10 Ekim 2015 Cumartesi

Necati DOĞRU : Turpları yiyen yedi! Din, iman, yalan, dolan, kin, intikam, isbirligi ve ihanet.

Necati DOĞRU : Turpları yiyen yedi!

"Turpların büyüğü heybede" diyen atasözümüzden ilham alarak ben turpların büyüğünü yazmış, diğer yedisini atlamışım. Hukukçu ve Konya eski Milletvekili Atilla Kart, unuttuğum yedi turpu daha hatırlattı. Ankara'da belediye otobüsü 12 insanı ezmişti.

Otobüsler mi bozuktu?

Şoför mü cinnet getirmişti?

Ankara Büyükşehir Belediyesi; "bu ülkede bir bayramda 300 kişi trafik kazasında ölüyor, insanın ne kıymeti, değeri, önemi var?" rahatlığı içinde şoförleri sürekli eğitim altında tutmadan mı otobüslere bindiriyordu?

Soruşturulmadı.

Kapandı gitti.

Ben "heybedeki büyük turpu" Ankara'da 12 insanı durakta beklerken ezen otobüs cinayetinden sonra yazmıştım.

Belediye otobüs almıştı.

Belediye Başkanı ise bu otobüsü satan şirket Daimler Benz'den rüşvet yemişti.

* * *

Çok ciddi bir iddiaydı.

Belgeleri de vardı.

Alman Daimler Benz şirketi, onun ABD'deki firması ve Türkiye'deki kolları, dünyanın 22 ülkesine otobüs satarken 10 milyon Euro'dan fazla rüşvet dağıtmıştı. ABD adaleti de "bu kirli, pis, aşağılık satışı" yakalayıp dava açmıştı. Daimler ana firması ve kolları, "otobüs satarken rüşvet yedirdiğini" kabul etmiş ve ABD adaletine 180 milyon dolar ceza ödeyerek dosyayı kapattırmıştı. Bu haberler dünya basınında yer alınca bizim Sermaye Piyasası Kurulu'ndan (SPK) görevi gereği ABD Sermaye Piyasası Kurulu (SEC)'ndan bilgi, belge, mahkeme tutanağı, hakim kararı ne varsa istemiş ve aldığı tüm bilgileri yine görevi gereği Türkiye Adalet Bakanlığı'na, gereğinin yapılması için, göndermişti.

Yıl 2012 idi.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve Başbakan da Recep Tayyip Erdoğan'dı.

* * *

Belgelerde yani heybede "8 tane iri turp" vardı. Daimler Benz otobüs satarken Türkiye'deki alıcı kurumun ilgililerine rüşvetler yedirmişti. İşte hukukçu ve Milletvekili Atilla Kart'ın "millet adına yasama denetim görevi gereği" dile getirip duyurduğu ve Meclis'te soru önergesi vererek takipçisi olduğu belgelerde şu sekiz kayıt yani benim deyimimle "sekiz turp" vardı:

Birinci Turp:

Ankara Büyükşehir Belediyesine 250 otobüs satıldı. Yıl 1998'di. Belediye Başkanı Melih Gökçek'e her otobüs için 3 bin 315 Alman Markı ve şirket tarafından da 20 bin Alman Mark'ı ödendi.

İkinci Turp:

İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne 350 otobüs ve 100 körüklü tip otobüs satıldı. Yıl 2005'ti. Bunun için Faruk Öksüz'e 127 bin 440 Euro, Milenyum şirketine 1 milyon 908 bin 250 Euro, CEC Ltd. şirketine 2 milyon 556 bin Euro, Reconsult şirketine 1 milyon 253 Euro avukatlık ücreti altında ödeme yapıldı.

Üçüncü Turp:

İzmir Büyükşehir Belediyesi'ne 1997 yılında 130 otobüs ve 2000 yılında 105 otobüs satıldı. 10 bin Alman Markı ve 120 bin Alman Markı ödendi.

Dördüncü Turp:

İçişleri Bakanlığı'na 1997 yılında 10 otobüs, 1998 yılında 14 otobüs, 1999 yılında 7 otobüs satıldı. 25 bin 337 Alman Markı, 2 bin 840 Alman Markı, bir memura 300 dolar ve polis kuruluşuna yaklaşık 1500 Alman Markı ödendi.

Beşinci Turp

Dilovası Belediyesi'ne 1997 yılında otobüs satışında ve 1996 yılında Malatya Belediyesi'ne yapılan otobüs satışında bağlantı kurmak için 60 bin Alman Markı ve 4 bin Alman Markı ödendi.

Altıncı Turp:

Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na 1998 ile 2006 yılları arasında yapılan otobüs satışında bir askeri yetkiliye 5 bin Alman Markı ödendi.

Yedinci Turp:

İETT'ye 1997-2006 yılları arasında yapılan satışlar sonrası Mrs. X (Bayan X demek) 50 bin Alman Markı ve Ali Kemal isimli kişiye 5 bin Alman Markı ödendi.

Sekizinci Turp:

Mercedes Benz Türk firmasının Kuzey Kore, Letonya, Bulgaristan ve Libya'ya yaptığı otobüs satışında her ülke yetkilisine ödeme (miktar belirtilmemiş) yapıldı.

* * *

Sekiz turpu yiyen yedi. Yenilmiş turpların üzerine kim oturdu? Kim kapattı?


a45UyF587661-151010111536 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2015/10/10  15:00 1  39  undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com

 
--

Ey Aptal insan!
Daha bir solucan bile yapamayan ama Tanrilari duzinelerce yapan!

Michel Montaigne

Insan neyden yaratildigina bir baksin.
Bel kemigi ile kaburgalar arasindan gelip atilan bir sudan yaratildi.
Suphesiz (Allah), onu yeniden dondurmeye kudretlidir.
Tarik/ 5-8

Degerli arkadaslar, Asagidaki alinti 1951 yilinda Buyuk Fizikci Albert Einstein ve Israil Devletinin ilk Basbakani(1948) David Ben-Gurion arasinda Din ve inanc uzerine (almanca) gecen bir konusmadir. Son cumleleri ben tercume ettim.
Einstein Tanri ve ibadet konusundaki bir soruyu, bir baska yerde de soyle yanitlamisti: Benim dinim, Evrene olan hayranligim, ibadetim de onu arastirmaktir
Ortadogu dinlerinin kutsal kitaplarinda betimlenen Tanri kavramini reddeden ve boyle bir Tanrinin olamayacagini basit ve keskin bir mantikla kanitlayan Einstein sonunda David i ikna ediyor. Einstein gibi dusunenlere, yani belli bir dine mensup olmayan ve fakat Tanri (Yaratici) kavramini da dislamayanlara Deist deniyor. Sevgilerimle.

Dr. Ali Ercan
daliercan@gmail.com
- - - -
David Ben-Gurion 1886-1973 Albert Einstein 1879-1955
Albert Einstein ve David Ben-Gurion sohbeti
1951, Princeton USA

DBG: Geleneksel Tanri gorusune inanmiyorum, ama maddeden baska sey olmadigina da inanamam; soylediklerimin bir anlami var mi bilmiyorum?
AE: Var
DBG: Bakin, beyin maddeden olusmaktadir, tipki masa gibi. Ama masa dusunemez. Beyin canli bir organizmanin parcasidir, tipki tirnaklarim gibi ama tirnaklarim da dusunemez. Ustelik vucudumdan ayirirsaniz beynim de kendi basina dusunemez. Dusunceyi mumkun kilan sey kafa ve vucudun birlesimidir. Bu da beni Evrenin dusunme yetenegine sahip bir vucut olabilecegi ihtimalini degerlendirmeye yonlendirdi. Ne dersiniz?
AE: Mumkun
DBG: Sizin ateist oldugunuz soylenir, Profesor. Ama siz...
AE: Ben ateist degilim
DBG: Ah, siz dindar misiniz?
AE: oyle de denebilir... (Einstein deisttir. a)
DBG: Ama bir yerlerde sizin Incil in yanlisligina dair...
AE: (guldu) Dogru
DBG: o zaman Tanri nin varligina inanmiyorsunuz demektir
AE: Incil deki Tanri nin varligina inanmiyorum demektir
DBG: Ne fark var?
AE: (ic ceker) Bildiginiz gibi cocukken son derece dindar olarak yetistirildim. Ama on iki yasina geldigimde populer olan bilim kitaplarini okumaya basladim ve bilirsiniz...
DBG: Evet
AE: ...ve Incil de anlatilan hikayelerin buyuk bolumunun masal olduguna karar
verdim. O anda da inanmayi biraktim. Kisisel Tanri fikri safliktir, hatta cocukcadir
DBG: Neden
AE: Cunku bu antropomorfik bir kavramdir, kaderini yonlendirmeye calisan ve zor zamanlarinda siginacak bir yer arayan insanin yarattigi bir fantezidir. Doganin uzerinde bir gucumuz olmadigi icin bizler de doganin bizlere kulak veren ve yon gosteren koruyucu ve ataerkil bir Tanri nin kontrolunde oldugu fikrini yarattik. Bu sizce de insana huzur veren bir dusunce degil mi? Eger dua edersek onun dogayi kontrol edecegi ve ihtiyaclarimizi karsilayacagi sanrisini gelistirdik, tipki buyu gibi. Isler kotuye gittiginde boyle merhametli bir Tanri nin nasil boyle bir seye izin verdigini anlayamadigimizdan kendimize mutlaka bunda da bir hayir oldugunu soyleyerek kendimizi rahatlattik. Ama bunun bir anlami yok, oyle degil mi?
DBG: Tanri nin bizimle ilgilenmedigine mi inaniyorsunuz?
AE: Bir dusunun; Milyonlarca yildizi bulunan orta boy bir galaksinin cevresindeki bir yildizinin ucuncu gezegeninde yasayan milyonlarca turden yalnizca biriyiz, bu galaksi ise evrende var olan milyarlarca galaksiden sadece biri. Boyle akil almaz boyutlarda bir yapi icerisinde bir Tanri nin her birimize tek tek ilgilenebilecegine nasil inanabilirim?
DBG: Fakat Incil O nun iyi ve Omnipotent (kadir-i mutlak) oldugunu soyluyor. Eger her seye gucu yetiyorsa diledigi her seyi yapabilir, yani hem Evrenle, hem de her birimizle tek tek ilgilenebilir.
AE: (dizine vurarak) Iyi ve her seye gucu yeten mi? Ne sacma bir fikir. Eger Incil in soyledigi gibi iyi ve her seye gucu yeten ise neden kotulugun var olmasina izin veriyor? Eger dusunursen bu iki kavramin birbiriyle celistigini gorursun. Eger Tanri iyi ise o zaman her seye gucu yeten degildir; cunku kotulugu ortadan kaldirmaya gucu yetmiyor. Eger her seye gucu yeten ise o zaman iyi olamaz; cunku kotulugun olmasina izin veriyor. Ikisinin bir arada bulunmasi mumkun degildir. Hangisini tercih edersiniz?
DBG: Tanri nin iyi oldugu fikrini sanirim.
AE: Iyi de, bunun ucu acik bir fikir oldugunu gormuyor musunuz? Eger Incil i dikkatlice okursaniz, oradaki Tanri nin koruyucu degil de kiskanc oldugunu gorursunuz, koru korune iman ve fedakarlik isteyen bir tanri. Korku sacan, ceza veren, sirf sadakatinden emin olmak icin Ibrahim den oglunu kurban etmesini isteyen bir tanri. Eger her seye gucu yetiyor olsaydi, Ibrahim in guvenilir oldugunu bilemez miydi? Eger iyiyse neden boyle zalimde bir imtihan yapti? Dolayisiyla iyi olamaz...
DBG: (kahkahayi patlatti) Beni alt ettiniz Profesor; peki oyleyse, Tanri iyi olmak zorunda degil. Ama Evrenin yaraticisi olarak en azindan her seye gucu yetendir, oyle degil mi?
AE: Emin misiniz? Eger oyleyse zaten onun mahluklari olan canlilari neden cezalandiriyor? Bunu yaptiginda aslinda kendisinin sorumlu oldugu seylerden dolayi yarattiklarini cezalandiriyor olmaz mi? Yarattiklarini yargilayarak aslinda kendisini yargilamis olmuyor mu? Durust olmak gerekirse bence tek mazereti zaten var olmamasidir. Ustelik eger dikkatli bakarsak, her seye gucunun yetmesinin de mumkun olmadigini goruruz. Cunku bu da cozulemez celiskilerle dolu bir kavramdir.
DBG: Ne demek istiyorsunuz?
AE: Her seye gucunun yetmesinin imkansizligini aciklayan bir paradoks vardir ve su sekilde aciklanabilir: Eger Tanri nin her seye gucu yetiyorsa kendisinin bile cozemedigi bir sifre yaratabilir mi? Gordunuz mu? Iste celiski de burada yatiyor zaten. Eger Tanri sifreyi cozemez ise her seye gucu yeten degildir. Eger cozerse yine degildir; cunku kendisinin cozemeyecegi bir sifre yaratmayi basaramamistir. Sonuc: Her seye gucu yeten bir Tanri yok. Bu anlamadigi seyleri cozmek icin bir yol ve siginacak bir yer arayan insanin uydurdugu bir hayaldir.
DBG: Oyleyse Tanri ya inanmiyorsunuz?
AE: Incil de bir sahis olarak anlatilan Tanri ya inanmiyorum, hayir.
DBG: Maddeden baska bir sey olmadigini dusunuyorsunuz, oyle degil mi?
AE: Hayir, kesinlikle var. Enerji ve maddenin arkasinda bir sey olmali.
DBG: Profesor bana kesin cevap verin. Inaniyor musunuz, inanmiyor musunuz?
AE: Daha once soyledim zaten. Incil deki Tanri ya inanmiyorum.
DBG: Peki, neye inaniyorsunuz?
AE: Dunyanin kuralli ahenginde tecelli eden Spinoza nin tanrisina inaniyorum. Evrenin guzelligine ve basit mantigina hayranim. Evrenin butununde kendini gosteren bir Tanri ya inaniyorum...
DBG: Profesor, sizce Tanri nin varligini ispatlamak mumkun mu?
AE: Hayir, Sayin Basbakan. Tanri nin ne varligini ne de yoklugunu ispatlayabiliriz. Sadece gizemi hisseder ve evren seklinde kendisini gosteren nefes kesici plan karsisinda hayrete duseriz.
DBG: Neden Tanri nin varligini veya yoklugunu ispatlamaya calismiyorsunuz?
AE: Dedigim gibi, mumkun oldugunu dusunmuyorum.
DBG: Mumkun olsa bunu nasil yapmaya kalkisirdiniz?
AE: Raffiniert ist der Herrgot, aber boshaft ist er nicht (Tanri kurnazdir, fakat kotucul degildir)
DBG: (saskin bir bakis atarak) Was wollen Sie damit sagen? (Bununla ne demek istiyorsunuz?)
AE: Die Natur verbirgt ihr Geheimnis durch die Erhabenheit ihres Wesens, aber nicht durch List. (Doga, varliginin yuceligindeki sirri saklamakta mahirdir, fakat bu ugurda hile yapmaz.)


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder