Politika Dergisi Yakın Tarih Bülteni
- Tarihi Perspektiften Şark Meselesi ve Onun Günümüzdeki Uzantısı Kürt Sorunu (1)
- Tarihi Perspektiften Şark Meselesi ve Onun Günümüzdeki Uzantısı Kürt Sorunu (2)
- Kemalist Devrimin Öncüsü Olarak İttihat ve Terakki
- Ergenekon, İkinci “Malta Sürgünleri” Olayı mı? (1)
- Ergenekon, İkinci "Malta Sürgünleri" Olayı mı? (2)
- Ergenekon, İkinci "Malta Sürgünleri" Olayı mı? (3)
- Kadro Hareketi
- Bugünün Sanayileşmiş Ülkeleri Serbest Rekabet Yoluyla Kalkınmadı
- Atatürk Döneminde Halkçılık Ne Anlama Geliyordu?
- Darbeler Ülkeyi Nereye Götürür? (1)
- Genç Kalemler
- Yunanistan'da İsyan
- Batı'nın Osmanlı Üzerindeki Oyunlarının Türkiye Uzantıları (III)
- Vatanını En Çok Seven, Görevini En İyi Yapandır.
- Adnan Menderes ve Demokrat Parti
- Kardeşlik Hikayesi
- Ya Musul, Ya Diyarbakır
- Türk Siyasal Tarihinde "Gençlik"
- Yaşlanmayan İlhan Selçuk
- Kapitalizmin Alt Başlığı Olarak Küreselleşme
- Temel Olarak Anayasa ve Referandum Gerçeği
- Atatürkçü Düşünce Sİsteminde "Milli Tarih" Anlayışı
- Hukuktan Yana Duranlara Selam
- Batı ve İslamofobi
- Geçmişten Günümüze Bilim ve İktidar İlişkisi (1)
- Eleştiri, Özeleştiri ve Sol
- 1980: Sosyal Demokrasinin Sonu
- Bekir Kilerci ve Hatırlattıkları
- Ermeni Sevk ve İskanı
- Son 50 Yıla Damga Vurmuş Bir İsim: Deniz Baykal
- Hristofyas'ın Hayalleri
- Marx, Diyalektik ve İrlanda Sorunu (Filistin Bağlantısı)
- O ve Bu (I)
- Cumhuriyet Tarihine Kronolojik Bakış (II)
- Tarihimizden Öğrendiğimiz Bir Şey Var: Ulus Olmak ya da Olmamak
- O ve Bu (II)
- "Yemezler!"
- Cumhuriyet Tarihine Kronolojik Bakış
- 12 Eylül’ün Ardından (3)
- Darbeler Ülkeyi Nereye Götürür? (2)
- Türkiye Tarihi'ne Kısa Bir Tur -2-
- Darbeler Ülkeyi Nereye Götürür? (3)
- 12 Eylül’ün Ardından (1)
- 12 Eylül’ün Ardından (2)
- O ve Bu (III)
- Bir Devrim, İki Darbe
- Batı'nın Osmanlı Üzerindeki Oyunlarının Türkiye Uzantıları (II)
- Türk Kurtuluş Savaşı ve ABD
- Filistin Tarihi ya da Bir Halkın Acı Dolu Dramı (Dünüyle İsrail)
- Türkiye Tarihi'ne Kısa Bir Tur -1-
- Anadolu
- Batı'nın Osmanlı Üzerindeki Oyunlarının Türkiye Uzantıları (I)
- Bugün "Gazze Özgürlük Filosu"nu Destekleyenler, Dün de "6. Filo"yu Destekliyorlardı!..
- 6 Mayıs: Ölümsüzleşebilmeyi Çağrıştıran Tarih!
- Direnç Çiçekleri
- Cumhuriyet Tarihine Kronolojik Bakış (III)
- "Bizim Çocuklar"ın Tanıdık Eylemleri ve Söylemleri
- Yakın Çağ Sona mı Erdi?
Tarihi Perspektiften Şark Meselesi ve Onun Günümüzdeki Uzantısı Kürt Sorunu (1)
Giriş
Birkaç ay öncesine bir bakalım. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül “ileriki günlerde çok güzel gelişmeler olacağından” ve “büyük fırsat” gibi ifadelerle, kamuoyunu muallakta bırakacak bazı gelişmelerin haberciliğini yaptı.
Ardından, aralarında Başbakanın da olduğu hükümet yetkilileri önce “Kürt Açılımı” sonra biraz değiştirerek “Demokratik Açılım” konusunu ortaya attılar. Bu paketin içinde ne olduğu tam olarak bilinmemektedir, çünkü zaten AKP hükümeti, Kürt kökenli Türklere yönelik yapabileceği açılımları evvelden yapmıştı. Açılan, fakat sonra talep yetersizliğinden kapanan Kürtçe kurslar, devlet eliyle açılan Kürtçe televizyon kanalı vb.
Tarihi Perspektiften Şark Meselesi ve Onun Günümüzdeki Uzantısı Kürt Sorunu (2)
Geçtiğimiz bölümde, Şark Meselesinin ne olduğunu ve bunun hangi devletlerce, hangi amaçlar uğruna çıkarıldığını, Türkiye’ye yapılan bu saldırıların ve çıkartılan isyanların, neden emperyalizm uzantısı sayılması gerektiğini incelemiştik.
Şimdi ise bu sorunun ortaya çıkarılışını, Osmanlı’nın iç işlerine müdahalenin bir aracı olarak kullanılışını, sorunun çıkış kaynağına inmeye çalışacağız.
Öncelikle, Kürt kökenli Türk vatandaşlarımızın etnik kökenlerine ilişkin pek çok tez vardır, ancak Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın da değindiği gibi, henüz kabul edilmiş bir tez, bu konuda yoktur. Yani kesin olarak Kürtlerin kökenleri nereden geldiğine dair genel kabul görmüş bir müspet teori yoktur. Var diyen ise, tarih bilgisinden yoksundur.
Kemalist Devrimin Öncüsü Olarak İttihat ve Terakki
İttihat ve Terakki dönemi hakkında yazılan eserler genellikle Osmanlı’nın yıkımına neden siyasi gelişmeler ve savaşlar ile “triumvira” yönetimi liderlerinin hayat hikayeleri üzerine yoğunlaşmaktadır. Son dönemde artan “sözde Ermeni soykırımı” iddiaları nedeniyle “tehcir” meselesi üzerine de pek çok yayın yapılmıştır. Ancak İttihat ve Terakki döneminin atlanan veya görmezden gelinen bir diğer çok önemli unsuru bu dönemde hakim olmaya başlayan ve Kemalist Devrim’e de kaynaklık etmiş modernleşme anlayışı ve çabalarıdır. Bu yazıda kısaca İttihat ve Terakki döneminde yapılan reformları anlatmaya çalışacağım.
Ergenekon, İkinci “Malta Sürgünleri” Olayı mı? (1)
Geçtiğimiz günlerde, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Deniz Baykal “Malta sürgünleri yeniden Türkiye’nin gündemine geliyor. Türkiye’yi kendi amaçlarına hizmet eder noktaya sürükleyebilmek için, uydurma suçlamalar, dolayısıyla hesap sorabilmek için, yargılayacağız diye geçmişte İstanbul’u işgal eden yabancı gücün girişimiyle bu memleketin evlatları toplanmış Malta’ya sürgüne gönderilmiştir. En ağır suçlamalar ortaya atılmıştı. Daha sonra yargılamalardan hiçbir şey ortaya çıkmadı. Hepsi şerefli vatansever insanlar olarak topluma döndüler. Şimdi Türkiye tekrar böyle bir tabloya doğru sürüklenmek isteniyor. Bu manzara başka türlü izah edilemez.” diyerek “Ergenekon süreci”ni “Malta sürgünleri” olayına bağlayan (takip ettiğim kadarıyla) ilk siyasi lider olmuştur.
Siteden (politikadergisi.com) yaptığım giriş yazısında da belirttiğim üzere; konuyu daha önceden ele almayı düşünmekle birlikte, Baykal’ın grup konuşmasından sonra bu yazı dizisine başlamak da hem yazıya güncellik kazandırmış olacak, hem de gündemi anlamak adına yararlı olacaktır.
Ergenekon, İkinci "Malta Sürgünleri" Olayı mı? (2)
Yazı dizisinin ilk bölümünü sonlandırırken ikinci bölüme Damat Ferit hükümetiyle giriş yapacağımı yazmıştım. Ne var ki güncel bir gelişme, geçen sayıda işlediğimiz Tevfik Paşa hükümeti dönemine bizi geri döndürerek, bir olayı anımsamamıza neden olacak.
Tevfik Paşa hükümeti, Vahidettin tarafından azledilmeden kısa bir süre önce, 1919 Şubat’ında önemli bir atılımda bulunmuştu. İngilizlere ve “Müttefikler”e karşı işlenen suçlar konularında İngilizlerle düşündeş olan Tevfik Paşa hükümeti, “Ermenilere karşı işlenen suçlar” konusunda, sonradan, bilinçli veya yarı bilinçli olarak iyi bir noktaya parmak basmıştı. Ermeni olaylarının yargılanabilmesi için savaşa girmemiş beş yansız ülkeden ikişer yargıç istemişti. Bu ülkeler; Danimarka, İsveç, İsviçre, Hollanda, İspanya idi.
Ergenekon, İkinci "Malta Sürgünleri" Olayı mı? (3)
(Değerli okuyucular, bugüne değin okumada gösterdiğiniz dayanç için teşekkür ederim. Ayırdındayım; hem yazı dizisinin bölüm sayısı, hem de bölümlerin içindeki uzunluk sizi yordu. Bu yüzden, olaylar üzerinde ayrıntılı olarak durmadan, olabildiğince kısaca geçip bu bölümde konumuzu sonlandırmaya çalışacağım. Birinci bölüme başlarken belirttiğim gibi, tarihsel ve güncel iki olayı karşılaştırmaya çalıştığımız bu yazı dizisi salt tarih yazısı değildir. Olayı enikonu öğrenmek isteyenlere Bilâl N. Şimşir’in Malta Sürgünleri kitabını okumalarını salık veririm.)
“Bekirağa konukları”, öncelikle hem İngilizlerin, hem de İngilizcilerin (yani Damat Ferit gibilerin) “siyasi intikamını alma” duygusuyla tutuklanmıştı. Gel gelelim, koşullar değiştikçe yeni amaçlar ve nedenler ortaya çıkmaya başlamıştı: Yüksek Komiser Vekili Tuğamiral Richard Webb’in, M. Kemal Paşa’nın Samsun’a çıktığı gün dile getirdiği sözlerine göre; hem Damat Ferit’ten alınan bilgiyle “mahkûm etmenin ve cezalandırmanın zorluğundan” hem de bu kişilerin “direnişe iyi bir katkı vereceğinden ve bu hareketin önlenmesi gerekliliğinden” bu kimselerin uzaklaştırılması gerekmekteydi. Yani, yeni koşullar, ulusal kurtuluşçuların; yani -adı biraz ileride konacak olan- Kemalistlerin engellenmesi amacını doğurmuştu. Bunun yanı sıra, yalan yanlış tanıklarla cezalandırma yapılamayacağı da ortaya çıkmıştı. Üstelik Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey’in idamı toplumu ayağa kaldırmışsa da daha önceden Ali İhsan (Sabis) Paşa’nın sürgüne gönderilmesi hiç tepki çekmemiştir. Ayrıca tutukluların Bekirağa Bölüğü’nden kaçacağına ve hatta hükümet tarafından salıverileceği veya halkın Bekirağa Bölüğü’ne doğru yürüyeceğine ilişkin korkular da vardır; çünkü İzmir’in işgali toplumda büyük protestolarla karşılaşmıştır.
Kadro Hareketi
Kadro hareketi sosyal bilimciler tarafından ülkemizde yeşermiş en değerli ve özgün siyasi ve entelektüel hareketlerden biri olarak uzun zamandır Türk sosyal bilimlerinde bir çekim merkezi olmuş, gerçekten çok önemli bir konudur. Kadro hareketi, ismini 1932 Ocak ve 1934 Aralık tarihleri arasında kısıtlı sayıda, yalnızca 32 sayısı yayınlanmış aylık Kadro dergisinden alır. Derginin bu kısıtlı sayıda yayınına ve sonraları Kemalist rejim tarafından kapatılmaya zorlanmasına rağmen bıraktığı izler ve yaptığı etkiler çok önemli düzeydedir. Kadro hareketinin Türk entelektüelinin düşünce çizgisi, Türk modernleşmesinin doğası ve Kemalizm’in yorumlanması üzerine yaptığı etkiler kanımca yadsınamaz düzeyde önemlidir. Kadro hareketi Türkiye’de antiemperyalizmin, ezilen ulusların ve sömürgelerin metropollere karşı verdikleri mücadelenin, devletçiliğin ilk defa bu kadar geniş kapsamlı olarak tartışıldığı bir platform olarak daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan ilerici, devrimci hareketler üzerinde dolaylı ya da doğrudan bıraktığı etkiyle varlığını fazlasıyla hissettirmiştir. Yine Kemalizm-Sosyalizm sentezi çabalarının yapılması ve Türk devriminin dünyadaki antiemperyalist devrimlere öncü olacak bir devrim olarak düşünülmesi bakımından Kadro hareketi erken dönem bir neo-Marksist (Bağımlılık Okulu ve Dünya Sistemi Teorisi’ne benzeyen) hareket bile kabul edilebilecek çok önemli bir dergi ve siyasal arayıştır. Kadro’nun 1960’larda belirecek olan Yön hareketi ve Milli Demokratik Devrim tezi üzerindeki etkileri de açıktır.
Bugünün Sanayileşmiş Ülkeleri Serbest Rekabet Yoluyla Kalkınmadı
Neoliberalizmin bir aldatmaca olduğu birçok yazar tarafından ileri sürülmüş, kanıtlarıyla ortaya konmuştur. Bu yazarlardan biri olan Ha-Joon Chang; Türkçeye de çevrilen iki değerli eserinde [1] Neoliberalizmin tezlerini birer birer ele almış, her birini sağlam gerekçelerle çürütmüştür. Ne var ki gerek bu işaret ettiğim karşı-görüş gerekse Chang’in çalışmaları Türkiye’de iyi bilinmemekte, en azından gündeme yeterince getirilmemektedir. Bu sebepten, konunun üzerinde ne kadar durulsa yeridir. Okuduğunuz makalede benim yapmak istediğim de bu olacaktır.
Atatürk Döneminde Halkçılık Ne Anlama Geliyordu?
Halkçılık ilkesi, denilebilir ki altı oktan ilk çıkan ilkedir. Atatürk 13 Eylül 1920’de TBMM Hükümetinin ilk kapsamlı siyasal programını ve aynı zamanda ilk anayasa taslağını Meclise sundu. Belge 18 Eylül’de Mecliste okundu. Belgenin bir adı da “Halkçılık Programı” idi. Daha sonra 21 Ekim’de TBMM kısa bir beyanname ile programda yer alan emperyalizm ve kapitalizm karşıtlığını yineleyecek ve 18 Kasım’da başlayan görüşmeler, 20 Ocak 1921’de Türkiye’nin ilk anayasası, Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile sonuçlanacaktı.
Darbeler Ülkeyi Nereye Götürür? (1)
Günümüzde bir keşmekeş, olanca hararetiyle süren bir tartışma almış başını gidiyor. AKP yanlısı basın ve komprador burjuvaziyle kol kola geçmiş medyada baş köşeleri kapanlar koro halinde aynı tezi dile getiriyorlar: “Aman darbe olmasın, 100 yıl geriye gideriz.”
Genç Kalemler
1908 Devrimi sonrası İttihat ve Terakki’nin ve Türkçülük düşüncesinin giderek güçlenmeye başladığı 1910’lı yıllarda ilk olarak Hüsn-ü Şiir adıyla çıkarılan Genç Kalemler dergisi İttihat ve Terakki döneminin Osmanlıcılık ve Türk milliyetçiliği (Türkçülük) arasındaki bocalama dönemine ışık tutar niteliğinde çok önemli bir yayındır. Bu yazıda kısaca Genç Kalemler dergisini ve derginin önemli yazarlarını size tanıtmaya çalışacağım.
Yunanistan'da İsyan
Batı'nın Osmanlı Üzerindeki Oyunlarının Türkiye Uzantıları (III)
Bu yazı dizime başlarken Kıbrıs’ın yakın tarihini araştırmak üzere başladım. Sebep sonuç ilişkilerine baktıkça daha gerilere gittim. “Kıbrıs’ı İngilizlere neden kiraladık?” “Ruslar Osmanlı’ya hangi bahaneyle savaş açtı?” gibi soruları sordukça Mora İsyanı’na kadar gittim. Tarihte her zaman bir kırılma noktası vardır. Osmanlı’nın Kıbrıs’ı kaybetmesi ve iyice güçsüz duruma düşmesinin kırılma noktası olarak Mora İsyanına kadar geri gitmek zorunda kaldım. Her şey bir isyanla başlamıştı... 1821’de başlayan isyanın sonuçları, yaklaşık 50 yıl sonra Osmanlı’nın tükenme noktasına gelmesine yol açtı… Şimdi de bir isyan var, Türkiye sınırları içerisinde... 30 yıldan beri Türkiye’nin politikalarına yön veren... Türkiye’deki isyanın da dış destekçileri mevcut. Şimdiki isyanın da en büyük dış destekçisi, stratejik ortağımız! Çıkarlarımızın örtüştüğünü iddia ettiğimiz bir ülke... Osmanlı zamanında da İngiltere Osmanlı’nın stratejik ortağı ve çıkarları örtüşen bir ülkesiydi... Osmanlı’nın Mora İsyanında yaptığı hataların aynılarını şimdiki hükümetlerin de yapıyor olması, inanın insanın içini acıtıyor.
Vatanını En Çok Seven, Görevini En İyi Yapandır.
Ergenekon soruşturması kapsamında 16 aydır tutuklu bulunan Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın, "Kongre ve Organizasyon Başkanlığı"nı yaptığı, Dünya Yanık Derneği'nin 15. Kongresi İstanbul'da 21-25 Haziran tarihleri arasında yapılacak.
Fakat gelin görün ki uluslararası çapta araştırmaları ve üretimiyle bilim dünyasına hizmet eden bir derneğin Türkiye ayağını oluşturan ve bu alanda ülkemizde öncülük eden bilim adamı parmaklıklar ardında. 57 ülkeden yüzlerce bilim adamının katıldığı kongreye ülkemizde başkanlık yapması gereken yerde Sayın Haberal avukatları aracılığıyla yazılı açıklamada bulunuyor. Bilim adamının tutuklandığı bir ülkede bilim alanında kongre düzenlenmesi acaba 21. yüzyıl Türkiyesi için ne kadar önem taşımaktadır…
Adnan Menderes ve Demokrat Parti
Geçmişi bilmek bu günü değerlendirebilmenin ön koşuludur. Bu gün siyaset sahnesinde olanlar, kendilerini önceki partilerin birer devamı sayıyorlar. Gerçekten öyle midirler? Bunu ancak o partileri ve kişileri iyi tanımakla anlayabiliriz.
Adnan Menderes dendiğinde akla ilk gelen idam sehpasında bir infaz fotoğrafı oluyor. Neden idam edilmiştir? Bu gün kimileri için doğru bir karar, kimileri için ise yanlış bir karar olarak niteleniyor. Tabii ki, Tanrı’nın verdiği canı Tanrı’nın alması en doğru olanıdır. Siyasi tarihimize bir baktığımızda bu temenninin sadece temennide kaldığını görüyoruz. Osmanlı Devleti’nin kuruluşundan günümüze kadar sayısız veziriazam (başbakan) idam edilmiştir. Hatta başını kaybeden padişahlar da vardır.
Kardeşlik Hikayesi
Birbirimizi dinlemeyi bıraktık. Artık hep kendi acılarımızdan bahsediyor, kendi üzüntülerimizi dile getiriyoruz. Bize en yakın olanlar bile artık çok uzak. Aramızda bir tarih kitabı kadar uzaklık olduğu halde artık birbirimize yalnızca tarih kitaplarının kanlı sayfaları kadar yakınız.
Daha düne kadar millet-i sadıka dediğimiz Ermenilerle nasıl bu hale geldik? Biz kendini bu kadar kolay unutabilecek bir millet miydik? Sevgilerimiz, hüzünlerimiz, yalnızlıklarımız bu kadar ucuz muydu? Bu hallere nasıl geldik?
Ya Musul, Ya Diyarbakır
Geçen yıl bu zamanlar başlayan açılım söylemi önceleri cesurane biçimde Kürt açılımı olarak telakki ediliyordu. Kamuoyundan gelen tepkiler ve BDP’yle, o zaman ki adı DTP, görüşmelerin tıkanması sonucu açılım kabuk değiştirdi, Kürt adı çıkarıldı ve birden “demokratik açılım” oldu. Seçimlerin yaklaşması, Habur krizinin sağduyulu vatandaşları bile tahrik etmesi, iç ve dış politikada zorluklar yaşanması açılıma yine kabuk değiştirtti ve bu kez de açılımın “milli birlik projesi” olduğu dile getirildi. Seçimler daha da yaklaştı, acaba AKP açılıma yeni bir isim vererek imaj yenileme yoluna gider mi? Belki de bu kez açılımın adı “Türk Birliği açılımı” olur, çünkü seçim çanları çalmaya başladığı an nasyonalist duyguların okşanması dünya siyasetinin olduğu kadar Türkiye siyasetinin de ayrılmaz bir parçasıdır.
Türk Siyasal Tarihinde "Gençlik"
Türk siyasal tarihinde gençliğin rolü belki de tüm diğer dünya ülkelerinin ötesinde bir anlam taşımaktadır. Sadece 19. yüzyıldan başlayarak giderek güçlenen Osmanlı-Türk modernleşmesini incelemek bile bu anlamda bize net bir fikir verecektir. Osmanlı-Türk modernleşmesi 19. yüzyılda kurulan ve Batı tipi pozitivist eğitim veren eğitim kurumları üzerinden yani Tıbbiye, Harbiye ve Mülkiye üzerinden yükselmiştir. Otoriter ve yarı-teokratik Padişahlık rejimine karşı muhalif hareketler daha çok iyi eğitim alan cesur, bilgili ve aydın genç bürokratlar, devlet görevlileri ve şehirli aydınlar tarafından geliştirilmiştir. Bu bürokratik ilerici akımların isimlerinde bile gençlik olgusuna vurgu yapıldığı görülebilir.
Yaşlanmayan İlhan Selçuk
Tarih bazı kişilerin üstünü çizer, bazılarının da altını. Hiç şüphe yoktur ki, İlhan Seçuk, tarih sayfalarında, altı çizilenler arasına yer alacaktır.
Nâzım Hikmet’in, geleceğine mutlak inandığı “Güzel günler göreceğiz çocuklar!” vaadi gerçekleştiğinde, İlhan Selçuk’un yeri daha bir belirginleşmekle kalmayacak, büyük anlam da kazanacaktır.. .
Tarih gelecek, o güzel günlerin sayfalarını şimdilik boş bırakmış olsa da, gelecekte 85 yıllık İlhan Selçuk destanı o sayfalar arasında oldukça geniş yer alacaktır.
Kapitalizmin Alt Başlığı Olarak Küreselleşme
Temel Olarak Anayasa ve Referandum Gerçeği
“Bir günlük adalet altmış yıllık ibadetten faziletlidir.” (Hz. Muhammed)
17 Eylül 1787’de ABD’de kullanılan “anayasa” kavramı temelde devletin yönetim kurallarının vurgulandığı, merkezi yasal bir belge olmakla birlikte devletten üst bir yasal çerçeve olup hem devletin varlığını sağlar hem de devleti denetler. Kavram Fransız Devrimi’nden sonra ders olarak ele alınmış hem Devrimden önce hem Devrimden sonra yasaklanmıştır. 3.Cumhuriyetin kurulmasından sonra hukuk içinde ve siyaset temelinde çok önemli yere sahip olmuş ve günden güne devinimine de devam etmektedir.
Atatürkçü Düşünce Sİsteminde "Milli Tarih" Anlayışı
Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran ve onu sağlam temeller üzerine oturtan büyük önder Mustafa Kemal Atatürk'ün tarih bilgisi, bilinci ve tarih bilimine verdiği önem bu açıdan bütün liderlere ve insanlığa ders olacak kadar yerinde bir örnektir.
Hukuktan Yana Duranlara Selam
Batı ve İslamofobi
Türkiye referandum sürecine kitlenmiş, siyasi liderler ve kurumlar referandum çalışmaları ile yoğunlaşmışken dünya 11 Eylül’ün yıl dönümü ile meşguldü. Olayın yaşandığı ABD’de anmanın ötesinde bir takım şiddet eğilimleri göze çarpar nitelikteydi. Şiddet her zaman dokunsal bir cebir değil psikolojik, toplumsal bir baskının simgesel sunumu da olabilir. Örneğin; bayrak yakmak, herhangi bir inancın kutsal kitabını yakmak vs gibi daha nice sembol sayabiliriz.
Geçmişten Günümüze Bilim ve İktidar İlişkisi (1)
Bilim ve iktidar tarih boyunca ilişki içinde olmuştur. Kimi zaman bilim iktidarın kimi zaman da iktidar bilimin etkisi altında kalmıştır. Bu etkileşimin olumlu ve olumsuz tarafları olmuştur şüphesiz. Geçmişten günümüze uzanan bilim ve iktidar ilişkisinin neden ve nasıl oluştuğu ve nasıl olması gerektiği ise tartışmalı konuları beraberinde getirmektedir.
Eleştiri, Özeleştiri ve Sol
En az iki kişinin karşılıklı konuşma durumuna diyalog deniyor. Diyalog sözcüğü dilimize Yunancadan geçmiştir ve ortaya çıktığı dilde, tartışarak-konuşarak bir düşünceyi takip etmek, devamını getirmek anlamında kullanılıyor.
Diyalektik “diyalog” kavramından türemiştir ve “tartışma” anlamına da gelir. Olay ve olguların gerçek yüzlerini ortaya çıkartmak ve doğrulara ulaşmak için bilimin de kabul ettiği bir yöntemdir. Heraklitos´un, şartların değişimini ve hareketi tarif eden “aynı ırmakta iki kez yıkanılmaz” sözü, diyalektiğin ilk açık tanımı olarak kabul edilir. En özlü tanımlamayı ise Engels yapmıştır. Diyalektik, “dış dünyada ve insan düşüncesindeki hareketin genel yasalarını inceleyen bilimdir”.
1980: Sosyal Demokrasinin Sonu
Bekir Kilerci ve Hatırlattıkları
Geçenlerde internette dolaşırken, 11 yıl önce hapishaneden yaptığım bir açıklamayla karşılaştım. Açıklama, Bekir Kilerci adıyla, Kaldıraç dergisinde şiir, makale ve öyküler yazan, Bursa Uludağ Üniversitesi öğrencisi Burhanettin Akdoğdu’nun işkencede katledilmesiyle ilgiliydi. Açıklamayı Ulucanlar Hapishanesinden İHD’ye mektupla yapmıştım. Emekli olduktan sonra MHP’den milletvekili adayı olan tescilli faşist ve işkenceci, dönemin Ankara DGM Başsavcısı Nuh Mete Yüksel bu açıklamama dava açmıştı. Daha sonra, basın yasasında yapılan değişiklikten dolayı dava düşmüştü.
Akdoğdu’nun işkencede katledildiği dönemde ben de Ankara Emniyeti’nde gözaltındaydım. Bu katliama tanık olmuştum. Kaldığımız hücreler yan yanaydı ve intihar ettiğine dair Emniyet açıklaması külliyen yalandı.
Ermeni Sevk ve İskanı
Osmanlı Devletinin tebaasına sağladığı imkanlardan gayrimüslümler içinden en çok faydalanarak “Tebaa-ı Sadıka ” konumunda rahat bir ortama kavuşan Ermeniler, batılı dostlarının vaatlerine kanıp isyan ederek Türk toplumundan koparılmaya başlandı. Kafkasya kökenli komitecilerin yönetiminde Doğu Anadolu’da başlatılan ve başkent İstanbul’a kadar getirilen Ermeni isyan hareketleri geri dönüşü olmayan Türk soykırımını da beraberinde getirmiştir.
Son 50 Yıla Damga Vurmuş Bir İsim: Deniz Baykal
Cumhuriyetimizin ikinci adamı İsmet İnönü’nün genel başkanlığını genç Bülent Ecevit karşısında koruyamadığı 6 Mayıs 1972 tarihli Cumhuriyet Halk Partisi Kurultayı’ndan tam 38 yıl sonra, 6 Mayıs 2010 tarihinde Haber Vaktim adlı Vakit gazetesinin internet sitesine yüklenen bir videoda, CHP Ankara Milletvekili ve eski özel kalem müdürü Nesrin Baytok’la özel görüntülerinin yer aldığı iddia edilen Deniz Baykal; 50 yıla yaklaşan siyasal hayatında belki de Başbakanlığa en yakın olduğu bir dönemde CHP liderliğine veda etmek zorunda kaldı. Her ne kadar yurtiçinde yaptığı çeşitli gezilerle siyasal mesajlar vermeye devam eden Baykal, siyasal kariyerinin sona ermediğini göstermeye çalışsa da, yasadışı şekillerde elde edilip, ortaya çıkarılan bu skandal kasedi sonrası Baykal’ın siyasal kariyeri Başbakanlık göremeden bitecekmiş gibi gözüküyor. Bu yazıda siyasal hayatına böyle talihsiz bir şekilde nokta koyan deneyimli siyasetçi Deniz Baykal’ın hayatını ve siyasal kariyerini değerlendirmeye çalışacağım.
Hristofyas'ın Hayalleri
Rumlar ve Rumları temsil eden Dimitris Hristofyas hâlâ daha hayal içinde yaşıyorlar ve kendi çıkar ve 1796 patentli ülküleri doğrultusunda pembe hayaller kuruyorlar.
21 Aralık 1963’ün üzerinden tamı tamına 46 sene 7 ay geçmiş olmasına rağmen hâlâ daha akıllanmamışlar ve Adanın gerçeklerini de bir türlü kavrayamamışlar.
Rum Cumhurbaşkanı Hristofyas evvelki gün, ABD’den Kıbrıs Rum tarafına gelen Rum ve Yunan kökenli çocuklara yaptığı konuşmada kafasındaki çözüm modelini de ortaya koyuverdi.
Marx, Diyalektik ve İrlanda Sorunu (Filistin Bağlantısı)
Bilimsel sosyalizmin kurucusu,19.yy’ın par exellence (en üstün) devrimcisi ve bilim adamı Karl Marx’ı bilmek bununla birlikte onu anlayabilmek günümüz Türkiye’si ve dünya siyaseti için son derece önemlidir. Marx’a sadece bugünden bakmak, onun ve sosyalizm hakkındaki düşüncelerimizin sakat gelişmesine yol açabilir. Bu yüzden Marx’ı anlamaya çalışırken ve okurken tarih bilgisine sahip olmalıyız. Sadece 19.yy’ı değil, esasında bir bütün olarak arkaik yani antik çağlardan günümüze kadar olan sürece vakıf olmalıyız. Bunu söylememin nedeni, Marx’ın ve eserlerinin özellikle liberal ve gerici unsurlar tarafından çürümüş teoriler yığını diye etiketlenmesidir. Halbuki Marx’ın teori ve söylemlerine bakabilmek için iktisadi, tarihi ve felsefi bilgiye sahip olmamız gerekir. Bunların eksikliğinin Marx’ı anlamayı zorlaştırıcı etki yapmasını kaçınılmaz görüyorum.
O ve Bu (I)
O, Atatürk'ün ölümünden sonra İnönü CHP'nin başına geçince İnönü'nün bütün üretim araçlarını devletleştirme faaliyetlerine karşı çıktı.
Bu, devlete ait tüm kuruluşları satmaya başladı...
O, “Çiftçiyi Topraklandırma Yasası" yani Toprak Reformuna karşı çıktı.
Cumhuriyet Tarihine Kronolojik Bakış (II)
“Neler yapmadık şu vatan için
Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik!”
Orhan Veli
Kısım 2: 1959 1968
1959 02 Ocak Küba’yı oligarşik bir diktatörlükle yöneten Amerikan işbirlikçisi Batista’ya karşı savaşan, Fidel Castro önderliğindeki gerillalar Batista diktatörlüğünü devirdiler.
1959 21 Ocak CHP’nin yayın organı olan Ulus Gazetesi’nin ‘Nalıncı Keseri’ başlıklı yazının yayınlanması gerekçesi ile yazı işleri müdürü Ülkü Arman ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun birer yıl hapse mahkum olması.
Tarihimizden Öğrendiğimiz Bir Şey Var: Ulus Olmak ya da Olmamak
Tarih, bireyi ve parçası olan toplumu ilgilendiren sosyal, kültürel, ekonomik olayları, yer ve zaman olarak kapsayan ve bu olayları belli metotlar içinde inceleyerek geçmişle yaşanılan zaman ve gelecek zaman arasında köprü kuran bilim dalıdır. Bu anlamda tarih anıların bilgi yığını değil, bu güne ve geleceğe yön veren sürece egemen olmayı, toplumu biçimlendirmeyi amaçlayan ideolojik bir toplumbilim dalıdır.
Tarihin kendisini anlayabilmenin yolu tarih bilincine sahip olmaktan geçer. Peki nedir tarih bilinci? Tarih bilinci, tarihi aklın yol göstericiliğinde anlamlandırma çabasıdır. Aklı devreden çıkardığımızda tarih de tarih olmaktan çıkar. Başka bir deyişle yine tarih bilinci yakıtı tarih olan bir aydınlatma aracıdır.(1)
Tarihi, toplumsal bellek kabul edersek ulusal bilincin kazanılmasında tarih önemli görevlere sahiptir. Bu yüzden tarihin incelenmesinde aklın ön planda tutulması bizleri en doğru verilere ulaştıracaktır.
O ve Bu (II)
"Yemezler!"
"(...) Dr. Rıza Nur, art arda el bombaları atar gibi, "Ermeni sorununu yaratanların kendiler olduğunu" söyledi. Müttefikleri suçladı: "El malıyla cömertlik olmaz" dedi, "İstiyorsanız siz kendi ülkenizden yurt verin" diye ekledi, konuştukça kızdı, "Hindistan, Mısır, Tunus, Cezayir, Fas bağımsızlığını istiyor, İrlanda da istiyor, kanını döküyor. Asıl mazlum milletler bunlar. Bunların bağımsızlıklarını tanısanıza!" diye bağırdı.
Cumhuriyet Tarihine Kronolojik Bakış
Kısım 1: 1942-1958
1942- 31 Ocak Öğrencilere sigara içme ve nişan yüzüğü takma yasağı getirildi.
1942- 30 Ekim Kız öğrencilerin ipek çorap giymesi saçlarını kıvırması yasaklandı.
1942- 05 Kasım Lokanta ve birahanelere ekmek verilmesi yasaklandı
1943- 26 Şubat Varlık Vergisini ödemeyen 160 kişi çalıştırılmak üzere Aşkale’ye gönderildi.
1944- 14 Nisan ABD ve İngiltere Türkiye’ye nota vererek Almanya’ya krom ihracını durdurulmasını istedi.
1945- 03 Ocak Türkiye Japonya’yla tüm ilişkilerini kesti.
1945- 23 Şubat TBMM, Birleşmiş Milletler kurucu üyesi olabilmek için Almanya ve Japonya’ya savaş ilan etti.
1945- 27 Aralık Uluslararası Para Fonu (IMF) kuruldu.
12 Eylül’ün Ardından (3)
YAZI DİZİMİZE kaldığımız yerden devam edelim.
Bir önceki yazımı şu sözlerle bitirmiştim: Sendikaların kapatılması, 24 Ocak Kararlarının uygulanması, ücretlerin dondurulması, işçi sınıfının taleplerinin bastırılmasını ancak faşist bir diktatörlük sağlayabilirdi. 12 Eylül günü faşist cunta, 24 Ocak kararlarının uygulanmasını sağlamak amacıyla yönetimi ele geçirdi.
Darbeler Ülkeyi Nereye Götürür? (2)
Bir önceki yazımda, 60 darbesinin siyasi niteliklerini, darbenin iktisadi yapıyı nasıl etkilediğini ortaya koymuş ve yazımın sonuna şu notu eklemiştim:
Türkiye Tarihi'ne Kısa Bir Tur -2-
Efendim, kaldığımız yerden devam edelim; geçen sayımızda Türkiye tarihinde geziyorken, 28 Şubat sonrası süreçte kalmıştık.
Darbeler Ülkeyi Nereye Götürür? (3)
12 Eylül’ün Ardından (1)
12 Eylül darbesi, günümüzde farklı ideolojilere mensup insanlar tarafından da eleştirilmekte, ordunun yönetime el koyması anti-demokratik bir hareket olduğundan işkencelerin ve katliamların olması doğal karşılanmakta, tüm darbeler “işkence-katliam” getirir tezi bası
12 Eylül’ün Ardından (2)
“12 Eylül’ün Ardından” adlı yazı dizimin ilk bölümünde (PD Sayı 8); 12 Eylül'le birlikte gözaltına alınanların, öldürülenlerin çoğunun hangi ideolojiye mensup olduğunu; öldürülen gençlerin ağzından nasıl bir düzen kurmak istediklerini aktarmış ve son olarak da 12 Eylül'ün toplumun hangi kesimlerini palazlandırdığını açıklamıştım. Yazı dizimin ikinci bölümünde ise 12 Eylül'ün hemen öncesinde; ekonominin yapısını ve durumunu, okurlarıma söz verdiğim gibi ekonomik verileri de kullanarak açıklamaya gayret edeceğim.
O ve Bu (III)
O, en çok eleştiriyi, dışa bağımlılık politikaları yüzünden almıştır.
Bu da en çok eleştiriyi dışarıdan birinin (Fethullah Gülen) politikalarına bağımlılık yüzünden almıştır.
Tek parti döneminde kurulan bazı traktör ve basma fabrikaları “O”nun döneminde özelleştirildi veya ekonomik olmadıkları için kapatıldı. Nuri Demirağ tarafından kurulduktan sonra İsmet İnönü tarafından devletleştirme kapsamına alınan uçak ve uçak motoru fabrikaları, Eskişehir tank fabrikası ve Kırıkkale silah fabrikası Menderes döneminde NATO standartlarına uymadıkları gerekçisiyle kapatıldılar.
Bir Devrim, İki Darbe
27 Mayıs tartışmaları üzerine bununla ilgili bir yazıyı ele almanın çok zamanlı olduğunu düşündüm.
İşte 27 Mayıs 1960 sonrası Türkiye halkının kazanımları:
-Grev hakkı
-Sosyal devlet anlayışı
-Anayasa Mahkemesi
-İdarenin bütün kararlarına ve işlemlerine yargı yolunu getiren ilke
-Sendikal haklar
-Sosyal güvenlik hakkı
-Toplu sözleşme düzeni
-Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı
-TRT’nin tarafsızlığı
Batı'nın Osmanlı Üzerindeki Oyunlarının Türkiye Uzantıları (II)
1821 yılında Mora'da çıkan isyanı bastırması için, Osmanlı Sultanı II. Mahmut, başarılı olduğu takdirde Mora ve Girit valilikleri vaad ederek Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'yı görevlendirdi. Kavalalı Mehmet Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa komutasındaki kuvvetli bir ordu ve donanmayı Mora'ya gönderdi. İbrahim Paşa Mora'daki Rum asileri, Rus subay ve askerleriyle, Avrupa devletlerinin gönüllü hümanistlerini mağlup edip, bölgeden attı ve isyanın bastırılmasını sağladı. Yunan İsyanın bastırılması Avrupa'da büyük üzüntü yarattı. Bu durum Fransa, İngiltere ile Rusya'nın birlik olarak Osmanlı Devletine karşı cephe almalarına yol açtı. Mora ve Girit'in Kavalalı Mehmet Ali Paşa'nın eline geçmesi İngiltere'nin işine gelmemişti. Zayıf bir Yunan Devleti'nin kurulması İngiltere ve Rusya'nın çıkarlarına daha uygundu. Mora'dan Osmanlı askerinin çekilmesini isteyen notayı, Sultan Mahmut Han, hükümranlık prensibiyle uyuşmadığı için reddetti. Zira bu durum, Osmanlıların bir iç meselesiydi. Şimdi ki Kürt sorununun Türkiye’nin iç sorunu olduğu gibi...
Türk Kurtuluş Savaşı ve ABD
Türkiye egemenleri her fırsatta ABD ile dost ve müttefik olduğumuzdan, çıkarlarımızın ortak olduğundan vb. söz ederler. ABD’nin Türk Kurtuluş Savaşı karşısındaki tutumu, en önemlisi de 1950’lerden sonra DP eliyle geliştirilen Türkiye’nin sömürgeleştirilmesi olgusunu ısrarla gözden kaçırmaya çalışırlar, daha doğrusu inkâr ederler. Çünkü bu bağımlılaştırma süreci doğru bilinirse nasıl işbirlikçi oldukları ortaya çıkacak ve tarih, gelinen nokta itibariyle kendilerini mahkûm edecektir.
Diğer taraftan, Türk Kurtuluş Savaşı’nı kendi sınıfsal çıkarları açısından kullanmaktan da geri durmazlar. Var olan biçimsel bağımsızlığı yere göğe sığdıramazlar. Onlara göre, kazanılan bağımsızlığın işçi-emekçi ve etnik kökeni farklı kesimler için bir önemi yoktur. Bağımsızlık eğer sermayenin çıkarlarını koruyorsa, kapitalizmin çarkını döndürüyorsa ve emperyalist güçlerle işbirliği yapmanın önünde engel teşkil etmiyorsa, hiçbir sorun yok demektir!
Filistin Tarihi ya da Bir Halkın Acı Dolu Dramı (Dünüyle İsrail)
Filistin halkının trajedisi ya da Filistin sorunu, hem tarihsel olarak hem de bugünkü şekliyle ele alındığında dünyadaki genel gelişmelerden ve paylaşım hesaplarından bağımsız değildir. Özünde ise bir Ortadoğu sorunudur. Bu nedenle Filistin Sorununun çözümü ancak, Ortadoğu’daki toplumsal ve siyasal sorunların çözümüyle mümkündür.
Ortadoğu topraklarının emperyalist güçler için önemi öteden beri biliniyor. 1981 rakamlarına göre ABD petrol ihtiyacının %35´ini, İngiltere %66´sini, Almanya %25´ini, Fransa %55´ini, İtalya %64´ünü bu bölgeden sağlıyor. Bu rakamlar beş büyük emperyalist devletin petrol ihtiyacının yaklaşık %50´si eder. Hatta bazı kaynaklara göre bu oran Avrupa için %60´dır. Bu önemden dolayı Filistin sorunu da genel olarak Ortadoğu sorunundan bağımsız olarak ele alınamaz. Ortadoğu sorunu denildiğinde de birçok devleti ve halkı kapsayan geniş bir bölgeye içerilmiş oluyor.
Türkiye Tarihi'ne Kısa Bir Tur -1-
Özellikle son dönemde açılan kapatma davası ve türban meselesi ile yeniden kaynayan bir kazana dönüştü Türkiye. %47 gibi oldukça yüksek bir oy oranı ile ikinci defa başa gelen AKP hükümeti, bu sefer ilkinden çok daha “rahat” davranmaya başlamıştı ki, kapatma davası ile işlerin rengi değişmeye başladı.
Anadolu
“Kötü günler yaşıyoruz;
Biz, Anadolu insanları...
Yaşam bir karabasan...
Yoksa biz, biz öldük de, yaşadığımızı mı sanıyoruz?”
(Bizanslı Palladas, 4. yy)
Anadolu, ne zaman Anadolu oldu? Bizden önce kimler yaşadı ve yaşantı biçimleri nasıldı? Anadolu'da bugün yaşayanlar eskiden beri var mıydılar? Her şey 1071 yılında Türklerin Anadolu'ya gelmesiyle mi başladı? Boş muydu bu güzel ve bereketli topraklar daha öncesinde? Acaba kimseler yaşamıyor muydu vadilerinde, ovalarında?
Batı'nın Osmanlı Üzerindeki Oyunlarının Türkiye Uzantıları (I)
Batının Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki oyunları, burada anlatılacak kadar dar kapsamlı değildir. Bu oyunları yazmaya kalksanız birkaç kitap çıkar. Ancak yine de olayların cereyan ediş şekillerine kronolojik şekilde bakınca Rusya-İngiltere ve Fransa’nın, Osmanlı İmparatorluğu’nu yıkmak için oynadıkları oyunu burada okuyunca üzülecek ve aynı oyunların ülkemiz için de oynandığını, sadece Rusya’nın yerine ABD’nin, İngiltere ve Fransa yerine AB’nin geçtiğini fark edecek; ancak sizin fark ettiğiniz bu durumu devlet büyüklerimizin fark etmemesine daha çok üzüleceksiniz...
Bugün "Gazze Özgürlük Filosu"nu Destekleyenler, Dün de "6. Filo"yu Destekliyorlardı!..
Olayın sıcaklığı üzerine, böyle bir başlıkla yazıma başlamak istemezdim ama, Epictetus’un “Gerçeği hayal ile değişenin elinde son nefeste ne kalır ki” sözleri hiç aklımdan çıkmıyor ki…
Osmanlı İmparatorluğu’nun son döneminden, Soğuk Savaş dönemine, Soğuk Savaş döneminde İslam Referansı gölgesine sığınarak siyaset yapanların bulunduğu taraflara bakarak, Filistinlilerin düşman gördükleri dinin mensuplarına, para uğruna sattıkları topraklara, dinde kardeşliği, tek ümmet olmayı emreden dinin mensuplarının, Filistinlilere karşı Yahudilerle işbirliği yapmasına kadar bütün olayları değerlendirirsek, bugünkü sonuçlardan, bir “ulus” olabilmenin ne kadar önem arz ettiğini görebiliriz.
6 Mayıs: Ölümsüzleşebilmeyi Çağrıştıran Tarih!
6 Mayıs… Tarihte pek çok 6 Mayıs’lar yaşanmıştır. Daha çook yaşanacaktır da... Aslında bir yılın, 365 gününde sıradan bir gündür 6 Mayıs. Ama bazen öyle bir olay olur ki o günü ölümsüz ve unutulmaz kılar.
Elbet yüzlerce tarihi olaya sayfa açmıştır 6 Mayıs’lar. Önemli kişiler doğmuştur, ölmüştür, yasalar geçmiştir parlamentolardan, hapislikler başlamıştır, cezalar bitmiştir. Mutluluklar kadar acılara da tanıklık etmiştir her gün, her tarih gibi 6 Mayıs’lar da.
Ama bir 6 Mayıs vardır ki, kör gecenin saat; 1.00’i ile 3.00 arasında yaşanan; o yılın tüm günlerine, 1972’nin 365 gününe rahmet okutacak kadar acı, bir o kadar da onurlu bir drama sahne olmuştur o yılın 6 Mayıs’ı. Aradan geçen 38 yıllık süre bile, bu 6 Mayıs’ta yaşanan acıyı küllendirmeye yetmemiş, yaşanan onuru gölgeleyememiştir.
Direnç Çiçekleri
Tarih yazılmaya başladığından beri insanlar arasında kıyasıya bir mücadele süregeldi. Hayatımızdaki kaygılar her geçen gün artıyor ve hızla büyüyor. Bilimde, iklimde, yerkürede, ekonomide, jeopolitik yapıda hepsinden önemlisi değer yargılarında... Yüzyıllardır en sert mücadelelerden bir tanesi devletle halk arasındaki münasebet oldu.
Toplumsal adalet; gaz odalarında, nükleer silahların altında, sıkıyönetimlerle, cezaevlerinde masum insanlara türlü işkencelerle ve birilerinin menfaatine uygun düştüğü için gencecik fidanların darağaçlarında asılmalarıyla tecelli etti.
Cumhuriyet Tarihine Kronolojik Bakış (III)
“Siz görmezden gelseniz de
Gerçekler var olmayı sürdürürler…” (Huxley)
Kısım 3: 1969–1978
1969 04 Ocak Irk ayrımcılığının kaldırılmasına dair uluslararası sözleşme Birleşmiş Milletler Genel kurulunda kabul edildi. Türkiye sözleşmeyi 2001’e kadar onaylamadı.
1969 06 Ocak “Vietnam Kasabı” diye bilinen CIA ajanı Robert Kommer’in aracının, Ankara’ya büyük elçi olarak atandıktan sonra yaptığı ODTÜ ziyaretinde, aralarında daha sonra polis tarafından vurularak öldürülen Taylan Özgür’ün de bulunduğu öğrenciler tarafından yakılması.
"Bizim Çocuklar"ın Tanıdık Eylemleri ve Söylemleri
"Bizim çocuklara sorduk, adres biz değiliz...”
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve Ankara milletvekili Nesrin Baytok’a yönelik kurulan komplo kasetinden sonra Deniz Baykal, istifa ettiği konuşmasında doğrudan hükümeti suçladı. “Pensilvanya’dan gelen üzüntü ve destek mesajlarının samimiyetine inanıyorum.” diyerek işaret ettiği adreste ikamet eden Fethullah Gülen ile görüştüğünü, onun ve teşkilatının bunu yapmadığına inandığını belirtti.
Hemen ardından Başbakan da bir açıklama yaparak, bunun bir iftira olduğunu söyleyerek böyle bir suçlamayı kabul etmedi.
Yakın Çağ Sona mı Erdi?
İlkokuldan beri bildiğimiz, çağların dörde ayrıldığıdır. İlk Çağ’ın Kavimler Göçüyle, Orta Çağ’ın İstanbul’un fethiyle, Yeni Çağ’ın da Fransız İhtilaliyle sona erdiği kabul edilmektedir. Şu an hala acaba Yakın Çağ’ın içinde mi bulunmaktayız? Yakın Çağ günümüzde ve yakın zamanda gerçekleşmiş olaylarla sona ermiş olabilir mi? Tabii ki bunlar sayısal bir konu olmadığı için kesin bir yargı geliştirmek zor. Eğer öyleyse bile bu yargıya ancak belli bir süre sonunda varabiliriz.
Vikipedi’den Yakın Çağın sonuçlarını arattığımda şunlar karşıma çıkmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder