ARABİ PAŞA İSYANI
1841 Mehmet Ali Paşa isyanı sonrasında Mısır, Osmanlı İmparatorluğuna bağlı kalmakla beraber, yönetim olarak özel bir statüde idare edilmeye başlandı. Bu tarihten sonra daha bağımsız olan Mısır valileri, yetkilerinin artırılması için sürekli çaba içerisinde oldular
1841 Mehmet Ali Paşa isyanı sonrasında Mısır, Osmanlı İmparatorluğuna bağlı kalmakla beraber, yönetim olarak özel bir statüde idare edilmeye başlandı. Bu tarihten sonra daha bağımsız olan Mısır valileri, yetkilerinin artırılması için sürekli çaba içerisinde oldular.
İşte bunlardan biride Mehmet Ali Paşa sülalesine mensup ve Mısır valilerinin beşincisi olan İsmail Paşa idi. Menfi meziyetli ve Mısır hakkında büyük ihtirasları bulunan İsmail Paşa, Suriye ve Irak’ın da içinde yer alacağı büyük bir Arap Devleti hayalini kuruyordu. Kendisi, uzun vadede gerçekleşecek bu iş için Mısır’daki durumunu kuvvetlendirmeye çalışmış bunun için de parayı bir vasıta olarak kullanmıştı. Bitmez tükenmez altınları sayesinde başta Sultan Abdülaziz olmak üzere diğer hükümet erkanını “kapı yoldaşı” rüşvetleriyle elde etmişti. Böylece ilk olarak Mısır valilerinin veraset usulünün değiştirilmesine muvaffak olmuş ve sadece kendi soyunun Mısır valisi olmasına dair bir ferman almıştı. Yine aynı ferman gereğince, “Sevakin” ve “Musavva” kazaları Mısır’a dahil edilerek, eyaletin vergi gelirinin 80 bin keseden, 150 bin keseye çıkarılmasını sağlamış ve 18 bin kişilik Mısır ordusunun mevcudunun da 30 bine çıkarmasına müsaade almıştı. Bu şekilde daha önceden verilmiş muhtariyet haklarını genişletmiş ve Mısır’ı adeta bağımsız bir duruma getirmişti. Ardından “Hidiv” ünvanını almış ve böylece valilerini azletmek hakkı Osmanlı padişahında kalmakla beraber Mısır eyaleti artık bir emaret şekline dönüşmüştü. Bundan sonra ise Mısır ile Osmanlı İmparatorluğu arasındaki ilişkiler kritik bir döneme girdi.
Mısır Vilayeti
Hükümdar gibi hareket etme serbestisini elde eden Hidiv İsmail Paşa, ülkesini kalkındırmak düşüncesiyle plansız ve programsız bir icraata girişti. Fabrikalar kurmaya, yollar açmaya Mısır’ın ihtiyacını aşan büyüklükte bir ordu teşkil etmeye çalıştı. Tüm bunları yaparken gerekli parayı sağlamak için konan vergiler yanında Avrupalı büyük devletlere borçlanma yoluna gitti. Bu politika sebebiyle her borçlanma zamanla Avrupa sermayesinin yanında yabancı siyasi nüfuzunun da Mısır’a yerleşmesine neden oldu. 1869 yılında Süveyş Kanalı’nın açılmasından sonra daha da önem kazanan Mısır, bu yanlış politika neticesinde müthiş masraflar ve borç altına girdi. Öyle ki, 1872 tarihinde Mısır’ın geliri 9,5 milyon lira olduğu halde, 100 milyon liraya yaklaşan borçların yıllık faizi 7,5 milyon lira tutuyordu. Bu faizleri ödemek imkanı olmadığı için Hidiv İsmail Paşa alacaklılar adına, İngiliz ve Fransız üyelerden oluşan bir komisyonun mali kontrolünü kabul etmek zorunda kaldı. En sonunda da Süveyş Kanalı hisselerinin yarısı İngiltere’ye geçti. Nihayet, 1878’de Mısır hükümetine, Maliye Nazırı sıfatıyla biri İngiliz, diğeri Nafia Nazırı sıfatıyla Fransız olmak üzere iki nazır tayin edildi.
Böylece Yabancıların kontrolü altına giren Mısır’ın daha askeri bir müdahale olmadan sömürülmeye başlaması, Mısır halkının tüm tabakalarında memnuniyetsizlikle karşılandı. Avrupalılar, alacaklarını ödetmek ve masrafları kısmak için yerli memur ve subayları kadro harici ettirmeye başladı. Ayrıca ordu mevcudu on bir bine indirildi ve memurların maaşlarında kesintiye gidildi.
İşte “Miralay Ahmed Arabi Bey’in idare ettiği askeri ve milli isyan hareketi, bu iktisadi durum ve mali kontrolü ele geçirmiş olan yabancılara karşı düşmanlık sebebiyle başladı. Bunun yanında ordu kadrolarında Türk ve Çerkeslerin, Arap zabitlere tercih edilmesi de etkenlerden biri idi. Yani isyanın sebebi tamamiyle milli ve Mısırlıların deyimiyle “vatanî”ydi. Napolyon Bonapart’ın, Mısır’ı istilası sırasında ortaya atılan “Mısır, Mısırlılarındır” prensibi etrafında toplanan “Vataniler” denilen milliyetçiler isyanı organize ettiler. “Vataniler”in ilk kuvvet teşebbüsü, Miralay Arabi ve arkadaşlarının yukarıda belirtilen sebeplerden dolayı, Harbiye Nazırı’nın istifasını istemesiyle başladı. Hükümetin, Arabi ve arkadaşlarını tutuklamaya kalkışması sebebiyle askeri bir nümayiş olunca Hidiv İsmail Paşa, “vataniler”den Mahmut Sami Paşa’yı Harbiye Nezaretine, Miralay Arabi Bey’i de Askeri ıslahatlardan sorumlu komisyonun başkanlığına atadı. Böylece Miralay Arabi Bey, “vataniler”in lideri kabul olunmaya başladı. Yabancı nazırlar görevlerinden alındı ve Mısır maliyesini kontrol eden yabancı komisyon lağvedildi. Hidiv İsmail Paşa’nın bu hareketi neticesinde çıkarları tehlikeye giren İngiltere ve Fransa derhal harekete geçti. İki ülkenin Mısır konsolosları, İsmail Paşa’ya, oğlu lehine Hidivlik’ten feragat etmesi hususunda bir ültimatom verdiler. Hidiv İsmail Paşa, bunun üzerine II.Abdülhamid’e müraacat ederek, Mısır’ın Osmanlı mülkü olduğunu ve kendisinin de padişahın memuru olarak Mısır’da bulunduğunu, bu sebeple konsolosların yaptığı teklifin Osmanlı İmparatorluğu’nun hukuku ve şerefine bir saldırı olması cihetiyle himaye edilmesini talep etti. İsmail Paşa’dan hoşlanmayan ve Hidivliği ilga ederek, Mısır üzerinde Osmanlı nüfuzunu yeniden kuvvetlendirmeyi amaçlayan II.Abdülhamid, 25 Haziran 1879’da İsmail Paşa’yı azletti.
Yerine Mehmet Ali sülalesinden Said Halim Paşa’yı getirmek istediyse de İngiltere ve Fransa’nın tepkisinden çekindiği, ayrıca daha önce verilen ferman gereği oğlu Tevfik Paşa’yı Mısır Hidivliğine atamak zorunda kaldı. Tevfik Paşa, İngiliz ve Fransız konsolosların istekleri doğrultusunda Mısır’ı idare etmeye başladı. Mali kontrol tekrar yabancıların eline geçti. Borçların ödenmesi hususu devletlerarası bir komisyona bırakıldı. Bunun üzerine Miralay Arabi Bey’in idare ettiği milli hareket büsbütün alevlendi. Mısırlı aydınların çoğuda halk tarafına geçerek bu harekete destek verdiler. Arabi Bey, Mısır halkı arasında meşrutiyet propagandasına başladı ve Said Halim Paşa’yı Hidivliğe geçirmek için faaliyete girişti. Talepleri kabul olunmadığı takdirde Hidivliğin ilgasına karar verdiğini bildirdi. II.Abdülhamid de bu durumdan yararlanarak daha önce yapmak istediği bu atamayı gerçekleştirmek üzere, “vataniler”e destek verdi ve Miralay Arabi Bey’in rütbesini Mirlivalığa terfi ettirerek kendisine “Paşalık” ünvanını tevcih etti. Mısır’daki durumu yerinde incelemek üzere bir komisyonu da buraya yolladı.
Bu karışık durumda “vataniler”in iktidar mücadelesi, başlarda Hidiv’i kontrol altında tutmak için, İngiltere ve Fransa’nın işine gelmekteydi. Fakat 1881’de Mısır Meclisi’nin toplanarak, Padişah’ın Mısır üzerindeki hukuku ve yetkisinin artırılması yönünde kararlar alması nedeniyle durum tersine döndü. Bu iki devlet “vataniler”e karşı Hidiv’i desteklemeye başladılar. İki ateş arasında kalan Hidiv Tevfik Paşa, halkın da desteğine sahip bu hareket ve meclisin arzusuna uygun olarak “vataniler”den oluşan bir hükümet kurmak zorunda kaldı. Mahmud Sami Barudi Paşa’yı riyasete, Arabi Paşayı’da Harbiye Nezaretine getirdi. Bunun üzerine Mısır üzerinde rekabet halinde bulunan İngiltere ve Fransa anlaşarak İskenderiye’ye birer savaş gemisi gönderdiler.
İki ülkenin konsolosları, 22 Mayıs’ta Hidiv Tevfik Paşa’dan başta Arabi Paşa olmak üzere vatani nazırların azlini talep ettiler Fakat halk, meclis ve ordu vatanileri desteklediği için Hidiv, teklifi yerine getirmekten korktu. Nazırlar heyeti de bunu padişahın hukukuna müdahale saydı. II.Abdülhamid ise duruma müdahale etmek zorunda kaldı ve bahsi geçen ülkelerin de tepkisini çekmeyecek bir surette bir çözüm yolu bulunması için, Müşir Derviş Paşa’yı Mısır’a gönderdi. Derviş Paşa’nın gelişinden birkaç gün sonra İskenderiye’de bir tertip eseri olarak olaylar çıktı ve yerli halk şehirdeki yabancılara saldırdı. Birçok kişi öldü, İngiliz, İtalyan, Rus ve Yunan konsolosları da dahil olmak üzere birçok kişi de yaralandı. Arabi Paşa, bu vaziyetten sonra savaşın önüne geçemeyeceğini bildiğinden, İskenderiye etrafını tahkim etmye başladı. Bunun üzerine İngiliz hükümeti 24 saatlik bir ültimatom vererek tahkimatın durdurulmasını istedi.
Cevap alamayınca da İngiliz Amiral Seyomur altı buçuk saat İskenderiye’yi topa tuttuktan sonra limana girmeye muvaffak oldu. Arabi Paşa ordusunu şehirden içerilere doğru çekti. İngilizler 12 Temmuz’da karaya asker çıkarmaya başladılar. Arabi Paşa kuvvetleri , Sir Garnet Wolseley kumandasındaki orduyla “Tellü’l-Kebir” de karşılaştı ve Mısır milli ordusu yirmi dakikada bozuldu. Arabi Paşa ise kaçmak zorunda kaldı. Nihayet 15 Eylül Cuma günü, İngiliz ordusu Kahire’ye girdi ve Hidiv Tevfik Paşa’nın önünde resmi geçit icra etti. Bir müddet sonra Kahire’de yakalanan Arabi Paşa ise Seylan adasına sürgün edildi. Bu suretle İngiliz işgaline düşen Mısır, hukuki olarak Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyetinde kalmışsa da fiili olarak artık bir İngiliz sömürgesi haline gelmiş oluyordu. İngiltere, Hindistan yolunun güvenliği için en kısa yol olan Mısır’ı ve Süveyş kanalını böylece kontrolü altına aldı. Bir oldu bittiyle gerçekleştirilen bu işgal, Osmanlı, Rusya ve Fransa tarafından protesto edildiyse de İngiltere şu kararı verdi: Mısır içten ve dıştan gelecek tehlikeye karşı yalnızca savunmaya kudretli bir hale geldiği zaman İngiltere mukavelesiz olarak Mısır’dan askerini çekecektir”.
Emre Gül - Dünya Bülteni
Kaynaklar:
KARAL, Enver Ziya, Osmanlı Tarihi,T.T.K. , Ankara
DANİŞMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, İstanbul, 1972.
UÇAROL, Rifat, Siyasi Tarih (1799-2001), İstanbul, 2008.
ARMAOĞLU, Fahir, 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul,2006.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder