7 Mart 2011 Pazartesi

KORKU SALMAK/ RİFAT SERDAROĞLU

KORKU SALMAK/ RİFAT SERDAROĞLU

KORUMA-ozel-harekat-polislerinden-sokak-ortasinda-sorgu-1143920KORUMA-untitledKORUMA-1297542319

Başbakan Erdoğan’ın Erzincan ziyaretinin fotoğraflarını gazetelerde gördüm. Başbakanlık otobüsünün üzerinde ellerinde uzun namlulu tüfekler olan polisler,  otobüsün sağında solunda, önünde arkasında otomatik tüfekli yüzlerce  polis…

6 Mart 2011 Pazar günü eşim ve ben  THY’nin 11.00 uçağı ile İstanbul’dan İzmir’e geldik. Başbakan Erdoğan da o saatlerde İzmir’e gelecekmiş. İzmir’de görevli, müdür seviyesindeki emniyetçilerin hepsi, civar illerin Valileri, bürokratları  havaalanındaydı. Yol boyu güvenlik önlemleri sokak  sokak, dağ tepe, köprü geçit,  halkın gözüne sokar gibi  abartılı bir şekilde düzenlenmişti.

Bu tabloya bakınca, sanki Türkiye Başbakanı kendi ülkesinde bir açılışa gitmiyor da, Libya Lideri Kaddafi silahlı korumalarıyla Yeşil Meydana gidiyor gibiydi!…

Türkiye gibi önemli bir ülkenin Başbakanı elbette ki gerektiği gibi korunacaktır, bu devletin görevidir. Ama bu, abartıya kaçmadan, halkı rahatsız etmeden tüm dünyada olduğu  gibi yapılmalıdır.

Bizde yapılan ise, bilerek planlanarak halkı sindirmek, korkutmak için yapılmaktadır. Türk Milletinin devlete olan saygısını, askerden polisten çekineceğini  çok iyi bilen kafalarca hazırlanan bu senaryoyla Türk halkına korku salarak şu mesaj verilmektedir;
“Otur oturduğun yerde, sesini çıkarma, bak en güçlü benim, istediğimi ezerim…”

Kişi;  Gazeteci- Profesör- General- Bilim Adamı-Devlet Adamı. Yeri belli, yurdu belli, kaçma ihtimali yok. Avrupa Birliği ile imzaladığımız ve yasalarımıza aktardığımız  hukuki duruma göre Savcının veya Polisin  ifadesine başvuracağı kişiyi önce davet etmesi, gelmezse zorla getirmesi gerekmektedir. Bizde böyle olmamaktadır. Evler sabaha karşı basılmakta, insanlar yaka paça götürülmektedirler.  Bu davranış bilerek ve planlanarak yapılmaktadır.
Türk halkına, korku salarak şu mesaj verilmektedir;
“Otur oturduğun yerde, sesini çıkarma, bak en güçlü benim, istediğimi ezerim…”

Demokrasinin olmadığı ve tek adam yönetiminin olduğu ülkelerde  dikta heveslisi yöneticiler, rakiplerini şu yöntemle yok ederler;  Önce yok edilecek adam seçilir, sonra o kişiye bir çok suç yaratılır, bu suçları delilleri yaratılır ve sonra adam tutuklanır. Tutuklanan kişi, eğer ömrü yeterse suçsuzluğunu ve hakkındaki delillerin sahteliğini ispat ederse tahliye olur…

Son zamanlarda  bizde  tutuklanan kişilerin suçlandığı maddeler  genellikle şunlar oluyor;
*Ergenekon Terör Örgütü Üyesi olmak.
*Halkı  ırk, dil, mezhep veya bölge bakımından kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek.
Bu maddeler o kadar geniş kapsamlı ki, istediğiniz kişiyi bu maddelere dayanarak içeri attırabilirsiniz.
Bir örnek; Gazeteci bir kişinin evi polis tarafından basılır ve  evinde 150 yıllık antika(ateş edilemeyen) bir tüfek ele geçirilir.Silaha el konur. Polis ele geçirilen silah için  sehven yani yanlışlıkla  “Otomatik Tüfek” diye tutanak tutar.

Savcı ve hakim silah uzmanı kişiler değillerdir. Tutanağa bakıp, gazeteciyi tutuklarlar. Gazeteci silahının, otomatik tüfek olmadığını, eski çalışmayan bir tüfek olduğunu bilirkişi raporlarıyla ispat edinceye kadar 1 yıl geçer. O kişini ömrünün bir yılı çalınmıştır.
Türk halkına korku salarak şu mesaj verilmektedir;
“Otur oturduğun yerde, sesini çıkarma, bak en güçlü benim, istediğimi ezerim…”

Halis Toprak, Diyarbakır- Lice doğumlu bir işadamıdır. Çok sayıda fabrikanın, işletmenin sahibi idi. Bankasına el konulunca tüm mallarına da el kondu.  Kendi iddiasına ve bu işin uzmanlarının dediğine göre bazı malları değerinden çok aşağı bedelle el değiştirdi. Halis Toprak’ın mallarını ölü fiyatına alanların bir kısmı, Başbakan Erdoğan’ın çocuklarını Amerika’da okutan arkadaşı ve yine Başbakan Erdoğan’ın iktidarıyla ortaya çıkan Türkiye’nin yeni zenginleri  idi.

Bu olayda da;
Türk halkına korku salarak şu mesaj verilmektedir;
“Otur oturduğun yerde, sesini çıkarma, en güçlü benim, ya benimle ol zenginleş, ya da ezerim…”

Yakın tarih  kimsenin, özellikle siyasetçilerin unutmaması gereken “vatandaşına korku salan” kişilerin feci sonlarıyla ilgili örneklerle doludur. Biri şudur;
Benito Mussolini faşist bir liderdi. Halkına çok zulmetti. 26 Nisan 1945’te Come Gölü yakınlarında yakalandı. 2 gün sonra kurşuna dizildi. Cesedi Milano’da ayaklarından  asılı olarak teşhir edildi…
Allah kimsenin sonunu bu diktatörlerinkine benzetmesin…

Ergenekon soruşturmasının bilmem kaçıncı dalgasında tutuklanan gazeteciler için, Cumhurbaşkanı Gül; Kamu vicdanında kabul görmeyen bazı gelişmeler oluyor. Bu hal, Türkiye’nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygı duyuyorumdemiş.

Sayın  Cumhurbaşkanı, siz o makamda“kaygı duymak” için bulunmuyorsunuz. Siz devletin başısınız.  En azından, Adaletin işleyişine müdahil olmadan  bazı Savcıların haklarındaki soruşturma taleplerine izin verilmesini sağlayabilirsiniz. Eğer bazı Savcılar doğru ve yasalara  uygun iş yapıyorlarsa niçin çekiniyorlar ki? Aklansın gelsinler!…  Haydi Sayın Cumhurbaşkanı, Türk Milletinin kaygı duymasını önleyin lütfen…

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder