27 Ocak 2019 Pazar

METİN ÖZATA : İZMİR’İN İŞGALİNDE ‘’ZİTO’’ VENİZOLOS YERİNE ‘’KATO’’ VENİZOLOS DEYİNCE ŞEHİT EDİLEN DR. YARBAY ŞÜKRÜ BEY

İşte tam da o sırada İstanbul'da mürtecilerin Sultan Abdülhamit Han diye yücelttikleri Kızıl Sultan işgalciler ile işbirliği yapıyor, işgalin kolaylaştırılması için gerekenleri yapıyordu.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  


METİN ÖZATA : İZMİR'İN İŞGALİNDE ''ZİTO'' VENİZOLOS YERİNE ''KATO'' VENİZOLOS DEYİNCE ŞEHİT EDİLEN DR. YARBAY ŞÜKRÜ BEY

15 Mayıs 1919 sabahı Yunan askeri birlikleri Amerikan İngiliz Fransız ve Yunan Savaş gemilerinin korumasında iki vapurdan indi ve dubalar yoluyla Punta İskelesindeki Avcılar Kulübü önünden rıhtıma çıkınca İzmir metropoliti tarafından takdis edildiler ve bir resmigeçit yaptılar. Bu sırada bütün kiliselerin çanları çalıyor limandaki vapurların düdükleri durmadan ötüyordu. Rumların oturdukları Frenk Mahallesi birinci ve ikinci Kordon Liman ve Pasaport semtleri Yunan bayrakları ve Venizelos'un resimleriyle donatılmıştı. Müslüman mahallelerindeyse ölüm sessizliği vardı.1

Takdis ve geçit resmi bittikten sonra iki Yunan Efzun taburu Kokaryalı'ya (Güzelyalı) doğru saat 10'da yürümüş ve Kemeraltı girişindeki üstü otel altı kahvehane olan adına Askeri Otel veya Kıraathane denilen binanın önüne gelmişlerdi. Bu sırada bir kafile yerli Rum ve onların başındaki şişman biri elindeki tabancayla devamlı olarak oradaki Türklere hakaret ediyordu. Askeri Kıraathanenin köşesini döndüklerinde Giritli Kara Tahsin adında biri tabancasını ateşledi. İlk atışı boşa gitti. İkinci atışta bu şişman yerli Rum'u vurdu. Bu sırada onun yanında bulunan komiser muavini Hüseyin Efendi Efzon alayının sancağını taşıyan uzun boylu iri yarı bir Yunan askerini öldürdü. Ancak orada bulunan yerli Rumlar tarafından şehit edildiler. Bunlar cezaevi müdürü Nuri Bey tarafından tahliye edilerek silahlandırılmış ve görevlendirilmiş gençlerdi. Bunun üzerine tüm Efzon taburu rıhtıma doğru geri kaçmaya başladı. Bu olayın canlı tanığı Şükrü Oğuz Alpkaya daha sonra Yörük Ali Efe'nin yanında milis olarak çalışmıştı.2

Bu olaylardan sonra toparlanan ve öfkeyle dolu olan Yunan askerleri Hükümet konağına ve Kolordu Karargâhı kışlasına (Sarıkışla) ateş açmaya başladı. Ateş kesildiği bir sırada Ali Nadir Paşa Teğmen Celâl (Dinçer)'den pencereden dışarı bir mendil sarkıtmasını istedi. Mendili sarkıtan Teğmen Celâl kolundan yaralandı. Bu sırada Kolordu kurmay başkanı Abdülhamid ve 56. Tümen kumandanı Hürrem Beylerdi. Bunun üzerine Ali Nadir Paşa perdelerden birini sökerek bir sırığa bağladı ve pencereden salladı. Ateş kesilip de Yunan subaylarından ateş edilmeyeceğine dair şeref sözü aldı. Yunan askerleri süngü takmış olarak kışlaya girdiler. Yüzlerce başıbozuk yerli Rum da kışlaya doldu. Bu Rumlar ilk rastladıkları Türk subaylarını dipçiklerle yere yatırarak üstlerini başlarını soydu. Bu esnada durumu gören bir kısım subay pencerelerden kaçmış; ancak çoğu Ali Nadir Paşa'yı takip etmek zorunda kalmıştı. Ali Nadir Paşa elinde beyaz bir bayrakla kışladan çıkmış en önde gidiyordu. Arkasından Askerlik Dairesi Başkanı Albay Süleyman Fethi 56. Tümen Kumandanı Hürrem Kolordu Kurmay Başkanı Abdülhamit Beyler ilerliyordu. Daha geride subay ve astsubaylar en arkada askerler bulunuyordu. Ateş etmeyeceğine dair şeref sözü veren küçük rütbeli Yunan subayı Ali Nadir Paşa'nın şakağına tabancayı dayamış ve yüzüne üç tokat atmıştı. Sersemleyen Ali Nadir Paşa'nın bu sırada kalpağı yere düştü. Damat Ferit'in paşası hiçbir direniş göstermemenin cezasını görmeye başlamıştı. Yunan Teğmeninin tokadı Kolordu kurmay başkanı Abdülhamid ve 56. Tümen kumandanı Hürrem Bey'in de suratına indi. Diğer subaylara da yumruk ve tokat atılmış kalpakları yerlere atılmış ve paraları gasp edilmişti. Sonra subaylar ikişerli sırayla ve üzerlerindeki kaputları ayaklarındaki çizmeleri çıkararak kışladan çıkmaya ve Pasaport'a kadar yürümeye zorlandı. Dışarı çıkar çıkmaz yüzlerce yerli Rum bu kafileyi sararak yürüyen subaylara taş sopa demir ve taşlarla kudurmuşçasına saldırdı. Zabitler daha sonra saat kulesinin dibine dizildikten sonra başlarındaki kalpakları yere atılıp çiğnendi sürekli olarak hakarete ve saldırıya uğradılar. Bir Yunan çavuşu Nadir Paşa'yı dipçiğiyle dürterek "Zito (Yaşasın) Venizelos! Bağır sen de " diye söylendi. Paşa etrafına bakmıyordu. Yerli bir Rum "Duydun söylediğini çavuşun bağır; Zito Venizelos!" diye söylendi. Çavuş dipçikle Paşa'nın göğsünü dürtüyordu. Nadir Paşa sessiz şekilde "Zito Venizelos " dedi. Bir Yunan askeri 17. Kolordu Askerlik Daire Başkanı (Kolordu Ahz-i Asker Heyet-i Reisi) Miralay Fethi'nin kalbine süngüsünü dayamıştı bir başka Yunan askeriyse tabip yarbay (kaymakam) Şükrü Bey'in önüne dikildi ve ondan "Zito Venizelos" diye bağırmasını istedi. Dr. Şükrü Bey göğsünü şişirdi ve gözlerini Yunanlının gözlerine dikti. Fethi Albay bu sırada "Kato Venizelos!" diye bağırdı. Yunan askeri Fethi Bey'in kalbine süngüsünü sapladı Fethi Bey ağır yaralandı ve Sarıkışla telgraf çavuşu İzzet Altınkalem tarafından Konak meydanıyakınındaki Gureba-i Müslimin Hastanesi'ne taşınarak doktorlara teslim edildiyse de 3 gün sonra şehit oldu. Dr. Kaymakam Şükrü Bey (Tansu) (1874-1919) yukarı kaldırdığı ellerini indirdi ve o da "Kato Venizelos!" diye bağırdı. Süngü onun da kalbine saplandı ve yere düştü. Kato Venizelos "Kahrolsun Venizelos!" demekti.3

Şehit Dr. Şükrü Bey Çanakkale Gazisiydi. Kaymakam Dr. Şükrü Bey'in oğlu Avukat Muzaffer Tansu anılarında Karantina semtinde oturduklarını babasının o gün karnesini alacak olan oğluyla bir faytonla Konak'taki Sarıkışla'ya gittiklerini silahlar patlayınca annesinin onu emirber neferle Askeri Hastaneye gönderdiğini ancak Yunan askerleri geldiğinden kaçarak eve geldiklerini anlatır.1507 Şehit Dr. Yarbay Şükrü (Tansu) (1874-1919) Bey'in oğlu Avukat Muzaffer Tansu babasının Balkan ve Çanakkale Savaşı hatıralarını "Konuşan Hatıralar" isimli kitapta 1974 yılında yayınlamıştır. Bu kitapta anlattığına göre Kaymakam Dr. Şükrü Bey'in ailesi onun şehit olduğunu en geç öğrenenlerden olmuşlardı. Bütün araştırmalarına rağmen Dr. Şükrü Bey'in cesedini bulamamışlardı. Denize atıldığı söylendiği için annesi denize dalgıçlar indirmiş aratmış ancak cesedi bulunamamıştı. Daha sonra aile İstanbul'a taşınmıştı.4 5

1. Rahmi Apak İstiklal Savaşında Garp Cephesi Nasıl Kuruldu Türk Tarih Kurumu Yayını 1990 Ankara S5 6

2. Şükrü Oğuz Alpkaya Yörük Ali Efe Derleyen Atilla Oral Demkar yayınevi 2009 İstanbul İstanbul s. 10-11

3. Nurdoğan Taçalan Ege'de Kurtuluş Savaşı Başlarken Hasan Tahsin Show Kitap yayınları Aksoy yayıncılık 1998 İstanbul s. 181

4. Muzaffer Tansu Konuşan Hatıralar Ankara 1974 Aydın Matbaası s. 16

5. Metin Özata Atatürk ve Hekimler Demkar yayınevi 2015 s. 315

Metin Özata

--   a45UyF587661    Bir milletin basarisi  mutlaka butun milli guclerin bir istikamette olusmasiyla mumkundur.  Bu nedenle bilelim ki  elde ettigimiz basari  milletin guc birligi etmesinden  ortak hareket etmesinden ileri gelmistir.  Eger ayni basari ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak  ayni esasa dayanalim ve ayni sekilde yuruyelim.  Gazi Mustafa Kemal ATATURK  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder