7 Mart 2019 Perşembe

Bu günlerde öne çıkan bazı makale ve yorumlar... 2019-03-07

  1. NECATİ DOĞRU: Uyanık gazeteci geçiniyorum!
  2. BEKİR COŞKUN: Soğan poşetini iyi karıştırın altta Porche vardır…
  3. CAN ATAKLI: Amerika "Türkiye artık gelişmiş bir ülke" Türkiye "Hayııır biz o kadar gelişmedik"
  4. Arslan BULUT: Erbakan kalksa "bunlar"a ne derdi?
  5. BEKİR COŞKUN: İşte benim belediye başkanım…
  6. NECATİ DOĞRU: O fotoğrafta Bay Kemal olacaktı ki!
  7. MURAT MURATOĞLU: S-400 füzeleri doları fırlatır mı?
  8. CAN ATAKLI: Yalakalıkta hiç sınır tanımıyorlar Dün; özelleştirme çok iyi bir şey Bugün; TMSF harikalar yaratıyor
  9. YILMAZ ÖZDİL: Düşmanları fazla müsrif harcadıkları için ellerinde düşman kalmadı
  10. Rıfat Serdaroğlu: NE OLDUĞUNU GÖRDÜK
  11. HÜSNÜ MAHALLİ: Millet İttifakını içeri atmalı
  12. AK Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Özhaseki rakibi Mansur Yavaş'la bir televizyon programına çıkıp çıkamayacağına dair soruya "Tayyip Bey izin verirse çıkmak tartışmak isterim"


================================

NECATİ DOĞRU: Uyanık gazeteci geçiniyorum!

"Görünene aldanma bir de görünenin arkasına bak" diye herkese akıllar fikirler veririm. Kendimi "leb demeden leblebiyi anlar" biri sanırım. 44 yıldır gazetecilik yapıyorum. Bugüne kadar her çeşitten 400 bin insanla tanışmış konuşmuş dinlemiş olabilirim.

Gençti. Bakımlıydı.

Kibar davranıyordu.

Gerçi yüzüne yapışmış hinoğluhin bir sinsi tebessüm vardı ama bu benim kuruntum olabilir diye düşünmüştüm. Nefsine köpek olmuş bir-iki adam 15 yaşında bir kıza tecavüz etmiş çocuk yaştaki kızın yakınları adalete başvurmuş insanlık vicdan ve ahlak adına adalet istemişlerdi. İşte bu bakımlı yüzüne sinsi tebessüm yapışmış savcı yüksek adalet adına sorgulayacak kanıtları sıralayacak ve iddianameyi yazarak adaletin yerini bulmasına omuz verecekti. Görevi zaten buydu.

Yıl 2002 yılıydı.

Bağımsız yargı adına görevini yapacaktı. Yapmadı.

Rüşvet istedi.

Rezilliği serbest bıraktı.

Genç kızın gencecik masum ruhunu bir de adalet eliyle tecavüze uğrattı.

Bu savcının adı:

Asım Ekren'di.

Rüşvet istediği için "haksız menfaat"ten 10 ay hapis ve para cezası hükmü giyen ve cezası yüksek mahkeme Yargıtay tarafından da onaylanan Savcı Asım Ekren rezil durumuna rağmen 2018 yılı 4 Aralık tarihinde Büyükçekmece Başsavcılığı'na terfi ettirildi. Başsavcı yapıldı. SÖZCÜ hakkında "Fetullah'a yardımcı olmuştur" diye iddianame yazıp 2 muhabirinin (Mediha Olgun ile Gökmen Ulu) hapiste yatmasına giden yolu açan işte bu rüşvet istemekten mahkum savcı oldu.

Uyanık gazeteci geçiniyorum.

Baktım baktım.

Ne olduğunu anlamadım.

★★★

Savcı Asım Ekren sonradan kim işaret verdiyse ek iddianame hazırlayıp beni de "Fetullah'a yardımcı oldu" diye suçluyordu. Ben "ifademi verip" anlatıyordum:

Sayın Savcı!

Siz beni 3 yazımdan ötürü suçluyorsunuz. Bu yazıların hiçbirinde FETÖ'cülere yardım edecek onlara faydalı olacak tek bir cümle tek bir satır tek bir ifade yok diyordum.

Öyle boş boş bakıyordu.

Yüzünde o sinsi tebessüm.

Savcılık odasının kablolu telefonu çalıyor savcı telefonu açıyor "Buyurun efendim… Evet efendim…" diye 5 dakika-10 dakika konuşuyor.

Telefonu kapatıyor.

Bana dönüyor.

Yüzünde aynı yapışma!

Ben yeniden başlıyordum.

Sayın Savcı!

Araya telefon girdi.

Siz beni yazılarımdan ötürü suçluyorsunuz. Bu yazılarda Fetullahçıların yaptığı hain darbe girişimini aklayan savunan yardımcı olan tek bir ifade bulamazsınız… Yazının başlığındaki "Naylon Darbe" cümlesi darbenin başarısız olduğunu anlatmak için konulmuştur. Yazının bütününe bakmanız ve hatta benim 44 yıllık gazetecilik hayatıma yazdığım yazılara göz atıp ona göre kanıt oluşturmanız gerekir diyordum.

Telefon tekrar çalıyor.

-Buyurun efendim…

-Evet efendim…

Telefonu kapatıyor.

Bana dönüyor.

Yüzünde yine o cıvık gülüş.

★★★

İşte rüşvet istediği biline biline terfi ettirilip başsavcı bile yapılan Asım Ekren'in yazdığı iddianame esas alınarak SÖZCÜ'ye dava açıldı. Adaletin bilirkişi listesine koymadığı birini buldu. O bilirkişinin yazılarımdan cımbızlama kelime seçerek ve kendince yorumlar çıkartarak hazırladığı raporu kanıt diye gösterdi. SÖZCÜ'nün sahibi genel yayın müdürü ve diğer yazar ve yazı işleri çalışanları ile bana ağır leke sürmeyi amaçlamış iddianamenin alt yapısını işte bu rüşvet istemekten hüküm giymiş Savcı Asım Ekren hazırladı.

Değerli okurlar!

Dikkatinize sunarım.

Rüşvet istediği ve adaleti hançerlediği biline biline bu savcıyı kim korudu kolladı terfi ettirdi?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/uyanik-gazeteci-geciniyorum-3813753/

================================

BEKİR COŞKUN: Soğan poşetini iyi karıştırın altta Porche vardır…

"Varlık kuyruğuna" girdiniz…

Porsche araba alacaksınız…

Hava soğuk poyraz var elinizle birlikte cebinize soktuğunuz poşetin yarısı dışarda varlık bayrağı gibi sallanıyor…

Soğuktan başlarını içeri çekmiş insanlar buzulda kuyruk olmuş penguenleri andırıyor…

Saatlerce kuyrukta beklemiş iki kilo soğan alabilmiş olanlar oradan uzaklaşırken arada durarak poşetin iki sapını yayık gibi yukarı-aşağı sallayarak alttakilerini görmek istiyorlar…

Altı-üstü soğan kardeş…

Bildiğimiz soğan…

İki kilo alabilmek için saatlerce kuyruğa giriyorsun kış günü…

Memleketin Cumhurbaşkanı "O yokluk kuyruğu değil varlık kuyruğu" diyor…

Ya Cumhurbaşkanı doğru söylüyor; poşetinin altında Porsche artı balkonlu bir daire var biz onu soğan sanıyoruz…

Ya da bizi salak sanıyor…

Kızmayın…

Sinirlenmeden bu "Varlık kuyruğu" sözlerini alın… Diğer tüm söylemlerinde "doğruluk ölçü birimi" olarak şablon niyetine kullanın…

"Bizim davamız senlik-benlik davası değil…"

"Türkiye'yi üçe katlayan biziz…"

"Hukukta adeta devrim olmuştur…"

"Nereden nereye…"

"Yabancılar sarayı görünce burası büyük bir devlet diyorlar…"

"Paralel bizi kandırdı…"

"Ben çevrecinin daniskasıyım…"

"Çiftçimiz huzur içinde…"

"Kriz var diyorlar ne krizi?. . "

"Adeta çağ atladık…"

Artık ne derse…

Koyun doğruluk şablonunu üzerine; eğer soğan kuyruğu "Varlık kuyruğu" ise bu dediklerinin tümü doğrudur…

O zaman yirmi gün sonra seçim var hadi göreyim sizi…

Git yine oy ver…

Cumhuriyet tarihinde ilk kez girdiğin bu soğan kuyruğunda poşetin altını iyi karıştır…

Bakmışsın; Porsche…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/sogan-posetini-iyi-karistirin-altta-porche-vardir-3813711/

================================

CAN ATAKLI: Amerika "Türkiye artık gelişmiş bir ülke" Türkiye "Hayııır biz o kadar gelişmedik"

İktidar Amerika'ya çok bozuk.

Yandaş- tetikçi medya feryat ediyor yine.

"Amerika ayıp etti Amerika dost değil mi Amerika yine hayal kırıklığı yarattı. "

Neden?

Çünkü Amerika Başkanı Trump Türkiye'yi ayrıcalıklı ticaret programından çıkarmak istiyor.

Amerika'nın "Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi" adlı bir uygulaması var.

Bu uygulama ile gelişmekte olan ülkelerden gelen malların gümrük vergileri düşükuygulanıyor.

Böylelikle ekonomisi gelişmekte olan bu ülkeler biraz nefes almış oluyor.

Türkiye ezelden beri bu programın içinde ve Amerika'ya mal satanlar düşük gümrük vergisi ödüyorlar.

Erdoğan Amerika'nın talimatı üzerine rahip Brunson'u apar topar gönderdikten sonra Trump da bir jest yapmış ve Türkiye'ye 75 milyar dolarlık ticaret sözü vermişti.

Ama Trump'ın Türkiye'yi Genelleştirilmiş Tercihler Sistemi programından çıkartmak istemesiyle bu hesaplar suya düşüyor.

İyi de Trump bu kararı neden almak istiyor?

Şimdi sıkı durun.

Trump Senato'ya yazdığı yazıda diyor ki "Türkiye ekonomisi artık gelişmekte olan ülkeler düzeyinin çok üzerine çıktı. Türkiye artık bu kategoride değil. Bu nedenle ayrıcalık listesinden çıkarılmasını talep ediyorum"

Yanisi şu ki; Amerika'ya göre Türkiye ekonomisi gelişmiş ülkeler seviyesine geldi. Türkiye artık yardıma gerek duymayacak kadar büyük bir ülke.

Özetle Amerika'ya göre gümrük ayrıcalıkları vermek aslında Türkiye'ye hakaret.

Buna çok sevinmemiz gerek değil mi?

Öyle ya iktidar ve yalakaları ne kadar zamandır Türkiye'nin süper güç olduğunu dünyayı titrettiğini Amerika'ya boyun eğdirdiğini Avrupa'yı dize getirdiğinianlatıyor.

İktidara göre Türkiye'nin süper güç olması ekonomik alanda yarattığı mucizeler halkın alım gücünün artması havalimanları köprüler tüneller yapması bütün dünyayı kıskandırıyor.

Dış güçler Türkiye'nin gelişmesini hazmedemiyorlar.

Aslında Amerika'nın son kararı AKP iktidarının yıllardır Türk halkına anlattıklarınınbir kanıtı bir sonucu değil mi?

Bizim hep söylediğimiz gibi değilmiş işte.

Değil olduğunu Ankara'nın hoplamasından anlıyoruz.

Çok öfkeliler Amerika'ya.

Hani utanmasalar bağıra bağıra "Ne gelişmesi biz o kadar gelişmedik ekonomimiz berbat durumda nereden çıkarıyorsunuz bunu" diyecekler.

Gerçi demeyeceklerinin de garantisi yok.

ÇOK GÜLDÜM

Amerika'ya yönelik öfke bildik bir fıkrayı aklıma getirdi

Amerika Türkiye'yi ayrıcalıklı ülkeler statüsünden çıkarmak istiyor ya iktidarın buna tepkisi çok sert oldu.

"Bizi ekonomik darbeyle terbiye etmeye kalkıyorlar" diyor Ankara'da etkili yetkili kişiler.

Oysa Amerika diyor ki "Sen artık çok geliştin tam da dediğin gibi süper ülke oldun" bizimkiler itiraz ediyor "Hayııır yok öyle bir şey" diye.

Bu olay aklıma bir fıkrayı getirdi.

Küçük kasabanın birinde bir caminin tam karşısında arazisi olan adam arazisi üzerine bir genelev inşa etmeye başlamış.

İmam ve cemaat buna şiddetle itiraz etmişler ancak mal sahibinin kendi arazisi üzerine nasıl bir iş yeri açacağına da yasal olarak karşı çıkamamışlar.

Tüm cemaatin tek yapabildiği şey imamın öncülüğünde bu genelev için her gün beddua etmekten öteye geçememiş.

İnşaat ilerlemiş ve açılışına birkaç gün kala her nasılsa şiddetli bir yıldırım düşmesisonucu genelev yerle bir olmuş.

Caminin cemaati bu olaydan duydukları büyük memnuniyeti saklamaya gerek görmemişler. Ancak genelev sahibi cami imamının ve cemaatin bu hasardan sorumlu oldukları iddiası ile camiye karşı tazminat davası açmış.

Cami imamı ve cemaat savcılığa verdikleri savunmalarında bu konuda herhangi bir şekilde sorumlu tutulmalarına şiddetle itiraz etmişler.

Bu olayın kendi dualarından dolayı meydana gelmiş olabileceği iddiasını da kabul etmemişler ve "Dua ile yıldırım mı düşermiş bu adam bu kadar cahil mi?" diye sormuşlar bir de üstelik.

Gerekli tüm belgeler tamamlanıp mahkeme günü geldiğinde hakim dosyayı dikkatle incelemiş ve taraflara dönüp "Bu konuda nasıl bir hüküm verebileceğimi bilmiyorum" demiş.

"Ancak dosyadaki tutanaklara bakarsak ortada tuhaf bir durum var" dedikten sonra eklemiş; "Taraflardan birisi duanın gücüne inanan bir genelev sahibi diğeri ise duanın gücüne kesinlikle inanmayan ve inkar eden bir imam ve cemaati…!"

Bizim durumumuzda da Amerika "Türkiye ekonomisi artık çok gelişti" diyor Ankara ise "Yok canım nereden gelişmişiz böyle gelişme mi olurmuş" diye karşı çıkıyor.

BUNU YAZMAK GEREK

Sakin kampanya projesi ile muhalefeti fena kandırdılar

Seçimlere üç dört ay kala AKP'liler "çok iyi niyetle" bir proje attılar ortaya.

Dediler ki "Her seçim öncesi bayrak ve gürültü kirliliği yaşanıyor. Bu kez seçimleri medeni koşullarda yapalım. Her tarafı bayraklarla donatmayalım. Bina boyu fotoğraflar asmayalım seçim otobüsleri bangır bangır bağırmasın. "

Muhalefet efendi tabii "Bize uyar" dedi.

Şu anda gerçekten bir bayrak kirliliği yok.

Seçim araçları da bağıra çağıra dolaşmıyor ortalıkta.

Ama parası çok olan iktidar bütün bilbordları kapattı.

Yetmedi birçok binanın boş yüzlerine dev reklam panoları astı.

Muhalefet hem parası yetmediği hem de iyi niyet projesine katkı sağlamaya çalıştığı için bunları ihmal etti.

İnanmayan sokaklara çıksın.

AKP'nin (Aslında Erdoğan'ın) kaç tane muhalefetin kaç tane reklamı var kendi gözüyle görsün.

AKP reklamları o kadar çok ki kaçamıyorsunuz.

Elini göğsüne koymuş bir adam nereye giderseniz gidin mutlaka size bakıyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Hulusi Akar'ı daha ciddi izlemeye karar verdim

Genelkurmay Başkanlığı'na getiriliş sürecinden bu yana hep şaşırarak izledim Hulusi Akar'ı.

Önce Genelkurmay Başkanı ile birlikte 3 kuvvet komutanı istifa ederken Hulusi Akar'ın "Ben kalıyorum" demesi çok ilginç gelmişti bana.

Nitekim Akar formalite icabı bir gün Kara Kuvvetleri Komutanlığı yaptıktan sonra Genelkurmay Başkanlığı'na atandı.

Komutanlığı boyunca uzaktan bakıldığında bana hiç güven vermeyen biri olarak göründü.

Örneğin yandaş-tetikçi yazarların yazılarına dayanarak ben de ordudaki cemaatçi yapılanmayı defalarca yazmıştım. Özellikle Hava Kuvvetleri'ndeki pilotların yarıdan fazlasının cemaatçi olduğunu Rus uçağını da kasıtlı olarak bu gruba biat etmiş pilotların düşürdüğünü yazmıştım.

Akar bunlara hiç cevap vermedi.

Bana cevap vermesini beklemiyordum ama aynı konuyu yazan bana da bilgi kaynağı olan yandaş tetikçi yazarı Genelkurmay Başkanlığı'na davet edip ağırladı iltifatlar etti.

Sonra 15 Temmuz gecesi geldi.

O tam bir muamma hâlâ.

Koca Genelkurmay Başkanı esir alınıp götürüldü.

Kendi ifadesiyle başına tabanca dayandı ama yine de darbe liderliğini kabul etmedi darbeciler nedense tetiği çekmedi.

Erkene alınan genel seçimlerden hemen sonra bir de baktık ki Paşa Savunma Bakanı olmuş. Hangi arada derede emekliliğe ayrılmış bilemedik.

Bakanlığı son zamanların en aktif bakanlığı oldu.

Paşa yerinde durmuyor; Amerika'da Suriye sınırında Irak kapısında Moskova'da.

Dediğim gibi Hulusi Akar'a pek güvenerek bakamadım. Yeteneklerini elbette tam bilmiyorum ama onların da çok yetkin olmadığını düşündüm hep.

Ancak bu görüşüm son haftalardaki müthiş performansından sonra bir parça değişti.

Bundan sonra Hulisi Akar'ı daha ciddi ve farklı biçimde izleyeceğim.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/amerika-turkiye-artik-gelismis-bir-ulke-turkiye-hayiiir-biz-o-kadar-gelismedik-3814782/

================================

Arslan BULUT: Erbakan kalksa "bunlar"a ne derdi?

Tayyip Erdoğan'ın "Ey Saadet Partisi sen kimlerle kol kolasın rahmetli Erbakan kalksa bunlara ne der?" sözlerine Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu "Soruyu soran zat bilmeli ki Erbakan Hoca kalksa bugün alnımızdan öper 'Bu ülkeyi kutuplaştırmadığınız ahlâk ve maneviyatı esas aldığınız üretim ve kalkınma zihniyeti için çabaladığınız için Allah sizden razı olsun' derdi" diye cevap verdi.

Aslında "Erbakan kalksa ne derdi?" diye sormaya gerek yok! Zira Erbakan "bunlar" hakkında diyeceğini demişti.

Necmettin Erbakan ile 2003 yılının Şubat ayında konuşmuştum. Yani AKP iktidarının başladığı dönemde...

Erbakan aynen şöyle demişti:

"Kemal Derviş'in 'Erken seçimin tarihi belli olmalıdır' diye bir söz ortaya atması tesadüfen ortaya atılmış bir söz olarak telakki edilmemelidir. Mutlaka dışarının etkisiyle söylenmiş bir söz idi. Dış güçler bir taraftan MHP'nin AB'ye karşı tavrını öbür taraftan da Ecevit'in Kıbrıs ve Irak konusundaki tavrını beğenmiyordu. Buralarda arzu ettiklerini kolayca elde edemeyeceklerini hissedince 'Türkiye'yi seçime götürelim çünkü Türkiye çok mühim bir ülke İsrail'in emniyeti için Orta Doğu'da yapacağımız çok iş var. Bu işlerin yapılmasında Türkiye bize yardımcı olmalıdır. Bize yardımcı olacak iktidarı iş başına getirelim' diyerek seçimlerin normal zamanından önceye alınmasını gündeme getirdiler seçimleri öne alıp medya vasıtasıyla AKP'yi desteklediler. Şimdi tabii dış güçlerin planı programı başarılı oldu. Bu program tuttu. "

Erbakan AKP'yi destekleyen dış güçlerin hedefini de şöyle ifade etmişti:

"ABD'nin tek güç haline gelmesi ile İsrail çeşitli projeler yapmıştır. Türkiye'nin parçalanmasına kadar plan ve programlar var. Kıbrıs yine onlara verilecek Güneydoğu parçalanacak. Pontus kurulacak tıpkı Sevr'de olduğu gibi Karadeniz Yunanlılara verilecek. İstanbul Bizans olarak başka bir siyasi anlam kazanacak. İzmir Yunanlılara verilecek kalanlar da Asya'ya sürülecek. Bu plan mucibince bir yandan İran Irak Suriye Suudi Arabistan Mısır ezilirken diğer yandan da Türkiye'nin ezilmesi hedef alınmıştır. "

Erbakan aynı yıl bir başka konuşmasında da "Düşünün Suriye'yi alacaklar. Irak ve Suriye hududumuz boyunca uzanan toprakları İsrail'e verecekler. Ondan sonra da buradan İran'a saldırmak için Türkiye'nin desteğini isteyecekler. Bunlara kalırsa İran'a karşı İsrail ile birlikte savaşırlar. Böyle olmasa da hedef Türkiye'dir. Sevr'i uygulamak için Güneydoğu Anadolu'yu alacaklar Ermenileri getirecekler Pontus'u getirecekler. Bunların hazırlığı adım adım yapılıyor. Öbür taraftan millet eziliyor. 80 senedir bunun için uğraşıyorlar. Bizi işsiz ve aç bırakmak için çalışıyorlar. 1 Mart tezkeresini kabul ettiremedikleri için büyük azar işittiler..." demişti.

Suriyeli sığınmacılar arasında tehcirle giden Ermenilerin torunları var! Yabancılar Türkiye'den istedikleri yerden toprak alıyor. "Pontus soykırımı" iddiaları bugünlerde tıpkı Ermeni soykırımı iddiaları gibi dünyanın gündemine getiriliyor. Hiçbir tedbir alınmıyor. Türkiye Irak ve Suriye sınırından kuşatılmış durumda. Zaten Türkiye-Suriye sınırını da bir İsrail şirketine 49 yıllığına vereceklerdi! Güneydoğu Anadolu'ya 60 bin Amerikan askeri yerleştireceklerdi. Ekonomik kriz ise milyonlarca insanı işsiz ve aç bıraktı! ABD "ekonominizi mahvederim" diye tehdit ediyor.

Yani Erbakan'ın uyarılarının tamamı doğruydu!

Peki Erbakan veya ondan sonra Saadet Partisi neden gayrimillî AKP karşısında bir varlık gösteremedi? Aslında o süreçte de uyarmıştım. AKP o zaman için gençlik hareketi gibiydi. Saadet Partisi ise yaşlıların hâkimiyetindeydi. Yaşlılar kaldı gençler AKP'ye gitti. Şimdilerde yeni parti hazırlıkları var. Abdullah Gül Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan ile olmayacağını onları dışarıdan destekleyenler de biliyor. Bu sebeple "Macron gibi" genç bir iş adamını lider çıkaracakları söyleniyor!

Buna karşılık merkez sağda tabandan gelen yerli ve millî bir "çoban ateşi" hareketi var. Harekete Rıfat Serdaroğlu ağabeylik yapıyor ama siyasette başarılı olmanın yolunun gençlerin dinamizmi ile mümkün olabileceğini onlar da biliyor...

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erbakan-kalksa-bunlara-ne-derdi-51044yy.htm

================================

Batuhan ÇOLAK: Suriyeliler konusunda gizlenen haberler

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ne zaman Gaziantep'e gitse "Suriyelileri en kısa sürede geri göndereceğiz şikâyetlerinizi biliyorum" açıklaması yapıyor.

24 Haziran seçimleri öncesinde ve yerel seçimler için yaptığı son ziyarette benzeri açıklamalar yaptı.

Oysa Suriyeli sığınmacılar için "Onlar bizim din kardeşimiz aynı ümmetin çocuklarıyız Çanakkale'de birlikte savaştık" şeklindeki yorum ve tezler Ak Partililer tarafından sıklıkla kullanılıyor.

Peki ne oluyor da sınır bölgesindeki illere gidildiğinde "Suriyelileri geri göndereceğiz" şeklinde açıklamalar boyut ve renk değiştiriyor?

Cevabı basit. Vatandaş şikâyetçi olmanın ötesinde canını ve namusunu hiç olmadığı kadar koruma ihtiyacında.

Gaziantep'te Necati Bağcı isimli gencimizin evinin önünde uğradığı saldırı sonucu hayatını kaybettiğini biliyoruz.

Bölgeden önemli bir bilgi aldım.

Bağcı'nın öldürüldüğü hafta birçok noktada benzeri saldırılar olmuş. Bu saldırıların hiçbirisi basına yansımadığı gibi hastanelerde de kayıt altına alınmamış.

Merkez ilçe olarak bilinen Şehit Kamil'de yaşanan bir olayın mağdurlarına ulaştık. İkisi de 2001 doğumlu 17-18 yaşında gençler. Birinin adı Bünyamin Kaya diğerinin ise Alper Şam.

Onat Kutlar Mahallesi'nde oturan gençler sabah işlerine gitmek için servis bekliyorlar. Bu sırada Suriyeli bir sığınmacı kendilerine doğru gelerek "Siz bana neden dik dik bakıyorsunuz" diye sataşıyor. O gün konu kapanıyor. Kaya ve Şam en azından öyle düşünüyor.

Yaklaşık 10 gün sonra sabah 07.20'de yine aynı kişiyle karşılaşıyorlar. Suriyeli sığınmacı "Siz bana bakamazsınız" diye fiziki saldırıya geçerek gençlere sataşıyor. Küçük bir fiili müdahaleden sonra Türkler arkasını dönüp gidiyor. Ancak Suriyeli yanındaki bıçağı çıkarıp arkalarından koşuyor ve ikisinin de karın boşluklarına saplıyor.

Alper Şam üç gün komada kaldıktan sonra hayata döndürülüyor. Bünyamin Kaya ise hafif yaralı şekilde olayı atlatıyor.

Konuyla ilgili basın yasağı getirildiği için Gaziantep yerel medyasından ve ulusal ajansların bölge muhabirlerinden hiçbiri haber yapamıyor. Hastanede ise Suriyelilerle çıkan kavgaya ilişkin yaralama ya da benzeri bir asayiş olayı şeklinde kayıt açılmıyor.

Gaziantep'te yaşayan bir arkadaşım saldırıya uğrayan gençlerden biriyle önemli bir telefon görüşmesi yaptı. İşte saldırıya uğrayan Bünyamin Kaya'nın anlattıkları:

"Olayı baştan anlatır mısınız?

10 gün önce diyelim cadde üzerinde durakta bekliyordum o Suriyeli çocuk bize bakaraktan geldi öyle bir baktı ki. Sonra 'ne bakıyorsunuz' dedi. Bu bize baktı ben de o sırada dedim ki 'Alper tanıyor musun?' Dedi ki mahallede oturuyor bir iki kere gördüm sadece. 10 gün sonra sabahleyin aynı çocukla karşılaştık biz durağa çıkıyorduk o yine üzerimize geldi. Alper dedi ki 'bu çocuğu tanıdın mı' ben de dedim 'tanıdım'. 'Üsteleme sıkıntı çıkmasın' dedim. Biz yine karşı karşıya geldik. Bu dedi (Suriyeli) bana 'Geçen de baktınız benden ne istiyorsunuz. ' Biz 'Senden bir şey istemiyoruz' dedik. Alper eliyle tersledi. O yakasını tutunca ben de Suriyeli çocuğu tuttum itekledik bu gitti.

Bu gidince biz arkamızı döndük işimize gidiyoruz. Bunun cebinde bıçak varmış. Geldi Alper'i vurdu. Sol taraf karın boşluğundan derin bir yara. Alper bana seslendi. Ben arkamı dönünce Suriyeli çocuk bıçakla benim üzerime geldi. Ben kendimi savundum bir tane vurdum ama bıçak benim de karnıma geldi. Sonra Alper de geldi biz onu biraz dövdük. Sonra Alper 'Bünyamin' diyerek feryat edince ben bu çocuğu bırakmak zorunda kaldım Alper'in başına gittim. Ortalıkta bir sürü insan vardı. Çöpçüsü fırıncısı kimse yardım etmedi. Sabah 07.20'de. Kimse yardım etmedi bize. O ara Allah yüzümüze baktı servisimiz geldi. Servise bindirdik hastaneye götürdük Alper'i. Biraz uğraştılar şükürler olsun ki Alper'im iyi üç gün yoğun bakımda kaldı. "

Alper Bey'in soy adı neydi?

Alper Şam benim adım ise Bünyamin Kaya.

Valilikten ya da başka bir yerden yanınıza gelen oldu mu?

Kimse yanımıza gelmedi bir savcı bir de polis geldi.

Biz arkadaşları yönlendirdik. İsminizi de verdim. Böyle bir hasta gelmedi demişler milleti göndermişler.

Alper 17 yaşında ben de 2001 doğumluyuz aramızda 3 ay var.

Yaşları küçük olanlara saldırıyorlar.

Hainler bunlar arkamızdan vurdular. "

Olaydan sonra saldırıyı yapan Suriyeli sığınmacı tutuklanarak cezaevine konuluyor daha önce de uyuşturucu madde kullanmaktan hakkında işlem yapıldığı ortaya çıkıyor.

İşte Gaziantep'te tek satır bile yazılmayan olayın mağduru Bünyamin Kaya'nın anlattıkları.

Haber ajanslarına adliye muhabirlerine "bunları yazmayın" talimatı vermek yerine gerçeklerin kamuoyu ile paylaşılması gerekiyor.

Ulusal bir haber ajansının Gaziantep muhabiri ise "Necati Bağcı'nın hayatını kaybettiği hafta 6 kişi Suriyelilerle çıkan kavgalarda hayatını kaybetti. Hiçbirini haberleştiremedik" ifadesini kullanıyor!

Telefon görüşmesini yapan arkadaşımın anlattıkları da çok önemli: "Necati Bağcı'nın öldürüldüğü hafta sadece bizim çevremizden tanıdığımız üç kişi bıçaklı saldırılarda hayatını kaybetti. Saldırılarda hep aynı yöntem kullanılıyor; boğaza diz kapağı arkasına veya akciğere doğru darbe vuruyorlar doğrudan öldürme amaçlı!"

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/suriyeliler-konusunda-gizlenen-haberler-51046yy.htm

================================

BEKİR COŞKUN: İşte benim belediye başkanım…

Benim aradığım belediye başkan adayı ile röportaj yapsam ben sorsam o yanıtlasa:

"Şimdi siz belediye başkanı olmak mı istiyorsunuz?. . "

"Evet…"

"Seçilince ne yapacaksınız?. . "

"Hiçbir şey…"

"Bir vaadiniz yok mu seçmene?. . "

"Yok yerimden kalkmam…"

"Yol asfalt kaldırım spor salonu park falan yapmayacak mısınız?…"

"Katiyen…"

"Çağdaş mahalle çocuklara oyun alanı toplu konut tesisler huzurlu bloklar evsizlere ev havuzlar camiler ne bilelim bir güzel yatırım…"

"Asla…"

"Eğlence merkezi çevre yolu vatandaşın hafta sonları mutlu olacağı mangal yerleri aziz vatandaşlarımız için mesire yerleri tarihi bir kale mesela…"

"Elini süren şerefsizdir…"

"Peki ne yapacaksınız?. . "

"Hiçbir şey…"

"O zaman sizi niye seçsinler?. . "

"Hiçbir şey yapmayacağım için…"

"Hizmet yarışı adına ya ahali bir şey yapmanızı isterse?. . "

"Yapan puşttur…"

Dünyanın en güzel şehri İstanbul'u yaşanmaz bir şehre dönüştürdüler… Karşıdan bakın mezarlıklardan başka yeşil alan kalmadı… Şehrin siluetini bile çaldılar… Kıyılar tarihi alanlar çirkin gökdelenlerle gökyüzü bile talan edildi…

Ankara; Atatürk'ün bizzat çizdiği bulvarlar dışında adım atamazsınız… Tuvalet fayansları ile döşenmiş zevksiz alt ve üst geçitlerle köstebek yuvası… Tarihi Söğütözü bahçeleri Orman çiftliği gibi hatıraları müteahhitlerle paylaştılar tümü aynalı binalarla yok olup gitti…

Anadolu kentleri birer çirkin beton yığını… Ne Bursa'nın yeşili kaldı ne Antalya'nın falezleri… Diyarbakır'ı bizzat yıktılar… Giderken arabanın camından pis koku geldiğinde bir kasabaya yaklaştığımı anlarım…

Bakın yaşadığınız çevreye; koruluklardan ormana koylardan denizlere kuşlardan ağaçlara göz zevkimizden nefesimize kadar her şeyimizi aldılar elimizden…

"Hizmet yarışı" diye diye kentler bu hale geldi…

"İşte benim belediye başkanım" diyebileceğim birisini bulursam sorarım:

"Ya seçilince hizmet yarışı yapmaya kalkarsan?…"

"Yapanın taaa…. "

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/iste-benim-belediye-baskanim-3795798/

================================

NECATİ DOĞRU: O fotoğrafta Bay Kemal olacaktı ki!

Bay Kemal ya da Bay Kemal'in partisinden bir milletvekili olacaktı ki o fotoğrafta! Meral Akşener olacaktı ki veya Akşener'in partisinden bir milletvekili… Temel Karamollaoğlu olacaktı ki o fotoğrafta… Selahattin Demirtaş olacaktı ki…

O zaman görecektiniz.

Türkiye!

Hop oturacak.

Hop kalkacaktı.

TV'lerin hemen hepsinde her gün 24 saat "Bunlar var ya bunlar…" diye yer gök inleyecek; ne adamlıkları ne kadınlıkları ne insanlıkları ne liderlikleri ne şerefleri kalacaktı.

O fotoğraf!

Cumhuriyet Gazetesi'nin dün birinci sayfasında bir masa etrafında tam karşıda AKP eski milletvekili Prof. Dr. Burhan Kuzu oturuyor ve Naci Şerifi Zindaşti "aynı gemideyiz…" diyen gülüşle kameraya bakıyor. Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu eski bir AKP milletvekilidir. Karşısında oturan Naci Şerifi Zindaşti ise "Uyuşturucu Baronu" olarak bilinen uyuşturucu kaçakçısıdır.

★★★

Ne olmuştu?

Hatırlayın.

Naci Zindaşti 2007 yılında 75 kilo eroinle yakalanıp tutuklanmıştı. O yılların çok ünlü ve en güvenilen savcısı Zekeriya Öz'e "gizli tanıklık" yapma şartıyla hapishaneden salıverilmişti. Özgürlüğün 3 milyon dolar rüşvet karşılığı olduğu da bazı ifadelere dayanılarak sonradan yazılmıştı. Zekeriya Öz FETÖ'nün önde geleniydi 15 Temmuz hain darbe girişimi öncesi Almanya'ya kaçtı. Sonra uyuşturucu baronu bu kez seri cinayetten tekrar tutuklandı. Silivri cezaevinde tutuklu olarak mahkemeye çıkacak günü bekliyordu. Yaklaşık 5 ay önceydi. 19 Ekim 2018 Cuma günü "tutukluluk incelemesi başvurusu" üzerine İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimi Cevdet Özcan "Zindaşti ve 5 adamı hakkında" gece saat 23.30'da tahliye kararı verdi. Savcı ise itiraz etti. Yeniden mahkeme toplandı Zindaşti ve adamlarının tutuklanması kararı aldı. Ancak iki mahkeme arasındaki 3 saat içinde uyuşturucu baronu kaçtı. HSK tahliye kararı veren hakim Cevdet Özcan hakkında soruşturma açtı. Hakim ifadesinde; "iktidar partisinde eski bir milletvekili beni sürekli arayarak bu şahsın (uyuşturucu baronu Zindaşti'nin) mutlaka tahliye edilmesi yönünde telkinde baskıda bulundu. Devletin bu konuda (yani baronun hapisten çıkartılması yönünde) duyarlı olduğunu" söyledi.

Kimdi bu milletvekili?

İktidar partisinden.

Hakimi baskı altına alıyor.

Korkutuyor.

Baronu kaçırtıyor.

★★★

Gazete yazarı ve TV programcısı Fatih Altaylı bu iktidar milletvekilinin adını vermeden Prof. Dr. Burhan Kuzu olabileceğini tarif eden bir yazı yazdı. Prof. Dr. Burhan Kuzu Fatih Altaylı'yı arayarak; "Bu şahsı asla tanımam bu olayla da ilgim yoktur" açıklaması yaptı.

Konu kapandı.

Dün o fotoğraf yayınlandı.

Prof. Dr. Burhan Kuzu ve hapisten kaçırtılan Zindaşti aynı karedeler. Bu fotoğrafı bulup haberi yazan Cumhuriyet Gazetesi muhabiri Zehra Özdilek'e Burhan Kuzu şu açıklamayı yapmış: "Bu adam 7 sene önce bana geldi… 2011 veya 2014… Partiden birileri getirdi "hocam bu adam İranlı iş yapacakmış"… E olur. Peki ne yapacakmış? Bir yemek yedik. O fotoğraf o yemeğin fotoğrafı… Ne istediğini sordum 'Yarı Türk sayılırım vatandaşlık almak istiyorum. Yardımcı olsanız' dedi. Ben 'oluruz' dedim. Yatırım yapacak bir adama o zaman milletvekiliydim niye yardımcı olmayayım. Vatandaşlık Genel Müdürlüğü'ne müracaat etti. Ben de genel müdürü aradım yardımcı olmalarını istedim. Müdür bir ay sonra bana döndü 'hocam bu adamın sıkıntıları filan var' dedi. Ben de sıkıntı varsa kalsın dedim. Bir daha da görmedim bu adamı… İlk ve son görüşümdü…"

★★★

İster inan.

İster inanma.

Prof. Dr. Burhan Kuzu "fotoğraftaki benim ama hakime baskı kurarak hapishaneden kaçmasına ortam hazırlayan iktidar milletvekili ben değilim" demeye getiriyor.

Peki kim?

HSK; "baskı altında kaldım… korkutuldum…" diyerek barona tahliye kararı veren Hakim'in ifadesini 5 ay önce aldı. Hakim ifadesinde baskı kuran AKP milletvekilinin ismini mutlaka söylemiştir. Kim bu milletvekili? 5 aydır açıklanmıyor. AKP Genel Başkanı AKP Adalet Bakanı AKP'li Meclis Başkanı AKP için "cennete gitmek istiyorsanız oy verin" diyen din büyükleri niçin susuyor? Bay Kemal ya da Bay Kemal'in partisinden bir milletvekili olacaktı ki o fotoğrafta! Meral Akşener olacaktı ki veya Akşener'in partisinden bir milletvekili… Temel Karamollaoğlu olacaktı ki o fotoğrafta… Selahattin Demirtaş olacaktı ki…

O zaman görecektiniz.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/o-fotografta-bay-kemal-olacakti-ki-3795840/

================================

MURAT MURATOĞLU: S-400 füzeleri doları fırlatır mı?

Kısa vadede Türkiye ekonomisi önünde görünen en büyük risk hiç şüphesiz Rusya'dan siparişi verilmiş parası dahi ödenmiş S-400 hava savunma sistemleri…

Dolar Euro faiz enflasyon konkordato dış mihrak ambargo… Ne ararsan var burada… Ekonomi için papaz olayı rüzgarsa S-400 füzeleri fırtına… İlk teslimat temmuzda…

★★★

Amerika S-400 alımının gerçekleşmesi durumunda ok geniş kapsamlı sonuçların ortaya çıkacağı" uyarısında bulundu. Açık açık Türkiye'ye yaptırımlar uygulayacağını açıkladı. İlk salvoyu da dün savurdu.

Başkan Trump Kongre'ye bir mektup gönderdi. Türkiye'yi bazı ürünlerde gümrük muafiyeti sağlayan programdan çıkarma niyeti olduğunu bildirdi.

Geçen yaz papaz nedeniyle Amerika ile didişince Trump ufaktan tehditler sıraladı… Bu durum tuttu fırlattı doları… Sanki İsa tutuklanmıştı!

Kötü ekonomi yönetimi nedeniyle 4.60'a çıkmış dolar bir anda 7 liranın üzerini gördü. İnsin diye faizler yüzde 24'e yükseltildi. Bana mısın demedi… Ne zaman papaz evine gönderildi bizim ekonomi biraz nefeslendi.

★★★

Başa dönelim… Bundan 18 ay önce dönemin Milli Savunma Bakanı Canikli Türkiye'nin 2.5 milyar dolar karşılığında iki sistem 4 adet batarya aldığını açıkladı. Üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan "Kaporayı verdik" sözleriyle durumu onayladı.

Ruslar bu alışveriş için kredi açtı. Para tamamen aktarıldı. Şimdi Rusya'ya kredi borçları ödeniyor. Bunun anlamı almazsan 2.5 milyar dolar yanacak!

Ülkede para bol olunca kimseyi kırmamak gerek tabi… Gittik Amerika ile 3.5 milyar dolar değerinde Patriot hava ve füze savunma sistemi alış anlaşması imzaladık.

Zira Türkiye'nin geliştirilme aşamasında maddi ve lojistik destek olduğu ve ilk aşamada 900 milyon dolar ödeme yaptığı F-35 uçaklarını ABD bize vermiyor. S-400 anlaşmasının sonuçlarını bekliyor.

★★★

Gelen satıyor giden satıyor. Sahi bu sistemleri kime karşı kullanacağız? Hangi ülke bize havadan saldıracak?

Eğer Amerika ve Rusya ise bu silahlar çok hafif kalır. Zira biz NATO üyesiyiz. Gidip de NATO'nun en büyük düşmanından silah alırsan işler karışır. Bu berbat dış politikanın sonuçlarına gelirsek… Hesap her türlü bize kilitlenecek.

Ya S-400'leri alıp ekonominin anasını ağlatacağız. Giden doların arkasında el sallayacağız. Ya da 2.5 milyar doları yakıp Rusya'nın Suriye'deki desteğini kaybedeceğiz. İlişkileri bozacağız.

★★★

Yahu biz değil miyiz dolar bazında yıllık yüzde 7.5 faizle 2 milyar dolar borçlanabildiği için bunu başarı sayan. 'Para bulduk' diye kutlama yapan. Ekonomisi krizde olan…

Belli ki bu yaz sıcak çok sıcak daha da sıcak olacak… S-400'ler gelirse piyasalar fena yanacak. Sonra etrafı kim toplayacak? Belli ki ihale yine vatandaşa kalacak.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/s-400-fuzeleri-dolari-firlatir-mi-3796155/

================================

CAN ATAKLI: Yalakalıkta hiç sınır tanımıyorlar Dün; özelleştirme çok iyi bir şey Bugün; TMSF harikalar yaratıyor

Dinci kesim kendini hep sağda görür.

Sağ ekonomik sistem olarak kapitalizmi benimsemiştir.

Üstelik kapitalizmin de azıcık liberal olanı biraz sosyal haklara eğilenini değil en azgın olanını tercih eder.

Türkiye'de de bu kural aynı.

Azgın kapitalizmin hizmetindeki dinci görüşlerin doğal olarak ilkeleri de yoktur.

Dün ak dediklerine bugün rahatlıkla kara diyebilirler.

Dün Türkiye'nin kurtuluşunu açılımda görürler örneğin.

Bugün; öldürdükleri teröristlerin sayısını övünerek anlatırlar.

Dün Amerika'ya rest çekiyormuş gibi yaparlar.

Bugün; "emriniz efendim" diyerek eğilirler.

Dün alnı secdeye değiyor diyerek bir cemaate bütün pis işlerini yaptırırlar.

Bugün; parayı paylaşamayınca bütün güçleriyle üzerine çullanırlar.

Dün "milli iradenin zaferi" diye çığlıklar atarak seçilmiş belediye başkanlarını omuzlarında taşırlar.

Bugün; "kim seçtiyse seçti bana ne" diyerek kulağından tuttukları gibi kapının önüne koyuverirler.

Dün canciğer kuzu sarması gibi kucaklaşıp birlikte tatillere bile çıktıklarına bugün;"hain şeytan katil" diyebilirler.

Bunlar saymakla bitmez.

Ama son gördüğüm örnek sanıyorum en yenisi.

Dincilerin azgın kapitalizme hizmet verirken kullandıkları en önemli argümanlardan biri "Devlet et mi satar devlet süt mü satar devlet kumaş ayakkabı mı üretir?" diyerek özelleştirmeyi sınırsız savunmalarıdır.

Çok da namuslu ve hakperver olduklarını belirmek için devletin yönettiği ekonomik şirketlerin nasıl istismar edildiği iktidarların insan deposu haline getirildiği ve asla kar etmediği gibi rekabeti de engellediğini söylerler.

Elbette haklılık payı da vardır bu söylemde ama dinci kesim ilkelere bağlı olmadığı için anında tersine dönebilir.

Şu sıralar en katı devlet kuruluşlarından biri olan TMSF çok gözde.

TMSF Başkanı Muhittin Gülal'ın anlattığına göre; halen kurumun elindeki 932 şirket el konulmalarından bu yana yüzde 29 büyümüş.

Bu şirketlerin hepsi daha önce cemaatçilere peşkeş çekilen şimdi ise el konulan şirketler.

Aralarında çok bilinen markalar da var.

Yandaş yalaka - tetikçi medya yıllarca sürdürdüğü "özelleştirin her şeyi özelleştirin devletin elinde hiçbir şey kalmasın" propagandasını unuttu; TMSF'nin yarattığı harikaları! anlatıyor şu sıralar.

Örneğin cemaatten alınan Aydınlı Grup TMSF'nin harika yönetimi sonucu ciro rekoru kırmış.

O TSMF bugüne kadar kendinden olmayan pek çok iş adamının üzerine çöktüktensonra el koyduğu varlıkları cemaate kaydırıyordu.

Sistem böyle işliyordu.

Türkiye işte bu kafa ile yönetiliyor.

Bunun sürdürülebilir olması mümkün mü?

ÜZÜLDÜM

Oldu mu İlber Hocam; bir telefon kafiydi avukatlar da neyin nesi?

Pazar günü kendimce esprili bir yazı yazdım.

Türkiye'nin en entelektüel isimlerinden biri olan İlber Ortaylı'nın basında çıkan haberlere göre; Kültür Bakanlığı'na danışman olmasından yola çıkarak "Hocam maaşını hak etmiyorsun ama" diye takıldım.

Aslında yazımda belki İlber Hoca'nın adı öndeydi ama ana fikir başkaydı.

Her konuda sürekli konuşan Erdoğan'ın kültür sanat ve tarih alanında yaptığı fahiş hataların düzeltilmesi gerektiğini anlatıyordum.

Şimdi gelelim bugünkü konumuza.

Bazı dostlarım uyardılar lber Hoca'nın bakanlık danışmanı olduğu söylenmişti ama doğru değilmiş" dediler.

Ben de bunu yine kendimce esprili bir yazı ile yazmayı düşünürken gazetemin hukuk bürosundan aradılar.

Dediler ki lber Ortaylı'nın avukatlarından size bir açıklama geldi. "

Açıklama iki bölümden oluşuyor.

Birinci bölüm bana hitaben azılmış.

Aynen şöyle: Sayın Can Ataklı'nın dikkatine; Ekte size sunulduğu gibi yaklaşık dört ay kadar önce vekil olarak tarafımızın ve hocamız İlber Ortaylı'nın defalarca paylaştığı üzere hiçbir şekilde Kültür ve Turizm Bakanlığı ile aramızda parasal bir danışmanlığı öngörecek çalışmamız mevcut değildir. İçeriğinden net anlaşılacağı üzere hocamız ve müvekkilimiz devlet tüzel kişiliğinin gerektirdiği her türlü bilgi ve birikimi sorgusuz ve sualsiz ve daha da önemlisi hiçbir bedel gözetmeksizin devletin imkanlarına sunmaya hazırdır ve bu hususta kendini sorumlu hissetmektedir. Yazınızın bu hususlarla ilgili düzeltmeye açık kısımlarının ekteki metinle beraber ıslahını saygıyla arz ve talep ederiz. 04.03.2019

Prof. Dr. İlber Ortaylı Vekili Av. Fahrettin Erbahayetmez daha sonra da "kamuoyuna" başlıklı bir açıklama var.

Açıklama hayli uzun.

Bunu köşeme alırsam başka şeylere yer kalmaz.

Ama ana fikrini size de sunayım.

İlber Hoca'nın avukatları diyor ki;

1- Defalarca yalanlamamıza rağmen hâlâ İlber Ortaylı'nın bakanlık danışmanı olduğu yazılıp çiziliyor. Bir kere daha yalanlıyoruz.

2- Ortaylı çeşitli kamu kurum ve kuruluşlarında konferans görüş bildirme danışmanlık hizmetinde bulunmuş ancak hiçbir maddi karşılık almayı düşünmemiştir.

3- Ortaylı 70 yaşını aşmış güzide bir bilim adamıdır şahsi makam beklentisi içinde gösterilmesi kabul edilemez.

4- İlber Hoca çok değerli kitaplarını Cumhurbaşkanlığı'na bağışlamış ve tek kuruş almamıştır.

5- Kitapların Cumhurbaşkanlığı'na bağışlanmasının amacı kütüphanenin korunması ve değerlendirilmesidir.

6- Bunları bir türlü kabullenemeyenler Ortaylı'nın içtimai hayatında bir mizah olarak geliştirdiği "CAHİLLER" sözcüğünün muhatabı haline gelmiş olurlar.

7- Ortaylı yarın da bugün olduğu gibi akademik birikimlerini devletin hizmetine sunmaya devam edecektir.

İtirazı olan var mı?

Benim yok. Hiç hocamla tartışmaya girer miyim? Ama keşke avukatlar bu kadar ağdalı açıklama yazacaklarına bir telefon etselerdi.

BUNU YAZMAK GEREK

Marketlere "soruşturma açıldı" yalanı

Kötü ekonomi yönetimi sonucu başta sebze ve meyveler olmak üzere gıda fiyatlarının yükselmesine engel olamayan iktidar suçu "gıda teröristlerinin" üzerine atmıştı biliyorsunuz.

Peki kim bu gıda teröristleri?

Erdoğan'ın deyimiyle zincir marketler.

İşe bakın ki faili herkes tarafından bilinen bir suça karşı hiçbir şey yapılamıyor nedense.

Bunun yerine iki büyük ilimizde işporta tanzim satışlar düzenlendi ama görünen o ki o da fayda etmedi.

Çünkü iktidar doğruyu söylemiyor.

Fiyatlar fırsatçı ve hepsi AKP'li olan zincir marketler tarafından yükseltilmedi.

Ekonominin kötü gidişi ve yaşanan doğal felaketler bunu tetikledi.

Bu açıdan bakınca iktidar zincir marketlere karşı çaresiz.

Buna karşın dünkü yandaş tetikçi medyada "zincir marketlere soruşturma" haberleri vardı.

Başlıklara bakınca sanıyorsunuz ki fiyat artışı yapan marketler hakkında işlem yapılacak.

Oysa öyle değil.

Rekabet Kurumu birkaç ürünün fiyatlandırılmasının zincir marketlerin ortak kararıyla olup olmadığını araştırıyor sadece.

Yani kurum diyor ki; "Su fiyatlarını birlikte mi artırdınız ona bakacağım. "

Bu haberi bile çarpıtıp sanki fahiş zam yapanlar cezalandırılıyormuş gibi sunuyorlar.

OKURDAN MESAJ

O iğneyi almak da olmak da çok zormuş

Bu köşede dün Eylea isimli bir göz ilacından söz etmiştim.

SGK artık bu ilacı karşılamıyor. İlacın fiyatı 2 bin 300 lira.

Bu yazım üzerine aynı ilacı kullanmak durumunda olan bir okurum yazmış. Bakın ne diyor:

"Can Bey bugün yazdığınız ilacı kullanmak zorunda olan bir hastayım. Doktorlar 13 Şubat için randevu verdiler. Çocuğumuzu başkasına emanet edip eşimle gittik. Uzman doktor ayın 21'inde iğne randevusu verdi. Profesörün yüzünü bile görmeden üniversite veznesine 118 lira öğretim görevlisi (profesör) katkı payıödedim. İkinci için gittiğimde hemşire "Hastanede enjeksiyon kiti yok parayla alacaksınız" dedi. 1 kit 65 lira. Dışarıda 90 lira. Kit iğne vurulan yerde yok ama üniversitenin kendi içindeki medikalinde satılıyor. Neyse beş dakika sonra kit geldi. Dışarıdan almamıza gerek kalmadı. Ama bir hafta önce iğne vurulanlar parayı ödemiş. 254 lira 118 lira 65 lira toplam 437 lira. Ne yapalım sağlığımız önemli ödeyeceğiz çaresiz. Ancak şimdi sizin yazınızdan öğreniyorum ki 2300 liralık iğne bedeli hiç ödenmeyecekmiş. Peki bizim halimiz ne olacak? (Adı bende saklı)

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/yalakalikta-hic-sinir-tanimiyorlar-dun-ozellestirme-cok-iyi-bir-sey-bugun-tmsf-harikalar-yaratiyor-3796680/

================================

YILMAZ ÖZDİL: Düşmanları fazla müsrif harcadıkları için ellerinde düşman kalmadı

2002'yle 2007 arasındaki çıraklık dönemi babalar gibi satış dönemiydi fabrikalarımızı bankalarımızı limanlarımızı satmayın diye uyaranlar "düşman"dı sermaye ırkçısı ilan ediyorlardı.

Papa heykelinin önünde AB Anayasası'na imza atıyorlardı AB'ye girdik diye Ankara'da güpegündüz havayi fişek fırlatıyorlardı yapmayın etmeyin AB'ye uyum yasaları adı altında memleketi Avrupa'ya peşkeş çekmeyin diyenler "düşman"dı.

Milli kahramanımız Rauf Denktaş "düşman"dı yes be annem'e karşı çıkanları statükocu ilan ediyorlardı.

Alt kimlik üst kimlik modaydı Türküm diyenler "düşman"dı Türkiyeliyim diyeceksiniz diyorlardı Mhp "düşman"dı.

Atatürkçü rektörler "düşman"dı cenaze namazları kılınmayacak diye tehdit ediyorlardı tarikat yuvalarının kaçak Kuran kursları serbest bırakılırken ODTÜ terörist yuvası ilan ediliyordu.

Sendikalar "düşman"dı dünya tarihinde ilk kez 'sağcı sendika' icat ettiler yandaş sendikaya üye olmayanlar işten atıldı süründürüldü.

Yüksek yargı "düşman"dı ulemaya soralım diyorlardı ulemaya sora sora fetocuların Özel Yetkili Mahkemeleri'ni kurdular.

Varlığıyla onur duyduğumuz Cumhurbaşkanımız Ahmet Necdet Sezer "düşman"dı Cumhuriyet'i ve hukukun üstünlüğünü savunduğu için kıyasıya saldırıyorlardı. Aslında sadece Sezer değil Atatürk'ten başlayarak tüm cumhurbaşkanlarımız "düşman"dı sanki öbürleri patates dinindenmiş gibi dindar cumhurbaşkanı seçeceğiz diyorlardı.

2007'yle 2011 arasındaki kalfalık döneminde Ergenekon düşmanı icat edildi Balyoz düşmanı icat edildi Casusluk düşmanı icat edildi genelkurmay başkanı terörist ilan edildi Türk Silahlı Kuvvetleri astsubayından oramiraline komple "düşman" ilan edildi.

Fetoya dokunan yanıyordu muhterem hocaefendi filan diye övgüler yağdırıyorlardı elini eteğini öpüyorlardı Türkçe olimpiyatlarına tam kadro katılıyorlardı fetoya karşı çıkanlar "düşman"dı.

İkinci Cumhuriyet modaydı ikinci cumhuriyetçi lavuklar yandaş medyada baştacı ediliyordu Atatürk Cumhuriyeti "düşman"dı.

Profesör Türkan Saylan Profesör Mehmet Haberal Profesör Erol Manisalı Profesör Fatih Hilmioğlu "düşman"dı.

Yetmez ama evet modaydı hayır diyenler "düşman"dı.

Pkk'yla masaya oturdular İmralı'yla Kandil'le pazarlık yaptılar itiraz edenler "düşman"dı iki cihanda lekeli ilan ettiler.

Tüsiad "düşman"dı dinsiz ilan ettiler pornocu ilan ettiler vatana ihanetle bile suçladılar.

Sık sık Atatürk'e atıfta bulunan laiklik ilkesini savunan kadın hakları konusunda çağdaş adımlar atan camilerimizi tarikatların-cemaatlerin eline bırakmayan Diyanet İşleri Başkanı Profesör Ali Bardakoğlu "düşman"dı.

2011'den sonraki ustalık döneminde imam nikahlı aşk hikayesinin sonuna gelinmişti feto artık "düşman"dı.

Fetoyla mücadele ediyoruz ayaklarıyla ister devrimci ol ister ülkücü Akp'ye biat etmeyen herkes fetocu ilan edildi.

Bağımsız medya "düşman"dı Sabah'la başlayan yandaşlaştırma operasyonu amiral gemisi Hürriyet'i bile havuzda kayık yaptı.

Açılım döneminde demokrasi kahramanı ilan edilen televizyonda türkü söylettirilen Hdpliler "düşman" ilan edildi alayı hapse tıkıldı.

Yeni Osmanlıcılık icat edildi Abdülhamid'e karşı çıkanlar "düşman" ilan edildi.

Kullanışlı aptallar'ın ikinci cumhuriyetçilerin son kullanma tarihi doldu "düşman" ilan edildiler eskiden başyazarlık veriyorlardı müebbet vermeye başladılar.

Tbmm başkanı yaptıkları Bülent Arınç Manisalı Lawrence ilan edildi cumhurbaşkanı yaptıkları Abdullah Gül hain ilan edildi başbakan yaptıkları Ahmet Davutoğlu "düşman" ilan edildi.

2002'yle 2018 arasındaki çıraklık-kalfalık-ustalık seçimlerini bu düşmanları hedef göstererek kazandılar.

Şimdi?

Fazla müsrif davranıp düşmanları bol bol harcadıkları için ellerinde bu seçime yetecek kadar düşman kalmadı.

Memlekette "düşman" ilan edilecek kişi ve kurum bırakmadıkları için soğan depolarına terör örgütüymüş gibi baskın yapılıyor tanzim satış tezgahları kurarak manavlara-pazarcılara dış güçlerin tezgahı muamelesi yapılıyor domates patlıcan fiyatları için Milli İstihbarat Teşkilatı göreve çağırılıyor haklarında soruşturma açılan Migros Carrefour gibi zincir marketler "düşman" ilan ediliyor.

Çıraklık dönemi

Kalfalık dönemi

Ustalık dönemi

Sanırım bu da…

Kabzımallık dönemi!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/dusmanlari-fazla-musrif-harcadiklari-icin-ellerinde-dusman-kalmadi-3796484/

================================

Rıfat Serdaroğlu: NE OLDUĞUNU GÖRDÜK

Ziya Selçuk Milli Eğitim Bakanlığına atanınca bazı aydınlar Selçuk'u tanıdıklarını onun çağdaş bir insan olduğunu söylediler.

Bu özelliğini Türk Milli Eğitimine aktaracağını ısrarla vurguladılar!

Ben de inşallah diyerek şu hikayeyi anlatmıştım;

Ağustos sıcağında yayan olarak yol alan biri ağaç altında dinlenmekte olan bir köylüye selam verir ve sorar. "Yeniköy'e kaç saatte giderim?"

Köylüden tık yok! Adam bir daha sorar yine yanıt alamayınca kızar ve tekrar yola koyulur.

Birkaç adım atınca köylü yattığı yerden seslenir; "Bu tempoyla iki saat sonra Yeniköy'desin…"

Selçuk'un bakanlıktaki uygulamalarına bakınca bugüne kadar boşa yaşanmış bir ömürgördüm.

Ne yazık ki o da Devletin Bakanı olmak yerine Erdoğan'ın sekreteri olmayı seçmiş…

Danıştay birliğimizin ve millet olma şuurunun çocuklarımızda pekiştirilmesini sağlayan MİLLİ ANDIMIZIN okullarımızda okutulmasına karar verdi!

Selçuk Danıştay Kararını uygulamadı! Aksine bu kararın kaldırılması için itiraz etti!

T. C Milli Eğitim Bakanı T. C Anayasası 430 sayılı Tevhid-i Tedrisat Kanunu

1739 sayılı Milli Eğitim Kanunu ile kalkınma plan ve programları doğrultusunda Milli Eğitim Hizmetlerini yürütmekle sorumludur…

Milli Eğitim Bakanlığı HİZMET VAKFI ile "Değerler Eğitimi" vermesi için bir protokol düzenledi.

İtiraz sebebiyle konu Danıştay'a gitti.

Danıştay 8. Dairesi; "Protokolün Anayasa ve Türk Milli Eğitiminin temel ilke ve kurallarına aykırı olduğunu ve eğitim öğretim hizmetinin ancak kamu görevlileri eliyle yürütülebileceğine karar vererek protokolü durdurdu…

AKP İktidarıyla birlikte Türk Milli Eğitimi büyük oranda tarikat ve cemaatlere devredildi! Özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da okulların çoğunda durum böyledir.

Köylerde ve mezralarda ise tarikatlara cemaatlere hizmet eden ve fakir ailelerin paralarını alan on binden fazla kaçak Kur'an Kursu binlerce kaçak yurt bulunmaktadır.

Bu kurslarda "Hoca" adı altında eğitimsiz yeteneksiz Cumhuriyet ve Demokrasi düşmanı kişiler küçücük çocukları birer Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı olarak yetiştirmekteler.

Buralarda her türlü istismar ve çirkinlikler de yaşanmaktadır. Sağlıksız ve kaçak binalarda çıkan yangınlarda çocuklarımız canlı-canlı yandılar! AKP çocukları koruyacağına ailelere ve diğer çocuklara sahip çıkacağına cemaat ve tarikatların suçlarını örtmeye çalıştı…

Jandarma'nın İçişleri Bakanlığına bağlanması ile buralardaki denetim tamamen ortadan kalkmıştır.

Her yıl on binlerce çocuk birer Taliban kafasıyla yetiştirilmektedir…

Değerli Okurlar;

Bakan Selçuk bunları görmüyor bilmiyor mu?

Bakan Selçuk nasıl olur da böyle bir protokolü imzalar?

Bakan Selçuk nasıl olur da çocuklarımızın beyinlerinin zehirlenmesine izin verir!

Bakan Selçuk Milli Andımızın okutulmasına neden itiraz eder?

Neden biliyor musunuz?

Bakan Selçuk'un kumaşı 2002'den bu yana AKP Hükümetlerinde Milli Eğitim Bakanlığı yapanlar gibi cemaat ve tarikatlar tarafından dokunmuştur da ondan…

Bakan Selçuk bu yürüyüşüyle ancak karanlığa varır. Hem de zifirisine…

================================

HÜSNÜ MAHALLİ: Millet İttifakını içeri atmalı

Ayşenur Arslan dün İzmir'deydi.

Konuğu Tunç Soyer ve eşi Neptün Soyer.

Her ikisini iki yıl önce Seferihisar'da yapılan Uğur Dündar'ın Halk Arenası programına katıldığımda tanımıştım.

Sempatik ve mütevazi bir çift.

Tunç Soyer'in İzmir'de çok ciddi bir oy alacağını ve kişiliğiyle CHP'nin İzmir ilçelerindeki şansını artıracağını düşünüyorum.

Ayşenur'un bir diğer konuğu Fatma Çalkaya idi.

YSK Mehmet Ali Çalkaya'nın adaylığına itiraz edince CHP eşi Fatma Çalkaya'yı aday gösterdi.

Fatma Hanım dün 'Ben Mehmet Ali Çalkaya'nın eşi değilim ben Fatma Çalkaya'yım dedi.

Kutlarım.

Peki YSK neden Mehmet Ali Çalkaya'nın adaylığını iptal etti?

10 Ekim 2015'te Ankara'daki Barış Mitingi sırasında gerçekleşen IŞİD katliamı sonrasında İzmir'de emek ve demokrasi güçlerinin gerçekleştirdiği yürüyüş.

Bu yürüyüşte atıldığı ileri sürülen "Katil Erdoğan" sloganından dolayı bir grup hakkında Cumhurbaşkanı'na hakaretten dava açılmıştı.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Erdoğan açtığı tüm davaları geri çekerken sadece Çalkaya hakkındaki davayı geri çekmemiş ve mahkeme Çalkaya'ya 11 ay 20 gün ceza vermiş.

Dolayısıyla Erdoğan'a hakaret ettiği için Çalkaya'nın seçme ve seçilme hakkı elinden alınmış.

Şaka değil.

Buna benzer yargı 'şakalarını' yaşadığım için her şey bana normal geliyor.

Çünkü ben Erdoğan'ın Suriye politikasını eleştirdiğim için 4 yıl iki ay hapis cezası aldım ve bu cezadan sonra başka bir mahkeme aynı suçlamayla başka bir dava açtı.

Olur mu demeyin çünkü oldu.

Üstelik birinci suç (TV programı Twitter mesajları ve röportajlar) tarihi Aralık 2016 ikincisinin ise Kasım 2015.

Yüce yargımızın geldiği noktayı hepiniz biliyorsunuz.

Rahip Brunson ve gazeteci Deniz Yücel'in serbest bırakılması ve Mavi Marmara'da öldürülen on vatandaşımızı öldüren İsrail'le ilgili davaların düşürülmesi hikayelerini yalnız siz değil bütün dünya günlerce konuştu.

Ama konumuz bu değil.

Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Erdoğan her konuşmasında CHP İYİ Parti ve Saadet'e çok ağır suçlamalarda bulunuyor.

Erdoğan'a göre 'Bu partiler HDP ile birlikte dörtlü bir zillet ve illet ittifakı kurmuşlar'.

Ayrıca 'Bu partilerin belediye başkan adaylarını lobiler marjinal çevreler Kandil'deki teröristler ve Pensilvanya'daki hain belirliyor'…

Kendi seçmenini tutmak ve diğer partilere oy verecek seçmenleri etkilemek isteyen Erdoğan her konuşmasında bu suçlamalarını tekrarlıyor.

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Pazar günü Hatay'da daha da ileri gitti.

'Siz Millet İttifakı diyorsunuz ama bir kere PKK ile FETÖ ile DHKP-C ile TİKKO ile ne kadar terörist terör örgütü bölücü hain varsa onlarla ittifak içindesiniz. Bu mudur milliyetçilik? Bayırbucak Türkmenlerini katleden onlara zulmeden Esed'in peşinde koşuyorsunuz'.

Milletvekilleri gazeteciler akademisyenler sanatçılar bilumum aydınlar ve sade vatandaşlar bir iki cümleden dolayı suçlandığımızda savcılar hemen dava açıyor yargılanıyoruz ve içeri atılıyoruz.

Peki Cumhurbaşkanı yani devletin tepesinde bulunan biri olarak Erdoğan partilerin tümüne terörist ve vatan haini dediğine göre kesin bir bildiği vardır.

Bence Savcılar herkes hakkında dava açmalı mahkemeler de herkesi yargılayıp içeri atmalı!

Suç sabit:

Partiler terörist ajan ve vatan haini.

Cezası belli: İdam değilse yüz kez müebbet.

Yaklaşık 20 milyon seçmen de bile bile bu partilere oy verdiğine göre onlara da bin kez müebbet olsun!

Ben gayet ciddiyim.

Ülkenin geldiği durum içler acısı.

Muhalif olarak hepimiz hepiniz işimizi gücümüzü bırakmış Erdoğan Çavuşoğlu ve diğer AKP'lilerin adını verdiği iç ve dış düşmanlarının peşinden gidiyoruz.

Bence bunlar yetmez!

Kaşıkçı'yı öldürten Muhammed Bin Selman BAE yöneticileri Sisi Netanyahu Kıbrıslı Rumlar Ermenileri ABD'deki Yahudi lobilerini de ekleyelim.

Herkes Saray'larımızı duble yollarımızı yerli otomobil ve uçaklarımızı kıskanıyor.

Kolay değil İMF'ye borcu olmayan dünya lideri bir ülkeyiz.

Bir de şu Dolar Avro ve faiz lobileri var!

Ama en tehlikeli olanları kesin domates patates soğan ve patlıcan çeteleri!

Hepsini yakalayıp içeri atalım!

Atatürk'e hakaret edenlere dokunmayalım!

Anlayın artık…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/husnu-mahalli/millet-ittifakini-iceri-atmali-3796547/

================================

AK Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Özhaseki rakibi Mansur Yavaş'la bir televizyon programına çıkıp çıkamayacağına dair soruya "Tayyip Bey izin verirse çıkmak tartışmak isterim"



--
AltNot a45UyF587661
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Her buyuk meydan muharebesinden her buyuk zaferin kazanilmasindan sonra yeni bir lem dunya dogmalidir dogar.
Yoksa basli basina bir zafer bosa gitmis bir gayret olur.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

-   -   -   -   -   -   -   -   -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

7. ALLAH'I SINIRLAMAK MUMKUN DEGILDIR

Allah sonsuz bir varliksa, ne bu dunyada, ne ahirette Allah'la insan arasinda hicbir iliski olamaz; dolayisiyla Allah dusuncesi insanin kafasina hicbir zaman girmeyecektir. Insanin bu hayatta oldugundan daha aydin olacagi diger bir hayatta (ahiret hayatinda) bile, Allah'in sonsuzlugu, Allah dusuncesiyle insanin sinirli zekasi arasina oyle bir uzaklik koyar ki, insan, ahirette de dunyada oldugundan fazla Allah'a akil erdiremeyecektir. Bundan, acikca su sonuc cikar: Allah dusuncesi ahirette de insan icin bu dunyada oldugundan daha anlasilir bir sey olmayacaktir. Bundan su da cikar: Melekler, Archange'lar1, Seraphin'ler2 gibi ustun zekalar dahi Allah hakkinda, bu dunyada hicbir fikri olmayan insandan daha cok fikre sahip olamazlar.

1 Buyuk melekler: Cebrail, Azrail gibi.

2 Melaikei mukerremenin israfiliyyun denilen sinifi.
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder