25 Mart 2011 Cuma

Kral Ne Kadar Çıplak 25 Maddede Türkiye Gerçeği

 

Kral çok çıplak! Uzun uzun tümcelerle çözümlemeye hiç gerek yok artık. Onların, bir gizli stratejileri-gizli gündemleri olduğunu söyledik hep. Ancak durum açık, artık gizli saklı olan bir şeyleri yok. Adım adım yazalım:

  1. AKP'nin amacı, Cumhuriyet'i değerleriyle birlikte ortadan kaldırmaktır. Yakın zamanda Tayyip'in devlet başkanlığı için bir anayasa hazırlanacak ve başkanlık sistemine geçmeye çalışılacaktır. 12 Eylül 2010 yılındaki referandum, bu planın provasıydı. 12 Haziran 2011 seçimleri, böylesi bir güce erişmenin seçimi haline getirilecektir.

  2. Cumhuriyetle hesaplaşma, bugünün meselesi değil: Yüz yıl önce başladı, belki bir yüz yıl daha sürecek. Aydınlıkla karanlığın kavgası bu topraklarda 1000 yıldır devam ediyor, bin yıl daha devam edecektir.

  3. Cumhuriyetle hesaplaşan AKP, tarikatlar koalisyonu bir partidir. AKP'yi oluşturan tarikatlar-cemaatler Nurcular-Fettullahçılar-Süleymancılar-Menzilciler-İskenderpaşa Cemaati-İsmailağa Cemaati-Gümüşhanevi Dergâhı Cemaati… Hepsinin kökeni aynı, hepsi Nakşibendî. Hepsi Nakşibendîliğin birer kolu…

  4. Nakşibendîlik, tüm Anadolu tarihinin en gerici ve işbirlikçi tarikatadır. Cumhuriyete-Aydınlanmaya-Kemalist Devrime karşı bütün kalkışmaların altında Nakşibendîlik vardır. Örneğin, Kubilay'ın başını kesenler bir Nakşibendî'dir, Şeyh Sait Nakşibendî'dir… Hatta 31 Mart ayaklanmasını çıkaran Derviş Vahdeti Nakşî'dir. Said-i Kürdi, Fettullah, Necip Fazıl, RTE, Abdullah Gül, Bülent Arınç, hatta Barzani… hepsi köken olarak Nakşiliğe bağlı tarikat üyesidir.

  5. Nakşibendîlik, Cumhuriyet aydınlanmasıyla birlikte, zamanında ellerinde olan gücü kaybetmiş karanlık bir güçtür. Önce ayaklanmalarla bu gücü tekrar ele geçirmeye çalışmıştır. Bu olmayınca yeraltında örgütlenmeye başlamış, Demokrat Parti iktidarına destek vermiş, Adalet Partisi kadrolarında örgütlenmiş, Milli Nizam Partisi, Milli Selamet Partisi, Refah Partisi, Fazilet Partisi, Saadet Partisi ve AKP ile olgunlaşan partileşme sürecini yaşamıştır. Süreç merkez sağı öyle bir noktaya getirmiştir ki bugün DP'nin başına geçen Namık Kemal Zeybek de aslında bir Nakşi'dir: Zeybek, ülkücü kimliğinin yanında aslında bir de Menzil tarikatı üyesidir!

  6. Siyasal iktidarlar önce bu cemaat-tarikat yapılanmasından nicel olarak beslenmeye çalışmış ve onları maddi olarak beslemiştir. Sonra bu cemaat-tarikat yapısı güçlenince kendisini besleyen siyasi yapıyı ele geçirmiş ve yutmuştur.

  7. Bu olgunlaşma sürecinde adım adım emperyalizmle temas kurmuş ve emperyalizmin ülke içindeki en gürbüz işbirlikçisi haline gelmiştir.

  8. Sol-sosyalist-devrimci hareketler-bağımsızlıkçılar-aydınlar karşısında bir vurucu güç olarak Siyasal İslam hep kullanılagelmiştir. İslam'ı emperyalizme basamak yapan, işte bu Nakşi karakterli örgütlenmenin ta kendisidir.

  9. Siyasal İslamın Türkiye'deki iktidarıyla görev tamamlanmış değildir. Emperyalizmin verdiği görev, tüm İslam dünyasının emperyalizme köleleştirilmesinin tamamlanmasıdır. Bu yüzden, İsrail'e üstün hizmetler ettiği için madalya alan başbakan, İsrail'e one minute demek zorunda bırakılmıştır. İslam dünyasının deccal olarak gördüğü İsrail'e karşı yaratılan kahraman, Muhammed'in ümmetinin yeniden köleleştirilmesinin manivelası olacaktır.

  10. Emperyalizm ile Siyasal İslam arasındaki ilişki bir danışıklı dövüş ilişkisidir. Siyasal İslam'a ülke içinde iktidar olmak için emperyalizm destek olmakta, AKP de iktidar olmasının diyetini ABD'nin emirlerini yerine getirerek uygulamaktadır. Görünen en çıplak öge budur.

  11. Ergenekon soruşturması, Cumhuriyet'i siyaseten mülksüzleştirme operasyonudur.

  12. Gündeme sunulan her olay, bir psikolojik savaş formatındadır. Yurtseverlere-Aydınlara-Kemalistlere verilen mesaj şudur: "Boşuna uğraşmayın, kazanamazsınız!"

  13. Demokrasi, özgürlük, insan hakları ve benzeri kavramlar ters yüz edilmektedir.

  14. Gericilerin yani Siyasal İslam'ın müttefiki, emperyalizmin güdümündeki liberallerdir. Bu konuda da bir al gülüm ver gülüm ilişkisi sürmektedir.

  15. TSK, çok uzun zamandır, yalnızca laik görünmüş ve asıl önemli olan ülkenin bağımsızlığını savunma görevini terk etmiştir. Menderesle birlikte başlayan ordu içindeki yurtseverlerin ordudan temizlenme realitesi, 1971'de devam etmiştir. Bu sürecin en büyük hamlelerinden biri 1980 darbesi sırasında gerçekleşmiştir. 80 darbesi ülkede yalnızca devrimcileri ezmiş değildir, asker içindeki yurtsever-gerçek Atatürkçü subaylar da tasfiye edilmiştir. İşte bugün Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan subaylara da bu gözle bakmak gerekir. Hapse tıkılanların büyük bir bölümü yurtsever subaylardır. İçlerine birkaç tane faşist yerleştirilerek su bulandırılmaktadır.

  16. Bu anlamda TSK yine kendi öz evlatlarını yemektedir. Bir başka deyişle Ergenekon bahane edilerek, TSK'da bir temizlik operasyonu gerçekleştirilmekte, buna da Genel Kurmay göz yummaktadır. Belki göz yummaktan da öte, bu operasyon Genel Kurmay eliyle yürütülmektedir. Denilebilir ki uzun zamandır NATO güdümünde var olan TSK, yine ABD güdümünde var olan AKP ile aynı yolun yolcusu durumundadır. En azından TSK aksini ispat edene kadar durum budur. Yurtseverler artık gerçekleri görmeli, laiklik için bile olsa TSK'ya güvenmekten vazgeçmelidir!

  17. Türkiye'de Siyasal İslam hem kurumsal anlamda çok örgütlüdür ve hem de maddi olanakları son derece gelişmiştir. Yaratılan finans değeri, laik burjuvazinin gücünü aşmış görünmektedir. Her ne olursa olsun, hem laik burjuvazi ve hem de Siyasal İslami sermaye, AB-ABD cephesinin hemen yanı başında konum almıştır. Bu mevzilenmenin karşısındaki tek güç Ulusalcılardır! O yüzden gerçek darbe, bu Ulusalcılara-gerçek Yurtseverlere karşı yapılmaktadır. Sivil darbe denilen şeyin esası işte budur!

  18. Bugün kendisini Ulusalcılar olarak tarif eden güçle, emperyalizmin hizmetinde milliyetçilik oynayanlar arasında dağlar kadar fark vardır. Cepheleşme açısından milliyetçi ezbercilerin daha öğrenecek çok şeyi vardır. Dahası onların ciddiyeti, tarihsel özeleştirilerine göbekten bağlı bir ciddiyet olacaktır.

  19. AKP, emperyalizmin İslam coğrafyasındaki taşeronudur. İslam coğrafyası zaten uzun zamandır ABD güdümündedir. Ancak bu coğrafyadaki diktatoryal yönetimler, kapitalizmi hep dışarıda tutmuştur. Artık kapitalizmin bu coğrafyaya girme zamanı gelmiştir. Bunun için diktatörlerin egemenliğinin dışında, ABD egemenliğinde şekilci demokrasilere ihtiyaç vardır. Bunun en iyi örneği AKP iktidarındaki Türkiye'dir. AKP'ye emperyalizm tarafından biçilen uluslar arası elbisenin boyu bu kadardır.

  20. Emperyalizmin ülke içinde AKP'ye biçtiği elbisenin ise iki boyutu vardır. Biri kültürel boyuttur: Halk, devrimci tarihsel köklerinden koparılacaktır. Bir halka güç veren ulusal kahramanların değeri düşürülecek, yeni ve yapay kahramanlarla yer değiştirilecektir. Can Dündar'ın "Mustafa"sıyla, son dönemde yürürlüğe giren "Hür Adam" filmleri bu kültürel değiş tokuşun örneklerindendir. İkinci boyut ekonomiktir. AKP iktidarında ülkenin bütün zenginlikleri emperyalizme peşkeş çekilecektir. Bunun adı ister sıcak para girişi olsun, ister özelleştirme olsun, isterse de küreselleşme olsun kaynaklar emperyalizme peşkeş çekilecektir.

  21. Yurtseverler-Ulusalcılar-Solcular-Sosyalistler-Devrimciler, adına ne dersek diyelim, AKP'ye karşı sesi çıkan kitle anlamlı bir örgütlenme stratejisinden henüz yoksundur. Ama aslında sayıları çoktur, kısmen partileri vardır ve içerde de olsa aydınları hala vardır.

  22. Ancak Yurtseverlerin elinde bir ekonomik güç yoktur. Örneğin KanalTürk bu güçsüzlük nedeniyle Fettullahçılara satılmış, Halk Tv'ye sahip çıkılamamıştır. Kanal B'nin sahibi, KanalBiz'in sahibi, Ulusal Kanal'ın sahibi ve ART'nin sahibi içeri alınmış, yayın politikaları güçsüzleştirilmiş ve yalnızlaştırılmıştır. Bu sürece ekonomik anlamda bir direnç geliştiremediğimiz görülmektedir.

  23. İnançlı Yurtseverleri büyük acılar beklemektedir ve onların en büyük ihtiyacı, örgütlenmektir, fedakârlıktır, yoldaşlıktır… Ulusalcılar-Bağımsızlıkçılar-Yurtseverler eğer samimilerse büyük acılar çekmeye hazır olmalıdır…

  24. Artık roller değişmiştir. Siyasi meşruiyet denilen kavramın içi boşalmıştır. Bir başka deyişle yasal-ussal otoritenin merkezi değişmiştir. Bu yeni meşru zemin, demokratik bir meşru zemin değildir. Demokratik söylemler ile seçimler, nesnel koşullarda yapılmamaktadır, yapılmayacaktır. Eskiden gizli olanlar şimdi açıktır. Eskiden açıktan örgütlenenler, şimdi yaşamak için gizli örgütlenmek zorundadır.

  25. Bu yaşanılan bir savaştır. Bir yerde baskı ne kadar çok ise direnç de o kadar fazladır. Üzerimizdeki baskının kalktığı gün, ülke teslim alınmış demektir!

Oraj POYRAZ  

Hatay DEVRİM




--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Hoş geçinmek aklın yarısıdır.   Hz.Ali  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Hoş geçinmek aklın yarısıdır.   Hz.Ali  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder