| | AKP'NİN SEÇİM ZAFERİNİN SIRRI |
| Prof.Dr.Cihan DURA - 11 Temmuz 2011 |
Haziran 2011 seçimleri de AKP'nin zaferi ile sonuçlandı: 2002'de yüzde 34, 2007'de yüzde 47, 2011'de ise yüzde 49,5…
Nedir Türk seçim tarihinde görülmemiş bu başarının sırrı?
Hangi faktörler AKP'yi, her defasında elinden tutup birincilik kürsüsüne taşıyor?
Kuşkusuz birden fazla faktör[1] rol oynuyor bu olguda.
Ben yazımda bunlardan sadece biri, önemli olduğuna inandığım bir faktör üzerinde duracağım.
Bilindiği gibi halk arasında, AKP'ye olan destek eğitim düzeyi düştükçe artıyor, eğitim düzeyi yükseldikçe azalıyor.
Eğitim düzeyinin ise büyük ölçüde çalışma ile, gelir düzeyi ile paralel gittiği bir gerçektir.
Ülkemizde sanayileşme durmuş, istihdam artmıyor; gelir düşük, gelir artışı zayıf oluyor.
O zaman eğitim ve gelir düzeyi yetersiz olan halk katmanlarından nasıl oy alacaksınız? İşte tam bu noktada kurnazca bir mekanizma[2] araya giriyor.
I) MEKANİZMA VE İŞLEYİŞİ
A) Mekanizmanın işleyişini anlamamız için "insanın ihtiyaçlar hiyerarşisi" olgusundan hareket etmemiz gerekiyor.
Öyleyse önce bu olguyu açıklayalım.
Amerikalı psikolog Abraham H.Maslow'un (1908-1970) geliştirdiği "ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisi"ne göre, insan davranışlarını yönlendiren en önemli etken, insan ihtiyaçlarıdır.
İnsan ihtiyaçları üst üste beş basamak halinde sıralanabilir.
Buna göre en alttan en yükseğe doğru beş ihtiyaç seviyesi (basamağı) şunlardır:
-Fizyolojik ihtiyaçlar (Beslenme, giyim, dinlenme, barınma-konut, ,…)
-Güvenlik ihtiyacı (Fizikî güvenlik, gelecek garantisi, düzen ve istikrar, tasarruf, sağlık, sigorta, eğitim ve öğretim.,…)
-Diğer ihtiyaçlar: Sosyal ihtiyaçlar (Sevme-sevilme, bir gruba üyelik,…), Benliğe yönelik ihtiyaçlar (sayılma, takdir görme, başarı, ün,…), Kendini gerçekleştirme ihtiyacı (yaratıcı gücünü ortaya koyma, büyük işler yapma).
B) Maslow'un teorisine göre insan önce ilk iki ihtiyacını, fizyolojik ihtiyaçları ile güvenlik ihtiyaçlarını tatmin etmeye yönelir.
Davranışlarını, örneğin politik davranışını da bu ihtiyaçlara göre belirler.
Buna göre her şeyden önce karnı doysun, sırtı pek olsun ister.
Güvenli bir yerde barınmak, sağlıklı olmak, geleceğe güvenle bakmak ister.
Eğer açsa, çıplaksa, barınacağı bir konutu yoksa, sağlıksızsa, geleceğini karanlık görüyorsa; insan hakları, özgürlükler, hele hele düşünce özgürlüğü lafta kalır.
Birey gerçek özgürlüğe, düşünce özgürlüğüne, haklarının bilincine ihtiyaç tatmininin üst basamaklarına tırmandıkça, özellikle son basamakta ulaşır.
Aç ve çıplak olan, yurtsuz, sağlıksız olan, özgür olamaz; istediğin kadar düşünce özgürlüğü tanıyın ona, düşünemez bile.
Atatürk bu gerçeği yıllar önce şöyle ifade etmiştir: "İnsan maddi, fikri, sosyal hayat vasıtalarından yoksun, zaruretler içinde kalırsa, hayatta ümitsizliğe düşer, gözlerini geleceğe çevirmeksizin yaşar.
İncele ve araştırma (tetebbu) için fırsat bulamaz.
Kendisinde fikir hayatı durur.
Hayat onun için bir esaret olur.
İradesinden bile vazgeçmeye mecbur olabilir".
C) Mekanizma nasıl işliyor, şimdi ona geliyorum.
Herkes kabul eder ki bir insanın en başta gelen haklarından biri çalışma hakkıdır, temel ihtiyaçlarını kendi alın teriyle karşılama hakkıdır.
Başkasının merhametine, sadakasına muhtaç olmadan, iş sahibi olup insan gibi karnını doyurmak, kendi hayatını onuruyla kazanmaktan ileri bir insan hakkı olabilir mi? Ne var ki vahşi kapitalizmin geçerli olduğu ülkelerde hükümetler bu hakka gerekli önemi ve önceliği vermiyor.
AKP iktidarının da yaptığı budur.
Yurttaşın en temel hakkının gereğini yerine getirmiyor: Ona iş alanı açmıyor, onu işsiz, yoksul bırakıyor.
Vatandaş, geliri olmadığından ya da çok az olduğundan temel ihtiyaçlarını karşılamada büyük zorluklarla karşılaşıyor.
Bu böyle sürecek olsa, AKP değil, hiçbir parti uzun boylu iktidarda kalamaz.
Ancak AKP kurnaz…, bir çıkış yolu bulmuş veya bir yerlerden akıl almış.
Seçmenin çaresizliğini politik bir fırsata çevirmiş: İş sahibi yapmadığı, sosyal güvenliğini sağlamadığı seçmenlere "yardım" adı altında "sadaka" dağıtıyor! Vatandaş artık onuruyla çalışıp kazanma hakkından habersiz ya da bu hakkını unutmuş, bir dilenci gibi elini açmış, temel ihtiyaçlarının karşılanmasını başkasından, siyasal bir partiden bekliyor! Böyle bir sürecin en önemli sonucu şudur: Milyonlarca seçmen bir parti, onun kadroları tarafından, hem de devamlı olarak tutsak alınmış oluyor.
Yurttaş iş bulmaktan, yeterli bir gelirden, sosyal güvenceden umudunu kesmiş, "aman bu yardımlar kesilmesin de ne olursa olsun, isterse dünya yıkılsın" diyecek hale itelenmiş, oyunu yine aynı partiye, AKP'ye hiç sonunu düşünmeden veriyor.
Çünkü iradesi, ağır bir baskı altına alınmıştır, saptırılmıştır.
Ne serbestçe düşünebiliyor, ne muhakeme edebiliyor.
Sevdiği bir gruba üyelik, kendini sayma, sayılma, başarı, önemli işler yapma gibi ihtiyaçlara sıra hiçbir zaman gelmiyor.
II) YARDIM TÜRLERİ VE BOYUTLARI
Kurulan "sadaka sistemi"nin içerdiği yardımların ana merkezi AKP ve hükümetidir.
Ancak yardımlar -çoğu AKP'li olan- belediyeler, gönüllü kuruluşlar, kimi sivil toplum örgütleri tarafından da yapılıyor.
Sonuçta başlı başına bir "yardım ekonomisi", daha doğrusu bir "sadaka ekonomisi" doğmuş bulunuyor.
A) Söz konusu yardımlar genel olarak şunlardır: Kömür yardımları, şartlı nakit transferi, öğrenci yardımları, valiliklerce verilen öğle yemeği uygulaması, sağlık yardımları, barınma yardımları, ücretsiz taşıma uygulaması, doğal âfet yardımları…
Yeşil kart sahiplerine bir güvenlik ihtiyacı olan sağlık hizmeti sunulmakta.
Uygulama kapsamında ödeme gücü olmayan, hiçbir sosyal güvenlik sisteminden yararlanmayan vatandaşların tedavi giderleri -AKP'ye mal edilerek- devlet tarafından karşılanıyor.
Sağlık, gıda, kömür, eğitim, giyim, para gibi birçok temel ihtiyaca yönelik olarak gerçekleştirilen yardımlar trilyonluk bütçelere ulaşıyor.
Devlet yardımları -AKP görüntüsü altında- valilikler ve belediyeler tarafından yürütülüyor.
B) Şimdi bu ödemelerle ilgili olarak Başbakanlık'ın hazırladığı son "yardım" raporuna bakalım [Cumhuriyet, 19.6.2011].
Yurttaşlara dağıtılan para miktarları Başbakanlık Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü'nün 2010 yılı faaliyet raporunda yayınlanmış bulunuyor.
Karşımıza çıkan tablo, AKP'nin oylarının neden yüzde 50'lere tırmandığı konusunda ipucu veriyor bize.
Son bir yılda yapılan, tutarı 2 milyar TL'yi geçen yardımlar şunlar:
Süt sığırcılığı, damızlık koyun ve seracılık projeleri için destek; gelir getirici projeler, Sosyal hizmet projeleri, Toplum kalkınması projeleri, sosyal konut projeleri, Öğrencilerin yurt, pansiyon, ulaşım giderleri, aşevlerinde yemek verilmesi, deprem, sel, yangın gibi afetler kapsamında kaynak aktarımları, il ve ilçe sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarına yönelik peryodik aktarımlar; hastane borcu yardımı, tıbbî malzeme ve cihaz yardımları, yurtdışı tedavi yardımları, diğer sağlık yardımları, şartlı sağlık yardımı, yılda iki kez yapılan eğitim yardımları, özürlü destek yardımları, şartlı eğitim yardımı, öğle yemeği yardımı, gıda, yakacak ve barınma yardımları…
AKP işte ülke çapında böyle muazzam bir ağ örerek 21 milyon "kişi/aile"ye, 1 milyar 900 milyon (eski parayla yaklaşık 2 katrilyon) TL dağıttı.
12 Haziran'da da 43 milyon seçmenden yarısının, 21 milyonunun oyunu aldı!
III) SEÇMEN NEDEN AKP'YE MAHKÛM?
Değerli bir köşe yazarımız, Mehmet Tezkan, AKP'nin seçmenleri nasıl kendisine "mahkûm" hale getirdiğini şöyle açıklıyordu: AKP öyle bir sistem kurdu ki insanları kendine mahkûm etti, tıpkı tarikat örgütlenmesi gibi… Yoksul semtlere girerek kendilerine yakın bulduklarına, bizden dediklerine her türlü yardımı yaptılar.
Dibe vurmuş Türkiye'yi iyi analiz ettiler.
Kömür, un, şeker, pirinç gibi temel ihtiyaçların hepsini karşıladılar.
Para yardımı, ilaç yardımı, giyim yardımı yaptılar.
Nikâh, sünnet düğünü de cabası… Bisiklet bile dağıttılar.
İşin sırrı sadece bu mu, değil… Yardım alan yurttaşları sürekli olarak "yardıma muhtaç" hale getirdiler.
Seçmen şöyle diyor: Eskiden yoksuldum, şimdi de yoksulum.
Ama arada bir fark var.
AKP ihtiyaçlarımı karşılıyor.
Aç değilim, açıkta değilim.
Kışın soğuktan titremiyorum.
Et yemesem de bulgurum var.
Şimdi böyle bir aile düşünün.
Çocuğunu okula gönderiyor, kitap parası vermiyor.
Önlük parası vermiyor.
Ayakkabı, palto yardımı alıyor.
Kömürü geliyor, sobası yanıyor.
Karnı bir şekilde doyuyor.
O aileden sandığa gidenler kime oy verir?
Elbette AKP'ye!...
***
Adam 21 milyon seçmenimizi neresinden tutmuş? Tam boğazından...
Sen bunun dışında ne yaparsan yap fayda etmez; İstediğini vaat et, istediğin kadar uyar, ne bir tepki alırsın, ne bir sonuç.
Başka hiçbir şey etkilemez seçmenlerin büyük çoğunluğu: Ne vatan, ne millet, ne laiklik, ne egemenlik, ne bağımsızlık, ne bölünmez bütünlük...
Mevlânâ'nın dediği gibi: İnsan, neyin peşinde ise odur!
Bir çıkar yol bulmak çok zor bu koşullarda.
Yüzde 25'lerde, yüzde 13'lerde çakılıp kalmak kaçınılmaz görünüyor.
Sözün kısası, AKP daha çok seçim alır bu ülkede.
Meğerki yurttaşın boğazındaki eli bir şekilde gevşesin ya da sen o "boğaz"ı çok daha sıkı tutmanın bir yolunu bulasın.
[1] Örnek olarak medya desteği, tarikat desteği, yabancı desteği gibi faktörler sayılabilir.
[2] Bu mekanizma yerli midir, yoksa yabancı, örneğin Amerikan patentli midir? Bu da ilginç bir sorudur, araştırılmaya değer bir konudur.
Şu ipucu bir başlangıç bilgisi olabilir: Mısır'ın Amerikancı Müslüman Kardeşler "akımının güçlenmesinde iki önemli neden var.
Birincisi Mısır'daki rejimin halk üzerindeki baskısı, ikincisi giderek artan yoksulluk… Müslüman Kardeşler Örgütü yıllardır fakir halkı avucuna aldı.
Yiyecek, giyecek, eğitim ve sağlık hizmetleri verdi.
Ücretsiz ameliyatlar yaptı.
Kitap, defter dağıttı… Hükümetin baskıcı ve yoksullaştırıcı politikalarından müştekî halk bir alternatif bulduğunu zannetti.
Yoksul halkı yardımlarla örgütlüyorlar.
Halk tarafından umut olarak görülüyor, seviliyorlar." [Banu Avar, Böl ve Yut, 4.B., Remzi Kitabevi, İst., 2009, ss.80-81]
http://www.altayli.net/articles.php?article_id=1443
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Errare humanum est Hata insana mahsustur. Latin Atasözü
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ SABAHA KADAR.. . Şu şairler sevgililerden beter; Nedir bu adamlardan çektiğim? Olur mu böyle, bütün bir geceyi Bir mısranın mahremiyetinde geçirmek? Dinle bakalım, işitebilir misin Türküsünü damların, bacaların Yahut da karıncaların buğday taşıdıklarını Yuvalarına?Beklemesem olmaz mı güneşin doğmasını Kullanılmış kafiyeleri yollamak için, Kapıma gelecek çöpçülerle, Deniz kenarına?Şeytan diyor ki: Aç pencereyi; Bağır, bağır, bağır; sabaha kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder