2 Ekim 2015 Cuma

Yılmaz Özdil: Aydın Doğan

Yılmaz Özdil: Aydın Doğan

2 Ekim 2015



Sene 94…

İzmir'den İstanbul'a gelmişim.

Milliyet'e.

Patron, Aydın Doğan.

*

Doğrusu, Milliyet olmuş, Hürriyet olmuş, farketmezdi. Çalıştığım yerlere tutkuyla bağlı olduğum söylenemez. Kurumlara aidiyetim sıfırdır. Namusumuzla çalışacağız, neticede kazık çakacak halimiz yok, ya kovulacağız, ya başka yere transfer olacağız, hep böyledir, en azından benim açımdan hep böyledir. Dolayısıyla, piyasadaki tüm medya patronlarıyla çalıştım, Aydın Doğan'ın da benim nazarımda diğerlerinden farkı yoktu, patron patrondu, nikah kıyacak değiliz, çalışırız, ayrılırız, hepsi buydu.

*

Neyse, yazı işleri müdürüyüm, o zamanlar köşe yazmıyorum, birinci sayfanın spotlarını yazıyorum. Bismillah, üç gün geçti geçmedi, binayı taradılar iyi mi… O günkü Milliyet binası, bugünkü Hürriyet'in binası, kavanoz gibi, komple cam, güya kurşun geçirmez diye efsane var ama, hikaye, tül perdeyi geçer gibi geçti mermiler, yanlış hatırlamıyorsam, dört veya beş el sıkılmıştı, uzun namlulu silahtı, tem'den geçerken otomobili durdurup ateş etmişler, topuklamışlardı. Alt tarafı camlar delinmişti, kimseye zarar gelmemişti ama, panik yaşanmıştı, herkes bahçeye fırladı, televizyonların kameraları geldi, röportajlar falan, iki üç saat sonra hayat normale döndü, içeri girdik, klavyenin başına geçtik, çalıştık, yıldıramazsınız korkutamazsınız filan, klasik cümlelerle attık tuttuk, sayfayı bağladık, baskıya gönderdik.

*

Gece saat 22 civarıydı, işim bitti, yorgunum, evime gideceğim, çıktım ön kapıdan, bahçede cıgara tüttürerek otoparka yürüyorum. Hava karanlık. O da ne? Biri var orada… Yüzünü binaya dönmüş, ellerini dua eder gibi açmış, öylece dikiliyor. Yaklaştım. İnsan kaynaklarında çalışan bir ağabeyimizdi. Yanılmamışım, hakikaten mırıl mırıl dua ediyordu. Bekledim yanında, okumayı bitirdi, üfledi. "Hayırdır?" dedim. Onca gazetede, onca televizyonda çalıştım, hayatımda ilk defa duyduğum bir şeyi söyledi bana…

*

"Buradan ekmek yiyoruz, kendi evimin penceresine kurşun sıkılmış gibi hissettim, Allah patronu ve gazeteyi korusun diye dua ettim."

*

Evet… Babıali'de arkasından küfür edilen patronları çok gördük ama, arkasından dua edilen patronu, ilk defa Aydın Doğan'ın gazetesinde gördüm.

*

Vay efendim, eskiden şu konuda yanlış yapmış da, bu konuda hatalı davranmış filan, geçiniz kardeşim… Nasıl bir cendere içinde bulunulduğuna, nasıl yalnız bırakıldığına, nasıl zorlu bir mücadele verildiğine, bizzat şahidim.

*

Gazete denilen kavram, sizin gazeteci sandığınız egosu patlak üç beş köşe yazarından ibaret değildir. Muhabirinden matbaa işçisine, santralinden arşivine, ulaştırmasından dağıtımına, binlerce isimsiz kahramandan, binlerce aileden oluşur. Üç bin kişiyi kurtarmak için, bazen mecburen üç kişiden vazgeçilebilir. Kişisel sıkıntıları abartmamak gerekir. Gidersin, başka yerde yazarsın, olur biter.

*

Ayrıca, gazete denilen kavram, sadece ticari bir ürün değildir. Sosyal ihtiyaçtır. Arz-talep dengesini, parayla kuramazsın, anca haberle-bilgiyle kurabilirsin. "Bidon kafalı" siyasiler anlamamakta ısrar eder ama… Halk isterse alır. Zorla okutamazsın. İstediğin kadar havuz kur, istediğin kadar yandaş gazete dağıt, Pravda bile başaramadı.

*

Hal böyleyken, haksız vergi cezaları kesiliyor, mitinglerde hedef gösteriliyor, yandaş manşetlerde iftira atılıyor, gazete binası baskına uğruyor, taşlanıyor, yazarları tehdit ediliyor, evinin önünde dövülüyor. Çünkü… Senelerdir anlatmaya çalıştığımız, orman yangınıdır bu… Ne kaplumbağa kaçabilir, ne ceylan kurtulabilir. Nasıl olsa kanatlarım var zanneder ama, alevler kontrolden çıktıktan sonra, kuşların akıbeti de aynıdır.

*

Bu satırları fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür bir gazetede, Sözcü'de yazmaktan onur duyuyorum… Aydın Doğan'ın yanında durmak, yurttaşlık görevidir. Ya hep birlikte söndüreceğiz, ya hep birlikte yanacağız. Üçüncü seçenek yoktur.


a45UyF587661-151002144840 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2015/10/02  20:00 1  39  undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com

 
--

BIR BAYRAM YEMEGINDE
. . . . . .
Korkarim felekte bir gun
Bir bayram yemeginde.
Anam, babam gibi kardeslerimde,
En guzel dalginliginda omrun.
Beni gurbette sanip
Keske gelseydi bu bayram
Diyecekler.
Ve birdenbire yurekler,
Ayni aciyla yanip
Hepsinin gozleri yasaracak.
Oldugumu hatirlayarak.

Cahit Sitki TARANCI

Gogusleri tomurcuk gibi kabarmis yasit kizlar,

Nebe 33.
Cennette cinsel yasama iliskin mustulu haberlerden.

Safsata [( Ing:Fallacy), (Osm;Kiyasi-i batil)], bir dusunceyi ortaya koyarken ya da anlamaya calisirken yapilan yanlis cikarsamalarin tamamina safsata denir.
Safsatalar, ilk anda gecerli ve ikna edici gibi gozuken ancak yakindan bakildiginda kendilerini ele veren sahte argumanlardir.
Gunumuz Turkce sinde safsata kelimesi kusurlu akil yurutme anlamini kaybetmis, yanlis inanc manasinda kullanilir olmustur.
Oysa, safsata, insanin muhakeme yetisinin yanlis yonde kullanimidir ve cogu kez onyargi, ek$ik bilgi, batil inanclar, duygusallik, yersiz gondermeler, acelecilik, ozensizlik, genelleme, duygu somurusu, Turkce yi kotu kullanma gibi sebeplerden kaynaklanir.
---
Alakasiz Sonuc Safsatasi (Irrelevant Conclusion Ignoratio Elenchi) :
Iddia edilen seyle alakasi olmayan bir sonuc cikarilmasindan dogan hata .
Ornek 1:
Hukumet enflasyonu dusurmeye niyetli ama Cumhurbaskani KHK yi imzalamayarak hukumeti engelliyor.
Ornek 2:
Ogrenciler cok not istedigine gore, hocanin notu kit olmali.
Guncel Ornek 1:
Metnin hukuki yani beni ilgilendirmiyor, dusunurlerden, edebiyatcilardan secilen metinler yorum alanima giriyor.
Sami Selcuk un alintilari dusunurlerden, sairlerden.
Demek ki baskan roman ve oykuyu pek sevmiyor ya da az okuyor.
(Dogan Hizlan, 8.9.2000, Hurriyet)
Yazar, Yargitay Baskaninin sairlerden ve dusunurlerden alinti yapmasini roman ve oykuyu sevmedigi ya da az okudugu seklinde yorumluyor.
Halbuki alinti yapmamak roman ve oykuyu sevmemek anlamina.
Guncel Ornek 2:
Konusmamizin bu noktasinda, evlenme yildonumu davetinde kendisinin anlattigi, yasanmis bir olayi hatirladim bu kez.
Esi Sevinc Inonu mutfaktan bagiriyor;
- Erdaal, cabuk yetis!
Erdal Inonu rahatca oturdugu koltugundan cevap veriyor;
Ne var, neden bagiriyorsun?
- Fare var, kos.
Inonu nun cevabi;
- Neden geleyim, ben kedi miyim?
Ayni mentalite diye dusunuyorum.
Orada esinin yardim cagrisini kedi olmadigi icin reddediyor, burada onursal baskanligini kabul ettigi partiye (ve ulkeye) katkida bulunmayi siyasette olmadigi icin..
(Ruhat Mengi, 10.10.2000, Sabah)
Yazar, Erdal Inonu nun fareyi kedi olmadigi icin kovalamadigi fikrinden yola cikarak siyasette olmadigi icin partiye katkida bulunmayi reddettigi cikarimini yapiyor.
Guncel Ornek 3:
Kara bulutlar kara daglarin arkasindan gelerek semayi kaplamaya basladi...
Kara bir kisa hazirlaniyoruz..
Karanliga mahkum olacagimiza dair alametler var.
Cunku Karaoglan basimizdaki...
(Abdurrahim Karakoc, 9.10.2000, Akit)
Yazar, olacagini varsaydigi olaylarin nedeni olarak Karaoglani gosteriyor.


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder