10 Mart 2019 Pazar

Bu gün öne çıkan bazı yorumlar... 201-03-10 -1




================================

NECATİ DOĞRU: Baron kaçırtıcı! Sabıka silici!

Kitaba da vicdana da uymaz 2 hukuk defosu yaşandı. Son günlerde ikisini de sık sık yazıp değerli zamanınızı işgal ediyor sabrınızı zorluyorum.

Benim aklım almıyor.

Size sığınıyorum.

1- SÖZCÜ savcısı.

2- BARON kaçırtıcısı.

Adaletimizin ve bizi yöneten üst kadronun gelip duvara dayandığının elle tutulur 2 göstergesidir.

"Baron" diye adı çıktı.

Gazeteler onun için "uyuşturucu baronu" diye manşet atmıştı. 75 kilo eroinle yakalanmış hapiste yatıyordu. Türk Ordusu'nun Genelkurmay Başkanı kuvvet komutanları ve vatansever seçkin subaylarına "Ergenekon- Balyoz" adlı kumpas davlarının sahte belge ve sahte dosyalarla rezillik dolu hukuk altyapısını hazırlayan savcı Zekeriya Öz'e "gizli tanıklık yapma şartıyla" hapisten çıktı. Bir seri cinayet olayına adı karıştığı için tekrar tutuklandı. Silivri Cezaevi'nde yatarken gece saat 23:30'da 5 adamı ile birlikte hakim kararı ile serbest bırakıldı. Onu salıveren Hakim Cevdet Özcan "iktidar partisinden eski bir milletvekili beni sürekli arayarak bu şahsın mutlaka tahliye edilmesi yönünde telkinde baskıda bulundu. Devletin bu konuda duyarlı olduğunu söyledi" dedi. Hakim eski AKP milletvekilinin adını da mutlaka söylemiştir. Fakat 5 ay geçti "bu milletvekili kim?" halktan sizlerden bizlerden gizlendi. Basının yüzde 90'ı iktidar şakşakçısı olduğu için onlar "bu hukuk defosu ile" hiç ilgilenmedi.

★★★

Baron kaçırtan biri vardı.

Eski AKP milletvekiliydi.

Kimdi o?

Prof. Dr. Burhan Kuzu'ydu diyenler oldu. Burhan Kuzu'nun birlikte yemek masasında fotoğrafları yayınlandı. Prof. Dr. Burhan Kuzu şu anda Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu'nda üyelik görevi yapıyor. Prof. Dr. Burhan Kuzu "fotoğraftaki benim ama hakime baskı kurarak hapishaneden kaçmasına ortam hazırlayan iktidar milletvekili ben değilim" demeye getiren bir açıklama yaptı.

Peki kim?

Cumhuriyet Gazetesi'nin dün yayınlanan haberine göre hapisten kaçırtılan baron ise bir video açıklama yaparak "soruşturma genişletilmeli diyen CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'i" tehdit etti.

Ülkemiz bu hale geldi.

★★★

Biz gelelim SÖZCÜ savcısına!

İktidara muhalefet yapan SÖZCÜ'nün "FETÖ'cü olduğu iddiasını" somut belge ve kanıtlara dayandırarak iddianame yazacak savcı arandı. Birinci savcı araştırdı bir kanıt bulamadı. İkinci savcı görevlendirildi o da araştırdı bir somut belge bulamadı. Üçüncü savcı dördüncü savcı da araştırdılar bulamadılar ve "SÖZCÜ'ye sahibine yazarlarına FETÖ'cü denilemez bu konuda somut bir belge yoktur nokta" dediler.

Beşinci savcı görevlendirildi.

Onun adı Asım Ekren'di.

Bilirkişi listesinde adı olmayan gazeteciler cemiyetine üye bile olmayan ama kendine gazeteci denilen bir bilirkişi buldu. Bu bilirkişinin uyduruk şişirme kes-yapıştır peşin hükümlü raporuna göre iddianame yazdı. Beşinci savcı Asım Ekren "irtikap suçuna eksik kalkışmak" suçundan mahkum olmuş cezası paraya çevrilmiş bir hukuk adamı çıktı. Toplumdan gizlendi. SÖZCÜ'ye iddianame yazsın diye görevlendirildi. Bu savcı terfi ettirildi başsavcı bile oldu. Yasaya göre bir savcı mahkum olsa bile aradan 15 yıl geçince sabıkası kayıtlardan siliniyor. İrtikap suçuna eksik kalkışan değil adalet arayıcı hukuk adamı sayılıyor! Asım Ekren'in aslında bu 15 yılı beklemeden "sabıka kaydının silindiği" de ortaya çıktı. SÖZCÜ muhabiri Asuman Aranca'nın bulup çıkardığı belgeye göre "Savcı Ekren'in irtikap suçuna eksik kalkışmaktan mahkum olmuş sicil kaydının silinmesi için gerekli olan 15 yıllık süre 23 Eylül 2019 tarihinde dolacaktı. Yasalara göre sabıka kaydının silinmesi için 6 aydan daha fazla süre olmasına rağmen kayıt silindi. "

★★★

Nasıl silindi?

Kim sildirdi?

Ülkemiz hukuku adaleti vicdanı bu hale nasıl geldi?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/baron-kacirtici-sabika-silici-3850559/

================================

UĞUR DÜNDAR: Bir ideal uğruna!. .

Adı; Emre Erdem…

İstanbulzel Ortadoğu Lisesi'nden mezun olduktan sonra Ankara Üniversitesi Fizik Bölümü'nü bitirdi.

Yüksek lisans için 1998 yılında merhum Vehbi Koç'un kurduğu Türk Eğitim Vakfı'nın (TEV) bursu ile Almanya'nın Leipzig Üniversitesi'ne gitti. Ancak Almanya'da 2 yıl değil 20 sene kaldı!

★★★

Nedenine ve orada yaptıklarına gelince…

Şimdı sıkı durun.

Leipzig'de doktora Darmstadt'ta elektroseramik sensörler üzerine doktora sonrası çalışmalarında sergilediği başarılar nedeniyle 2009'da Almanya'nın TÜBİTAK'ı diyebileceğimiz Alman Araştırmalar Konseyi'nden (DFG) 1 milyon Euro'luk proje kazandı. Bu projede yarı iletken teknolojisine sahip malzemelerin nano boyuttaki özelliklerini inceledi.

2012'deki akademik çalışmalarıyla yılın en iyi genç kimya araştırmacısına verilen Eugen-Graetz Ödülü'ne layık görüldü.

★★★

Aynı yıl dışardan başvuru yoluyla Ankara'daki Üniversitelerarası Kurul'dan "Fizik Doçenti" unvanını aldı.

2017 yılında Almanya'da profesör oldu.

★★★

O yılın sonlarında biri Almanya'da diğeri de Fransa'da olmak üzere iki saygın bursu aynı anda kazandı.

Fransa'nın Tours Üniversitesi'nce verilen bursu 'yarı iletken malzemelerden nanojeneratör üretimini' kapsıyordu.

Her iki burs için Freiburg Üniversitesi'nde görkemli törenler düzenlendi.

Halen 100'e yakın uluslararası dergide hakemlik Nature yayınlarının bir dergisi olan Scientific Reports'da editörlük ABD ve Avrupa Birliği projelerinde 'panelistlik' görevlerinde de bulunuyor.

★★★

Diğer bursla bağlantılı çalışmalarını yapmaya hazırlanırken Sabancı Üniversitesi'nden öğretim üyeliği teklifi aldı.

★★★

Almanya'daki başarılı geçmişi nedeniyle bu ülkenin vatandaşlık hakkına sahip bulunmasına ve herkesin "Neden geri dönüyorsun ne işin var Türkiye'de? Baksana herkes kaçıyor" demesine rağmen bu hakkını bırakıp doğup büyüdüğü topraklara vatanı Türkiye'ye döndü!. .

★★★

Aldığı kararın doğruluğunu anlatırken; "Türkiye'deki öğrencilerimin genç araştırmacıların heyecanını Alman öğrencilerde göremiyordum. Türkiye'nin en iyi üniversitelerinden birinde araştırmacılar yetiştirmek öğrencilere yeni ufuklar açmak en büyük idealim ve hedefimdi. 20 yıllık Avrupa tecrübeme dayanarak söylüyorum; Türkiye'de inanılmaz bir çalışma/öğrenme/ araştırma potansiyeli var. Bu potansiyel doğru projelerle desteklendiğinde inanıyorum ki ülkemizde bilim şu anda olduğundan çok daha iyi seviyelere gelecek. Bunun için ben hazırım…" diyor.

★★★

1998'de yurtdışına giderken TEV'e imzaladığı manevi taahhütnamede; ülkesine geri dönüp iyi eğitimli gençler yetiştirme sözü vermişti.

Şimdi o taahhüdü yerine getirmenin eşsiz mutluluğunu yaşıyor.

Hem de ülkeden kaçanları bir an için durup düşündürecek belki de kararlarından vazgeçirecek pırıltılı bir akademik geçmiş ve ödüllerle dolu örnek bir yaşam öyküsüyle…

Ve en önemlisi tersine beyin göçünde kendisini simgeleştirecek yurtseverlik örneği sergileyerek…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/ugur-dundar/bir-ideal-ugruna-3850636/

================================

Tuncay MOLLAVEİSOĞLU: İstanbul'un seçimi Türkiye'nin kaderi...

Öğrenilmiş çaresizlik seçmenin üzerinde kara bulut gibi dolaşıyor...

"Abi AKP İstanbul'u bırakmaz..."

stanbul giderse AKP biter bir şey yapacaklar ve seçimi alacaklar..."

"AKP'yi İstanbul'un rantı yarattı seçimi kaybetmeyi asla göze alamazlar. "

Haklı kaygılar ama durum bu kadar ümitsiz değil!

Geçmiş seçimlerde muhalefet "sandığa ve oylara sahip çıkmak" konusunda iyi bir sınav veremedi. Ya da şöyle söyleyelim; seçmen seçimlerin sağlıklı yapıldığına muhalefetin hilelere karşı hazırlıklı olduğuna ve sandıktan çıkan sonucun gerçeği yansıttığına ikna olmadı.

İYİ Parti ve CHP'nin başvurusuna rağmen bir kişinin ikinci kez oy kullanmasını engelleyecek "parmak boyası uygulamasını" Yüksek Seçim Kurulu'nun bir türlü onaylamıyor olmasının seçimi daha şimdiden şaibeye açık hale getirdiğini düşünüyorum...

Ancak tüm bunlara karşın referandumda büyükşehirlerde Cumhur İttifakı'nın kaybettiği gerçeğini seçmene hatırlatmak gerektiğine inanıyorum.

Öğrenilmiş çaresizliğin ilacı Büyükşehirlerdeki başarıyı anlatmaktır.

Bakın 2017 referandumunda "yüzde 69.30 Hayır oyu" ile Muğla birinci sırada geliyor. Muğla'yı "yüzde 68.80 Hayır oyu" ile İzmir takip ediyor. Diyarbakır ve Aydın ilk 4'ün içindeki Büyükşehirler...

Cumhur İttifakı'nın "En yüksek evet oyu" alan bir tek Büyükşehir belediyesi yok...

Antalya yüzde 59 Adana yüzde 58 Hayır oyu verdi. Cumhur İttifakı yalnızca Bursa'da yüzde 53.2 oyu görebildi.

İstanbul ve Ankara ise kıl payı bir yarışın içindeydi. İstanbul'da yüzde 51.3 Ankara'da yüzde 51.1 Hayır oyu çıkmıştı.

Nisan 2017 Referandumundan bugüne toplumun ekonomik sıkıntıları tavan yaptı. İşsizlik derinleşti. Borçlu daha borçlu AKP'li zengin daha zengin oldu...

Hükümet başta ekonomi olmak üzere hemen her alanda kötü yönetimin örneklerini sergiledi.

Referandumdaki dayanışmanın güçlenerek devam ettiğini düşünüyorum. Cumhur İttifakı; zillet illet vb. hakaretlerle muhalefete yüklendikçe kendi oylarını konsolide ediyor ancak bu seviyesiz siyaset AKP'den bıkmış seçmeni de bir araya getiriyor...

Anlattığım fotoğrafı bir de son anket sonuçları ile değerlendirin...

AKP panikte... İstanbul'da Ekrem İmamoğlu Ankara'da Mansur Yavaş ve diğer Büyükşehirler de; Denizli ve Mersin dahil referandumdaki hava yaratılırsa Türkiye 1 Nisan'da çok farklı bir sürecin içine girer...

Peki ne olur?

İyi Parti Lideri Meral Akşener'in söylediği " o kulak çekilecek" mesajı çok güçlü bir şekilde iktidara gösterilir...

AKP içinde tepede oluşan oligarşi ve nepotizme karşı itirazlar yükselir.

Gül- Davutoğlu- Babacan üçlüsü yeni partinin fitilini ateşler. Uzun yıllar sonra AKP içinde ilk kez partinin tepesinde yaşanan şatafata lükse kayırmaya ve haksızlıklara karşı sesler yükselir.

İktidar bugüne kadar izlediği gerginlik siyasetini bırakmak zorunda kalır.

Ancak bir çok insanın aksine ben erken seçim beklemiyorum... Büyükşehirler kaybedilirse iktidar merkezi yönetimin yetkilerini olağanüstü artırmanın yollarını arar.

İstanbul'un kaybedilmesi AKP'nin küresel ısınmasının başlangıcı olur... Erime durdurulamaz...

Abdullah Gül korkak mı?

AKP'nin dört kurucusuna bakalım... Abdüllatif Şener daha ilk limanda gemiyi terketti. Nedenlerini biliyorsunuz. Yolsuzluk ve yoksulluğa kötü yönetime isyandı yaptığı...

Abdullah Gül ile Erdoğan'ın arası açıldığında üçüncü isim Bülent Arınç hep denge yapmaya çalıştı ancak Erdoğan'ın "ya bendensin ya düşmanım" baskısı Bülent Arınç'ın yalpalamasına gücünü ve etkisini kaybetmesine ve sonra da siyasi zeminden kopuşuna kadar gitti. Oğlu AKP'den milletvekili yapılınca dört kurucunun üçüncüsü Arınç Erdoğan'a açıktan desteğini sürdürdü.

Abdullah Gül ile Erdoğan'ın arası ise hiç düzelmedi. AKP'nin ilk dönem milletvekili olan ve seçmene verilen sözlerin tutulmayacağı görüşü ile partisinden istifa eden Emin Şirin diyor ki;

"Gül'e kararsız derler ama zamanı geldiğinde gayet kararlı davranmayı bilen biridir. Örneğin Fazilet Partisi'nde yenilikçi hareketin lideri olarak Recai Kutan'a karşı kararlı bir şekilde aday oldu. Keza 2007'de partisinin Cumhurbaşkanı adayı olmak üzere büyük kararlılık gösterdi. Abdullah Gül iç ve dış ittifaklarının yeterli olduğunu görürse öne çıkabilir. "

Emin Şirin'e AKP içindeki yeni parti iddialarını sordum... Şirin ittifaklar sistemi devam ettiği müddetçe yüzde 5'lik partilerin bile çok önem kazanacağını ve seçimden sonra birden fazla partinin kurulacağını düşünüyor.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/istanbulun-secimi-turkiyenin-kaderi-51093yy.htm



================================

Mehmet FARAÇ: CHP 1994'ün rövanşını alacak mı?. .

Türkiye'nin siyasal açıdan kuşatıldığı tarihi herkes çok iyi biliyor...

Cumhuriyetin bütün kalelerinin zaptedildiği bütün tersanelerine girildiği bir kuşatma döneminin sinsi başlangıcıydı o tarih...

Adına "gaflet-dalalet ve hatta hıyanet" de diyebilirsiniz o karanlık tarihin!. .

"Gençliğe Hitabe"deki bu çarpıcı saptama ve uyarılar yalnızca cumhuriyetin kuşatılması projesini o gün uygulamaya koyanları hedef alan bir söz değildi...

Asıl "gaflet-dalalet ve hatta hıyanet"; işte o kuşatma projesini uygulamaya koymak için pusuda bekleyenlere karşı "sen- ben" kavgasına girişerek kitleleri bölen gücü dağıtan ve çıkar-koltuk kavgası nedeniyle Türkiye'nin kalbini gericiliğe teslim eden sözde "sol"un içine düştüğü utanç verici bir çıkmazı da anlatıyordu...

Kimse kendini kandırmasın Türkiye durup dururken kuşatılmadı karanlık ihaleyle gelmedi bu ülkeye!!!

Birileri koltuk ve güç kavgasına girişirken "en iyi ben yaparım" değil "yalnız ben olayım" gafletinin içerisinde cumhuriyetin kuşatıldığı kapıyı karşı devrimcilere açmaktan kaçınmadığı için karanlık hakim oldu ülkeye...

Üstelik yalnızca Cumhuriyet Türkiye'sinin kalbi değil cumhuriyetin kurulduğu kent de aynı "gaflet- dalalet ve hıyanet" çıkarcılığının çarpışması nedeniyle cumhuriyetten rövanş almaya çalışan gerici güçlere teslim edildi...

Gücü bölen "sol"un ihaneti!. .

Neden söz ettiğimizi hangi rezalete dikkat çektiğimizi herkes biliyor...

"Cumhuriyet ne zaman kuşatıldı" sorusunun yanıtı derin bir çıkmazdır!. . "Tevhid-i Tedrisat"ın yerle bir edilmesi ulusal bayramların kutlanmasına yönelik yasakların başlaması ve bir gecede binlerce eğitim kurumunun imam- hatibe dönüştürülmesiyle başlamadı kuşatma...

Asıl kuşatma ilerideki 25 yılda tüm bunlardan daha tehlikeli bir gidişata sebep olan "1994" yerel seçimlerinde "sol"un bölünmesi İstanbul ve Ankara'nın Refah Partisi'ne teslim edilmesiyle başladı...

O gün ortaya çıkan siyasal rakamlar parçalanan "sol"un hezimetinin yanısıra aradan gericiliğin ne kadar da kolay sıyrılabildiğinin utanç verici bir tablosu olarak arşivlerde duruyor...

1994 yılında SHP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Zülfü Livaneli 20.3 oy almıştı...

DSP adayı Necdet Özkan 12.4 CHP adayı Ertuğrul Günay ise 1.4 oy...

Bir de ANAP adayı İlhan Kesici vardı... O da merkez sağın yüzde 22.1 oranındaki oyunu alınca meydan ne yazık ki Refah Partisi adayı Recep Tayyip Erdoğan'a kalmıştı...

"Sol" bölününce; ANAP adayı en yakın rakibi SHP adayından 2 puan fazla almasına rağmen seçimi yalnızca 3 puan farkla yüzde 25.2 ile Erdoğan'a kaptırmıştı...

Öngörüsüz pervasız düşüncesiz siyasetin kendi içerisindeki kavgası hesapsız- kitapsız girilen bir seçimde hiç umulmadık bir sonuca yol açmış ve Türkiye'nin kalbi İstanbul sadece belediyeyi siyasal İslamcılara kaptırmamış aynı zamanda daha sonraları başlayacak sinsi bir kuşatmanın da anahtarını gericiliğe teslim etmişti...

Türkiye 25 yıl sonra uyanacak mı?. .

Türkiye'nin kuşatılmasını tetikleyen "oy" bölünmesinin sonuçları 1999 seçimlerinde de ne yazık ki değişmedi...

DSP adayı Zekeriya Temizel ve CHP adayı Adnan Polat toplam 34.1 oy almalarına rağmen seçimi ne yazık ki Refah Partisi adayı Ali Müfit Gürtuna 27.5'le kazanmıştı...

Peki cumhuriyetin kurulduğu kentte aynı gaflet ve dalaletin ulaştığı vahim sonuca ne demeli?. .

Ankara'da; Korel Göymen SHP'den Faruk Sarıkaya DSP'den ve Ali Dinçer de CHP'den girdikleri seçimde toplam 36.8 oy almalarına rağmen seçimi ne yazık ki Refah Partisi adayı Melih Gökçek 27.3 ile kazanmıştı...

İstanbul'da olduğu gibi Ankara'da da muhalefet yani "sol" 1994'teki hezimetten ders almamış 1999'da da aynı "gaflet-dalalet ve ihanet" içerisinde girmişti seçimlere...

CHP adayı Murat Karayalçın yüzde 32 ve DSP adayı Doğan Taşdelen yüzde 10.6 oy almasına rağmen yani toplam oy yüzde 42'yi aşmasına rağmen seçimi yine Melih Gökçek 33.8 ile kazanmıştı...

Görüldüğü gibi Türkiye'ye siyasal İslam durup dururken kendi başarısıyla yani oy patlaması ile gelmemişti yerel iktidarlara...

Tam aksine toplam oylarıyla gericiliği durdurabilecek potansiyeli olan "sol"un pervasızca bölünmesi yüzünden cumhuriyetin kuşatılması projesi adım adım uygulamaya sokulmuştu...

Bunları niçin anımsattığımızı herkes anlamış olmalı...

Türkiye ilk kez sadece CHP ve İYİ Parti'nin güç birliği ile değil AKP karşıtı neredeyse tüm kesimlerin de desteği ile çok stratejik bir seçime gidiyor...

Söylenecek söz bellidir cumhuriyetin kuşatılması İstanbul'da başlamıştı... Bu kuşatmayı dağıtabilecek anahtar da yine İstanbul'da... AKP işte bu yüzden 35 milyarlık bütçesi 10 bakanlığın bütçesinden daha fazla olan İstanbul'a asılıyor...

Biliyor ki AKP İstanbul ve Ankara kaybedildiği anda ilk genel seçimde "iktidar" da değişecek ve cumhuriyeti kuşatma projesi 25 yıl sonra fren yapacak!. .

Türkiye uyanmadıysa ve tüm bu karanlığa rağmen başta İstanbul "gaflet- dalalet ve ihanet"in nelere yol açtığını halen anlamamışsa üstelik 1994 rövanşını alabilecek enerji var gücüyle seçimlere asılmıyorsa "yazıklar olsun" demekten başka ne gelir elden?. .

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/chp-1994un-rovansini-alacak-mi-51091yy.htm

================================

YILMAZ ÖZDİL: Eyyy cehape istesen de istemesen de uzaya çıkacağız

İthal ineği ithal samanla besliyoruz… Asrın liderimiz Türkiye'nin uzay yarışında yeralmasını cehape'nin engellediğini anlatıyor!

Sayın ahalimiz iki kilo patlıcan alabilmek için saatlerce tanzim kuyruğunda beklerken… Asrın liderimiz sarayında çiftçilerle buluşuyor "uzay çalışmalarını etkin şekilde kullanmanın gayreti içindeyiz cehape bundan rahatsız oluyor engel olmaya çalışıyor bu durumu çiftçi kardeşlerimin dikkatine sunuyorum" diyor.

"Cahil kesime güveniyorum okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor" diyen arkadaş YÖK'e yönetici yapılıyor. "Akademisyenler sarık giymeli" diyen rektör var. "Hazreti Nuh'un cep telefonu vardı" diyen akademisyen var. "Deve sidiği şifalıdır" diyen akademisyen var. Asrın liderimiz televizyonda meydan okuyor "eyyy cehape sen istesen de istemesen de biz uzaya çıkacağız" diyor!

Diyanet'e bilim bakanlığının dört misli bütçe ayrılıyor.

"Shakespeare müslümandı asıl adı şeyh pir"di diyen kafasında fesle dolaşan tımarhanelik herif "ilim adamı" sıfatıyla sarayda ağırlanıyor. Akp gençlik kolları başkanı "dünya düzdür dünyanın yuvarlak olması masonların uydurmasıdır" diyor. Asrın liderimiz "cehape Türkiye'nin uzay yarışında yerini almasından niçin rahatsız oluyor" diye soruyor.

Aynı anda iki yerde birden görülebilen Tillo evliyalarının kerametleri projesi Tübitak tarafından bilimsel kabul ediliyor. Asrın liderimiz "uzaya çıkacağız bu adımı atacağız bundan rahatsız oluyorlar bilim ve teknolojiye karşı olan cehape zihniyeti işte bu" diyor.

(Peki nereden çıktı bu uzay meselesi derseniz?)

(Türkiye Uzay Ajansı kuruldu Türkiye Uzay Ajansı'nın kuruluş kararnamesi CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürüldü. Bilimsel çalışmalar konusunda herhangi bir itiraz söz konusu değil… Uzaya gidiyoruz ayaklarıyla Uzay Ajansı'na bütçe ayrılacak miktarı belirsiz bu bütçe Sayıştay denetiminin dışında bırakılacak asrın liderimizin kafasına göre harcanacak yönetim kurulları filan oluşturulacak kafasına göre maaşlar ödenekler bağlanacak arpalık olacak. CHP hukuken buna itiraz ediyor. )

(Hatırlayın lütfen asrın damadımız bir önceki seçimde ne demişti? "Geçenlerde seçmenlerle sohbet ediyorduk cumhurbaşkanımız ay'a kadar dört şeritli yol yapacağım dese vallahi inanırız diyorlar" demişti. Uzay Ajansı'nın işte tam olarak bununla alakası var!)

Yozgat Çekerek'te mesela Malatya Pötürge'de Kars Digor'da Afyon Dazkırı'da millet ittifakına oy verirsen ne oluyorsun?

Mağdur oluyorsun maalesef uzaya gidemiyorsun.

Buna mukabil Isparta Keçiborlu'da mesela Kastamonu Daday'da Nevşehir Avanos'ta Bitlis Adilcevaz'da cumhur ittifakına oy verirsen ne oluyorsun?

Yerli ve milli aktronot oluyorsun.

Bu yüzden sırf cehape değildir bence.

Kıskanç NASA engelliyordur asıl.

Hasedinden çatlıyordur.

————————————————————————————————————————-

Bugün Bursa'da kitap fuarındayım… Uzay mekiğiyle gelenlere otoparkta yerimiz mevcuttur.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/eyyy-cehape-istesen-de-istemesen-de-uzaya-cikacagiz-3850944/

================================

TOKMAK: "Bay Kemal" kimdir?

Cumhurbaşkanı Erdoğan her türlü propaganda yöntemini kullanıyor topa tutacak bir hedef arıyor ve meydanlarda "Bay Kemal! Bay Kemal!" diye yeri göğü inletiyor.

Suçlamalar çok ağır! Onun iddialarına göre ülkede bütün kötülüklerin başı Bay Kemal! Kandil'deki teröristlerle bile işbirliği yapıyormuş! Peki gerçek ne?

Kemal Kılıçdaroğlu tüm bu sözlere "Bay Kemal'i tarif ediyorum" diye bizzat kendisi cevap verdi. Okuyalım:

Bay Kemal namuslu adamdır.

Bay Kemal haram yemez.

Bay Kemal dürüst adamdır.

Bay Kemal beytülmala (devlet hazinesine) el uzatmaz.

Bay Kemal bu ülkenin silah fabrikalarının Katar'a satılmasına karşı çıkar.

Bay Kemal bu ülkenin onurunu namusunu korumak için her şeyi yapar.

Bay Kemal Katar kralından alınan uçan sarayın müşterisi olmaz uçan saraya binmez Türkiye'nin onurunu ayaklar altına almaz.

Bay Kemal Türkiye'ye huzur getirmek ister birlik ve beraberlik için çalışır.

Sevgili okurlar ben cevapları naklettim. Okuyun kim haklı kim değil siz karar verin!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/bay-kemal-kimdir-3850426/


================================

NECATİ DOĞRU: Yıllar ayıp temizleme bezi olabilir mi!

Ülkemizin iyi hukukçuları var. Söyledikleri söz değerli kabul edilen hukuk adamlarına sahibiz. Hukuka göre "yıllar ve zaman temizlik bezi haline gelebilir" ve rüşvet istemekten hapis cezası yediği için vicdana göre kirlenmiş bir savcının ayıbını kirini- hatasını- kusurunu- defosunu "zaman bezi" temizleyebilir mi?

Vicdana sığmaz!

Hukuka sığıyor!

Savcının kitaba uydurup "ben temizim" demesi vicdana hayata ahlaka nasıl neresinden uyuyor? Ülkemizin iyi hukukçuları açıklasalar da aydınlanıp biz de bilsek!

★★★

Uzun zamandan beri Türkiye'nin en çok okuru olan ve en yüksek satışa ulaşmış SÖZCÜ Gazetesi'ni sahibini genel yayın müdürünü yazarlarını muhabirlerini editörlerini yaptıkları haber ve yazdıkları yazılara bakarak; "FETÖ' ye yardımcı ve faydalı oldu" diye iddianame yazan ve iddianamesini de gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir bilirkişinin kes-yapıştır raporuna dayanarak bina eden savcı Asım Ekren rüşvetten sabıkalı çıktı.

Hayır çıkmadı!

Evet sabıkası vardı.

Evet mahkum olmuştu.

Sabıka zaman aşımına uğradı. Savcı sabıkasını sildirdi. Tertemiz oldu. Adı üstünde savcı hukuk okumuş. Hukukun inceliklerini biliyor. Hukuk kitabına göre bir savcı rüşvet istemekten mahkeme önüne çıkartılmış mahkemesi görülmüş ve "rüşvet istediği…" mahkeme hakimlerince tespit edilerek 10 ay hapis cezasına çarptırılmış cezası paraya çevrildiği için hapse girmekten kurtulmuş fakat aradan "zaman aşımı için gerekli olan yıllar" geçince savcı kendisini mahkum eden mahkeme kuruluna başvurunca bu kurul oy çokluğu ile "savcının sabıkasının kayıtlardan silinmesine" karar verebiliyor.

Uzun bir cümle oldu.

Kısaca:

Zaman deterjan mıdır?

Kiri çamuru yıkar mı?

★★★

Savcı bunu yapmış.

Zaman aşımını beklemiş.

Kurula başvurmuş.

Kurul kitaba bakmış.

Kitaba uyuyor.

Sabıka kaydı silinmiş.

Savcı Asım Ekren şimdi bir haber sitesinden; "Tüm terfilerim mümtazdır" diye kendini savunuyor. Böyle olunca da; hayatın içinde bir somut gerçek olarak "aslında rüşvet istemekten sabıkalı olmuş savcı" seneleri yan yana koyup ve ayları aylara ekleyerek temizlik bezi yapıp "sabıkasız savcı" durumuna gelmiş oluyor.

★★★

"Terfilerim mümtazdır" diyor!

Mümtaz müthiş vurucu sarsıcı bir kelime; "seçkin seçilmiş meziyetleriyle başkalarından ayrılan bir farklılığı olan" demektir. Kanun kitabına göre rüşvet istemekten mahkum olduğu için kirli duruma düşen bir savcı yine kanun kitabına göre gerekli "zaman aşımını" sabırla bekleyince benzeri olmayan seçkin seçilmiş bir savcı olabiliyor.

Kitaba uyuyor.

Vicdana uyuyor mu?

★★★

Değerli hukukçular!

Lütfen!

Bir mum yakın.

Aydınlanalım.



================================

YILMAZ ÖZDİL: Başına bela alma sanatı

Gizli deliliktir gazetecilik.

Normal insan işi değildir.

Kafa kafa değildir çünkü.

Paratoner kafasıdır.

Tükürür gibi yağar iftiralar.

Hakaretler.

Tehditler.

Linçler.

Davalar.

Suç duyuruları.

Paratoner gibi kendine çeker bunların hepsini gazeteci kafası…

Başına bela alma sanatıdır.

Zincirlikuyu'da cami avlusundayım mesela bakıyorum musalla etrafına… Değerli ağabeyim Uğur Dündar orada Rahmi Turan orada Necati Doğru orada Soner Yalçın Saygı Öztürk Ege Cansen Can Ataklı Ümit Zileli orada boğuştukları sağlık sorunları nedeniyle gelemeyen Bekir Coşkun'la Emin Çölaşan'ın çiçeklerini görüyorum Ertuğrul Özkök orada Melih Aşık orada Fatih Altaylı orada.

Topla bu isimlerin başına gelenleri…

Ne Çağlayan adliyesinin duruşma salonları yeter kardeşim ne de Bakırköy ruh hastalıkları hastanesi.

Senelerdir gönüllü olarak çekiyorlar bu çileyi.

Hiç şikayet etmeden gönüllü olarak taşıyorlar memleketin derdini.

Akıllı işi mi?

Kadın meslektaşlarımı tenzih ediyorum…

Gazeteci eşi olmak gazeteci olmaktan daha işkencelidir.

"Gazetenin yanında metres miyim acaba?" duygusuyla yaşar gazeteci eşleri… Karı-koca olarak yaşamamayı öğrenirler zamanla… Veya taa en başından bilmek zorundadırlar.

Arkadaş olur gazeteci sevgili olur koca olmaz olamaz. Gazeteci sıkıntıdan sıkıntıya koşar gazetecinin sıkıntısını da eşi taşır mecburen.

Ailesinde gazeteci olmayanlar bilmez hakikaten Allah'ın cezası adamlardır gazeteciler güler yüzlü nalettirler nüfus kağıtları eskir ruhları büyümez profesyonel serseridirler utanırlar uslanmazlar.

Bu yüzden benim bildiğim en zor meslektir gazeteci eşi olmak… Okulu yoktur. Maceranın tehlikenin bizatihi kendisidir. Çekilecek kahır değildir. Kayalara çarpa çarpa fırtınalarda boğuşa boğuşa öğrenilir.

Gönüllü olduğumuzu inkar etmiyorum ama aslında iki eli yakamızdadır bu mesleğin… Bırakmaz. Ne gece ne gündüz… Yakamızı bırakmaz nefes aldırmaz. Çocuğunun doğumuna yetişemeyen arkadaşlarım var. Kendi düğününe gecikeni biliyorum.

Sevgili kızım üniversiteyi bitireli dört sene oldu 24 saat aralıksız onu düşünürüm doğduğundan beri toplasan beş sene görmedim! Baba diye cep telefonundaki fotoğrafımı taşıyor.

Haber peşinde dünyanın en ücra köşelerine koşturan Ertuğrul Akbay kendisine dünya güzeli iki torun veren oğlunun kaç senesini ıskaladı dersiniz… Burak'tan başka kim bilebilir?

Ve… Namuslu gazetecilik yaptığı için gazeteci babasının cenazesine katılamayan gazeteci babasının cenaze namazını toprağa verilişini cep telefonundan izlemek zorunda kalan musalla başında "hakkınızı helal ediyor musunuz?" sorusuna cep telefonundan ağlaya ağlaya "helal olsun helal olsun helal olsun" diye tabuta haykıran gazeteci oğulu da… Meslek hayatımda ilk kez gördü gözlerim.

Yaşamın anlamını bilecek kadar ölüm gördüm böylesini görmedim.

Dedim ya paratoner kafasıdır.

İnsana dairdir ama…

İnsan işi değildir.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/basina-bela-alma-sanati-3840241/



================================

Orhan UĞUROĞLU: Akşener yükselişte Erdoğan düşüşte

31 Mart yerel seçiminde 16 aylık İYİ Parti ile 16 yıllık AKP arasında önemli bir mücadele yaşanıyor.

İYİ Parti itibar ve seçmenin beğenisini kazanırken oylarını büyük bir hızla artırıyor.

AKP ise metal yorgunluğunun getirdiği paslanma sonucunda hızla güç ve oy kaybediyor.

İYİ Parti yeni kadrosu ve yıpranmamış adayları ile AKP ise eskiyen kadrosu ve yıpranmış adayları ile yerel seçimde...

Bu tablo gösteriyor ki Meral Akşener yükselişte Recep Tayyip Erdoğan düşüşte.

Bu yükseliş ve düşüşü analiz edelim.

25 Ekim 2017'de kurulan İYİ Parti 7 aylık iken 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimine katıldı.

24 Haziran seçiminde AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hedefi Muharrem İnce ve CHP oldu.

Meral Akşener'i de İYİ Parti'yi de tanımamazlıktan geldi yok saydı umursamadı rakip almadı karşısına.

Ancak o muhatap almadığı 7 aylık yeni oluşumun lideri Meral Akşener Cumhurbaşkanı adayı olarak yüzde 7 6 İYİ Parti ise yüzde 10 oy aldı.

Bu kez aradan 9 ay geçti ki yerel seçim atmosferine girildi...

31 Mart yerel seçimine bir ay kala bakın ne oldu.

16 aylık İYİ Parti 16 yıllık AKP'ye karşı çok ciddi rakip olarak çıktı.

AKP'nin elindeki metal yorgunu büyükşehir il ve ilçe belediye başkanlarına karşı dört dörtlük adaylar çıkardılar.

95 yıllık köklü Cumhuriyet Halk Partisi ile Millet İttifakı yaptılar...

AKP'nin 16 yıldır yaptığı rant belediyeciliği gibi değil millete hizmet belediyeciliğine talip olduklarını açıkladılar.

Kentlere ihanet edecek belediye başkanlarını alaşağı etmeye kararlı İYİ Partili ve CHP'li belediye başkan adaylarına müthiş bir teveccüh başladı.

Üstüne üstlük Denizli ve Aydın'da gördük ki llet ve Zillet" denilen millet meydana hücum etti ve Akşener ile Kılıçdaroğlu'na muhteşem bir destek verdi...

Geçim bekası sorunu yaşatılan kutsal Türk Milleti ne İYİ Parti ne de CHP'nin bayraklarını aldı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin asil Türk Bayrakları ile koştu miting alanlarına.

16 yıldır millete değil rantiyecilere hizmet eden AKP'li belediye başkanları da AKP genel başkanı da AKP teşkilatları da şaşırdılar.

Baktılar ki meydanları dolduramıyorlar

Baktılar ki çarşı pazar fiyatları en büyük muhalefeti yapıyor

Baktılar ki Tank Palet Fabrikası Türk Ordusu'na değil Katar ordusuna çalışacak

Baktılar ki anketlerde de tepetaklak aşağı doğru son sürat gidiyorlar

"Anketlere güvenmiyoruz" dediler ve iftiralara başladılar.

Erdoğan "Cepsiz başkan Sülün Osman" filmleri ile müthiş bir seçim kampanyası başlatan Temel Bey'in partisine "particik" demekle kalmadı Saadet Partisi'ni de katarak şu suçlamayı yaptı.

"CHP İYİ Saadet HDP PKK FETÖ'den oluşan zillet ittifakı..."

Sandı ki bu yakıştırma milleti kandıracak.

Meydanlar ise gösterdi ki bu ifadesi tam bir HAM HAYAL...

GERÇEK ise Denizli'de Aydın'da ortaya çıktı...

Görülüyor ki çıkmaya da devam edecek...

Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu onlar dillerini kirlettikçe oy kazanıyorlar...

Ve 1989'da ANAP'ın üzerinden geçen silindir 30 yıl sonra bu kez 16 yıllık AKP iktidarını ezmek için Millet İttifakı'nın silindiri olarak ortaya çıktı.

Silindirin kumandasında ise Akşener ve Kılıçdaroğlu var...

Rantçıları ihanet edenleri ezmeye doğru hız kazandı Millet İttifakı'nın silindiri.

Ben Akşener'e de Kılıçdaroğlu'na da öneriyorum;

Yıkın programlarınızı verin el ele her ile her ilçeye el ele gidin ve Millet İttifakı'nı taşıyın millete...

Millet de görsün millete "illet zillet" diyen Erdoğan da Bahçeli de görsün birlik ve beraberliğin siyasi kardeşliğin gücünü...

Evet 16 yıllık kibir iktidarı AKP'nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 16 aylık partinin lideri Meral Akşener'i görmek muhatap almak zorunda kaldı.

Baktı ki Meral Akşener Türk siyasetinin yükselen yeni yıldızı başladı ona da hücum etmeye.

Ama o Akşener MHP içindeki çileli ama onurlu liderlik yarışında öyle haksız ve hukuksuz iftiralara karşı dik dimdik ayakta kalmıştı ki Erdoğan'ın ağır sözlerini ve hakaretlerini eminim umursamadan izliyordur.

Ve Cumhur İttifakı ne acı ki çamur ittifakı oluyor ve kaybettiğini gördükçe daha büyük bir hırsla saldırıyor...

Ve bu tablo karşısında Türk milleti de şu tabloyu görüyor:

Erdoğan düşüşte Akşener yükselişte.

BURAK AKBAY

Burak Akbay'a müebbet ve idam cezasından çok daha ağır bir ceza verildi.

Hasta hatta ölüm döşeğindeki babasının yanında olmama cenaze töreninde bulunmama cezası verildi.

Ertuğrul Akbay'a da öyle bir ağır ceza verildi ki

- Biricik evladına haksız ve hukuksuz şekilde FETÖ'cü iftirası

- Ağır hastalığında evladı olmadan yaşam mücadelesi verme cezası...

Her ikisi de merhum Ertuğrul ağabeyim için biliyor ve anlıyorum ki idam cezasında da ağırdır.

Ama bilsinler ki

Ertuğrul Akbay'lar ölmez ki...

Çünkü bizler de Ertuğrul'uz

Çünkü bizler de Burak'ız

Ve bir avuç kalsak da özgür gazeteciler olarak bizler de onların Sözcü'leriyiz...

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/aksener-yukseliste-erdogan-dususte-51077yy.htm



================================

MURAT MURATOĞLU: Bizimkisi "gülme" krizi!

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak "Ekonomik krizden güçlenerek çıktık"dedi… Benim gülme krizim bir türlü geçmedi! Ben de güçlenerek çıkarım belki…

İyi de Cumhurbaşkanı Erdoğan "Türkiye'de bir defa kriz yok. Ekonomiyi öğren!"demişti.

★★★

Şimdi kriz var mı yok mu? Biz de arada kaldık! Aile içerisinde karar verin bize bildirin.

İktidar krizle ilk ilişkisini onun varlığını reddederek kurdu. Şimdi bu söylem oldu mu?

"Kriz yok" diyorsan nasıl krizden güçlenerek çıkıyoruz? "Kriz var" diyorsan ekonomiyi öğren! Baban çok kızgın… Saray'a hiç gelme. Bu akşam dışarıda ye…

★★★

Muhtemelen Berat Bey "Ekonomik krizden güçlenerek çıktık" derken senin benim için demedi… Ne demeye üstümüze alındık sanki? Onlar güçlenmiş belli ki… Aynı ülkede mi yaşıyoruz bilemedim şimdi!

Kriz var desem tesiri yok kriz yok desem gönül razı gelmiyor. Krizde güçlenerek çıkan dolar enflasyon ve işsizlik… Bunu da mı görmüyor?

★★★

Size durumun kötüleştiğini açıklayan verileri gösteririm. Zira sokağa çıkmanız etrafına bakmanız gözlem yapmanız yeterli… Tanzim satış kuyruklarını "varlık kuyruğu"olarak niteleyene ne anlatacaksın ki?

Lakin her gün çıkıp "kriz yok" "kriz bitti" diye demeç vermenin ayrı bir önemi vardır. "Burası karışacak vaziyet alın" anlamı taşır.

★★★

Açıklamalar halka umut vermek adına çalınan psikolojik savaşın tamtamlarıdır. Peki herkesin yalan olduğunu bildiği bir yalan hâlâ yalan mıdır?

AKP bu işi yıllar önce çözdü. Gençlerin yüzde 80'i ülke ekonomisini takip etmiyor. Hatta 4 gençten 3'ü enflasyon kelimesinin anlamını dahi bilmiyor.

★★★

Onlar dolar fiyatına bakıyor. Düşüyorsa ekonomi iyi sanıyor. Seçim öncesi iktidarın tek derdi doları düşük tutmak paket açıp gelecekteki gelirlerimizi harcamak.

Gün geçtikçe algı yönetimi zorlaşıyor. Seçim yaklaştı dolar da can sıkmaya başladı. Hadi son bir gayret doları baskılamak gerek…

★★★

Sahi memleketin hangi problemi geride kaldı? Ya iflas edip batanlar? Dükkanı kapatanlar… Yarıda kalan inşaatlar… Maaşı ödenmeyen çalışanlar… Mağdurolanlar… İşsiz kalanlar… Akşam eve beş parasız gidip çocuklarının karnını doyuramayanlar…

Onlar da Türkiye'nin ekonomik krizden güçlenerek çıktığını biliyorlar mı? Haberleri var mı? Yoksa kimse söylemedi mi? Gizli mi? Ben mi bozdum sürprizi?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/bizimkisi-gulme-krizi-3840073/

================================

CAN ATAKLI: AKP'nin sanki tek adayı var

Seçime artık 22 gün kaldı.

Ama sokağa baktığımızda pek seçim heyecanı yok.

Adaylar geziyorlar el sıkıyorlar konuşuyorlar ama kampanya açısından bakarsanız her şey tatsız.

İşin aslı şu ki seçim kampanyası yürüten tek kişi var.

O da Cumhurbaşkanı sıfatını da taşıyan AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan.

Her yerde ve her zaman o konuşuyor.

Televizyonlara o çıkıyor mitingleri o yapıyor açıklamalar ondan geliyor bilbordlarda da o var.

Yüksek Seçim Kurulu'nun bu seçimdeki ilk kıyağı; biliyorsunuz AKP Genel Başkanı'na seçim yasağı uygulanmayacağını açıklaması.

Böylelikle Erdoğan her yere Cumhurbaşkanı sıfatıyla gidiyor. Hiçbir yasak ona uygulanmıyor. Ona uygulanmayınca cumhurbaşkanı protokolüne uyan devletin bütün birimleri de yasak dışında kalıyor.

Dışarıdan gelen biri bir gün Türkiye'yi gözlese yerel seçim değil de genel seçim yapıldığını ve tek adayın da Tayyip Erdoğan olduğunu düşünür.

Son birkaç gündür yandaş medyanın tamamının arka sayfaları Tayyip Erdoğan reklamlarıyla kaplı.

Erdoğan'ın "eyvallah" der gibi elini göğsüne koyduğu bir fotoğrafı var.

Bu fotoğraf Türkiye'nin her yerindeki bilbordlarda reklam afişlerinde otobüs duraklarında bina cephelerinde üst geçit ve köprülerde de var.

Asla kaçamıyorsunuz bu bakıştan.

İstanbul'un her tarafı da Erdoğan'ın dev posterleriyle kaplı.

'İstanbul bizim aşk hikayemiz yazıyor' hepsinde.

Bazı bilborlarda lütfedip aday olarak gösterilen Binali Yıldırım'ın da fotoğrafı var.

Gerçi iki bıyıklı kişinin fotoğrafının altında 'Bu bir aşk hikayesi' gibi cümle olması biraz tuhaf kaçıyor ama olsun millet anlıyordur maksadı nasıl olsa.

Bütün bunlar "korkunun" sonucudur.

Niye biliyor musunuz?

Erdoğan AKP'nin çok ciddi düşüşte olduğunu görüyor.

Seçim sonuçları bu kadar kötü çıkarsa kendi iktidarı da tartışmaya açılacaktır.

Bu nedenle ortaya kendisini koyuyor.

Vatandaşta "aday benim ona göre belediye başkan adaylarına değil bana oy vereceksiniz" algısı yaratmaya çalışıyor.

İktidarın başarısızlığının AKP'nin başına dolayısıyla kendi başına patlamasındanduyduğu endişe yüzünden varını yoğunu ortaya koyuyor.

Bir tür ölüm batak oyunu oynuyor.

Sadece Erdoğan mı? Bakan olarak atadığı herkes iç kabinesi danışmanları hepsi bir ağızdan sanki yerel değil de genel seçim yapıyormuşuz gibi korkutucu ürkütücü sloganlar atarak halkı Erdoğan'a oy vermeye çağırıyor.

Terörle korkutuluyor herkes.

Sanki bir savaş çıkacak da Türkiye işgal edilecekmiş gibi "beka sorunundan" söz ediliyor.

Saray elindeki olağanüstü para gücüyle her medya organını her reklam alanını satın alarak beyinleri yıkamaya ve seçimden ne pahasına olursa olsun galip ayrılmaya çalışıyor.

Şimdi gelin de beni "Erdoğan kazanamayacağını bilse bile seçime gider" masalına inandırın bakalım.

OKURDAN MESAJ

Elektrik sayacını söküp tekrar tak üstüne bir de fark iste

Pek çok okurum Abdullah Cenkçiler adını bilir herhalde.

Başta Milli Piyango olmak üzere usulsüzlük kokuları gelen pek çok konuda aktif çabalarını bu köşeden sizlere aktarmıştım.

Cenkçiler son olarak enerji şirketlerinin sayaç oyununu yazmış.

Birlikte okuyalım;

Sevgili Can Bey dert bir değil ki; nereye el atsak hile hurda haksızlık.

Özelleştirme sonrası Ankara'da elektrik dağıtımı Başkent perakende satışlarda Enerjisa şirketlerine verildi. Bu şirketlerin yaptığı haksız uygulamalar binlerce vatandaşın canını yakıyor. Bunlardan biri de benim.

En çok uyguladıkları yöntem sağlam sayacı bir bahane bularak değiştirmek daha sonra o sayacı arızalı diye tekrar değiştirmek ve ek tahakkuk çıkararak görevi kötüye kullanmak.

Biliyorsunuz ben elektrik yüksek mühendisiyim. TRT'de 15 yılım başmühendis 20 yılım da enerji müdürlüğü yaparak geçti.

Haksız uygulamalarla halkı zora sokan şirketlere karşı neredeyse 4 yıldır mücadele ediyorum ancak ben bile bu konuda başarılı olamadıktan sonra nerede kaldı sade vatandaşlarımız. Benim başıma gelen komşumun da başına gelmiş. Bakın ne diyor;

"Elektrik sayacımı haberim olmadan değiştirmişler. Sözde eksik ölçmüş ve bir yazı ile 158.40 TL fark istediler. Elbette yatıracağım çünkü yatırmazsam kural gereği elektriği kesecek sonra da açma kapama parası alacaklar. Ancak bu rakamı geçmiş faturalara göre bir ortalama yaparak çıkarmışlar. Bunlar her ay sayacı okuyor ve sayaç okuma bedeli alıyor. Bunu anında neden fark etmediler. Ama peşini bırakmayacağım dava açacağım. Yeter artık bu soygunlardan bıktık. "

ÇOK GÜLDÜM

Günün mana ve ehemmiyetine uygun bir fıkra

Bir zamanlar bir ülkede halk ayaklanır hükümdara karşı.

Haklılardır da. Ne adalet ne düzen kalmıştır ülkede.

Hükümdar ayaklanan halkı meydandaki devasa bir havuzun etrafında toplar ve bir konuşma yapar:

"Eğer isterseniz benden çok kolay bir şekilde kurtulabilirsiniz. Böyle isyan etmenize hiç gerek yok. Şimdi ben bu havuzu boşalttıracağım üzerini de kapattıracağım. Sizden tek isteğim bu havuzu süt ile doldurmanız. Herkes gece yarısından sonra bu havuza bir kova süt dökecek. Herkes tek başına dökecek sütü kimse kimseyi görmeyecek. Güneş doğarken hepiniz burada olun. Havuz süt ile dolduğunda ben tahtı bırakıp gideceğim. "

Ertesi gün sabah olur herkes sevinçle toplanır havuzun başına. Öyle ya artık bu düzenbaz hükümdardan kurtulacaklardır. Hükümdar da gelir ve üzeri kapalı havuz açılır.

Bir de ne görsünler?. . Havuz berrak suyla doludur.

Çünkü herkes aynı şeyi düşünmüştür "Onca sütün içinde benim döktüğüm bir kova suyu kim fark edecek?"

Hükümdar konuşur: "Gördünüz mü? Siz ne iseniz ben de oyum. İçinizden kimi seçerseniz seçin sonuç hiçbir zaman değişmeyecek. O yüzden ben tahtımda kalıyorum siz de layık olduğunuz sistemin içinde. "

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Hep aynı küçük oyun

Dün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'ydü.

Benim yazı günüm olmadığı için kutlayamadım. Bir gün gecikmeyle çalışan bütün kadınların bu gününü kutlamak isterim. Gün kadınlar için olunca her görüş ve siyasetten olanlar da kutlama kuyruğuna girdiler elbette. Sanki seçime her yerde tek aday olarak girer gibi görünen Erdoğan'ın yandaş-tetikçi gazetelere verdiği tam sayfa reklamların konusu kadınlardı elbette.

Erdoğan da kadınlara çok sahip çıkan bir anlayışın temsilcisi olduğunu anlatıyordu.

AKP'nin kadınlara önem veren bu tavrını görünce yerel seçimlerde gösterilen kadın adaylar dikkatimi çekti.

AKP'nin İstanbul'un en medeni ilçelerinden Şişli ve Kadıköy'deki belediye başkan adayları türban takmayan gösterişli kadınlardan seçilmiş.

Dün Şişli'den geçerken kurulan AKP standını da gördüm biraz da izledim. Hepsi başı açık ve modern görünümlü kızlar AKP'li başı açık kadın adayın tanıtım broşürlerini dağıtıyordu.

Öğleden sonra da Kadıköy caddelerinden geçerken bu kez AKP'nin Kadıköy için gösterdiği türbansız adayının sayısız afişi ile karşılaştım. Bu iki ilçede de AKP adaylarının kazanması ihtimal dışı.

AKP kazanamayacağı yerlerde -bunlardan biri de Ankara Çankaya imiş- başı açık ve gösterişli kadınları aday gösteriyor.

Ama kazanabileceği ya da kazanması kesin hiçbir yerde (Gaziantep hariç) başı açık kadın aday göstermiyor. Diyorum ki; örneğin "Kadıköy'e baştan aşağı ihya edeceği" söylenen kadın aday belli ki çok yetenekli o halde Pendik veya Bağcılar'dan aday gösterilebilir mi?

AKP Sultanbeyli'yi de tıpkı Kadıköy'de olduğu gibi başı açık bir belediye başkan adayının fotoğrafları ile baştan aşağı donatabilir mi? AKP'nin İstanbul'daki kadın adayları:

Adalar: Özlem Öztekin Vural

Şişli: Fatma Özden Ay

Kadıköy: Özgül Özkan Yavuz

Üç de başı açık olan bu adayların kazanma şansı hiç yok.

Sancaktepe: Şeyma Döğücü

Türbanlı bu aday ise daha önce de AKP'nin olan Sancaktepe'yi kazanabilir.

ÖZÜR

Yine dikkatsizlik

Değerli okurlar; perşembe günü yazdığım bir yazıda Savunma Bakanı Hulusi Akar'ındiğer kuvvet komutanları istifa ederken beklediğini ve Genelkurmay Başkanı olduğunu yazmıştım. Bu bilgi yanlış ve tamamen benim bir anlık dikkatsizliğimdenkaynaklandı. Söz konusu o Genelkurmay Başkanı Necdet Özel'di. Akar ise onun ekibindeki kuvvet komutanıydı. Hepinizden özür dilerim.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/akpnin-sanki-tek-adayi-var-3840374/

================================

================================

Arslan BULUT: Beka sorununa kim yol açıyor?

AKP genel başkan vekili Numan Kurtulmuş yerel seçimleri beka meselesi olarak gördüklerini ancak bu söylemin özellikle CHP'lileri rahatsız ettiğini söyledi ve "Bu millet önceki seçimlerde olduğu gibi AK Parti'ye Recep Tayyip Erdoğan'a sahip çıkarak yerel yönetimler seçimleri olmasına rağmen oyunu istikametini ve geleceğini belirleyecek Allah'ın izniyle. " dedi. Bu ifadelerden AKP'nin yerel seçimleri Tayyip Erdoğan için bir referandum gibi gördüğü anlaşılıyor!

Bu tartışmalardan bağımsız olarak düşünelim ve "Türkiye'nin bir beka sorunu var mıdır?" diye soralım...

Beka sorunu vardır ama sorunun kaynağı doğrudan doğruya AKP iktidarının 17 yıldır uyguladığı iç ve dış politikadır. İç politikada başlangıçtaki ılımlı tutum terk edilmiş ve halkın kutuplaştırılması ve birbirine düşman haline getirilmesi "kendi seçmenini konsolide etmek" için bir seçim kazanma aracı haline getirilmiştir. Uygulanan ekonomi politikası Türkiye'nin toplam millî gelirinin üçte ikisi kadar borçlanması ile sonuçlanmıştır.

Tarım üretimi ABD ve AB baskısı ile sınırlandırılmış tarıma dayalı sanayi Amerikan şirketlerine terk edilmiştir. Şeker fabrikalarının satılması ABD dayatmasının sonucudur.

Dış politikada ise AKP iktidarı "ABD'nin İslam dünyasındaki Truva atı" gibi davranmış özellikle Suriye'deki rejim değişikliği girişimi gerek sığınmacılar sorunu gerekse Türkiye sınırında PKK/PYD devleti kurma girişimiyle bumerang gibi dönerek Türkiye'yi vurmuştur.

Tehdidin NATO'dan ve ABD'den geldiği ve geleceği anlaşıldığından Rusya ile iyi ilişkiler kurulmaya ve S-400 füzeleriyle Türkiye'nin hava savunması için önlemler alınmaya çalışılmışsa da yeni askerlik sistemi ile bu çabalar örtüşmemektedir.

Türkiye'nin beka sorunu varsa ordu mevcudu neden 350 bine düşürülmüştür? Türkiye'nin beka sorunu varsa Anayasa'daki eşitlik ilkesini yıkarak bedelli askerlik neden daimi hale getirilmiştir. Türkiye'nin bekasını paralı askerler mi koruyacak? Yoksa askerlik bir vatan hizmeti midir?

Diğer taraftan iktidara yakınlığıyla bilinen ANAR Başkanı İbrahim Uslu halkın birinci gündeminin yüzde 76 5 ile ekonomik kriz olduğunu söyledi. Uslu "Beka dahil diğer tüm sorunlar yüzde 5'in altında kalıyor. İktidarın sürekli beka vurgusu yapması elinde başka koz kalmamasından kaynaklı... Aslında referandumda son genel seçimlerde işe yaradı. Ama bu süreç uzadıkça vatandaşı buna inandırmak artık kolay değil. Erdoğan'ın 'zillet ittifakı' söylemi de vatandaşlar arasında kendine çok yer bulan bir söylem değil. Kendi seçmeni bile buna inanmıyor. " dedi.

Daha önyargısız düşünmek için beka sorunu yaşayan ülkelerden Venezuela'ya bakalım. Venezuela'da elektrik üretim sistemi siber saldırı ile çökertildi.

Devlet Başkanı Maduro bu saldırıya karşı vatandaşlarından en üst düzey birlik sağlamalarını talep etti.

Kendini geçici devlet başkanı ilan eden Ulusal Meclis Başkanı Juan Guaido ise "Venezuela çok iyi biliyor ki devlet başkanlığı gaspı sona erdiğinde elektrik gelecek. " sözleriyle kesintinin amacını itiraf etmiş oldu!

ABD Venezuela'nın petrolüne ve altınına ulaşmak için içeriden iş birlikçiler buldu. Oysa halkın birlik içinde olması gerekiyor.

Türkiye'de de halkın birliğini sağlamak beka için şart. Peki halkın birliğini kim sağlar?

Anayasa'nın 104'üncü maddesine göre "Cumhurbaşkanı Devlet Başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder. "

Cumhurbaşkanı ve partisi yerel seçimleri kendilerinin beka sorunu olarak görür de milletin bir kısmının oylarını "konsolide etmek" için çalışır ve karşıda yer alan ittifaka da "zillet ittifakı" derse asıl bu durum bir beka sorunu oluşturmaz mı?

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/beka-sorununa-kim-yol-aciyor-51070yy.htm

================================

Rıfat Serdaroğlu: DEVLETİ BUNLAR ÇÖKERTMEDİ ?

FETÖ'nun CIA uşağı silahlı bir terör örgütü olduğu yargı kararlarıyla defalarca kesinleşti. Cumhurbaşkanı-Bakanlar-AKP Milletvekillerinin de kanaatları aynen yargınınki gibi oldu. FETÖ'ya bırakın üye olmayı selam verenler dahi tutuklandı.

Adalet Bakanlığının açıklamasına göre;

50 bin kişi FETÖ'cu diye tutuklandı!

109 bin kişi işinden atıldı!

105 bin kişi sanık yapıldı!

Bitti mi? Her gün yeni operasyon haberleri duyduğumuza göre bitmemiş demek ki!

AKP önderliği FETÖ ile derin aşk yaşarken bu konuda 2 kitap yazan biri olarak biz de T. C Devletinin tepelerinde bulunmuş "Has FETÖ'cuları" belgeleriyle açıklayalım dedik!

Dönemin T. C Dışişleri Bakanı Abdullah Gül 16 Nisan 2003 tarih ve 3847 sayı ile tüm yurtdışı temsilciliklerimize gönderdiği genelgede T. C Büyükelçilerinin- Başkonsolosların-Konsolosların ve binlerce elçilik çalışanlarının FETÖ'ya YARDIM etmelerini emretti…

Bu genelgenin aslı T. C Devletinin kayıtlarında var. Fotokopisi ise tüm araştırmacılarda mevcut. Sadece bu genelge bile Abdullah Gül'ün

"Has FETÖ'cu" olduğunun inkâr edilemez suç kanıtıdır.

Alparslan Altan Anayasa Mahkemesinde Raportörü idi.

Binali Yıldırım bu kişiyi Gül'ün emriyle Denizcilik Müsteşarlığına atadı.

31 gün sonra ise Alparslan Altan'ı dönemin Başbakanı Erdoğan'ın teklifiyle kanunun arkasından dolanarak Anayasa Mahkemesi Üyeliğine atadı.

Abdullah Gül tarafından ısrarla Türk Yargısının en yüksek makamına atanan Alparslan Altan'ın daha sonra "Selahattin" kod adlı FETÖ Üyesi olduğu ortaya çıktı.

Yargılanan bu kişi Anayasa Mahkemesi Başkanvekili iken 11 yıl 3 ay hapse mahkûm oldu ve cezaevine konuldu!

İyi de onu atayanlar nerede?

FETÖ'cuyu Müsteşar yapan Binali Yıldırım TBMM Başkanı oldu!

FETÖ'cuyu Abdullah Gül'e öneren Erdoğan Başkan oldu!

FETÖ'cuyu Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili yapan Abdullah Gül usulsüz olarak Maslak-Ayazağa Sarayında devletin parasıyla devletin adamlarıyla keyif yapıyor…

Aralarında Anayasa Mahkemesi üyeleri Alparslan Altan'ı ve Erdal Tercan'ı

HSYK üyeleri Mahmut Şen'i Ahmet Berberoğlu'nu Mustafa Kemal Özçelik'i Şaban Işık'ı Yargıtay 9. Dairesi Başkanı Ekrem Ertuğrul'u

HSYK Başkanvekili Ahmet Hamsici 'yi ve 113 Yüksek Yargı Üyesini atayan

Adalet Bakanları Adalet Bakanlığı Müsteşarları neredeler?

Cemaat evlerinde Yargıtay ve Danıştay üyelik seçimleri için Adalet Bakanının emriyle liste yapan üst düzey Adalet Bakanlığı bürokratları neredeler?

Bu "Has FETÖ'cular" şimdi neredeler biliyor musunuz?

Türkiye Cumhuriyeti'nin temellerine bombalar koydular.

Anayasayı bilerek ve isteyerek çiğnediler.

Türk Milleti adına karar vermenin sembolü olan cübbelerini kirlettiler.

Şimdi haram paralarını zıkkımlanarak yaşadıklarını zannediyorlar!

Tüm bu dertleri Türk Milletinin başına saran siyasetçiler ne mi yapıyor?

Utanmadan yüzleri kızarmadan yıkıma devam ediyorlar.

Türkiye'nin başına bir de beka sorununu dolayarak…



================================

MURAT MURATOĞLU: Yabancının dediği gibi dolar yükselir mi?

Müjdeyi AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal verdi; "Seçimden sonra doların 5 TL'nin altına ineceğini" söyledi. Konuştuğu günden beri dolar yükselmeyi hiç kesmedi. Önce 5.40 seviyesini geçti sonra 5.45'i deldi.

Maşallah her konu hakkında fikirleri var! İlahiyat mezunu değil miydi kendisi? Ne ara ekonomi uzmanı kesildi?

★★★

Dün piyasalara sihirli değnek değdi… Avrupa Bölgesi ekonomide takla attığını itiraf etti. Faizleri artırmayacağını ve yeniden para dağıtacağını bildirdi.

Bu durum kısa vadede bize yarar. Lakin ihracatçıları hiç düşünmüyorlar! Avrupa ekonomisi kötüyse kime satacaklar? Satışlarını nasıl artıracaklar?

★★★

Durumdan hemen vazife çıkartan neredeyse tek işleri dövizi düşük tutmak olanMerkez Bankası ve kamu bankaları piyasada ufaktan dolar satışa başladı. Nitekim Londra piyasasında olası yükselişler için acil müdahale birimleri de hazır. Sat borçlanarak aldığın doları durdur dövizdeki artışı…

★★★

Zira yetmiyor! İşler geçen hafta karışmaya başladı. Yabancı bir yatırım bankası bu yıl doların TL karşısında değerleneceğini 8.90 seviyesini göreceğine dair bir rapor yayınladı. Çok iddialıydı. Kafaları karıştırdı.

Türkiye'de hiçbir banka analisti böyle rapor yayınlayamaz. Yayınlamaya çalışan oldu anında kovuldu. Herkes tek bir yöne doğru düşünecek; O da Türk ekonomisi iyiye gidecek! El alemin ağzı torba değil ki büzsek!

★★★

Aynı şekilde iki derecelendirme kuruluşu S&P ve Moody's Türkiye ekonomisi hakkında değerlendirme yazdı. Keşke yazmasaydı.

Bankalardan girdiler reel sektörden çıktılar. Raporlara bakarsak daha yaşayacağımız fena şeyler var. Az buz değil dış borç 450 milyar dolar… Nasıl iyi rapor yazsınlar?

★★★

Raporlar bitti Türk mallarına Amerika'dan vergi geldi. Herkes biliyor ki aslında bu bir tehditti… Akıllara Amerika'nın Türkiye'nin Rusya'dan S-400 füzelerini alması halinde uygulayacağı yaptırımlara geldi. Bakın burası çok önemli…

Önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan; "S-400 konusunda işi bitirdik geri dönüşümüz asla olamaz" dedi… Ekonomi açısından bakarsak bu durum kabusun ta kendisi… Dolar hazır bu seviyelerdeyken çektirin bir selfi…

★★★

Merkez Bankası toplantı yaptı. Yüzde 24'de olan faizlere dokunmadı. Oysa piyasada gösterge faiz yüzde 19'un altında… İndirmesi gerekirdi normal şartlarda…

Dokunamıyor! Dokunursa doların topuklayıp gideceğini biliyor. Zira kimse bu faizlere inanmıyor. Kamu bankaları aralarında işlem yapıp faizleri düşük tutuyor.

Bu kadar baskıya dolar hala yükselişine devam ediyorsa bilin ki ciddi problem söz konusu… Şunun şurasında seçime 23 gün kaldı ya sonrası?

★★★

Değerli ağabeyim Ertuğrul Akbay'ı kaybetmiş olmanın derin üzüntüsünü yaşıyorum. Merhuma Allah'tan rahmet kardeşim Burak Akbay'a ve kıymetli ailesine başsağlığı diliyorum.

Bu ülkede adalet çoktan öldü… Ona bir şey diyemiyorum.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/yabancinin-dedigi-gibi-dolar-yukselir-mi-3829741/

Murat Muratoğlu. JPG

================================

ÜMİT ZİLELİ: Tayyip Bey "her tarım alanına bina dikmek vatana millete ihanettir" dedi!

AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan tarım ve hayvancılık yapılan ovalarımızı koruma altına almak için "Sit alanı" ilan ettiklerini belirterek okuduğumda alkışlayıp "heyoo"çektiğim şu sözleri söyledi:

-Her tarım alanına kalkıp biz beton yığınları dikersek bu vatana millete ihanet ederiz!. .

Gerçekten özlü bir konuşma… Cibuti Kongo Papua Yeni Gine ve Belize'den ithal ettiğimiz karma hükümetin tarım sahalarına diktiği hem de dikey binalar yerli tohumu yasaklaması en verimli topraklardaki çiftçileri tarumar etmesi ancak böylesine bir keskin çıkışla anlatılabilirdi!…

Neresinden baksanız 17 senedir 2002'den bu yana milletin ensesinde boza pişiren halkın neredeyse dörtte üçünü yoksulluk sınırının altına iten bu ithal hükümete karşı nihayet bir yerli ve milli muhalif ses duymak beni ziyadesiyle mutlu etti!. .

Bununla da yetinmedi Tayyip Bey tarım sektöründeki spekülatörleri sınırlarımıza kadar dayanan teröristler gibi bir milli güvenlik sorunu olarak gördüklerini de ilan etti…

-Bravo! Kendisini kutluyor başarılarının devamını diliyorum!. .

Ziraat Mühendisleri Odası'nın hazırladığı tarım raporu da AKP Genel Başkanı'nın işaret ettiği faciayı rakamlarla gözümüze soktu…

Gelin yaşadığımız felakete bir göz atalım…

Samanı bile ithal eden "yerli milli" Türkiye!. .

Bakın 2002'den bu yana neler oldu:

-Mesela tarım alanları yüzde 12.7 azaldı!. .

-Belçika büyüklüğündeki 3 milyon 400 bin hektar tarım alanı ekilmekten vazgeçildi!. .

-Mera alanları 16.5 milyon hektardan 10 milyon hektara kadar düştü!. .

-Türkiye tarımla ilgili her alanda ithalata bağımlı hale geldi!. .

-2002 yılından bu yana 42 milyon ton buğday ithal edildi. 13 milyar dolar ödendi!. .

iftçi bankalara inanılmaz borçlandı borcun 3.2 milyon TL'si icra takibinde!. .

-Bir çok üründe azalma var!. .

-Et ve canlı hayvan ithalatı da yapıldı yapılıyor ancak fiyatlar yine zirvede!. .

-Artık arpa ve saman bile ithal ediliyor!. .

Nasıl tam bir kepazelik değil mi?. . Mesela "Anadolu Tarımının 150 Yıllık Öyküsü"kitabının yazarı Yrd. Doç. Dr. Nevzat Evrim Önal halk sağlığının da büyük tehdit altında olduğunu belirterek "Türkiye'de şu anda şarbon salgını yaşanıyor" diyor!. .

Allah'tan AKP Genel Başkanı bu yaşananlara "yerli ve milli" bir duruş sergileyerek çarpıcı bir şekilde karşı çıkıp muhalefet etti de aydınlandık vallahi!. . Üstelik çiftçiye 3 milyar 716 milyon TL destekleme ödemesi yapılacağını da açıkladı daha ne yapsın?. .

Efendim? Bu ülkeyi 17 senedir AKP yönetiyor yukarıda yazdığım "kepazeliklerin" tamamı bu iktidarın tarım politikası sonucu mu yaşandı?…

-Bozgunculuk yapmayın kendi iktidarına bile muhalefet eden bir lider ile övüneceğiniz yerde ihanet yoluna sapmayın… Yerli ve milli olun işte o kadar!. .

Kadının adı yok!. .

Sevgili Duygu Asena'nın çok satan kitabını adıydı yukarıdaki başlık…

Sinemaya da uyarlandı… 21. yüzyılın 19. yılında Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde Türk kadınının acıklı halini özetlemek için birebir!. . Öncelikle kadınlarımızın en çok çektiği üç büyük sorunu paylaşayım:

iddet eğitimsizlik işsizlik!. .

Eminim "geriye ne kaldı?" diye düşündünüz!. . Dövülen öldürülen tacize uğrayan bile bile cehalete hapsedilen eve kapatılan çalıştırılmayan kadınlardan söz ediyorum eyy ahali niçin bu kadar gerilediğimizi anlatmaya çalışıyorum!. .

DİSK'e başlı Genel İş Sendikası Araştırma Dairesi tarafından hazırlanan "Kadın Emeği Raporu" kadınların iş hayatından nasıl dışlandığını giderek nasıl daha da işsiz kaldığını çarpıcı verilerle anlatıyor!. .

En çarpıcı olanıyla başlayalım; Türkiye'de her 10 kadından yalnızca üçü çalışıyor!. . Oran olarak vereyim: 29.1… Erkeklerde bu oran yüzde 65.1

Haftada 45 saatten fazla çalışan kadın sayısını da merak edebilirsiniz; yaklaşık 3 milyon!. . Ama bu sizi yanıltmasın; kayıt dışı olarak haftalık 45 saatten fazla çalıştırılan kadınları da eklersek rakam çok daha yukarı çıkıyor!. .

Haa unutmadan ekleyeyim 2018'de işsizlik ödeneği için başvuru yapan kadın çalışan oranı da bir önceki yıla göre yüzde 57 arttı!. . Toplumun yarısından fazlasını oluşturan kadınların içinde yaşadığı durum bu sevgili seyirciler…

-Gerçekten de bu ülkede artık kadının adı bile yok!. .

TAZİYE: Neresinden baksanız 30 yılı aşkın süredir tanıdığım aynı gazetede çalıştığım gazeteci sevgili Ertuğrul Akbay yaşamını kaybetti… Başta oğlu Burak Akbay olmak üzere tüm sevenlerine yakınlarına başsağlığı diliyorum Ruhu şad olsun…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/umit-zileli/tayyip-bey-her-tarim-alanina-bina-dikmek-vatana-millete-ihanettir-dedi-3830028/

================================

HÜSNÜ MAHALLİ: Boru değil

5 Nisan 1946'da Missouri Zırhlısı İstanbul'a geldi Türkiye Amerika oltasında balık oldu.

Cami mahyalarına 'Well Come Missouri' yazıldı.

Türkiye'nin her yerinden Amerikan askerini mutlu edecek genelev kadınları getirildi.

O gün bugün Washington bu ülkede istediği her şeyi yaptı. Türkiye 73 yıldır bu oltadan kurtulamıyor.

68 yıldır bu ülkede Amerikan ve NATO üsleri var.

Türkiye'nin tüm kötülüklerinde ABD'nin rolü ve payı var.

Yaklaşık bir yıldır Ankara ABD'nin YPG'ye 20-25 bin TIR silah gönderdiğinden söz ediyor ama hiçbir şey yapamıyor yapmıyor.

Bir yıldır Menbiç ve Fırat'ın doğusunu konuşuyoruz ama sonuç yok.

Yine bir yıldır S-400'leri konuşuyoruz ama Trump amca bizi tehdit edip duruyor.

Ve her şeye rağmen Amerika'nın Türkiye'deki üsleri tıkır tıkır çalışıyor.

Özellikle İran'a yakın Malatya'daki Kürecik.

Anlayan varsa beri gelsin.

Cumhurbaşkanı Erdoğan önceki gece Kanal 24'te S-400 konusunda çok kesin konuştu ama Yardımcısı Fuat Oktay dün 'Patriot'ları da alırız gibilerinden bir şeyler dedi.

Ankara NATO ve ABD'ye rağmen S-400'leri alır mı bilinmez ama Trump gibi çılgın bir Başkanın Putin karşısında yenilgiyi kabullenebileceğini sanmıyorum.

Ne yapar bilemem ama Ankara'nın Trump'a rağmen bir şeyler yapması mucize olur.

Olursa Türkiye ve bölgede çok şey değişir.

Yapması için Rusya İran ve Esad kampına geçmesi gerekiyor ama kolay değil.

Başka çaresi de yok çünkü bölgede herkes Erdoğan'a karşı.

Suudi Arabistan BAE Bahreyn Mısır Yunanistan Kıbrıs İsrail ve başkaları…

Son üç ülkenin lideri 20 Şubat'ta 'Başkent' Kudüs'de bir araya gelecek.

Üç lidere ABD Dışişleri Bakanı Pompeo eşlik edecek ve doğal gazın Avrupa'ya taşınması konuşulacak.

Yunanistan üzerinden döşenecek boru Kıbrıs (Güney) İsrail ve Mısır gazını taşıyacak.

Türkiye dostu Katar'ın Kıbrıs ve daha sonra Gazze açıklarından çıkaracağı gaz bu borulara aktarılacak.

Boru değip geçmeyin.

Suriye ve Lübnan gazı da var ama savaşın bitmesine bağlı.

Savaş Türkiye'ye bağlı.

Erdoğan'ın Putin ve Ruhani ile samimi dostluğuna bağlı.

Yani Trump'la kozlarını paylaşmasına.

Adam 'Suriye'den çekildim çekiliyorum' diyor ama üç gün önce Irak'taki üslerin genişletilmesi için 3 milyar harcayacağını anlattı.

Bizimle dalga geçiyor.

Benden söylemesi Fırat'ın doğusunda çok büyük oyunlar oynanıyor.

Trump 'Fırat'ın doğusundan çekileceğim' diyor ama YPG'ye verdiği silahlar dahil bölgedeki tüm operasyonlarını Katar'daki üslerinden yönetiyor.

Peki Türk askerinin Katar'da ne yaptığını bilen var mı?

Ya da alımı bu kadar gürültü koparan S-400 ya da Patriot'ların kime karşı kullanılacağını?

Amerikalılara karşı olmaz çünkü adamların Türkiye'de üsleri var.

Rusya'ya karşı hiç olmaz çünkü acayip kanka olduk.

İsrail zinhar olmaz çünkü ona dokunan yanar.

Geriye İran mı kalır?

O da olmaz adamların nükleer bombası olabilir.

Yoksa da çok güçlüler.

Öyle olmasaydılar dünyanın tüm ambargosuna rağmen 40 yıl ayakta kalamazlardı.

Amerikalılar korkmasaydı şimdiye kadar on kez saldırmıştı.

İran'ı çevreleyen Türkiye Afganistan Pakistan Hindistan Irak BAE Bahreyn Kuveyt Katar Umman S. Arabistan İsrail ve Ürdün'de Amerikan üsleri var.

İran sessiz sedasız işine bakıyor ve her seferinde güçlü olduğunu kanıtlıyor.

ABD Irak'ı işgal etti ama İran karlı çıktı.

Ambargoya rağmen İran teknolojisini geliştiriyor.

Hem de ABD'yi korkutacak kadar.

Kısa bir süre önce İran'lılar Suriye ve Irak üzerinde sürekli uçan Amerikan İHA'sının bilgisayar sisteminin şifrelerini kırmış ve İHA ile Amerikan uydusu arasındaki iletişim bilgilerine ulaşmış.

2011'de Afganistan'dan havalanan en gelişmiş RQ170 İHA'sını benzer yöntemlerle yere indirebilmişti.

Anlaşılan Amerika'nın bölgedeki tüm üsleri savaş gemileri ve füzeleri risk altında.

S-400 ve Patriot'lar İran'ın umurunda bile değil.

Onlar ABD'den değil ABD ve yandaşları ondan korkuyor.

Nedeni: Palavra değil teknoloji.

Boru değil!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/husnu-mahalli/boru-degil-3829986/


================================

Ahmet TAKAN: S-400'ler 31 Mart'ın pazarlığı mı?. .

Ankara'ya gelenleri gidenleri eksik olmuyor. . Temsilcileri başkentte tam saha pres yaparken okyanus ötesinden tehdit şantaj en üst perdeye yükseldi;

"Yaptırım uygularız" " sonuçları ağır olur"...

Türkiye'nin peşinatını ödeyip Rusya'dan satın alacağı S-400'lerden vazgeçirmek için ABD kapalı kapılar arkasında yürüttüğü vazgeçirme çabalarını (!) tamamen aleniyete döktü. . Adice küstahça... Hem de Erdoğan'ın Trump ile dostluk ilişkileri zirve noktasındayken!. . Papaz Brunson'un serbest bırakılması ile sonuçlanan sürecin bir benzerini yaşıyoruz gibi... Fotoğrafı daha net anlayabilmek için filmi kısa bir süreliğine geri sarmak lazım;

Türkiye'ye geldiğinde en üst düzeyde ağırlanan hatta bir akşam da konsere götürülen ABD Başkanının çok itibar ettiği Güney Carolina Senatörü Lindsey Graham Münih Konferansı'ndan döndükten sonra bir grup senatör ile birlikte mektup yazdı. ABD Başkanı Donald Trump bir grup senatörün ABD'nin Suriye'de asker bırakmasına yönelik mektubun üzerine imzasıyla "Yüzde yüz katılıyorum. Tümü yapılıyor" notunu düştü.

Senatörlerin yazdığı mektupta "bölgede istikrar sağlamak için" ve "radikal İslamcı terör örgütü IŞİD'in geri dönmesini engellemek için" Suriye'de "ABD'li ve Avrupalı bir grup askerin kalması gerektiğini düşündükleri" belirtiliyordu. Lindsey Graham'ın öncülüğünde bir grup senatörce imzalanan ve 22 Şubat'ta Beyaz Saray'a gönderilen mektupta her nedense Türkiye'nin talepleri hiç hatırlanmamıştı dikkate alan tek bir satır yoktu!. . Onca ağırlama pohpohlama boşa mı gitmişti acaba?. . Donald Trump ABD'nin Suriye'de asker bırakması ve Avrupa ülkelerinin de asker göndererek bu çabaya destek vermesini memnuniyetle karşıladıklarını ifade ettikleri mektuptaki "Sizin gibi biz de IŞİD'in tekrar geri dönmemesi İran'ın cesaretlenmemesi gibi Suriye'deki kazanımlarımızı kaybetmemek kazanımlarımızı pekiştirmek ve Cenevre'den ABD menfaatleri için en iyi sonucun çıkmasını sağlamak için uğraşıyoruz. " ifadesini parantez içine almıştı.

Sonra...

Bu hafta başında Viyana'da çok önemli bir zirve gerçekleşti. ABD Genelkurmay Başkanı Orgeneral Joseph Dunford ile Rusya Savunma Bakan Yardımcısı ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Valery Gerasimov Viyana'da bir araya geldi. Rusya Savunma Bakanlığı yapılan görüşmede füze savunma sistemleri Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması (INF) Stratejik Silah Azaltma Antlaşması konularının ele alındığını duyurdu. Açıklamada "taraflar Suriye'deki gelişmelerle ilgili görüş alışverişinde bulundu. Olayları önlemede etkileşimi sürdürme ihtiyacına odaklanıldı" denildi. Başka bir detay basına sızmadı. Ankara'nın derin kulislerine görüşmede Suriye'de çatışmazlık kararı çıktığı ABD'nin Suriye'nin Kuzey'inde kuracağı koalisyon gücü hakkında bilgi verdiği Rusların da onayladığına dair söylentiler dolaştı.

ABD ve Rusya kendi çıkarları doğrultusunda oyunu çok akıllı oynuyor. Rusya Adana Mutabakatı'nı gösterip Türkiye'ye Suriye topraklarında bulunamazsın diyor. ABD güvenlikli bölgede kontrol sende olamaz belki bir parça içine dahil edebiliriz diyor. Arada sıkıştık kaldık. ABD "S-400 almayacaksın" tehditlerini Obama'nın meşhur beysbol sopası gibi sürekli üzerimizde sallıyor. Erdoğan'ın "bu işi bitirdik dönüş olmaz" sözlerinin yazılı medyaya yansıdığı dün havuzun iki iri gazetesinde benzer satırlarla yazılan (!) iki ayrı köşe yazısı dikkat çekiciydi. Neredeyse başlıkları bile ikiz kardeş gibiydi. Köşe yazılarında Türkiye S-400'lerden vazgeçirilmeye çalışılırken ABD'den "cömert" Patriot teklifi geldiği anlatılıyordu. Ama bu "cömertliğin" detayları hakkında bilgi verilmiyordu. "ABD Türkiye'yi S-400'lerden vazgeçirmek için masaya tekrar Patriot teklifi sürdüğü 2015'te Türkiye'ye sunulan Patriot teklifine kıyasla daha iyi koşulları olduğu savunulan teklifin ABD'nin hiçbir müttefikine sunmadığı kadar iyi olduğu iddiası" işleniyordu. Çok iyi bir algı kamuoyunu hazırlamak için usta bir alt yapı çalışması olduğu kesin!. . Ancak yazarların kaleme aldığı bilgiler ABD tarafından mı yoksa sarayın ABD masasından mı verilmişti?. . Bu soruya ilişkin bir ip ucu mevcut değildi. Dedim ya; Brunson sürecine çok benzer bir süreç!. . Bir dünya efelenmenin ardından terörist olduğu mahkeme tarafından tescillenen Brunson kuş olup ülkesine uçuvermişti. Trump da medya önünde Türkiye'ye baskı yapıp Brunson'u nasıl serbest bıraktırdığını ballandıra ballandıra bizlerle alay edercesine anlatmıştı.

Tam saha pres için Ankara'ya gelen ABD'lilerin odalarda ne dayattığına gelince... Ankara'nın derin kulislerinde konuşulanlara göre ABD iktidardan "31 Mart seçimlerini beklemeden bir an önce 'S-400 almaktan vazgeçtik' açıklamasının yapılmasını istiyor". "Bizimkiler" de topu çevirip 31 Mart sonrası için zaman kazanmaya çalışıyor.

Bu işin sonu ne olur?. . Suriye'de S-400 alımında ABD ile Rusya arasında sıkıştırılan Türkiye ara bir formül bulabilir mi?. . Türkiye'yi dış politikada bataklığa gömen AKP iktidarı "S-400'lerden vaz geçtik" der mi?. . Peşinatını ödediğimiz S-400'leri Türkiye bir başka ülkeye pazarlayabilir mi?. . Veya parasını ödediğimiz halde Rusya'da depolarda bekletileceği taahhüt edilir mi?. . Yoksa... Yoksa... Putin'in gönlü hoş edilip S-400'lerin parası düşürülen Rus savaş uçağının tazminatı olarak Rusya'ya bağışlanabilir mi?. . Bu sorulara cevap vermeden önce kendinize de bir sorun; siz papaz Brunson'un ABD'ye uçakla gönderilemeyeceğine inanmayanlardan mıydınız?. .

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/s-400ler-31-martin-pazarligi-mi-51057yy.htm


================================

Orhan UĞUROĞLU: Erdoğan Kürdistan ittifakına ne der?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan "Türkiye'de Kürdistan yok" diyor ama illegal partileri var? Hatta Diyarbakır'da toplanıp "Kürt partiler ittifakı" kurdular. Hatta Türkiye'de örgütler kurup Manisa'da il örgütünün tabelasını dahi astılar.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının "faaliyette olan partiler" listesinde bu partilerin adı yok ama faaliyetleri var.

Peki bakın Cumhurbaşkanı Erdoğan neler söylüyor miting meydanlarında:

ok seviyorsan Irak'ın kuzeyinde Kürdistan var yallah oraya git Kürdistan'a. Sizin bu ülkede yeriniz yok. "

"Türkiye'de Kürdistan diye bir bölge var mı? 780 bin kilometrekare ile Türkiye var. Bu adam o partide eş başkan. Sen Kürdistan'ı çok seviyorsan Kürdistan Kuzey Irak'ta haydi defol oraya git. "

Erdoğan "Sizin bu ülkede yeriniz yok" diyor ama partileri var...

Erdoğan "Türkiye'de Kürdistan diye bir bölge var mı?" diye soruyor ama Kürdistan İttifakı var...

Ben de Kürdistan yok diyorum ve Erdoğan'a soruyorum;

- Kürdistan yok ama neden illegal partileri var?

- 7 Ocak 2019'da Diyarbakır'da Kürdistan adı olan olmayan partiler ve bazı örgütler toplanıp nasıl oluyor da Kürt partiler ittifakı kuruyorlar?

- Cumhurbaşkanı Erdoğan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Adalet Bakanı Abdulhamit Gül görmüyor mu duymuyor mu?

- Millî İstihbarat Teşkilatı Valiler Emniyet Müdürleri de görmüyor mu duymuyor mu?

İşte bu illegal kuruluşlar:

Azadî Hareketi Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Devrimci Demokratik Kürt Derneği (DDKD) İnsan ve Özgürlük Partisi

Kürdistan Komünist Partisi Kürt Demokratik Platformu (KDP) Kürdistan Demokrat Partisi-Türkiye (PDK-T) Kürdistan Sosyalist Partisi ve tabii bir de legal Halkların Demokratik Partisi (HDP) var.

Bunlar uzun bir süredir yaptıkları ittifak görüşmelerinin ardından 31 Mart yerel seçimlerine HDP çatısı altında katılma kararı aldıklarını açıkladılar.

Kürdistan yok ama partileri dernekleri il örgütleri var.

Hatta sizlere adresi de vereyim ki kolayca bulun.

Manisa'da Anafartalar Mahallesinde Konuk Caddesi'nde 9 No'lu apartmanda Kürdistan Sosyalist Partisi il örgütü tabelası asılı olduğu mekanda faaliyetteler.

Diyarbakır'daki toplantıda 31 Mart yerel seçimlerine HDP çatısı altında katılma kararı aldılar ve bir de ortak bildirge yayınladılar.

Kürdistan partileri adına bildirgenin Türkçe metnini HDP Eş Başkanı Pervin Buldan Kürtçesini de Kürt Demokratlar Platformu (KDP) Genel Başkanı Sertaç Bucak okudu.

Bildirgenin bazı maddelerini özetleyerek yorumlayayım.

- ktidarıyla muhalefetiyle Türkiye sistem partilerinin halkımıza yönelik geliştirdikleri planlı algı operasyonu ile zihinlerde "sandığa gitsem de gitmesem de fark etmiyor nasıl olsa kayyum atanacak" algısı yaratılıyor. "

Daha ilk cümlesinde bildirgenin ortaya konuluyor ki muhalefet partileri CHP ve İYİ Parti ile bir ittifakları yok hatta bu partilere de tepkililer...

- İttifakımız şunları Kürdistan-Türkiye ve dünya kamuoyuna duyurur;

7 Ocak'ta açıklanan bu ifadeye şiddetle nefretle tepki gösteriyorum.

Ve soruyorum Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümeti ve devlet refleksi neden tepki göstermediler?

Bildirgedeki şu ifadeleri de Erdoğan ve hükümetine devletimizin yöneticilerine tek tek gösteriyorum.

a - İmzası bulunan parti ve hareketlerimiz Yerel seçimlerde Kürdistani Seçim ittifakını oluşturduğunu ve seçimlere HDP çatısı altında katılacaklarını ilan eder.

b - Halkımızın iradesini yeniden gasp etmede ısrar eden Cumhur İttifakının "Kürde kaybettir kaybet" formülüne karşı "Kürdistani seçim ittifakı; halkımız kazansın ittifakımız kazansın biz partiler kazanalım" formülüyle hareket ederek yerel seçimlerde daha etkin sonuçlar almayı hedefliyoruz.

c- Kürdistani yerel seçim ittifakıyla Kürdistan'daki sivil demokratik siyasetin güçlendirilmesi ve canlanmasına katkıda bulunmak için çaba harcayacağız.

Değerli okurlarım meydanlarda yukarıda yazdığım ifadeleri söyleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan hükümeti bakalım Kürdistan ittifakına partilerine ve örgütlerine neler söyleyecek.

Ve Millet İttifakı'na HDP ve terör örgütlerini yamamaktan vaz geçecek mi?

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogan-kurdistan-ittifakina-ne-der-51064yy.htm

================================

BEKİR COŞKUN - YILMAZ ÖZDİL

BEKİR COŞKUN: Güle güle Ertuğrul…

Ertuğrul Akbay'ı kaybettik…

Baba son nefesinde oğlunu isterdi…

Ama tek evladı Burak Akbay FETÖ suçlaması ile Türkiye'ye gelemiyor… Geldiği an muhtemelen havaalanından alıp hücreye kapatacaklar…

FETÖ okullarında okuduğunu bizzat kendisi açıklayan damadı Maliye bakanı yaptılar… FETÖ okullarında okuduğu iftira edildiği -bizzat iftiracılar tarafından- açıklanan Burak Akbay giderken babasının yanında olamadı…

Rastlantıya bakın:

Tam bu sırada Sözcü iddianamesini hazırlayan yani Burak Akbay'ın son nefesinde babasının yanında olamamasına sebep olan savcı ile ilgili bir haber çıktı Cumhuriyet'te…

Manşet…

O savcı "çocuklara cinsel istismardan" sanık olanlarla rüşvet pazarlığı yapmış… Rezalet ortaya çıkmış… Yargılanmış… On ay hapis cezasına çarptırılmış… Cezası paraya çevrilmiş… Savcılığa devam etmiş… Hatta başsavcı yapmışlar… Ve bir gün kim bilir neyin hesabı ile Sözcü Gazetesi'ne "FETÖ'cü" demişti…

Bu yüzden; Burak Akbay bir yabancı ülkede babasının son nefesinde yanında olamamaktan acı içinde…

Zulüm var…

Çok acı var…

Çok ah var…

Adaletsizlik bir sinsi virüs gibi insanların yaşamına bulaşıp yok ediyor… Bireyler aileler yuvalar derin acılara yuvarlanıyor… Sevgililer eşlerinin elini tutamadan ebediyen ayrılıyorlar… Çocuklar hapishanelerde annelerin yanında büyüyor… Babalar çocuklarına son bir kez sarılamadan gidiyorlar…

Burak Akbay'ın henüz minik ikizleri dedelerine sarılıp öpmek isterlerdi…

Bu adaletsizlik bu hukuksuzluk bu kin bu nefret…

Yüzbinler acı içinde…

Ertuğrul Akbay yurtsever cesur onurlu tepeden tırnağa gazeteciydi… Kendisi gibi yetiştirdiği oğlu Burak Akbay bu karanlık dönemde Türkiye'nin en güçlü sesi Sözcü'nün sahibi son anlarında babasının yanında olamamak uğruna vatanından uzak gözyaşlarını sile sile aydınlık Türkiye sevdasından vazgeçmeyen bizden birisi…

Bugün Ertuğrul Akbay'ın cenaze törenini yapmıyoruz…

Sırtımızda bir zulmün acısını taşıyoruz bugün…

Güle güle Ertuğrul Akbay…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/gule-gule-ertugrul-3829405/


================================

YILMAZ ÖZDİL: Ertuğrul Akbay

Yaşar'la eşi Medine Rize'ye bağlı Pazar ilçesinin Subaşı köyünde yaşıyorlardı. Oğulları oldu. Müthiş zeki bir çocuktu lambaya gaz bulamadıkları dönemde odun ateşinin ışığında çalışırdı takdirlerle okudu tıp fakültesini kazandı profesör oldu. Anne-babası olarak hep iftihar ettiler koltukları kabardı komşuları tanıdıkları tebriğe geldiğinde gururdan boğazları düğümleniyordu. Odun ateşinden lazer teknolojisine yükselen oğulları sadece kendilerinin değil Türkiye'nin onur duyduğu dünya çapında biliminsanı oldu Türkiye'nin ilk böbrek naklini gerçekleştirdi ilk karaciğer naklini gerçekleştirdi hastane kurdu onbinlerce çaresiz insanın hayatını kurtardı üniversite kurdu rektör oldu eğitim vakfı kurdu Dünya Yanık Derneği başkanı seçildi dünyanın en önemli tıbbi meslek birliği Amerikan Cerrahlar Koleji tarafından şeref üyeliğine seçilen ilk Türk oldu 104 yıllık geçmişi olan bu birlik tarafından kendisine "insansever ödülü" verildi. Anne-babası olarak böyle bir evlada sahip oldukları için Allah'a dua ediyorlar vatana millete böyle hayırlı bir evlat yetiştirdikleri için mutlu oluyorlardı. Taa ki o uğursuz güne kadar… Memleketin en saygın isimlerinden biri olan oğullarını tutukladılar devlete karşı suç işlediği iftirasıyla hapse attılar. Anne-babası yıkıldı… Hayatları boyunca kendilerini onurlandıran oğullarına atılan iftirayı kaldıramadılar peş peşe vefat ettiler. Son kez sarılamadılar bile… Neticede oğulları Mehmet Haberal hapse girdiği gibi tertemiz çıktı ama anne-babası o adalet gününü göremeden ağlaya ağlaya kahrede kahrede gitti.

Ayşe'nin oğlu vatan millet için canını ortaya koyan gurur duyulan ulusal kahraman efsane komutan ailesini daima onurlandıran hayırlı bir evlattı. Ömrünü devlete adadı ama ömrünü adadığı devlete karşı suç işlediği iftirasıyla hapse attılar. Kendi ordusu tarafından esir alınan kahraman oğlunun nasıl alçakça linç edildiğini gören Ayşe bu haksızlığa dayanamadı vefat etti. Son kez sarılamadılar bile… Neticede oğlu Engin Alan hapse girdiği gibi madalyaları gibi tertemiz çıktı ama annesi o adalet gününü göremeden kahırla gitti.

Öperken kokusunu içine çektiysen özlerken burnunun direği sızlar derler… Profesör Fatih Hilmioğlu ve yarbay Mustafa Dönmez iftirayla hapisteyken oğullarını kaybettiler. Henüz 21 yaşında aslan gibi delikanlıydılar. Babaları o en çaresiz duyguyu evlat acısını beton hücrelerde yaşadılar feryatlarını duvarlara haykırdılar. Neticede hapse girdikleri gibi tertemiz çıktılar ama uğradıkları hukuk cinayeti nedeniyle evlatlarına değil mermer mezar taşlarına sarılabildiler.

Bu mesleğin en namuslu insanlarından biri olan gazeteci Doğan Yurdakul kumpasla içerdeyken hayat arkadaşını kaybetti. Eşinin sağlık durumu ağırlaştığında son kez görebilmek vedalaşmak istedi izin vermediler tabutunu öperek veda edebildi.

Hatice Şenay Sarıgöz sahil güvenlikte sivil memurdu askeri casusluk iftirasıyla tutukladılar tam içeri atılırken kocası vefat etti. Oğulları henüz sekiz yaşındaydı tek başına ortada kalakaldı. Şenay içeri girdiği gibi tertemiz çıktı ama evinin direği artık yoktu.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin asrın iftirasına uğrayan komutanları… Deniz Cora'nın babası Engin Baykal'ın annesi babası Hasan Iğsız'ın annesi İsmail Hakkı Pekin'in annesi Mustafa Korkut Özarslan'ın annesi Kadir Sağdıç'ın annesi Lütfi Sancar'ın annesi Kasım Erdem'in annesi Levent Ersöz'ün annesi Mustafa Kemal Tutkun'un annesi Dursun Çiçek'in annesi İlkay Nerat'ın babası Tayfun Duman'ın annesi Nihat Altınbulak'ın babası Engin Kılıç'ın babası Hüseyin Çınar'ın babası varlığıyla onur duyduğum değerli ağabeyim Üstün Cesaret ve Feragat Madalyalı Hulusi Gülbahar'ın annesi Ahmet Dikmen'in babası Fuat Selvi'nin babası Hüseyin Topuz'un annesi Kemalettin Yakar'ın babası Hüseyin Polatsoy'un annesi Zeki Mesten'in babası Mehmet Zekeriya Öztürk'ün annesi Murat Eren'in annesi… Oğullarıyla ömür boyu övündüler özgürlüklerine kavuştuklarını göremeden hayatlarının son deminde kahırdan gittiler.

Serdar Öztürk Pkk'yla vuruşurken mayına denk geldi sol gözünü kaybetti iki yıl hastanede yattı onlarca ameliyat geçirdi bazı iç organlarını kaybetti vücuduna saplanan 17 şarapnel parçası çıkarılamadı Devlet Övünç Madalyası'yla ödüllendirildi hukuk fakültesine girdi avukat oldu uğruna "gazi" olduğu devletine karşı suç işlediği iftirasıyla hapse atıldı cumhurbaşkanlığına dilekçe yazdı "insan hem kahraman hem terörist olamaz feda ettiğim gençliğim ve sağlığım devletime helal olsun" dedi madalyasını iade etti. Babası bu kederi taşıyamadı rahmetli oldu. Son kez sarılamadılar bile… Neticede Serdar hapse girdiği gibi tertemiz çıktı ama kahraman oğluyla gurur duyan babası maalesef bunu göremedi.

Ertuğrul Akbay vefat etti.

Büyük gazeteciydi.

Bu mesleğe kattıklarını tek tek yazmaya kalksak sayfaya sığmaz.

Boynuz kulağı geçer misali oğluyla gurur duyuyordu.

Kendisinden tek kuruş yardım almadan gencecik yaşında kurduğu Sözcü gazetesini Türkiye'nin en büyük en namuslu en saygın gazetesi haline getiren oğlu Burak'tan bahsederken gözleri parlardı.

Sağlıklı yaşam timsaliydi zihnen-bedenen mükemmel bir sporcuydu nüfus kağıdı 80 yaşında vücudu 40 yaşındaydı.

Taa ki o uğursuz güne kadar… Burak'a yönelik iftira kampanyası sadece ruh dünyasını değil tüm vücut dengelerini allak bullak etti.

O mutlu huzurlu insan gitmiş "oğluma haksızlık yapılıyor oğluma haksızlık yapılıyor" diye yaşadığı her güne kahreden insan gelmişti.

Bu yaşında bu moral çöküntüsüyle bu ıstırap duygusuyla devam edemeyeceğini biliyorduk… Edemedi.

Delil yok tanık yok suç yok ama dava bitirilmiyor.

Kalemlerimizi özgür bıraktığı için Burak'a pranga vuruluyor.

Babasıyla son kez sarılamadı bugün maalesef son görevini de yapamayacak.

Dün tertemizdi bugün tertemiz yarın da tertemiz olduğu tescillenecek ama gözü açık giden babası bunu göremeyecek.

Kötü şeyler oluyor Türkiye'de.

Bitti denilen kumpas süreci aynen devam ediyor.

Yok edilmek istenen namuslu insanlarla beraber ailelerini de öldüren asıl ailelerini cezalandıran bir kindarlık bu… Vebal bu.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/ertugrul-akbay-2-3829937/





--
AltNot
--
a45UyF587661
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Insan toplulugu kadin ve erkek denilen iki cins insandan murekkeptir.
Kabil midir ki bu kutlenin bir parcasini ilerletelim otekini ihmal edelim de kutlenin butunlugu ilerleyebilsin?
Mumkun mudur ki bir cismin yarisi topraga zincirlerle bagli kaldikca oteki kismi goklere yukselebilsin?

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

-   -   -   -   -   -   -   -   -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

177. BATIL FIKIRLERIN OMRU SINIRLIDIR, GERCEK AKIL VE HAKKANIYET UZERINE KURULMAYAN HICBIR SALTANAT KALICI DEGILDIR

Yeryuzunde hicbir adamin, batilin korunmasinda bir yarari yoktur. Batil er gec yerini gercege terk eder. Genel yarar sonunda insanlari aydinlatir. Bizzat ihtiraslar, bazen, batil fikir zincirinin bazi halkalarinin kendileri icin kirilmasina yardim ederler. Bazi hukumdarlarin ihtiraslari, Avrupa'nin bazi ulkelerinde kendi mezhebinden olan butun hukumdarlar uzerinde fazla magrur bir Papa'nin vaktiyle uyguladigi zorba nufuzu iki yuzyildan heri mahvetmedi mi? Daha aydin olan siyaset; safdilligin ve kor imanin rahiplerin elinde topladigi buyuk mulk ve zenginlikleri onlardan almadi mi? Batil fikrin ancak sinirli bir omru oldugunu ve yalniz gercegin saglam bir refah saglamaya yetenekli oldugunu, rahiplere, bu tarihi ornegin hissettirmesi gerekmez miydi?

Hukumdarlari oksayarak, onlar icin kutsal hukuk imal ederek, onlari avutarak, elleri ayaklari bagli kavimleri onlara teslim ederek, "zati ecellu ala"nin gostericileri, hukumdarlardan zorbalar yapmaya calistiklarini gormediler mi? Bulutlara kadar yukselttikleri dev yapili mabutlarin muazzam agirliklari altinda bir gun ezileceklerinden bu ruhaniler korksalar, yeri degil midir? Bin ornek ruhanilere kanitlamiyor mu ki, zincirden kurtulan bu aslanlarin, milletleri paraladiktan sonra kendilerini de paralamasindan korkmalidirlar?

Vatandaslar, hemsehriler olduklari zaman rahiplere saygi duyariz. Eger, gucleri varsa, Allah'in nufuzunu yeryuzunu surekli huzun ve yasa bogan hukumdarlari korkutmak icin kullansinlar. Cezaya carpilmaksizin zalim olmak hakkini artik onlara vermesinler; kabul etsinler ki, bir devletin hicbir uyrugunun baski altinda yasamaktan cikari yoktur. Hukumdarlara hissettirsinler ki, kendilerini igrenc kilacak, kendi guvenliklerini, kendi kudretlerini, kendi buyuklukluklerini zarara sokacak bir kudret ve nufuzu uygulamada onlarin da cikari yoktur. Sozun kisasi, sapkinliktan kurtulan rahipler ve hukumdarlar, teslim etsinler, bilsinler ki, gercek ve hakkaniyet uzerine kurulu degilse, dunyada hicbir hukumet, hicbir kuvvet guvenlikte degildir.
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Butun insanlar dusmandir!
Butun hayvanlar yoldastir!

George OrwellHayvan Ciftligi

-   -   -   -   -   -   -   -   -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder