Diyanet'in kayıp 23 milyonu nerede?
Kendisine tanınan harcama limitini 2014 yılında 98 milyon lira aşan Diyanet son günlerin gündem konusu. 23 milyon liranın akıbeti ise bilinmiyor. Para kanatlanıp uçmayacağına göre bir yerlerde olmalı. Peki ama nerede?
Bir ekonomist paranın nerede olduğunu bilen bir kahin değildir elbette ama paranın nereye gideceğini her zaman iyi bilir. Tıpkı Diyanet'in kayıp parasının nereye gittiğini bilebileceği gibi.
Eğer siz de akılı bir ekonomistseniz, ki bunun için ekonomi okumuş olmanız da gerekmiyor, paranın nereye gitmiş olduğunu mutlaka anlamışsınızdır. Biz anlayamayanlar için bir kere daha anlatalım.
Ekonomi tarihinin belki de en gülünç ekonomi makalesi 19 Kasım 1955'te The Economist dergisinde yayınlandı. İngiliz tarihçi C.N.Parkinson imzalı makalenin her paragrafı ayrı telden çalıyordu. "Parkinson Kanunu" adlı makalede yazar yeni bir ekonomi yasası keşfettiğinden bahsediyordu. Parkinson Kanunu adını verdiği bu yasaya göre yapılan iş, ona ayrılan sürede bitirilirmiş. Yazıyı okuyanlar dalga geçildiği şüphesine kapılmışlardı. Herhalde muzip bir editör ekonomistlerle alay ediyordu. Böyle saçma ekonomi yasası mı olurmuş! Hem de bir tarihçi tarafından yazılmış!
Makalenin yankıları sürerken ekonomistler C.N.Parkinson'un gerçekten ne yapmaya çalıştığını merak ediyorlardı. Parkinson hangi verileri kullanarak böyle bir sonuca ulaşmıştı acaba?
Parkinson, basitçe şunu söylüyordu. Eğer sevdiğine bir kartpostal gönderecek biri emekliyse üç günde gönderir, ama çalışan biriyse on dakikada. Bu pek de mantıksız gelmemişti ekonomistlere. Ama ekonomiyle ilgisi neydi ki? Araştırmaya devam ettiler. Parkinson, başka bir veriye daha dikkat çekiyordu. İngiliz donanmasında gemilerin sayısı %67, subayların sayısı %33 düşerken amirallerin sayısı nasıl oluyordu da %78 artıyordu? Cevap Parkinson'un iğneleyici mizahıyla ortaya koyduğu yasada saklıydı aslında. "Bir işe ne kadar fazla zaman ayırırsak, onu bitirmek için o kadar uzun süreye ihtiyacımız vardır." Ekonomistler artık ikna olmuşlardı. Parkinson Yasası gerçekten ekonominin o güne kadar gözden kaçmış yeni bir yasasıydı.
Bürokratik bir kamu kurumunda yasa basitçe şu şekilde işliyordu. Tüm kamu dairelerindeki personel sayısının yapılan işe göre arttığı düşünülür. Ama gerçek pek de öyle değildir. Yeteneksiz bir çalışan iş yükünü yeteneksiz bir diğer çalışanla paylaşmak istemez. Çünkü eğer paylaşırsa yaptığı (ya da yapamadığı) işte söz sahibi olamaz. İş uzar da uzar. Yükü azaltmak için işe iki yeni çalışan alınır. Bu iki kişi de en az kendileri kadar yeteneksiz olanlar arasından seçilir. Bu yeni çalışanlar diğerlerinin altında çalışmaya başlarlar. Artık işin daha kolay yapılacağı düşünülür. Her iki çalışanın da altında bir eleman vardır ve işi gerekirse ona yaptırarak tamamlayabileceklerdir. Fakat süreç yine beklenildiği şekilde işlemez. İşin yapılışı süresince raporlar, mailler gider gelir, toplantılar yapılıp durur. Öte yandan ilk iki kişi yönetici durumuna gelmişlerdir. Yapılamayan işin faturasını altlarındaki çalışana çıkarmaya her an hazırlıklıdırlar. İşte bu süreç böylece devam eder gider.
Eğer Diyanet'in kayıp parasını arıyorsanız, bilmeniz gereken tek şey Parkinson Yasasıdır. Kurumun 2004 yılında 72 bin seviyelerinde olan çalışan sayısının 2014 yılında 142 bine yükseldiğini biliyorsanız, paranın nereye gittiğini de anlamışsınız demektir. 10 yılda ikiye katlanan personel sayısı her şeyi fazlasıyla anlatıyordur herhalde.
Kısaca özetlemek gerekirse, bürokratik bir kurumda paranın nereye gittiği sorgulanıyorsa başvurulacak ilk yasa Parkinson'un zamanında komik denilen yasasından başka bir şey değildir. Bir işe ne kadar çok zaman ve kaynak ayırırsak, o işi bitirmek için o kadar çok zaman ve kaynağa ihtiyacımız vardır. İşte, Diyanet'te de yapılan budur.
Unutmayın, Parkinson yasası ile bir problemi çözüyorsanız, o problem gerçekten komiktir. Ama trajikomik!
Diyanet'in kayıp 23 milyonu nerede?
Kendisine tanınan harcama limitini 2014 yılında 98 milyon lira aşan Diyanet son günlerin gündem konusu. 23 milyon liranın akıbeti ise bilinmiyor. Para kanatlanıp uçmayacağına göre bir yerlerde olmalı. Peki ama nerede?
Bir ekonomist paranın nerede olduğunu bilen bir kahin değildir elbette ama paranın nereye gideceğini her zaman iyi bilir. Tıpkı Diyanet'in kayıp parasının nereye gittiğini bilebileceği gibi.
Eğer siz de akılı bir ekonomistseniz, ki bunun için ekonomi okumuş olmanız da gerekmiyor, paranın nereye gitmiş olduğunu mutlaka anlamışsınızdır. Biz anlayamayanlar için bir kere daha anlatalım.
Ekonomi tarihinin belki de en gülünç ekonomi makalesi 19 Kasım 1955'te The Economist dergisinde yayınlandı. İngiliz tarihçi C.N.Parkinson imzalı makalenin her paragrafı ayrı telden çalıyordu. "Parkinson Kanunu" adlı makalede yazar yeni bir ekonomi yasası keşfettiğinden bahsediyordu. Parkinson Kanunu adını verdiği bu yasaya göre yapılan iş, ona ayrılan sürede bitirilirmiş. Yazıyı okuyanlar dalga geçildiği şüphesine kapılmışlardı. Herhalde muzip bir editör ekonomistlerle alay ediyordu. Böyle saçma ekonomi yasası mı olurmuş! Hem de bir tarihçi tarafından yazılmış!
Makalenin yankıları sürerken ekonomistler C.N.Parkinson'un gerçekten ne yapmaya çalıştığını merak ediyorlardı. Parkinson hangi verileri kullanarak böyle bir sonuca ulaşmıştı acaba?
Parkinson, basitçe şunu söylüyordu. Eğer sevdiğine bir kartpostal gönderecek biri emekliyse üç günde gönderir, ama çalışan biriyse on dakikada. Bu pek de mantıksız gelmemişti ekonomistlere. Ama ekonomiyle ilgisi neydi ki? Araştırmaya devam ettiler. Parkinson, başka bir veriye daha dikkat çekiyordu. İngiliz donanmasında gemilerin sayısı %67, subayların sayısı %33 düşerken amirallerin sayısı nasıl oluyordu da %78 artıyordu? Cevap Parkinson'un iğneleyici mizahıyla ortaya koyduğu yasada saklıydı aslında. "Bir işe ne kadar fazla zaman ayırırsak, onu bitirmek için o kadar uzun süreye ihtiyacımız vardır." Ekonomistler artık ikna olmuşlardı. Parkinson Yasası gerçekten ekonominin o güne kadar gözden kaçmış yeni bir yasasıydı.
Bürokratik bir kamu kurumunda yasa basitçe şu şekilde işliyordu. Tüm kamu dairelerindeki personel sayısının yapılan işe göre arttığı düşünülür. Ama gerçek pek de öyle değildir. Yeteneksiz bir çalışan iş yükünü yeteneksiz bir diğer çalışanla paylaşmak istemez. Çünkü eğer paylaşırsa yaptığı (ya da yapamadığı) işte söz sahibi olamaz. İş uzar da uzar. Yükü azaltmak için işe iki yeni çalışan alınır. Bu iki kişi de en az kendileri kadar yeteneksiz olanlar arasından seçilir. Bu yeni çalışanlar diğerlerinin altında çalışmaya başlarlar. Artık işin daha kolay yapılacağı düşünülür. Her iki çalışanın da altında bir eleman vardır ve işi gerekirse ona yaptırarak tamamlayabileceklerdir. Fakat süreç yine beklenildiği şekilde işlemez. İşin yapılışı süresince raporlar, mailler gider gelir, toplantılar yapılıp durur. Öte yandan ilk iki kişi yönetici durumuna gelmişlerdir. Yapılamayan işin faturasını altlarındaki çalışana çıkarmaya her an hazırlıklıdırlar. İşte bu süreç böylece devam eder gider.
Eğer Diyanet'in kayıp parasını arıyorsanız, bilmeniz gereken tek şey Parkinson Yasasıdır. Kurumun 2004 yılında 72 bin seviyelerinde olan çalışan sayısının 2014 yılında 142 bine yükseldiğini biliyorsanız, paranın nereye gittiğini de anlamışsınız demektir. 10 yılda ikiye katlanan personel sayısı her şeyi fazlasıyla anlatıyordur herhalde.
Kısaca özetlemek gerekirse, bürokratik bir kurumda paranın nereye gittiği sorgulanıyorsa başvurulacak ilk yasa Parkinson'un zamanında komik denilen yasasından başka bir şey değildir. Bir işe ne kadar çok zaman ve kaynak ayırırsak, o işi bitirmek için o kadar çok zaman ve kaynağa ihtiyacımız vardır. İşte, Diyanet'te de yapılan budur.
Unutmayın, Parkinson yasası ile bir problemi çözüyorsanız, o problem gerçekten komiktir. Ama trajikomik!
a45UyF587661-151006114542 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2015/10/06 12:00 1 39 undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com
Basbakanlik Koltuguna Oturmadan Olursem Gozum Arkada Kalir. Allah Nasip Ederse Bir Nihai Hedefim Cankaya Kosku ne Cikmaktir.
Recep Tayyip ERDOGAN(RTE)
Turkiye denilen ulkenin basbakani
Resulullah sav buyurdular ki:
Kim tavla oyunu oynarsa elini domuz kanina bulamis gibi olur.
Kutubu Sitte 5337
Fransizlar Maras ve Urfa da yaptiklarini Adana da da yaparak Ermenileri silahlandiriyorlar.
Bunlar Islam halkina saldiriyor.
Kozan cevresinde Islam halkindan toplanan silahlar ve hayvanlar saldirgan Ermenilere veriliyor.
Kozan cevresindeki Hamam, Kurtoglu Ciftligi, Colak Hasan, Yassicali, Mehmet Aga ve Kabasakal koyleri Ermeni jandarma ve gonullulerince butun olarak yakilmistir.
Bucak yakinlarinda birkac koyun daha yakildigi da haber alinmistir.
Kilikya da ve cevresindeki isgal bolgelerinde Fransizlarin yarattigi durum, Turkler ve Ermeniler arasinda karsilikli olarak bir oc alma duygusunu beslemek ve bunun sonucunda da, isgalin kaldirilmasi ile birlikte yerli halkin birbirlerini bogazlayacaklarini dunyaya yayarak amaclarina varmaktir.
(31 Mart 1920)
K.ATATURK
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder