31 Ekim 2015 Cumartesi

‘Türkiye’ye gelen oyların bulunduğu bölüme yetkisiz AK Partili başkan girdi’

'Türkiye'ye gelen oyların bulunduğu bölüme yetkisiz AK Partili başkan girdi'

"OYLARININ NE KADAR GÜVENDE OLDUĞUNU SORGULAR OLDUK"
"ARTIK OYLARDAN EMİN DEĞİLİZ"
"ÇELİK'İ ORAYA ALAN THY, OYLARI NE YAPAR BİLEMİYORUZ"

31 Eki, 2015

1 Kasım Genel Seçimleri için yurt dışında kullanılan oylara, AK Parti'nin yurt dışı teşkilatı UETD gölgesi düştü

Altısı Almanya, üçü Hollanda, ikisi Belçika olmak üzere yurtdışındaki 11 seçim bölgesinin oyları, 27 Ekim'de Köln/Bonn Havalimanı'ndan Türkiye'ye gönderilirken, sadece Oy Saklama Komisyonu üyelerinin girebileceği bölüme UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik'in de girdiği belirtildi. CHP ve MHP temsilcileri, "Artık oylardan emin değiliz" dedi.

1 Kasım Milletvekili Genel Seçimleri için 8 ile 25 Ekim tarihleri arasında kullanılan yurtdışı oylarının güvenliğine, AK Parti'nin yurtdışı teşkilatı UETD gölgesi düştü. Başta Köln olmak üzere Almanya'daki altı, Hollanda'daki üç, Belçika'daki iki seçim bölgesinden oluşan 11 seçim bölgesinde kullanılmış oylar 27 Ekim Salı günü Köln/Bonn Havalimanı'ndan Türkiye'ye gönderildi. Ancak oyların gönderilmesi sırasında skandal bir olay yaşandı. Oy torbalarının kargo bölümünden uçağa teslimi sırasında, sadece Oy Saklama Komisyonu üyelerinin girebildiği bölüme UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik'in de girdiği tespit edildi. Oy Saklama Komisyonu Üyesi CHP ve MHP temsilcileri, kendilerinin o bölüme girebilmek için haftalar öncesinden akredite olduklarını hatırlattı.

Parti temsilcileri, UETD'li Çelik'in ancak, oy torbalarını Türkiye'ye taşıyan Türk Hava Yolları'nın (THY) desteğiyle oraya girmiş olabileceğini düşünüyor. 27 Ekim'deki gönderme işlemlerine, 2 Haziran'ın aksine TRT ve AA dışındaki basın mensupları davet edilmedi.

"OYLARININ NE KADAR GÜVENDE OLDUĞUNU SORGULAR OLDUK"

UETD Genel Başkanı Süleyman Çelik'in, Sandık Koruma Komisyonu üyeleri dışında kimsenin giremeyeceği bölüme girdiğini gösteren fotoğrafları ve yaşananları CHP temsilcisi Kazım Sarıkaya şöyle anlattı: "Komisyon üyeleri haricinde hiçbir yetkilinin giremeyeceği yer orası. UETD Genel Başkanı oraya elini, konulu sallayarak gelebildi. Orası oy torbalarının paketlendiği, yüklemelerin yapıldığı yer."

Çelik'in oraya rahatça nasıl girdiğine kimsenin bir açıklama getirilemediğini aktaran Sarıkaya, "Muhalefet partileri olarak tepki gösterdik. Biz tepki verince Çelik apar topar arabaya binerek kaçtı." dedi. "UETD Genel Başkanı rahatça oraya girebiliyorsa, oyların ne kadar güvende olduğunu sorgulamak lazım" diyen Sarıkaya, "Almanya'da, Alman gümrük sınırlarını aşıp da oyların olduğu yere kadar gelebiliyorsa, AK Parti Türkiye'de neler yapar bilemiyoruz." şeklinde konuştu.

"ARTIK OYLARDAN EMİN DEĞİLİZ"

Oy Koruma Komisyonu üyeleri olarak o noktaya girebilmek için bir hafta önceden akredite olduklarını bildiren Sarıkaya şöyle devam etti: "Bütün kimlik bilgilerimiz, pasaport fotokopilerimiz havaalanı yönetimine teslim edildi, konsolosluk tarafından bizim için özel izin alındı. UETD'li Çelik için öyle bir şey söz konusu olmadığı halde oraya nasıl geldi? Bunu Başkonsolosumuz Hüseyin Emre Bey de araştırıyor. Kendisi bizimle birlikte tepki gösterdi. Ama nasıl girdiğini bulamadık. Kafamıza takılan asıl soru; bunu yapan 'oyları ulaştırma sürecinde bir noktada oy torbalarını da değiştirebilir mi' sorusu. Her şey olabilir. Oylardan emin değiliz. UETD Başkanı buralara girebiliyorsa AK Parti'nin girmeyeceği hiçbir yer yok demektir. Seçim güvenliği kalmadı."

"ÇELİK'İ ORAYA ALAN THY, OYLARI NE YAPAR BİLEMİYORUZ"

Oy Koruma Komisyonu Üyesi, MHP temsilcisi Behzat Körpınar ise "Biz oraya akrediteyle girdik. Her partinin birer temsilcisi olacaktı. Biz orada oyları paketlerken Süleyman Çelik geldi. Konsolos Beye sorduk, kendisinin haberdar olmadığını söyledi. THY yetkilisini çağırdı. O arkadaş da, haberi olmadığını söyledi, özür diledi." dedi. UETD Genel Başkanı'nın oraya rahatça girebilmesinin kendilerini kuşkulandırdığını bildiren MHP'li Körpınar, "Tabi THY'ye güvenimizde kuşku oluştu. Çelik, büyük ihtimal THY sayesinde oraya girdi. Buna şahit olduktan sonra yurt dışı oyları konusunda güvenimiz sarsıldı. Biz oy torbalarını neticede THY yetkililerine teslim ediyoruz. Onlar oyları paketliyorlar. Biz uçağa teslim ettikten sonra ne olduğunu bilmiyoruz" diye konuştu.

Öte yandan MHP temsilcisi Tansel Çiftçi de seçim güvenliği konusunda aynı endişeleri taşıdığını kaydetti.

CİHAN




a45UyF587661-151031094316 Oraj Poyraz At Neomailbox cimcime@neomailbox.net
2015/10/31  09:45 1  39  undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com

 
--

Insanlarin seckini insanliga faydali olan insandir.
Halk nazarinda muteber kimse, merhametli olan insandir.

Kutadgu BILIG

Resulullah , yurumekte iken karsisina siir insad eden bir sair cikti.
Efendimiz: Seytani tutun veya Seytani yakalayin diye emretti.

(Kutubusitte, Siir bolumu)
El-Hudri den Muslim in kaydettigi
Hadis No: 3506

Levent Erturk : SIZIN DUYGULARINIZ GERCEK MI? EMIN MISINIZ?

En sonunda, insanin devredilemez sandigi her seyin bir degisim araci oldugu, alisverise konu edildigi ve devredildigi zaman gelmistir. simdiye dek ifade edilen ama asla takas edilmeyen; verilen ama asla satilmayan; edinilen ama asla satin alinmayan erdem, sevgi, inanc, bilgi, vicdan gibi degerlerin, kisaca her seyin ticarete dahil oldugu zamandir bu. Genel bir yozlasmanin, her seyin satilabilir olmasinin evrensellestigi ya da politik ekonomi diliyle konusacak olursak, maddi manevi her seyin pazarlanabilir bir deger haline geldigi ve gercek degerinin saptanabilmesi icin pazara getirildigi zamandir.
(karl marx)

***
Yukardaki satirlari ne zaman okusam, marx a buyuk adammissin demekten kendimi alamiyorum.
Gercek, cok acimasiz ve bayagi gorunebilir. Ama ortada bu tablo varsa, cozum yine ayni tablonun icinden cikacaktir. cagimiz artik bir reklam ve pazarlama cagidir. ustelik, metanin yani uretilebilen, gercek bir karsiligi olan somut urunun kendisinden cok; gercek olarak uretilemeyen her tur duygunun, erdemin, tutkunun, istegin pazarlanmasi daha fazla kazanc getirmektedir. urunun imaji, urunun kendisinden daha cok deger kazanmistir. uzerinde x firmanin logosunun oldugu bir ayakkabi diyelim ki 200 lira bedelle satilabilir. Ama o ayakkabinin temsil ettigi sosyal sinifa ait imaj dunyasi (diger imajlar ile birleserek) trilyonlarca lira kazandirir. Marx in ongorusu fazlasi ile gerceklesti. Her sey pazarlanabilir:

Bir savasta annesi ile birlikte olen cocugun resmi,
Bir insanin hayatindan 2-3 resim alinarak olusturulan tanitim,
Bir dinin ilk temsilcilerinin cektigi cileler,
Bir kahramanin idam sehpasindaki goruntuleri,
Ayni kahraman icin bestelenen sarki,
Bir depremde enkazin altinda kalan bebegin tanitimi ...vs

Ve elbette... sevgi, ask, cesaret, kahramanlik, fedakarlik, dindarlik, annelik, cocuk masumiyeti, doga sevgisi ...akliniza gelebilecek her tur duygu ustalikla pazarlanabilir ve pazarlanmaktadir; ustelik alicilari da cok fazladir.

Bir suru ah vah edebiyati ile dolu bos sozleri birakip, yasadigimiz dunyanin gercekligini en acimasiz sekilde gormek isterseniz, bu kitabi okuyun derim: jean baudrillard. Simulakrlar ve simulasyon .

Cagimiz bir sanal gerceklik cagidir, hatta o sanal gercekliklerin yeniden simule edilerek olusturuldugu hiper gerceklik cagidir. Sanal gerceklikte, gosterenin , yani imgenin gonderme yaptigi bir gerceklik vardir. ornegin bir gul imgesinin gonderme yaptigi gercek bir doga vardir. Hiper gerceklikte o bile yoktur. Hiper gercekligin imgeleri, gerceklikte hicbir karsitligi bulunmayan diger imgelere gonderme yaparlar ve bu durum boyle surer gider. Kendi kendini doguran anlam. Baudrillard bu durumu reklamlarda anlamin hicligi bolumunde cok guzel anlatmis.

Turkiye de ise durum daha da beterdir. Avrupa ve abd medeniyetlerinde carpikliklar olsa dahi, tum bu surecin alt yapisina sahip olan bir medeniyet, kendi icinden ciddi dusunurler ve cozumler cikarabilir. Oysa, bu bilimsel ve teknolojik sureci yasayamamis, hep ithal etmek zorunda kalmis, dolayisi ile felsefesini de gelistirememis bir ulkede verilen tepkiler hep alaturka, vicik vicik ucuz duygu edebiyati ve bol bol gozyasi ile cevrili olacaktir.

Neler oldugunu anlayamadi kucuk elif. Minicik bedeni soguk taslarin ustune yapisti. Cocuklugu, hayalleri, umitleri orda kaldi.

Yalan, yalan, yalan. Arka plandaki olumun ve acinin kendisi dogru olsa dahi, pazarlanmasi ve islenmesi bastan asagi yalan. Acinin simule edilmesi ve tekrar tekrar kullanilmasi cagimizin bir gercekligidir. Bir sure sonra, elif in bedeninin kendisi unutulur, geriye goruntusu kalir; hatta o bile unutulur, geriye bir kac parmak hareketi, iki uc photoshop posteri veya buna benzer sekilde ifade edilen protesto kirintilari kalir. Zaten o arada piyasaya yeni elif, osman, Ilker, funda goruntuleri gelir. Atolye her zaman hazirdir.

Bu durum, insanin kendine yabancilasmasidir ve kacinilmaz bir gercekliktir. Bir insanin diger bir insani oldurdugu bir durum, televizyonda canli yayinda sunuluyorsa ve ancak 2-3 dakikaligina, bir sofra basinda oylesine seyrediliyorsa, her tur gercek duyguya yabancilasma kacinilmazdir.
Simdi geliyorum asil aci verici soruya. Sorunun cevabini bana vermeyin, ben kimsenin yargici degilim. Sadece kendi vicdaniniza cevap verin.

Siz, kendi duygularinizin gercekliginden emin olabilir misiniz?

Ben emin degilim. Artik emin olamiyorum. Bu yuzden buyuk konusmak istemiyorum. Kimseyi elestirmiyorum, bu genel bir durum degerlendirmesidir.

Akliniza gelebilecek her seyin sanala donustugu bir dunyada, insan duygularinin da sanallasmasi kacinilmazdir. Bunda ayiplanacak hicbir sey yok. Zira hepimiz tv, sinema, basin, internet, cep telefonlari, etrafimizi saran milyonlarca ic alan (indoor) ve dis alan (outdoor) reklam araclari ile muthis bir bombardimana tutulmaktayiz. Sokaga cikip 1-2 saat dolastiginiz, sonra evde biraz tv seyrettiginiz ve internette iki uc mesaj yazdiginiz sakin bir gunde bile 25-40 bin arasi degisen reklam mesaji alirsiniz. Bunlarin tamamina yakinini farkedemezsiniz ama bilincaltiniza mesajlar pompalanir. Bunu butun reklamcilar bilirler. Durum o hale gelmektedir ki, insanin kendisi dahi artik sadece bir imgedir. Gercekligini gormeden, bilmeden seveceginiz, hayran kalacaginiz veya kufur edeceginiz bir imge. Ister istemez herkes bu surecin icinde yer alir. Hatta surece karsi cikiyor bile olsa.

Bir sure sonra, akliniza gelebilecek en acikli sahne bile; o sahneyi sunanla, sahneyi alanin ortaklasa sergiledikleri duygusal bir masturbasyona donusecektir. Yasanan da zaten budur.

Sistem, kendi cocuklarini yemekten bile cekinmez.

Tek basina kimsenin sucu yok ve kimse tek basina kurtarici olamaz. cok mu acimasiz yaziyorum?

Baudrillar in kitabindan ufak bir alinti yapmak isterim:
Simulasyon her zaman icin gercege saldirmaktan yanadir. Sisteme karsi, kuskunun oldugu yerde en emin yol budur. Bu, giderek icinden cikilmaz bir duruma donusmektedir. Bunu basarmasini saglayan sey ise, bizi cevreleyen gercegin tepkisizligidir. Artik, bundan boyle sanal gercekligin uretildigi sureci yalitabilmek imkansizlastigi gibi, gercegi kanitlayabilmek de imkansizlasmaktadir.

Maalesef daha fazla alinti yapamiyorum. Aslinda kitabin her sayfasi birbirinden degerli. Konuya mecburen yalap sap degindim.

Her yeri ve her seyi kana buladiktan sonra, ayrica bunu ambalajlayarak yeni bir urun seklinde size sunanlarin ilk istedigi sey, sizin tepkilerinizin gercek degil sanal olmasidir. Iste bu yuzden, oncelikli olarak, gercek tepkiler siddetle bastirilir. Asker, polis, gonullu muhafizlar vs araciligi ile, gercekligin kendisine acimasiz bir savas acilir. Buna elbette medya da katilmaktadir. Bir sure sonra, o sistemin yoneticileri ve dogrudan savas planlarini yapanlar; idealist bir lider, halklarinin koruyucusu, dindar ve ahlakli ornek sahsiyetler olarak parlatilirken, en basit haklarini arayan insanlar birer canavara donustururler. Geri kalanlar ise sindirilir. Bunun ardindan, yonetenlerin hicbir sekilde korkmayacagi, hatta destekleyecekleri bir duygusal rahatlama sureci baslar.

Iste bu ve benzer sebepler yuzunden, ben ah caniiim, nasil da kiymislar yavrucaga seklinde tepkiler veremiyorum artik. Icimin buz gibi sogudugunu soyleyebilirim. Cunku sunu biliyorum ki, istisnaslar haricinde; tum bunlar, her seyden habersiz cocuklarin, onlari oldurenlerin, oldurdukten sonra arkalarindan aglayanlarin, sonra tum bu olaylari verilmek istenen mesaja gore yeniden kurgulayanlarin, nihayet mesaji alip aglayanlarin ..herkesin katildigi sanal bir sahnedir.

Belki bir cozum olabilir.
Nasil ki, gercekligin kendisinden bikip sanala siginiyorsak;
Bir gun tum bu sanal senaryolardan bunalan insanlar, arka plandaki duygularin samimi oldugu yeni bir gerceklige yol verebilirler.
Simdilik oyuna devam...

Saygilar
(not: meraklisi icin kitap kaynagi: jean baudrillar. Simulakrlar ve simulasyon. Dokuz eylul yayinlari.)

Levent Erturk levbaba@yahoo.com >


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder