24 Temmuz 2016 Pazar

Nihat Genç yazdı: Nerede bu Abant toplantılarının "filozofları"

 


Nihat Genç yazdı: Nerede bu Abant toplantılarının "filozofları"

Peki nasıl oldu da Nihat Genç otuz yıl öncesinden bu cemaati teşhis edebildi. Otuz yıl öncesinde şöyle bir olayla karşılaşıp kararımı o gün verdim, efendim...

24.07.2016 12:49

Bir..

Önce Leman Dergisi.. Kapak karikatüründe darbeyi 'küresel bir oyun' olarak değerlendiriyor, ki tespit yüzde yüz doğrudur. Ancak düşük zekalı troller kapaktaki karikatürü ve zekayı anlamadan hücuma geçiyor, ahmakça darbeyi bir tiyatro gibi değerlendirdiği yorumu yapıyorlar ve derken matbaa basılıyor, dergi bayilerden toplanıyor. Yetmiyor, Leman Internet sayfasına erişim engelleniyor.

Okuduğunu gördüğünü anlamayan bu trol zekalara itibar edildikçe, ki ediliyor bizi çok zor OHAL günleri bekliyor demektir.

Leman mizah dergisi Türk mizahında 'devrim yapmış' yetiştirdiği üstün kalite karikatüristleriyle bir döneme adını yazmıştır.. Ve bugün hangi mizah sayfasını açsanız Leman'ın mizah diliyle (kalıplarıyla) espri yapıldığını görürsünüz. Ahmet Yılmaz, Vedat Özdemiroğlu, Metin Üstündağ, Behiç Pek, Can Barslan, Erdil Yaşaroğlu, Bahadır Boysal, Bahadır Baruter, Selçuk Erdem, Cem Yılmaz ve Nihat Genç Leman'ın Türkiye'ye sunduğu büyük değerlerdir.

Ve bu troller yani cahil gaza gelmiş saldırganlar on yıllarca uyurken Leman Dergisi cesurca Fetö'yle binlerce kez dalgasını geçmiş, hiçbir dönem iktidar yanlısı olmamıştır.

Leman'ın evrensel yayın politikası, her dönem iktidar kim olursa olsun, altta kalanların, sahipsizlerin, hakkı yenenlerin, işkenceye uğrayanların adları sanları ne olursa olsun yanında olmaktır.

Ve bu yayın politikasıyla Leman Dergisi bünyesinden bir çok dergi doğurmuş, hepsi, aynı 'evrensel' politik çizgiyi izlemiştir.

Leman, Penguen ve Uykusuz dergileri bu topraklarda genç okuyucularını yüksek bir enerji ve üstün bir zekayla tanıştırıyor, ve iktidarlara ve dünyaya eyvallahsız uyanık bir genç nesli besliyorlar.

Başta Leman Dergisi, basılı mizahın ülkemizde otuz yıldır hedefi, bağnazlık yobazlık, düşük zeka ve zorbalıktır, değişen hiçbir şey yok, saldırı yine aynı düşük zekanın gazıyla geliyor.

Bir toplumda düşük zekalılar troller saldırganlar gaza gelenler olabilir, ancak, bu düşük zekanın höt zöt yasaklayan bir hukuk ve siyaset halini alması, işte dünyayı bizlere güldürecek OHAL günlerinin beklenen 'tehlikesi'

Gözü dönmüş bu AKP'li trollere bir de anımı aktarayım, Boğaz Köprüsü'nde fidan gibi oğluyla şehid düşen Tayyip Erdoğan'ın da en yakın çalışma arkadaşı Erol Olçak'la ilgili.

Erol bir mizah hastasıydı, Leman Dergisi'nde çalıştığım halde benim dahi görmediğim esprileri görür, katıla katıla aktarırdı.. Ve bir gün Erol, şaşıracaksınız, Cem Yılmaz'ın iki saatlik gösterisini, tam iki saat Cem Yılmaz gibi tek bir espirisini atlamadan anlatır etrafı kahkahaya boğardı.. Şaşkınlığımı gizleyemedim, Erol'a şunu söyledim, yahu Erol tam iki saat, bu kadar espriyi sıra sıra aklında nasıl tutuyorsun?

Trollerin yüksek zekadan ürkmesi tabii ki eşyanın tabiatına uygun ancak bu ürküntünün hukuk ve siyaset halini alması, korkunç!

İki..

Şaşırmaya devam edelim, Fetö örgütü ülkemizde kırk yıldır gizlilik teknolojisiyle devletin en mahrem yerlerine kadar sızdı, ve sonunda infilak etti.

Dün TRT haberde benim de çok iyi ve derinliğine bildiğim bir haber yayınlandı: Arnavutluk hakkında.

Arnavut gazeteci, bas bas bağırıyorum yazıyorum belgeleri koyup söylüyorum, eleştiriyorum ama beni dinleyen yok, diyor, çünkü her tarafa sızdılar.. Arnavutluk'un polis emniyet ordusu medyası her yere.. Büyük paralarla ve okulları ve imkanlarıyla kafalamadıkları kimse kalmadı.. Ve gazeteci şöyle diyor: Arnavutluk'u büyük bir iç savaş bekliyor.. Bunların elinden istihbaratı polisi almanın imkanı kalmamıştır…

Sırada Kosova, Makedonya, irili ufaklı devletçikler var, durum farklı değil.

Şaşıracağımız şey cemaatcilerin Arnavutluk'ta devletin mahrem noktalarına sızmaları değil, Amerika'nın verdiği görevleri bu, aklımızın almakta zorlandığı, Arnavutluk da dahi Türkiye kadar 'çok güçlü' oldukları gerçeğidir..

Türkiye'deki işgalin artçıları Arnavutluk'tan gelirse şaşırmayın.

Üç..

Cemaatin meşhur Abant Toplantıları.. Yüzlerce (güya) liberal aydın toplanır afralı tafralı demokrasi direktifleri verir.

İnsanlık değerleri hoşgörü diyalog dünyada ne kadar büyük değer var hepsinin ağası patronu gibi konuşurlar.

Davetliler arasında kimler yok ki, Murat Belgeler, Cengiz Aktarlar, Baskın Oranlar, ünlü hukukçu Ergun Özbudunlar..

Allahım allahım o ne demokrasi çalımları o ne demokratik manifestolar, Abant Platformu dizginlenemez bir demokrasi karargahı gibi.

Bu kadar entelektüeli bu kadar yazarı çizeri kapatma karılar gibi bünyelerine almışlar, tv'lerden gazete köşelerinden, biz, aşağılık ırkçı faşist meczup delilere, demokrasi ve insan hakları dersleri veriyorlar, on yıllardır veriyorlar, bitmeden durmadan soluklanmadan veriyorlar.

Bu haberi dün son toplantı afişleriyle ODA TV'de haber yaptık, son toplantı afişlerinin başlığı şöyle: Türkiye'nin Demokrasi Sorunu.

Ey Ergun Özbudun beyefendi ey Murat Belge beyefendi, Allah da sizi güldürsün.

Ve bir de gazetelere yansıyan toplantı gündeminden magazinel haberler, konuşmacıların CHP adı geçtikçe kıkır kıkır alaycı gülüşmeleri, CHP'yi hor görmeler, CHP'yle eğlenmeleri, CHP'yi aptallıkla suçlamaları.. Toplantı arasında konuşmacılar ortaya CHP adını almışlar bir eğleniyorlar sormayın, filozofik nükteler zeka dolu göndermeler gırla gidiyor.

Onlarca aydın yazar arkalarına Fetö katillerini önlerine de keyiflenecekleri CHP'yi almış yaratıcılıklarını konuşturuyorlar?

Bu sözümona aydınlar tam yirmi yıl aralıksız Fetö katilleri tarafından ağırlandı sofralandı maaşlandı şöhretlendi, peki bunun karşılığı ne yaptılar, CHP ve Atatürk ve Cumhuriyet'le eğlendiler, kahkahalar atıp huzurlu ve güvenli Abantlarda mutlu bir ömür sürdüler!

Ve CHP'yi küçük düşürüp zavallılaştırıp aşağılayıp CHP üzerinde büyük bir baskı oluşturup, istediklerini de yaptılar, CHP'yi parçaladılar!

İşgal başarılı olsaydı şüpheniz olmasın Abant Toplantıları 'Çankaya Toplantıları' şeklinde devam edecekti, filozofik nükteleri(!) kursaklarında kaldı..

Bir pişmanlık açıklamasını Ali Bulaç'tan gördük bir de Ahmet Turan Alkan'dan..

Kısacık birkaç sayfalık metin yazıp aldandıklarını söylüyorlar.

Dile kolay otuz yıl dile kolay yirmi yıl ordasın içlerindesin, kendine aydın diyen biri 'otuz' yıl nasıl kıllanmaz uyanmaz.

Ülkeyi işgale yeltenen Amerikan ajanı vahşi katilleri hiçbir yerde aramayın, biri tam otuz yıl diğeri tam yirmi yıl 'uyanmamış', hiç şüphelenmemiş, kimliklerde beyinlerde kalemlerde arayın!

Soralım, dünyada hangi insan türünün uykusu körlüğü 'otuz yıl' sürer?

Ülkemizi felakete sürükleyen ve hepimizi ürküten bu tarihin en uzun aydın uykusu 'otuz yıl' sorusudur!

Mesela inanmış en derin inanç sahibi ermiş insanlar bile otuz yıl içinde şeksiz şüphesiz inandığı Allah'a karşı bile kuşkulu birkaç şeyi kafasından geçirir…

Bu entelektüel düzeyde insanların bu otuz yıllık kandırılış hikayeleri 'tarihte' ve 'literatürde' yoktur..

Otuz yıl, biraz uzun bir uyku değil mi be ağbi!

Bilmem uykusu otuz yıl süren bir aydın şimdi kimi nasıl uyandıracak?

Dört..

Genç kuşaklar bilmez hatırlatmak görevimizdir, bundan yirmi-otuz yıl önce cemaat denilen yapıyı sosyolojik ve siyaset bilimiyle inceleyip Türk Toplumu önüne güya bilimsel olarak koyan Şerif Mardin'dir.. Cemaat çalışmasıyla ne büyük hava yapmıştır, sormayın. Sabah tv'lerde akşam tv'lerde güya sosyolojik ve siyaset bilimi analizlerle 'büyük bilim adamı' payesiyle ağırlanıyordu..

Cemaatin bir 'sivil toplum' olduğunu iddia edip aklı evvel mesela Ruşen Çakır Fehmi Koru gibi yüzlerce gazeteciye telkin edip öğreten de Şerif Mardin'dir..

Unutmayın, bu toplumda otuz yıl öncesinden bir de 'sivil toplum' tartışmaları yaşanmıştı..

Sivil toplumu başka yerde tartışırız, ancak, sivil toplumun en vazgeçilmez göstergesi lider ve kurullarının seçimle işbaşına gelmesi..

Mimarlar Odası, sendikalar gibi..

Cemaatin lideri ise değişmez tartışılmaz hatta Mesih olduğunu söyleyen bir kainat imamı..

Cemaatin üyeleri bu mesihe robotlaşıp inanmış müridler!

Beyler gençler Hollandalılar Fenerbahçeliler bu beyler tam otuz yıl cemaatin 'sivil toplum' olduğunu ekranlarda ve yazılarda bilimsel havalarla söylediler..

Cemaati sivilleştirip meşrulaştırdılar, daha ötesi, bu vahşi hiyerarşik yapıyı şirinleştirdiler ve bu yapının beyni yıkanmış ajanlar olduğu gerçeğini kamuoyu nezdinde değiştirdiler..

Şöyle oldu efendim, Şerif Mardin bir büyük filozof edasıyla ekranlara çıktı, bu cemaat sivil toplumdur, sivil toplumdur, ben siyaset bilimciyim benden iyi mi bileceksiniz, dedi..

Şimdi sevgili OHAL'imiz yirmi yaşında kandırılmış köylü çocuklarını yakalayıp içeri tıkıyor!

Otuz yıl öncesinden Şerif Mardin'e sen saçmalıyorsun sivil toplumda seçim vardır bir dokunulmaz tartışılmaz liderliğe sahip topluluklar sivil toplum olamaz, bir diyeni çıkmadı!

Öfkenizi kandırılmış çoluk çocuğa çevirmeyin!

Kafanızı beyninizi paramparça eden evet bu sahtekar bilim adamlarıdır!

Beş..

Hadi sizi şaşırtmaya devam edeyim, bundan dört-beş sene önce Ankara Çubuk'un yoksul bir köyündeyim, köyde bir sergi açılmış kadınlar örgü el işi ürünlerini çadırlar altında satıyorlar, bu nedir, dedim, 'kermes' dediler. Kimin kermesi dedim, cemaatin dediler..

Yoksul köylü kadınları, düşünün kara lastik giyiyorlar, eşarpları şalvarları solmuş pörsümüş sanki yüzyıl hiç çıkartmadan giyiniyorlar…

Yanımdaki arkadaşıma, be insaf dedim, bu cemaatin onlarca holdingi var, en küçük hesapla serveti yüz milyar dolarları geçti..

Hala yoksul köylülerin beş liralık on liralık paralarına mı muhtaçlar?

Yoksul köylünün beş lirasına bile göz dikip sulanmalarını kafamdan atmam mümkün değil, tam o sırada, çok ünlü bir müzik akademisinin dekanından bir telefon geldi..

Daha önce karşılaşmıştık, benim bir romanımı bestelemişti, Amerika'da çok iyi bir klasik müzik eğitimi almıştı..

'Nihat bey, kafayı yiyeceğim' dedi, 'hayırdır' dedim..

'Ankarada mısın?' 'Evet, dedim!'

'Geliyorum, yarın seni arayacağım, Niğde'ye gideceğiz (Akşehir'de olabilir)' dedi..

'Nihat bey, bizim klasik müzik dünyasının Amerika'da yaşayan … bir dehası var.. Biz bu adamın bir konserine gidebilmek için dünyanın parasını veririz. Bu adam klasik müziğin yaşayan piridir.. Onun bir konserinde bulunmak bizim için dünyanın en büyük şansıdır!'

'Eeee?'

'İşte Nihat bey, bu muhteşem müzisyenin İç Anadolu konserleri var, cemaat okullarında veriyor?'

'Eeee?'

'Nihat bey bu adam buraya elli yüzbin dolara dahi gelmez, hatta parayla dahi gelmez, bu adamı buraya getirmek için mutlaka gözünü kör edecek para vermişlerdir!'

'İnanılacak gibi değil, emin misin?

'Nihat bey, ben Amerika'da konserine gittim bu cemaatciler orada yanındaydı, kapıları tutmuş röportajlar yapıyor adamı kafalıyorlardı?'

'Eee?'

'Nihat bey bu deha müzisyen bir de Fethullah Gülen Sonatları adıyla Fethullah Gülen'in şiirlerini bestelemiş..'

Sevgili Okuyucu, hikayem bu kadar..

Çankırı'nın yoksul köylüsünden beş liraları toplayıp dünyanın en pahalı organizasyonlarında en deha isimleri paraya boğan bu adamların maksatları neydi?

Çankırı'nın yoksul köylüsüyle Amerika'nın klasik müzik efsanelerini birleştiren bu sosyolojiyi açıklayabilen biri var mı içinizde!

Üstelik bu deha müzisyen İç Anadolu'ya geldi ve cemaat talebelerinin doldurduğu salonda konser verdi, sahneyi gözünüzde canlandırın!

Sahneyi gözünüzde canlandırın ve Ankara'yı işgale yeltenen acımasız katillerin beyin ve mantıklarını çözün!

Altı…

Peki nasıl oldu da Nihat Genç otuz yıl öncesinden bu cemaati teşhis edebildi.

Otuz yıl öncesinde şöyle bir olayla karşılaşıp kararımı o gün verdim, efendim.

Bunların dergiye girip çıkmış bir arkadaşım vardı, dergi yazıhanesinde, masanın kenarına kurşun kalem açacağı monte etmişler.

Kurşun kaleminizin ağzını sokup bir elinizle de kolu çevirip kurşun kalem ucunu sivriltiyor yani kalemini açmış oluyorsunuz.

İşte bu kurşun kalem açacağının üstünde bir yazı yazıyor: Hayırlı Traşlar!

Tam otuz yıldır: Hayırlı traşlar: Ergun Özbudunlar, Murat Belgeler, Fehmi Korular, Baskın Oranlar!

Tam otuz yıldır medyasında ekranında gazetesinde bu isimleri yağlayan sazlayan bağlayan kapatma aydınların alayını izlediniz, hayırlı traşlar beyler!

Not:

Sevgili CHP'liler bu notum size.. Geçen gün Halk TV başındaki Hakan Aygün bir emailini yanlışlıkla ODA TV editörü Barış Terkoğlu'na attı.

(…ben bu işin aslını çözene kadar Eren, Zeynep, Selina, Aykut.. CHP'lileri ekrana asılmayalım…) cümlesi..

Yani Hakan Aygün CHP içinde bir 'hizip' kurmuş kadrosunu açık ediyor.. Bir TV yöneticisi CHP içinde şu bu ayrımı yapıp kendine bir ekip kurmuş ve o ekibe talimat veriyor..

Ve skandal ortaya çıktıktan sonra adı geçen bu vekil arkadaşlardan bir açıklama da duymadık..

Bunu da geçelim..

Bu email'i Barış adında birine gönderiyor, bu Barış, Barış Yarkadaş olabilir mi, bu da açık değil.. Ancak Barış Yarkadaş ise, oyun içinde oyun var, çünkü aynı email notunda şu ifade geçiyor. (Gürkan Hacır malına da söyleyin…)..

Gürkan Hacır Barış Yarkadaş'ın kankası olduğu için Gürkan Hacır'ı Barış Yarkadaş vasıtasıyla tenbihlemesi anlaşılır.. Ve bu email sonrası Gürkan Hacır şahsına terbiyesizlik yapıldığını söyleyip programlarını geçici süreliğiyle iptal ettiğini söyledi.. Böylelikle iki sıkı arkadaş Barış Yarkadaş'la Gürkan Hacır'ın arkadaşlığı sabote edilmiş oldu.

Ve bu haber internet siteleriyle kamuoyuna mal oldu, o halde, bu Barış hangi Barış'tır?

Gel vatandaş gel, Türkiye tarihin en kanlı günlerini yaşıyor ve Halk TV'de pek güzel programlar yapan Gürkan Hacır bu iç dalaşmalar yüzünden program yapamaz hale geliyor!

Gel vatandaş gel, ne darbe ne bir ülkenin işgali, Halk TV programcıları birbirini yiyor!

Gel vatandaş gel, ne savaş uçakları ne sokaklarda ölen yüzlerce insanın hikayesi, Halk TV'de birbirini arkadan vurmalar Bizans oyunları, CHP'de hizip kavgaları!

Gel vatandaş gel, Türkiye vatan savunmasında birlik olmuş kalabalıklar kaynıyor Türkiye alarmda Halk TV'de ise hala senin benim 'adamlarım' kavgası..

Gel vatandaş gel, bu adamlar muhalefetin tek şansı dünyaya ve halkımıza açılan tek kapısı Halk TV'yi yönetiyorlar, ve tarihin en trajik gününde iç dalaşmalar yüzünden program yapamaz hale geliyorlar!

Gel vatandaş, gel!

Entrika, macera, avantür, hançer, oyun, dümen, didişme, otuziki tekmili birden burada!

Nihat Genç

Odatv.com

http://odatv.com/nerede-bu-abant-toplantilarinin-filozoflari-2407161200.html
a45UyF587661-160724154533 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/07/24  22:20 2  65  adaletvekalkinma@yahoogroups.com


 


Bir milletin yenilesmesinde olcu, mu$ikide degi$ikligi alabilmesi, kavrayabilmesidir.

K.Ataturk

Duveli Muazzama ile eski dostlugumuzu devam ettirseydik, degil Izmir den hicbir taraftan mahrum kalmayacaktik.
Itilaf devletlerinin itimadini mutarekeden beri cidden kazansaydik, artik bu topraklarda Ittihatci olmadigini ispat edebilseydik, daha uygun sulh sartlari elde edecektik

(ALi KEMAL, Peyami Sabah, 19.2.1920)


Hastanelerde ayrimcilik var

14 Subat 2014

Gectigimiz hafta bir ameliyat icin hastaneye gittim. Heyecan yapmayin, ameliyat olan ben degildim, bir yakinimdi. Zaten heyecan yapmamistiniz degil mi? Iste siz busunuz.

Ameliyatin ismi bile insani germeye yetiyor. Son yillarda bunun yerine operasyon kelimesini kullanir oldular. Bu, insani daha da geriyor. Cerrah yerine de operator diyorlar. Adam alti sene tip okumus, sanirsin cagri merkezinde calisiyor.

Ameliyathanenin onu cenaze evi gibi. Herkes tedirgin, herkes doktorlarin yuzune bakiyor. Bir cerrah gayet neseli bir sekilde salinarak geldi. Gulerek ameliyathaneye girdi. Yahu sen birazdan birini keseceksin, bu nese niye? Biz burada aglamak uzereyiz. Adamin gercekten cerrah oldugundan suphelendim. Bu kadar gulecek ne vardi?

Bizimkini ameliyat edecek doktor da geldi. Baktim yuzunden dusen bin parca. Yaklastim.

Hocam birazdan cok onemli bir ameliyata gireceksiniz, kendinizi hazir hissediyor musunuz? diye sordum.

Anlamadim. dedi.

Eger kafaniza takilan bir sey varsa, ne bileyim sabah esinizle tartistiysaniz lutfen ozel meselelerinizi ameliyat masasina tasimayin olur mu? diye uyardim.

Alin bunu burdan. dedi.

Tek istegim ise konsantre olmasini saglamakti ama o uygarca tartismak yerine kacmayi tercih etmisti. Doktorlar da ne bilur cigerun acisuni diye bagirdim.

Hastabakicilara bir isaret cakti. Iki kolumdan tutulup goturulurken seslendim. Hocam lutfen aramizda yasadigimiz tatsizligi hastaya yansitmayin. Bu sizinle benim aramda, hastanin sucu yok.

Hastanede ikinci darbeyi hasta yakini olmamla yasadim. Ameliyat sonrasi odada otururken temizlik gorevlisi gelip disari cikmami soyledi. Hastanin yaninda sadece refakatcisi kalacakmis.

Soyle bir durup dusundum. Hastane calisanlari hastalari gercekten cok seviyor, ilgi alaka on numara. Fakat hasta yakinlari ikinci sinif insan muamelesi goruyor. Adeta saglikli olmak otekilestirme sebebi haline getirilmis. Bu ulkede saglikliysaniz her turlu asagilayici muamele yapiliyor.

Hasta yakinlari odaya alinmiyor, ameliyathaneye alinmiyor, tuvalete korkarak gidiyorsunuz, kantinde cay icerken bile istenmiyorum hissi yasiyorsunuz. Her hareketiniz sakil, urkek bir ceylan gibisiniz.

Kantinde soyle bir etrafima baktigimda ozguveni elinden alinmis tipler gordum. Burasi adeta bir toplama kampina donusmustu. Sucumuz ne? Hastaya yakin olmak.

Elbette bazi hasta yakinlarinin yaki$iksiz hareketlerini gormuyor degilim. Google da ogrendigi veya kulaktan dolma bilgilerle doktora is ogretmeye kalkanlar var. Ama birkac kendini bilmez hasta yakini yuzunden koca bir hasta yakinlari camiasini linc etmek hakkaniyete sigar mi?

Bu muamele o kadar canimi $ikti ki kantinde cay icerken ayagimi bilerek masaya vurdum ve aci icinde klinige kostum. Bir baktim herkes seferber, biri neyiniz var diye soruyor, digeri telasla bana yer gosteriyor. Yaziklar olsun ya, dedim. Az once kapidan kovuyordunuz, ne oldu da birden kiymete bindik dedim. Tuhaf tuhaf baktilar yuzume. Tedavi olmak istemiyor musunuz, diye sordu biri. Istemiyorum dedim. Ne zaman insanlari saglikli veya hasta diye ayirmazsiniz, iste o zaman ben de gelip tedavi olurum. Simdi musaade ederseniz eve gidecegim, sanirim ayagim kirildi deyip topallayarak oradan ayrildim. Umarim bu onlara guzel bir ders olmustur.

Hastane notlari

Hastalarin cogu zaman bir sey yemesi yasak oldugu icin gelen yiyecek ve icecekleri hastanin refakatcisi tuketiyor. Buna gore getirin.

Hasta yakinlari arasinda zaman icinde yeni dostluklar kuruluyor. Arkadas $ikintisi cektigim icin ara sira hastanelere gidip hasta yakiniymisim gibi davranacagim.

Ziyaretcilerin hastanin durumuna uzulduklerini belli etmek icin kederli yuz ifadesi takinmalarinin hastanin iyilesmesine katki yaptigini ispatlayan bir bilimsel arastirma yok.

Hayatimda ilk defa hastaneye gitmis oldum. Gecen sene hasta olmustum, internetten randevu alman gerekiyor dediler. Girdim ve randevu aldim. Ancak internetten randevulasan insanlarin baslarina gelenleri haberlerden gordugum icin guvenemeyip gitmedim.



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder