11 Şubat 2012 Cumartesi

POLITIK - Bekir Coşkun,,Helal Yazı...

ONUNCU KÖY

Bekir Coşkun

Helal Yazı...

Bizim yazılar haram aslında...

Aptes almadan yazdın mı...

*

Niyet edeceksin bir kere:

"Niyet ettim yazı yazmaya, helalinden nasip eyle ya Rabbi..."

"Dindar nesil yetiştirme" kapsamında, Samanyolu TV'ye göre mutfağa girerken dua edip önce sağ ayağını içeri atacaksın...

Aptessiz çay da pişirildi mi olmuyor mesela...

Çay ya da pilav pişirmekten daha önemli bir işlev olan yazı da dua ister tabii ki, sağ ayak yerine burada sağ el ile yazmaya başlıyorsun...

*

Pekiiii...

Yazdıklarına Başbakan'ın kızacağı aklına geldi de ya korkudan yazının ortasında aptesin kaçtı mı?..

Biz buna "kazaya kalmış yazı" diyoruz...

İktidar bir gün iyice zırvaladı mı, artık elden âlemden utanıp da çoook gecikmiş yazı yani, Hasan Abi...

*

"İmamı" başbakan yaptınız...

"Dindar nesil yetiştireceğim" demesine kızıyorsunuz...

Haram yazı işte...

Çünkü sağ ile değil...

Dönek sol "ayakları" ile yazılmış belli...

*

Ne olacaktı ya?..

Devlet fotoğrafının türbanlı tesettürlü olması... Bütün devlet kadrolarına badem bıyıklıların doldurulması... Sipariş üzerine "Müslüman cumhurbaşkanının" Çankaya'ya çıkıp oturması... İlköğrenim çocuklarının umre turlarına yollanması... İmam hatiplilere vali, kaymakam, savcı, hâkim olma yolunun açılması... Laik cumhuriyetin pataklanması... Atatürk'ün yerden yere vurulması...

Hiç anlamadınız da şimdi mi anladınız?..

Sevgili Necati Doğru önceki gün yazdı:

Diyanet bütçesi;

2003'te 771 milyon...

2012'de; 3.8 milyar...

Çevre, kültür, sanat, sanayi, teknoloji, ilim, bilim bütçelerinin toplamından fazla...

Yani televizyona çıkıp "Dindar nesil yetiştireceğiz" demesi mi gerekliydi, anlamanız için?..

*

Neyse...

"Niyet ettim yazmaya, helalinden nasip eyle ya Rabbi..." diye yazacaksın dindar nesil yazarı olarak...

Yarabbi seni çarptı çarptı...

Yok çarpmadı, yazı zaten helal...

bcoskun@cumhuriyet.com.tr 

 

DÜNYADA BUGÜN

Ali Sirmen

Sorular... Sorular...

Yaşanan son vahim olaylar, onlar kadar vahim soruları çengellendiriyor akılda.

Hemen sıralayalım:

- Türkiye, tarihinin en büyük terör tehlikesiyle karşı karşıya mıdır?

- Türkiye, tarihinin en büyük ayrılıkçı tehdidi ile karşı karşıya mıdır?

- Türkiye, komşusu Suriye ile silahlı bir çatışmanın eşiğine gelmiş durumda mıdır?

- Yabancı basında bu yolda yazılar yayımlanmakta mıdır?

Bu soruları sorup yanıtlarını aldıktan sonra başka bazı sorular da gündeme geliyor.

Onları da şöyle sıralamak mümkün:

- Bu vahim ortamda kamuoyunun desteğini sahip bir iktidar var mı?

- Peki, iktidara verilen yüzde 50 destek, ülkenin şu vahim anda ihtiyaç duyduğu istikrarı sağlamaya yetiyor mu? Bu soruya yanıt vermeden önce dilerseniz, biraz açalım:

- Türkiye'de yasama, yürütme yargı devletin üç erki uyum içinde mi?

- Çözümü için toplumsal mutabakatın şart olduğu sorunların ağırlığını hissettiğimiz şu anda, toplumda demokratik mutabakatı sağlayacak bir ortam mevcut mu?

***

Soruları sürdürelim:

- Yoksa, Türkiye'de ardında oy desteği olan siyasi istikrara karşın istikrarsızlık mı egemen?

- Türkiye'de yasama yürütme ve bizzat yargı, yargıdan hoşnut mu, yoksa şekvacı mı?

- Terör ile mücadele için kurulmuş olan ve Grup Yorum konserine bilet alan gençlerin davasında, terör örgütü bağlantısı bulan, ama Hrant Dink davasında örgüt bağlantısı bulamayan özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin örgütlü terör ile mücadeleye etkin katkıda bulundukları söylenebilir mi?

- Eğer yukarıdaki sorunun yanıtı evet ise terör ile, bölücülük ile mücadelede bir parmak yol alınamamasını neye bağlıyorsunuz?

- Şu anda, Türkiye'de özel yetkili ağır ceza mahkemelerinden korkmayan, "Ekşi yemedim ki, karnım ağrısın! Ben neden korkayım?" diyebilecek kimse var mı?

- Türkiye'de eski Genelkurmay Başkanı'nın terör örgütü yönetmek suçundan kovuşturulması, TSK'nin bir terör örgütü olup olmadığı sorusunu gündeme getirmiyor mi?

- Eski Genelkurmay Başkanı'nın özel yetkili ağır ceza mahkemesi tarafından kimseye sorulmadan tutuklanmasını yadırgamayanlar, MİT Müsteşarı'nın sorgulanmak istenmesine neden karşı çıkıyor?

***

- MİT'in eski ve yeni yöneticilerinin şüpheli olarak ifadeye çağrılması üzerine İstanbul'da Emniyet kadrolarında acil değişiklikler yapılması, MİT ile Emniyet arasında bir çekişme olduğu söylentilerini yaymaya çalışanların ekmeğine yağ sürmüyor mu?

- Bugün devletin çeşitli organları arasında bir çatışma olmadığı söylenebilir mi?

- Son gelişen olayların ışığında, "KCK davası devletin iç hesaplaşmasının ürünüdür" diyecek olanlara ne cevap verebiliriz?

- Bütün bu gelişmelerden sonra, devletin Kürt sorununu müzakere yoluyla çözüme bağlama konusundaki gücü nedir?

- Şu anda devletin karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit nereden gelmektedir, devletin içinden mi, dışından mı?

- Orada burada, hatta özellikle bizzat devletin içinde Ergenekon örgütü arayanlar, devletin en çok devlet içindeki çekişmeden zarar gördüğünü, Ergenekon paranoyasının en büyük tehdit olduğunu ne zaman görecekler? Son soru:

- Bütün bu sakıncalar giderilmeden, devlet rayına oturtulmadan, eşgüdüm sağlanmadan, toplumdaki korku ortamı dağıtılıp toplumsal mutabakat ortamı oluşturulmadan, Türkiye'nin karşı karşıya olduğu sorunların çözümü mümkün mü?

Ne dersiniz?

asirmen@cumhuriyet.com.tr 

 

BAZI ALINTILAR  ;

Cüneyt Arcayürek – " Yalanların Yalanlanması..." ; "… Özel savcıların insanları sorgulamalarını, daha sonra, özel yetkili mahkemelerce tutuklanmalarını, 'yargı görevini yapıyor, karışamayız' diye değerlendiren Başbakan… MİT Müsteşarı ifadeye çağırılınca iki gündür yargıya nasıl yan çizeceğini düşünüyor…"Yargı bağımsızdır, ama hatası da olsa Hakan Bey'i harcamayız" diye savunduğu MİT Müsteşarı da sorguya çekilebilir diyemiyor. Suçlamaların irtifa kaybederek, doğrudan kendisine yöneleceğini ve terör örgütüyle kurduğu ilişkilerdeki kirliliğin kendisine bulaşacağını biliyor……Şimdi eğri oturup doğru konuşalım. Terör örgütü kurmak veya üyesi olmak iddiasıyla yıllardır Silivri'de yatanlara yönelik suçlamalarla, MİT'e bağlanan suçlamalar arasında derin fark var mı? MİT Müsteşarı'nı terör örgütü kurmak ve yönetmekle suçlamak gerekmeyecek mi?.."

Mümtaz Soysal – " Devletin Üç Hastalığı" ; "  TÜRKİYE Cumhuriyeti, devleti ve kuruluş felsefesiyle üç hastalığın tehdidi altındadır.  Birincisi, kurucu Mustafa Kemal'i, unutulmaz devrimleri ile birlikte sıradanlaştırma, iktidar düşkünü hırslı bir politikacı sayma ve sonuçta insafsız bir diktatör olmakla suçlama hastalığıdır….. İkincisi, bir başka kurucuya, yani Türk ordusuna reva görülen tutum ve tepeden bakış tarzıdır. ….Bu açıdan, Silahlı Kuvvetler'in onuruyla oynamak hem geçmişe saygısızlık, hem de geleceğin güvencesini zayıflatmak sayılmaz mı? ….Bunlar basit yönetim kusurları değil, birer ulusal ayıp ve devlet hatasıdır.  Demek ki, devletin üçüncü hastalığı da budur, akıl hastalığıdır. O açıdan bakınca, bireylerin akıl hastalıkları konusunda seyirci kalmayan, hayır kurumlarıyla ve bütün tıp donanımıyla durdurup iyileştirme gereğini duyan bir toplumun, devlet hastalanınca afyon yutmuş gibi uyuşuk durması, ulusa ve onun anlı şanlı kurumlarına, "bağımsız" mahkemelerine, "özerk" üniversitelerine yakışıyor mu? "

Hikmet Çetinkaya – " 'Saray İçi' İktidar Savaşı mı?" ; "…MİT Türkiye'nin çok önemli bir kurumudur... Dünyanın her ülkesinde böyle kurumlar vardır. Örtülü operasyonlar yapar ve sorunu içlerinde çözerler, yargıda değil. Bunun tersi yapılmaz bir ülkenin MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve birlikte gittiği heyete Oslo, Brüksel ve Erbil'de. Terörist muamelesi yapılmaz……Şöyle 40 yıldır salt polis-MİT arasında değil, İstanbul-Ankara polisi arasında da bir rekabet vardır.  Aynı durum MİT için ve polis için de geçerlidir...  Bunun adına "koltuk savaşları" denir.....Yani "saray içi" iktidar savaşımı ileride ivme mi kazanacak? Bakanlar, AKP üst yöneticileri art arda açıklamalar yaparken Erdoğan niçin konuşmuyor?  Bu arada açık açık sorulması gereken şu olmalı bence:   "Özel yetkili savcı, MİT'e karşı böyle bir radikal kararı nasıl aldı?"   Eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İlker Başbuğ, Andıç davasından ifadesi alınmak üzere özel yetkili savcılığa çağrıldı ama terör örgütü kurmaktan tutuklandı.  Biliyorum Türkiye'de böyle olaylara candaş, yandaş basın "ileri demokrasi" diyorlardı…..TSK'yi yıprattık yıpratacağımız kadar, şimdi sıra MİT'e geldi herhalde......"

Orhan Bursalı – " Büyük Kapışma, Devamını Bekleyin!" ; "… F.G. cemaati ile (özel yetkili yargı ekibi, polisleriyle birlikte) Erdoğan arasında epey bir süredir tırmanmakta olan gerilim, çatışma doruk yaptı ve cemaatin yargısı Erdoğan'ın kapısına dayandı! ….. cemaatin kendisine karşı olan ve rakip olarak gördüklerine her türlü hukuki tuzağı kurabilecek bir güce ulaştığını sanmasıdır."….KCK operasyonlarında MİT görevlilerinin de yakalanmış olmasını fırsat bilen özel savcılığın, Erdoğan'ın bir No'lu bürokratı olan MİT'in başındaki adamı Hakan Fidan'ı ifadeye çağırmasının iki hedefi var, Erdoğan ve MİT.  Ankara'da konuşulanlara bakın: "Cemaat, MİT başkanını ifadeye çağırarak Erdoğan'ı da kuşatıyor ve 'seni de sorguya çekerim' havasını yaratıyor.." Bu doğrudur. Cemaat, devlette kendisine açılan sahalarla, kadrolarla, yargıyla, polisle falan yetinmiyor. Kendi adamlarına daha yüksek yerler, tepeden aşağı doğru yayılmasında, genişlemesinde daha çok etkili olacağı mevkiler istiyor... ..Cemaat, uzun bir süredir MİT'i hedef almaktadır. MİT, önemli bir iktidar alanıdır. MİT'te cemaat yapılanmasını istiyorlar. MİT içinde yeterince etkin olamadıkları anlaşılıyor…. Cemaat, tıpkı ordu gibi, MİT'in yıkılıp kendi etkinliği ile yeniden kurulmasından yana! …..MİT, ayrıca cemaat hakkında dosya mı tutuyor? Faaliyetlerini araştırıyor, bilgileri topluyor ve arşivliyor... Gerektiğinde kullanılmak üzere! Cemaat- ABD (CIA) ilişkileri de, bu dosyanın/ araştırmanın bir parçası mı? ……"

Orhan Birgit – " Derin Devlet İçinde Kavga Var!" ; "… Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları, Genelkurmay Başkanlığı'na kadar gelmiş yüksek rütbeli subayların AKP'yi iktidardan alaşağı etmek için gizli örgütler oluşturmaları ve bu örgütlere medyadan da destek verenlerle birlikte yargı önünde hesap vermelerini sağlamaya dayanıyordu. O doğrultuda açılan davalar, dört yıldır, sanıklarının hemen tümü tutuklu olarak sürerken; bir sabah bir de baktık terör örgütü PKK'nin sivil kanadı olduğu söylenilen KCK örgütü hakkında açılmış davalara Milli İstihbarat Örgütü'nün üst yönetimi de dahil edilmiş!  Cesur ve görevini yansız olarak yapmak isteyen bir Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı, MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ı,eski Müsteşar Emre Taner ve yardımcısı Afet Güneş ile örgütün iki çalışanını da ifadeye çağırmış…….Siyasi iktidar, PKK'nin siyasi kanadı olduğu ileri sürülen KCK'yi de gözaltında tutabilmek için kimi eylemlerini o örgütün mensuplarıymış gibi MİT'le iç içe hareket etmelerine göz yumuyor. O göz yumuşlar sırasında zaman zaman şişeden çıkan cini, tekrar içeri sokma olanağı olmadığı için, yürütülen operasyonlar açığa çıkıyor….."

Utku Çakırözer – " Yine Çifte Standart" ; "  Özel yetkili savcının MİT'in eski ve yeni müsteşarlarını KCK soruşturması kapsamında ifade vermeye çağırması ve buna devlet ve hükümet katında gösterilen yaklaşım şu unsurları ön plana çıkarmaktadır:  1. MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile kurumun emekli üst düzey mensuplarının ifadeye çağrılmasına, KCK soruşturması sırasında ele geçen belgelerde yer aldığı ileri sürülen "Terör örgütü ile MİT arasında 12 Haziran seçimleri sonuna kadar 'ateşkes' ilan edilmesini içeren bir mutabakat hazırlandığı", "KCK yapılanmasının MİT gözetiminde tamamlandığı" ve "MİT'in KCK eylemleri konusunda güvenlik birimlerini uyarmadığı" gibi vahim iddiaların neden olduğu anlaşılıyor.  ….2. ÖYM savcılarının, büyük olasılıkla kamuoyundan gizli tutabilmek için resmi yazı yerine telefonla çağırarak MİT yetkililerinin bilgisine başvurma girişiminin basına sızdırılması güvenlikten sorumlu birimlerin uyum içinde çalışmadığını, MİT ve Emniyet teşkilatları ya da bunların belli kanatları arasındaki görüş ayrılıklarının artık "çatışma" noktasına geldiğinin kanıtı. Nitekim, MİT müsteşarının ifadeye çağrılmasına karşılık KCK operasyonlarını yöneten Emniyet müdürlerinin görevden alınması yaşanan çatışmada Başbakan'ın tarafını da ortaya koymuş durumda. …..3. Bugüne kadar sırf siyasi iktidarın görüşlerine karşı oldukları için gazeteciler, siyasetçiler, askerler ve hatta öğrencilerin ÖYM'ler tarafından yargılanmasına aldırmayan, 'yetki-görev' itirazlarına kulak tıkayan iktidar mensupları, konu kendi atadıkları ve bizzat görev verdikleri bürokratlara geldiğinde rahatsızlıkllarını dile getiriverdi. 4. Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin yerine getirilen özel yetkili mahkemelerin (ÖYM) yetki ve görev alanlarının genişliği konusu yıllardır eleştiri konusu……MİT müsteşarını sorgulama talebi işte bu sınırsız yetkinin bugün ulaştığı noktayı ve yarın hangi noktalara ulaşabileceğini göstermesi açısından önem taşıyor. ….."

Özgen Acar – " '0' Sorundan '00' Çözüme!" ; "  Türkiye komşularla "0" sorun siyasası güdecekti!  "One minute (bir dakika)" olayından sonra İsrail ile ilişkiler koptu. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin uçaklarını ve tanklarını onaran, Doğu Akdeniz'de ortak tatbikatlara katılan İsrail, şimdi Güney Kıbrıs ve Yunanistan ile işbirliği yapıyor. Adanın doğusunda Akdeniz'de petrol bulunması ile bu işbirliği gelişmekle kalmadı, şimdi İsrail, Rumlardan Kıbrıs'ta üs istiyor. ABD ve AB'nin İran'a yaptırımların uygulanması kararı Türkiye'yi sakalla bıyık arasında bıraktı. Şiddetli bir kışın yaşandığı bugünlerde, Tahran "arıza (!)" gerekçesiyle doğalgazı kısıtladı. Bu, Tahran'ın Ankara'ya "Aklını başına topla Suriye'ye bulaşma, sonra başına geleceklere karışmam" imasından başka bir şey değildi. Suriye'ye gelince… Yakın tarihlere kadar Erdoğan-Esad arasında var olan ve düşmanları kıskandıran dostluk birden çöktü. Şam sokaklarında Erdoğan'ı alkışlayan Suriye halkı, kasım ayından bu yana Türk bayraklarını yakıyor. Şam, Lazkiye ve Halep'teki Türk temsilciliklerine taşlarla ve sopalarla saldırılıyor. Şam sokaklarındaki Türk bayraklarının yerini Lavrov'u karşılayan Rus bayraklı binlerce Suriyeli aldı. Böylece Türkiye'nin komşularla "0" sorun diplomasisi "00" biçimine dönüştü! …."

Ahmet Tan – " Devlet Krizi mi İktidar Bunalımı mı?" ; " Başbakan Yardımcısı ile Cumhurbaşkanı atıştı ve... Anayasa kitapçığı havada uçuştu diye... Bülent Ecevit, "Bu devlet krizidir!" diye dehşete kapılmıştı. Kendisi, Allah'ın sevgili kulu imiş ki bugünleri görmedi……. Ankara'dan görülen manzara bakılacak gibi değil... MİT, KCK ile çalışmış... KCK, MİT'i kullanmış... Emniyet ise her ikisinden yararlanmış... PKK, MİT'in adamını avukat tutmuş... Polisler ABD'ye servis yapmış...Binlerce şehit veren Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komutanları 'silahlı terör örgütü' kurmak ve yönetmekten içeri atılmış... Anayasaya göre, Genelkurmay Başkanı ile MİT Müsteşarı, Başbakan'a bağlı... Ama mesele bu değil. Mesele, Başbakan'ın bu ikisine, ne kadar bağlı olduğudur!  Astsubay iken kendisini yetiştirip bir dönemin 3-4 yıldızlı generallerinin makamına yükselen yeni MİT Müsteşarı'na eleştiriler yoğunlaşınca... Başbakan anında öne fırladı: "Ben müsteşarımı yedirmem!"  Çünkü Müsteşar'ı kendisi atamıştı. Kasımpaşa'da kendi adamını yiyene "Eniğini yiyen kedi!" denildiğini iyi biliyordu…."

Adamına göre adalet ; MİT Müsteşarı Hakan Fidan'a uygulanan hukuk İlker Başbuğ için yok sayıldı. http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=314396

 

MİT hakkında çarpıcı iddialar ; MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş'in ifadeye çağrılmalarına ilişkin çarpıcı iddialar ortaya atıldı. http://www.cumhuriyet.com.tr/?hn=314398

--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   DEGISIK  Sen her gun baska bir guzel olsan Ben her gun baska bir asik Her goz goze gelisimizde Yildirimla vurulmus gibi olsak Yepyeni bir ask olsa aramizdaki Her seferinde Ne harika olurdu yasamak Hele evlilik Sen her gun baska bir guzel olsan  Cahit Sitki TARANCI   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .  Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder