Soner YALÇIN: Bir unutulan isim: Nuri Killigil
8 Mayıs 2016
Kut'ül Amare Zaferi'nin "bayram olarak kutlanıp kutlanmaması" polemiği Halil (Kut) Paşa'yı ve yeğeni Enver Paşa'yı hatırlamamıza sebep oldu. Oysa aynı aileden unutulan bir isim daha vardı: Kafkas İslam Ordusu Komutanı Nuri (Killigil) Paşa! Bugün… Ayrıca, MİT TIRlarını vs. konuşurken anımsamamız gereken ilginç isimlerden biri. Sahibi olduğu silah fabrikasında, İsrail ile savaşan Mısır ve Suriye'ye 1949'da silah imal ederken bakın başına neler geldi?
Tarih: 2 Mart 1949.
Yer: İstanbul.
Nuri Killigil ve eşi Misli Melek Hanım çarşamba sabahı erkenden kalktılar. Üç yıl önce evlenmişlerdi ve Misli Melek Hanım, Kavalalı Ailesi'ne mensup Prenses İffet ile M. Ali Beyin kızıydı.
Melek Hanım saat 11.00 uçağıyla Mısır/Kahire'ye ailesini görmeye gidecekti.
Nuri Killigil eşini havaalanına götürdü. Hava muhalefeti nedeniyle gecikme oldu ve uçak ancak saat 15.00'te kalktı.
Nuri Killigil eşini uğurladıktan sonra Sütlüce'deki silah ve cephane fabrikasına döndü.
Fabrika işine girmesi kolay olmamıştı.
Önce 1933'te Zeytinburnu'nda; soba, döküm, seramik, matara yapmak üzere tesis kurarak iş dünyasına atılmış; ama kısa sürede silah ve mühimmat yapmaya başlamıştı.
İlk büyük işini; Atatürk'ün 1934'te imzaladığı kararnameyle kazanmış; Yavuz Gemisi topları için gerekli olan kanat emniyetli tapalar yapmıştı. 1936'da dağ topları için 24 bin tapa ve 1938'te Heinkel uçaklarının bomba yapımı gibi işleri de almıştı.
Sekiz yıl sonra ikinci fabrikayı Sütlüce'ye açmıştı. Bunlar Türkiye'nin ilk özel savunma sanayi şirketleriydi.
Ayrıca… İzmir Karaburun'da cıva madeni çıkarıp ihraç ediyordu.
II. Dünya Savaşı'nda talep patlaması yaşamıştı. Uçak bombasından havana, tabancadan mermiye kadar her şeyi yapmıştı.
SİLAH ÜRETMEK HAYALİYDİ
Silah imal etmek en büyük hayaliydi. Ta gençliğinde ağabeyi Enver Paşa'ya, "Ağabey bırak beni sana silah imal edeyim" demişti.
Teknik bilgisi olmamasına rağmen daima bir şey icat etmek istiyordu!
Şimdi, isteğine kavuşmuştu. Örneğin… Tabancaların normal parça sayısını azaltır veya piyade havan toplarına tetikler eklerdi!
Dedikodular da eksik olmuyordu; İsmail Hüsrev Tökin, Nuri Killigil'in tabanca planlarını İmalat-ı Harbiye zabiti olan babasından çaldığını iddia ediyordu!
Kim ne derse desin umurunda olmuyor; yaptıklarını İzmir Uluslararası Fuarı'nda sergilemekten keyif alıyordu.
İşleri yolundaydı.
Devletten himaye görmesinde, kız kardeşi Mediha ile evli Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kazım Orbay'ın etkisi olduğu söyleniyordu. Keza… TSK içinde hala Enver Paşa'ya büyük hayranlık duyan komutanlar vardı.
Nuri Killigil'in fabrika personeli arasında da ilginç kişiler vardı. Örneğin… Zeytinburnu'ndaki fabrikanın soğuk demir ustası; Süleyman Tanyıldız, Selanik'te I. Dünya Savaşı sırasında İngilizler ve Yunanlılar tarafından yakalanıp casusluk suçundan idama mahkum edilmiş ve idam edileceği gece, nöbetçi askerleri öldürüp Türkiye'ye kaçmıştı!
Nuri Killigil'in yakın çevresi Alman hayranıydı. Örneğin… Savaş döneminde Hitler'le bile görüşen emekli general Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet, sorumlu müdürüydü…
Almanya Büyükelçisi Franz Von Papen de yakın dostuydu.
SURİYE'DEN HAVAN SİPARİŞİ
Saat: 16.00…
Şoförü Süleyman, patronu Nuri Killigil'i havaalanından Sütlüce'deki fabrikaya bıraktı.
Nuri Killigil müdüriyet odasına geçti. Muhasebecisi Fungaris Bey ile çalışmaya başladı.
II. Dünya Savaşı bittikten sonra, 1946'da Zeytinburnu'ndaki fabrikayı kapatmıştı; sadece Sütlüce'deki fabrikayla ilgileniyordu. Bu fabrikayı büyütmek istiyordu. Bu nedenle iki gün önce İş Bankası'ndan 60 bin liralık kredi almıştı.
Savaş bitmişti ama işleri yoğundu. Çünkü… Suriye'den iki bin havan topu ve Mısır'dan beş bin tabanca siparişi almıştı. Bu siparişler tesadüf değildi.
Bir yıl önce…
Tarih: 14 Mayıs 1948.
Filistin'de İngiliz manda rejiminin sona ermesinin hemen ardından, Tel-Aviv'de toplanan Yahudi Milli Konseyi, yayınladığı bildiriyle İsrail Devleti'nin kurulduğunu ilan etti.
24 saat sonra…
Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak, İsrail'e savaş açtı. Ancak yenilip antlaşma yapmak zorunda kaldılar. Fakat. Ortadoğu'da gerginlik sona ermemişti. Ülkeler silahlanıyordu.
Keza…
Hindistan'dan, yaşanan kanlı bir mücadele sonrası 14 Ağustos 1947'de ayrılan Pakistan'dan da siparişler vardı.
İşler yoğundu ama Nuri Killigil'in çalışacak fiziki gücü yoktu. Bir ay önce gittiği Avrupa seyahati sırasında Atina'da zehirlenmişti! Kaldırıldığı hastaneden ölümden dönmüştü.
Yetmezmiş gibi…
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, Suriye ve Mısır'a silah ambargosu koymuştu. Nuri Killigil bu karara rağmen silah üretmeye devam ediyordu. Depoda Suriye için yapılmış olan iki bin havan mermisi vardı.
Nuri Killigil, bunları illegal yollardan mı gönderecekti? Bilinmiyor.
Çünkü…
YAHUDİ İŞÇİLER
Saat: 16.50…
Nuri Killigil'in Sütlüce'deki fabrikasında kapsüllerin bulunduğu kapsülhanede yangın çıktı.
Halıcıoğlu İtfaiyesi'ne haber verildi.
Müdüriyet odasında çalışan Nuri Killigil, muhasebecisi Fungaris Bey ile iki bin havanın bulunduğu depolara koştu. İşçilerine bağırdı; "ambarı boşaltın, ambarı boşaltın."
Kimi işçiler ellerinde mermi sandıklarıyla fabrikayı terk ederken, kimileri ambara yöneldi. On dakika sonra itfaiye geldi.
Türk Bayrağı'na sarılı "tabutu": Yeğeni yönetmen Faruk Kenç (solda) ve fabrika müdürü emekli General Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet (ortada).
İtfaiye fabrikaya girip su sıkmaya başladı ki, depoda büyük bir patlama oldu. Ardından iki patlama daha meydana geldi.
Civardaki evlerin sadece camları değil, kiminin duvarları bile yıkıldı.
Fabrikada dokuz memur, yedi usta, altı müstahdem, 105 işçi ve Nuri Killigil vardı.
Facianın boyutu korkunçtu:
Yedi işçi ile altı itfaiyecinin cesedine ulaşılabildi.
İçlerinde Nuri Killigil'in de bulunduğu 15 kişinin akıbeti meçhul idi. Kime ait olduğu belli olmayan kol ve bacaklar, yanarak kömürleşmiş ceset parçaları çevreye saçılmıştı.
Nuri Killigil'in; kolunun yarısı, ayağının bir parçası bulunabildi.
Faciadan beş gün sonra…
Ölen 15 kişinin parçaları, üç ayrı tabuta kondu; Beyazıt Camii'ndeki cenaze namazı ardından, Edirnekapı'da, işçiler tarafından toplanan paralarla yapılan Nuri Killigil Fabrikası Şehitliği'ne defnedildi.
16 gün sonra…
Enkazdan Nuri Killigil'in gövdesi bulundu. Yakınları, gövdesini Türk Bayrağı'na sararak fabrikada tören düzenledi. İstiklâl Marşı okundu. Saygı duruşunda bulunuldu. Fakat.. İstanbul Müftülüğü cenaze töreni için "tam gövdesi olmadığı için cenaze namazı kılınamayacağını" söylemişti! Oysa önceki cenazede kıldırmışlardı!
İmam olmayınca işçilerinden biri Kuran ve dua okudu. Nuri Killigil imamsız şehitliğe defnedildi.
İddialara göre… Hükümet, İsrail siyaseti gereği Nuri Killigil'in cenaze törenine tavır almıştı. Dört gün sonra…
Türkiye, İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke oldu!
Peki…
Olay ihmal miydi? Sabotaj mıydı?
TBMM kapalı oturumunda Başbakan Şemsettin Günaltay milletvekillerini bilgilendirdi. Bu tutanaklar üzerindeki gizlilik kararı olduğu için kimse meselenin özünü anlayamadı.
Yıllar içinde "o gün Yahudi işçiler fabrikaya gelmedi" gibi spekülasyonlar yapıldı.
Sonuçta, fabrikanın müdürü emekli general Hüseyin Hüsnü Emir Erkilet ve kapsülhane şefi Seyit Ali Oral "dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet ve tedbirsizlikten" yargılandı. Erkilet Paşa kurtarıldı.
Bunca yıl sonra olayın üzerindeki sisler dağıtılamadı…
Bunda Nuri Killigil'in sıra dışı hayatının da rolü vardı.
SIRADIŞI BiR AiLENiN SIRADIŞI FERDiNiN HAYATI
Killi, Ukrayna'da bir kasabaydı. Soyadları buradan geliyordu.
Hıristiyan Gagavuz Türkü idiler; sonra Müslüman oldular.
Ataları Rus işgali sonucu İstanbul Divanyolu'na yerleşti.
Memur babası Ahmet ile annesi Ayşe'nin ilk çocuğu Enver (1881-1922) idi.
İkinci çocukları Hasene (1887-1963) ve üçüncü çocukları Nuri (1889-1949) doğdu. Ardından üç çocuk daha oldu: Mediha (1894-1983), Kamil (1898-1964) ve Ertuğrul (1907-1931) dünyaya geldi.
Babasının tayini nedeniyle ilk öğrenimini ve askeri okul tahsilini Manastır'da yaptı. Kuleli Askeri Lisesi'nden sonra Harp Okulu'na gitti. 1908'de okul dördüncüsü olarak mezun oldu.
Mülazım-ı Sani (Teğmen) rütbesiyle 3. Ordu Karargahı'nda göreve başladı. İki yıl sonra 1910'da padişahın Maiyet Bölüğü'nde görev aldı. İttihatçılar sarayı kontrol altında tutuyordu. Teğmen Nuri, amcası Yarbay Halil Beyin emrinde çalıştı.
Trablusgarp Savaşı çıkınca ağabeyi Enver ile birlikte gizlice bölgeye gitti. Ağabeyi Enver'in emrinde Derne, Bingazi ve Tobruk'ta; ve daha sonra amcası Halil'in emrinde Homs ile Mısrata bölgesinde İtalyanlara karşı savaştı.
Savaş sonrasında Mülazım-ı Evvel (Üsteğmen) rütbesine yükseldi ve İstanbul 1. Ordu'da görev yapmaya başladı. Balkan Savaşı'nda Çatalca'da Bulgarlar ile savaştı.
Bir yıl sonra, Yüzbaşı rütbesine yükseldi. Roma Askeri Ataşe Yardımcılığı'na getirildi. 1914'te aynı görevle Viyana'ya tayin edildi. Kısa bir süre sonra savaş çıkınca yurda döndü; ağabeyi Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın yaveri oldu.
Ağabeyi Enver Paşa tarafından, İtalyan ve İngilizlere karşı ayaklanmayı örgütlemek için tekrar Trablusgarp'e gönderildi. Rütbesi yetersiz olduğu ve Arapları etkilemek için kendisine mirlivalık ve fahri ferik rütbeleri verildi.
1918 yılına kadar üç yıl İngiliz ve İtalyanlar ile savaştı.
1916'da Binbaşı ve 1918'de Kaymakam (Yarbay) oldu.
Başarılarından ötürü…
Almanya İmparatoru, Birinci Rütbeden Demir Salip Madalyası verdi.
Osmanlı Altın Liyakat Madalyası; Altın İmtiyaz Madalyası; Üçüncü Rütbeden Kılıçlı Osmani Nişanı ve Kılıçlı Birinci Mecidi Nişanı ile onurlandırıldı.
1917 Bolşevik Devrimi ardından Kafkas İslam Ordusu Komutanlığı'na getirildi. Çünkü…
İngilizler, Rus ordusuna yardımcı olmak maksadıyla savaşın sonlarına doğru Azerbaycan'a birlik göndermiş, onların varlığından destek alan Ermeniler de Azerilere karşı kat-
liama başlamış ve binlerce Azeri'yi katledilmişti. Devrimden sonra bölge çok karışmıştı.
Başkumandan Vekili Enver Paşa, Azerbaycan'daki durumun kontrol altına alınması için kardeşi Nuri Paşa'yı vazifelendirdi.
Nuri Killigil, Musul'da kurduğu ordusuyla Azerbaycan üzerine yürüdü. 13 Eylül 1918'de Bakü'yü kurtardı. Ardından Karadağ ve Dağıstan'ı aldı.
Kafkasya'da ilerleyişi sürerken
Mondros Antlaşması sonrası İstanbul'a çağrıldı. Tutuklandı. Ve İngilizlere teslim edildi. İngilizler kendisini Batum'a götürüp hapsetti. Kaçtı. Azerbaycan'da, Kızıl Ordu'ya karşı savaştı; yenildi. Çünkü, Azerileri bir bölümü devrimi destekliyordu.
Anadolu'ya geldi; Kazım Karabekir Paşa yanında Kars ve Erzurum'da malzemelerin bakım ve tamiri için silah atölyeleri kurdu.
Enver Paşa'ya 1 Nisan 1921'de yazdığı mektupta şöyle diyordu:
"Aziz Ağabeyim, Erzurum'da İş Ocağı namıyla metruk makineleri tamir ettirerek büyük bir imalathane tesis ettirmekteyim."
Trabzon ve Erzincan'da da benzerlerini kuracağını yazdı.
1921'de Ankara'ya geldi. Hakkında, Mustafa Kemal'e karşı darbe yapacağı dedikoduları çıkarıldı.
Bir yıl sonra böbreklerinden tedavi görmek için Berlin'de bulunan kardeşi Kamil ve Enver Paşa'nın eşi/yengesi Naciye Sultan'ın yanına gitti.
Tacikistan'da bulunan ağabeyi Enver Paşa'nın, kendisinin hemen Trablusgarp'a gitmesini istemesini maceracılık bulup kabul etmedi. Ağabeyinin yanına gitmenin yolunu arıyordu.
Bu arada Ermeni teröristlerle köşe kapmaca oynadı; Afganlı tüccar kimliği taşıdı. Hastalığı arttı. Avusturya'da böbrek ameliyatı oldu. O sırada Enver Paşa şehit oldu.
1923 yılında Türkiye'ye döndü.
Bizzat Atatürk'ün imzasıyla 1925'te Yarbay rütbesiyle emekliliği onaylandı.
Ve: 29 Şubat 1929'da İstiklal Madalyası verildi.
Ankara'da ticarete atıldı ama çinicilik işinde başarısız olunca İstanbul'a göçtü.
Fabrika kurdu. Bu arada siyasetle ilişkisini kesmedi.
II. Dünya Savaşı döneminde Almanları destekledi. Türkiye'nin Almanlarla birleşip Kızıl Ordu'yla savaşması taraftarıydı. 1941 Eylül başında Almanya'ya gidip görüşmelerde bulundu. Hedefi, Almanlar sayesinde Turan hayalini gerçekleştirmekti! Görüşlerini; Almanya Dışişleri Bakanlığı'nın Türkiye işlerinden sorumlu müsteşarı Ernst Woermann rapor haline getirdi.
Almanya'da "Turancılık Masası"nın kurulmasına ve Nazilerin Kafkasya'da "Türkistan Alayı" kurmasına yardım etti.
Ancak Almanlarla Türklerin bağımsızlığı konusunda anlaşamadı; Almanların Türkleri kullanmak istediğinin farkına vardı.
Türkiye'de de Türkçülük faaliyetleri içinde yer aldı. Irkçılığa karşı olduğu için Nihal Atsız gibi isimlerle pek görüşmedi.
Fabrikadaki işleriyle yoğunlaşmıştı ki, büyük patlamada can verdi.
Bugün… Edirnekapı'daki İstanbul Büyükşehir Belediyesi Mezarlıklar Müdürlüğü yakınındaki Nuri Killigil Fabrikası Şehitliği harap ve bakımsız haldedir.
Utanmadan Kut'ül Amare zaferinden bahsederler…
http://www.sozcu.com.tr/2016/yazarlar/soner-yalcin/bir-unu%C2%ADtu%C2%ADlan-isim-nuri-killigil-1220687/a45UyF587661-160511150855 Oraj Poyraz cimcime@neomailbox.net
2016/06/08 10:00 1 39 1923atamizindeyiz@googlegroups.com
Bir ulus, sim$iki birbirine bagli olmayi bildikce yeryuzunde onu dagitabilecek bir guc dusunulemez.
K.Ataturk
ENAB - 62 de ...Sonra her isi dogru olan kudret ve tasarrufun sahibi Allah larinin huzuruna gotururler.
Bilin ki hukum onundur.
O hesap gorenlerin en suratlisidir.
***
HACC - 47 Senden baslarina acele azap getirmeni istiyorlar, Allah sozunden asla caymayacaktir.
Rabbinin katinda bir gun, sizin saydiklarinizdan bin yil gibidir. denmektedir.
MADDE 24/3: Kimse, dini ayin ve torenlere katilmaya, dini inanc ve kanaatlerini aciklamaya zorlanamaz; dini inanc ve kanaatlerin den dolayi kinanamaz ve suclanamaz.
MADDE 25 Herkes dusunce ve kanaat hurriyetine sahiptir.
MADDE 26 Herkes dusunce ve kanaatlerini; soz, yazi, resim veya baska yollarla tek basina veya toplu olarak aciklama ve yayma hakkina sahiptir.
YGK: Siddet cagrisi icermedikce sozlu ve yazili ifadedeler cezalandirilamaz. Bu dusunceler sok edici bile olsa... (Yargitay Genel Kurul Karari.)
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder