24 Temmuz 2016 Pazar

Ali Sirmen : OHAL’in teminatı

 


Ali Sirmen : OHAL'in teminatı

asirmen@cumhuriyet.com.tr 24 Temmuz 2016 Pazar

21 Temmuz gecesi, Taksim'deki "demokrasi şenliğinde" büyük ekrandan yapılan yayında OHAL'in ilanı haberi, sevinç gösterileriyle karşılanıyordu.

Oysa, anayasanın 119 - 121. maddelerinde düzenlenen olağanüstü hal, yürütmeye Meclis'i devre dışı bırakarak, kanun hükmünde kararnamelerle yönetme yetkisini verirken kimi temel hak ve özgürlüklerin de geçici süreyle askıya alınması imkânını da doğurur.

Terör, kalkışma, doğal afetler gibi durumlar karşısında bütün demokrasilerde geçici süre için, yürütmeye olağanüstü yetkiler tanındığı bir gerçektir.

Ama herhalde kısıtlama yoluna başvurulmasının demokrasi adına alkışlanması, bunu yapan toplumun demokrasi anlayışında bir gariplik olduğunun göstergesidir.

Yanlış anlaşılmasın! iktidarın OHAL ilan ederek, demokrasiyi çiğnediğini söyleyecek değilim. Ama "Darbe girişimi karşısında kenetlenerek iyi bir sınav vermiş olan Meclis devre dışı bırakılmadan da sorunun çözümü düşünülemez miydi?" sorusunu da sormaktan geçmişteki uygulamalara bakarak da, OHAL uygulamasının nerelere kadar uzanabileceğinden kaygı duyanlara hak vermekten geri duramıyorum.

OHAL'in benzerlerine demokratik ülkelerde de rastlanan bir anayasal kurum olduğunu söyleyerek bu endişeleri gidermek mümkün değildir.

***

Bir kere anayasanın bütününe uyulması halinde anayasal kurumlar bir anlam ifade ederler.

Örneğin, anayasanın OHAL'in ilanı ile ilgili 120. olağanüstü hal ile ilgili düzenlemelere dair, 121. maddelerinde, OHAL'in ilanı ve ona dayanarak kanun hükmünde kararname çıkarttığı toplantılarında Bakanlar Kurulu'na Cumhurbaşkanı'nın başkanlık edeceği belirtilmiştir. Bu madde ile getirilen düzenlemenin gayesine, bu OHAL uygulamasında ulaşılması ise mümkün değildir.

Çünkü OHAL düzenlemeleri ile amaçlanan gayeye ulaşılabilmesi için anayasanın 101. maddesindeki Cumhurbaşkanı'nın tarafsızlığı ilkesine uyulması gerekir. OHAL'in ilanı ve yürütülmesi sırasında "TARAFSIZ" Cumhurbaşkanı'nın Bakanlar Kurulu'na başkanlık etmesiyle demokratik bir denge ve denetleme mekanizması getirilmesi öngörülmüştür. Oysa Tayyip Bey, bizzat kendisinin de ifade ettiği gibi, tarafsız Cumhurbaşkanı değildir. Böylelikle, anayasanın OHAL'i düzenleyen hükümleriyle varmak istediği amaca ulaşılması da mümkün olmayacaktır.

Demokrasilerde anayasaya uygunluk bir bütün olarak anlam taşır, "Anayasanın kimi maddesine uyarım, kimine uymam" düşüncesiyle, işler, OHAL olsa da olmasa da yürümez.

Olaya bu açıdan bakınca, AYM kararlarını işine geldiğinde tanıyıp gelmediğinde tanımayan, AYM üyelerinin özgürlüklerinin keyfi biçimde kısıtlanabildiği rejimlerde OHAL olsa da olmasa da, AYM'ye başvuru hakkı önemini yitirir.

Diyeceğim o ki, OHAL'in kendisi kadar, onu kimlerin ilan edip yürütecekleri ve hangi amaca dönük olarak kullanılacakları da önemlidir.

Toplumumuzda sık sık, benzer durumlarda, kimi demokratik ülkelerde de, benzer çarelere başvurulduğu savı ileri sürülmektedir.

Ancak bu sav da tek başına bir anlam ifade etmiyor, yasalar kurumlar, düzenlemeler kadar, onları yaşama geçirenlerin yapıları, demokratik gelenekleri de rol oynuyor.

Hep bir noktayı vurgulamaya uğraştım:

Anayasada aralarında olmak üzere, Türkiye'deki yasaları alın, demokratik ülkelerde uygulamaya koyun, ortaya çıkacak sonuç son derece farklı olacaktır. Çünkü o toplumların, dengeleri gibi bireylerinin eğitimleri, demokratik kültürleri ile gelenekleri, bizimkilerden çok daha değişiktir.

Diyeceğim o ki, endişeler, OHAL kurumunun kendisinden çok, onu uygulayacak olanlardan kaynaklanıyor.

Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli, OHAL uygulamalarından kimsenin endişe etmemesi gerektiğini, OHAL uygulamalarının hak ve özgürlüklerin kısıtlamamasının teminatının kendileri oldğunu, işte tam bu noktada söyleyince, insan, endişeler varit olana dek destek vereceğini belirtirken elinde olmadan, şunu da söyleyiveriyor:

- Biz de zaten, kurumdan çok teminattan korkuyoruz!

 
a45UyF587661-160724125641 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/07/24  18:40 3  49  uyarlama@googlegroups.com


 


Cogito ergo sum
Dusunuyorum, o halde varim
(Descartes, Felsefenin Prensipleri, 1.7.10)

Latince Atasozleri

Ebu said Radiy Allahu anh anlatiyor: resulullah Aleyhissalatu Vesselamesselam la birlikte beni i-mustalik gazvesine ciktik.
Arap esirlerinden cokca esir ele gecirdik.
Kadinlara karsi arzu duyduk.
Cunku uzerimizde bekarlik siddet kesbetmisti.
Hep azil yapmak istiyorduk ve: aramizda resullullah Aleyhissalatu Vesselamesselam varken, ona sormadan azil yapmak olur mu? dedik ve sorduk.
hayir!Buyurdular.
Bunu yapmamaniz gerekir.
Kiyamete kadar gelecegi takdir edilen her canli mutiaka yaratilacaktir.
(siz tedbirinizle onune gecemezsiniz)
Buhari, nikah 96, buyu 109, itk 13, megazi 32, kader 4, tevhid 18; muslim, nikah 125, (1438); muvatta, talak 95; ebu davud, nikah 49, (2171); tirmizi, nikah 40, (1138); nesai, nikah 55, (6,107).

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -3-

Boylece geldik felsefenin en buyuk ustalarindan birine: Rene Descartes. (1596-1650) Yontem uzerine konusmalar felsefeyi seven herkesin kitapliginda olmasi gereken bir eserdir. Bu calismada Descartes, once hinzirca bir bicimde insanlari igneleyerek ise baslar: Sagduyu bu dunyada en adil sekilde dagitilmis seydir; cunku herkes kendi aklinin ve sagduyusunun dogrulugundan emindir! Insanlarin kendi varliklarindan (ve icinde bulunduklari varolussal konumdan) cok emin olmalarina karsilik Descartes alabildigine supheci bir insandir. Oyle ki bir sobanin karsisinda oturup dinlendiginden bile emin degildir. Ruya veya hayal goruyor da olabilir. Icinde bulundugu varolus durumu aslinda gelip gecici bir yanilsama da olabilir. Ama emin oldugu tek sey, kendi varligi uzerinde dusunuyor oldugudur. Boylece meshur sozunu soyler: Dusunuyorum; o halde varim. Descartes in bu dusunce tarzi yuzyillar sonra varolusculuk (egzistansiyalizm) felsefesinde baska bir sekilde dile getirilecektir: Varolus ozden once gelir. Bu dusuncede oz olarak kabul ettigimiz varligimiz bile aslinda secimlerimiz ile olusturdugumuz bir formdur. Aslolan ise varolusumuzun farkina varmamizdir ve bu anlamda insan ile bir agac kurdunun arasinda fark yoktur. Fakat, ilerleyen yillarda buna da karsi cikilacak ve bilinc problemi anlasilmasi en zor sorunlardan biri olarak fenomenal bilimlerin karsisina dikilecektir. Descartes ile devam edelim. Daha once, dogadaki seylerin sanki bir tur zihinleri oldugu gibi algilanmasina Descartes karsi cikti. Alintiliyorum:

Descartes, butun fiziksel fenomenlerin -Newton un unlu hareket yasalarinin onculeri olan- uc yasanin yonettigi devinen kutlelerin carpismalarina dayanarak aciklanmasi gerektigine inaniyordu. Bu doga yasalarinin her yerde ve her zaman gecerli olduklarini one surdu ve bu yasalara uyulmasinin devinen kutlelerin zihinleri oldugu anlamina gelmedigini acikca belirtti. Ayrica Descartes gunumuzde baslangic kosullari dedigimiz konunun onemini de anlamisti. Baslangic kosullari; bir sistemin, hakkinda ongorude bulunulan herhangi bir zaman araliginin baslangicindaki durumunu tanimlar. Doga yasalari, verili bir dizi baslangic kosuluyla bir sistemin zaman icerisinde nasil gelisecegini tayin eder, ancak belirli bir baslangic kosullari dizisi olmaksizin gelisim tamamlanamaz. Ornegin sifir zamanda tam ustumuzdeki bir guvercin pislemis olsun, o dusen nesnenin yolu Newton yasalarinca belirlenir. Ancak guvercinin sifir zamanda bir telefon teli uzerinde kimildamadan duruyor ya da saatte yirmi mil hizla ucuyor olusuna bagli olarak, ortaya cikan sonuclar cok farkli olacaktir. Fizik yasalarini uygulayabilmek icin, bir sistemin nasil basladigi veya en azindan belirli durumu bilinmelidir. (Bu yasalar bir sistemi zaman icinde geriye dogru izlemek icin de kullanilabilir.)

Hawking in degindigi bu konu bazilarinca baslangic durumuna bagli hassasiyet olarak ifade edilmistir. Bir sistemin baslangicindaki durumlarda en ufak bir sapma oldugunda, uzun bir N zaman icinde sistemin ilerleyisinde cok buyuk sapmalar gerceklesecektir. Bunu orneklemek icin bir bilardo masasi gosterilir. Diyelim ki 10 top bulunan bir masada beyaz topa hep ayni sekilde, ayni hizla, ayni kuvvetle vursak dahi asla ayni hareket kombinasyonunu elde edemeyiz. Topa vurus esnasindaki en ufak bir degi$iklik, diger toplara carpildiginda zincirleme olarak ufak sapmalar doguracak bu da rotayi degistirecektir. Bilardo topunun sifir surtunme katsayisina sahip oldugunu ve sonsuza kadar hareket edecegini varsayarsak, zaman ilerledikce sapmanin ne kadar cok artacagini tahmin edebiliriz. Bu fenomen ayni zamanda evrenimizdeki minik seytandir ve duzenli sistemleri beklenmedik sapmalara surukleyen turbulans etkisi olarak bilinir. Musluktan akan suyun aniden yalpalamaya baslamasi, bir ucagin hava bosluguna girmesi ve benzer fenomenlere dogada $iklikla rastlanabilir ve bunlarin onceden ongorulmesi nerdeyse imkansizdir.

Doga yasalarinin varligina duyulan inancin tazelenmesiyle, bu yasalari Tanri kavramiyla uzlastirmaya yonelik yeni girisimler de basgosterdi. Descartes e gore Tanri isterse etik onermelerin veya matematiksel kuramlarin dogrulugunu veya yanlisligini degistirebilir ama dogayi degistiremezdi. Doga yasalarini Tanri in emrettigine inaniyordu, ancak Tanri nin bu yasalardan baska secenegi yoktu; onlari secmisti, cunku sadece bu yasalar mumkundu. Bu anlayis Tanri nin otoritesini cignemek olarak gorulebilirdi ancak Descartes bu yasalarin Tanri nin kendi oz dogasinin yansimalari oldugunu, bu yuzden degistirilemez oldugunu soyleyerek bundan kurtulmanin yolunu bulmustu. Bu dogruysa, Tanri nin her biri farkli baslangic kosullarina karsilik gelen birbirinden cok farkli dunyalar yaratma sansina sahip oldugu dusunulebilir. Ancak Descartes bunu da yadsir. Ona gore, evrenin baslangicinda nasil bir duzenleme olursa olsun, zaman icerisinde tipki bizimkine benzeyen bir dunya (alem) ortaya cikacaktir. Dahasi, Descartes e gore Tanri dunyayi bir kez yaratip duzene soktuktan sonra tamamen kendi basina birakmistir.

Descartes in bu dusunceleri ile, aslinda ateizme genis bir yol acilmisti. Madem ki doga yasalari Tanri nin ozunun yansimalari olarak goruluyordu, o zaman bir Tanri dan bahsetmenin anlami neydi? Tipki fizikte bir donem yer alan esir fikri gibi, bu dusunce de tamamen devre disi birakilip geriye sadece doga yasalari kalamaz miydi? Acikcasi, bu, dinsizce bir fikirdi ve fikrin olgunlasmasi icin sanayi devriminin ardindan gelen modernizm donemine kadar beklemek gerekecekti. Ortacag ve yeni cagdan gunumuze kadar uzanan felsefe sureci icinde, doga yasalari ile Tanri inancini uzlastirma cabalari yogun olarak gozlemlenmektedir. Benzer $ikintilar Islam dusuncesi icinde de yasanmis ve geleneksel kanadin askin ve mutlak hakim Allah fikrine karsilik, Allah in neyi secerse onun dogru oldugu veya Allah in dogru ve iyi olan seyleri sectigi gibi dusunceler birbiri ile carpismistir. Bunlarin bir kismina kisaca deginirsem. Allah cuziyati bilir mi? sorusu, acikca tum partikullerin olasi tum hareketlerinin Allah tarafindan bilinip bilinemiyecegine dair bir tartismaydi. Gelenekciler, Allah in ilmini inkar gibi gorunen bu fikre karsi ciktilar. Buna karsilik, Antik Yunan filozoflarindan etkilenen Musluman dusunurler, Allah i her an her seye mudahale eden bir ilah gibi dusunmek yerine, onun temel yasalari koydugunu ve ilminin alemlerde yansidigini iddia ediyorlardi. Bir baska mesele ise alemin ezeli ve ebedi olup olmadigina dair tartismalarda ortaya cikmaktaydi. Alem eger ezeli ve ebedi ise o zaman kendisi de ezeli ve ebedi olan Allah ile doga arasinda ne fark vardi?

Farabi, Ibn-i Sina, Ibn-i Rusd gibi filozoflar akilla vahyi uzlastirma cabalari sarfederken, gelenekci kanadin buyuk temsilcisi Imam Gazzali (1058-1111) Makasid el-Felasife (Filozoflarin maksatlari) ve Tehafut el-Felasife (Filozoflarin tutarsizliklari) isimli eserlerinde filozoflari kufre dusmekle veya bidat (dine sonradan eklenen yenilikler) icat etmekle suclamistir. Islam alemi genelde bu ekol uzerinde yurumus ve zaman icinde dogal bilimlerden ciddi sekilde kopmustur. Ne yazik ki elestirel ve arastirmaya dayali dusuncenin yerini, kopyaci ve taklitci gelenek almistir. Buna karsilik doga bilimleri ise, salt zihinsel tartismalar yerine gozleme, deneye, modellemeye, yanlislamaya dayali metodlari benimsemistir. Alintilamaya devam ediyorum.

Doga yasasi kavramina iliskin cagdas anlayisimiz filozoflarin uzun uzadiya tartistigi bir konudur ve ilk bakista zannedildiginden daha incelikli bir meseledir. Ornegin, filozof John W. Carroll tum altin kurelerin capi bir milden daha azdir ifadesiyle tum uranyum-235 kurelerinin capi bir milden azdir ifadelerini karsilastirir. Gozlemlerimiz Dunya da capi bir milden daha buyuk bir altin kure bulunmadigini soyler ve gayet guven icinde hicbir zaman olmayacagini savunabiliriz. Yine de olmayacagina inanmamiz icin herhangi bir neden yoktur ve bu nedenle bu ifade bir doga yasasi olarak kabul edilemez. Ote yandan, tum uranyum-235 kurelerinin capi bir milden daha azdir ifadesini bir doga yasasi olarak dusunebiliriz. Cunku nukleer fizik hakkinda bildiklerimize gore, bir uranyum-235 kuresinin capi yakla$ik 16 santimetreden daha fazla buyurse bir nukleer patlamayla kendi kendini yok eder. Dolayisiyla boyle bir kurenin olmayacagini biliriz. Bu onemli bir ayrimdir, cunku gozlemledigimiz her genellemenin doga yasasi olarak dusunulemiyecegini ve cogu doga yasasinin cok daha buyuk, birbirine bagli yasa sistemlerinin bir parcasi oldugunu gosterir. Cagdas bilimde doga yasalari genellikle matematiksel olarak ifade edilir. Kesin ya da yakla$ik olabilirler; ama istisnasiz hepsinin -evrensel olarak degilse de en azindan tam olarak belirlenmis kosullar altinda- gozlemlenmis olmasi gereklidir. Ornegin, devinen nesnelerin hizi i$ik hizina yakinsa Newton yasalarinin degistirilmesi gerektigini artik biliyoruz. Yine de, karsilastigimiz hizlarin i$ik hizinin cok altinda oldugu gunluk yasam kosullarinda, en azindan cok iyi tahminlerde bulunmamizi sagladiklari icin Newton yasalarini yasa olarak kabul ediyoruz.

Yukardaki ifadeler cok onemlidir. Bu ifadelerle artik gorelilik kuramlarina gecis yapilmakta. Bir doga yasasi, belli ve dar bir alan icinde, kendi uzay-zaman gercekligi icinde dogru ve gecerli olabilir. Tipki kutle cekim kanunlarini izah eden Newton cekim yasalari gibi. Hicbirimiz bu yasalarin gecersiz oldugunu one suremeyiz. Iki-uc metre yuksekten, bir balkondan asagi duserseniz veya arabanizla saatte 120 km hizla giderken bir agaca toslarsaniz; cekim, kuvvet, ivme, momentum gibi kavramlari iceren bu yasalarin dogru oldugunu cok aci verici bir bicimde anlayabilirsiniz. Diger yandan, inanilmaz derecede buyuk mesafeleri iceren galaktik olculerde ve isin icine saniyede yakla$ik 299 bin kilometrelik i$ik hizi girdiginde Newton fizigi dogru sonuclar vermeyecektir. Bu durumda genel ve ozel gorelilik kuramlarinin matematigi devreye girer. I$ik hizi C sembolu ile ifade edilir ve genelde bir vakum (bosluk) ortaminda iken hizi tam olarak 299,792,458 m/saniyedir. Ama vakum disindaki bir ortamda, ornegin suyun veya camin icinden gecerken hizi C degerinden dusuk olacaktir.

Yukarda ele alinan bir baska konu ise, gozlemin onemli olmasina karsilik, bir seyin davranis bicimini matematiksel olarak ifade ettigimizde artik tek tek gozlem yapmaya ihtiyacimiz olmadigi gercegidir. Eger bir uranyum-235 izotopu 16 santimetreden daha fazla buyudugunde nukleer bir patlama ile kendini yok ediyorsa, o zaman dogayi gozlemleyip capi 16 santimden buyuk uranyum-235 izotopu aramamizin bir anlami yoktur, cunku dogasi geregi boyle bir sey varolmayacaktir. Uranyum-235 zincirleme bir nukleer fisyon olusturacak kadar guclu bir izotoptur ve nukleer silah yapiminda kullanilmistir.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder