardir.
Ornek 1:
Kural, Insanlara vurmak yanlistir .
O halde saldiriya ugradiginda karsilik vermemelisin.
Ornek 2:
Kural, Hic kimse yalan soylememelidir .
Bir katil, isleyecegi baska bir cinayet icin bilgi almak icin seni zorlasa bile yalan soylememelisin.
Ornek 3:
Trafik kurallarina gore, sehir icinde saatte 70 km den daha hizli gitmek yasaktir, Agir yarali birini hastaneye yetistirmeye calissan bile.
Ornek 4:
Odunc aldigin bir seyi geri vermek gerekir.
Bu nedenle odunc aldigin bu otomatik tufegi akil hastasina geri vermelisin.
Ornek 5:
Hiristiyanlar genellikle ateistleri sevmez.
Sen de Hiristiyansin, o halde ateistleri sevmezsin.
Guncel Ornek 1:
Cumhurbaskaninin koltugu neden one konur?
Cunku o devleti temsil ediyor da onun icin.
Yani devlet her zaman ondedir.
Cumhurbaskaninin koltugu onde olursa, baska yerlerde de en kucuk kademesine kadar devlet gorevlerinin koltugu onde olur.
Bu ise, Devlet her seydir, birey ise hicbir sey diye dusunen, devletlu anlayisinin bir yansimasidir.
(Oral Calislar, 21.5.2000, Cumhuriyet)
Yazar, cumhurbaskaninin onde oturmasinin sebebi devleti temsil etmesidir dolayisiyla devlet her zaman ondedir diyor, bu genellemenin en kucuk kademeler icin bile gecerli olacagi cikarimini yapiyor.
Guncel Ornek 3:
Kemal Sunal in olumu ihmaldenmis.
Sanki Turkiye de her yil benzer sekilde olen binlerce Turk vatandasinin olumu, asiri ilgiden ve insan hayatina verilen degerdenmis gibi.
Turk dedigin boyle olur.
(Fatih Altayli, 5.7.2000,Hurriyet)
Yazar, Turkiye de olenlerin buyuk bir cogunlugunun ihmal nedeniyle oldugu genel ilkesinden cikarak Kemal Sunal in da ihmalden olmesi ozel durumunun dogal oldugu cikarimini yapiyor.


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder