3 Mart 2019 Pazar

MUHAMMED YAŞAMAMIŞTIR - MUHAMMED'İN YAŞAMADIĞININ DELİLLERİ

MUHAMMED YAŞAMAMIŞTIR

Muhammed'in yaşamamış olmasının önemi nedir?

Muhammed'in yaşamadığının bilinmesi İslam tarihinin bir efsane olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Evet. . Önemlidir. Muhammed yaşamıştır veya yaşamamıştır arada ne fark olabilir demek yanlıştır. Eğer Muhammed yaşamamışsa İslam'ın insanlığa empoze ettiği kendi tarihi yanlış olmalıdır.

Muhammed yaşamamışsa Kur'an'ı da yazmamıştır. Yaşamış olsa bile Kur'an'ı yazmadığını biliyoruz. Bundan kesin olarak eminiz. Kur'an'la ilgili araştırmalar onun oldukça uzun bir zaman diliminde yazıldığını gösteriyor. Tek başına bu delil bile Muhammed'in yaşamaması için yeterlidir.

Muhammed yaşamadı ise İslam'la ilgili tarihçe de yanlıştır ve efsanedir. Tabii biz Muhammed yaşamış olsa bile İslam bir efsanedir diyebiliriz. Ve haklı bile olabiliriz. Ama doğru olamayız. Çünkü yalnız tek bir doğru olmalıdır. Ona da ancak bilimsel bir yaklaşımla ulaşabiliriz.

Muhammed'in yaşamadığının delilleri nelerdir?

Muhammed'in yaşamadığının kanıtı olan bazı deliller vardır. Onları aşağıdaki şekilde sınıflandırarak inceleyebiliriz.

1. Muhammed'in biyografisi ile ilgili deliller.

2. İslam tarihi ile ilgili deliller. .

3. Hristiyan tarihi ile ilgili deliller...

4. Kur'an ile ilgili deliller.

5. Arkeolojik deliller.

6. Diğer deliller.

http://haci-haci.typepad.com/islambir_ateistin_kalemin/13-muhammed-ya%C5%9Famami%C5%9Ftir/



05/09/2014

MUHAMMED'İN YAŞAMADIĞININ DELİLLERİ

Muhammed'in yaşamadığının delillerini altı grupta inceleyebiliriz.

1. Muhammed'in biyografisi ile ilgili deliller.

Muhammed'in 570-632 yılları arasında yaşadığı iddia edilmektedir.

Muhammed'in biyografisini ilk yazan 717-767 yılları arasında yaşayan Ibn Ishaq'dır. Hakkında yazılan biyogrofilere bakarak Muhammed'in yaşamı çok iyi bilinmektedir diyebiliriz. Yüzlerce biyografisi yazılan bir insan efsanevi bir kahraman olabilir mi?

Muhammed'in ilk biyograsifi kendisinin sözde yaşadığı zaman diliminden 125 yıl sonra yazılmıştır. Ve adının sıklıkla geçmesine rağmen böyle bir biyografi mevcut değildir. Çünkü muhtemelen zaten hiç bir zaman yazılmamıştır. 992 yılında ölen al-Tabari Ibn Ishaq'ın Muhammed'in biyografisini yazdığından bahsetmeseydi öyle bir biyografinin olduğu bilinmeyecekti. Ibn Ishaq'dan 200 yıl sonra yaşamış olan al-Tabari'nin Muhammed biyografisi Muhammed'in yaşadığı ileri sürülen zamandan yaklaşik 350 yıl sonra yazılmıştır. Ölümünden yüzlerce yıl sonra bir insan hakkında delilsiz ve kaynaksız yazılan yazılar gerçekleri değil efsaneleri yansıtır.

Atatürk'ün biyografisinin henüz yazılmadığını ve daha 2063 yılına kadar da yazılmayacağını onun da zaten bulunamayacağını ve ilk biyografinin 2300 yıllarında yazılacağını imgeleyin. Nasıl keserseniz kesiniz Muhammed bir efsanevi kahramandır. Gerçekten yaşamış olması mümkün değildir.

Muhammed'in yaşamının efsane olduğunu gösteren başka deliller var mıdır?

Vardır. Onların başında Muhammed hakkında bilinenlerin yüzlerce yıl içinde giderek çoğalması sayılabilir. Muhammed'in İslam'ı başlatan bir peygamber olduğuna inanılır. Buna ateist teist herkes inanmaktadır. Oysa bir efsane kahramanı hiç bir şeyi başlatamaz. Ya da herşeyi başlatabilir. Koca İslam dininin peygambersiz toplumun kollektif bilincinin ilginç bir manifestasyonu olarak kendiliğinden ortaya çıkabileceğine kimse inanmaz. İnanamaz. Nasıl her iğnenin bir ustası varsa İslam'ın da bir başlatanı yaratanı ustası vardır. Olmalıdır. Yoksa bile öyle bir usta bulunmalı yaratılmalıdır. Bu bir zorunluktur. Birbuçuk milyar insan yanlış olamaz.

Buna Müslüman'lar da inanırlar ateistler de. Çünkü efsanelerin çoğu gibi bu efsane de inanılır bir efsanedir. Muhammed'in yaşamış olması son derece mantıklıdır. Hem Müslüman'ların açısından mantıklıdır hem de ateistlerin. Muhammed'in yaşaması bir zorunluktur.

Görüldüğü üzere efsanelere inanmak çok kolaydır. Aslında inanmamak zordur. Hatta imkansızdır. Bu nedenlerden dolayı Muhammed'in biyograsifi güvenilmez olduğu gibi aslında fiktif bir yapıttan başla bir şey olamaz. al-Tabari'nin Muhammed biyografisi Muhammed'in yaşadığının değil yaşamadığının somut bir kanıtıdr.

2. İslam tarihi ile ilgili deliller:

İslam tarihçilerine göre 636-712 yılları arasında başarılan Arap fetihlerinin nedenini Muhammed'in dini ile açıklayan görüşler tarih bilimi ile çelişmektedir. Muhammed'in Arap'ları İslam bayrağı altında birleştirdiği iddiası tarihçi Gordon Newby'ye göre bilimsel bir tarihsel gözlem olmayıp kutsal iddialardır.

http://www.emory.edu/news/Releases/newby.html

Gordon Newby'ye göre bu tür iddialar hemen her zaman çok sonraları ortaya atılan iddiaların retrospektif olarak geçmişe uygulanmasından başka bir şey olamazlar. Politik olarak dominan gruplar kendi üstünlüklerini kabul ettirmek ve hükmettiklerine hoş görünmek için çoğu kere ilahi masallara sığınırlar. Arap fetihçiler de buna baş vurmuşlardır. Fethe başladıklarından 200 küsür yıl sonra azınlıkta kalınca İslam dinini yaratıp onun ilahi değerlerine sığınmışlardır. Fetihler İslam için bir açıklama olmayıp nedendirler. Bazılarına göre daha sonraları Muhammed olarak isimlendirilen Ubu'l Kassım adlı birinin güney Arabistan'dan değil güney Ürdün civarından geldiği konusunda iddialar vardır. Muhammed övülen kişi anlamına gelmektedir. Ubu'l Kassım'ın tanrısı al-Lah'dan türeyen Allah'dır. al-Lah aslında eski Arap ay tanrıçasıdır. Nitekim bütün Müslüman'ların bayrakları ay simgesini taşırlar. Ubu'l Kassım'ın Arap'ların kabul ettiği 632 tarihinden önce öldügü sanılmaktadır. Ubu'l Kassım Muhammed olamaz.

Araplar bir imparatorluk kurar kurmaz onu bir bütün olarak korumak ve varlıklarını yasallaştırmak için herkesin kabul edebileceği bir din oluşturmuşlardır. O zaman model olarak alacakları iki din vardır. Yahudilik ve Hristiyanlık. Al-Rawandi'ye göre önce o iki dini kendilerine göre birleştirmişler ve Ubu'l Kassım'ı ki sonradan Muhammed adını almıştır- o dinin kurucusu yapmışlardır.

http://en.wikipedia.org/wiki/ Ibn_al-Rawandi

Ubu'l Kassım'ın yeni bir dinin peygamberi yapıldıktan sonraki dönemi izleyen 200 yıl içinde Kur'an hadisler ve sira (Muhammed'in biyografisi) tamamlanmıştır.

Bu arada oluşturulan merkezi Kudüs'de olan ve Judeo-Moslem (Yahudi-Müslüman) diyebileceğimiz monoteizm Arapları rahatsız edip onların putperest dinlerine ve geleneklerine ters düşmeye başlayınca Mekke Medine Kureyş Hicret Peygamber gibi onlara yabancı olmayan terimler ortaya atılmış onlarla ilgili yeni efsaneler düzenlenmiş ve onlar da İslam'la birleştirilerek İslam'a son şekli verilmiştir. Aynı stratejiyeRoma imparatorları pagan Roma halkını Hristiyan yapmak için de başvurulmuştur. Pagan Romalılar kendi kutsal günlerini ve geleneklerini devam ettirmek isteyince kilise onları Hristiyanlıkla birleştirerek Hristiyanlığın putperest Romalılar arasında yayılmasını sağlamıştır.

İslam tarihçileri ne yazmışlardır?

İslam tarihini yazan tarihçilerin hiç birisi gerçek anlamda bilimsel bir yapıt ortaya koymamışlardır. Bilimsellikten vaz geçtik yazdıklarının hiç birisini ne delillere ne de kendilerinden önce delillere dayanılarak yazılan dökümanlara dayandırmışlardır. Tarihçi olarak bilinen bu yazarların öncüleri halk arasında kulaktan kulağa dolaşmakta olan efsaneleri tarih adına kaydetmişler ve daha sonra gelenler onları gerçek olarak kabul etmişlerdir. Bunun sonucu olarak ortaya koca bir yalandan başka bir şey olmayan İslam tarihi çıkmıştır. Bize anlatılan geleneksel İslam tarihinin her anı efsanedir. Yazılanların hiç birisi gerçekten vuku bulmuş olan tarihsel olguları yansıtmamaktadırlar. İstisnasız hepsi daha önce vuku bulmuş olmaları mümkün bazı olguları yöre halkı bakış açısından değerlendirilerek yazılmışlardır. Elde tek bir belge bile yoktur. Çünkü henüz nesir Arap'lar tarafından keşfedilmemiştir. Okur yazar oranı yüzde 1-2 civarındadır. Kitap yazma geleneği yoktur. Kâğıt yoktur. Okur olmayınca yazar da olmaz. Yazar olsa bile ortaya çıkacak yapıt bir efsane olmaktan öteye gidemez.

3. Hristiyan tarihi ile ilgili deliller:

Hristiyanlığın sağlığından ve bütünlüğünden sorumlu Bizans kaynaklarında Bizans'ın egemen olduğu topraklarda yeni bir dinin varlığından bahseden kayıtlarla karşılaşılmamıştır. Bu aslında son derece olağanüstü bir durumdur. Nasıl olur da Bizans gibi bürokratik bir imparatorluk kendisi için son derece büyük bir tehdit oluşturması mümkün yeni bir dinin bir çöl fırtınası gibi 23 yıl gibi kısa bir süre içinde ortaya çıkıp etrafa yayılmasından haberdar olamaz? Bu mümkün değildir.

8'inci yüzyıla kadar yörede yaşayan Hristiyan'lardan geride yeterince literatür kalmasına rağmen onların hiç birinde Muhammed ve halifelerden yerleşmiş ve olgunlaşmış bir İslam'dan ve İslam egemenliğinden bahsedilmemektedir. Bu belgeler arasında vaizler kiliseler arasındaki haberleşmelerde kullanılan mektuplar teolojik etüdler ve yorumlar kronolojik yapıtlar ve raporlar da vardır. Bu belgelerin hiç birisi yöreye hükmeden bir İslam imparatorluğunun kaçınılmaz etkisini yansıtmamaktadır. Belgelerde Hristiyanlığı tehdit eden veya ona rakip olan yeni bir dinle veya İslam'la ilgili en ufak bir kayıt bile yoktur.

Bu durum açıkça bize empoze edilen İslam tarihinin yanlış olduğuna işaret etmektedir. Başka bir deyişle İslam 610 yılında Muhammed'le başlamış olamaz. İslam'ın farklı bir başlangıç tarihi olmalıdır. Muhammed'in adının geçtiği birkaç yazının 9 ve 10'uncu yüzyıllara ait olduğu sonradan ortaya konmuştur.

Yeni bir dinle karşılaşmasalar da Hristiyan'lar yörede karşılaştıkları özel bir Tanrı anlayışını kaydetmişlerdir. Bu yeni bir din değildir. Sadece özgün bir Tanrı yorumudur. Bu yoruma göre Tanrı tekdir ve benzeri-ortağı yoktur. Yani Hristiyanlığın kabul ettiği gibi bir oğlu yoktur. Arap'ları ve yöre geleneklerini iyi bilen Şamlı Johannes'e göre-ki ölümü 750 civarındadır İsmaili'ler de denen bu insanlar Hristiyanlıktan sapanlardır. Başka bir deyişle yörede genel Hristiyanlık eğiliminden farklı ama henüz bir din denecek niteliklere sahip olmayan bir Hristiyanlık yorumu vardır. Hristiyanlığın bu yorumuna göre Tanrı tekdir. Oğlu yoktur. Bu açıkça Hristiyanlıktan sapanlarla ilgili bir eğilimdir. Ortalıklarda hala İslam yoktur. Bu özgün Tanrı kavramı ile Allah kavramının tohumları atılmış olduğu söylenebilir.

İslam'ın Muhammed ile olan ilişkisinin doğası nedir?

Muhammed kimdir?

Aslında Arapça Muhammed yüceltilen-övülen anlamına gelen bir kelimedir. İlginç olarak bu terim ilk defa Hrsitiyan sikke motiflerinde İsa ile ilgili bir sıfat olarak kullanılmıştır. Bu yorumu destekleyen kanıt 691 yılında Abdulmelik tarafından yaptırılmış olan Kubbetüs Sahra'nın içine yerleştirilmiş olan bir yazıttır. Bu yazıt tek ve benzersiz bir Tanrı'ya şahitlikle başlamakta ve övülesi (muhammadun) Tanrı kulu (abd Allah) ve O'nun elçisi ifadeleri kullanılarak Mesih İsa Meryem'in oğlu Tanrı'nın elçisi ve sözüdür şeklinde eski Hrsitiyanlık inancı çerçevesinde devam etmektedir. Bu yazıtta İsa'nın Tanrı olduğu reddedilmektedir. Aynı şeyi zaten Kur'an da önermektedir.

Muhammad terimi İsa için kullanılmış olabilir mi?

Muhammad teriminin başlangıçta İsa'ya atfedilen bir Hristiyan ünvani olarak ortaya çıkmış olması olasıdır. Muhammad Tanrı'nın kulu anlamına gelen Abdallah'da olduğu gibi peygamber elçi ve mesih gibi sıfatlara benzemektedir. Daha sonraları bu terimin yakından ilgili olduğu İsa'dan koparak ayrıldığına ve tek başına bir isim olarak varlığını sürdürdüğüne inanılmaktadır. 708 yılında Şam'da inşa edilen Mescid-el-Emeviyye'nin ve 756 yılında Medine'de yapılan Kutsal Mabed'in yazıtları ilginç bir şekilde İslam'ın beş koşulundan biri olan Kelime-i Şehadet'e benzemektedir. O yazıtta tek olan Tanrı övüldükten sonra Muhammad'a yani Tanrı'nın kulu ve elçisine şahadet edilir. Ama Kubbetüs Sahra'da olduğu gibi Meryem'in oğlu İsa açıkça anılmaz. Bu iki yerde formüle edilen yazıtlar Kudüs'deki teolojiye benzeseler de doğrudan İsa ile ilişkili değillerdir. Aynı şey sikkeler için de söz konusudur. Sikkelerdeki haçın yerini almaya başlayan kaya sembolleri artık açıkça Hristiyanlık sembolü olmaktan çıkmışlardır.

Bu arada Muhammad sıfatı sikkelerden kaybolmaya başlamıştır. Bu şekilde soyutlanan muhammad sıfatı artık yeni ve farklı bir kavram olarak başka bir kapsamda kullanılabilir hale gelmiştir. Muhammad terimi ilk defa 8'nci yüzyılın ilk yarısında peygamber olarak tarihe geçmiştir. Bu bağlamda en eski kaynaklardan biri olan Johannes Damascenus'a göre ortalıklarda Ma(ch)met adında sahte bir peygamber dolaşmaktadır. 9'uncu yüzyılda yine bir Hristiyan ünvani olan Abdallah (Tanrı'nın kulu) Muhammed'in babası olarak tarihe geçmiş ve Abdullah'ın oğlu Muhammed efsanesi yaratılmıştır.

4. Kur'an ile ilgili deliller:

Kur'an efsanesi efsanelerin en gizemli olanlarından biridir. Gerçekten müthiş bir efsanedir. Konu ile çok sayıda bilim adamı tarihçi ilahiyatçı arkeolog sosyolog hatta psikolog ve antropolog ilgilenmektedir. Şimdiye kadar Kur'an efsanesinin gizemi çözülememistir. Bütün yapılan Kur'an'ın efsanevi bir başlangıcı ve sonu olduğunun bilinmesidir.

Ama ikisi arasında neler olmuştur?

Kur'an ne zaman ortaya çıkmaya başlamıştır?

Nerede ve kimler tarafından yazılmıştır?

Ne zaman ve nasıl kodlanmış ve kutsallaştırılmıştır?

Kimler tarafından ve ne zaman İslam'ın kitabı olmuştur.

İçinden çıktığı başka bir Kur'an (Ur Kur'an) var mıdır?

Bütün bu soruların ve diğer birçok sorunun yanıtı bilinmemektedir.

İlginç olarak son yıllarda bilim eski ve yeni ahitlerden oluşan İncil için de aynı sonuca ulaşmıştır. Eskiden incilin dört ayrı otorü olduğuna inanılırdı. Artık inanılmıyor. Eski ve yeni ahitleri kimelerin ne zaman yazdığı kesin olarak bilinmiyor. .

Yalnız Kur'an değil görüldüğü gibi İncil de gizemli bir efsanevi yapıttır.

Kur'an ciddi olarak ilk defa Batılı araştırıcılar tarafından 1970'li yıllarda sorgulanmaya başlanmıştır. Batı bilim adamları 19'uncu yüzyılın başlarına kadar İslam'la yeterince ilgilenmemişler ve o zamana kadar yalnız İslam kaynaklarına dayanılarak ögrenilen bilgilerle yetinmişlerdir. Bu süre içinde doğrulukları hemen hiç araştırılmadan kazanılan bilgiler yerleşmişler sorgulanmadan kabul görmüşler ve tabulaştırılmışlardır. Batı bilim adamları ve teologlar yüzlerce yıl sonra ilk defa 1970'li yıllarda şimdiye kadar ciddiye alarak önem vermedikleri İslam ve Kur'an ile ilgili konuları bilimsel olarak araştırmaya başlamışlar ve bu çabaları meyvalarını vermeye başlamıştır.

Kur'an hakkında o zamana kadar kabul edilen geleneksel görüşlere Günter Lüling John Wansbrough Michael Cook ve Particia Crone tarafından meydan okunmuştur. Ama bu araştırıcılar kendi aralarında bir konsensusa varamamışlardır. Onların geleneksel kabullere karşı başlattığı bu akım hem Batı'da hem de İslam dünyasında dirençle karşılanmıştır. Ayrıca aralarında bir konsensus da olmadığından ortaya atılan çesitli kuramlar ve açıklamalar geleneksel açıklamaların yerini almada başarılı ve tatmin edici olamamışlardır.

Ancak aralarında bir konsensus olmasa da Kur'an ve İslam hakkındaki geleneksel inançları temellerinden sarsan bu yeni görüşler diğerlerinin konuyu değişik bir bakış açısından değerlendirmeye başlamalarına neden olmuştur. Bu ilk meydan okumalar kısa bir zaman sonra İslamsal dogmalar ve Kur'an hakkında geleneksel görüşlerden radikal olarak farklı bir takım görüşlerin ortaya çıkmasını sağlamışlardır. Başka bir deyişle bu son gelişmelerle İslam ve Kur'an ile ilgili çağdaş anlayışların mayası atılmıştır. Önceleri bu maya yalnız birkaç Batılı araştırıcının ilgi alanı içinde kalmış gelişmelerden bilim dünyası ve halk yeterince haberdar olmamıştır.

Her ne kadar ilk defa 2000 yılında Christoph Luxenberg'in yazığı bir kitap olan Die Syro-Aramaische Lesart des Koran oldukça geniş kitlelere ulaşmışsa da bu kitap kendisinden önce yazılanlardan daha ileri ve devrimsel diyebileceğimiz görüşlere yer vermemiştir.

Bu konuda yapılan çağdaş araştırmaların ilk yararlı ürünü bilimsel olarak yazılan bir kitap olan The Qur'an in its historical context'dir. Bu kitap Gabrial Said Reynolds'un editörlüğünü yaptığı bir heyet tarafından yazılmıştır. Bu kitaba ayrıca değinilecektir.

5. Arkeolojik nedenler:

Şimdiye kadar Muhammed'in yaşamı ve İslam'ın başlangıcı ile ilgili adı geçen tarihlerle eşzamanlı tek bir kanıtın olmaması İslam'ın Muhammed'le başlamadığının kanıtlarından biri ve en önemlilerindendir. Yapılan araştırmalarda Muhammed'in yaşadığı iddia edilen zamana ait kabul edilir tek bir artefakt bile bulunamamıştır.

6. Diğer deliller:

Muhammed ve halifelerin yaşamadığının delillerinden biri ve belki de en önemlisi Muhammed'in peygamberliğini ilan ettiği iddia edilen yıllara ait tarihsel olguların çok iyi bilinmesidir. 610-632 yılları arasında Muhammed'in yaşamının nerdeyse her günü bilinmektedir. 7 ve 8'nci yüzyıllarda Arap literatürü yeterli olmadığı için bu tarihler arasında bilinenlar ancak 200-300 yıl sonra yazılabilmişlerdir. Başka bir deyişle İslam'ın mitolojik tarihi çok sonraları yazılmış ve geriye doğru uygulanmıştır. İslam mitolojisinin eski Yunan mitolojilerinden farkı yoktur. Ve yenilenmediği ve başka bir dinle yer değiştirmediği için günümüzde de devam etmektedir. Efsanelerden kurtulmak kolay değildir. Yunanistanda hala Zeus'a inananların yaşadığı bilinmektedir.

Sunnilik ile Şiiliğin birbirlerinden ne zaman ayrıldığı İslam kaynaklarına göre açık ve nettir. Her ikisi Muhammed peygamberin ölümünden sonra birbirlerinden ayrılmışlardır. Bu konuda da bilgi kıtlığı yoktur. Bilgi enflasyonu vardır. Bugün kesin olarak biliyoruz ki Arap literatürü o bilgileri kayda geçirecek sofistikasyondan yoksundur. O bilgilerin çok sonraları İslam'a eklenmiş oldukları hakkında en ufak bir kuşku bile duyulmamalıdır.

Princeton Üniversitesi Yakın Doğu Çalışmalari kürsü profesörü olan Bernarda Lewis'a göre Şiiliğin farklı bir başlangıcı vardır.

Bernard Lewis'a göre şiiliğin başlangıç tarihi ve ilk tarihçesi tarihin karanlık sayfalarında kaybolup gitmiştir. Günümüze kadar ulaşan bilgiler Sünni ve Şii kökenlidir. Ve onlar çok sonraları yazılmışlardır. Kesin olarak yazılmalarının nedeni geçmişte vuku bulan olayların yeterince bilinmemesi ve bu konudaki çesitli çeliskili ve tutarsız görüşlere bir düzen getirmek istenmesidir. Önceleri aralarında fazla fark olmayan Şiilik ve Sünnilik bu yazılanlardan sonra birbirlerinden kesin olarak ayrılmışlardır. Başlangıcı iyi bilinmese de nisbeten homojen olduğu sanılan İslam zamanla parçalanmış ve farklı doktrinleri ve liderleri izleyen gruplara ayrılmıştır.

Bernard Lewis'ın bu teorisi Muhammed ve Ali olmadan da Şiiliğin olabileceğine işaret ettiği için önemli bir iddiadır. Tarihçilerden Sünni ve Şii İslam'ların birbirlerinden nasıl ve ne zaman ayrıldığına dair daha ayrıntılı bilgileri derlemeleri beklenmektedir. İslam kaynaklı bilgilerin hepsini sorgulamadan bunu yapmak mümkün görülmemektedir. Şiilik muhtemelen çok önceleri ilk ve ilkel İslam'dan ayrılan bir mezheptir.

http://haci-haci.typepad.com/islambir_ateistin_kalemin/14-muhammed-neden-ya%C5%9Famami%C5%9Ftir/

--
Ol ama alcalma, azi yeter bul ama yuzsuyu dokme.

Hz.Ali

--

Resulullah sav buyurdular ki:
Biriniz yemek yeyince, yalamadikca veya yalatmadikca elini mendile silmesin.

Buhari, Et ime 52; Muslim, Esribe 129, 2031
Ebu Davud, Et ime 52, 3847

--

Ey Aptal insan!
Daha bir solucan bile yapamayan ama Tanrilari duzinelerce yapan!

Michel Montaigne

--

Carthago delenda est
Kartaca yi yikmak gerek.

Latince Atasozleri

a45UyF587661
--


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder