17 Ocak 2019 Perşembe

Bu gün öne çıkan bazı yorumlar.... 2019-01-16 -1



Ahmet Kılıçaslan AYTAR : ENFORMASYONEL EMPERYALİZME DOĞRU

ABD sermayesi her biri bir önceki aşamaya nazaran diyalektik bir gelişme gösterdi.

Piyasa kapitalizmi emperyalizm ve çok uluslu sermaye süreclerinden geçildi.

Her bir aşamanın farklılığı niteliksel gelişimi belirleyen bilgi ve teknolojiydi.

*

ABD ileri sürdüğü askeri sanayisiyle diğer sektörlerini ivmeliyordu.

Rezerv doları güçlendirirken ülkelerin güçlü doları satın almasıyla finansal sistemini ve ekonomisini etkili kıldı.

ABD emperyalizmine ait tekellerin ve mali sermayenin egemenlik kurmak için bolca sermaye ihracı yaptığı

Bundan faydalanan ülkelerin dünyayı çok uluslu tröstler arasında paylaştığı

Yerkürenin en büyük kapitalist güçler arasında bölüşümünün tamamlandığı bir süreç yaşandı.

*

Bu sırada uluslararası ilişkiler tek taraflılık veya iki taraflılığın ötesine geçti.

Ülkeler pragmatizm ile belirli konularda kendilerine müttefik gördükleri ve işlemsel koalisyon kurdukları bir durumu oluşturdular.

Geleneksel aktörler küçükler kendileri için daha büyük bir rol oynamaya çalıştıkları için güçlerini önemli ölçüde kaybetti...

Neticede ABD kendinden güçsüz ülkelere yaptığı savaş harcamalarının masraflarını dahi kaldıramaz hale geldi.

*

Bilhassa Başkan B. Obama yönetiminin dış siyaseti ABD'nin dünya liderliğini sorgulanır hale getirdi.

Statüko karşıtı devletler cesaretlendi.

Uluslararası sistemde normları belirleyen ve diğer aktörleri peşinden sürükleyecek bir süper güç eksikliği tartışılmaya başlandı.

*

Bu yüzden Başkan Trump yeni bir emperyalist çağa geçmenin kararlılığını gösteriyor.

Bu Enformasyonel Emperyalizmdir.

Bu sayede hem gelişmiş ve istikrarlı ülkelerin hem de emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin

Yeniden ABD ekonomisine yatırım yapmalarını sağlamayı öngörüyor.

*

Washington Pentagon ve CIA' yı Ulusal Savunmaya geri getiriyor.

Belki bir revizyona tabi tutmak üzere uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiliyor.

Eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor.

Bu türev başlıklarda Ticaret Savaşları'nı yürütüyor...

*

Ama uluslararası ilişkiler her zaman tek taraflılık ya da iki taraflılığın ötesine geçmenin dinamiğindedir.

Nitekim ülkeler belirli konularda kendilerine müttefik gördükleri ve işlemsel koalisyon kurdukları bir durumu hızla geliştiriyorlar.

*

Çin ve Rusya arasında işbirliği artıyor.

ABD bu gelişmeyi kontrol edemediği takdirde büyük bir stratejik sorunla karşılaşacaktır.

Başkan Trump bu iki rakibin birbirine yakın hizalanmasını engellemek için stratejik düzenlemeler taahhüt etmiş bulunuyor...

*

Rusya ve ABD arasındaki mevcut kriz eski Sovyet alanı içinde ve dışında gelecekte de stabil kalacak birçok temel jeopolitik farklılığın ürünüdür.

Batı Rusya'nın arka bahçesine genişlemeyi öngörüyor.

Bu durum Moskova'nın güç projeksiyonuna engel oluyor...

Üstelik hızla gelişen Çin Japonya ve diğer Asya ülkeleri de Rusya'nın Avrasya'nın kuzeyine erişimini azaltıyor.

Rusya'nın batı sınırındaki bu jeopolitik gerileme;

Moskova'nın Rusya'nın Avrasya'daki konumunu yeniden düşünmesine neden oluyor.

Şimdi Rusya'da Batı'ya mı yoksa Asya medeniyetine mi ait olunduğu

Ya da Rusya'nın Avrasya'yı temsil edip edemeyeceği tartışılıyor...

*

Bugün Rusya'nın doğuya doğru çekilmesinin nedeni Sibirya sınırındaki güçlü Çin'in varlığıdır.

Rusya Avrasya'daki pozisyonu için arayışlarını değerlendirmekte bu unsuru esas alıyor.

Çünkü Japonya ve Çin de Avrupa gibi bir teknolojik ilerleme kaynağı olmaya devam ediyor...

*

Üstelik Asya'da hegemonya ve güç siyasetine dayalı eski dünya güvenlik anlayışı yerine

Karşılıklı güvene yarara eşitliğe ve eşgüdüme dayalı sürdürülebilir yeni bir güvenlik anlayışı gelişiyor.

Çok sayıda serbest ticaret anlaşması "Asya'nın kaynakları Asya'nın hizmetine" sloganıyla

Çok zengin kaynakları Asya barışının ve kalkınmasının hizmetine sunuyor.

Asya'da barışa istikrara gelişmeye ve güvenlik ihtiyacının karşılanmasına yönelik güçlü adımlar atılıyor...

*

Moskova'nın Çin-ABD rekabeti karşısındaki pozisyonunu analiz ederken Rusya'nın coğrafi konumu öncelikle düşünülmelidir.

Rusya'nın doğusu gelişmiş Asya-Pasifik'in ekonomik cazibesindedir.

Moskova ABD-Çin çatışmasını eski Sovyet alanı boyunca zayıflayan jeopolitik konumunu geliştirme şansı olarak görüyor

*

Rusya hem Washington hem de Pekin'in daha fazla Rus desteğine ihtiyaç duyacağını düşünmekte haklıdır.

Bu mantık Moskova'nın Pekin ve Washington'a kararlı olmayan yaklaşımını tetikliyor.

Soğukkanlı uluslararası ilişkiler meselesi olarak Rusya;

ABD ve Çin'in Rusya ittifakını kazanmak için güçlü bir şekilde birbirleriyle rekabet edebilecekleri bir konumda olmak istiyor...

*

Suriye'deki çatışmanın sürdüğü bu sırada Rusya'nın Avrupa Asya veya Avrasyalı olup olmadığına ilişkin çok yıllık tartışmaların etrafında;

Rusya Çin ile ittifakı 1991' de Sovyetler Birliği'nin dağılmasından bu yana Çin'in gücünün katlanarak arttığı Orta Asya'da etkisini artırmak için düşünüyor.

Öte yanda Moskova ABD'yi seçmeyi tercih ederse Amerikan imtiyazlarının Çin'den daha önemli olabileceğini de tartıyor. .

Bu durumda Ukrayna ve Güney Kafkasya Rusya'nın en büyük ödülleri olurken NATO'nun Rus arka bahçesine genişlemesi de sona erebilir.

Orta Doğu Moskova'nın temel ödünler aldığı bir başka alan olabilir.

*

Coğrafya Rusya'yı doğuya çekiyor ama kültür de onu batıya doğru yönlendiriyor.

Çünkü kültürel açıdan Rusya dünyanın Çin liderliği altında nasıl görüneceğini bilmiyor olmaktan korkuyor.

ABD Rusya için bir tehdit oluşturabilir ancak yine de Rusya siyasetçileri;

Çin liderliğindeki bir Avrasya'da Çin nüfusunun Rusya üzerindeki etkisinin Moskova için daha zorlayıcı olabileceğini düşünüyor...

*

Doğmakta olan ABD-Çin çatışmasına Rus yaklaşımı bir kompansatör işlevi olabilir.

Seçim Moskova'nın eski Sovyet uzayındaki sorunlarını çözmesine yardımcı olmak için hangi tarafın daha fazla teklif vereceğine dayanacaktır.

*

"Dünya 5'ten büyüktür " sloganıyla Sünni İslam ülkelerin kışkırtan statüko karşıtı bir devlet de Erdoğan Türkiye'sidir.

Erdoğan yaşanan süreçten vazife çıkarıyor ve Sünni İslam ülkelerini kendisine müttefik görüyor.

12 Şubat 1920'de Osmanlı Meclisi tarafından kabul edilen Misak-ı Milli'ye açıkça göndermede bulunarak irredantizmini meşrulaştırıyor.

Osmanlı İmparatorluğu'ndan Türkiye Cumhuriyeti'ne geçişin temelini oluşturan Misak-ı Milli doğrultusunda

Yunanistan'dan Batı Trakya ve On iki Adaları Kıbrıs'ı

Suriye'den İdlib Halep ve Haseke dahil Kuzeyi

Musul dahil Kuzey Irak topraklarını talep ediyor.

Balkanlarda Kafkasya'da Güney Asya'da Afrika'da İslamcılık sürümünde bulunuyor.

*

Erdoğan'ın yeniden oluşum sürecindeki yeni Osmanlıcılığı

Kuzey Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti dışında şu dakikada Suriye'nin Kuzey-Batısını ve Irak'ın küçük bir bölümünü işgalde tutuyor.

Türk dilinin ve para biriminin kullanıldığı bu bölgelerin tamamı Türk valileri tarafından idare ediliyor...

*

Erdoğan'ın irredantizmi Başkan Trump'ın yeni emperyalizmi yolunda İslamcı İdeoloji ile mücadele kapsamındadır

17. 1. 2019

Ahmet Kılıçaslan AYTAR

ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

================================

ALİ ERALP : CUMHURİYETİN SAVCILARI NEREDE?

Savcılara verilen "Cumhuriyet Savcısı" unvanının isim babası Atatürk'ün Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'tur.

Lozan'da doktora yaptıktan sonra yurda dönen değerli bilim adamı ve politikacı Atatürk tarafından 'Hukuk Reformu yapmakla' görevlendirilir.

Adalet Bakanı bu görevi alınca "savcı" sözcüğünün önüne bir de "Cumhuriyet" ekler.

Ata'nın huzurunda 'Hukuk Reformu ve Cumhuriyet savcısı ismi" tartışılırken Bozkurt'a çok sorular sorarlar. "Cumhuriyet Savcısı" adı üzerine çok tepki alır o ve köşeye sıkıştırılmak istenir…

Adalet Bakanına "Meslek adları içerisinde neden sadece savcılara Cumhuriyet Savcısı" dediği sorulur.

Cumhuriyet Başbakanı Cumhuriyet Bakanı Cumhuriyet Müsteşarı Cumhuriyet Valisi Cumhuriyet Büyükelçisi olmuyor da neden Cumhuriyet Savcısı?

Neden savcılara bu imtiyaz?

Atatürk Bozkurt'a "Ne diyorsun?" der.

Bozkurt'un cevabı çok net olur:

"Çünkü öyle zaman olur ki Cumhuriyeti korumak için başbakandan bakandan müsteşardan validen büyükelçiden bile hesap sormak gerekebilir. İşte o hesabı soracak olan Cumhuriyet Savcısı'dır. "

Atatürk gülümseyerek hoşnut kaldığını belli eder. "Devam et Bozkurt" der.

İşte şimdi değerli devlet adamı Mahmut Esat Bozkurt'un sözünü ettiği o dönemden geçiyoruz.

"Cumhuriyeti korumak için başbakandan bakandan müsteşardan validen büyükelçiden bile hesap sorulması gereken" bir dönemi yaşıyoruz.

Bu dönemin tüm pisliklerine tanık oluyoruz. Hem de tartışmaya bile gerek kalmayacak kadar açık seçik bir "ihanet" uygulamasının tam merkezindeyiz.

Türkiye Anayasasına ve yasalarına göre çeşit çeşit suçlar işleniyor. Defalarca "Anayasayı tebdil tağyir ve ilgaya teşebbüs" girişimleri yapıldı.

Deniz Gezmiş'ler "Anayasayı tebdil tağyir ve ilgaya teşebbüs" suçundan yani işlemedikleri bir suçtan yargılanıp idama mahkûm edilmişlerdi. Gerçekte Türkiye'nin bağımsızlığını bütünlüğünü onlar savunuyordu. Emperyalizme karşı canlarını ortaya koyarak mücadele vermişlerdi.

Şu anda işbaşında bulunan iktidar çeşitli kararları ve uygulamaları ile "Anayasayı tebdil tağyir ve ilgaya teşebbüs" suçu işlemektedir.

Milletin halkın fabrikaları millete sorulmadan "Babalar gibi" satıldı. Sıra geldi şimdi ordunun Mehmetçiğin fabrikalarına… Tank fabrikasına…

Her seçimde oy çalınıyor seçmen çalınıyor hile yapılıyor. Bir daireye tek bir daireye yasa dışı yüzlerce seçmen yazılıyor…

Hem de bunu yargının yargıçların savcıların gözünün içine baka baka milletin gözünün içine baka baka göstere göstere yapıyorlar.

Muhalefet yıllardan beri seçimden seçime koşuyor ama iktidarın hilelerine hurdalarına çözüm bulamıyor. Önlem alamıyor. Seçimden sonra da hiçbir şey olmamış gibi geçip oturuyor milletvekili koltuklarına. İktidarla birlikte devletin milletin kesesinden keyif sürmeye devam ediyor.

Bütün bu yasa dışı uygulamalar olaylar gerçekleşirken peki cumhuriyetin savcıları nerede? Ne yapar bunlar?

Örneğin Cumhurbaşkanı seçim yasakları içine alınmadı.

TBMM Başkanı istifa etmeden belediye başkanlığına soyundu.

YSK üyelerinin seçim süreleri dolduğu halde bile bile uzatıldı. Önümüzdeki seçimi onlar yönetecek. Bu kurul daha önce de yasalara aykırı olarak 2 5 milyon mühürsüz zarf ve oy pusulasını geçerli saymıştı.

Devlet daireleri şeriatçı kişilere teslim edilmiş durumdadır bugün. Devlet imamlar tarafından yönetilmektedir. Devletin yerini cemaat almıştır. Çeşitli tertiplerin ve tutuklama senaryolarının altında onların parmağı vardır.

Bütün bu işler olup biterken yüce Atatürk'ün "Cumhuriyeti koruma kollama görevi"ni verdiği savcılar da ortalarda görünmüyor.

Neredeler ne yapıyorlar harekete geçmek için daha neyi bekliyorlar? Bilen yok!. .

Cumhuriyet düşmanlarının her yanı veba gibi sarması soyguncuların talancıların büyük holdinglerin Türkiye üzerinde söz sahibi olması mollaların devleti teslim alması Doğan Öz gibi yiğit savcıların azlığından kaynaklanmaktadır.

Namuslu dürüst Atatürkçü savcılar neden susuyorlar? Sustukça sıranın bir gün kendilerine de geleceğini bilmiyorlar mı?

Bu memlekette Cumhuriyeti gerçekten koruyacak kollayacak savcılar yok mu? Kalmadı mı?

Nerede o yürekli yurtsever cumhuriyet savcıları? Nerede o beyaz atlılar? Ne zaman doğacaklar dağların doruklarından Mustafa Kemal'ler gibi…

(alieralp37@gmail.com )

================================

BARIŞ TERKOĞLU : ŞAPKADAN ÇIKAN TURUNCU ELMA

7 Ocak 2019 Pazartesi

Şapkadan çıkan tavşan sizi de şaşırtır mı?

Oysa sihir yoktur. Marifet çabukluk yapan eldedir. Peki biz neden ele bakmıyoruz?

Bir anda patlayan "Uygur sevdası"ndan söz ediyorum. Kimi ülkücüleri kimi İslamcıları hatta kimi solcuları aynı "turuncu elma"nın peşinden koşturabiliyor.

Öyle ya HDP vekili Ömer Faruk Gergerlioğlu şöyle duyurdu: [Haber görseli]

"Uygur Türkleri'ne karşı yapılan Çin devleti zulmü için TBMM'de İYİ Parti'nin verdiği araştırma önergesi HDP CHP İYİ Parti'nin kabul AK Parti'nin ret ve MHP'in çekimser oylarıyla görüşmeye açılamamıştır. "

Urumçi ile Ankara arası 4 bin 500 kilometre. Sadece uzaklığı değil Türk halkının "Uygur davası"na mesafesini de gösteriyor. Peki Türkiye'nin seçimi konuştuğu günlerde nereden çıktı "Çin zulmü" nutukları "Doğu Türkistan bağımsız olacak" meydan okumaları?

Yanlış anlamayın. Çin'de "ileri demokrasi" olduğunu filan söylemiyorum. Kuşkusuz çekilen acılar da vardır. Lakin bizim Cumhuriyetimiz "dış Türkler" sorununu siyasetle çözdü. Atatürk'ün devrimleri Pantürkizme de Panislamizme de mesafe koydu. [Haber görseli]Lozan'da çizdiği sınırlar içerisinde kana ya da inanca değil yurttaşlığa dayalı bir ulus tarif etti. Başka ülkelerin topraklarıyla hesabının olmadığını gösterdi. Ancak "Uygur davası" zaman zaman tesadüf sayılamayacak şekilde hortlatıldı.

Yalan söyleyen kimin eli

Mutlaka sizin önünüze de gelmiştir.

İşkence altında inleyen bir kadın. Fotoğrafın üzerinde Çin karşıtı slogan. İçiniz parçalanıyor küfrediyorsunuz. Ama biraz araştırınca görüyorsunuz. O da ne! Görüntüler lideri ABD'de yaşayan Falun Gong Cemaati'nin oynadığı tiyatrodan alınmış.

Bir başkasını kızların pantolon giymesine üniversiteye gitmesine karşı çıkan radikal dinci İhsan Şenocak sayesinde gördüm. Namaz kıldığı için "Mao'nun çocukları"nın çıplak bir adama işkence ettiğini paylaşıyordu. Görüntü milyonlarca kişiye ulaştı. O da ne! Çin diye paylaşılan işkence Endonezya'da. Meselenin namazla da ilgisi yok. Dayak yiyen tacizci çete üyesi. [Haber görseli]

7 adamın kürsüde kafalarına bira diktiği bir kare. Bu kez iddia şu: in'de Müslümanlara ramazanda zorla bira içiriliyor". Peşine düşünce fotoğrafın 2008 yılından beri paylaşıldığını bir festivalde çekildiğini adamların aslında içerek yarıştığını öğreniyorsunuz. Görüntüyü kamuoyuna pazarlayan Doğu Türkistanlılar Derneği Genel Başkanı hepimizi kandırıyor.

Uzatmayayım…

Doğru ayakkabısını bağlarken yalan dünyayı dolaşıyor. Hatta sokağa çıkıp eylem yapıyor.

Uygurlar ve cihatçı ağ

Hepsi bana başka bir görüntüyü hatırlatıyor. Üstelik bu seferki gerçek.

Hatırladınız mı? Geçen mart ayında Suriye'den paylaşılan videoda ellerinde tüfeklerle bir grup çekik gözlü adam Çince konuşarak Çin'i ve devlet başkanını tehdit ediyordu.

"Çin nere Şam nere" diyebilirsiniz. Acı gerçek Suriye'deki cihatçı savaş Avustralya'dan İngiltere'ye kadar birçok ülkeyi içine alan uluslararası bir ağ yarattı. Bu ağın en kritik parçası ise Orta Asya ve Uygur bölgesi. Az değil 8 yıla yayılan Suriye savaşında bölgeden gelen cihatçıların Suriye'de kurduğu köyleri özel birlikleri bulunuyor.

Uluslararası cihadın Uygur ayağının merkezinde ise Doğu Türkistan İslami Hareketi var. 1989 yılında kurulan örgüt dünyada El Kaide Suriye'de ise El Nusra ilişkisiyle biliniyor. Çin'de bir dizi terör eylemine imza atan yapılanma Suriye'deki savaşa da cihatçı taşıdı. Çin'den kalkıp Türkiye'ye gelen ardından Suriye'ye geçip savaşa katılan bu gruplar vahşi eylemlere intihar saldırılarına imza atmasıyla biliniyor. Örnek olsun Reina'da katliam yapan teröristin uzun süre Özbek mi yoksa Uygur mu olduğunu tartışmamızın nedeni aslında Türkiye'de Uygur derneklerinde ve bu ağın ortasında sıkça boy göstermesiydi. Sonuç olarak Uygur kökenli cihatçı yapının bir hedefi var: Bir gün geri dönüp Çin'le yeniden savaşmak.

Çin'e açılan yeni savaş

Peki neden şimdi?

Trump'ın Erdoğan'la konuşurken fevri bir hareketle Suriye'den çıkmaya karar verdiğini sanmayın. Bu daha büyük stratejinin beklenen bir ayağı. "Mutlu bir şekilde kendilerini savunmamızı istiyorlar böyle olmaz!" diye NATO'daki ABD yükünü sorgulayan Trump'ı Çin'le verdiği ticaret savaşı daha çok ilgilendiriyor. Haliyle dünya sisteminde süren çatışmanın merkezi yer değiştiriyor Asya-Pasifik bölgesine kayıyor. Suriye'den dinci terör süpürülürken "Uygur meselesi" Çin'e karşı eski bir kart olarak yine çekmeceden çıkarılıyor. Böylece Suriye'de "işsiz" kalan cihatçılara "yeni bir iş" de bulunmuş oluyor. Washington merkezli Dünya Uygur Kongresi'nin başını çektiği "dava"nın yeniden önümüze konmasının altında ne Türk ne Müslüman sevdası var. Savaş politikanın başka araçlarla devamıysa politika kendisine başka bir cephe buldu sadece.

Kimi sokakta Uygur mitingi yapan kimi Meclis'te önerge veren muhalefet yanlış bir yolun yolcusu gibi. Uygur Türkleri ya da İslam üzerinden AKP'yi ya da MHP'yi sıkıştıracağını sanmak son basamağı kırık ahşap merdivene benziyor. Sizi hem başka güçlerin kucağına düşürüyor hem de kaybedeceğiniz bir oyuna sokuyor.

Solcu Türkçü ya da İslamcı olabilirsiniz.

Ama ideolojinizin kökeninizin ya da dininizin büyük satranç tahtasında küçük bir piyona dönüşmesine izin vermeyin!

Tümü

Barış Terkoğlu - Son yazıları

================================

REFHAN İRTEM :  EKÜMENİK CAMİLER YARATILIYOR

Biri bana bunu derhal açıklasın. . Camilerde " Gençlik Kolu " ne demek ?

Orası bir siyasi parti kuruluşu mu. Bu örgütlenmek demek değil de ne demek oluyor.

Camiler sadece topluca ibadet yeridir . Hiç dinin sanki bir siyasi partiymiş gibi gençlik kolu olur mu. .

Dünyanın neresinde hangi ülkede ibadet yerlerinin gençlik kolu oluşturuluyor bana bir örnek gösterin neler yaptıklarını içeriğini anlatın. Bir kıyaslama yapalım bakalım Aaa. .hiçbir yerde böyle bir din adına gençlik kolu yok diyorsanız siz diyanet olarak bunu neden niçin nasıl yapıyorsunuz ?. .

Üstelik yasamıza göre Laik Türkiye Cumhuriyetinde dini ;toplumsal olaylar haline getirip bireyleri din adına örgütleyerek topluma yaymak ; ülkemizde ki diğer dinlere haksızlık yapmak değil de nedir.

Sizler ister misiniz ülkemizde ki kiliselerin dinleri adına gençlik kolları kurup toplumsal olaylar haline getirmelerini.

Ne yapacak bunlar kimi kimlerden koruyacak ülkemizde ki yasalar açık ve seçiktir. Halkı korumak için topluma ayak uydurmaları için uyması gereken kanunlar mevcuttur. Bireyler bireyleri koruyamaz kanun karşısında. En önce kanun başta gelir.

Cumhuriyet Savcıları vardır halka hizmet götüren. .

Diyanetin görevi bellidir ve kendi görevinin dışına çıkamaz.

Görevinin dışına çıkmak demek keyfi bir davranış lükstür . Belirli yasalarla belirlenmiş bir kurum kendi bireysel lükssünü topluma adepte etmeye çalıştığı zaman ; görevinin içinde görev cephesi açmış olur ki bunun adına ne derseniz deyin yasal değildir.

Camilerimizi yarat bırakın ibadet hanelerimizi rahat bırakın .

Tanrı evlerinin kutsal ' liyetini bozmayın . Buna hiç kimsenin hakkı ve hudutu yoktur.

Refhan İrtem

https://www.turkishnews.com/tr/content/2019/01/15/ekumenik-camiler-mi-yaratiliyor/

================================

MOZART TAVSİYE ETMEK FAŞİSTLİKSE BU NE OLUR?

Zonguldak müftüsü Rüstem Can'ın kadınlar için denize girme talimatları:


Zonguldak müftüsü Rüstem Can

"Şu anda ben 49 yaşındayım. Ben canıgönülden bir yere gidip de denize giremedim. Aynı martılar gibi kayaların üzerinden denize atlıyorum. Kimsenin olmadığı yerleri arıyorum. Niye? Çünkü o haliyle bizim karşı karşıya kalmamız bizim Rabb'imizin rızasına aykırı. O yüzden imtihan dünyasındayız. Bayanlara özel belli yerler olur. Yine aynı şekilde bayan da olsa bir bayan giyim kuşamına dikkat edecek. Vücudunu başka bayanlar görmeyecek şekilde denize girmesi lazım. O tesettüre bürünmesi lazım bayan da olsa. Bayanlara mahsus olan yerlerde girebilirler sıkıntı yok. Dedim ya tesettüre bürünecekler. "

https://www.turkishnews.com/tr/content/2019/01/15/mozart-tavsiye-etmek-fasistlikse-bu-ne-olur/

================================



--   a45UyF587661    Millete efendilik yoktur.  Hizmet vardir.  Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.  Gazi Mustafa Kemal ATATURK  


-------------------------------------------------
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas!   15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder