| Ödemeler ve cari işlemler dengeleri ve bütçe sürekli açık veriyor, zararda. Negatif blançsu olan bir sistem sürdürülemez. Herşeyden önce bu doğa kanunlarına ters düşer. Duvara tosladığımızda kimse kıvırtmasın. Demek ki, bu memleketin aklı evvelleri aynı şeyi yüzlerce kez halka söylemiş, ikaz etmiş. Görülüyor ki, aydın halktan kopuktur deyu, dinleyen olmamış. Halk yalan söyleme pahasına, gönlünü okşayanın peşine takılmış. Şimdi bu vakitten sonra ben dağda çobandım, cahildim, anlayamadım bu bir bahane olmayacaktır. Demokrasi budur işte, dağdaki çoban da oyunun değerini bilecek, bir torba kömüre, una, bulgura satmayacak. Ya da tercihleri nedeniyle başına işler geldiğinde ah, vah etmeyecek, kendim ettim kendim buldum diyecek. Çatı yıkıldığında dağdaki çoban da, kentteki aydında yıkılan çatının altında beraberce kalacaktır. Bu da aydının dahli olmadığı halde katlanması gereken bir kader. Bu arada Osman Hocamın konuşmasından en az beş anahtar cümle derledim. İrticalen ama derinliği olan bir konuşmadır. Bence bi bakın.. Bakın K. Atatürk de taaa kaç on yıl evvel aynı şeyleri halkına ikaz etmiş. Çalışmadan, üretmeden, yorulmadan daha rahat yaşamanın yollarını arayan milletler; önce haysiyetlerini sonra bağımsızlıklarını daha sonra istikballerini kaybetmeye mahkumdurlar. M.KEMAL ATATÜRK |
Prof. Dr. Osman ALTUĞ – OA
Sinan AYGÜN – SA
Ali KIRCA - AK
OA:
İhracat gelir demektir, ithalat gider demektir.
İthalat 176 milyar dolar geçen yıl.
İhracatımız da 112 milyar dolardır.
Aradaki fark zarardır.
Yani 64 milyar dolar Türkiye zarar etmektedir.
İstediğiniz kadar böyle açık filan diye sallayın.
Bunların hepsi salla salla vur duvara.
Gerçeği, gerçeği, kapatmak için.
Türkiye ekonomisi zarardadır.
Dış ticaret bazında zarardadır.
İhracatçılara böyle nutuk attırmak, vs.
İhracatçı inim inim inliyor
Çünkü pahallıya üretiyor, ucuza satmak zorunda.
Neden?
Düşük kur, yüksek faiz modeli dolayısıyla.
Niye peki bu düşük kur yüksek faiz modeline Türkiye 1999'da geçti.
Sebebi, dünya da bir durgunluk var.
Gelişmiş ülkelerin finansla güçleri son derece yüksek teknolojik yatırım ve teknolojik bilgi seviyeleri son derece yüksek.
Ürettikleri nüfusunun ihtiyacından daha fazla.
O zaman ne yapacak?
Atmak mı iyi satmak mı iyi?
Herhalde satmak iyi.
Peki kime satacak?
Türkiyede kurlar düşük olacak, ithal malları Türk halkına çok ucuza gelecek.
Yereli üretici rekabet edemeyecek , sapır sapır dökülecek.
Tarımda böyle, sanayide böyle, ticarette böyle.
Böylece insanları işsiz bırakacaksınız,
İnsanlar işsiz kalaca da, talep düşecek.
Talep düşünce de enflasyon düştü diye hikaye anlatacaksınız.
Demek ki sorunun özünde düşük kur, yüksek faiz modeli yatmaktadır.
Böylece adamlar atacakları malı bize vadeli olarak sattılar.
Sonuçta vadesi geldi, onu ödeyemedik, borç hanesine yazıldı
Borç hanesine yazılınca dünyadaki en yüksek faizi ödemek zorunda kaldınız.
Hem de atacakları mallar için.
Süpermarketler böyle durup dururken, hüda-i nabit olarak yerden çıkmadı.
Türkiye'deki en büyük süpermarketlerin satışlarının %70'i ithal maldır.
Kuru fasulyeyi dahi ithal etmek zorunda kaldık.
Şekerinden, muzundan, elmasından, meyvesinden, her şeyde ithalatçı olmak zorunda kaldık.
Niye?
Düşük kur yüksek faiz.
Eh bu zararı da nasıl kapatacaksınız?
Borçlanarak.
Dünyada en yüksek faiz ödeyen Türkiye Cumhuriyetidir.
Hızını alamıyor, yüksek faiz ödediği gibi bir de borsadan avanta veriyor.
Adına da piyasalar deniyor.
Yahu bu piyasalar kimin piyasası.
SA:
Bravo hocam.
OA:
Bu piyasalar üçkağıt ekonomisinin piyasası.
Döviz, faiz, borsa.
Dolar düşse de kazanır, çıksa da kazanır,
Borsa düşse de kazanır, çıksa da kazanır,
Faiz düşse de kazanır, yükselse de kazanır,
Ama birini yükseltir ikisini düşürür.
İkisini yükseltir birisini düşürür.
Borsadan Türkiye&nin ödediği 2007'daki kazanç yabancıya % 42.
Ve bu borsadaki şirketlerde, adında bir kısmında sanayici manayici yazıyor ama sanayici manayici değil,
Sanayici utanıyor, borsadaki sanayicim diye halka açılmış şirketleri görünce
Çünkü adam çalıştırmıyorlar, kazançlarının % 80 'nine yakını üçkağıt ekonomisinden elde ettikleri kazançlar.
O zaman şu soruyu soracaksınız.
Finansmanın altın kuralı paranın yönünü izle gerçeğe ulaş.
Ekonomideki para da insan vücudundaki kan gibidir.
Nereden geliyor nereye gidiyor?
Kimin cebinden, kimin cebine giriyor.
Bunların hepsi Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu sorunun sebebini araştırmanıza sizi yönlendiriyor.
Siyasetin finansamını kim yapıyor?
Türkiye deki siyasetirn finansmanını halk mı yapıyor?
Türkiye'de siyasetin finansmanını parası olanlar yapıyor.
Ve rejimin adı,.... rejimin adı demokrasi değildir, halkın olmadığı bir demokrasi halkla hareket etmez.
Siz istediğiniz kadar ,... siz istediğiniz kadar demokratız deyin.
İstediğiniz kadar demokrasi aşığıyız diyin.
Siyasetin finansmanını halk değil, parası olanlar yapıyorsa bunun adı PARAKRASİDİR.
Parası olanların demokrasisi de parası olanlara çalışır.
Ve bu demokraside parasalcı yani üçkağıt ekonomisi hakimdir.
Onunun içinde ülkeyi, siyasetin finansmanını üçkağıtçı ekonomi yaptığı için ülkeyi üçkağıtçılar yönetir.
Tamam mı?
Birşey daha söyleyeceğim.
AK:
Hocam, buyrun
OA:
Üç kağıt ekonmisinde, alın terine, göz nuruna, ilime, irfana, emeğe, makine sesine yer yoktur.
O tıkır tıkır şıkır, şıkır alır faizi ve oynamaya başlar.
Ve ülkemizi de bu şekilde oynatıyoruz.
Demek ki bizim ekonomimizi değerlendirmemiz için , yönetim anlayışımızı, demokrasi anlayışımızı irdelemiz lazım
Apartman yönetim kurulu toplantısına dahi gitmeyen bir halk, örgütsüz bir halk.
Biz örgütleyemedik, ama siz örgütleyeceksiniz.
İnanacaksınız ve başaracaksınız.
..............
..............
Ödemeler .. şey dış ticaret dengesi zararda.
Ödemeler dengesi açık, zararda, 38 milyar dolar.
Cari işlemler dengesi zararda.
Bütçe zararda.
Gelirimiz giderimizi karşılamıyor, bütçemiz zararda
Ama ondan sonra gene böyle kıvrak oyun havalarıyla, faiz dışı fazla diye bir hikaye çıkarıyorlar.
Efendim faiz masraflarını bütçede masraf yazmazsak bütçemiz fazla veriyor.
Neye benziyor?
Ev kirasını yok kabul edersen, senin paran sana fazla gelecek.
AK:
Yok farz edersen.
OA:
Haa
Dolayısıyla rakamlarla oynuyarlar
Üçüncüsü Türkiye'de yanlış olan başka bir şey.
Sanal rakamlarla somut rakamlar mukayese edilemez
Türkiyede milli gelir hesapları sanaldır.
Ekonomi kayıtdışı olduğu için, borç belli değil, alacak belli değil, gelir belli değil, gider belli değil.
Eee milli gelir hesabını neye göre yapıyorsun?
Efendim, fii bir hesap yapmışlar onu güncelleştirmişler.
Mart ayın üç kere milli gelir arttı, 2007 'de.
5000 $'dı, 7000$ oldu sonra, sonra hızını alamadılar 9000$ oldu.
Fert başına....
İyi de Türkiye'de gelir dağılıyor mu ki, ferdin başına gelir düşsün?
Milletin başına taş düşüyor.
Sende diyorsun ki gelir düşüyor.
Alkışlarr....
Gelelim,... gelelim enflasyon.
Bunların hepsi söylendi .
AK:
Enflasyonu da söyleyin
OA:
Enflasyonu da söyleyeyim.
Enflasyon hesabı da o da ayrı bir gırgır bir hesap.
Niye?
Ekonomi... ekonomi, kayıtdışı olduğu için.
Borç belli değil, alacak belli değil.
Gelir belli değil, gider belli değil.
Alış belli değil, satış belli değil.
Hepinizin bildiği gibi, bir malın bedeli neye eşittir.
Malın miktarı çarpı fiyatı.
Bu bir matematik denkliktir
Türkiyedeki enflasyon hesabında ise, miktar hesabı yoktur.
Bir ay önce Şubat ayında işte topluyorlar 768 kalem malın fiyatını, diyorlar ki, toplamı bu kadar.
Sonra Mart'da da topluyorlar, aradaki fark enflasyon diyip çıkıyorlar.
İyi de bu mal kalemleri içinde de çok ilginç gelenler var.
Mesela hanımefendilerin kaş aldırma ücretleri, var.
Yani Türkiye'de kaç milyon hanımefendi kaşını aldırıyor?
Biliyor musunuz?
AK:
Kaç milyon?
OA:
Bilmiyorum.
Hıyar fiyatı var mesela.
Türkiye de kaç milyon ton hıyar tüketiliyor biliyor musunuz?
AK:
Ben de zannettim ki kaç milyon hıyar var diye soracaksınız.
Alkışlar.....
AK:
Onu , hayır,
Yanlış anlamayın.
Onu üreticilerine sormak lazım.
Yılda ne kadar salatalık üretimi yapıyorsunuz diye.
OA:
Siz tamam beni başka bir tarafa yönlendirdiniz.
AK:
Tahrik mi ediyorum?
Hayır. Hayır.
OA:
Bilerek...
Ben size...
Eski mecellede hiyar-ül hak diye bir hak vardır.
Hiyar-ül hak, yani seçimlik hak, bu hiyar bize hıyar olarak geldi.
Dolayısıyla böyle bir de hak var.
İşte enflasyon böyle tuğla fiyatıyla, hıyar fiyatıyla, kabak fiyatıyla, gazoz fiyatıyla bulunan bir hesap.
Ve palavra.
Sanal bir hesap.
Ve şu soruyu sorun kendi kendinize, işsiz adamın enflasyonu kaç?
Kafadan adamın işi yok, kafadan % 100.
Adamın işi yok ki.
Sen şimdi , öyle bir ülkede yaşıyorsun ki,
Herkesin enflasyonu kendine.
Herkesin geliri kendine.
Eee o zaman da ekonomik yapıyı tek cümleyle tek kelimeyle tanımla derseniz, son sözüm bu olacak.
Götürene maşallah, götüremeyene inşallah modelidir bu model!....
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ ZEVAL Örtüldü hafızanın örtüsü Tasalarımın bittiği yerde. Yükseliyor şimdi perde perde Geri gelen saadet türküsü Devri tamam oldu pervanenin Gökten bir beklediğim kalmadı. Tükendi artık içimde tadı Yıldızlı küreler düşünmenin. Ne çıkar karşıma çıksa ecel Bu boşluk ondan daha mi iyi? Başka bir alemden beklediği Olmayan kula zeval ne güzel! Beklememek beter beklemeden; Geldi yolunu gözlediğim yar. Al bu başı sen artık ey rüzgar Ve sus artık, sus artık ey beden! Orhan Veli KANIK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder