Sizin kendinizi şizoid bir dünyaya (hüylalar ve gerçeklerin harmanlandığı) hapsettiğiniz için size öyle geliyor.
Gelecek sağlam zeminde yürüyenlerin önünde durmaktadır.
Büyüklere masallar, hurafeler, rivayetler, dedikodular bunlar sağlam zemin değildir.
Kanıtlanabilir olanlar sağlam zemindir.
Ayrıca matematik içinde yaşadığımız evrenin dilidir.
Fakat aynı zamanda içinde yaşamadığımız başka varsayımsal evrenlerin de dilidir.
İşte sizin aklınızı karıştıran da bu.
Alis Harikalar Diyarındayı da izah eden matematikleri görününce matematiğin söylediği her şeyin gerçek olduğunu sandığınızdan, gerçeğe olan itimadınız kaybolmuş.
Bu da sizi gerçekler ve hayaller arasında karmaşaya sokmuş.
İşte o anda okuduğunuz ve okuttuğunuz disiplini toptan refüze etmişsiniz.
Allah sizi de islah etsin.
On 17.01.2012 18:21, Abudeyam wrote:
SAyin PoyrazAyni fikirdeyimAllahsiz Aydinlanmacilarin ongoruleri dogru ciksaydi, dunya ileri ileri gidecek ve 21. yuzyilda dinler dunya uzerinden silinecekt.Ilerici olmanin olmazsa olmaz kosulu, Allahsiz olmakti cunku.Oysa beklenen cikmadi. Thomas Khun'unThe Structure of Scientific Revolutions
kitabinda da acikladigi gercekler nedeniyle GERICILER ileri gecti.Allahsiz aydinlanmacilara GERICI sandalyesi kaldi-)))Abudeyam2012/1/17 Oraj POYRAZ <cimcime@neomailbox.net>
Yanılıyorsunuz Yunus Bey,
İrtica, yani gerilemek , ilerlemek bunlar sizin öne sürdüğünüz gibi izafi değildir.
Ölçüler gayet somut, ve tutarlıdır.
Bunun da pusulası vardır, kaybolmazsınız.
Ölçümüz her zaman gerçektir, doğa gerçeklerine aykırı olan hiçbir şey ilerici olarak adlandırılamaz.
Bilginin gerçekle olan bağını sınamak da her zaman mümkündür, buna deney denir.
Bilinmeyeni izah etmek için modeller kurabiliriz, hayallerimiz olabilir, ancak bu modellerimizi deneyle sınamamız gerekir.
Deneyden geçemeyen bilgi kıymetsizdir, geridir, çağdışıdır.
Dahası deneyi, doğal gerçekleri önemsemeyen umursamayan zihniyet ve fikirler de çağdışıdır, ilkeldir.
İnançlı biriyseniz, bilimi tanrıyı anlama çabası olarak görebilirsiniz. Bunda bir mahsur yok.
Ancak bilinmeyene ulaşmak için başlangıçtan gaibe ulaşan yolda her aşamada gerçeklere dayanmak zorundasınız.
İşte bu nedenle, dini olsun olmasın herhangi bir bilgiden söz ediyorsanız, bunun gerçekliğini sınamak, isbat etmek zorundasınız.
Bunu umursamıyorsanız, o zaman kusura bakmayın GERİCİSİNİZ, ÇAĞDIŞISINIZ.
Misal ermişin bir bir gün diye bir cümleye başladıysanız, hemen akabinde şu sorulara cevap vermek zorundasınız.
O ermiş kimdir?
Gün hangi gündür?
Kim görmüş, duymuştur?
Görülen şey başkaları tarafından da görülmüş müdür?
Aynı şartları şimdi de sağlasak aynı tecrübeyi yaşayabilir miyiz?
Ben bunların hiçbirini önemsemiyorum, umurumda da değil diyorsanız, işte o zaman geridesiniz, hem de inatçı bir gericisiniz.
Başka bir misal:
Kısa-ı Enbiya'da geçen olayları anlatıyorsanız, o zaman anlattığınız olayı destekleyen pozitif bulgular nelerdir bunları da konuşmak gerekir.
Mesela, Lut söylencesi söz konusuysa, Lut gölünde bu olayın yaşandığına dair tarihsel bulguları, dönemin kayıtlarını araştırmanız, belgelemeniz gerekir.
Aksi halde söylediğiniz her şey büyüklere masallar konumundadır.
Taa ki, tembellik etmeyip siz ya da birileri doğruluğunu/yanlışlığını isbat edene kadar.
Buna da örnekler vereyim.
Truva efsanesinden yola çıkarak Truva şehrinin bulunması.
Altın Post efsanesinden yola çıkarak Kzikos antik kentinin bulunması.
Eski Mısır'da yaşanan çok tanrılı din-tek tanrılı din dönüşümünün belgelenmesi.
Antik belgelerde ve kalıntılarda Kısas-ı Enbiyada bahsi geçen bazı şeylerin bulunması gibi.
Esasen, batılılar için özellikle, 19 yüzyılda arkeoloji bilimi büyük oranda kendi dinlerin fiziksel kanıtlar bulma seferberliği anlamı taşımıştır.
Bu gayretlerin başarılı olduğu olgular vardır, boşlukta kalan yerler de vardır.
Ancak, eskiden de, şimdi de batılılar gerçeklere, gerçekliğin isbatına Rönesan'dan bu yana önem vermişlerdir.
Darısı bizim başımıza.
Tek bir ölçü var, doğanın gerçekleri.
Bunu umursamıyorsanız, işte o zaman gericisiniz.
Saygılar
On 16.01.2012 15:40, Yunus Kavik wrote:İrtica izafi bir kavramdır. Herkese göre değişebilir. Durduğun nokta ve baktığın perspektife göre herkes yekdiğerini kendisinden daha geride olduğunu iddia ederek gerici şeklinde suçlayabilir. Bu izafi kavram için bir sabite tespiti mümkün değildir. Neye göre geri, kime göre geri veya gerici bu nasıl tesbit edilecek? Gerçek nasıl ve hangisi? Bu nasıl bilinecek.Celal Hocamız da kendine göre bir takım gerici sınıflandırmalar yapmış. Hoca bu tanımlamaları 2x2 =4 gibi bir matematiksel gerçeğe bilimsel olarak oturtabilir mi? Söylediklerinin mutlak gerçekliğin ta kendisi olduğu noktasında bilimsel bir veriye sahip midir? Tabii ki bütün bunların cevabı elbette ki hayırdır.
Çünkü bu sınıflandırmalar tamamen hocamızın subjektif ve izafi değerlendirmeleridir.
Bir başkası da bir takım değerlendirmeler yaparak Hocamızı pekala kendince bir sınıflandırmaya dahil edebilir. Bu değerlendirmesine de hocamız gibi tarihselleştirerek örneklerle zenginleştirebilir.
Bu izafi değerlendirmeler tamamen insanları kendi kafasındaki subjektif şablonlara göre etiketleme ameliyesinden başka bir şey değildir. Bilim adamları da böyle subjektif ve izafi değerler üzerine bilimsel analizler üretmezler.
Böyle şeyler gayri ciddi sulu sepken insanların harcı olabilir belki.
Hocamıza böylesine mesnetsiz iddialar, mantıksız sulu sepken analizler , supjektif ve izafi değerlendirmeler asla yakışmıyor.
Celal Hocamızdan daha ciddi toplumsal analizler bekliyoruz.Yunus Kavik
16 Ocak 2012 14:48 tarihinde Oraj POYRAZ <cimcime@neomailbox.net> yazdı:
Bilim Teknik 13.01.2012
ZÜMRÜTTEN AKİSLER A.M.
Celal Şengörİrtica ile mücadele, her Türkice Cumhuriyeti vatandaşının — hayır, hayır, kendine insan sıfatını yakıştıran her bireyin görevidir.
İrtica İle Mücadele-1
İrtica, yani gericilik, ric’at kelimesiyle akrabadır, yani geri çekilmekle.
Gericiliği kendine yol tutana da mürteci, yani gerici denir.
Gericilik, insanoğlunun ulaşmış bulunduğu belirli bir uygarlık düzeyinden geri gitmeyi istemek, bunu temin için çalışmak demektir.
Yükselen uygarlık düzeyi insana hem çevresindeki doğa ile, hem diğer insanlarla ve hatta hem de kendisiyle uyum içinde yaşamayı öğretir ve ona böyle bir yaşamın imkânlarını sunar.Şimdi, gerici niçin böyle bir ilerlemeyi istemez, böyle nimetlerden yararlanmayı reddeder? Bu sorunun cevabını verebilmek için üç tür gerici bulunduğunu tesbit etmemiz lazımdır: Basit gerici diyebileceğimiz birinci tür, aptallardan oluşur.
Bunlar her aptal gibi değişimden korkan, yenilikleri öğrenemeyen, eskiye saplanıp kalmayı kendisi için en kolay davranış tarzı olarak gören kişilerdir.
Bunlara aslında samimi yani içten gericiler de diyebiliriz.
Bunlar arasında bazıları kendilerine muhafazakâr sıfatını uygun görmüşlerse de, bu, bu aptallar tarafından muhafazakârlığın yanlış anlaşılmasının bir sonucudur.İnsan bu tip gericilere ancak acıyabilir.
Aptal oldukları için dünya ve toplum için büyük bir tehlike de arzetmezler.
Ancak büyük matematikçi Hepatia’yı öldürten ve İmparator Theodosius‘a bile yaka silktiren, kendisine İmanın Direği denilen İskenderiye Psikoposu Aziz Kiril (MS 376-444) veya öğretmen Kubilay‘ın 23 Aralık 1930’da Menemen’de başını kesen yobazlar bu tip gericilere örnektir ve tehlikelerinin önemsenmeyecek olmadığını gösterir.İkinci tip gerici toplum için tehlike arzeden bir tiptir: Gericiliği samimi değildir, ama gerici görüşlerinin ve uygulamalarının yayılmasından kendisine kişisel çıkar ümid eden bu tip, insanların çoğunu belli inanç saplantıları altında inletip, onların inançlarıından kendisi için haksız kazanç elde etmeye çalışır.
Mesela Ortaçağ’daki Katolik kilisesinin pek çok papası bu tip gericiliğe örnektir.
Bir taraftan Pazar günleri halka din satan Borgia papazı, diğer taraftan seks âlemlerinde hattâ kendi kızı Lucretia‘yı iğfal ediyordu.Rusya’da Çar II.Nikola’nın başını yiyen yobaz Rasputin başka bir örnektir.
Korkunç etkisi ancak Prens Yusupof’un onu çekip vurmasıyla (ne yazık ki çok geç olarak) önlenebilmiştir.
Kendi tarihimizde, zavallı meczup Sultan İbrahim‘in başını yiyen Cinci Hoca çarpıcı bir örnektir.
Bunlara çıkarcı gerici diyebiliriz.
Bunların tehlikeleri bireysel olduğu gibi, etkileri de bireyşsel güçlerinin ulaşabileceği yere kadardır.Üçüncü tip gerici en tehlikeli tiptir.
Bu tip yukarıdaki her iki tipten de türeyen; kendisini, uygun gördüğü bir kişi veya gruba satarak onun adına inandığı veya inanmadığı gericilik fikirlerini yayıp uygulamalarını yapan kişidir.Bu tipe satılmış gerici diyebiliriz.
Bunun tehlikesi, arkasındaki kişi veya grubun gücü kadardır.
Kendilerini güçlü grup, hatta devletlere satan satılmış gericiler içinde bulundukları toplum için çok büyük bir tehlike arz edebilirler.
Fransa’nın Nazi Almanyası karşısındaki çöküşünde Katolik kılisesinin oynadığı korkunç rol artık tarihe mal olmuştur.
Daha sonra 8.
Urban olarak papa olan Maffeo Barberini’nin (1568-1644)-doğruyu bildiği halde - Galile‘yi Engizisyona teslim etmesi, insanlık adına yapılmış en büyük hainliklerden biridir.Bizde de Atatürk ve arkadaşlarını eşkıya ilân edip idamlarına fetva çıkaran Şeyhulislâm Dürrüzâde, aynı sınıftan gerici hainler arasındadır.
Gericilik, yani irtica, dolayısıyla yalnız belirli toplumlar için değil, tüm insanlık için korkunç bir tehlikedir.
Gericilikle mücadelede tek rehber bilimdir, halk oylaması sonuçları değil, zira çoğunluk her zaman gerçeği bulmaz.
Bulsaydı, Galile yanılmış olurdu, Avusturyalıların %95’i Nazilere hoş geldin demezlerdi 1938’de ve kölelik ve onu izleyen ayırımcılık Amerika’da bu kadar uzun yaşamazdı.İrtica’ya karşı mücadele bir insanlık görevi olduğu kadar, eldeki tüm imkânlar kullanılarak yürütülmesi gereken bir mücadeledir.
Yalnız şiddet, kabul edilemez, tâ ki kendini savunma için elzem olmasın.
İrtica ile mücadeleyi yürüten insanlar, Galile gibi, insanlık kahramanlarıdır.
-- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Şeytan'dan Bir Not; Ben daha iyisini yapana dek en iyisi Kadınlar. :) Bilinmeyen Birisi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur. Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder