Rıfat Serdaroğlu: HER ŞEY AÇIĞA ÇIKACAK
Kamran İnan Türk Milletinin yetiştirdiği değerli evlatlarından biriydi.
Babası Şeyh Selahattin İnan Kuvva-ı Millici ve İstiklal Harbi madalyası sahibiydi. Rahmetli babam ile Selahattin İnan Yassıada'dan hapishane arkadaşı idiler.
Her sohbetimiz ders niteliğinde idi. Ülkemize yapılan ihanetleri gördükçe hep şunu söylerdi; "Bizim ülkemiz kadar haini bol bir ülke yoktur!"
AKP İstanbul mitinginde Çiller ve Ağar'ı AKP'ye yaltaklanırken görünce ve
Soner Yalçın'ın dünkü yazısındaki Akşener-Ağar ilişkilerini okuyunca
Sayın İnan'ın yukarıdaki sözlerini hatırladım.
Seçime 3-4 gün kaldığı için bu konularda bildiklerimi 31 Mart'tan sonra sizlerle paylaşacağım.
Türk Milleti; artık çağdışı kalmış çürümüş ahlâk yoksunu siyaset bezirganlarının gerçek yüzlerini öğrenmeli ve bunların tamamından kurtulmalıdır. Yakında her şey açığa çıkacak ve bizlerin neden "Çoban Ateşi Hareketini" başlattığımız daha iyi anlaşılacaktır. Herkesle her ortamda (TV dahil) tartışmaya hazır olduğumuzu bir daha saygıyla tekrarlıyoruz.
Öyle rezilce bir seçim dönemi yaşıyoruz ki
Adalet Bakanı denen AKP'li şunu söyleyebiliyor;
"Eğer Ankara'da Mansur Yavaş İstanbul'da İmamoğlu kazanırsa belediyeleri HDP yönetecek!"
Sayın Adalet Bakanı; Şu soruyu Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş'a ve dönemin Ekonomi Bakanı şimdi ki İzmir Belediye Adayı Nihat Zeybekçi'ye
sorar mısınız?
-63. AKP Hükümetinde siz Başbakan Yardımcısı siz de Ekonomi Bakanı idiniz.
Aynı kabinede yan yana oturduğunuz AB Bakanı Ali Haydar Konca ve Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan HDP'li Bakanlar değil miydi?
Bunları kabineye almak için dönemin Başbakanı Davutoğlu ve Cumhurbaşkanı Erdoğan imza atmadılar mı?
AKP Bakan yapınca olur başkaları Belediye Meclis Üyesi yapınca olmaz.
Zengin yaparsa flört gariban yaparsa fuhuş gibi ha!
İçişleri Bakanı ise;
Devletin namusuna emanet edilmiş vatandaşlık bilgilerini tanzim satış çadırında patlıcan satar gibi ortalığa saçıyor ve aklı sıra AKP lehine kullanıyor!
Nasıl bir devlet-anayasa ve insanlık suçu işlediğinin farkında bile değil!
TOBB Başkanı denen AKP'li;
TOBB üyelerine "Herkes birkaç kişi işe alsın" diye yalvarıyor!
Üretim durmuş döviz fırlamış ekonomik çark durmak üzere insanlar geçimlerini sağlamaktan aciz duruma düşürülmüş TOBB Başkanı çare ve çözüm söyleyeceğine abisine yaltaklanmaya devam ediyor…
Bıktık artık yahu! İnanın bıktık!
Yalandan sahtekârlıktan ikiyüzlülükten cahillikten pislikten pespayelikten hırsızlıktan kul hakkı yenmesinden bıktık bıktık!
Değerli Okurlar;
Eğer ülkenizi bir parça olsun seviyorsanız eğer çocuklarınızın ve torunlarınızın İran tipi bir rejimde yaşamasını istemiyorsanız lütfen ayağa kalkın Pazar günü sandığa gidin ve Cumhur İttifakı adaylarına oy vermeyin.
Vermeyin de Türk Milletinin şamarı nasıl olurmuş tüm dünyaya gösterin. Lütfen…
================================
Rıfat Serdaroğlu: PAZARA DOĞRU
Semt pazarı değil bu pazar patlıcan-patates-domates-biber terör örgütü
(Pİ Pİ DO Bİ) karargahı da değil fakat bazıları için can pazarı can!
Türkiye çok partili siyasi yaşama geçtiğinden beri böyle bir seçim görmedi.
Koalisyonlar olmayacak hizmet çabuklaşacak diye demokratik parlamenter sistemi değiştirip sözüm ona Başkanlık sistemine geçtik.
Geçmesine geçtik ama her şey daha da karışık oldu!
Seçim bir bütündür!
Seçim öncesi YSK Üyeleri Yüksek Hakimlerin görev sürelerinin uzatılması onların da onur kırıcı bu davranışı sessizce kabullenmeleri (sanki Yargıtay-Danıştay'da bu görevi yapacak başka Yüksek Hakim kalmamış gibi) seçime vurulmuş en büyük darbedir.
Partilerin propaganda çalışmalarında eşitlik-adalet yoktur. Bir kısmı kıt olanaklarla seçmene ulaşmaya çalışırken diğerleri (AKP-MHP) devlet olanaklarını arsızca kanunsuzca kullanmaktan utanmadılar.
Seçim günü oy kullanma güvenliği ve açık-doğru tasnifi ara ki bulasınız...
Seçime katılan partilerin Genel Başkanlarına sorsanız;
Siz; Afyonkarahisar Kızılören İlçesinde ittifak yaptınız mı? Yaptı iseniz kiminle?
Malatya Hekimhan İlçesinde ittifak yaptınız mı? Kiminle yaptınız?
Veya Mardin Ömerli İlçesinde ittifak yaptınız mı? Kiminle yaptınız?
Bilmeleri mümkün değil! Bilemezler. Çünkü böyle ucube bir sistemin ucube partilerinin yapacağı seçim de kendileri gibi çarpık-çurpuk olur!
Şu soruya yanıt verecek bir Genel Başkan arıyorum;
Seçim bir partinin en önemli sınavıdır. Seçimden daha önemli bir işi yoktur.
İyi de seçime tek başınıza katılamayıp beraber seçime girdiğinize göre niçin birleşmiyorsunuz?
Tek başınıza seçime giremediğinize ve birleşmediğinize göre nereye tek başınıza gireceksiniz? Tuvalete mi? Genel Başkanlık koltuğuna mı?
Gerdeğe tek başına giremeyen damat tuvalete tek başına girse ne olur girmese ne olur?
Bu Yerel Seçimde bazı ilkleri de yaşadık. Örneğin;
Devletin ve Türk Milletinin birliğinden sorumlu şahısların toplumun yarısından fazlasına "terörist" dediğini gördük.
Hırsızlığı dünyaca bilinen ve dosyaları hür dünyada elden ele dolaşan siyaset şaklabanlarının namuslu adayları "Aaa bak sen senelerce önce fırından simit çalmışsın" diye suçladıklarını gördük.
Yedi adet randevu evi sahibi kişinin rüzgarda eteğinin ucu uçan bir kadına "orospu" diye bağırdığını gördük!
Ne demiş atalarımız; Tezekten olan terazinin keçi bokundan olur dirhemi!
AKP-MHP kafasının demokrasisi de ancak böyle olur…
Size hap gibi bazı bilgiler sunalım; Bu Pazar;
-30 Büyükşehir Belediye Başkanlığı için 316 aday yarışıyor.
-AKP 27 Büyükşehirde seçime katılıyor.
-Ortağı MHP 3 Büyükşehirde katılıyor. (Adana-Manisa-Mersin)
-CHP 19 Büyükşehirde seçime katılıyor.
-Ortağı İYİ Parti 13 Büyükşehirde katılıyor.
-CHP 10 Büyükşehirde (Balıkesir Denizli Gaziantep Kayseri Kocaeli Konya Manisa Sakarya Samsun Trabzon) İYİ parti adayını destekliyor.
-İYİ Parti de 16 İl'de (Adana Ankara Antalya Aydın Bursa Diyarbakır Eskişehir Hatay İstanbul İzmir Kahramanmaraş Malatya Mersin Muğla Ordu Tekirdağ) CHP adaylarını destekliyor.
Böyle bir karmaşa içinde gerçeğe yakın bir seçim sonuç tahmini yapmak zor.
Türk Milleti bu Pazar günü adayların seçilmesinden önce şunlara karar verecek;
-17 senedir devam eden AKP zulmüne devam mı tamam mı?
-Türkiye hür dünyanın mı Arap ülkelerinin mi ortağı olacak?
-Türk Milleti gerçek demokrasiyi mi tek adam diktasını mı seçecek?
Bekleyeceğiz göreceğiz. Şunun şurasında beş gün kaldı.
Not;
Çoban Ateşi Hareketi olarak sandığa mutlaka gideceğiz ve çevremizi de götüreceğiz.
Cumhur İttifakı adaylarına asla ve asla oy vermeyeceğiz.
Millet İttifakı adaylarından dürüstlüğüne inandığımız adayları son kez destekleyeceğiz. Çünkü bundan böyle yapılacak her seçime Çoban Ateşi Hareketi kendi genç evlatlarıyla katılacaktır. Allah utandırmasın…
Not;
Görev almak için her gün binlerce e-posta alıyorum. Teşekkür ederim.
Çoban Ateşi Hareketinde görev almak isteyenler iletişim bilgilerini ve kısa özgeçmişinizi aşağıdakie-posta adresine göndersinler. Saygılarımla RS.
================================
Rıfat Serdaroğlu: BUNLAR HÜKÜM VEREMEZ
"Hüküm Verebilmek için hikmete ermek şarttır!" "Hikmete ermeyenin verdiği hüküm değersizdir. "
"Hikmete ermek faydalı ilme-bilgiye ve sâlih amele (iyi-güzel- faydalı davranış) sahip olmaktır!"
Türk; Sadece bir kavmin ırkın adı değil bir anlayışın bir üst kültürün yaratmış olduğu herkesin saygı ile önünde eğilip takdir ettiği insanların-hayvanların-bitkilerin canlarından emin oldukları bir kimliğin adıdır.
Müslüman; İbadetinin bir sâlih amel olduğunun bilincinde olduğu gibi insanlara hayvanlara bitkilere merhamet eden darda olanlara yardım eden yaşlıyı-özürlüyü-çocukları gözeten elinden ve dilinden herkesin emin olduğu kişidir…
Aşağıda yazacağım kişilerden biri "Türk olmadığını kendisinin Gürcü eşinin Arap olduğunu söylemekte diğeri ise Benim de geçmişim Kürt. Kürtlüğünüzle gurur duyun (05. 06. 2018 Yeniçağ Gazetesi) demektedir.
Müslüman olup olmadıkları Allah ile onlar arasındadır. Onları bağlar.
Biz ancak davranışlarından sözlerinden bir kanı sahibi olabiliriz!
AKP 2002 yılında ilk hükümeti olan 58. Hükümeti kurdu.
24 Haziran 2018 seçimlerinden sonra da son hükümeti olan 67. Hükümetini kurmuş oldu.
58. Hükümetten 67. Hükümete kadar bakanlar Kurulunda görev yapanları inceledik. Tamamına yakını AKP önderliği tarafından kosa ile biçilir gibi biçilip kenara atılmış. Devletin işleyişini ülkenin problemlerini bilen devlet adamları en çabuk harcanmışlar.
2002'den bu yana sürekli olarak yönetimde bulunan iki kişi var!
Recep Tayyip Erdoğan ve Binali Yıldırım…
Bu ikilinin birlikteliği ta 1994 yılına kadar gidiyor.
Erdoğan ve Yıldırım Türkiye gibi bir coğrafyada 25 yıl süre ile yerel ve genel siyaset yapacaklar ve birbirlerinden başka bir kader arkadaşları olmayacak!
Bu her konuda ve her eylemde aynı düşündüklerinin önemli bir işaretidir.
Yazının başlığında belirttiğim gibi bu iki kişi 17 yıldır Türk Devletinin ve Türk Milletinin geleceğini doğrudan etkileyecek hükümler vermekteler.
Ben bu ikilinin Türk Devleti ve Türk Milleti adına "Hüküm verecek" seviyede "hikmete erdiklerine" ve "Güzel-faydalı işler" yaptıklarına inanmıyorum.
Bu iddiamı da kanıtlıyorum…
Binali Yıldırım;
Devlete iş yapan yandaş yüklenicilerden topladığı 630 Milyon Dolar ile ilgili olarak Türk Milletini aydınlatmadı. Olayın gerçekliği para veren yüklenicilerin söylemlerinden ve telefon konuşmalarından öğrenildi.
Binali Yıldırım şu sorulara açık net çıplak doğru yanıt vermelidir;
-630 Milyon Doları ne karşılığında istediniz?
-Bu para ile Sabah Grubu mu alındı?
-Bu yüklenicilere şimdiye kadar ihalesiz olarak kaç milyon dolarlık iş verildi?
-Sizin ve çocuklarınız üzerindeki Türkiye- Malta ve Hollanda'daki gayrimenkul-menkul- gemileri nasıl edindiniz?
-Sizin ve çocuklarınızın şirketleri 2002 yılından önce ve sonra devlete ne kadar vergi verdi?
Recep Tayyip Erdoğan;
-Erdoğan Üniversite diplomasının sahte olmadığını Türk Milletine anlatmadı.
-Erdoğan Türk Milletine "Sıfırlama" konuşmalarını ve gerçeği anlatmadı.
-Erdoğan Oslo ve Habur olayları hakkında Türk Milletine bilgi vermedi.
-Erdoğan FETÖ'ya Kozmik Odaya girmesi için neden izin verdiğini Türk Milletine anlatmadı.
-Erdoğan Valilere niçin "PKK'lılar dokunmayın" diye emir verdiğini Türk Milletine anlatmadı.
-Erdoğan "PKK Terörist değildir Türk Devleti teröristtir" diyen Şivan Perver ile kol kola girip beraberce ağladıklarını Türk Milletine anlatmadı.
-Erdoğan Türk Askerinin Katar'da neden bulunduğunu ve kimi-neyi koruduğunu Türk Milletine anlatmadı.
-Erdoğan Milli Andımızın Danıştay kararına rağmen niçin okullarda okutulmadığını Türk Milletine anlatmadı.
-Erdoğan 2002 öncesi ve sonrası aile olarak devlete ne kadar vergi verdiğini açıklamadı.
Değerli Okurlar;
Yazımın başındaki Türklük ve Müslümanlık tanımlarını boşuna yazmadım.
Sayın M. Beşeri kitabında şunu yazar;
"Leylekler yuvalarını sadece Türk ve Müslümanların çatılarına kurarlar!"
Çünkü leylekler kimin evinin çatısında güvende olduklarını bilirler.
Mevsim geliyor izleyin sizler de bu sözün doğruluğunu göreceksiniz!
Emanetin esas sahibi Türk Milletinden yukarıda yazılan gerçekleri saklayan ikili Türk Milleti adına hüküm veremez. Çünkü bu ikili de yalan ve kul hakkı vardır. Bu iki büyük günahı işleyenler hikmete erenlerden değildir…
================================
Rıfat Serdaroğlu: ANADOLU ANA DOLU MU?
1804 Sırp isyanından 9 Eylül 1922 arasındaki 118 senede Anadolu'nun Türk ve Müslüman nüfusu bir cepheden diğer cepheye koşarak savaşmaktan perişan olmuştu!
Bir taraftan savaş diğer taraftan en az 7 yıl süren askerlik salgın hastalıklar açlık soğuk yüzünden 40 milyona yakın Türk-Müslüman kırılıp gitmişti…
Osmanlı zamanında askerlik yapanlar gariban-sabansız kalmış köylüler yani Türklerdi. Kur'a- İhtiyat- Redif denilen ve sonu gelmeyen askerlik hizmeti sadece Türklerin omuzlarında idi.
Hıristiyanlar askere alınmaz bedel öderlerdi.
Azınlıklar askere alınmazlardı.
İstanbul'da doğanlar başka yerde otursalar dahi askerlikten muaftı.
Arap Bedevileri Girit Ahalisi Arnavutlar askerlik yapmazlardı.
Aşiretlerin çoğu Irak topraklarındaki Kürt Aşiretler ve Kabileler askere alınmazdı.
Kadılar Müderrisler İmamlar Müezzinler Tekke Şeyhleri Medrese talebeleri (sadece İstanbul'da 25 bin medrese öğrencisi vardı) Kabe-i Muazzama
Mescid-i Nebevi Mescid-i Aksa hademeliği yapanlar Peygamber Kabirlerinin Türbedarları Padişah Hizmetinde on dört sene bulunanlar Devlet Memurları
askerlik yapmazlardı.
Burada bir konuya dikkatinizi çekmek isterim;
Gerek Osmanlının son zamanında gerekse Türk Devleti kurulduktan sonra devlete karşı yapılan silahlı isyanların tamamında dış kışkırtmaya da elverişli elebaşı olan iki unsur vardır; Şeriat düzenini savunanlar ve Bölücü-Kürtçüler!
Bunlar askerlik yapmazlar ve kendi yörelerinde halkı sömürerek krallar gibi yaşarlardı. İsyana gerekçe olarak ne gösterirlerse göstersinler esas gerekçe "kendilerinin kazanımlarının ellerinden gitmesidir!"
Bu kesimin 28 Şubat'a karşı olmalarının gerekçeleri de inançlarını yaşayamamak baskılar değildi. Tüm 28 Şubat sürecinde görevden alınan devlet memuru sayısı 3 bin 268 idi. ( Üstelik hepsi de mahkeme kararıyla) FETÖ yüzünden 500 bin kişinin tutuklandığını Bakan söyledi! Hem de haklarında yargı kararı olmadan.
Bu iki kesimin esas dertleri kurban derilerinin sadece Türk Hava Kurumuna verilmesi kararı ve sayıları 10 binden fazla olan kaçak kursların tarikat ve cemaatlerin elinden alınarak Milli Eğitim Bakanlığına devri idi!
Zaten bu iki kesimin demokrasi ile alakası olması eşyanın tabiatına aykırıdır. İtirazları kalkışmaları tamamen parasal menfaat ile ilgilidir. (Bkz; Suudi Arabistan ve Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi. Özendikleri rejimlerde demokrasi var mı?)
Türkler çeşitli cephelerde vatan uğruna canlarını verirlerken askerlikten muaf olan azınlıklar çok zenginleştiler. Devletin üst kademelerinde yer tuttular.
Bizler kendi devletimizi Türklerin yönettiğini düşünürken yönetim kademeleri bu grupların eline geçti.
17 yıllık AKP iktidarında da bu iki kesim hiç olmadıkları kadar güçlendi.
İslami terör örgütlerinin (İhvan-IŞİD- El Nusra) AKP tarafından desteklendiği Avrupa ve Arap basınında tefrikalar halinde yazılıyor.
2002 yılından bu yana AKP Hükumetlerinde görev yapan bakanları- üst düzey bürokratları-valileri inceleyin tamamına yakınının bu iki kesimden olduğunu göreceksiniz…
Değerli Okurlar;
Biz körü körüne milliyetçi değiliz. Biz "Atatürk Milliyetçisiyiz. " Bu yüzden
"Ne Mutlu Türküm Diyene" ilkesine inanır "Ne Mutlu Türk Olana" ilkesini reddederiz. Bize göre kendini Türk kabul eden herkes Türk'tür!
Herkesin inancı-etnik kökeni onun onurudur. Böyle bilir ve buna saygı duyarız.
Ama siz etnik kökeninizden dolayı PKK Narko-Terör örgütünü desteklerseniz veya PKK terörü karşısında susarsanız İslam'ın arkasına sığınıp kaçak kurslarda her yıl on binlerce genci Taliban mantığıyla Cumhuriyet düşmanı olarak yetiştirirseniz vatanınıza ihanet etmiş olursunuz ve kafanıza Türk'ün demir yumruğu öyle bir iner ki aklınızı kaybedersiniz…
Türk Devletinin her gün Cumhuriyet değerlerinden ve çağdaş dünyadan koparılmasının dünyada itibar kaybetmesinin en büyük suçlusu AKP'dir.
Türk Düşmanı bu harekete kendi ayıbını örtmek için destek veren çakma
Türk Milliyetçisi İşlevsiz Doçent de aynı derecede suçludur.
Muhalefet Liderleri bu konuların farkında bile değildirler.
Farkında olsalar 15 Temmuz için yapılan şova katılırlar mıydı?
Tek çocuklarının nikah şahidi yaparlar mıydı?
Devamlı Saray ziyaretçisi olurlar mıydı?
Bunlar da en az zerzevatçı ve Püskevitçi kadar suçludur.
Eskimiş çağ dışı kalmış siyasetçileri ve partileri tümden tarihe gömmedikçe ve Türk olarak yaratılmanın Müslümanlığı seçmiş olmanın gururunu ve sorumluluğunu taşıyan genç vatan evlatlarına Türkiye'nin yönetimini devretmedikçe başımız dertten kurtulmayacaktır.
Yazının başlığındaki gibi Anadolu bugün ana mı dolu yoksa hain mi dolu?
Çoban Ateşi Hareketi tüm Anadolu'ya yayılıyor. Türklüğün gerçek İslamın Atatürkçülüğün çağdaşlığın temsilcisi bu hareketin ateşi tüm Anadoluyu saracak vatan ve millet dostlarını ısıtacak Türk Vatanı ve Türk Milleti düşmanlarını da yakıp kavuracaktır…
Anadolu'da bir söz vardır;
Tandır tava geldi hamur bitti /İşler yola girdi ömür bitti…
Daha yazacak çok şey vardı (Örneğin son dönem Saray Paşaları) ama yerimiz bitti!
================================
Rıfat Serdaroğlu: ANAYASAL İHANET KURUMLARI
Devletin Anayasal Kurumlarından bazıları uymak zorunda oldukları Anayasayı çiğnerse o devlet ayakta kalabilir mi? Çok zor!
Kırk yıllık meşe ağacı böğrüne baltanın her inişinde gözyaşı dökermiş.
Yandaki çam ağacı sormuş; Canın çok mu yanıyor?
Meşe; Canımın yanması baltanın darbesinden değil baltanın sapının benden olmasından…
Diyanet İşleri ve TRT Anayasal kurumlarımızdandır.
Anayasa'da bunların nasıl yönetilecekleri tarafsızlık ilkesine uymalarının zorunlu olduğu açıkça yazılmıştır. Bu emirler Türk Milletinin emirleridir. Kurumları yönetenler amasız-fakatsız bu emirlere uymak zorundadırlar.
AKP döneminde özellikle bu iki Anayasal Kurum birer devlet düşmanı gibi hareket etmekteler.
Anayasanın 136. Maddesine göre "Lâiklik ilkesi doğrultusunda tüm görüş ve düşüncelerin dışında kalarak ve milletçe dayanışma ve bütünleşmeyi amaç edinerek" çalışması gereken Diyanet İşleri bu emre uyuyor mu?
Ya Anayasanın 132. F. Maddesine göre kamu kaynaklarını kullanan Türk Milletinin tamamından kesilen paralarla ayakta durabilen TRT Radyo Televizyonları ve RTÜK denen kuruluş Anayasanın emirlerine uyuyor mu? Maalesef! Her ikisi de Türk Devletinin Türk Milletinin emrindeki kurumlar gibi değil de AKP'nin kurumları gibiler!
TRT'nin tüm Radyo ve Televizyonları Anayasa ve yasaları açıkça çiğnemek bir yana her türlü devlet terbiyesi ve ahlak dışı hareketlerin odağı oldular. Yetinmediler insanları yanlış yönlendirerek birer AKP militanı gibi davrandılar.
Diyanet İşleri denen Anayasal kurum ise en başta İslam'a ve Lâiklik ilkesine ihanet ediyor. Türk Milletini bölmek isteyenlerin değirmenine su taşıyor!
AKP Milletvekili sıfatını taşıyan biri "AKP'ye vereceğiniz oy cennetin anahtarıdır" diyor.
Diyanet; "Sen kimsin be adam? Kimin cennete girip giremeyeceğine sen mi karar veriyorsun?" diyeceğine susarak destekleme yolunu seçiyor!
Fakat AKP İslam'ı istismar etmek için bir yalan haber uydurduğunda anlamadan dinlemeden Diyanet İşleri de aynı yalanı "doğru" imiş gibi savunuyor…
Değerli Okurlar;
AKP sürekli olarak "Dilim Politikası" uyguluyor!
Her gün Cumhuriyetin bir damarını kestiriyor. Sonra susuyor ertesi gün bir darbe daha vurdurtuyor.
Yıllardır bu böyle devam ediyor! Türkiye adım-adım Federe İslam Devletine doğru sürükleniyor.
Bu güzel ülkenin aydınları- resmi sivil kurumları- üniversiteleri-sivil toplum kuruluşları-sendikaları sadece seyrediyor. Kendilerinden beklenen "Yapamazsınız Anayasa ve yasaları çiğneyemezsiniz" feryadını onlardan bir türlü duyamıyoruz!
Sanki Türk Devletini ve Cumhuriyeti korumak bizler gibi üç-beş kişiye zimmetlenmiş sadece bizlerin göreviymiş gibi!
Bizler böyle yüce bir göreve zaten doğuştan yazılmışız ne şikayetimiz ne de kimseden bir talebimiz olur!
Fakat vatanseverim-demokratım-cumhuriyetçiyim-Atatürkçüyüm deyip te seyreden ve arkadan çelme takmaya çalışanlar var ya işte onlar canımızı acıtıyor…
Not;
Çoban Ateşi Hareketi Türk Siyasi hayatına "Parti" olarak girdiğinde bu iki kurum ve diğer ihanet içinde olanlar "Anayasal Kurum" olmaktan çıkarılacaklardır.
Diyanet; Tüm inançlara eşit olarak hizmet verecek şekilde yeniden yapılandırılacaktır.
TRT ve yan kuruluşları ise sadece "Eğitim" hizmeti verecek hale getirilecek
yönetimi üniversitelerden oluşacak bir kurula bırakılacak ve kadrosu ise
en aza indirilecektir…
================================
YILMAZ ÖZDİL: Mansur Yavaş
Düello…
Mert insanların kültürüdür.
Hukuku vardır.
Yüz yüzedir.
Eşit şartlarladır.
Şahitler nezaretindedir.
Gizli saklı değildir alenidir.
Bu yüzden sadece kazanana değil onurlu davranışı nedeniyle kaybedene de saygı duyulur.
Centilmen rekabetidir.
Spor mesela aslında düellodur…
Atletizmden yüzmeye bisikletten haltere eşit şartlarda mücadele edilir neticeyi belirleyen yetenektir futbol maçına ben 11 kişi çıkayım sen kalecisiz başla denilemez iyi oynayan kazanır boksörle güreşilmez raketle kano yapılmaz eskrim sporu zaten düellodan ilham alınarak doğmuştur.
Romantiktir…
Modern Rus edebiyatının babası kabul edilen efsane şair Puşkin düelloda hayatını kaybetmiştir. Tarihin gördüğü en ünlü çapkın Casanova tarihin gördüğü en ünlü düelloculardan biridir.
Adabı vardır.
Ahlakı vardır.
Belaltı vurulmaz.
Sırttan vurulmaz.
Kadınlar çocuklar yaşlılar engelliler muaftır asla dokunulmaz.
★
Pusu…
Korkak insanların kültürüdür.
Namertliktir.
Delikanlı gibi rakibinin karşısına çıkamayıp sinsice tuzak kurarak yalanla hileyle kumpasla komployla ayak oyunuyla alavere dalavereyle entrikayla saklanarak arkadan vurmaktır.
Kadın çocuk gözetmez.
Ahlak tanımaz.
Tiksindiricidir.
★
Tarihçilere göre düello kültürünün temelinde "haklı olan yenilmez Allah haklı olana yardım eder" inancı yatar.
Pusu kültürünün temelinde ise din-iman kaygısı yoktur herhangi bir kutsal değere dayanmaz.
★
Düelloyla pusu zannedildiği gibi batıyla doğu arasındaki gelenek farkı değildir cesaretle kalleşliğin coğrafyası haritası sınırı olmaz.
Karakter'dir.
★
Şark kurnazlığında vardır ama…
Türk milletinin özünde yoktur.
★
Ankara seçimi düne kadar yerel seçimdi.
Artık yiğitçe düelloyu göze alanlarla adice pusu kuranlar arasındaki tercihtir.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/mansur-yavas-3889150/
================================
BEKİR COŞKUN: Hadi zillet!. .
Hiç tanımadığı insanların acısına-yardımına koşardı millet…
Arabanın kontağını kapat geçenlere "Bir ittiriverin kardeş" de… Sesini çıkartmazsan gideceğin yere ittire ittire götürürlerdi adamı…
Kazara kaldırımda biri yere yığılsın… Otuz kişi birikir oracıkta teşhis konulur kıpırdatma riski falan demeden kolunu boynunu kırıp kaldırırlardı adamı ayağa…
Boş bir tabutu çıkartsaydınız mesela… Kimdir nedir necidir demeden koşup girerlerdi altına… İtiraz eden çıkmazsa bulvarda üç tur atardı rahmetli…
★
Böyleydik…
Ama nefret bulaşıcıdır…
★
"Kavga ede ede başardığını" açıklamış bir Cumhurbaşkanı var…
Ve devam ediyor…
★
Şimdi yerel seçimlere gidiliyor…
AKP'den kopması beklenen oyları ürkütmemek için muhalefet "beka" kelimesini ağzına almamaya çalışsa da bence bu yerel seçimler "yerel" olmaktan çıktı…
Tüm ülkenin tarafsız Cumhurbaşkanı olması gereken arkadaş meydanlara düşmüş kendi partisinin ittifakına oy istiyorsa…
Öbür partileri ya "FETÖ" ya "PKK" sayıyorsa…
Muhalefet "hain" ise…
Ciddi rakip görmeye başladığı Meral Akşener'i hapse kapatmakla tehdit diyebiliyorsa…
Bir grup kadın göstericinin masum sloganlarını bahane edip tüm karşı partilere "Bunların ortak yanı ezan düşmanlığı" diyerek bas bas bağırıyorsa…
Milletin yarısına "Zillet" diyorsa…
Evet bu artık sıradan bir yerel seçim değil…
En azından arkadaş açısından "beka" meselesidir…
★
Kendini "herkesin cumhurbaşkanı" olmaktan çıkartan kendisi…
Bir de seçimlerde oyları yüzde 50'nin de altına düştü mü?…
Türkiye'nin diğer yarısının kendilerine "zillet" demeyen herkesin cumhurbaşkanı olacak birisini isteme hakları vardır…
Seçim bittiği an…
★
Hadi zillet…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/hadi-zillet-3888317/
================================
Rıfat Serdaroğlu: BATAKLIKTASINIZ
Kendi özünü satıp makam ve para uğruna emperyalist devletlere köle olmayı kabullenenler kullanım süreleri dolduğunda bataklığa düşmüş gibi debelenirler.
Debelendikçe de daha dibe batarlar. Esfel-i safilin'e kadar yolları var…
Bülent Arınç "Ankara'yı parsel-parsel FETÖ'ya sattı" dediği İ. Melih Gökçek için şunu söylemişti;
"Bir kişi oturduğu koltuktan kalkmak istemiyorsa mutlaka altına pislemiştir!"
Cumhur ittifakının önderleri de oturdukları ve hile ile muhafaza ettikleri koltuklarından kalkmak istemiyor! Kalktıkları an tüm pisliklerinin ortaya saçılacağını iyi biliyorlar. Bunlarla ilgili söylenecek o kadar çok söz var ki!
Fakat bunlarda surat yok ki…
"Öcalan Türkiye'nin önünü açıyor" diyen bunlar!
"Sayın Öcalan demeyi ve PKK bayrağı açmayı suç olmaktan çıkardık" diyen bunlar!
"Bizim kitabımızda Türklük yok" "Türklük şart değil" diyenler yine bunlar!
Türlüğü ayaklar altına aldıklarını söyleyen bu yalancı ikili var ya izninizle onlara Türklerin karakteristik özelliklerinden bazılarını hatırlatalım;
-Türkler Dilencilik yapmazlar!
Çevrenizdeki dilenenlere bakın hiçbiri Türk değildir.
Hac zamanı Kabe'de dilenen her milletten insan vardır. Fakat orada dilenen bir tane Türk bulamazsınız! Türkler karşılığını veremeyecek pahada bir armağan kabul etmezler.
Dilenen ve ödeyemeyeceği kadar büyük bağış kabul eden Türk değildir!
-Türkler Hırsızlık Bilmezler!
Çok değil 20 yıl evvel Anadolu'nun çoğu yerinde kilit yoktu!
Esnaf bir yere gideceği zaman kapının önüne bir iskemle koyar kilitlemeden giderdi.
Ne zaman baştakiler sülaleriyle yandaşlarıyla birlikte hırsızlığa başladılar burası dar-ül harptır burada hırsızlık günah değildir çalıyorlar ama besmeleyle çalıyorlar demeye başladılar milletin dengesini bozdular.
Yönetenler hırsızsa bilin ki bunlar Türk değildir…
-Türkler Para ile Hizmetkârlık Yapmazlar!
Volter Türkler için "Türklerin sanatı liderliktir başka bir şey bilmezler" demiştir.
Anadolu'nun en ücra köşesinde yardıma ihtiyacınız olsun Türkler sizi evlerinde konuk ederler.
Para teklif ederseniz kabul etmezler ısrar ederseniz gücenirler…
-Türkler Unvan Makam Şan Şöhret Peşinde Koşmazlar;
Türkler bunların geçici olduğunu bildikleri için peşlerinde koşmazlar.
Türklerde idare edilen ile idare eden eşittir. Kimsenin diğerine üstünlüğü yoktur. Kim ki devlet olanaklarını gösteriş ve korkutma aracı olarak kullanıyorsa bilin ki o Türk değildir!
-Türkler kendilerinden önce diğer canlıları ve insanları düşünürler;
Dünyaca ünlü Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov bir röportajında şöyle diyordu;
"Kırgız köylüsü tarlayı ekeceği vakit bir avuç tohumu tarlaya savurur ve (Allah'ım bu komşularımın hakkı olsun) der sonra ikincisini savurur ve (Bu da kurdun-kuşun hakkı olsun) der en sonunda ise tohumu serper ve (Allah'ım iznin olursa bu da benim hakkım olsun) der…
Kendi 1.000 TL lik çay içerken vatandaşına sadaka verir gibi birer paket çay veren de vatandaş otobüs parası bulamazken Klasik Oto koleksiyonu yapanlar Türk olamazlar…
-Türkler Kin Gütmezler;
Türkler kindar nesil istemezler. Türkler bilirler ki kindar olan Müslüman olamaz.
Bu yüzden Türkler kin tutmazlar…
İktidarda bir gün daha kalmak uğruna sonunun nereye varacağını bilmedikleri laflar edip kendilerini küçük düşüren "Ben Türk değilim eşim ise Arap" diyenle kendini Türk Milliyetçisi sayan ama Milli Andımızı yargı kararına rağmen okutamayan zavallılara Hoca Ahmet Yesevi ağzıyla bir öğütte bulunalım. Dinlerler mi? Mümkün değil!
Yesevi Hazretlerine sorarlar; "Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Yesevi; Ben önce Türküm sonra Müslüman'ım der.
Neden diye sorduklarında ise şöyle yanıt verir.
"Türklük Allah'ın bazı kullarına doğumla bahşettiği bir kaderdir. Müslümanlık ise bir tercihtir. Bu sebepten ben önce Türküm sonra Müslüman'ım. İkisini de başım üstünde taşırım"
Bir soru ve yanıtı ile yazıyı bağlayalım;
Müslüman hırsızlık yapar mı? Hırsızdan Müslüman olsa ne olur olmasa ne olur? Peki hırsıza erketelik yapandan Müslüman olur mu?
Yanıt; Bunu kimse bilemez bu Allah ile kulları arasındadır.
Fakat kesin olan bir gerçek var ki böyleleri asla Türk olamaz…
================================
NECATİ DOĞRU: Annenin feryadı!
Eşini ve oğlunu o gece kaybetmiş acılı annenin aslında adalet aradığını biliyoruz. Adalet aradığı için soruyor: "250 şehidi kaça sattınız?" Hukuk aradığı için "Anlı şanlı günlerimizi çaldılar! Haram olsun bana haram ettikleri her gün gibi" diyerek sorusunu paylaşıyor.
Bu soru kime?
Cevap veren yok.
İşitmiyorlar.
Sağırlar.
15 Temmuz'da darbeciler İstanbul boğaz köprüsü girişinde iktidar partisi AKP'nin reklamcısı Erol Olçok ile oğlu Abdullah Tayyip Olçok'u da şehit ettiler. O gece hem eşini ve hem oğlunu kaybeden Nihal Olçok "adaleti kaça sattınız?" diye sorarken; FETÖ'nün siyasi ayağına dikkat çekmek istiyor olmalı.
Acılı anne!
Bir iş adamını!
Ve bir de ihaleyi!
İşaret ediyor.
★★★
İktidar büyükleri ile de yakınlığı olan Fettah Tamince adlı iş adamı bir zamanlar Fetullah'a yakın olduğunu kendisi itiraf etmişti. TUSKON üyesi ve Zaman Gazetesi ortağı olmuştu. Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı ile MASAK raporlarına göre Fetullah cemaatine bağlı vakıflarda mütevelli heyet üyeliği yapmış himmet parası toplamıştı. Bu yönde basında çok sayıda haber bilgi yayınlanmıştı. Tamince hakkında FETÖ soruşturması başlatılmış fakat savcı "kovuşturmaya gerek yoktur" kararı vermişti. Daha sonra bu savcının da içinde yer aldığı bazı savcılar "FETÖ dosyalarında adı geçen bazı kişiler hakkında para karşılığında takipsizlik kararı verdikleri" şüphesiyle açığa alınmışlardı.
Annenin isyanı bunaydı.
★★★
Adalet arayan anne Atatürk Kültür Merkezi (AKM) ihalesinin iş adamı Fettah Tamince'nin şirketine verilmesi haberini de paylaşarak "İhale verildi. Bu mudur? Neyle neyi takas ettiniz?" diye soruyor.
AKM ihalesi!
Roman olur.
Yıkıldı.
Yeniden yapılacak.
860 milyon TL'ye ihale edildi.
İhaleyi Tamince'nin Sembol adlı şirketi ile Yeni Yapı adlı bir şirket kazandı. Maliyetin 1 milyar TL'yi bulması kuvvetle tahmin ediliyor. Oysa 9 yıl önce 2010'da "AKM'yi tamamen yıkmaya gerek yok güçlendirip restore ederek İstanbul'a kazandırırız" fikri hakim oldu. Bunun için 90 milyon TL gerekiyordu. Bu parayı da hibe olarak Avrupa Kültür Başkenti Ajansı verecekti. Türkiye'den bir kuruş çıkmayacaktı. Ne oldu ne döndü anlaşılamadı. Birileri dava açtı AKM'nin yenilenmesi projesi durduruldu.
★★★
Sakıp Sabancı sağdı.
Bir açıklama yaptı.
Dedi ki "Sabancı Vakfı olarak 30 milyon TL sponsorluk verelim AKM böyle harap kalmasın yenilensin. " O zaman Kültür Bakanı Ertuğrul Günay'dı Sabancı'nın önerisini olumlu buldu. Bakanlık da 40 milyon TL koydu 70 milyon TL'ye AKM'nin yenilenmesi ihaleye çıktı. İki şirket (Tanca ve Yeni Yapı) 2012 yılında şantiyeyi kurdu AKM'yi yenileme inşaatı başladı.
Sonra yine aynı hikaye.
İnşaat yine durdu.
Ve Kültür Bakanı Günay istifa etti. İktidar AKM'yi "tamamen yıkıp yeniden yapacağını" açıkladı. Proje büyütüldü. Ve Tamince'nin şirketi Sembol ile Yeni Yapı şirketine 860 milyon TL'ye yapılsın diye ihale edildi.
70 milyona yenilenecekti.
Enflasyon farkını ekle.
Bugünkü paraya getir.
100 milyona bitecekti.
860 milyon harcanacak
★★★
Eşini ve oğlunu yitirmiş acılı anne Nihal Olçok soruyor: "İhale verildi. Bu mudur? Neyle neyi takas ettiniz?"
Sağırlar duymuyorlar.
FETÖ'nün siyasi ayağı nerede?
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/annenin-feryadi-4012147/
================================
BEKİR COŞKUN: "Gitmez" denilen bir de baksın ki gitmiş…
-Yaşamı at sırtında geçmiş Süleyman Şah ölümünden sekiz asır sonra bu arkadaşlar sayesinde ilk kez askeri REO'ya binip düşmandan kaçtı…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türk askerinin kafasına çuval geçirildi…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez devlet komutanlarından hastanesinde okullarından mülklerine kadar kendi ordusunu tasfiye etti…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir tarikatın sinsi kumpaslarıyla suçsuz-günahsız Genelkurmay Başkanı tutuklanarak hapse kapatıldı…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez Yahudi düşünce kuruluşları bir Türk başbakanına "Üstün cesaret madalyası" verdi…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez ülkenin başbakanı "Kürdistan" dedi…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir başbakan önünde ayağa kalkmayan subayı hapse attırdı ve çıkıp "Şu anda hapiste" diye gururlandı…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez Türk Ordusu'nun yapması gerekeni ÖSO diye bir devşirme örgüte yaptırdılar ve Cumhurbaşkanı TSK ile birlikte ÖSO'ya teşekkür etti…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez Andımız yasaklandı…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez Atatürk'lü bayrak taşıyanlar hapse atıldı…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez ülkenin tüm haberleşme-iletişim sektörü yabancıların eline geçti…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez cumhurbaşkanına uçak hediye ettiler cumhurbaşkanı da uçak hediye eden Katar'a tank fabrikamızı verdi…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez dört bakan ayakkabı kutuları rüşvet paralarını sayma makinaları kasaları kanıt kasetlerle yakalandı ama değil soruşturma ifadeleri bile alınmadı…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez gazeteleri televizyonları ile tüm medya iktidara bağlandı…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez TBMM anlamını yitirdi…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez kayınpeder cumhurbaşkanı damat maliye bakanı oldu…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez yoksullar ikişer kilo domates-soğan için kuyruğa girdiler…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez 70 milyar dolarlık fabrikalar limanlar santraller kamu varlıkları satıldı…
-Cumhuriyet tarihinde ilk kez işsizlik rekor kırdı…
-Ve cumhuriyet tarihinde ilk kez bir cumhurbaşkanı belediye seçimlerinde adaylardan fazla meydan meydan koşturup partisinin adaylarına oy istiyor…
İlkler bu köşeye sığacak gibi değil…
★
Hadi Türkiye…
Bir "ilk" daha olsun…
"Gitmez" denilen bir de baksın ki gitmiş…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/gitmez-denilen-bir-de-baksin-ki-gitmis-4012252/
================================
BEKİR COŞKUN: Seçim yapıyormuş gibi yapıyoruz…
Cumhuriyetin ilk seçimlerinde oyları çalarlardı… Meclis'te "Sandıkların çita ve menteşelerinin mukavim" olması tartışıldı… Bu sefer oyları sandıkla birlikte yürüttüler kimi yerde sandığı sandık görevlisine zincirledi ki sandık giderse görevli de gitsin…
Şimdi oy var…
Sandık duruyor…
Adayı çalıyorlar…
★
Cumhurbaşkanı resmen açıkladı:
Mansur Yavaş seçilsin "Ankara'yı teslim edecek değiliz seçilirse alırım…"
★
İstanbul'un AKP adayı kim?. .
Bence Recep Tayyip Erdoğan…
Zaten Binali Yıldırım'ın meydandakilere laf ola birkaç cümle söyledikten sonra "Ben vaktinizi almayayım cumhurbaşkanımız şimdi size projelerimizi anlatacak" demesi yeterince açık… Sonra da oturup dinledi baktı seçilirse ne yapacak…
Ankara adayının adı ne?. .
Bir anda hatırlayamadınız!. .
Ankara varoşlarında seçmene mikrofon tuttular kimisi adını bildi soyadını "Özhassiki" falan yaptılar…
Çünkü oylarını Recep Tayyip Erdoğan'a verecekler o kadar…
★
Seçimden sonra muhalefet adaylarının başına ne geleceği aşağı yukarı belli…
Meral Akşener'e "seni hapse atarım" dedi…
★
Kemal Bey'in cezası daha ağır:
Asılacak…
İdam sehpası görüntüsü bulamadılar editör Ulucanlar Cezaevi müzesine muhabir gönderdi… Muhabir Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asıldığı sehpanın önünde Kemal Kılıçdaroğlu'nun asılması gerektiğini açık açık söyledi "İşte bu sehpa" dedi…
★
Ben böyle seçim görmedim seçim yapıyormuşuz gibi yapıyoruz…
Camiler seçim bürosu… AKP bayraklarını minareye asan da var hoparlörlerden durmadan parti marşı yayınlayan da… Parti toplantılarını camilerde yapmaya başladılar bir tek imam çıkıp konuşma yapmıyor… Medya tümüyle bir kişinin emrinde "Talimat verdim barajları gösterin" diyor açıyorsunuz spikerin suratı baraj… Bir cumhurbaşkanı her ilde her ilçede AKP'nin belediye başkan adayı olarak çıkıp seçmenden oy istiyor adaylar ortada yok… Tehdit şantaj hukuksuzluk saygısızlık hakaret iftira yalan sahtekarlık…
★
Bu seçim değil…
Adayları falan boş verin…
Asıl seçim; Türkiye neyi seçecek?. .
Ahlaksızlığı mı?. .
Ahlakı mı?. .
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/secim-yapiyormus-gibi-yapiyoruz-4141710/
================================
YILMAZ ÖZDİL: Yeni Zelanda'nın taşına bak gözlerimin yaşına bak
4 milyon 300 bin işsiz var.
5 milyon Suriyeli var.
Soğan kuyrukları var.
Patates ithal ediliyor.
Konkordato yağıyor.
E miting kürsülerine çıkıp bunları anlatamayacağı için neyi anlatıyor?
★
Yeni Zelanda'yı.
★
Gaziantep'e gidiyor.
"Yeni Zelanda'da yaşanan zulme başeğmeyeceğiz Yeni Zelanda'da ilkeli duruş sergileyeceğiz" diyor.
★
Tekirdağ'a gidiyor.
"Sizlerin buradaki varlığı birliği dirliği Yeni Zelanda'daki teröristin zoruna gitmiş bu teröristler Tekirdağ'ı bize çok görüyorlar" diyor.
★
Gaziosmanpaşa'ya gidiyor.
"Yeni Zelanda'da yaşananları görüyorsunuz bu konuda ileri giderlerse terbiye metodlarımız var terbiye etmesini biliriz" diyor.
★
Zeytinburnu'na gidiyor.
"Yeni Zelanda'da yaşananları görüyorsunuz Türkiye'nin yükselişi Haçlı artıklarının zoruna gidiyor" diyor.
★
Samsunlular gecesine gidiyor.
"Yeni Zelanda'daki olayı sonuna kadar takip edeceğiz bir daha yaşanmaması için elimizden gelen çabayı göstereceğiz" diyor.
★
İzmir'e gidiyor.
"Yeni Zelanda'daki cani silahının üzerine ülkemizi ve milletimizi hedef alan semboller çiziyor" diyor.
★
Çanakkale'ye gidiyor.
"Yeni Zelanda'da verilen mesajla bizim sabrımızı sınıyorlar" diyor.
★
Sakarya'ya gidiyor.
"Ülkemizdeki bölücü örgütle Yeni Zelanda'daki katilin amacı aynı" diyor.
★
Kocaeli'ne gidiyor.
"Yeni Zelanda'daki saldırıya buradan lojistik destek yağıyor" diyor.
★
Üsküdar'a gidiyor.
"Yeni Zelanda kanayan yaramızdır oraya gitmek zorundayız" diyor.
★
Yeni Zelandaların arasına birer cümle Mansur Yavaş sıkıştırıyor…
Yeni Zelanda yargının Mansur Yavaş'la alakalı kararı var Yeni Zelanda biliyorsunuz Mansur Yavaş'ın dokunulmazlığı yok Yeni Zelanda Mansur Yavaş seçime girebilse dahi Yeni Zelanda Mansur Yavaş seçimden sonra çok ciddi bedelini öder Yeni Zelanda Mansur Yavaş bedelini Ankaralılara ödetir Yeni Zelanda…
★
Asrın liderimiz Yeni Zelanda'nın başkenti Wellington büyükşehir belediyesini kazanır mı bilmem ama…
Anlaşılan Ankara'yı kaybettiği kesin!
================================
YILMAZ ÖZDİL: İdam sehpası
Mustafa Kemal Atatürk…
Önce CHP'yi sonra Cumhuriyet'i kurdu.
İdam fermanı çıkarıp becerememişlerdi.
Beş defa suikast düzenlediler.
Uyurken vurmayı denediler otomobilinde vurmayı denediler kaldığı oteli dinamitle havaya uçurmayı denediler Meclis'te üzerine bomba atmayı denediler biri de İzmir'deydi… Kemeraltı'da bombalı saldırı planlamışlardı makam otomobili geçerken karşılıklı iki dükkandan el bombalarını fırlatacaklar üstüne çapraz ateş açacaklar yan sokakta bekleyen otomobile atlayıp Urla yönüne kaçacaklar balıkçı motoruyla Sakız adasına geçeceklerdi. Beceremediler.
★
İsmet İnönü…
CHP'nin ikinci genel başkanıydı.
Suikast düzenlediler.
1964'te başbakanlık binasından çıkarken yakın mesafeden üç el ateş edildi. Mermiler makam otomobiline İnönü'nün oturduğu tarafın kapısına saplandı. Tetikçi Kayseri'de Sümerbank bez fabrikasında elektrik teknisyeni olarak çalışıyordu kalbimden hastayım diyerek sekiz günlük rapor almış güya tedavi için Ankara'ya gelmişti. Olay yerinde yakalandı kendisine yardım eden dört kişi vardı. Bazı "sohbetler"den etkilenerek İsmet İnönü'yü öldürmeyi "kutsal bir görev" olarak gördüğünü söyledi öylesine doldurulmuştu ki İnönü'ye karşı hissettiği nefret saplantısı haline gelmişti.
Milli mücadele kahramanı gazi İsmet İnönü neler görmüştü… Günlük programını bile bozmadı "suikastten korkarsan her duvarın dibinde gölge görürsün" dedi şikayetçi bile olmaya gerek duymadı.
Tetikçi 20 yıl hapis cezası aldı 1971'de Tunceli cezaevinden firar etti belli ki birileri ısrarla kurtarmaya çalışıyordu beş ay sonra yakalandı.
★
Bülent Ecevit…
CHP'nin üçüncü genel başkanıydı.
Yedi defa suikast düzenlediler.
Biri İzmir'deydi… Kıbrıs Fatihi İzmir Çiğli Havalimanı'na inmişti tek el ateş edildi mermi Ecevit'i ıskaladı Robert Kolej'den beri arkadaşı olan Mehmet İsvan'ın bacağına saplandı yara ağır değildi ama Mehmet İsvan komaya girdi çünkü o mermi Türkiye'de kullanılmayan içinde kimyasal barındıran görülmemiş bir mermiydi. Tabanca Amerikan malıydı Türk emniyetine üç adet hibe edildiği ortaya çıktı Amerikan tabanca firması çok mahçup (!) oldu Mehmet İsvan'ı İsviçre'ye götürdüler tedavi masraflarını üstlendiler.
Tetikçi polisti…
Çiğli karakolunda görevliydi.
Yanlışlıkla ateş aldı filan denildi güya soruşturma açıldı tetiği çeken polis serbest bırakıldı güya yargılama yapıldı oradan tıkandı buradan tıkandı üstü örtüldü.
★
12 Eylül darbesinde CHP kapatıldı.
Ecevit Hamzakoy'a götürüldü.
★
Serbest kalınca gazeteciliğe döndü.
Darbeciler yazı yazmasını yasakladılar dinlemedi Milli Güvenlik Konseyi'ne karşı gelmekten tutuklandı Akit celladının idam sehpası önünden yayın yaptığı Ulucanlar cezaevi'ne tıkıldı.
Özellikle yılbaşı öncesinde tutuklanmıştı yılbaşını hapiste geçirmesinden özel zevk alıyorlardı iki ay yatırıldı çıktı.
Darbeciler bu defa hem yazı yazmasını hem konuşmasını yasakladılar bu yasağı da dinlemedi uluslararası basına röportaj verdi Milli Güvenlik Konseyi'ne karşı gelmekten gene tutuklandı Askeri Dil Okulu'nda tutuldu iki ay yatırdılar çıktı.
Çıkar çıkmaz gene uluslararası basına röportaj verdi Milli Güvenlik Konseyi'ne karşı gelmekten gene tutuklandı gene Ulucanlar cezaevi'ne tıkıldı dört ay daha yatırıldı.
★
Deniz Baykal…
CHP'nin dördüncü genel başkanıydı.
12 Eylül darbesinde yasaklanan siyasiler arasında yeraldı.
Zincirbozan'a götürüldü.
Tabancalı suikast için tetikçi tuttular kılpayı kurtuldu.
Dört trilyon liralık hisse senedi var mal beyanında göstermedi dediler iftira ve yalan çıktı İsviçre'de gizli banka hesabı var yedi milyon dolar yatırıldı dediler iftira ve yalan çıktı avukatlık yaparken mafya babasının aracılığıyla sanatçılardan rüşvet istedi dediler iftira ve yalan çıktı arazi aldı imarı değişttirdi dediler iftira ve yalan çıktı Ergenekon hahamını TRT'ye çıkardılar Deniz Baykal MİT ajanıdır CHP'nin başına derin devlet tarafından geçirildi dedi iftira ve yalan çıktı süper lüks yat aldı dediler iftira ve yalan çıktı meclisteki odasında kadın gazeteciyi taciz etti dediler iftira ve yalan çıktı.
En son manevi suikaste uğradı.
★
Hikmet Çetin…
CHP'nin beşinci genel başkanıydı.
Asrın yalanı Ergenekon örgütünün sözde şemasında Pkk'nın ve Asala'nın para kaynağı olarak gösterildi.
Asrın iftirası Balyoz'un sözde darbe planında başbakan yardımcısı olacağı iddia edildi.
★
Altan Öymen…
CHP'nin altıncı genel başkanıydı.
12 Mart Muhtırası sonrasında sıkıyönetim sırasında "terörist hava korsanı" olduğu iddiasıyla uçak kaçırmaktan tutuklandı!
Nasıl yani derseniz… 1972 yılında Türkiye'de ilk kez uçak kaçırıldı. THY'nin Ankara-İstanbul seferini yapan Boğaziçi isimli uçağı dört Türk eylemci tarafından silah zoruyla Sofya'ya götürüldü. Deniz Gezmiş Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamlarının durdurulmasını talep ediyorlardı. Yolcular arasında İsmet İnönü'nün oğlu Ömer İnönü de vardı. Sofya'da 36 saat beklettiler basın açıklamasını yaptılar sonra yolcuları serbest bırakarak teslim oldular.
Tam o sırada… Gazeteci Altan Öymen ve kendisi gibi namuslu gazeteci arkadaşları Deniz Gezmiş Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan'ın idamlarını önleyebilmek için imza topluyordu 12 bin imza toplamışlardı Altan Öymen bu imzaları TBMM'ye ve Cumhurbaşkanlığı'na götürerek bizzat elden teslim etmişti.
Şak… Altan Öymen'i tutukladılar.
Örgüt üyesi olmak ve uçak kaçırma eylemini planlamakla suçladılar.
Ellerini ve gözlerini bağlayarak emniyete getirdiler sorguya kadar sekiz gün hücrede beklettiler.
O dönemin yalaka basınına yalan üstüne yalan haber yazdırdılar Altan Öymen'in Esenboğa'da görevli bir yer hostesi ve bir kargo memuruyla uçak kaçırma eylemini organize ettiğini anlattılar.
Halbuki ne o isimde hostes ne de o isimde kargo memuru vardı hepsi uydurmaydı.
Uçak kaçırma bahaneydi muhalif sesleri kesmeye çalışıyorlardı.
Neticede Altan Öymen'in suçsuzluğu kanıtlandı. Ama bir türlü serbest bırakmıyorlardı. "Kamuoyuna uçak kaçırma suçuyla yakalandığınızı duyurduk hemen bırakırsak olmaz olay biraz unutulsun bırakırız" dediler! İki ay yatırdılar.
Tutuklanması birinci sayfalardan manşetlerle gümbür gümbür duyurulmuştu serbest bırakılması iç sayfalarda tek sütunluk küçücük haberle duyuruldu.
★
Ve Kemal Kılıçdaroğlu…
CHP'nin yedinci genel başkanı.
Akit celladı Ulucanlar'dan idam sehpasının önünden televizyon yayını yaptı CHP genel başkanı'nın asılmasını istediklerini söyledi.
★
CHP tarihi…
Emperyalizm maşası karşıdevrimcilerin suikast ve iftira tarihidir.
★
(Her şerde hayır vardır misali… Oturduğu koltuğun farkında olmayan mevcut CHP yönetiminin Akit celladının idam çağrısıyla kendine geleceğini bünyesine soktuğu abuk sabuk tiplerden kurtulup kuruluş ayarlarına döneceğini umut ediyorum. )
★
Cellat bir kez daha göstermiştir ki…
CHP Türkiye Cumhuriyeti'dir.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/idam-sehpasi-4012819/
================================
MURAT MURATOĞLU: Ülke büyüdü millet küçüldü!
Başkanlık sistemi ile beraber bir kararname yayınlandı. İstatistik Kurumu Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'a bağlandı. O da enerji bakanlığından arkadaşınıİstatistik Kurumu'na atadı.
Artık "Yaz kızım enflasyon yüzde 5 işsizlik yüzde 6 büyüme yüzde 7…" Bu saatten sonra ha İstatistik Kurumu ha TRT… İkisi de aynı özelliklerde… Artık kim kime ne kadar yedirirse…
★★★
Önceki gün Türkiye'nin büyüme rakamları açıklandı. Türkiye geçen yıl yüzde 2.6 oranında büyüdü. Türkiye büyürken kişi başı gelir 10.602 dolardan 9.632 dolaraküçüldü!
Kişi başı 10.602 dolar kazandığınıza inanıyorsun da kazancının 970 dolar azaldığına mı inanmıyorsun?
★★★
İşin ilginci; İstatistik Kurumu doların 2018 ortalamasını 4.72'den hesaplarken Merkez Bankası'nın açıkladığı ortalama dolar kuru 4.82 seviyesinde…
İki yüz dolar da oradan sil indi mi gelirin yıllık 9.432 dolara… Zaten bu rakamlara inanan varsa dert etmesin çok fazla… Ha 200 dolar az ha 200 dolar fazla… Ya tutarsa? Sen cebindekine baksana…
★★★
İstatistik Kurumu önceki çeyrekleri de revize etti. Meğer zamanında daha hızlı büyümüşüz bilememişiz! Kurum büyümeyi hemen yukarı doğru düzeltti.
Tarım ve hizmetler büyüme oranları da tutmuyor. Kim uğraşacak? Zaten kimse inanmıyor!
Düzeltilmiş verilerle bile kişi başı gelirde 71'inci sıraya geriledi Türkiye… Sahi bana 70 ülke saysana parmak hesabıyla… Bakalım sayabilecek misin? Hani sen kendini küresel güç sanıyorsun ya… Aklına gelmeyen ülkeler bile senden daha zengin!
★★★
Meydanlarda; "Dünyanın en büyük 17'nci ekonomisiyiz" der. Zaten ayakta uyuyor dinleyenler. Ne desen gider. Hazır bulmuşsun güruhu "en büyük biziz" deyiver. Onu bile yerler.
2023 hedefimiz "ilk 10 içerisine girmek" deyip duruyorlardı ya açıklanan son rakamlarla Türkiye'yi 18'inci sıraya düşürmeyi başardılar. Hollanda'yı bir öne aldılar. Hele bugünün kuru ile hesaplasalar 19'u bulurlar!
★★★
Zira büyüklüğün fazla bir anlamı yok. Hindistan 6'ncı büyük ekonomi… Sefalet içinde… Lakin 1.5 milyar nüfus ile çarpınca yer buluyor kendine kafada…
İsviçre 20'nci sırada… Kişi başı 85 bin dolar gelirle çok da umurunda sıralama! Hangisinde yaşamak istersiniz? İkinci Çin'de mi? Yoksa kişi başı 75 bin dolarlıkgeliriyle 35'inci İrlanda'da mı?
★★★
Süleyman Demirel zamanında 1976'da Türkiye zaten 17'nci büyük ekonomiydi…
Bülent Ecevit 1979 yılında 16'ncı sıraya kadar yükseltti. Sonrasında Türkiye hep bu arada gitti geldi. Meydanlarda bununla övünmek onların akıllarına gelmedi!
Çok şükür başkanlık sistemi geldi. Ülke hızla fakirleşti. Altı ayda 18'inci sırayageriledi… Tebrik etmek gerek kendilerini. Öncelikle sistemi öneren Devlet Bahçeli'yi…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/ulke-buyudu-millet-kuculdu-3888898/
================================
SONER YALÇIN: AKP'nin bayramı olsun!
Lider demekle lider olunmuyor!
AKP'li arkadaşlarıma aynı sözü ediyorum; "keşke biz yanılsaydık; ama Erdoğan bizi hiç yanıltmadı!"
Atatürk diyor ki "Lider dediğin önde yürüyen değil yol gösteren olmalıdır. "
Günümüzde "Kasımpaşalı yürüyüşü" ile lider olunur sanılıyor!
Erdoğan sadece Ortadoğu'da kaç yanlış yaptı? "Kardeşim" dediği Esat'a tavır alıp Suriye iç savaşında taraf olmasının sonucudur; Trump'ın Golan Tepeleri kararı!
Bakın:
İç savaştan önce Suriye Silahlı Kuvvetleri 220 bin kişilik personel gücüne sahip bölgenin en önemli askeri güçlerinden biriydi.
Suriye'de silahlı kuvvetler üç ana ordu şeklinde örgütlüydü. En güçlü 1. Ordu Şam ve Golan Tepeleri ile Ürdün sınırı arasındaki bölgede görev yapıyordu.
Suriye askeri gücü özellikle gerek menzil üstünlüğü gerekse hareket kabiliyeti olarak Batılı rakiplerine üstünlük sağlayan yeni nesil Rus SAM füze sistemleriyle kuvvetlendirilmişti.
Ülkede bir gün Golan Tepeleri'ni geri alma hayalini kurmayan bir Suriyeliye rastlamak çok zordur. Bu sebeple Suriye Ordusu'nun nihai hedefi hep Golan Tepeleri oldu.
İsrail'in de haklı olarak Suriye Ordusu'nun bir gün mutlaka Golan Tepeleri'ne saldıracağı paranoyası vardı. Özellikle Suriye 1. Ordu'ya bağlı Cumhuriyet Muhafızları Mekanize Tümeni ve Golan Tepeleri'nde üstlenmiş 14. Özel Kuvvetler Tümeni'nden çok çekiniyordu.
Peki…
Suriye'de iç savaş çıkartanlar IŞİD ve el-Nusra'yı ilk kime saldırttı dersiniz? Bildiniz; İsrail'in korkulu rüyası Suriye'nin Golan Tepeleri'ndeki ordu birliklerine!
Bakın hemen ardından ne oldu?
Halimiz perişan
Kimin verdiğini tahmin etmek zor değil; IŞİD ve el- Nusra ellerindeki son derece teknolojik silahlarla Suriye 1. Ordusuna saldırıp Suriye'nin Golan Tepeleri'ndeki toprağının bir bölümünü ele geçirdi. Bunun üzerine Başbakan Binyamin Natanyahu soluğu hemen Beyaz Saray'da Obama'nın yanında aldı. "Suriye parçalandı; Golan Tepeleri'nde radikal İslamcılar var; bu tepeleri bizim hakimiyetimize verin!"
Obama Natanyahu'nun önerisini reddetti; ve Birleşmiş Milletler (BM) 242 ve 497 sayılı kararlarını desteklemeye devam edeceğini yeniledi.
Bin kez yazdık…
Bin kez söyledik…
Suriye iç savaşı bir İsrail oyunudur. Amaçları içinde "Kürdistan" da bulunan Büyük İsrail Projesi'ni hayata geçirmektir.
– Umut edelim Erdoğan artık bu büyük oyunun farkında olsun!
– Umut edelim Erdoğan en kısa zamanda Esat ile ilişkiyi yeniden "kardeşim" seviyesine yükseltsin!
Umut edelim diyorum çünkü…
Bu köşede Trump'ın damadı Jared Kushner ile kaç yazı yazdım; Natanyahu'nun Beyaz Saray'daki gücüdür.
Daha bu ay başında "Erdoğan Siyonist damat Jared Kushner'i nasıl Saray'da ağırlar" diye sordum. Neymiş; damat Kushner Ortadoğu Barış Planı için görüşme yapıyormuş!
– Al sana plan…
– Al sana barış…
– Al sana başkent Kudüs…
– Ve al sana Golan Tepeleri…
Tüm bunları bile bile Erdoğan Kushner ile neden görüştü niçin Saray'da ağırladı?
Erdoğan'ın yarın ne yapacağını bilen var mı? Türkiye dış politikası Erdoğan'ın iki dudağı arasından çıkacak söze bağlanır mı? Şu geldiğimiz hale bakın…
Derinlikli strateji
İsrail 14 Aralık 1981'de işgal ettiği toprağı üstüne geçiren Golan Tepeleri Yasası'nı kabul etti. Fakat başta BM olmak üzere hiçbir uluslararası kabul görmedi.
Natanyahu Trump ile bu engeli aşmaya çalışıyor…
Deniyor ki:
İsrail 9 Nisan'da sandık başına gidiyor.
Likud Partisi lideri Natanyahu'nun koltuğu tehlikedeyken yardım ABD Başkanı Trump'tan geliverdi. Trump dünürü Kushner ailesinin yakın dostu Natanyahu'ya seçim propagandası fırsatı verdi!
Kuşkusuz Trump'ın zamanlaması tesadüf değil. Ancak bu plan hiç yeni değil. İsrail Golan Tepeleri'ni ele geçirmek için son yıllarda yapmadığını bırakmadı.
Hatta bir ara Erdoğan da 2008'de arabuluculuk yapmaya soyundu. Önerilen teklifi Esat kabul etmedi; 1967 yılındaki sınırında ısrar edip tatlı su gölü Celile'ye erişim istedi.
İddiaya göre Erdoğan- Esat ilişkisi bundan sonra bozuldu. Doğru mu? Bilmiyorum.
Bildiğim Esat ile dostluğu Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in başlattı.
Sonuçta…
İsrail Golan Tepeleri için elinden geleni yaptı/yapıyor. En son 10 Mayıs 2018'de İsrail Batı Golan Tepeleri'nden İran'a 20 roket fırlattı. Amacı İran'ı tahrik ederek Batı dünyasını yanında çekerek Golan Tepeleri'ne bütünüyle el koymaktı…
Adamların yaptığı stratejiye bak bir de bizde olanları gör! Bizim seçim meydanlarına bakınca insan Orhan Veli'yi anımsıyor:
"Neler yapmadık şu vatan için!
Kimimiz öldük;
Kimimiz nutuk söyledik…"
Sürekli dillerinde beka…
Peki nerde zeka!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/akpnin-bayrami-olsun-4142865/
================================
Ahmet TAKAN: AKP'nin tavşan atletleri!. .
Canım ülkemde seçim hileleri sadece sandık başında mı gerçekleşir?. . Cevabınızı duyar gibiyim!. . Herhalde "Oo ne numaralar duyduk gördük biz..." diyorsunuzdur.
Yok!. . Bu yazının konusu sandık başı hileleri değil. Sandık öncesi tezgâhlardan bahis açacağım. Daha siz sandığa gitmeden oyunuzun nasıl gasp edildiğine dair son numaraları anlatmaya çalışacağım. "Kabataş saldırısı"nı "camilerde içki içiyorlar"ı "ezanı protesto ediyorlar"ı hatırlatmayacağım!. . Siz hiç yaşadığınız beldede tavşan aday gördünüz mü veya rastladınız mı?. . Biz Angaralılar 2014 ve 2019 mahalli seçimlerinde 2 iri tavşan aday gördük de... Hem de iktidar partisi tarafından koşturulan... Önce bu tavşan aday meselesini nereden çıkardığımı söyleyeyim;
Atletizm şampiyonalarındaki koşan atletlerden. . Kabaca genelde uzun mesafe koşularında yarışın başında en öne geçip enerjisi bitene kadar koşan amaçları yarışı bitirmek değil arkadan gelenlere gaz vermek olan atletlere denir. İşte bu tavşan atlet sistemini AKP gayet güzel formatlayıp Türk siyasetine soktu. Kendi adaylarının yarışı kazanması için gayet de güzel uyguluyor doğrusu. Bakalım bu seçimde işe yarayacak mı?. .
2014 mahalli seçimlerinde Mansur Yavaş'ın oylarının bölünmesi Melih Gökçek'in Ankara'yı kazanması için sinsi sinsi uygulandı. O zamanlar Devlet Bahçeli gizli gizli görüşüyordu Melih Gökçek ve R. Erdoğan ile... Bu görüşmeleri faş eden ortaya çıkaran bir fakir gazeteci-yazara da en ağır hakaretleri savuruyorlardı!. . Mansur Yavaş'ın karşısına büyük iddialarla (!) MHP'den Genel Başkan Yardımcısı Mevlüt Karakaya çıkarılmıştı. Rakiplerinin propaganda afişlerine şehrin en işlek meydanlarında izin vermeyen AKP her nedense insafa gelmişti. Melih Gökçek'in afişlerinden çok her yerde MHP adayı Mevlüt Karakaya'nınkiler vardı. Kimse de değirmenin suyu nereden geliyor acaba diye merak etmiyordu. Mevlüt Karakaya'nın Ankara'da mütevazı MHP bütçesinin çok çok üstünde yaptığı seçim harcamaları hayret de uyandırmıyordu!. . Sonunda ustaca uygulanan plan netice vermiş Ülkücü Milliyetçi oylar bölünmüş ve Mansur Yavaş Melih Gökçek'e açık ara fark atamamıştı. 30 Mart 2014 seçim gecesi de alaca karanlık kuşağının aktörleri devreye girmiş ve Melih Gökçek'e seçim kazandırılmıştı.
Ee bugün Melih Gökçek yok MHP'nin adayı da yok... İktidarın küçük ortağı MHP AKP adayı Mehmet Özhaseki'yi destekliyor. Peki o zaman bu seçimin tavşan adayı kim diye sual ederseniz... Cevabım gayet net; DSP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Haydar Yılmaz... Bir dönem CHP'nin Çankaya Belediye Başkanlığını yapan ve seçim öncesinde partisinden istifa edip DSP'ye geçen Haydar Yılmaz... Çıkın Ankara'nın en işlek caddelerini ve en büyük meydanlarını dolaşın her yerde Haydar Yılmaz'ın dev poster ve afişlerini görürsünüz. AKP'nin belediye ve iktidar gücüyle kapatıp Mansur Yavaş'a tek bir afiş bile asması engellenen her yerde Haydar Yılmaz var. DSP'nin bu kadar büyük ve pahalı olan seçim/tanıtım çalışmasını yürütebilecek gücü var mı?. . Değirmenin suyu bu sefer nereden geliyor?. . Kaynak aynı!... Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nın şirketleri... AKP'li bir kaynağım anlattı; Haydar Yılmaz'ın seçim arabalarının giydirilmesinden afiş çalışmalarına kadar tüm masrafların söz konusu şirketlerden fonlandığını... Ha!. . Bunun devamı da gelecek... Bir süre sonra piyasada DSP adayı Haydar Yılmaz'ın yüzde 3'lere 4'lere hatta 5'lere tırmandığına dair anketler göreceksiniz. Bu sefer Ülkücü Milliyetçi oyların bölünmediğini/bölünemeyeceğini gören AKP iktidarı önemli bir algı operasyonuna girişti. Maksat özellikle tabanda CHP'ye oy veren Alevi kökenli vatandaşlarımızın kafasını karıştırmak. Sonra?. . Plan tutarsa iş 31 Mart gecesine kalacak. Aynı 24 Haziran seçimlerinde uygulandığı ve hiç olmayacak yerlerde MHP'nin oy patlaması yaptığı gibi. Ankara'da da hiç tahmin etmediğiniz yerlerde DSP'ye oy çıkarttırılabilinir!. . Siz de "adam zaten anketlerde yüzde 5'lere varıyordu" diye kendinizi avutabilirsiniz!. .
Bu sefer tavşan aday ile oylar bölünüp AKP seçim kazanabilir mi?. . Gördüğüm anketler sahadan elde ettiğim izlenim bana Mansur Yavaş'ın rakibi Mehmet Özhaseki ile arasındaki farkı her gün açtığını gösteriyor. "FETÖ'cü Mansur" kenarından bile tutmadı... "Biji Mansur"a millet kahkahalarla gülüp geçti... "Mansur kazanırsa kapınıza PKK'lılar fatura tahsilatına gelecek" bu işi tezgâhlayanları acınacak hale düşürdü. Hele şu son "sahte senet tahsilatı" işi... Mansur Yavaş'ın lehine bir iş yapın da görelim diye birilerine binlerce lira para verseniz bu kadar mükemmel olmazdı... İktidar bir meczup üzerinden ürettiği proje ile kendi ayağına sıktı. Bir seçim kazanmak uğruna acze düşüldüğünde ne gibi çirkefliklere başvurulabileceğinin en çarpıcı örneği sergilenerek nefretleri toplayıp acınacak hale düştüler.
Tavşan adayların seçim harcamalarından sandık öncesi hilelerden bahsetmişken hatırlatmakta fayda var... Türkiye'de siyasi partilerin ve şahısların yaptığı seçim harcamaları adil ve şeffaf olarak denetlenebiliniyor mu?. . Hayır!. . Soruya neden olumsuz cevap veriyorum? Öncekileri bir tarafa bırakalım en son 24 Haziran seçimlerinde siyasi partilerin harcadığı paralarla ilgili bilgi kırıntısına sahip olanınız var mı?. . Seçimlerde yaptığınız bağışlar üye aidatları Hazine'den partilere aktarılan paralar nereye gidiyor?. . Bilançoları göreniniz var mı?. . Tıkır tıkır vergi ödüyoruz geçmediğimiz otoyollara ve köprülere para veriyoruz... Gün geliyor cebimizden ödediğimiz vergiler birilerine seçim parası olarak hileli yollardan aktarılıyor. İktidar belediyelerine ait seçim şirketlerini denetleyebilen bir güç var mı?. . Adamlar astronomik rakamlarla seçim kampanyaları düzenliyorlar sonra da çıkan oylar üzerinden seçim tahlili yapıp birilerini kendimize güldürüyoruz!. . Tavşana kaç tazıya tut... Bu sefer yemeyecek!. .
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akpnin-tavsan-atletleri-51120yy.htm
================================
CAN ATAKLI: Muhalefeti HDP ve terörle vurmak 1 Kasım'ı tekrarlama stratejisidir!
İktidar partisi aslında 2015 Genel Seçimleri'nde ilk kez yenilgiyi tatmıştı.
Erdoğan'ın Cumhurbaşkanı olmasından sonraki ilk seçime Ahmet Davutoğlu başkanlığında giren AKP yüzde 41 oy alarak birinci çıkmasına rağmen parlamentoda salt çoğunluğu yakalayamamıştı.
Meclis'e giren CHP MHP ve HDP'nin milletvekili sayıları AKP'nin üzerindeydi.
Doğal olarak gözler kurulacak bir koalisyon hükümetine çevrilmişti.
İlk akla gelen büyük koalisyondu.
AKP ve CHP'nin ortak hükümet kurması bekleniyordu.
Diğer bir olasılık ise AKP-MHP koalisyonu idi.
Ancak o tarihlerde Devlet Bahçeli henüz AKP saflarına geçmemiş olduğu gibi Erdoğan'a da bütün muhalefet liderleri arasından en ağır sözleri söyleyen kişiydi.
Nitekim Bahçeli henüz seçim akşamı AKP ile bir koalisyonu düşünmediğini söylemişti.
Bahçeli'nin bu tavrı üzerine yaygın beklenti CHP-MHP koalisyonunun HDP tarafından desteklenmesiydi.
Ancak Bahçeli bırakın HDP'nin bu azınlık hükümetini desteklemesini Meclis Başkanlığı'nın bile muhalefete geçmesine engel olarak "Biz HDP ile aynı yönde oy kullanmayız" dedi ve Meclis Başkanı olması beklenen Baykal'ın önünü kesti.
Kısa sürede oluşan bu yeni durumda aslında hiçbir hükümetin kurulamayacağı anlaşılmıştı.
Özellikle Erdoğan'ın iktidarı asla paylaşmak niyetinde olmadığı çok belliydi ama CHP'liler bunu ne yazık ki anlayamadılar ve 35 gün hiçbir şey yapmadan AKP'nin kapısına gidip geldiler.
Sonunda Erdoğan yetkisini kullanarak hükümet kurulamadığı gerekçesiyle yeniden seçim kararı aldı.
Ancak yapılan bütün araştırmalar yenilenecek bir seçimin aritmetik dengeyi değiştirmeyeceğini gösteriyordu.
Bunun üzerine saray seçim kampanyasını HDP üzerine kurma kararı aldı.
Cumhurbaşkanı her yerde HDP'nin hükümet olacağını Milli Güvenlik Kurulu'na gireceğini Türkiye'nin teröre teslim olacağını anlatmaya başladı.
Bu sırada akıl almaz biçimde bombalar patlamaya başladı.
Suruç ve Ankara'daki patlamalarda 136 kişi ölürken çeşitli yerlerde güvenlik kuvvetlerine yapılan saldırılar sonunda 100'ün üzerinde şehit verildi. 6 Eylül'de Dağlıca'da 16 askerin şehit edilmesi gerilimi iyice artırırken aynı gün Erdoğan "400 vekil verilseydi bunlar olmazdı" dedi.
Sonuçta yenilenen seçimler terör tehdidi gölgesi altında yapıldı ve AKP üç ay içinde dünyada eşine rastlanmadık biçimde 10 puana yakın bir artışla yüzde 49.49 oy aldı ve tekrar tek başına iktidar oldu.
Şimdi benzer bir strateji uygulanıyor.
Saray gece gündüz terör tehdidi yaparak CHP'yi İYİ Parti'yi ve Saadet Partisi'ni terörle işbirliği halindeymiş gibi gösteriyor.
Bunun da ötesinde parti liderleri "hapse atılmakla" tehdit ediliyor. Terör bağlantılı olduğu ileri sürülen kişilerin seçilmesi halinde hemen görevden alınacaklarıbelirtilirken bizzat Erdoğan HDP'nin kazanacağı belediye başkanlıklarına hemen kayyum atamaktan çekinmeyeceğini açıklıyor.
CHP'nin Ankara adayı içinse "Ya seçime giremeyecek ya da seçilirse hapse atılacak" algısı beyinlere kazınmak isteniyor.
Peki 1 Kasım'da etkili olan bu dehşet propagandası bu kez de tutar mı?
Bunun karşılığını herhalde ancak 31 Mart gecesi öğrenebileceğiz.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Nedir bu Soylu'nun hali böyle?
Sarayın İçişleri Bakanı olarak atadığı Süleyman Soylu bütün işi gücü bıraktı AKP seçim kampanyasında boy gösteriyor.
Her yere yüzlerce koruma ile giden Soylu sürekli biçimde muhalefeti terörle işbirliği içinde olmakla suçlarken tehdit etmeyi de ihmal etmiyor.
Soylu en son Ekrem İmamoğlu'na cevap verdi.
Yandaş medyaya verilen "İstihbarat raporları ve fişlemeler" için konuşan İmamoğlu "Madem elinizde bilgi ver neden seçim sonrasını bekliyorsunuz? Hemen işlem yapın" demişti.
İmamoğlu'nun bu sözleri nedense Soylu'yu çok öfkelendirmiş olmalı ki bakın aynen şunları söyledi;
"İmamoğlu'nu geçen akşam dinledim. Böyle bir şey cinnet halidir normal bir hal değildir. Diyor ki; '325 PKK'lı var diyorlar insanlar geliyor göğsüme kafamı koyuyor -Biz terörist miyiz?- diye ağlıyorlar. ' Onların onurları gururları yok muymuş. Eğer bir şey varsa Yüksek Seçim Kurulu görevini yerine getirsinmiş. YSK bakar oluyor veya olmuyor. Gereğini yerine getirecek olan benim siz merak etmeyin. İmamoğlu ve Yavaş gereğini getirecek olan benim. Bir seçilsin de görelim bakalım. Teröristleri belediye meclis üyesi yapacaksınız öyle mi? Biz buna müsaade edeceğiz öyle mi? Allah şahittir müsaade edersek şehitlerin eli yakamızda olur. "
Hak hukuk her şey bitmiş.
İçişleri Bakanı karar vermiş.
Beğenmediği muhalifler seçildiği anda operasyon yapacak ve hepsini hapse atacakmış.
Türkiye hiçbir seçime bu kadar karanlık bir ortamda gitmedi.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
KONDA neden araştırma sonucu yayınlamıyor?
2007'den bu yana her seçimi neredeyse "birebir" bilen KONDA Araştırma Şirketi ilk kez bu seçimlerde sonuç açıklamayacağını duyurdu.
KONDA yöneticilerinin bazı gerekçeleri var.
Örneğin bu seçimlerde ittifaklar olması nedeniyle Türkiye genelinde kimin ne oy alacağının tam olarak belirlenmesinin mümkün olmadığını söylüyorlar.
İttifak yapan partilerin bazı bölgelerde hiç aday çıkarmamasının da sonuç almakta zorluk yarattığını ileri sürüyorlar.
Yerel seçim olması nedeniyle birçok bölgede adayların ön plana çıkacağını bunun da Türkiye çapında bir genel değerlendirme yapmayı zorlaştıracağını belirtiyorlar.
Bunların hepsi makul gerekçeler olabilir.
Ama ben farklı bir açıdan bakıyor ve merak ediyorum.
KONDA bugüne kadar bütün seçimleri biliyordu ama ben bunun iyi bir araştırma ürünü değil önceden planlanan bir senaryonun açıklanması olarak algıladım hep.
Yani Türkiye seçim yoluyla dizayn ediliyordu. Partilerin alacağı oylar seçimlerden çok önce ve defalarca algı yaratmak amacıyla yayınlanıyordu.
Bu sayede halkın zihninde bir beklenti oluşuyor ve sonuçlar bu şekilde çıktığında kimse yadırgamıyordu.
Sanıyorum şimdi durum farklı.
Sonuçları önceden planlamak belki de mümkün olmadı.
Bu durumda gerçek sonucu yani muhalefetin toplamda iktidar bloğuna en az 15 puan fark atacağını açıklamak da iktidarın hiç işine gelmeyecektir.
En temizi KONDA'nın "Bu kez araştırma yayınlamıyoruz" açıklaması ile durumu idare etmek oluyor.
Bu tabii sadece geçmişten bu yana izlediklerime göre oluşturduğum bir varsayımdır.
NOSTALJİ
İşte Paşam İstanbul
İktidar bloğu pazar günü İstanbul'da gövde gösterisi yaptı.
Mitinge davet afiş ve bilbordları tam bir hafta öncesinden asılmıştı İstanbul'un her yanına.
Gece gündüz reklamı yapıldı yandaş medya günlerce miting çağrısı yaptı.
Sonunda Erdoğan "emniyetten aldığı bilgiye göre" alanda 1 milyon 600 bin kişinin olduğunu açıkladı.
Yandaş medya mitingin ertesi günü coşmuş ne kelime uçmuştu.
"İşte İstanbul" "İstanbul kararını verdi" "Mahşeri kalabalık 'Erdoğan' dedi"manşetleri dev puntolarla yazılmıştı.
Bu haberlere bakarken aklıma 1950 seçimleri ve İstanbul'un "mini mini valisi Fahrettin Kerim Gökay" geldi.
CHP 1946 Seçimleri'ni biraz şaibeli biçimde kazanmıştı ama 1950'de yenileceğineredeyse kesindi.
Seçimden az önce CHP İstanbul'da bir miting düzenlemişti.
Miting alanında Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'yü karşılayan Gökay gerçekten büyük bir kalabalık için "İşte Paşam
İstanbul" demişti.
Ama o mahşeri kalabalığa rağmen CHP İstanbul'u kaybetmişti.
Neredeyse 60 yıl sonra "İşte Paşam İstanbul" sözünü andıran başlıkları görünce insan ister istemez "Tarih yine tekerrür edecek mi?" demekten kendini alamıyor.
================================
ZEYNEP GÜRCANLI: Suriye'nin başımıza açtıkları…
Suriye krizi Türkiye'de en çok 4 milyon Suriyeli ve Fırat'ın doğusunda PKK terör örgütünün uzantısı PYD-YPG tarafından kurulmakta olan "devletçiğin" yarattığı tehlike ile anılıyor.
Bunların yanısıra bir de henüz tam olarak görülmeyen ancak Türkiye'yi çok büyük sıkıntıya sokacak Suriye kaynaklı sıkıntılar var:
– ARAPLAR ARASI -ZATEN ÇOK ZAYIF- DAYANIŞMA YOK OLDU: Suriye krizinin özeti şu; bir Arap ülkesinde yaşanan çatışmada diğer Araplar "karşı cepheye"yerleştirildi. Araplar önce Türkiye ve ABD ile birlikte cihatçıları "eğit-donattan"geçirmek için Esad'ın karşısına geçti.
Sonraları ABD Türkiye yerine Suriye'deki PKK uzantılarını "müttefik" olarak seçince Amerikan yanlısı Araplar da elbette hemen taraf değiştirip petro-dolarları PYD-YPG için akıtmaya başladı.
Sonuçta Araplar arasında zaten pek zayıf olan "dayanışma ruhu" da iyiden iyiye dağıtıldı.
– İSRAİL GÜÇLENEREK ÇIKTI: Suriye'de Araplar Arapları kırarken en çok İsrail kazandı.
Kudüs ABD tarafından resmen "İsrail'in başkenti" olarak tanındı. Darmadağın Araplardan çıt bile çıkmadı. AKP hükümeti ise -sert tepki adı altında- sadece Ankara'daki İsrail Büyükelçisi'ni evine göndermekle yetindi. Elbette İsrail bunu tınmadı bile.
Suriye savaşıyla Esad'ın zayıflaması İsrail'i de 1967'de işgal ettiği Golan'ı geri vermemek konusunda cesaretlendirdi. İlk kez üç yıl önce İsrail Başbakanı Netenyahu "Golan ebediyen İsrail'in kalacak" açıklaması yaptı. Bu hafta da ABD Golan'ın resmen İsrail toprağı haline gelmesi için Başkan Donald Trump eliyle düğmeye bastı.
– FİLİSTİN DAVASI ÇÖKMEK ÜZERE: İsrail'in güçlenmesi Arapların darmadağın olması AKP hükümetinin "Orta Doğu'da bizim haberimiz olmadan yaprak kımıldamaz" retoriğinin ise tam anlamıyla "şaka" haline gelmesiyle Filistin davası da korumasız kaldı.
Trump'ın damadı şimdilerde Filistin davasını "çözmek" için plan hazırlıyor.
Planın ayrıntıları henüz açıklanmadı. Ama söylentiler İsrail'in Batı Şeria'yı da ilhak etmesi buna karşılık Ürdün'den Filistinliler için toprak istenmesi Gazze'nin ise Mısır'a verilip Filistin davasının tamamen yok edilmesi üzerinde yoğunlaşıyor.
Kısacası Türkiye'nin en başından beri savunucusu olduğu Filistin hakları AKP hükümetinin iktidar olduğu dönemde ABD ve İsrail tarafından "çözüm bulacağız" adı altında resmen yok ediliyor.
– TÜRKİYE EGE VE AKDENİZ'DEN SİLİNMEYE ÇALIŞILIYOR: Suriye krizi ile cesaretlenen İsrail Türkiye'nin Ege ve Akdeniz'deki etkinliğine karşı da adımlar atıyor. Yunanistan ile İsrail Girit Adası'nda "ortak radar sistemi" kurmak için anlaştı.
İsrail Kıbrıslı Rum ve Yunan liderlerinin yanlarına ABD Dışişleri Bakanı da alıp zirveler düzenlemeleri Türkiye "hiç yokmuş" gibi Akdeniz'i paylaşmaya kalkmaları da yine geçen hafta AKP hükümet sözcüleri "beka beka" diye ülkedeki siyasi partilere yüklenirken oldu.
AKP hükümetinin tüm bunlara karşı tavrı ise Yunanistan Dışişleri Bakanı'nı Türkiye'de ağırlamak ve birkaç kuru açıklama yapmakla kaldı.
– TÜRKİYE'YE "TERÖR DESTEKÇİSİ" SIFATI YAPIŞTIRILMAYA ÇALIŞILIYOR:Türkiye için Suriye savaşıyla birlikte ortaya çıkan en büyük tehlikelerden biri ise"terör destekçisi" yakıştırması: Önce batı basını Türkiye ile Suriye'deki IŞİD El Nusra El Kaida örgütlerinin adını yanyana anmaya başladı. Geçen hafta ise iş Avrupalı bir liderin Çekya Cumhurbaşkanı Miloş Zeman'ın "Türkiye ile IŞİD müttefik" açıklaması geldi.
Türkiye hala Osmanlı dönemindeki Ermeni tehciri kullanılarak Türklere yapıştırılmaya çalışılan haksız sıfatlardan kurtulmaya çalışıyor. Suriye kriziyle birlikte Türkiye'nin ismi şimdilerde "terör" ile birlikte anılmak üzere. Eğer bu yakıştırma tutarsa bunun sonuçları Türkiye'deki şu ya da bu hükümet için değil tüm Türk vatandaşları için son derece ağır olacak.
– TÜRKİYE'NİN NATO İTTİFAKINDAKİ YERİ TEHLİKEDE: Yine Suriye krizi ile bağlantılı olarak Türkiye'nin NATO içindeki müttefiklik ilişkileri de tehlikeye girmiş durumda.
AKP hükümetinin Suriye'de "üç günde namaz" diyerek başlattığı politika bir dönem öyle bir güven patlaması yaptı ki iş Rus savaş uçağının düşürülmesine kadar vardı. Rusya'nın bu olaya karşı ağır tepkisi ile geri adım üzerine geri adım atan AKP yönetimi -daha önce pek çok dış politika konusunda da yaptığı gibi- ifrada kaçtı. Hem enerjide hem de savunmada Rusya'ya bağımlı olmaya varabilecek adımlar atıldı. (Burada 'NATO üyesi ülkeler Türkiye'nin mücadele ettiği terör örgütlerini destekliyor o yüzden Türkiye Rusya'ya kaydı' itirazı gelebilir. Peki Rusya PKK konusunda ne yapıyor? Acaba Moskova'daki PYD-YPG ofisi kapatıldı mı? Ya da Rusya'daki PKK militan dernek kuruluş hatta kamplarına karşı Putin yönetimi tarafından hangi adım atıldı?)
Rusya'dan S-400 füzelerinin satın alınması şimdilerde Türkiye'nin NATO ittifakıyla bağlarının sorgulanmasına kadar varabilecek bir yolu açtı. S-400'ler konusunda en açık ve yüksek sesli itiraz Washington'dan duyuluyor. Ancak diğer NATO ülkeleri de S-400 rahatsızlıklarını Türk hükümetine kapalı kapılar ardında iletmeye devam ediyorlar.
Tüm bunlara 4 milyon Suriyeli ile sınırımızın hemen güneyindeki PYD-YPG "devletçiği" tehlikesine İdlib'deki cihatçı grupların yaratmakta olduğu beka sorununu da ekleyin;
Suriye krizi Türkiye'nin "bekası" açısından cumhuriyet tarihindeki en büyük tehlikeyi yaratıyor.
Ancak "beka beka" diye seçim öncesi en çok bağıran iktidar sözcülerinin bu krizi bizzat çıkaranlar olduklarını da unutmamak gerekiyor…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/suriyenin-basimiza-actiklari-4113507/
================================
YILMAZ ÖZDİL: Hepimiz Mansur Yavaş'ız
"Ergenekon terör örgütü" dediler Ergenekoncuların aslında Agarta diye bir tarikata mensup olduklarını bu tarikatı kuranların milattan önce dokuz bin yılında Atlas Okyanusu'nda batan Atlantis kentinden karaya çıktıklarını Asya'ya gelip Tiyenşan Dağları'nın mağaralarına yerleştiklerini anlattılar.
Yalan çıktı.
★
"Balyoz" dediler.
Cami bombalayacaklardı dediler.
Yalan çıktı.
★
"Casusluk yapıyorlar" dediler.
Üç bin subayımıza…
Fuhuşçu casus dediler.
Yalan çıktı.
★
Profesör Türkan Saylan'a "terörist lezbiyen fahişe dinsiz misyoner Amerikan ajanı" dediler Profesör Mehmet Haberal'a Profesör Fatih Hilmioğlu'na Profesör Erol Manisalı'ya Profesör Kemal Gürüz'e Profesör Yalçın Küçük'e Profesör Uçkun Geray'a Profesör Kemal Alemdaroğlu'na Profesör Mustafa Yurtkuran'a Profesör Ferit Bernay'a "darbeci" dediler Profesör Tayfun Uzbay'a "darbeci casus" dediler Profesör Yücel Aşkın'a "yolsuzluk yaptı tarihi eser kaçakçısı" dediler Profesör Rennan Pekünlü'ye "başörtülü kızlarımızın eğitim öğrenim hakkını engelliyor" dediler Profesör Erdoğan Teziç'e "başörtüsü düşmanı millete küfür etti" dediler.
Külliyen yalan çıktı.
★
"Arınç'a suikast" dediler.
Yalan çıktı.
★
"Karayılan yakalandı" dediler.
Yalan çıktı.
★
"AB'ye girdik" dediler.
Havayi fişek fırlattılar.
Yalan çıktı.
★
"Zekat hırsızlarını koruma altına alan bir güç var ben bu güce hırsızların imparatoru diyorum hem altındaki figüranları koruyor hem kendisine ulaşılmasını engelliyor kim olduğu belli halk arasında tabir vardır arife tarif gerekmez damda gezer miyav der isme gerek var mı" diyen… Deniz Feneri savcılarını "sanık" yaptılar "resmi belgede sahtecilik"le suçladılar.
Yalan çıktı.
★
Türkiye tarihinin gelmiş geçmiş en namuslu insanlarından olan İzmir büyükşehir belediye başkanı Aziz Kocaoğlu'na "çete" kurarak "yolsuzluk" yaptığı iddiasıyla 400 sene hapis cezası istediler.
Yalan çıktı.
★
Ethem'i Gezi olayları sırasında suratından vurarak öldürdüler kum çuvallarının önünde çekilmiş fotoğrafını yayınladılar "işte terör kamplarında çekilmiş fotoğrafı" dediler.
Yalan çıktı.
(Ethem kaynakçıydı Hakkari Şemdinli'deki Tekeli tabur komutanlığının inşaatlarında çalışmıştı devlet büyüklerimizin çocukları askerliğini bedelli yaparken Ethem askerliğini Hakkari Şemdinli'de yapmıştı bölgeyi gayet iyi bildiği için oradaki karakol inşaatlarına gönüllü gitmişti yandaş medyanın sanki gizlice ele geçirilmiş gibi yayınladığı fotoğraf aslında Ethem'in kendi Facebook sayfasındaki hatıra fotoğrafıydı. )
★
Ali İsmail'i öldürdüler "kamera kayıtlarını inceledik kendi arkadaşları dövmüş" dediler.
Yalan çıktı.
★
"Geziciler elit semtlerde oturuyor" dediler "seçkinci sınıf" dediler "imtiyazlı çevreler" dediler "bir avuç kaymak tabaka" dediler.
Yalan çıktı.
(Ethem'i öldürdüler kaynakçıydı Abdocan'ı öldürdüler narenciye paketleme tesisinde asgari ücretliydi Ali İsmail'i öldürdüler babası inşaat işçisiydi Mehmet'i öldürdüler garsondu babası pazarcıydı Ahmet'i öldürdüler üniversite mezunu işsizdi inşaatlarda amelelik yapıyordu Berkin'i öldürdüler babası işsizdi "kaymak tabaka" dedikleri işte bu çocuklardı. )
★
"Başörtülü bacıma saldırdılar" dediler "kamera görüntüleri elimizde" dediler "biz o görüntüleri izledik" dediler. "Erkek şahısların üstü çıplaktı kafalarında siyah bantlar vardı kenara duvar dibine çekildim tişörtünde Che Guevara resmi bulunan bayan şahıs ani şekilde başörtümü tutarak yukarıya doğru kaldırdı Tayyip'in o…sunu buldum beyler gelin s…in diye bağırmaya başladı kızımın bebek arabasını tuttuğum için kaçamadım erkek bir şahıs sol yanağıma tokat attı sırtüstü yere düştüm kalabalık grup etrafımı sardı tükürmeye tekmelemeye başladılar beni tekmelerken eşarplı kaltak devrim yapacağız kökünüzü kazıyacağız hayvan kaltak şeklinde yüksek sesle hakaret ettiler şişman yapılı etli geniş burunlu biri bebek arabasını sallıyordu arabanın içindeki kızım aşağı yukarı zıplıyordu üç dört kişi benim üzerime idrarlarını yaptılar bir kadın 'başörtüsüne işeyin başörtüsüne işeyin' diye bağırıyordu etrafımdaki şahıslar bana tekme atmaya devam ediyordu tam bu esnada bir şahıs başıma doğru erkeklik organıyla sürtünmeye başladı başka bir şahıs benim arkama geçerek cinsel bölgesiyle sürtünüyordu vücudumun değişik yerlerinden cinsel saldırıda bulunanlar vardı emekleyerek kaçmaya çalıştım başaramadım İnönü stadında araba yakıyoruz diye bağırma sesi duydum etrafımdaki şahıslar dağıldılar İnönü stadyumuna doğru yürümeye başladılar yerden kalktım bebek arabasının yanına gittim altı aylık kızım ağlıyordu sol ayak diz altında sıyrık vardı kanamıştı sol kolunda morluk vardı bana cinsel saldırıda bulunan şahısların arkasından baktığımda iki şahsın ellerinde bira şişesi olduğunu bira şişelerini karşılıklı tokuşturduktan sonra içtiklerini kahkahalar atarak güldüklerini gördüm evime geldim temizlenme hissiyle duşa girdim bacaklarımda morluklar vardı yaşadığım korku neticesinde bebeğimi emziremedim sütüm kesildi" dediler.
Yalan çıktı.
★
"Camide bira içtiler" dediler.
Müezzin yalanladı.
★
"Camiyi ahır yaptılar…"
Yalan çıktı.
"Camiyi genelev yaptılar…"
Yalan çıktı.
"Ezanı ıslıkladılar…"
Yalan çıktı.
★
Temel Karamollaoğlu'nu elinde rakı kadehi tutuyormuş gibi haber yaptılar.
Yalan çıktı.
Meral Akşener'i feto'yla el sıkışıyormuş gibi haber yaptılar.
Yalan çıktı.
Muharrem İnce'yi camide bisikletle dolaşıyormuş gibi haber yaptılar.
Yalan çıktı.
★
Sözcü'ye fetocu dediler.
Kuyruklu yalan çıktı.
★
Ve şimdi yalan olduğunu bile bile "Makedonyalı" diyorlar iftira olduğunu bile bile "Amerikan menşeli" diyorlar "Kandil'in gönderdiği teröristleri belediyede işe alacak" diyorlar kumpas olduğunu bile bile "sahte senet vurguncusu" diyorlar "vergi kaçakçısı" diyorlar "müstehcen görüntü bulundurmak"tan soruşturma açıyorlar.
★
Başkent'in seçimi sadece belediye seçimi değildir.
Türkiye'nin yalanla iftirayla kumpasla mücadelesinin özetidir.
★
Çünkü seçime o giriyor ama…
Hepimiz Mansur Yavaş'ız!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/hepimiz-mansur-yavasiz-4143068/
================================
CAN ATAKLI: Yeni Zelanda'daki terörist katilden nasıl hesap soracağız?
Elbette hepimizin yüreği dağlandı üzüldük kahrolduk.
Dini dili ırkı ne olursa olsun masum insanların üstelik ibadet ederken vahşi bir saldırıya uğraması ve katledilmesi hiçbir gerekçe ile izah edilemez.
Yeni Zelanda'da bir alçağın Cuma namazını kılan Müslümanlara yönelik saldırısı da bu açıdan hepimizin vicdanına sokulan bir hançer gibi oldu.
Hepimiz ayağa kalktık.
Dünya ayağa kalktı.
Yüzde 95'i Hristiyan olan Yeni Zelanda halkı ayağa kalktı.
Herkesin tepkisi anlaşılır biçimde gerçekleşti.
Bir tek AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın tepkisini anlamak bana biraz zor geldi.
Çünkü Erdoğan her nedense olayı "Hristiyanlara tepkiye" çevirdi.
Bunun bir "Haçlı Seferi" olduğunu söyledi örneğin.
"Mesajı aldık" dedi kanlı saldırının sanki Türkiye'ye yönelik yapıldığını ima etti.
Cinayetleri işleyen eli kanlı teröristi muhatap alıp "Gel bakalım bizi topraklarımızdan nasıl çıkaracakmışsın göster" dedi.
Her yıl Çanakkale'ye gelip kendi ölüleri için dua eden ve "Bizi buraya savaşa getirenleri Allah cezalandırsın" diyen Avustralyalı Yeni Zelandalılara dönüp "Buradan tabutla dönmüştünüz" diye konuştu.
Yeni Zelanda başta olmak üzeri Avustralya ve pek çok uygar ülke şaşkın şaşkınErdoğan'ı izliyor.
Yeni Zelanda Türk elçisini bakanlığa çağırarak bu tepkinin nedenini sordu?
"Tabut meselesi de nedir?" diye sordu.
Bütün bunlar Türkiye'nin itibarını ağır biçimde zedeliyor.
Öyle sanıyorum ki Erdoğan sırf seçimleri kazanabilmek için tüm dış politika unsurlarını da yok etmekte bir sakınca görmüyor.
Erdoğan'ın bu konudaki son atağı ise "hesap soracağını" açıklaması oldu.
Şöyle dedi; "Yeni Zelanda bunun hesabını sormazsa öyle veya böyle bir sormasını biliriz. "
Damadın söylemiyle "Burası çok önemli. "
Acaba Erdoğan eli kanlı katilden nasıl hesap sormayı düşünüyor?
Erdoğan Yeni Zelanda'yı miting meydanında "Yasalarında 15 yıldan fazla mahkumiyet yokmuş. Ya ne diyorsunuz siz yaaa. 50 tane ibadet yapan Müslüman'ı katledecek sizin yasalarınızda böyle madde yokmuş. İnsan hayatı insan canı ne kadar ucuz ya" diye azarlayarak "Yasalarınızı değiştirin" dedi.
İlk etapta Erdoğan yasaların değişmesini Yeni Zelanda'da idam ya da ağırlaştırılmış müebbet cezasının gelmesini bekleyecek herhalde.
Bu olursa ne ala ama Yeni Zelanda yönetimi yediği fırçayı sineye çekip de yasalarını değiştirmezse ne olacak benim merakım bu.
O zaman hesap sorma yönteminin nasıl olacağını elbette bilmiyorum.
Aklıma gelen şu.
Muhtemelen bu katil en ağır ceza olan 15 yılı alır. 15 yıl sonra bu ülkeye bir intikam timi gönderilir ve sapkın terörist hapisten çıkarken cezası verilir.
Ne yalan söyleyeyim dünyanın öteki ucundaki ülkeye yönelik bu konuşma sadece bende değil bütün dünyada böyle yorumlanır.
Böyle yorumlarlar yorumlamasına da ardından kahkahayı patlatırlar.
Bİ SORALIM BAKALIM
Bahçeli'nin elini tutan yok herhalde
Erdoğan meydanlarda yine coşup "idamı getirsinler hemen imzalarım" dedi.
Halk da çılgınca alkışlıyor Erdoğan'ı "idam idam idam" diye sloganlar atıyor.
Akit televizyonu idam sehpası önünde program yaparak "Halk Kılıçdaroğlu'nun idam edilmesini istiyor" diyor.
İdamı geri getirmek Erdoğan'ın bir emrine bakar.
Çağırır Meclis'e atadığı başkanı "Cuma akşamına kadar idamı geri getirin" der. O başkan hemen Meclis'i toplar idam kanunu görüşülür.
Ama sorun şu; sayıları yetmiyor.
Çünkü idam cezası Anayasa değişikliği ile gerçekleşebiliyor.
Bunun için 400 oya ihtiyaç var.
AKP-MHP oyları 400'ü bulmuyor.
CHP İYİ Parti veya HDP'ye de ihtiyaç var.
Bu durumda idam konusu vıcık bir popülizmden başka bir şey değil.
Konuya balıklama atlayan MHP Başkanı Devlet Bahçeli de "Getirsinler biz destek verelim" diyor. Niye bekliyorsunuz ki teklifi siz getirin.
Ayrıca şunu söylemeliyim.
Erdoğan bu konuda samimi davranmıyor.
İdamın geri getirilmesini seçimden önce de istiyordu. O sırada MHP ile birlikte Meclis'te 367'yi bulabiliyordu. Ama getirmedi.
Demek ki amaç idamı geri getirmek değil en düşük seviyedeki kalabalık grupların "öldürmekten" duydukları hazzı körükleyerek oylarını korumak.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Her şey iyiymiş de Gezi olmuş da falan da filan da
Damat Bey harika.
Ekonominin dört dörtlük olduğunu söylüyor her gün.
Nisan marttan mayıs nisandan haziran mayıstan daha iyi olacakmış.
Eylülde enflasyon yine tek haneli hale gelecekmiş.
Döviz artacak beklentisiyle dolar alanlar daha çoook beklermiş.
Tabii iyi temenniler bunlar ama gerçek olmadığını sokaktaki ayakkabı boyacısı bile biliyor.
Garip olan koca koca iş insanlarının bir kibir abidesini andıran damat karşısında sustalı maymun gibi oturup en küçük bir tepki bile vermemeleri.
Gerçi hepsi korku içinde. Başlarına ne geleceğini hiçbiri bilmiyor ama korkunun ecele faydası da yok ki.
Damat Bey kaptırmış kendini anlatıyor iş insanlarına.
"2013 baharında her şey çok güzeldi. Sonra Gezi olayları çıktı her şey bozuldu. "
Zannedersiniz ki; o günkü hükümet Gezi olayları sırasında düşmüş yerine başka iktidar gelmiş beş yıl sonra bu iktidar yine göreve dönmüş.
Ancak o zaman belki damadın söylediklerinin bir anlamı olabilir.
Oysa kesintisiz iktidardalar.
Deyin ki Gezi olayları ekonomiyi etkiledi.
Peki 5.5 yıldır eliniz armut mu topladı?
5.5 yılda ekonomi toparlanacağına niye hep tepe taklak gidiyor?
Şu anda ekonomi çok iyi yoldaysa neden patlıcan ve biber 20 fasulye 32 lira?
BUNU YAZMAK GEREK
Hollanda olayından sıyırmak kolay olmayacak
Yeni Zelanda'daki alçak saldırıdan hemen sonra Hollanda'da bir tramvayda üç kişiöldürülünce herkesin yüreği ağzına geldi.
Şüphelinin "Türk" çıkması "IŞİD'çi olduğu ama serbest bırakıldığının"söylenmesinden sonra gözler ister istemez Türkiye'ye çevrildi.
Yandaş yalaka medya panik halinde "Olay adi namus cinayeti. Bu kişi zaten psikopatmış bir yakınıyla tartışmış tramvayda" diye yayın yapmaya başladı.
Oysa bunu doğrulamak çok kolaydı.
Olayın şüphelisinin yakınlarıyla konuşan yandaş yalaka medya nedense "Bu kişi tramvayda kimi vurdu?" diye sormadı hiç.
Tele1'deki yayında pazartesi sabahı dedim ki; "Hollanda polisi muhtemelen paniği azaltmak için adi olay görüntüsü vermek isteyebilir. Ben olayda ölenlerin ve yaralananların kimliklerinin açıklanmasını beklerim. Ölen ya da yaralananlar arasında bu kişinin yakını varsa o zaman olay adi olaydır. "
Hollanda polisi açıklama yaptı; ölen ve yaralananlar arasında şüphelinin bağlantısı olan kimse yok. Artık işimiz var yani.
İRONİ
Bütün muhalefet "Örgüte üye olmamakla birlikte örgüte yardım" suçundan yargılanabilir
Erdoğan yerel seçim yapılacak olmasına rağmen yerini sağlamlaştırmak için bu seçimi bir referandum havasına soktu.
Belki bunda Bahçeli'nin de payı vardır.
Çünkü Bahçeli "Bu seçimde Cumhur İttifakı'nın yüzde 52'yi bulması şart yoksa meşruiyet tartışması çıkarırlar" demişti.
Bahçeli'nin her seferinde Türkiye'nin kaderini değiştiren girişimlerini iyi bilen Erdoğan belki de bu nedenle seçimlere daha fazla asılıyor. Bahçeli başına bir açmasın istiyor.
Erdoğan kampanyasını kendilerinden başka herkesi terörist hain ilan etmek üzerine kurdu.
Erdoğan'a göre "CHP İYİ Parti ve Saadet Partisi terörist! HDP ile bir çete oluşturdular. "
AKP Genel Başkanı "Ben oy verenleri değil yöneticileri söylüyorum" dese de "zillet ittifakı" söylemi ister istemez tüm muhalifleri kapsıyor.
Çünkü sadece yöneticileri kapsamış olsa bunun seçimde bir hükmü yok. Üç beş bin yönetici konumundaki kişi CHP'ye oy verir bu da seçim sonucunu değiştirmez.
Şimdi bir okurumun da uyarısı üzerine aklıma şu geldi.
Seçimler bittiğinde bir bakmışsınız Millet İttifakı Cumhur İttifakı'nı 10 puandan fazla geçmiş.
AKP'nin oyları erimiş.
AKP-MHP koalisyonu yüzde 40'ları bile bulamamış.
AKP'nin mantığına göre millet "teröristlere oy vermiş" olmayacak mı?
O zaman çare kolay.
Muhalefete oy veren herkes "Üye olmamakla birlikte terör örgütüne yardım ettiği anlaşılan" şeklindeki tuhaf yasa kapsamında yargılanmaya başlar.
Ne hoş olur değil mi 25 milyon kişi için dava açılması?
================================
Rıfat Serdaroğlu: DÜNYA BÖYLESİNİ GÖRMEDİ!
Bilinen fıkradır ama daha güzelini bulamadığımız için tekrarlıyoruz affola!
"Köylü pazarda satamadığı kazını şalvarının içine saklayıp sinemaya girer.
Yanındaki koltukta bir kadın oturmakta ve elindeki külahtan fındık yemektedir.
Fındığın kokusunu alan kaz şalvardan kafasını çıkarıp fındıktan bir tane kapar.
Kadın feryat etmeye başlayınca film durdurulur ışıklar yakılır ve görevliler kadının yanına gelip ne olduğunu sorarlar! Kadın şaşkınlık içinde;
"40 yıllık çaçayım her türlüsünü gördüm ama fındık yiyenini ilk defa görüyorum"der ve bayılır…"
17 yıllık AKP döneminde her türlü usulsüz "Görevden almayı" gördük!
25 yıllık Belediye Başkanı İ. Melih Gökçek gibi bir politika ustasının "şıp" diye alındığını gördük.
Gençliğinde onu muhallebi ile besleyen Kadir Abi de "tak" diye alındı uçtu gitti!
Kimi sustu gitti kimi direndi gitti kimi ağladı ama yine gitti!
Bakanlardan biri habersiz ihale yaptığı için evire çevire dövülüp alındı!
Dört Bakandan üçü istifa emrini yerine getirerek kendi kendilerini görevden aldılar! Dördüncüsü "ben niye istifa edeyim o etsin" dedi ama tokatı yiyince
o da gitti!
Bunların hepsi bir yana Genel Seçimden birinci parti olarak çıkan AKP Genel Başkanı- T. C Başbakanı olan kişi Başbakanlıktan alındı ve ağzını bile açamadan köyüne postalandı!
Bunların hepsini gördük görmesine de şimdi anlatacağım gibisini görmedik!
Üç dönemdir ERDEK Belediye Başkanlığı yapan Hüseyin Sarı 10 gün sonra yapılacak seçimlere CHP Adayı olarak katılacak!
Fakat o da ne? Hüseyin Sarı halen görev yaptığı Erdek Belediye Başkanlığından dün alınıverdi!
Hatırlarsınız bir seçimde dönemin Başbakanının sesi kısılmıştı. Sesi Arap Bacının sesi gibi çıkıyordu!
Başkan da bir seçim konuşmasında gırgır olsun diye "Ablam böyle istedi" demiş! Gülünüp geçilecek bu şaka için mahkemeye verilen Başkana tarafsız-bağımsız yerel yargı tarafından 11 ay 20 gün ceza verilir. Yargıtay da cezayı onayınca İçişleri Bakanlığı tarafından seçime 10 gün kala görevden alınıverdi.
Normali ne idi? İçişleri Bakanlığı 10 gün daha bekler ve seçimden sonra yapacağını yapardı! Ama AKP'de normal bir şey yok ki!
Peki Hüseyin Başkan seçime katılabilecek mi? Tabii ki katılacak!
Kazanacak mı? Eskiden aldığı oydan fazlasını alarak kazanacak!
Sonra da görevine geri dönecek…
İyi de neden böyle saçma antidemokratik bir karar verildi?
Kimsenin kabahati yok kabahat sistemde kardeşler!
Çabuk iş yapılsın sıkıntılar bitsin bir daha koalisyonlar olmasın diye Başkanlık sistemine geçtik! Partiler şimdi tuvalete gitmek için bile koalisyon kuruyorlar.
Bahçeli bile "En büyük Reyiz başka büyük yok" diye bağırıyor!
Artık her işten Başkan sorumlu! Ama delikanlıyı rahat bırakmıyorlar ki!
Zırt diye bir Danıştay kararı çıkıyor "Milli Andımızı okutun" diye karar veriyor adamın sinirini hoplatıyor.
Havaalanı yaptırıyor ama bir türlü taşınamıyor!
Baraj yapıyor barajın gövdesi çatlıyor!
Televizyonlara emir veriyor yine de kendisine muhalifleri ekrana çıkarıyorlar!
Ankara elden gitti İstanbul gitmek üzere İzmir zaten kayıp!
Adana Bursa Antalya da gitti gidiyor.com gibi! Beka da yakında gidecek!
Yeni bir sistem bulmak gerek!
Ne bu böyle yahu!
TBMM Bakanlar Yargıtay Danıştay Genelkurmay Başkanı Hakimler Savcılar.
Bir ordu gibi insan! Nerede çokluk orada b.kluk yahu!
Nasıl bir sistem olmalı?
Öyle bir sistem olmalı ki adı "ben ne istersem o olsun sistemi" olsun.
Hakim de Savcı da Gardiyan da Polis de Bekçi de sadece ben olmalıyım!
Mesela ben Ankara'nın adını değiştirip Serdaroğlu Kenti yapabilmeliyim!
Hah işte böyle bir sistem isterim yahu!
Yemişim demokrasiyi de bana yaramayan sistemleri de.
Ben varsam demokrasi var gerisi faso fiso…
================================
Mehmet FARAÇ: "Atatürk'ü duydun mu" be gafil?. .
Daha dün yapıldı bir büyük operasyon... Kayseri merkezli operasyon 13 ilde FETÖ'nün "mahrem yapılanması"nı hedef almış... Çünkü ordu içerisinde halen kontörlü telefonlarla irtibat sağlayan FETÖ militanları varmış...
Gün geçmiyor ki darbeci cemaatin devletin içerisinde yuvalanmış militanlarına yönelik operasyon yapılmasın... Neredeyse her gün polis ve jandarma cemaat müritlerini deşifre etmek için uğraşıyor...
Tüm bunlar yalnızca Türkiye Cumhuriyeti ordusu içerisinde bir "terör" yapılanmasının uzantılarının halen faaliyette olduğunu göstermiyor aslında daha yaşamsal bir dışa vurum da var bu operasyonlarda;
"Tarikat örgütlenmesi yüzünden ordu içerisinde cumhuriyetçi Atatürkçü subay kaldı mı?. . "
Ve bir başka önemli soru da bu operasyonlar daha nereye kadar gidecek karanlıkta- dehlizlerde kendilerini "mahrem" adı altında gizlemiş daha kaç mürit-militan var acaba?. .
FETÖ'ye halen "hizmet" etmekten kaçınmayanlara yönelik operasyonların gidişatı ürkütücü bir yapılanmayı deşifre etmeye devam ediyor ama bu tehdit gerçekten nereye uzanacak?. .
İçişleri Bakanlığı'nın rakamlarına bakılırsa Türkiye'de neredeyse 50 kentin nüfusundan fazla insanı hedef almış operasyonlar... Çünkü 550 bin kişi FETÖ'den soruşturma geçirmiş...
Gazi'yi yok saymanın bedeli!. .
Durmayan operasyonlara bakınca asıl soruyu bir kez daha vurgulamakta yarar var; bu kadar FETÖ'cü yakalanıyorsa cemaat Atatürkçü subayların büyük bölümünü çok önceden tasfiye mi etmişti?. .
Bu soruları şüphesiz operasyonların gidişatı yanıtlayacak...
Ancak geçen hafta İstanbul'un Avcılar ilçesinde öyle bir olay yaşandı ki hem FETÖ'nün ne kadar tehlikeli olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi hem de cemaatle mücadele eden askerlere ne kadar sahip çıkılması gerektiğini kanıtladı...
İşte Avcılar'da bir imam hatip okulunda Çanakkale Zaferi anma toplantısı yapılırken kürsüye gelen imam herkese dua etti ancak Mustafa Kemal'i yani Çanakkale kahramanını bilerek yok saydı!. .
Diyeceksiniz ki "Türkiye Cumhuriyeti'nin Diyanet İşleri Başkanı bile hutbelerde Atatürk'ü görmezden gelirken sıradan bir imam Atatürk'ü anmaya cesaret edebilir mi?. . "
O imam Atatürk'ü ağzına almaya cesaret edemedi ama orada cumhuriyetin bir askeri vardı ve haklı olarak yaşananlara tahammül edemedi tepkisini ortaya koydu...
Kalktı o asker Atatürk'ü yok sayan imama "sen Atatürk'ü duydun mu ona neden fatiha okumadın" diye sordu sonra da salonu terk etmek zorunda kaldı...
Gerici takımı o askerle ilgili hedef gösterici yayınlar yapsa da Albay Önder İrevül kendi sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şöyle dedi;
"Başta ebedi komutanım Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere tüm şehitlerimizi ve rahmete kavuşmuş gazilerimizi 33 yıldır aynı üniformayı giymiş olmanın onuruyla saygı ve minnetle anıyorum... Eğer benim bulunduğum mekanda Atatürk'ün adını anmaktan imtina edersen hele hele Çanakkale'nin yıldönümünde şehitleri anarken yanına gelir gözüne baka baka sorarım 'sen Atatürk diye bir adamı duydun mu?. . ' Herkes hakkını-hukukunu haddini-hududunu bilecek..."
Evet; FETÖ'nün TSK içerisindeki unsurlarına operasyonlar devam ederken Avcılar'da bir subayın Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusuna sahip çıkmasını sakın ola kimse kaos malzemesi yapmasın...
İrevül gibi askerlerin hareketleri aslında hem cumhuriyete bağlı subayların devlet için ne kadar yaşamsal olduğunu gösteriyor hem de FETÖ'nün ordu içerisinde yarattığı tehlikeye dikkat çekiyor... Bu pencereden kaç kişi bakabildi İrevül'ün çıkışına?. .
Kim kime hizmet ediyor?. .
AKP'liler "Millet İttifakı"nı yıpratmak için araya HDP'yi ve tabii ki PKK'yı sokuşturarak ürkütücü bir kışkırtma propagandası yürütüyor...
Bu arada İçişleri Bakanı'nın "CHP listelerinde HDP'liler" olduğuna ilişkin açıklamasının ardından başta Hürriyet olmak üzere yandaş medya HDP'lileri deşifre etmek için çırpınıyor...
Ancak geçen hafta öyle bir olay yaşandı ki yaratılmak istenen algı açısından AKP'nin karşıt propagandasından çok daha fazla zarar verdi Millet İttifakı'na...
HDP'nin eş genel başkanı çıktı bir televizyon kanalına ve "Mansur Yavaş da Ekrem İmamoğlu da kazanırlarsa bizim sayemizde olacak" şeklinde gereksiz ve işgüzarca bir açıklama yaparak hem ortalığı bulandırdı ve hem de ittifaka saldıran AKP'ye malzeme verdi...
Bu kışkırtıcı açıklama yalnızca HDP'nin siyaset içerisindeki popülist bencilce reklamı için yapılmadı yaratılmak istenen algıyla direkt AKP'nin ekmeğine yağ sürüldü...
Baksanıza; Erdoğan bakanları ve yandaş medya günlerdir miting meydanlarında ve televizyonlarda bu HDP'linin şaşkın açıklamalarını kullanarak iktidar karşıtlarına saldırıyor...
"Siyasette kim kimi kullanıyor" ve "aslında kim kime sinsice hizmet ediyor" şeklindeki soruların arka yüzünde ters algı yaratan bir açıklama da ne tuhaf ki cemaatten geldi...
İşte Zaman gazetesinin firari yönetmeni Ekrem Dumanlı sosyal medya hesabından sözde AKP'ye saldırırken şunları söyledi;
"Sandığa gidin... Çünkü bunun anlamı her bir oy diyor ki biz seni istemiyoruz... Arkadaş düş yakamızdan... Zulüm dönemi musibet bir an önce defolup gitsin... Ta ki bu karanlık dönem bir an önce sona ersin..."
Dumanlı bu açıklamasıyla sözde AKP'yi hedef aldı ama aslında o da ters bir algı yaratarak AKP'lilere malzeme verdi.
Ne tuhaf değil mi siyaset kendi içerisinde ittifaklar yaratırken kimileri sadece bu ittifakların başarısından pay kapmaya çalışmıyor aynı zamanda rakibi vurma bahanesi ile kendi ayağına da kurşun sıkıyor...
İşte HDP eşbaşkanı ile Fethullahçı Ekrem Dumanlı'nın son açıklamalarını da yarattıkları bu tehlikeli algı üzerinden sorgulamak gerekiyor... Söyler misiniz HDP'li başkan ile cemaatçi Dumanlı aslında kime hizmet ediyor?. .
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ataturku-duydun-mu-be-gafil-51240yy.htm
================================
CAN ATAKLI: İster misiniz CHP'yi laikliğe aykırı davranmaktan kapatsın
Tarihler 30 Temmuz 2008'i gösteriyordu.
Bütün Türkiye nefesini tutmuş Anayasa Mahkemesi'nin vereceği kararı bekliyordu.
Gün geçmiş akşam üzeri olmuştu neredeyse.
Anayasa Mahkemesi'nin toplantısı devam ediyordu.
Saat tam 18.05'te Anayasa Mahkemesi Başkanı gazetecilerin beklediği salonun kapısında belirdi.
Yüzünde saklamayı beceremediği bir gülümseme vardı.
Kameraların düğmelerine basılmasını kameraların flaşlarının patlamasını bile beklemeye sabrı olmadığı anlaşılıyordu.
Bir zafer edasıyla "Arkadaşlar Ak Parti kapatılmamıştır" dedi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2007 erken seçiminden hemen sonra iktidarda bulunan AKP'nin laikliğe aykırı davranışların odağı olduğu gerekçesiyle kapatma davası açılması için iddianame hazırlamıştı.
Anayasa Mahkemesi Başkanı iddianame ile ilgili raporun hazırlanması görevini daha sonra AKP'de çok parlayan Osman Can'a vermişti.
Raportör Osman Can AKP'nin kapatılmaması gerektiği yönünde görüş bildirmişti.
Aslında bu rapora rağmen AKP hakkında kapatma kararı verileceği düşüncesi ağır basıyordu.
Mahkeme heyetinde oy dengesi "kapatılmalı" diyenler lehineydi.
Küçük bir parantez açayım; oylamadan birkaç gün önce 1994-1997 arasında Ankara Büyükelçiliği görevinde bulunan Marc Grossman Türkiye'ye geldi. Grossman başta TÜSİAD üyeleri olmak üzere bazı etkin çevrelerle ve genelkurmayla bazı görüşmeler yaptı. Söylentilere göre eski elçi bu görüşmelerde AKP'nin kapatılmaması gerektiğini anlatıyordu.
Oylama sonucunda Genelkurmay kontenjanın Anayasa Mahkemesi'ne giren üye kapatmaya karşı oy kullanınca AKP 6'ya karşı 5 oyla kurtuldu.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç "Kurulumuzdan burada kapatma kararı çıkmamıştır. Anayasadaki bu sayıyı tutturamamış olmasından dolayı bir kapatma kararı çıkmamıştır" bilgisini verdikten sonra iktidar partisine çok ağır bir ihtar verildiğini söylemişti.
Kılıç'ın açıkladığı karara göre AKP bundan böyle benzer bir suç işlediği an herhangi bir davaya gerek duyulmadan kapatılacaktı.
Sonucu hepimiz biliyoruz.
O tarihlerde AKP'nin laikliğe aykırı tutum ve davranışları nedeniyle ortaya konulan belgeler bugün sadece bir günde işlenen ihlallerin yanında devede kulak kalır.
Artık ne Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı AKP hakkında iddianame hazırlamaya cesaretedebilir ne Anayasa Mahkemesi bu iddianameyi kabul edip de dava açabilir.
Buna karşı aynı sistem bu kez ana muhalefet partisi CHP'ye karşı uygulanabilir.
Türbanın her alanda serbest bırakılması dışında Anayasa'da laiklikle ilgili maddelerde çok önemli bir değişiklik yapılmadı.
Bu nedenle örneğin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu'nun Yeni Zelanda'da katledilen Müslümanlar için Eyüp Sultan Camisi'nde mevlit okutturması bu sırada kendisinin de mikrofonu eline alarak Yasin suresini seslendirmesi "laikliğe aykırı tutum ve davranış" olarak nitelenebilir Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından.
Aynı şekilde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da 18 Mart Çanakkale Zaferi anma-kutlama törenlerini Kuran okutarak yapmıştı.
Bu da laikliğe aykırı görünerek dava açılabilir pekala.
Manzarayı bir düşünsenize.
Anayasa Mahkemesi'nin şimdiki başkanı bütün yandaş-yalaka-tetikçi gazeteci beklerden salona dalıyor ve yüzündeki gülümseme-kahkaha karışımı ifade ile haykırıyor "CHP kapatılmıştır. "
KOMİK
HDP korkusu adamlara neler söylettiriyor
Seçimlere tam bir hafta var.
Haftaya bugün sandık başındayız.
AKP sıkıntıda çünkü oylarının ciddi eridiğini görüyor.
Bu nedenle de belediyecilik üzerinden değil karalama ve belden aşağı vurma siyasetini tercih ediyor.
AKP'ye göre kendilerine oy vermeyen herkes hain terörist.
Kampanya tamamen bunun üzerine kurulu artık.
İçişleri Bakanı meydanlarda bağırıyor; "CHP liselerinde şu kadar yüz kişi terörist hepsini biliyoruz. "
Hafta içinde de yazdım bunu halletmek çok kolay eğer listelerde terörist varsahepsini kulağından tuttuğunuz gibi alırsınız.
Bir başka söylemleri de şu; "Teröristler CHP sıralarından Meclis'e gireceklermiş. Daha sonra eylemlere başlayacaklarmış. "
Komediye bakar mısınız?
Yahu belediye meclisini ne yapsınlar Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde HDP'nin 67 milletvekili var.
Ne yapacağız bu durumda?
Demokrasi hukuk nasıl ayaklar altına alınıyor ve bir seçim kazanma uğruna ne hallere düşülüyor görüyorsunuz değil mi?
YENİ ÖĞRENDİM
Kameraları hesaplamayan uyanıklara binlerce lira ceza gelmiş
Geçenlerde bindiğim bir taksinin şoförü "Abi hiç insaf kalmadı ya" dedi.
"Neden?" diye sordum.
Şoför "Köprüden kaçak geçen arkadaşlara acayip ceza yazıyorlar" diye açıkladı durumu.
Şöyleymiş; Boğaz Köprüsü'nden sadece 1. sınıf denilen binek araçları geçebiliyor. Büyük araç sınıfından ise servis araçları belediye otobüsleri ve halk otobüsleriyararlanabiliyor.
Ama bir de binek araç gibi görünen ama dingil aralığı 3.20'den fazla olan araçlar var.
Birinci köprü onlara yasak.
Eskiden Boğaz Köprüsü'ne giren bu araçları eğer varsa trafik polisleri durdurup ceza yazıyormuş. Polis yoksa veya durdurmadıysa araç kurtuluyormuş.
"Eeee" dedim şoföre "Ne var bunda niye insafsızlık?"
Anlattı. Birçok şoför son zamanlarda hiç polis görmediği ya da polisler durdurmadığı için "bu sefer de sıyırdık" diye düşünüyormuş.
Oysa yeni kurulan kamera sistemi bu araçların hepsini tanımlayıp ceza gönderiyormuş.
Bir arkadaşının 16 bin bir başkasının ise 14 bin liralık ceza kağıdı aldığını söyledi.
Böyledir işte avanta peşine düşerseniz kazıkladığınızı sandığınızda ağır bir hasar görürsünüz.
Çok üzülemedim.
Ama garip tarafı şoför de "Aslında haklısın abi suç bizimkilerde" dedi sonunda.
ÇOK GÜLDÜM
Bu pazara üç fıkra
Bugün Yıldırım Tuna'dan üç pazar fıkrası sunuyorum. Keyifli saatler dilerim;
Kontakt lens
İlk boks maçımda hemen köşemden fırladım birkaç bel hareketinden sonra sağlı sollu giriştim ve bir sert aparkatla karşımdakini anında yere yapıştırdım. . Bir kelebek gibi ayak parmaklarımın ucunda sekerek köşeme döndüğümde suvanyörüm;
"Kontakt lenslerini çıkarttın değil mi?" diye sordu.
"Evet? Neden?" dedim
"Elinde '1. Raunt' yazan levhayı ringin dört bir yanındakilere gösteren o harika ponpon kızı yere indirdin salak. . !"
Stajyer avukat
Tembel ve genç avukat kız yeni işe başladığı hukuk bürosuna gelince masasının üzerinde bir daktilo bulmuş daktilonun üzerine birlikte çalıştığı biraz daha kıdemli avukatların taktığı bir kağıt kağıtta da "Sekreterimiz yok bu da daktilo… işte sizin yoğun yardımlarınızı istiyoruz. . " notu. .
Hemen aynı daktilo ile o notun altına alelacele bir mesaj yazıp sıvışmış odadan"Tahbbi men xemnuziyetle eliximdenk keltiğinxce yerjdem edmawya çalıxşherim. "
Cennet cehennem
Alanya'ya epey Alman vatandaşı yerleşmiş. O kadar ki kendi kiliseleri mezarlıklarıbile var. Rahipleriyle tanıştım "Burada yaşayanlar kiliseye pek gelmiyorlar" dedi "O kadar güzel bir yerde yaşıyorlar ki 'Cennet vaadimiz' 'Nasılsa biz cennette yaşıyoruz' diye onları etkilemiyor. . Yazın da buraları o kadar sıcak ki Cehennem onları gram korkutmuyor. . !"
================================
EMİN ÇÖLAŞAN: Acayip şeyler olurken…
Sevgili okurlarım iki veya üç gün önce televizyon haberlerini izlerken çok ilginç bir olaya tanık olduk.
Genç bir bayan muhabir arkadaşımız Uşak'a gitmiş.
Elinde mikrofon ana caddelerden birinde çekim yapıyor. Yanından geçenlere mikrofonu uzatıp soruyor:
"Bu seçimde acaba hangi partiye oy vermeyi düşünüyorsunuz?"
Kadın erkek yaşlı genç…
Sanki önceden kararlaşmış gibi insanlar muhabirin yanından hızla geçiyor ve biri bile yanıt vermiyor.
Bazısı görmezden geliyor bazısı eliyle itekleme durumuna geçiyor!
Çok ilginç bir tablo. Seçime o sırada 10 gün kalmış ortalık iyice kızışmış ama yanıt veren yok…
Ve bayan muhabir artık kendi kendine söylenmeye başlıyor:
"Off çok sıkıldım ben bu Uşak'ta…"
★★★
Peki ama büyük bir kentin ana caddesinden geçen ve kendilerine mikrofon uzatılan onlarca insan bu masum soruya yanıt vermekten niçin kaçınır?
Arkadaşlarla olayı tartıştık ve şu sonuca vardık:
İlki AKP-MHP ikilisine oy vermeyi düşünenlerin bunu açıklamaya yüzü tutmuyor. Zira onlar memleketin ve de kendilerinin bu iktidar tarafından ne durumlara düşürüldüğünü vatandaş kimlikleriyle iyi biliyor…
Ve önlerine uzatılan mikrofondan bu nedenle kaçıyor!
İkincisi muhalefet partilerinden birine oy vermeyi düşünenler üzerlerindeki baskı nedeniyle bunu söylemekten korkuyor.
Hemen hepsi sıradan insanlar. Esnaf çiftçi ev kadını işçi öğrenci emekli ne derseniz deyin…
Ve hepsi de -haklı olarak- çekiniyor korkuyor.
Bunun başka bir açıklaması olamaz.
Türk Milleti işte böylesine bir baskı korkutma ve sindirme ortamında seçime gidiyor.
MUHALEFETİN "EFENDİ" ADAYLARI
Sevgili okurlarım başta Recep Bey olmak üzere iktidar kesiminin çoğu propagandası toplumu kızıştırmak ve particilik açısından bölmek üzerine kurulu.
Bunu her gün izliyoruz.
Ekranlarda günün neredeyse 24 saati konuşma yapan Recep Bey'in yüzündeki ifadelere mutlaka dikkat etmişsinizdir.
Çatık kaşlı gergin bir surat.
Her konuşmasında başta muhalefet partileri ve onların liderleri olmak üzere kendilerinden yana olmayan (yabancı ülkeler dahil) herkese sert çıkan suçlayan ve posta koyan bir cumhurbaşkanı.
Yeni Zelanda'da sapık bir ruh hastasının gerçekleştirdiği cami katliamı sonrasında bile Çanakkale Zaferimizi anımsattı sanki Türkiye'ye yönelik bir tehdit ve saldırı varmış gibi bağırıp çağırdı:
"Dedelerinizi gömdük yine gelirseniz sizi de tabutların içinde göndeririz!"
★★★
Kılıçdaroğlu ve Akşener'le hesaplaşacak Ankara'da seçimi kazanması beklenen Mansur Yavaş'ı en kısa zamanda görevden aldıracak!
Sözlerinden çıkan anlam bu.
Artık iş o raddeye vardı ki seçim sonuçlarını kendilerince "Beka sorunu" olarak dillerine doladılar.
Yani var olup olmama sorunu!
Muhalefet partileri seçimden kayıpla çıkarsa yaşasın!. .
O takdirde var olacağız!
Aksi olur da muhalefet partileri kazançlı çıkarsa mahvolduğumuz gündür!
Türkiye'de bugüne kadar nice seçimler yapıldı ama cumhurbaşkanları başbakanlar iktidar ve muhalefet partileri dahil hiç kimsenin aklına "Ona göre oy kullanın oyunuzu bize verin haa bu iş beka sorunudur" demek gelmedi.
★★★
İstanbul adayı Ekrem İmamoğlu efendi adammış. İsmi hemen hemen hiç bilinmiyordu. CHP adayı yapıldı ama neredeyse sıfırdan başlayıp kendisini İstanbul'a sevdirdi.
Düzgün aklı başında efendi bir adam.
Ankara derseniz "Mansur"u sevdi. O da efendi adammış. Kendisine yapılan saldırılara karşı çirkefleşmedi.
Gönüllere öyle girdi ki herkes kendisinden "Mansur" diye söz ediyor. Yapılan anketlerde şimdiden kazanmış görünüyor. Bunda en büyük etkenlerden biri Ankara ahalisi AKP adayı Mehmet Özhaseki'yi benimsemedi.
Ankara halkı ile Kayseri'den getirtilen Özhaseki arasında ciddi bir doku uyuşmazlığı çıktı.
★★★
Elbette Türkiye genelinde muhalefet partilerinin yüzlerce adayından çoğunu tanımıyoruz.
Ancak piramitin en tepesinden başlayarak şunu söylemek mümkün.
Kılıçdaroğlu Akşener Karamollaoğlu dahil hiçbir muhalefet lideri ve hiçbir muhalefet adayı bugüne kadar ağzını bozmadı.
Yapılan saldırılara atılan iftiralara karşın hiçbiri çamura yatmadı çirkefleşmedi tehdit etmedi şantaj yapmaya yeltenmedi yalana başvurmadı hakaret etmedi.
Yani hiçbiri "Efendiliğini" bozmadı.
Böylesine düzeysiz bir seçim ortamında çok önemlidir.
Hepsini kutlamak gerekir.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/acayip-seyler-olurken-4105191/
================================
Rıfat Serdaroğlu: SİYASİ AHLÂK
AKP-MHP Ortaklığında "Siyasi Ahlâktan" bahsedilmeyeceğini en iyi bilenlerdenim. Ancak onurlu siyasetçilerde bulunan bu hasleti Türk Gençlerine anlatmamız gerek ki ileride onlar da şimdiki büyükleri gibi aldanmasınlar!
Mehmet Akif Ersoy "Safahat" adlı eserinde şöyle der;
O yüzden başlar izmihlali (Çöküşü) milletlerde ahlakın
Fakat ahlâkın izmihlali en müthiş bir izmihlal.
Ne millet kurtulur zira ne milliyet ne istiklal
Oyuncak sanmayın! Ahlâk-ı milli ruh-i millidir.
Onun iflası en korkunç ölümdür; Mevt-i küllidir. (Tamamen ölümdür)
Olur cem'iyyet (toplum) artık çaresiz pâmâl-ı istila. ( ayaklar altında kalarak istilaya uğrar)
Sevgili Gençler;
Siyaset zengin olmak için yapılmaz. Milleti zenginleştirmek için yapılır!
Siyaset itibar kazanmak için yapılmaz. Milletin itibarını korumak ve yüceltmek için yapılır!
Siyaset yükselmek için değil yükseltmek için yapılır.
Bakmayın siz şimdiki çoğu satılmış basının geçmiş siyasetçiler için söylediklerine.
Bu topraklar çok sayıda dürüst kendi için değil milleti için çalışan siyasetçiler gördü. Eğer bugün hala ayakta durabiliyorsak bunda onların da hakkı vardır…
Ne değerli atasözlerimiz var. Balık baştan kokar gibi!
Ülkeyi yönetenler siyasi ahlâkı bilmiyorlarsa yalan söylemek insanları kandırmak kul hakkı yemek sıradan olaylar haline gelmişse elbette ki o toplumda huzur da kalmaz bereket de!
Bize sürekli sorulan soru şu;
"Bu durumdan nasıl ve ne zaman kurtulacağız?"
Herkes şunu kabul etmeli?
Sizler yani Türk Milleti kaderinize el koymadıkça kurtulamayız!
Defalarca yazdım söyledim;
Siyasette mucize yoktur. Mucize sahibi kişi de yoktur. Doğru insan ve yanlış insan vardır.
Yanlış insanı seçerseniz ve yanlışta ısrar ederseniz başınız dertten kurtulmaz.
Doğru insan belki beklenenlerin tamamını yapamaz ama size ihanet etmez…
Türk Milletinin hayrı için siyaset yapacak kişilerin gücü sınırlıdır.
Bizler yani "ÇOBAN ATEŞİ HAREKETİ" gönüllüleri tüm olanaklarımızı zorlayarak mümkün olanı yapıyoruz. Ne mi yapıyoruz?
Siyasi Ahlâkı ve bilimi kendilerine yaşam felsefesi yapacakların buluşacağı bir siyasi parti kurup Türk Gençlerine armağan etmenin çalışmalarını yapıyoruz.
Bu doğru harekete destek verin diyoruz.
Çünkü siyaset mümkün olanı milletin yararına en doğru ve en çabuk şekilde yapabilmektir.
Türk Milleti bu doğru harekete eğer sahip çıkarsa beraberce iyi ve güzel günler görebiliriz. Sahip çıkmazsa bizlerin de yapacağı bir şey olamaz ki!
Sonra şunlar olmaya devam eder;
Türk Milletinin verdiği "süreli vekaleti" "sürekli" sanan sığ siyasetçiler birer diktatöre dönüşür.
Emanetin sahibi milleti tehdit eder korkutur ve susturur.
Öyle ilginç kişiler ülke yönetimine ortak olurlar ki şaşarsınız!
Katil-Hazine Soyguncusu-Kandil Uşağı dediği kişi için hem "şimdiye kadar söylediklerimin arkasındayım" der hem de ağır hakaretlerle yüklendiği kişinin altına yatar!
Diğeri Padişahların kullanamadığı yetkileri kanunsuzca kullanır ve istediği kişileri hapse atmaya kalkar…
Haa sonsuza kadar başarılı olabilirler mi?
Dünya tarihinde eceliyle yatağında ölen bir diktatör gösterebilirseniz belki…
================================
Orhan UĞUROĞLU: Yıldırım mal varlığı iddialarına açıklık getirmeli
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım'ın olduğu iddia edilen gemilerinin ve şirketlerinin listesi ile 26 milyar dolar serveti olduğu iddiaları sosyal medyada yer alıyor.
Okuyunca bu iddialara "Yok artık inanılmaz" diye tepki gösterdim.
Binali Bey kendisinin ve ailesinin mal varlığını acilen resmen açıklamalı ki bu müthiş inanılması zor liste ile karşılaştıralım.
CHP Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş mal varlığını açıklayınca AKP adayı Mehmet Özhaseki de çocukları hariç mal varlığını açıkladı.
Binali Bey de ayni taktiği yapmasın ve 1. derece akrabaları olan eşi ve çocuklarının dahil ailesinin tüm mal varlıklarını açıklasın.
Mansur Yavaş harika bir öncülük etti ki Türkiye genelinde tüm belediye başkanları da 31 Mart Yerel Seçimi öncesi mal varlıklarını açıklamalılar.
Binali Yıldırım'ın mal varlığı olduğu iddia edilen bir liste sosyal medyada günlerdir yer alıyor ama ne bir tekzip ne de bir açıklama yapıldı.
Binali Yıldırım ve ailesinin mal varlığı ve serveti konusundaki iddialar doğru mu değil mi bilemem.
Ancak Binali Beyin mal varlığını acilen açıklamasını da beklerim.
Yıldırım ve ailesinin şirketleri ile gemileri hakkındaki iddiaların bir kısmı şöyle:
ŞİRKETLERİN TAMAMI 2002 YILINDAN SONRA KURULMUŞTUR
1-) Derin Denizcilik (2002) 2-) Sefine Denizcilik Yalova 3-) Zealand Shipping Hollanda 4-) Q Shipping Hollanda 5-) Castillo Real Estate Hollanda 6-) Baychart İstanbul
7-) Chart-it Hollanda 8-) Ceren Denizcilik İstanbul 9-) North Bulkers Panama 10-) Brother Navigation Marshal Adaları 11-) Zeytin Denizcilik İstanbul 12-) OGEM Marina 13-) Metro Gemi Acentalığı 14-) Eydo Denizcilik 15-) Çağrı Gıda İnşaat 16-) Su Bilgi Teknolojileri 17-) Sekmen Otomotiv.
BİNALİ YILDIRIM'IN AİLE ŞİRKETLERİNİN SAHİBİ OLDUĞU GEMİLER
1-) MV Zealand Alexia (Dalo Z) 2-) MV Zealand Almere 3-) MV Zealand Amalia 4-) MV Zealand Amsterdam 5-) MV Zealand Ariane (Sylyani Z) 6-) MV Zealand Beatrix 7-) MV Zealand Delilah 8-) MV Zealand Juliana 9-) MV Zealand Maxima 10-) MV Zealand Rotterdam 11-)MV Breadbox Falcon 12-) MV Celtic Explorer 13-) MV Francisca 14-) MV Leah 15-) MV Meridiaan 16-) MV Nekton 17-) MV Samskip Akrafell 18-) MV Samskip Endeavour 19-) MV Samskip Innovator 20-) My Lady Dee (47 5 m. Süper yat) 21-) My Latitude (45 m. Süper yat) 22-) AK Abba 23-) AK Ceren 24-) AK Brother 25-) AK Phoenicia 26-) Pacific Ocean 27-) John F 28-) Golden Bay 29-) Sis 30-) Son 1.
İddia edilen bu liste "mal varlığının bir kısmı" şeklinde ifade edilebilir. Çünkü iddia edilen bu listede; varsa evleri arsaları kooperatif hisseleri altınları dövizleri Türk paraları hisse senetleri gibi Yıldırım ve ailesinin mal varlıkları yok.
Ayrıca bu liste doğru ise -bu varlıklarının değerleri de yok- yasaya göre değerlerinin de bildirilmesi gerekir.
Değerli okurlarım Binali Yıldırım 1994 Yılında İstanbul Belediye Başkanlığı döneminde Recep Tayyip Erdoğan tarafından İstanbul Belediyesi'nde Deniz Hatları İşletmesi Müdürü yapılmıştı.
2002 Yılında kurulan İlk AKP hükümetinin Ulaştırma Bakanı olan Yıldırım'ın servetinin yaklaşık 26 milyar dolar olduğu iddia ediliyor.
Yanlış ve yalan ise hemen tekzip edilip doğrusunun açıklanması hatta yargı kararı ile bu iddianın yayınlanmasının dağıtılmasının yasaklanması gerekirdi.
Binali Yıldırım'ın resmi web sitesi (<https://binaliyildirim.com.tr/ >) var ki mal varlığı yer almıyor. Milletvekili olduğu 2002 yılından bu yana bulunduğu görevlerde mal varlığı vermesi yasal zorunluluktu ki mutlaka vermiştir.
Ancak şimdi Belediye Başkanlığı gibi halka doğrudan hizmet edeceği bir göreve taliptir ki bu hizmet çok şaibelere açıktır. Bu nedenle mal varlığının şeffaf yönetim açısından halka açıklanması gerekir.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yildirim-mal-varligi-iddialarina-aciklik-getirmeli-51232yy.htm
================================
Arslan BULUT: PKK'nın yol haritası kimin elindeydi?
İktidar "beka" gerekçesini vatandaşa kabul ettiremedi. Üstelik "beka sorunu varsa bunun sebebi 17 yıllık AKP iktidarıdır" algısı oluşmasına yol açarak kendi ayaklarına kurşun sıkmış oldular. AKP tabanında oluşan "Bunlara ciddi bir ders verme zamanı geldi" kabulüne karşı "Bizi Kandil ve Pensilvanya önünde boyun eğdirmeyin" cevabı da zihinlerde "Oslo Habur Dolmabahçe" gibi eski kayıtları çağrıştırdı.
Geriye kala kala İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "Bunlar 325 PKK'lıyı HDP iltisaklıyı CHP Saadet Partisi ve İYİ Parti listelerinden aday yaptılar. Bu listeleri kendileri yazmadı. Listeleri Kandil verdi yoksa bunlar onları tanımaz" iddiası kaldı. Öyle ki Soylu'nun bahsettiği 325 adayla ilgili liste Sabah ve Hürriyet gazetelerinde yayınlandı. Hürriyet bu dosyayı Sabah'tan alıntı yaparak "İstihbarat raporlarında yer aldı. İşte PKK bağlantılı adaylar. " diye verdi. Bu arada 325 kişinin kimlik numaralarını da yazdılar!
Fakat hangi istihbarat servisinin raporu o belli değil! Fişlemeye benziyor.
***
Anlaşılıyor ki birçok il ve ilçede iki ittifakın oyları kafa kafaya gidiyor. Fakat "PKK millet ittifakını destekliyor" iddiasını öne sürerek AKP'ye ders verecek kararsız görünen seçmeni son dakikada caydırmak için çabalıyorlar.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül bir taraftan "En fazla Kürt oyunu alan parti AK Parti'dir. Bu seçimde de öyle olacaktır. " derken diğer taraftan "1 Nisan'dan sonra Sayın Yavaş seçilirse Ankara'da belediyeyi HDP yönetecektir. " iddiasını tekrarlıyor.
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise "İtirazımız karşı ittifakın içinde PKK'nın olması HDP'nin olması. Hangi güç farklı farklı görüşlerden olan partileri PKK'yı FETÖ'yü ve tüm terör örgütlerini aynı çatı altında birleştirdi? Bu konuda izahta bulunmak zorundalar. " diyebiliyor!
Verilecek cevap "Sizi çözüm sürecine kim ikna etti? Oslo'da sizi PKK ile masaya oturtan güç kimdi? Habur'da teröristleri karşılamanızı kim dayattı? Dolmabahçe mutabakatını imzalamanızı kim emretti? Kandil-İmralı hattını kim kurdurdu" olabilir hatta Oslo görüşmelerinde "koordinatör ülke temsilcisi"nin müzakereleri başlatırken "Bu sadece bizim fikrimizdi. Ne Türk tarafından ne de Kürt tarafından olumlu yönde herhangi bir teklif aldık. İki tarafın değil bizim sorumluluğumuz altında girişilen bir inisiyatiftir. Abdullah Öcalan tarafından üretilen kendi fikirleri parlamentoda yasa çıkaracakları zaman dikkate alınacaktır. " dediği hatırlatılabilir!
Yine 2011 seçimlerinden sonra PKK saldırıları yoğunlaşınca Murat Karayılan'ın "demokratik özerklik konusunda mutabakata vardık ama hükümet seçimden sonra buna uymadı" sözleri hatırlatılabilir.
Oslo'da PKK'yla görüşenlerin "Önderliğin (Abdullah Öcalan'ın) yol haritası elimde. Maddeleri de belli. Haydi buyurun müzakere edelim. Ordunun şu an yaptığı planlı bir operasyonu yoktur" sözleri hatırlatılabilir.
***
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bu hatırlatmaları yapmıyor; "Bizim belediye meclis üyesi olarak belirlediğimiz adayların tamamı CHP'li. Bunların her birisi savcılıktan temiz kâğıdı almışlardır YSK bunlar aday olup seçilebilir diye 'evet' demiştir. Senin istihbarat örgütün yok mu? Bunlar PKK'lı ise niye tutuklamadın? Nasıl olup da temiz kâğıdı verdin? Eğer 'Böyle bir karalama kampanyasından yola çıkarak oy devşirebilir miyiz?' diye düşünüyorlarsa bu milletin aklı belleği neyin ne olduğunu görme gibi bir feraseti var" diye cevap veriyor.
Bu cevabın yeterli olup olmayacağını ve milletin aklını belleğini ve ferasetini 1 Nisan sabahı hep birlikte göreceğiz.
Tabii bu tartışmalarla ekonomik krizin unutturulduğu da bir gerçek!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/pkknin-yol-haritasi-kimin-elindeydi-51282yy.htm
================================
Tuncay MOLLAVEİSOĞLU: Patates-soğan-Mansur Yavaş...
Cumhuriyet tarihinin en kirli seçim süreçlerinden birini yaşıyoruz.
Besleme medya ve hazımsız siyasetçi iş birliği kirliliğin nedeni...
Ezan provokasyonu parti liderlerine yönelik açık tehditler terörle ve teröristlerle muhalefeti birlikte gösterme çabaları...
Siyaset emrediyor yalan ve iftiralar yandaş medyada sel olup akıyor...
*
Aniden düğmeye basılmış gibi tüm Saray medyası tek bir konuya odaklandı. Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş meğer "evrakta sahtecilik" yapmış!
TV'lerde saksı gibi dizilip saatlerce bu meseleyi kaynattılar... Alt yazılarla manşetlerle bir karalama kampanyası başlattılar.
Dün Mansur Yavaş çıktı ve dedi ki;
"İddiaları ortaya atan şahıs yüzde 80 şizofreni raporuna sahip bir kişi. Evrakta sahtecilikten hapis cezası almış ve çocuk istismarından halen yargılanıyor... Bir suçun mağdurunu suçlu gibi ilan etmek hangi çirkef zihniyetin ürünüdür..."
Daha konuşmaya gerek var mı?! Bir yalan üzerine bin ton laf ürettiler saatlerce yayın yaptılar miting meydanlarında halka anlattılar...
Hatırlayın;
Kumpas davaları sırasında Genelkurmay Başkanı içeri atılmıştı. Hakkında gizli tanıklık yapan kişinin PKK elebaşısı olduğu ortaya çıktı!
Teröristi tanık olarak dinleyip Genelkurmay Başkanı'nı yargıladılar bu ülkede...
O hesap yani...
*
Mansur Yavaş anketlerde açık ara önde gidiyordu... Ve aniden nur topu gibi bir iddianameyi kucağında buldu...
İYİ Parti Lideri Meral Akşener dünya siyaset tarihinde görülmemiş bir şekilde hapse atılmakla tehdit edildi.
"Kabataş yalanı" gibi Türkiye'ye mal olmuş iğrenç bir iftiranın taraftarları şimdi de çıkıp "Ezanı yuhaladılar" yalanı üzerinden oy devşirmeye çalışıyorlar.
Her gün yeni bir gündem... Her gün yeni bir saldırı ve gerginlik...
Ne için?
Patates-soğan için... Yani Türkiye'nin gerçek yakıcı gündemi konuşulmasın diye tüm bu kutuplaşma gürültü-patırtı...
Sabaha yine FOX TV'nin izlenme rekorları kıran sabah haber kuşağı Çalar Saat ile başladık... Değerli meslektaşım İsmail Küçükkaya Muğla'daydı...
Küçükkaya'nın başlığı "Patates-Soğan"dı... Üretimdeki çölleşmeye dikkat çekiyordu. Daha iki gün önce Aydın'da Özlem Çerçioğlu "kıtlık tehlikesi var" demişti yayında... Duyunca kan donduran bir ifade ancak gerçeğin aynası. Türkiye patates bulabilmek için neredeyse tüm dünyaya yalvarır hale gelecek.
Muğla'da 4 adaydan ikisi mazeret bildirip katılmadılar yayına. Bağımsız aday Fethiye Belediye Başkanı Behçet Saatçi ile halen Büyükşehir Belediye Başkanı olan Dr. Osman Gürün projelerini ve kenti anlattılar.
Tarım kenti Muğla'da kooperatifler eli ile kırsalda kalkınmanın nasıl başlatıldığı anlatıldı yayında. Üretimin önemine dikkat çekildi.
Değerli dostumuz Küçükkaya ile sohbet ettik program sonrasında... Belediye başkanlarına ve siyasi liderlere yönelik karalama kampanyalarının patates-soğan gündemini gölgelemediği noktasında uzlaştık.
*
Mansur Yavaş'ın adaylığı düşecek mi?
Suç dosyası kabarık çıktı!
Mansur zorda!
*
Benzer manşetler internette ardı sıra patlarken Çalar Saat'in sosyal medyasında patates-soğan üzerine binlerce mesaj atılmıştı bile...
Ne beka sorunu ne son dakika iddianameleri... Seçmen örtünün altındaki gerçeği görüyor...
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/patates-sogan-mansur-yavas-51130yy.htm
================================
Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU: İstihbarat raporu kim/kimler için hazırlanır?
Uzmanı olduğum bir alan değil; yanlış bilgi vermemek için Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT)'nın internet sitesinde yer alan "istihbarat çarkı"na baktım.
MİT'in "çarkı"na göre; "tespit edilen istihbarat ihtiyaçları"na göre "toplanan haberler" "işlendikten" yani tasnif edilip kıymetlendirilip yorumlandıktan sonra süratle "ilgili kurum"a (Cumhurbaşkanlığı Genelkurmay Başkanlığı Milli Güvenlik Kurulu ilgili bakanlıklar olabilir) ulaştırılır.
Kitle iletişim araçları bu "çark"a dahil değiller.
Buna rağmen iki gündür Millet İttifakı'na mensup siyasi partilerin Belediye Meclis'i için aday gösterdikleri isimlerin "terör örgütleri"yle bağlantılarını ortaya koyan "istihbarat raporları(!)"nın birçok "kişisel bilgi"yi de ifşa ederek "özel hayatın gizliliğini ihlal edecek" yani "suç oluşturacak" şekilde çarşaf çarşaf yayınlanıyor olduğunu düşünürsek "beka"mız açısından tartışmamız gereken öncelikli konu "istihbarat güvenliği" olmalı ya seçime bir hafta kala bu toz duman içinde kim takar bunu!
***
Mevzunun "takılan" boyutuna gelince;
CHP Genel Başkanı haklı.
Bu insanlar madem ki "PKK'lı"ydı; ve madem ki "ilgili birimler"in elinde bunu ortaya koyan "raporlar" vardı; o zaman niye soruşturmadınız? Niye tutuklamadınız?
YSK boşuna mı "adli sicil kaydı" istiyor adaylık başvurusu yapanlardan? Bu kişilerin madem terör örgütü ile bağlantıları vardı o zaman nasıl oldu da "temiz kağıdı" alabildiler?
Bizatihi "devlet" bu insanların "adaylıklarına mani bir durumlarının olmadığına" kanaat getirip de "aday" ettiğine göre bu insanlar "devlet"ten aldıkları kağıttaki gibi "temiz"lerse; o zaman nasıl fişlersiniz?
***
Başka bir boyutu:
Bu fişlemeler "beka"mıza dönük bir "önlem" ise AK Parti'nin yahut MHP'nin adaylarını da il il ilçe ilçe fişlediniz mi aynı şekilde?
Hayır fişlediyseniz;
"PKK'ya katılan çocuklar benim canım ciğerim. "...
"Türkiye Irak'ta Kürdistan kurulmasını desteklemeli. "
"Yerel yönetimlerin güçlendirildiği bir modelde PKK seçime girsin ve seçilsin. Seçilerek gelsin. "
"22 bin PKK'lı öldürüldü yani 22 bin çocuğum öldürüldü. Hepsi benim çocuğum. "
"Tabii ne TSK askerleri ashab-ı kiram kadar şerefli ne de gerilla müşrikler kadar düşman…"
"Abdullah Öcalan kadar ilkeli olun. "
"Biz KCK'yı paralel devlet olarak görmüyoruz. "
"Bağımsız bir Kürdistan için silah kullanabilirsiniz. "
"Öcalan'ın düşünceleri bizim de düşüncelerimiz. "
"PKK bir terör örgütü değildir. PKK kendi topraklarında belli bir politik programı hayata geçirmeye çalışan bir politik harekettir. "
Ve benzeri ifadelerin sahibi olanlar nasıl oldu da TBMM'ye girebildi? Nasıl oluyor da hâlâ üstelik de iktidar partisinde aktif siyaset yapıyor kimileri?
Herhangi bir terör örgütünü teröristi öven ona "sempatizan" düzeyinde sevgiyle yaklaşan kişilerin TBMM'ye sızması ilçe belediye meclislerine sızmalarından daha mı az tehlikeli?
***
Ya bürokrasi?
İstihbaratımız "Abdullah Öcalan'ı takdirle karşılıyorum" diyen valileri de fişledi mi?
Bu ifadeyi kullanabilmiş birinin ilçe belediye meclisinde bulunması mı "bekamız" için daha tehlikeli yoksa "vali" olarak bir ilin güvenlik güçlerinin de emrinde olduğu "mülki amirliği"ni üstlenmesi mi?
NOT: Yukarıdaki ifadelerin tamamını CHP'nin üç yıl önce yayımladığı ve "AKP'nin PKK ve Öcalan'ı Öven-Aklayan Açıklamaları AKP'nin PKK Silahlanması ve Eylemlerine Göz Yumulmasıyla İlgili İtirafları Bürokratların Açıklamaları Öcalan'ın 'AKP-PKK' İlişkilerine Dair Beyanları" başlıklı dört bölümden oluşan -medyada da defalarca haber olan- 13 sayfalık raporundan naklettim. -Tam zamanı- CHP Genel Başkanı'nın MİT Müsteşarı'ndan randevu isteyerek ola ki gözlerinden kaçtıysa bu raporu bizzat teslim etmesinin "beka sorunu"muzun çözümünde hayli faydalı olacağını düşünüyorum.
SORU-YORUM
Ortada HDP'nin "Millet İttifakı"na dahil olduğunu gösteren bir tek somut delil yok iken böyle bir ittifak varmış gibi bir dil kullananlar acaba PKK başı Öcalan'ın -devlet nezaretinde yapılmış görüşmelerde sarf ettiği- "İslamcıların 40 yıllık rüyasını gerçekleştirdik. Biz AKP'ye iktidarı altın tepside sunduk" sözlerindeki "Ben AKP'nin tam olarak oturması ve olgunlaşması için bilerek bekledim sabrettim. AKP anlar dedik. AKP'nin başını belaya/derde sokmayalım dedik" sözlerindeki "Biz Tayyip Bey'in başkanlığını destekleriz. Biz AKP ile bu temelde bir başkanlık ittifakına girebiliriz" sözlerindeki muhatapları CHP veya Kemal Bey olsaydı acaba neler yapmazlardı?
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/istihbarat-raporu-kimkimler-icin-hazirlanir-51292yy.htm
================================
Tuncay MOLLAVEİSOĞLU: Kazananın değil kaybedenin kim olduğu önemli...
Merhum Süleyman Demirel'in sözü dillerde; "Tencere iktidarı sallar"
Yerel seçimlerde anketlerden çıkan sonuçlar ekonomik bunalımın oy tercihlerine yansıyacağını gösteriyor.
Dün akşam TELE 1'de konuğum olan Devlet eski Bakanı Ufuk Söylemez Türkiye'nin "L" şeklinde bir krize doğru sürüklendiğini yani dibe vurduktan sonra uzun süre kendine gelemeyeceğinden endişe ettiğini söyledi.
Yunanistan'da Avrupa Birliği'nin kol kanat germesine rağmen 8 yıl süren ağır ekonomik bunalım gibi!
Hem reel sektörden hem de finans piyasalarından gelen veriler Bakan Berat Albayrak'ın "yarın bugünden iyi olacak" açıklaması ile çelişiyor.
Ufuk Söylemez ekonomi bürokrasisinin içinde pişerek hem özelleştirmenin başında hem de ekonominin dümeninde bakanlık yapmış bir tecrübe ile iddia ediyor; "Damat Bakan Albayrak yıl sonuna doğru 2.5 milyon kişiye istihdam sağlanacağını söylüyor. Bunun karşılığı yüzde 15 büyümedir. Oysa Türkiye'nin yüzde 5 büyüme ihtimali bile söz konusu değil" diyor...
Ekonomik bunalımın giderek derinleşeceğini belirten eski ekonomi Bakanı vatandaşı daha acı günlere hazırlık için harcama yapmamaya çağırıyor.
**
Türkiye 31 Mart yerel seçimlerine iki üç TL daha ucuz diye soğan patates kuyruklarında bekleyen insanların görüntüsü ile giriyor. Yüzde 30'ları bulan mutfak enflasyonu yüzde 14'e dayanmış işsizlik ve dünya finans baronlarına verilen olağanüstü faiz...
Söylemez siyasal İslamcı kadroların her şeye rağmen başarılı olamadıklarını bu seçimde de Referandumda olduğu gibi Atatürk çizgisinde birleşen unsurların kazanacağını söylüyor. Kimsenin kırgınlıkla oy kullanma hakkı yok diyor;
"Ben CHP'li ya da İyi Partili değilim... Siyaset üstü konuşuyorum. 'Oylar bölünmesin aradan AKP çıkmasın' diyorum. Örneğin Muğla'da bağımsız iki aday çıktı. İkisini de tanırım sempati duyarım ancak oyları bölüyorlar. Sonuç AKP'ye yarıyor. Muğlalılara sesleniyorum önemli olan kazananın değil kaybedenin kim olduğudur..."
AKP Büyükşehirleri kaybetmekten korkuyor. Referandumda büyükşehirlerde aldığı yenilginin tekrarlanması 31 Mart sonrası Türkiye'de yepyeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.
İYİ Parti Lideri Meral Akşener'in sözünü hatırlatayım;
"O kulak çekilecek" diyor.
Türkiyem TV'nin yayınına katılan Akşener; "Aziz Türk Milleti o kulağı çekerse bugün kibir abidesine dönmüş Erdoğan gözünü açar ve seçmenin çağrısına bakar. "
"Yeni rejimde" her istediğimi yaparım zihniyeti öyle derinlere işlemiş ki; yakın Demokrasi tarihimizin gördüğü en cesur kadın siyasetçisi-erkeği de pek görülmüş değil ya-Meral Akşener hapisle tehdit ediliyor.
Seçmen iktidarın kulağını çekerse memleketi padişahlık gibi yönetmeye çalışan zihniyete ciddi bir fren koymuş olacak. Yerel seçimler bu uyarı için en önemli fırsat.
Kazananın değil kaybedenin önemli olduğu bir seçim... Kazananların Atatürk Türkiyesi'nden yana olması koşulu ile...
Ali Tezel'in gözyaşları ve EYT'liler...
Çalışma hayatında olup da onu tanımayan var mı bilmiyorum...
Sosyal Güvenlik Uzmanı Ali Tezel... Samimi içten dürüst... yıllardır çalışanların devlet ile olan ilişkisindeki sıkıntılara sosyal güvenlik politikalarındaki yanlışlıklara dikkat çeker...
Onu uzun süredir Emeklilikte Yaşa Takılanların (EYT) haklarını alması için verdiği mücadele ile izliyoruz.
Tezel Maltepe'de yaklaşık iki milyon insanın katıldığı "EYT'liler haklarını arıyor" mitinginde yer almış. TELE 1'de Evren Özalkuş ile yaptığı programda mitingi anlatırken gözyaşlarına boğuldu;
"Her partiden insan vardı... Bir EYT'li baba çocuğunun kumbarasını kırıp otobüs parası yapıp gelmiş eyleme... Bu adam aç aç! işi yok... Emeklilik hakkı elinden alınmış! Verin bu insanların hakkını artık" diye isyan ediyor Ali Tezel.
Peki EYT'liler ne olacak? Seçim öncesinde Recep Tayyip Erdoğan'ın bu konuyu çözmesi milyonlarca insana hakkını teslim etmesi bekleniyor.
31 Mart sonrasına bırakılırsa ne olur? Ali Tezel yanıtlıyor; "Hükümet büyük kaybeder öfkeyi büyütür. "
LEMAN'dan al haberi...
Efsane mizah dergisi Leman... "Uykusuz" ile birlikte düzenli olarak satın alıyorum.
Leman çizerlerinden Behiç Pek'in Yeni Zelanda'da camiye saldıran terörist ile ilgili karikatürü müthişti. Emperyalizmi temsil eden bir adam hırpani elbiseler içindeki bir yoksula soruyor;
"Kendi ülkende bombalanarak mı katledilmek istersin savaştan kaçarken denizde boğulmak mı sığındığın ülkede faşistler tarafından taranmak mı yoksa geri kendi ülkene kaçarken denizde boğulmak mı?"
Yoksul adam "kafam karıştı" diye yanıt verince;
"Karışır tabi Batı sonsuz fırsatlar sunar!"
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/kazananin-degil-kaybedenin-kim-oldugu-onemli-51267yy.htm
================================
HÜSNÜ MAHALLİ: Böyle olmaz!
6 Aralık 2017'de Trump Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıdı.
12 Aralık'ta Müslüman ülke liderleri İslam İşbirliği Örgütü Dönem Başkanı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çağrısı üzerine İstanbul'da toplandı. 57 üye ülkeden 13'nün lideri geldi ve Trump 'uyarıldı'!
21 Aralık'ta 172 ülkenin katılımıyla toplanan BM Genel Kurulu'nda yapılan oylamada 128 ülke Trump'ın kararına karşı oy kullanırken 35 ülke çekimser kaldı ve 9 ülke ABD yanlısı tavır aldı.
14 Mayıs 2018'de ABD İsrail'in kuruluşunun 70. Yıldönümü'nde elçiliğini Kudüs'e taşıdı.
18 Mayıs'ta Müslüman ülke liderleri yeniden İstanbul'da toplandı ve Trump bir kez daha 'protesto edildi'.
Mısır Suudi Arabistan ve 40 kadar lideri yine gelmedi.
19 Temmuz 2018'de İsrail Parlamentosu Kudüs'ü dünya Yahudilerinin dini tarihi ve ebedi başkenti olarak ilan etti.
Müslüman liderler 'çok kızdı'.
7 Aralık 2018'de Hamas'ı kınayan bir Amerikan karar tasarısı BM'de oylandı. Tasarıya 87 ülke destek verirken 58 ülke karşı çıktı 32 ülke çekimser kaldı ve 16 ülke oylamaya katılmadı.
Demek istediğim Müslüman ülke liderleri konuşmanın dışında hiçbir işe yaramıyor ve ABD destekli İsrail istediği her şeyi yaptı yapıyor.
Sekiz yıllık Arap Baharı'nda kazançlı çıkan tek ülke İsrail.
İsrail için risk oluşturulabilecek bütün Arap ülkeleri darmadağın edildi.
Hem de Müslüman ülkeler tarafından.
Suriye Irak Libya Yemen Mısır Lübnan…
İsrail; Suriye'ye karşı savaşan radikal-ılımlı tüm İslamcı militanlara her alanda yardım etti yaralılarını tedavi etti ve son olarak Türkiye'de eğitilen CİA-Mİ6 üretimi Beyaz Miğferlileri Suriye ordusunun elinden kurtarıp Ürdün'e kaçırdı.
Arap ülkelerinde bir milyon insanın ölümüne neden olan İslamcı militanlar 'din düşmanı' İsrail'e karşı bir tek eylemde bulunmadı.
Müslüman ülke iktidarlarının korkaklığından cesaret alan Trump üç gün önce 'İsrail'in Golan Tepeleri'ni ilhak etme kararını onayladığını' açıkladı.
Arap ve Müslüman ülke iktidarlarının çoğunluğu yine bağırıp çağırdı ama yine palavradan.
Yani yalnızca konuştular.
Ben göremem ama böyle giderse İsrail kesin Nil'den Fırat'a kadar uzanan vaadedilen toprakları ele geçirecektir.
Türkiye'nin de üçte birini.
Başkan Trump yakında yeni bir Ortadoğu Planı açıklayacak.
BOP benzeri.
Adamlar adım adım ilerliyor.
BOP Arap Baharı şimdi de İsrail Bayramı.
Körfez ülkeler Mısır ve Ürdün yeni Amerikan planının elemanları.
Trump ne derse onu yapacaklar.
İhanetin her türlüsü onlarda.
Kaşıkçı dosyasını kapatan Trump Veliaht Muhammed Bin Selman'a her şeyi yaptıracaktır.
Trump'ın Golan kararına tepki gösteren Cumhurbaşkanı Erdoğan 'Suriye toprağı Golan Tepeleri'nin işgalinin meşrulaştırılmasına asla izin vermeyiz veremeyiz' dedi.
İyi de nasıl?
Kudüs'le ilgili Müslüman ülke liderlerini harekete geçiremeyen Erdoğan'a bölgede herkes düşman.
Erdoğan da Esad'a.
Erdoğan'ın kızdığı Trump Esad ülkesinin yüzde otuzunda PYD/PKK Kürt devleti kurmaya çalışıyor.
Böyle giderse İsrail örneğinde olduğu gibi bu konu da gerçek olacak.
Daha neler neler olacak.
Karanlıklar her yeri kaplayacak.
Konuşmak kınamak ve protesto etmek hiçbir işe yaramaz.
Son bir ay içinde Erdoğan ve Netanyahu karşılıklı olarak en ağır söylemleri kullandılar.
Ama her seferinde İsrail karlı çıkıyor.
Bakalım:
Yahudi AJC örgütü Ocak 2004'te ABD'yi ziyaret eden Erdoğan'a 'cesaret ve fazilet' ödülü verdi.
Haziran 2005'te Yahudi lobi örgütü ADL başka bir ödül verdi. Belki de 2 Mayıs 2005'te Kudüs'ü ziyaret edip Şaron'la tokalaştığı için.
Ama can çıkar huy çıkmaz misali İsrail öldürmeye devam edince 29 Ocak 2009'da bildik One Minute olayı yaşandı.
13 Ocak 2010'da İsrailliler Alçak Koltuk kriziyle karşılık verdi.
Verdi ama 12 Mayıs 2010'da Ankara İsrail'in OECD üyeliğini onayladı.
Vefasız İsrail 31 Mayıs 2010'da Mavi Marmara'da 10 Türk vatandaşını öldürdü ama Tel Aviv 20 milyon dolar bağışta bulununca 9 Aralık 2016'da davalar düşürüldü.
Öncesinde 4 Mayıs'ta Ankara İsrail'in NATO'de temsilcilik açmasına onay verdi.
Böyle olmaz!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/husnu-mahalli/boyle-olmaz-4105562/
================================
Orhan UĞUROĞLU: Yandaş TV'lerin utanç tablosu
Türk siyasi hayatında görülmemiş olaylar Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde yapılacak 31 Mart yerel seçimi öncesinde en ağır şekilde yaşanıyor.
AKP mitinglerinde tehdit hakaret iftira sular seller gibi kullanılıyor ki yandaş medya bu mitingleri canlı yayınlıyor ve gün boyu özetleyerek tekrarlıyor.
Muhalefet partilerine ise aşağıda tablolarda göreceksiniz ki ancak beşte bir oranında yer veriliyor ki ayni süreler içinde de aleyhte yayınlar yapılıyor.
Mansur Yavaş hakkında yapılan yayınlara karşı bu televizyon kuruluşları ne yanıt hakkı veriyorlar ne de basın toplantısını canlı yayınlıyorlar.
Televizyon yayınlarındaki yayınları RTÜK uzmanları ortaya çıkararak Üst Kurul'a sundular. Ancak Üst Kurulun AKP kontenjanından seçilen üyeleri bu yasal ihlaller karşısında yandaş televizyon kanallarına tek bir uyarı bile vermediler.
Araştırmayı yaptıran RTÜK üyesi ismet Demirdöğen bu uygulamayı sert dille eleştirdi.
Haberler Canlı Yayınlar Haber Programları Ve Siyasi Parti Mitingleri ile ilgili yayınlar toplamı şöyle:
AKP: 48:05:03 Lehte
MHP: 07:12:15 Lehte
CHP: 08:24:07 Lehte - 06:12:51 Aleyhte
İYİ: 01:45:12 Lehte - 01:10:13 Aleyhte
HDP: 0 Saniye Lehte - 01:38:30 Aleyhte
TOPLAM
Cumhur İttifakı: 55:17:18 Lehte
Millet İttifakı: 10:09:19 Lehte - 07:23:04 Aleyhte
Sadece Cumhur İttifakı partileri olan AKP ve MHP lehinde haberlere yer veren 10 televizyon kanalı da belirlendi.
Millet İttifakı CHP ve İYİ Parti lehinde hiç bir habere yer vermeyen sadece aleyhte haberlere yer veren yayın kuruluşları şunlar:
A Haber TGRT Haber 24 AKİT TV TV NET UZAY Haber ÜLKE KANAL 7 BEYAZ TV ATV
Bu 10 televizyon kanalının "sadece AKP ve MHP lehine yayın yaptıkları" Radyo ve Televizyon kurulunun uzman raporlarıyla da tespit edildiği öğrenildi.
RTÜK uzmanlarının raporlarında "Yayın kuruluşu bu yayınlarıyla Yüksek Seçim Kurulu'nun 24.12.2018 tarih ve 2018/1123 sayılı kararının sonuç bölümünün (b) bendinde yer alan;
'Seçim döneminde tarafsızlık gerçeklik doğruluk ilkelerine uygun davranmakla yükümlü radyo ve televizyon kuruluşları ile yazılı sözlü ve görsel basının tek yönlü taraf tutan yayınlar yapamayacaklarına bu kuruluşların yayınlarında demokratik kurallar çerçevesinde adaylar arasında fırsat eşitliğini sağlamak zorunda olduklarına oybirliği ile karar verilmiştir' hükmünü ihlal ettiği" belirtilmiştir.
Ancak RTÜK'ün AKP kontenjanından seçilen üyelerin oylarıyla "ihlal yok" kararı verilmiştir.
AKP kontenjanından seçilen üyeler TRT haber için de ihlal olmadığına karar vermişlerdir.
Radyo ve Televizyon Üst kurulunun üyesi İsmet Demirdöğen yaptığı bu çalışmayla ilgili şunları söyledi:
"Rakamlar son derece açık. Rakamlar söze gerek bırakmıyor. Taşların bağlı olduğu bir dönem yaşıyoruz.
Anayasa ve yasasını çiğnemekte bir sakınca görmeyen TRT bu seçim döneminde yeni bir çığır açmış kimi özel yayıncıların misyonunu üstlenmiş muhalefeti karalayan haberciliğe geçiş yapmıştır.
Bir ittifakın haberlerine ezici bir üstünlükle yer veren TRT az da olsa kendini ifade etme şansı bulan muhalefet partilerinin aleyhine yaptığı haberlerle bir siyasi partinin çıkarlarının bekçisi haline getirilmiştir.
Cumhuriyetin kurucusu Atatürk ve silah arkadaşlarına yönelik ağır hakaretleri ve saldırıları hasıraltı eden RTÜK yönetimi muhalefete yönelik yalan ve iftiraları küfürleri neredeyse meşrulaştıran bir konuma getirilmiştir. "
1-28 ŞUBAT TARİHLERİNDE TRT HABER YAYIN SÜRELERİ ŞÖYLE OLDU:
AKP: 49:58:12 Lehte
MHP: 03:32:26 Lehte
İYİ: 00:55:32 Lehte - 01:11:53 Aleyhte
CHP: 05:47:25 Lehte - 05:56:15 Aleyhte
CUMHUR İTTİFAKI: 53:30:38 Lehte
MİLLET İTTİFAKI: 06:42:57 Lehte - 07:08:08 Aleyhte
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yandas-tvlerin-utanc-tablosu-51228yy.htm
================================
Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU: Bu kadar mütevazı olmayın; daha neler yaptınız neler!. .
AK Parti'nin Van mitinginde gösterilen ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "17 yılda ne yaptınız?" sorusunun peşine 17 yılda Van'da yaptıklarını montajladıkları kısa filmi soluksuz izledim.
Yol yapmışlar okul yapmışlar hastane yapmışlar konut yapmışlar;
Eyvallah!
Ama "hizmet"lerini pek eksik anlatmışlar.
Ne büyük mütevazılık;
Van'a yaptıkları en büyük yatırımlardan birinin adını dahi anmamışlar.
Ne büyük incelik dini siyasete alet etmemek için zahir;
Van'da başka hiçbir dönemde "cesaret" görece "cüret" edilemeyen "eşi benzeri olmayan" dev hizmetlerini sanki onlar yapmamış gibi davranmışlar!
Halbuki Van'da miting meydanında döne döne izlettiklerinden başka "bir şey"e daha imza attılar;
O günün parasıyla 3 trilyon harcayarak işgal yıllarında Ermeni çetecilerin Türk kadınlarını götürüp "toplu tecavüz ayinleri(!)" düzenlediği Surp Haç Kilisesi'ni restore ederek hem "anıt müze" yaptılar hem de "ayine" açtılar!
Açılışını da Suriye'den Filistin'e Avustralya'dan ABD'ye Fransa'dan Almanya'ya Brezilya'dan İngiltere'ye İsrail'den Rusya'ya "yedi düvel"den yüzlerce "çok önemli kişi"nin katıldığı bakanların büyükelçilerin boy gösterdiği gösterişli bir törenle yaptılar!
Anlamadığım;
Ayıp değil günah değil; böylesi bir "dev hizmeti" niye diğer "hizmet"leriyle birlikte "gururla" an(a)madılar?
Öyle mi yoksa?
"Ayıp" mı "günah" mı var harcında?
Evet ya…
Vardı değil mi sahi?
Akdamar'daki o kilisenin her bir tuğlasına başka bir Türk kadının uğradığı vahşetin acısı sinmişti orada sarf edilen her bir hecenin karşılığında kubbesinde kendini ateşe veren Zeve'li genç kızların ağıtları yankılanıyordu sahi değil mi?
Bilirsiniz mevzu bahis "hak"sa elim titrer;
Dönemin Cumhurbaşkanı Gül ne kadar hevesliyse "Ermeni açılımı" konusunda dönemin Başbakanı olan Erdoğan da o kadar mesafeliydi aslında o gün de bütün bu olanlara… Açılama "Karabağ" şartı koştuğunda nasıl bir anda kendini "liberal" diye tanımlayanların hedef tahtasına oturtulduğunu unutmadık.
Ve fakat…
Bu "mesafe" yetti mi Ermeni çetecilerin dilini kopardıktan sonra dev bir kazığın üzerine çiviledikleri 70 yaşındaki Gevaş müftüsünün kemiklerini sızlatmamaya?
Hayır.
Tecavüz adasının ayine açılması AK Parti'nin siciline işlendi mi bir kere?
Evet.
Velhasıl…
Miting meydanlarında yayınlasalar da yayınlamasalar da Vanlıların vicdanına öküz gibi oturan o "hizmet" bu iktidarın eseridir son tahlilde!
İlk soru: O bakanın o kürsüde ne işi var?
Amasya Taşova…
AK Parti bayraklarıyla bezeli platformda konuşan kişi ne parti başkanı ne belediye başkan adayı; konuşan Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli.
"Taşova tamam mı? Tamam mı?"diyerek kendisini dinleyenlerden AK Parti için destek sözü istedikten sonra daha da ileri gidip şöyle bir soru yöneltiyor kalabalığa:
"Bu adilere sandıkta derslerini verecek misiniz?"
***
Hangisini tartışalım?
Tarım ve Orman Bakanı'nın ülkenin -son seçim sonuçlarını veri kabul edersek- en az yüzde 50'sini oluşturan "muhalif" kesiminin "vekalet verdiği" milyonlarca insanın iradesini temsil eden kişi ve kurumlara alenen hakaret ederek onları "adi" olarak nitelendirmesini mi?
Yoksa…
Sözüm ona yeni sistemin "teknokrasi" ilkelerine göre oluşturulan "kabine"sine "teknokrat bakan" olarak atanmış siyaset dışı(!) ve -yine sözüm ona- öyle de kalması öngörülmüş bir aktörün -tanzim satış nevi dokunuşlarla perde arkasında yeteri kadar müdahil olmamış gibi- siyasi bir kampanyanın tam göbeğinde böylesine "büyük bir rol"e soyunmuş olmasını mı?
Bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan daha seçim takviminin ilk günlerinde CHP'den AK Parti'ye geçen Milas Belediye Başkan adayı Barış Saylak'la yaptığı -siyaset etiği dersinde işlenmelik- görüntülü telefon konuşmasında Saylak "Kültür ve Turizm Bakanı'nın ilçelerine gelmesini" isteyince "Onlar dışarıdan atandıkları için kampanyaya katılamazlar; seçim kampanyasına katılma şansları yok" deyip kestirip atmış Saylak'ın "bakan" talebini geri çevirmişti ya işte o bakımdan Cumhurbaşkanı'nın o gün sergilediği net tavra dayanarak sorma ihtiyacı duyuyorum:
Kimseye hakaret etmiyor da ağzından bal damlıyor bile olsa fark etmez; Pakdemirli'nin AK Parti'nin seçim platformunda ne işi var?
***
Onu da anlıyorum aslında! Mensubu olduğu "kabine"nin de o "kabine"yi oluşturan iradenin de muhalefeti selam verdi diye bile "FETÖ'yle iltisaklı" göstermeye meyilli olduğu insafsız bir süreçte ağabeyi "FETÖ"yle ilişkili olarak "silahlı terör örgütü kurma ve yönetme" suçundan üç yıldır tutuklu bulunan bir bakan olarak he ne kadar suç şahsi olsa da kendisini baskı altında hissediyor olabilir bir ispat kaygısı içinde olabilir…
Olabilemeyecek olan; bunu "millet"e hakaret ederek sağlayabileceğini düşünmesidir.
Ayıp…
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bu-kadar-mutevazi-olmayin-daha-neler-yaptiniz-neler-51305yy.htm
================================
Arslan BULUT: Türkiye kimlerin vatanı imiş?
Amberin Zaman Al Monitor adına ABD'nin Suriye Demokratik Güçleri adıyla örtmeye çalıştığı PKK'nın Suriye kolu olan PYD-YPG'nin komutanı Mazlum Kobane ile konuştu.
Yazının girişinde "Gerçek ismi Ferhat Abdi Şahin olan Kobane Türkiye'nin en çok aranan teröristler listesinde bulunuyor. " bilgisine yer veriliyor ve Abdullah Öcalan'ın Kobane'nin ilk akıl hocası olduğu ve ikilinin beraber Fırat Nehri'ne girerken çektirdiği fotoğrafın yakınlıklarının kanıtı olarak görüldüğü belirtiliyor.
Amberin Zaman'ın sorusu üzerine Kobane Öcalan'a bağlılığının devam ettiğini söylüyor.
***
Diyaloğun bir kısmı şöyle:
Amberin Zaman: Son barış sürecinde kaydedilen Abdullah Öcalan'ın İmralı heyetiyle yaptığı görüşme notlarında sizin de Türk yetkilileriyle Rojava'da bir araya geldiğiniz dillendiriliyor. Doğru mu?
Kobane: Evet barış süreci halen devam ederken 2013 2014 2015'te görüşmelerimiz oluyordu.
Amberin Zaman: Kimlerle?
Kobane: MİT yetkilileriyle. Ağırlıklı olarak sınır sorunlarını ele alıyorduk. Sınır güvenliği üzerine görüşmeler yapıyorduk.
Amberin Zaman: Süleyman Şah operasyonu için görüştünüz mü peki?
Kobane: Yok Türk askerleri bizim Kobane'deki arkadaşlarla görüştüler bizimle değil. Koordineli biçimde çalıştılar. Biz onlara eskort verdik. Süleyman Şah'ın naaşını alıp götürdüler.
...
Kobane sonuç olarak " İki temel talebimiz var. Birincisi mevcut özerk yönetimlerimizin muhafaza edilmesi ve yasal statüye kavuşması ikincisi de Suriye Demokratik Güçleri'nin statüsünün korunması. Doğu Fırat'ın güvenliği SDG'ye bırakılmalı. Bunlar bizim kırmızı çizgilerimizdir. . Bu temelde rejimle her türlü müzakerede bulunabiliriz. " diyor.
ABD işte bu teröriste ve arkadaşlarına törenle madalya verdi. Düzenli ordu haline geldiklerini göstermek için tanklarla geçit de yaptılar!
***
Röportajın sadece bu bölümü bile Türkiye'yi yöneten siyasi iradenin yaptığı hataları gözler önüne seriyor. Türkiye gerek IŞİD'i gerekse PYD-YPG'yi büyümeden ortadan kaldırabilirdi. Ama ikisinin de arkasında ABD vardı. Türkiye'yi yöneten irade ise ABD destekli Suriye projesini uygularken Emevi camiinde namaz kılmaktan bahsediyordu.
Kobane röportajın Erbil merkezli Rudaw'da yayınlanan metnine göre "Bütün Kürtlerin kalbinde yatan dört parçanın birleşmesi ve bağımsız Kürdistan'ın kurulması… Hedef budur. Ama tabi bir de gerçekler var. Kesinlikle yanlış anlaşılmasın. Bizim Suriye'deki hedefimiz federasyon kurmak. Suriye'nin parçası olarak kalmak. " diyor.
Türkiye işte böyle bir kişiyle müzakere yürütmüş…
***
Görüldüğü gibi PYD'nin ana hedefi PKK ile aynı: Dört parçanın birleştirilmesi! Parçaların biri Türkiye'nin Doğu ve Güneydoğusu!
Türkiye'yi yöneten siyasi irade şimdi ABD'nin Golan tepeleriyle ilgili kararını kınıyor lanetliyor! İyi de ABD'nin Golan tepeleri kararının mimarı olan Trump'ın damadı Kushner karar açıklanmadan önce Türkiye'ye gelip Erdoğan ile görüşmedi mi? Türkiye'de ne oldu ki Trump Golan tepelerinin İsrail'e ait olduğunu açıklamakta hiç tereddüt etmedi?
Golan tepeleri Suriye toprağı ama kadim bir Türkmen vatanı aynı zamanda!
***
AKP sözcüsü Ömer Çelik ise "Burası tek millet olarak bizim vatanımızdır. Aynı zamanda Türkmenlerin Kürtlerin Arapların vatanıdır. Tüm etnik grupların sığınağıdır. Onun için burayı güçlü ve kuvvetli tutacağız" dedi!
Anayasa'ya göre Türkiye'de egemenlik kime aittir? Etnik kökeni ne olursa olsun Türk Milleti'ne değil mi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürt veya Arap kökenliler de Türk Milleti'nin ferdidir. Ama siz "Türkiye Kürtlerin de Arapların da vatanıdır" derseniz egemenliğe ortak çıkarmış olursunuz. Zaten Öcalan da "ortak vatan" derken bunu kastediyordu. Muhalefetin PKK'lıları aday gösterdiğini iddia ederken Türkiye'nin Türkmenlerin Kürtlerin Arapların vatanı olduğunu iddia etmek ne demek oluyor peki?
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/turkiye-kimlerin-vatani-imis-51297yy.htm
================================
Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU: İmralı'daki caniyle "Pensilvanya'daki zat"ı da konuşturmazsınız hatır
HDP/PKK tutmadıysa "FETÖ" verelim…
Sezai Temelli yutturamadıysa bir de Ekrem Dumanlı'yla deneyelim…
İş buna döndü;
Siz tezgâhınızı nasıl alırsınız?!
***
15 Temmuz'dan sonra kimi de masum olan ne darbeyle ne paralel yapılanmayla ne sızıntılarla hiç ilgisi olmayan binlerce insan "FETÖ"yle ilişkilendirilerek çok ağır cezalarla yargılanırken on binlercesi işlerinden edilir iş bulamaz hale getirilir bir kuru ekmeğe muhtaç edilirken nice aileler dağılır "kahırdan ölüm"ler vuku bulurken mevzu bahis "FETÖ"yse onun tartışmasız en azılı mensuplarından ele başlarından tezgahçılarından biri dünyanın bir ucundan sığındığı "inlerinden(!)" dünyanın dört bir yanındaki samimi dindarlardan topladıklarıyla yaptıkları dünyalıklarını çıtır çıtır yerken Türkiye'deki seçmene hitap eden bir video çekmiş.
Kendisini/kendilerini iktidarın Türkiye'de "terörist" diye yaftaladığı muhalif kitlelerle özdeşleştirmiş. Cumhurbaşkanı'nı hedef göstermiş. Muhaliflerin kullanacağı her oyun Cumhurbaşkanı'na "biz artık seni istemiyoruz" demek anlamına geleceğini iddia etmiş. Cumhurbaşkanı'na rahatsız edici bir üslupla "düş yakamızdan" demiş "musibet" demiş "defolup gitsin" demiş. "Eli kalem tutanlar yazmalı Konuşabilenler konuşmalı Ta ki bu karanlık dönem bir an önce sona ersin…" buyurmuş.
Hay hay…
Ne demek…
Yeter ki sen iste!
Başka bir emrin var mı şehzadem?
"Sultan Hocaefendi Hazretleri(!)" ne arzu ederler acaba?
Takla atabilenler takla da atsın mı!
***
Tane tane ifade etmeye çalıcağım.
***
BİR:
Eyyy Ekrem Efendi! Madem o kadar cengaverdin niye firar ettin? Elin kalem tutmuyor muydu; Okyanus ötesinden millete akıl vereceğine ülkende kalıp kendin yazsaydın! Dilin yok muydu; ülkende kalıp kendin konuşsaydın!
Cezaevine mi atarlardı?
Vaktiyle kumpas kurup cezaevlerine attıklarınız kadar da mı yoksun; mahkeme salonlarında konuşurdun! Hücrende yazardın!
Sahiden haklı sahiden masum sahiden doğru olanlar parmakları tutmaz olana kadar el yazısıyla yazdıklarından dev bir Silivri kütüphanesi kurdular; madem mazlum olansın zulme uğrayansın madem abdestinden şüphen yok sen niye öyle öyle yapmadın?
İKİ:
Eyyy yandaş medya! Bu antipatiklerin efendisi "FETÖ firarisi"nin "darbeye çağırır gibi" oy istiyor olması zaten tek başına yeterince provokatif ve manipülatif. Rezil olan ifadelerini tırnak içinde söylemediği şekilde nakledip daha da rezilleştirmenize gerek yok. Boşuna yalan haberci durumuna düşmüşsünüz!
ÜÇ:
Eyyy tek sözüyle saniyede bütün sosyal medya mecralarını bütün iletişim kanallarını durduran kitle iletişim araçlarına dilediği sansürü uygulayan baş genel yayın yönetmeni!
Bu markalaşmış(!) tescilli "FETÖ firarisi"ne niye yol verdin? Bu videonun yayılmasına daha da yayılmasına neden göz yumdun? Sahiden de "muhalefete destek" oluyor olsa bu kadar görülmesine duyulmasına izin verir miydin?
DÖRT:
Eyyy bu videoyu muhalefete karşı kullanmakta dakika gecikmeyen iktidar sahipleri!
Yemezler!
Bir taraftan bu yapının gizlenmekte gerçek niyetlerini gerçek hedeflerini gizlemekte olmadıkları gibi görünmekte inanmadıkları gibi konuşmakta düşünmedikleri gibi yazmakta ne kadar mahir olduklarını gerekçe gösterip "kandırıldık" diyeceksiniz…
Diğer taraftan en büyük becerisi olmadığı gibi görünmek olan bir yapılanmanın en profesyonel yani çektiği videonun sonuçlarını hesap etme kabiliyeti en yüksek olan mensuplarından birinin söylediklerini hiçbir "kontra" tavır içermediğini gizli mesaj niyet hedef barındırmadığını varsayarak "olduğu gibi" anlamamızı bekleyeceksin.
BEŞ:
Eyyy bu "algı operasyonu"nu her kim tasarladıysa o!
Yerel seçime gidiyoruz. Cumhurbaşkanı değil il ve ilçeleri yönetecek Belediye Başkanlarını seçeceğiz. Belediye Meclis üyelerini muhtarları…
Kime oy verirsek verelim Cumhurbaşkanı 4 yıl daha ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı.
"Öyle olmayacakmış" havası yaratarak bir korku senaryosuyla seçmeni "oyu partisini çok çok aşan Cumhurbaşkanı üzerinden konsolide" etmeye çalışmak akıllıca; ama biz de aptal değiliz!
Çabayı takdir ettim!!!
Hem yaratıcı hem çaresiz kalındığında kimlerin kimlerden medet umar hale geldiğini göstermesi bakımından ibretlik!
Ama yetmez!
İmralı'daki caninin ağzından da bir "Batıda Millet İttifakı'na oy verin" çağrısı Kandil'deki katil sürüsünden de bir Tunç Soyer olur Muhittin Böcek olur Ekrem İmamoğlu olur aday güzellemesi "Pensilvanya'daki zat"tan da bir "Millet İttifakı'na oy vermeyenler cehennem ateşlerinde kavrulsun" bedduası da servis edilmezse hatırımız kalır…
Sahneye çıkardıklarınız bir iki ucuz figüran maşa kukla sonuçta; nasıl bir tehdit algısı oluşturabilirler koca "beka"mıza!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/imralidaki-caniyle-pensilvanyadaki-zati-da-konu-51242yy.htm
================================
ÇİĞDEM TOKER: Zorla deli gömleği
Sadece üzüntü değil.
11 yaşındaki evladı Rabia Naz Vatan'ı kuşkulu bir ölümde kaybeden Şaban Vatan'a yaşatılanları dinleyince insanın içinden bir isyan dalgasının yükselmemesi zor.
Cuma günkü yazımızda; kızının kendisine benimsetilmeye çalışıldığı gibi intihar değil otomobil çarpması sonucu öldüğünü Eynesil'in yerel yöneticileriyle bağlantılı ve Ankara'nın yüksek tepelerine uzanan çıkar ilişkileri nedeniyle bu ölümün üzerinin örtüldüğünü haykırmasına karşın soruşturmaya ışık tutabilecek başvuruları dahi NEDENSE dikkate alınmayan Şaban Vatan'ın öyküsüne yer verdik. Bir yıldır kızının ölümünün aydınlatılmasını beklerken bir de üstüne gözaltına alınan Vatan aynı akşam serbest bırakılmıştı.
Fakat bu serbest bırakma öyle kolay olmamış. …
Hatta hiç kolay olmamış. Yatmadığı hastanelerde yatmış gibi sorgulanan Şaban Vatan'ın daha önce psikiyatr hekime bir kez gitmiş olması ve kızının ölümünden sonra yaptığı sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek 'akıl hastanesi'ne yatırılması uygun görülmüş.
Hem de 21 gün süreyle. Evet ışık hızıyla hazırlanan doktor raporu ve aynı hızda işleyen mahkeme kararıyla.
Dahası avukatı Ufuk Kılıç doğru zamanda doğru refleksi gösterip o kararın bir itiraz yolu olduğunu söylemese Şaban Vatan'ın hemen oracıkta hastaneye gönderilmesi için araç bile çağrılmış.
Avukatının bugün Giresun Adliyesi'ne itiraz dilekçesini sunacağı Şaban Vatan ile dün uzunca bir telefon görüşmesi yaptık. Vatan 21 Mart günü Eynesil-Görele-Giresun hattında "mevcutlu" götürüldüğü adliye ve hastane koridorlarında yaşadıklarını anlattı.
Yatmadığım klinikte 'yattın' dediler
"Bana dediler ki: 2011 yılında Özel İmperial Hastanesi psikiyatri servisinde üç gün yatmışsın. Yatmadım halbuki. Sonra işin aslını kendim öğrendim. Bir kez doktora gitmiştim. Ancak özel hastanelerde bir randevu alınca kaydınız 10 gün açık kalıyor yeniden kontrole gelindiğinde hastanın tekrar para vermemesi için. İşte bu açık kalma halini yatış olarak değerlendirmişler.
Yatış olmadığının belgesini aldım.
İkincisi bir de Giresun Kent Hastanesi'nde kızımın ölümünden bir ay önce 10 gün yattığımı söylediler. Hem doktor sordu bunu hem de hakime hanım.
Yatmadım dedim. Kent Hastanesi'nden 23 Mart 2019 itibarıyla onun da belgesini aldım. Hem de SGK'dan ayakta muayene diye. Herhalde devletimizin Sosyal Güvenlik Kurumu'nun belgesini devletimizin mahkemesi dikkate alacaktır. "
Sosyal medya paylaşımları
"Giresun Devlet Hastanesi psikiyatri bölümüne polis eşliğinde girdik. Doktor önce dosyaya bakacağını söyledi. Bence ilk önce bunu söylemesi ilginçti.
Sonra 'Sosyal medya paylaşımları mı yaptın' diye sordu. 'Evet pek çok sosyal medya paylaşımı yaptım' dedim doktora.
Doktor dosyayı okudu. Bana hemen gözetim altında yatış raporu verdi 21 gün.
Oradan çıkınca 70 kilometre geriye gittik. Tekrar Görele Adliyesi'ne.
Baktım mahkeme hazırlanmış. 'Avukatım olmadan girmem' dedim. Telefonumu almışlardı. Başka bir telefondan eşime o da avukatıma ulaştı.
O gelince hızlı bir şekilde mahkeme yaptılar. 21 gün süreyle yatmam için sevk kararı çıktı. Ve biliyor musunuz eğer avukatım o anda itiraz edeceğini söylemese araç da çağırmak üzereydiler. "
Şaban Vatan elindeki belgelere dayanarak bugün Giresun Adliyesi'nde yapılacak itirazın kabul edilmesini umut ediyor.
Kızını kuşkulu bir ölümde yitirmiş bir babanın şu söylediklerine bakın:
"Verilen mahkeme kararına göre hastanede kalmamı uygun gördükleri süre 21 gün. Ama biliyor musunuz izlediğim bir film geliyor aklıma. Orada elektroşok vererek daha uzun süre tutuyorlardı. İşte bunun kuşkusunu taşıyorum. "
Her şey siyasetle ilgilidir
Memleketin gelmiş geçmiş en kritik yerel seçimlerine günler kalmışken iktidar kampanyasının yıkıcılığının dozu her geçen gün artarken ABD'nin en büyük yatırım bankası hakkında döviz manipülasyonu yaptığı gerekçesiyle çifte soruşturma başlatılmış ve bu soruşturmanın nerelere nasıl uzanacağı bilinmezken çocuğunu yitirmiş bir babanın öyküsüne uzun uzun vermemi yadırgayan okurlar olabilir. Yadırgamayın.
Çünkü bu ülkedeki gazetecilik serüveninin öğrettiği hazine değerindeki derslerden biri her şeyin ama her şeyin siyasetin kapsama alanı içinde olduğudur.
Tam da bu nedenle 11 yaşındaki Rabia Naz Vatan'ın ölümünün aydınlanmaması olaydan bir yıl sonra susmayan baba Şaban Vatan'a "deli gömleği" giydirme girişimi "diğerleri" açısından nasıl yönetildiğimizin aynasından başka bir şey değildir.
Hakikat adil yargılamayla ortaya çıkarsa bu tablo çok daha net görülecektir.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/cigdem-toker/zorla-deli-gomlegi-4113465/
================================
Yavuz Selim DEMİRAĞ: Ahiret ve siyaset
Ozan Arif'i yolcu edeli bir ay oldu. Bana göre O'nu kanser değil kahır öldürdü. Canımı sıkan ise dirilerimize gösterilmeyen saygı artık ölülerimize de gösterilmiyor. Cenazemize mevlidimize anma günlerimize bile müdahale ediliyor. Lafı uzatmadan Arif Ağabeyin emaneti oğlu Mehmet Alp'in mevlide izin verilmeyiş olayını yazdığı notuna göz atalım:
***
Babamın Hakk'a yürüyüşünün 40. günü dolayısıyla babamın gönüldaşları Aksaray'da bir mevlid okutmak istemişler.
Allah şahit benim ne böyle bir niyetlerinden ne de resmi başvuruda bulunduklarından haberim yoktu.
Bana yeni ulaşan ve sizinle aşağıda paylaştığım kararla Aksaray İl Müftüsü Cemalettin Bal babamın gönüldaşlarının dilekçesini okutulmak istenen mevlidin 31 Mart 2019 mahalli seçimleri öncesine denk geldiğini belirterek 633 Numaralı Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun'un 25. maddesini gerekçe göstererek reddetmiş.
Paylaştığım kararda yazmasına rağmen ben herhangi bir yanlış anlaşılmaya sebep olmaması için tekrar internetten mevzu bahis kanun maddesine baktım. Aynen şöyle yazıyor:
"Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluşunun her derecesinde görev alan personel Memurin Kanununun hizmetliler için yasak ettiği siyasi faaliyetten başka dini görevi içinde veya bu görevin dışında her ne suretle olursa olsun siyasi partilerden herhangi birini veya onların tutum ve davranışını övemez ve yeremez.
Bu gibi hareketleri tahkikatla sabit olanların ilgili ve yetkili mercilerce işine son verilir. "
Şimdi;
belli ki müftü efendi ya olayı yanlış anlamış ya da bilmesi gereken bazı temel bilgilerden bihaber.
Bizim dinimizde siyaset parti veya seçim gibi dünyevi meşgalelerin ahiretle alakası yoktur. Zaten bunun için babamın cenazesinde de siyasi bir hava esmemiştir. Yasin-i Şerif okunurken Kelime-i Şehadetle bu dünyadan ayrılan babam dinimiz İslam'ın usulüne uygun olarak ahirete yolcu edildiğine on binlerce insan bizzat şahitlik etti.
İmanı mensubu olduğu siyasi parti olan ve parti başkalarına tapanlar ölülerinin ardından neler yapar neler yapmaz ben bilemem. Lakin biz Amentü'ye iman etmiş Müslümanların dini İslam'a göre ölmüşlerimizi hayırla yad etmek vaciptir. Bunun için sünnet veya farz olmasa da adettendir; mevlidde kutsal kitabımız Kur'an'ı Kerim ve dua okuruz.
Ne siyaset konuşuruz ne slogan atarız ne siyasi içerikli pankart asarız ne de parti amblemli şeker lokum veya çay dağıtırız. Ve asla ve asla 50 tane Müslümanın katledilişini tekrar herkese göstererek oy toplamaya çalışmayız!
Ayrıca müftü efendi gönüldaşlarımızın talep ettiği mevlidin de mahalli seçimler öncesine denk gelmesinin elimizde olmayan sebeplerden kaynaklandığından emin olabilir. Çünkü yine bizim dinimiz İslam'a göre biz Allah'ın bize kaç nefeslik ömür biçtiğini asla bilemeyiz.
Babamın vefatının 13 Şubat 2019'a değil daha sonraya çok ama çok daha sonraya daha nice seneler sonraya denk gelmesini hatta keşke benim görmeme gerek kalmayacak kadar sonraya denk gelmesini can-ı gönülden ne kadar çok arzuladığıma Allah şahittir.
Ama takdir-i ilahi buymuş.
Ne babam Ozan Arif'in ne de bizim bu tarihi değiştirmeye gücümüz yetmezdi ve yetmedi.
Kutlu emir 13 Şubat'a denk gelince 40. günü birilerinin titizlikle dikkat ettiği 31. Mart'tan önceye denk geliyor işte… Yapılacak bir şey yok.
Her neyse
yazdığım bu sebeplerden dolayı talebin reddedilmesinin mevzu bahis kanun maddesi ile açıklanmasının tamamen yersiz olduğu kanaatindeyim.
Zira bu kanunu hayatında doğrudan veya dolayılı siyasetle uğraşmış herkese uygulamaya kalkarsanız memlekette başta siyasiler (ve görüldüğü gibi din görevlileri!) olmakla beraber cenaze namazı veya mevlidini okuyabileceğiniz kimse kalmaz. Bunu da bilin!
Yine de bu vesile ile bize bile haber vermeden babam için bu organizasyonu gerçekleştirmek isteyen gönüldaşlarıma teşekkürlerimi sunmak istiyorum.
Allah razı olsun Allah her iki cihanda da önlerine çıkarsın.
Bu arkadaşlarımızdan ricam lütfen müftü efendinin kararına itiraz etmesinler.
Allah'ıma şükürler olsun bildiğim kadarı ile henüz ölmüşlerimize üç İhlas bir Fatiha okumamızı engelleyen bir kanun veya kararname yok.
Selam ve saygılar;
Mehmet Alp
Not: Ama madem böyle bir kanun var ve tabii ki uygulanıyor; o zaman bence isteyen bu paylaştığım resmin yazıcıdan çıktısını alsın. Şayet bir dahaki sefer cuma namazı veya başka dini vecibenizi yerine getirmek için camiye gittiğinizde bir din görevlisi herhangi bir siyasi partinin propagandasını yaparsa; bu kararı kendisine gösterir hatta gerekirse 633 Numaralı DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI KURULUŞ VE GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN'un 25. maddesini ihlal etmekten yetkili kurumlar da şikayet edebilirsiniz!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ahiret-ve-siyaset-51268yy.htm
================================
EMİN ÇÖLAŞAN: İlle de TRT!. .
Sevgili okurlarım Türkiye'de acayip bir seçim kampanyasına tanık oluyoruz. Böylesi bugüne kadar hiç görülmedi.
Bir yanda aynı zamanda partisinin genel başkanı olan bir cumhurbaşkanı ve onun küçük ortağı MHP…
Onların adı Cumhur İttifakı.
Öbür yanda ise Millet İttifakı'nı oluşturan CHP-İYİ Parti ikilisi.
Recep Bey-Devlet Bey ikilisi onları "Zillet ittifakı" olarak tanımlıyor!
Anlamı alçaklık!
Millet sözünden zillet'i türetmeyi bile içlerine sindirmişler.
★★★
İktidar olmanın gücünü kullanan Cumhur'cuların seçim çalışmaları olanca hızıyla sürüp gidiyor.
–Okullarda seçim propagandası.
-Camilerde seçim propagandası… Minarelere bile hiç utanıp sıkılmadan asılan AKP bayrakları.
-Alabildiğine din sömürüsü ve din ticareti.
-Mitinglerine meydanlar kalabalık görünsün diye devlet parasıyla kamu olanaklarıyla taşınan kitleler.
–Üzerinde hiçbir kısıtlama olmadan konuşup muhalefete ve gerektiğinde bütün dünyaya posta koyan bir "Tarafsız (!)" cumhurbaşkanı.
-Piyasaya ilk kez bu seçimde sürülen "Beka (!)" sorunu. Yani muhalefet partileri başarılı olursa milletçe yok olacağız! Türkiye çökecek!
-Bu olanlara göz yuman görmezden gelen ve toplumda iktidarın arka bahçesi olarak tanımlanan bir Yüksek Seçim Kurulu.
-İktidarın emir ve hizmetine sokulmuş olan yandaş medyanın televizyon kanalları internet siteleri ve gazeteleri.
-Kendilerinden yana olmayan kişi ve kuruluşlar üzerinde kurulan her türlü baskı.
-İktidar kesimi için her türlü yalan ve iftira mubah.
Sevgili okurlarım Türkiye işte bu koşullarda seçime gidiyor!
Şimdi size bu konuda somut bir örnek vereyim.
Türkiye Şeker Fabrikaları A. Ş. (Özelleştirme İdaresi'ne bağlı) bir kamu kuruluşu.
Çeşitli şeker fabrikalarının sahibi Türkiye'nin bu alanda uyguladığı şeker politikalarının sorumlusu.
Bu kuruluşun bütün çalışanlarına bir genelge gönderildi.
Genel Müdür ve yönetim kurulu üyesi Ergün Yılmaz imzasıyla gönderilen genelgede çalışanların "Tasarrufa uyması" öngörülüyor.
Cumhurbaşkanlığı öyle istemiş.
★★★
Ancak yazının sonuna doğru genelgemiz iyice renkleniyor ve çalışanların TRT dışındaki televizyon kanallarını izlemelerine yasak getiriliyor:
"…2019 yılında her türlü gereksiz aboneliklerin iptal edilmesi TV'lerin kaldırılması kablo tv aboneliklerinin iptal edilerek uydu alıcısı sistemine geçilmesi yalnızca TRT haber kanalının/kanallarının izlenebilmesine yönelik sistem ayarlamasına gidilmesi esas olacaktır. Bilginize sunar gereğini rica ederim. "
★★★
Her şeyi görmüş duymuştuk ama televizyon izlemeye yasak getirildiğine ilk kez tanık oluyoruz.
Bunun anlamı nedir?
Gayet açıktır.
Sistem ayarlamaları öyle yapılacak ki çalışanlar sadece iktidarın borazanı olan TRT'yi izleyebilecek!
Kamu kurumlarında particilik işte bu boyutlara varmış durumda.
Sadece particilik mi?
Değil…
Asıl neden korku.
Seçimde başarısız olmaktan korkuyorlar. Korkunun da ötesinde panik yaşıyorlar…
Ülkemizin şeker fabrikaları birer birer satılıyor binlerce kişi işsiz bırakılıyor…
Ve bu yüzden böylesine kara mizah örneklerini binlerce personele hitaben hiç sıkılmadan yayınlamak zorunda kalıyorlar.
"Siz sadece TRT izleyin gerisini bize bırakın" demeye getiriyorlar.
Aman çalışanlar dikkat etsin… Hiç kimse TRT dışında bir kanala bakmasın!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/ille-de-trt-3996292/
================================
Rıfat Serdaroğlu: AKP BÜYÜK SÖZLÜĞÜ
Bu güne kadar bildiklerimiz tümden yanlışmış!
Biz eskiden hırsıza-hırsız yalancıya-yalancı rüşvet yiyene-rüşvetçi ahlaksıza-ahlaksız şerefsize-şerefsiz mafyaya-mafya derdik…
Yanlış biliyormuşuz abicim! Doğrusunu AKP Büyük Sözlüğünden öğreneceğiz. Sözlükten edinemeyenler bize yazsınlar anında yanıt verelim…
17/25 Aralık 2013'te vıcık-vıcık pislik kokan iğrenç bir oyun seyrettik!
11 yıl büyük bir sevgiyle süren AKP-FETÖ işbirliği tekme-tokat dövüşerek boşanmayla sonlandı.
11 yıllık birlikteliğin ürünleri cami avlusuna bırakıldı. Neredeler kimse bilmiyor?
O tarihte Bilal Erdoğan henüz 32 yaşında idi ve kafasında saçları vardı!
20-25 yaşındaki Bakan veletlerinin yataklarında milyonlarca dolar-avro çıktı.
Banka Genel Müdürünün evindeki ayakkabı kutularından milyonlarca dolar-avro çıktı.
Bakan sıfatını taşıyan "DEVLET BÜYÜKLERİ" yüz milyonlarca rüşvet avanta saat-piyano almışlardı.
Önce iftira dediler! 4 Bakan el ele otobüs üstünde eller havaya yaptılar!
Bulunan paralar bizim değil FETÖ'cu alçaklar koymuş dediler.
Aylar sonra bu paraları faizleriyle birlikte valizler içinde geri aldılar.
Sonra da Bakanlar-Veletleri-Milletvekilleri-Parti yöneticileri beraberce camiye gidip abdest aldılar ikişer rekat "Şükür Namazı" kıldılar ve tertemiz oldular…
Eskiden biz bu olaya baktığımızda şunu derdik;
Aha hırsızlara bakın! Amma da soymuşlar bizi yahu! Allah çarpsın bunları.
AKP Büyük Sözlüğünde ise bu olay aynen şöyle yazıyor;
17/25 Aralık 2013 olayları FETÖ denen alçakların AKP Hükümetine karşı gerçekleştirdikleri bir "DARBE GİRİŞİMİDİR!"
2012 yılında CHP Genel Başkanı TBMM Grup toplantısında elindeki Vakıfbank dekontunu Türk Milletine gösterdi. İddia şu idi;
100 Milyon Dolar Bilal Erdoğan'ın o tarihte adı İSEGEV olan vakfa gönderilmişti.
Bir iddia da 100 Milyon Doların doğrudan Bilal Erdoğan'ın hesabına geldiği idi.
Bilal Erdoğan o tarihte 31 yaşında idi.
Bilal Erdoğan'dan "Bu yalandır böyle bir para gelmedi" diye bir açıklama gelmedi. Bilal Erdoğan'dan hiç mi ses gelmedi? Gelen ses; tııısss idi.
Anadolu'da güzel bir söz vardır; "Eşek Eşeği ödünç kaşımaz" diye.
100 Milyon Dolar gibi büyük bir para bir Arap tarafından ne karşılığında gönderilmişti?
Bizim lügatimizde bu işlemin adı "Nüfuz ticaretidir ve suçtur. "
Öyle ya eğer Bilal Oğlan dönemin Başbakanının oğlu olmasaydı elin Arap'ı
100 Milyon Dolar gönderir miydi? Bırakın parayı selam verir miydi?
Bizim gibi saflar bu olaya "suç" diye bakıyorduk ama yanılmışız.
AKP Büyük Sözlüğüne göre bu suç değil iyi niyetle yapılmış bir bağış imiş.
Kaynak da "Ne verirsen elinle o gelir seninle" hadisi imiş…
Bir de hediye beleş uçak işi var ki o işte de yanılmışız.
Bizim gibi eski kafalılar; " Oha be arkadaş hediye olur da 500 Milyon Dolarlık hediye olur mu" derken yanlış yapmışız.
Olurmuş be abicim. "Ben Türk değilim Arap'ım" diyen çakma iş adamına fabrikalar savunma sanayi ihalesi verirken Arap'ın hasına neden verilmesin ki?
AKP Büyük Sözlüğüne göre bu olay avanta almak için verilen bir hediye değil Türk-Arap işbirliğine katkı olarak görünmektedir.
Yazıyı bir fıkra ile bağlayalım
Hırsız bankaya girip havaya ateş etmiş ve herkese " yere yatın" emrini vermiş.
Paraları alıp çıkarken bir adama sormuş; Beni gördün mü?
Adam; Evet deyince onu vurup öldürmüş.
Hırsız bankadan çıkarken yerdeki bir karı-kocaya sormuş; "Beni gördünüz mü?"
Adam yanıt vermiş; "Ben görmedim ama karım çok net gördü!"
Kadın; Ben görmedim Bay Kemal gördü…
Not;
Bay Kemal'e bir müjdem var. Arap Ordusuna satılan Tank-Palet fabrikasını geri almak için "50 Milyon Doları ben bulacağım söz veriyorum" demişti!
Parayı buldum. Bilal Oğlandaki 100 Milyon Doların yarısıyla bu işi çözeriz.
Rahat olsun sıkıntı yok yani…
================================
CAN ATAKLI: Ekonomiyi sopa ile hizaya sokmaya kalkışmak kaçınılmaz sonu hızlandırır
Türkiye ekonomisi iyiye gitmiyor.
Bunu benim bilgimle söylemem mümkün değil ayrıca haddim de değil.
Güvenilir ve tarafsız ekonomistler bu görüşte hemfikirler.
Çünkü onlar rakamlara göre değerlendirme yapıyorlar.
Üretim tüketim dengesi cari açık ihracatın durumu işsizlik oranı enflasyon hepsini bir araya getirdiğinizde Türkiye'nin hızla bir açmaza gittiği görülüyor.
Bu durumda ülkeyi yönetenlerin siyasi söylemlerini çok dikkatli seçmeleri gerekiyor.
Oysa seçim günü yaklaşıyor ve iktidar "Bu kez kaybediyoruz" paniği içinde doludizgin gidiyor.
Bu da ekonomide havayı bulutlu ve ürkütücü hale getiriyor.
Üstüne bir de bazılarında hiç dahlimiz olmayan dış etkenler de yaşanıyor.
Buna zaten engel olmak çok zor.
Seçime gitmiyor olsak Erdoğan bunu şimdilik fazla dert etmeyecek belki de.
Ama seçim olunca işler değişiyor.
Seçime birkaç gün kala hele de Damat Bey alay edercesine "Çok beklersiniz" demişken döviz fiyatlarının hızla artması sandıkları etkileyebilir.
Saray bunu önlemenin yolunu gördüğüm kadarıyla "sopa kullanmakta" görüyor.
Cuma akşamı bazı bankalara soruşturma açıldığı haberi geldi.
Ardından JP Morgan hakkında da soruşturma açıldığı açıklandı.
Erdoğan da İstanbul mitinginde çok sert konuşarak "Bunun hesabını mutlaka soracağız bedelini seçimden sonra çok ağır ödeyecekler" dedi.
Bu konuşmada anlamadığım şu; neden seçim sonrası bekleniyor?
Öyle ya piyasalar neredeyse saniyelerle altüst olabiliyor.
Bankalardan veya karanlık güçlerden hesap sormayı seçim sonrasına bırakmanınpratikte hiçbir anlamı yok.
Ancak benim endişem farklı.
Ekonomi sopa ile terbiye edilmeye kalkıldığında başarıya ulaşmak neredeyse mümkün değildir.
Çünkü ekonomi dediğimiz şey ete kemiğe bürünmüş bir varlık değil.
Dini imanı rengi milleti de yok.
Sopayı salladığınız zaman herhangi birine çarpmayacağı gibi aslında kendinizi dövmüş olacaksınız.
Dışarıdan bakıldığında çok güçlü gibi görünen Erdoğan ve AKP sanıyorum artık o kadar güçlü değil.
En önemlisi Erdoğan'ın kendi iç kabinesi çok zayıf ve kompleksli kişilerdenoluşuyor.
Bir parça da korkak olduğunu düşündüğüm bu iç ekiptekiler Erdoğan'a gerçek bilgiler veremiyor.
Erdoğan da ikide bir tekrarladığı "Ben Kasımpaşalıyım" cümlesiyle herkesi hizaya sokabileceğini düşünüyor.
Devletin bütün gücünü kişilere karşı kullandığında elbette sonuç alacaktır ama ekonomiye de aynı muameleyi yapmaya başladığında duvara fena halde toslayacağını söylemem yanlış olmaz.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Artık nelerden medet umuyorlar
Saray bağımlısı yandaş tetikçi medya Erdoğan'a seçimi kazandırabilmek için akılalmaz yöntemlere başvuruyor.
Artık normal bir eleştiri uyarı kalmadı.
Hep bel altı hep aşağılama karalama ve zihinlerde kötü algı yaratmaoperasyonları yapılıyor.
Yandaş tetikçi medyanın son tuhaf yayınlarından biri de CHP'nin Adalar Belediye Başkan adayı ile ilgili olanı.
Aday Erdem Gül CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylarla birlikte düzenlediği programa katılmış.
Ama hep birlikte söylenen İstiklal Marşı'na eşlik etmediği görülmüş! (Demek yandaşlar işi gücü bırakmış eşlik eden etmeyen fişlemesi yapıyor. )
Amanın ne büyük rezalet!
Belden aşağı vurmanın bile bir raconu vardır mutlaka.
Ama Erdoğan öyle yapmıyor.
Diyor ki "CHP İstiklal Marşı'na karşı olan birisiyle oluyor Erdem Gül. Bunlar bizim bayrağımıza da karşı değil mi? Bunlar bizim bayrağımızı kongrelerinde asmayacak kadar milliyetçi. Bunlarla işbirliği yapıyorsun. "
Ayıptır günahtır.
Ayrıca İstiklal Marşı söylenirken katılma zorunluluğu mu var?
İstiklal Marşı söylenirken katılmamak hainlik midir?
Elbette değil ama panik hali böyle oluyor işte.
Tabii İstiklal Marşı'na eşlik etmek zorunlu olmasa bile Erdem Gül'e de şunu söyleyeyim; Kardeşim böyle bir ortamda sen de put gibi durma yahu.
Bİ SORALIM BAKALIM
Döviz sert yükselirse milletimiz ne yapabilecek?
İktidarın bütün stratejisi popülizm üzerine.
Teflon tava gibi üzerine hiçbir şey yapıştırmayan iktidar sözcüleri hep karanlık güçlerden Türkiye'yi yıkmak isteyenlerden hain emeller besleyenlerden söz ediyor.
Çocukluğumuzdaki "öcü" misali halk her gün bir yandan korkutuluyor bir yandan da pohpohlanıyor.
Dövizde yukarı doğru bir çıkış var ya Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varankduruma müdahale etmiş.
Demiş ki "Seçime 1 haftadan az bir süre kaldı. İşte böyle bir dönemde yine manipülatif hareketlerle milletimizin kararına etki etmeye çalışıyorlar ama onlar bu aziz milletimizi hâlâ tanıyamadılar. O yüzden hep kaybettiler inşallah bundan sonra kaybetmeye de mahkumlar. 15 Temmuz'da tanka topa kafa tutan milletimiz bu operasyonlara da pabuç bırakmaz. "
Laf çok güzel de millet ne yapacak da bu saldırıyı püskürtecek?
Bundan önce de hep "Halk bunu püskürtür" dediler. Üstelik vatandaşa "Dövizini sat ülkene sahip çık" diye dayattılar sonucu biliyorsunuz.
İktidar millete döviz sattırdıkça fiyatlar yükseldi.
Varank yine aynı yöntemi mi dayatmak istiyor bilemiyorum tabii de aslında döviz fiyatları galiba AKP'lilerin "Ne olur ne olmaz" diyerek piyasaya saldırmaları üzerine yükselmeye başladı.
Malum damat "Fiyatları düşüreceğiz" dedi ya. AKP tabanı mesajı aldı belki de.
KOMİK
Hürriyet için artık her şey "müjde" oldu
Hürriyet Gazetesi Aydın Doğan'dan alınıp Demirören'e verildikten sonra tamamen kimlik değiştirdi.
Aydın Doğan'ın elindeyken hiç olmazsa gazete gibi görünme kaygısı taşıyan Hürriyet sarayın hakimiyetine girdikten sonra bir rahatladı bir rahatladı sormayın gitsin.
Öyle ki Sabah Star Yeni Şafak yandaşlıkta Hürriyet'in eline su dökemez hale geldi.
Sahte haberler yapıyorlar muhalefetin söylemlerini çarpıtıp algı operasyonuna kalkışıyorlar Erdoğan'ı övebilmek için yazarlarını bile yarıştırıyorlar.
Dün baktım da neredeyse bütün yazarları "Büyüüüük İstanbul mitinginin AKP'yi nasıl zafere taşıyacağını" anlatıyordu.
Gazetenin internet sitesi de bir alem.
Erdoğan'ın ağzından çıkan her cümle bir müjde olarak veriliyor.
Emekliye müjde konut alana müjde borcu olana müjde turizmciye müjde.
Böyle giderse yakında hepimiz müjde enflasyonu yüzünden sevindirik hale geleceğiz.
BUNU YAZMAK GEREK
Ekranda Ayasofya oyunu
Her gece bir ekranda olmayı adet haline getiren Erdoğan önceki gece de TGRTekranlarındaydı.
Tabii diğer kanallardaki tiyatro yine aynen oynandı.
Kendilerine gazeteci süsü verenler yine Erdoğan'ın karşısında önceden aldıkları soruları formüle ederek sormaya çabalıyordu.
Tabii bu da sırıtıyor çünkü beceriksizce yapıyorlar bunu.
Önceki geceki oyunlardan biri Ayasofya'nın ücretsiz olmasıydı.
Erdoğan Ayasofya'nın cami olamayacağını söyledikten sonra sanıyorum kendi tabanından ciddi bir hoşnutsuzluk sesleri çıktı.
Erdoğan Ayasofya'yı şu sıralarda cami olarak ibadete açamaz.
Başta Birleşmiş Milletler olmak üzere herkes ayağa kalkar.
Ama bunu kendi kitlesine anlatmakta da zorlandığı ortada.
"Herkese ayar veren Erdoğan nasıl olur da Ayasofya konusunda kıpırdayamaz?"sorusu dinci kitlenin beynini zorluyor çünkü.
AKP lideri buna şöyle bir formül bulmuş; Ayasofya'ya cami sıfatı verilecek ibadete açılmayacak ama ziyaretçilerden de para alınmayacak.
Eğer ileriki günlerde Erdoğan çok daha güçlendiğini düşünürse değişimi tamamlamak daha kolay olacak.
İşte Erdoğan bunu anlatabilmek için bir soru sorulmasını istemiş.
Ancak sunucular yalakalığı o kadar ileri boyuta götürdüler ki kıvranmaktan soruyu doğru dürüst soramadılar kekelediler.
Bunun üzerine Erdoğan hafif bir azar geçtikten sonra meramını anlattı ve konuyu kapattı.
Gazeteci süsü verilmiş sunuculara ise "Muhteşemsiniz efendim yarın birçok gazetenin manşetini attınız" demek kaldı sadece.
================================
Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU: İki Nevruz iki ittifak iki seçim…
Önümüzdeki seçim sonuçlarını tahminde zorlanılmasına gerekçe olarak "ittifakla girilmesi ve elde geçmiş seçimlere dair kıyaslama yapacak veri bulunmaması" gösteriliyor.
Halbuki var.
Maksat yerel seçim öncesi kimlerin kimlerle beraber yürüyüp de ne sonuç aldıklarını görmekse dileyen 5 yıl önce bugüne dönerek pekala yapabilir mukayesesini.
***
6 sene önce bugün (5 yıl önce bugüne giden sürecin ilk adımı olduğu için oradan başladım); 21 Mart 2013…
Yer Diyarbakır Bağlar Meydanı…
İktidardaki A-Ka-Pe zihniyeti var…
Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan binlerce insanın önünde İmralı'daki cani Öcalan'ın büyük oranda PKK'ya seslendiği mektubunu okudular; Türkçe ve Kürtçe. Birçok kanal canlı yayınladılar!
Bir hafta sonra…
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder A-Ka-Pe zihniyetinin izniyle dördüncü kez İmralı'ya gittiler.
Bir gün sonra A-Ka-Pe Genel Başkanı "Şimdi hesaplaşma değil helalleşme zamanı" dedi terörle mücadelenin yerine "kardeşlik hukuku(!)"nu ikame etti.
5 gün sonra…
A-Ka-Pe ve Be-De-Pe zihniyetleri TBMM'de ortak bir "Çözüm Süreci Komisyonu" kurdu.
2 gün sonra…
A-Ka-Pe zihniyeti terör örgütü propagandasına ceza verilmesinde 'cebir şiddet veya tehdit içeren yöntemleri meşru gösterme övme ya da bu yöntemlere başvurmayı teşvik etme' şartı getirildi.
3 gün sonra…
Be-De-Pe'li Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder A-Ke-Pe zihniyetinin izniyle İmralı'ya gitti.
4 gün sonra…
İmralı'daki caninin terör örgütüne yazdığı mektup A-Ke-Pe zihniyetinin izniyle Kandil'e ulaştırıldı.
15 gün sonra…
Be-De-Pe'li Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan A-Ke-Pe zihniyetinin onayıyla Kandil'e gitti Öcalan'dan mesaj götürdükleri PKK elebaşlarıyla "çözüm süreci"ni değerlendirdiler.
25 gün sonra…
Be-De-Pe Eş Başkanı Gültan Kışanak A-Ke-Pe zihniyetinin bilgisi dahilinde Kandil'e gitti.
1 ay 15 gün sonra…
Terörist başına İmralı'da daha geniş bir oda verildi.
25 gün sonra…
Be-De-Pe'li Selahattin Demirtaş ve Pervin Buldan A-Ka-Pe zihniyetinin izniyle İmralı'ya gitti Öcalan'dan mesaj getirdi.
2 ay 1 gün sonra…
A-Ke-Pe Genel Başkanı Be-De-Pe'li Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi'ni ziyaret etti.
1 ay 8 gün sonra…
A-Ke-Pe zihniyetinin onayıyla İmralı'daki caninin kanlı canlı olduğunu gösteren yeni fotoğrafları paylaşıldı.
17 gün sonra…
Be-De-Pe'li Pervin Buldan İdris Baluken Sırrı Süreyya Önder İmralı'ya gidip bebek katillerinin başıyla görüştüler.
9 gün sonra…
Be-De-Pe'liler iki ayrı heyet halinde PKK terör örgütü başının yazdığı mektupları teslim etmek üzere Kandil'e ve Brüksel'e gitti.
5 gün sonra…
Leyla Zana A-Ka-Pe zihniyetinin izniyle elinde Mısır Çarşısı'ndan aldığı bedem fındık fıstık paketleriyle İmralı'ya gitti.
1gün sonra…
Be-De-Pe'li Pervin Buldan ve İdris Balaken A-Ka-Pe zihniyetinin izniyle Kandil'e gidip PKK'nın Öcalan'a yazdığı mektubu teslim aldı.
8 gün sonra…
Be-De-Pe'li Sırrı Süreyya Önder İdris Baluken ve Pervin Buldan A-Ka-Pe iktidarının izniyle İmralı'ya gidip Kandil'den aldıkları mektubu cani Öcalan'a teslim etti.
3 gün sonra…
Leyla Zana ve Sırrı Süreyya Önder katil Öcalan'ın "Kürdistan"cı Barzani'ye yazdığı mektubu iletmek üzere Irak'ın kuzeyine gitti.
19 gün sonra…
A-Ka-Pe iktidarı özel okullarda Kürtçe eğitimi ve Kürtçe propagandayı serbest bırakan "Demokratikleşme(!) Paketi"ni geçirdi!
7 gün sonra. .
Sırrı Süreyya Önder 30 Mart yerel seçimleri öncesi son görüşmelerini yapmak üzere İmralı'ya gitti.
Ve… 5 yıl önce bugün; 21 Mart 2014… Diyarbakır Bağlar Meydanı…
Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder bir kere daha Türkçe ve Kürtçe olarak Öcalan'ın yazdığı mektubu okudular.
Meydan PKK ve YPG paçavralarıyla donatılmıştı. "Kobani(!)"de ölenlerin posterleri açıldı. A-Ka-Pe zihniyetinin göz yummasıyla PYD Eş Başkanı Asya Abdullah elini kolunu sallaya sallaya sahneye çıktı ve konuşma yaptı. Konuşmaların en sık tekrarlanan cümlesi ortaktı:
"Öcalan'a özgürlük. "
Ve…
8 gün sonra…
29 Mart 2014 seçimleri…
A-Ka-Pe Genel Başkanı'nın "Bugün yeni Türkiye'nin düğün günüdür" diye kutladığı seçim sonuçlarına göre Diyarbakır'ı Van'ı Ağrı'yı Batman'ı Bitlis'i Hakkari'yi Iğdır'ı Siirt'i Şırnak'ı Tunceli'yi Be-De-Pe'nin adayları kazandı.
A-Ka-Pe Genel Başkanı bugün Mansur Yavaş'ın seçime girmemesi yönündeki baskıların yahut "seçilse de başkanlık yapamaz" tarzı korkutmaların birine bile bu adaylardan biri için bile başvurmadı. A-Ka-Pe zihniyetinin "tek başına iktidar" ı kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimleriyle birlikte başlayan "milliyetçiliğe sarılarak kendini kurtarma süreci" ve hatta 15 Temmuz'a kadar bu Be-De-Pe'li belediyelerin hiçbirine kayyum atanmadı.
Çözüm ittifakının asıl sonucu sandıktan çıkan değil yüreğimize saplanandı;
Bine yakın canımıza kıyıldı.
O yanan "can"lardan birini taşıyorsanız içinizde;
İttifaklara dair malzeme çok aslında Türkiye'nin arşivinde.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/iki-nevruz-iki-ittifak-iki-secim-51229yy.htm
================================
ÇİĞDEM TOKER: Rabia Naz nasıl öldü?
Rabia Naz Vatan 11 yaşındaydı. Giresun'un Eynesil İlçesi'nde yaşıyordu. 12 Nisan 2018'de evinin önünde yaralı olarak bulundu. Kaldırıldığı Görele Devlet Hastanesi'nde yaşamını yitirdi.
Kızının ölümünün kendisine bir polis memurunun söylediği gibi atlayarak intihar sonucu meydana geldiğine ikna olmayan baba Şaban Vatan hak mücadelesi ve adalet arayışı içine girdi. Kişisel çaba ve olanaklarıyla ulaştığı bilgi ve bulguları sosyal medyadan paylaştı.
Kızına siyah Doblo marka bir aracın çarptığını hastaneye götüren ambulansın kamera kayıtlarının silindiğini delillerin karartıldığını karartmada çarpan kişinin Ankara'ya uzanan yerel çıkar ve siyasi ilişkiler ağının etkili olduğunu söylüyordu.
"SÜRÜCÜ KAÇTI"DAN İNTİHARA
Vatan'ın çabasından önce zaten İHA ve DHA'nın geçtiği ilk haberlerde Rabia Naz'a bir aracın çarptığı duyurulmuştu. DHA haberinde "Kimliği belirlenemeyen sürücü kaçtı" cümlesi de yer alıyordu. Dahası Trabzon Adli Tıp Kurumu'nun verdiği ilk otopsi raporunun ardından ayrıntılı inceleme için Hacettepe Üniversitesi Adli Tıp Bölümü'ne yapılan başvuru üzerine çıkan raporda da "ölüm nedeninin trafik kazası olabileceği" kanaati yer aldı.
SORULAR SORULAR
Şaban Vatan şöyle diyordu: "Polise saat 17.00 sıralarında bir ihbar yapılmış. Eynesil'de bir kız çocuğuna siyah bir aracın çarptığı duyumunu aldım. Bu durumu savcılığa da belirttim. Savcılık. dosyasında şüpheli geçen ölümün nedeni gece saat 12:00'ye kadar trafik kazası 12:00'den sabaha kadar düşme veya intihar sabah 06:00'dan sonra ise soru işareti. "
Bulduğu altı tanığın isim ve telefonlarını adli makamlara vermesine karşın tanıkların dinlenmediğini "bir elin bu dosyayı kapatmak istediği"ni her yerde söyledi.
Onun çığlıklarına sosyal medya hesabı üzerinden yurttaş gazeteciliği sergileyen çevirmen Metin Cihan kulak verdi. Vatan'ın bilgi bulgu ve sorularını paylaştı olayın bilinirliğini çoğalttı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Vatan'ı Ankara'ya davet ederek görüştü Vatan'ın mülkiye müfettişleriyle görüşmesini sağladı. Bu temasların ardından İçişleri Bakanlığı'nca müfettiş görevlendirilmesiyle birlikte olay yerinde -aylar aylar sonra- keşif yapıldı. Baba Şaban Vatan bu keşiften sonra şöyle diyecekti:
"Keşifte kızımın intihar ettiği iddia edilen yerden iki polis yardımıyla yere kızımın ağırlığınca çuval atıldı. Çuval atılınca aşağıdaki yeri parçaladı ve çok yüksek bir şekilde ses çıkardı. Bu durum çocuğumun burada bir intihar girişiminde bulunmadığını ortaya çıkartmış oldu. "
"AKLİ DENGEM YERİNDE DEĞİLMİŞ"
Şaban Vatan dün gözaltına alındı. Kızını kuşkulu bir ölüm ile yitiren olayı aydınlatmak için çırpınan eşi de gözaltına alınan Atika Vatan'ı aradım.
Eşiyle az önce Görele Adliyesi'ne getirilirken kapıda çok kısa görüşebildiğini kendisine "Akli dengemin yerinde olmadığına dair raporlar hazırlanmış. Gitmediğim hastanelere gitmiş gibi yatmadığım hastanelere yatmışım gibi gösterecekler" dediğini aktardı. Atika Vatan'a şunu sordum:
"Eşiniz bir videosunda kaldırıldığı hastanede kızınızı muayene eden doktorun ifadesinin hâlâ alınmadığını söylüyor. Hâlâ alınmadı mı?"
"Evet alınmadı. Ortopedi uzmanı bu olayın bir trafik kazası olduğunu kızımın ayağından bir kan boşalması gerektiğini o kanın olmadığını ve yerinin ilaçlı suyla temizlendiğini söylemişti. "
"Eşimi susturmak istiyorlar" diyen Atika Vatan. sözlerini "Onu sustursalar bile artık ben konuşacağım" diye bitirdi.
Soruyla bitirelim: Bir çocuğun ölümünün bu çağda bir yıl geçmesine rağmen aydınlatılamaması ne anlama geliyor?
———————————————————————————–
NOT: Şaban Vatan dün akşam saatlerinde serbest bırakıldı.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/cigdem-toker/rabia-naz-nasil-oldu-4012553/
================================
Almanya'dan Güzelcan Celik' ten müthiş bir paylaşım...
*NEDEN SANA OY VERMEYECEĞİM DİYORUM. *
Ben Amerika'ya katil derken
Sen katile hizmet ediyordun
Ben Fetö'ye terörist derken
Sen hoca efendi diyordun
Ben Apo'ya bölücübaşı derken
Sen barış elçisi diyordun
Ben Atatürkçü paşalara sahip çıkarken
Sen Ergenekon'un savcısıydın
Ben Suriye'nin iç işlerine karışmayalım derken
Sen Amerika'nın gazıyla Esed gidecek diyordun
Ben milli bayramlarımda coşayım derken
Sen bana biber gazı sıkıyordun
Ben 1 Mayıs'ta işçi tulumuyla halay çekerken
Sen beni copluyordun
*iŞTE BU YÜZDEN SENİ SEVMİYORUM*
Ben ülkemin muassır medeniyetler seviyesinde olmasını istiyorum
Sen tarikatlar şeyhler ve müritler ülkesi yapmaya çalışıyorsun
Ben bütün inançlara eşit mesafedeyim
Sen kendi inancın dışındakilere düşmanlık yapıyorsun
Ben kadınla erkek eşittir diyorum
Sen kadını aşağılıyorsun
Ben bilimi birinci yol gösterici kabul etmişim
Sen bilime düşmanlık ediyorsun
Ben sanatın içinde yaşıyorum
Sen sanatın içine tükürüyorsun
Ben ormana yeşile sahip çıkıyorum
Sen rant uğruna kesiyorsun
Ben demokrasiyi amaç edinmişim
Sen demokrasiye araç diyorsun
*İşte bu yüzden seninle anlaşamıyorum*
Ben insanım
Sen kul olayım istiyorsun
Ben düşünüyorum
Sen vuruyorsun
Ben sorguluyorum
Sen biat istiyorsun
Ben çoğulcu demokrasiden yanayım
Sen tek adamlık istiyorsun
Ben Cumhuriyetçiyim
Sen saltanat istiyorsun
Ben laikim
Sen şeriat istiyorsun
Ben halkçıyım
Sen kralcı olmamı istiyorsun
Ben Anadolu çocuğuyum
Sanayide çıraklık
Tarlada ırgatlık
Kışlada askerlik yaptım
Sen çocuğuna çürük raporu alıyorsun
Ben türküyüm
Hasret Gültekin'im
Nesimi Çimen'im
Muhlis Akarsu'yum
Sen beni yakıyorsun
Ben ozanım
Aşık Mahsuni'yim
Arif Sağ'ım
Fevzi Kurtuluş'um
Sen sazımı kırmak istiyorsun
Ben halkım
Deniz Gezmiş'im
Dadaloğlu'yum
Pir Sultan Abdal'ım
Sen kellemi istiyorsun
Ben solcuyum
Ben Nazım Hikmet'im
ben Uğur Mumcu'yum
Sen bana vatan haini diyorsun
Ben Atatürk'ün torunuyum
Sen ATA'ma ayyaş diyorsun
*İŞTE BU YÜZDEN SANA OY VERMEYECEĞİM !. . *
================================
TOKMAK: Hayret ve ibret!
Ülkemizin bin bir sorunu seçim sonrasına ertelendi.
İşsizlik yoksulluk rüşvet tecavüz olayları sapıklık din istismarı hukuksuzluk güvensizlik ekonomik çöküntü enflasyon Yunan işgali altındaki Ege adalarımız…
Saymakla bitmez sorunlarımız var ama bütün bunlar göz ardı edilip "Beka sorunumuz var" diye meydanlarda yeri göğü inletiyorlar!
Cumhur ittifakı iyiymiş güzelmiş ama "Millet ittifakı ihanet içindeymiş!"
Ortaya kin düşmanlık ve nefret saçılmakta…
Tüm olumsuzlukları örtmek halkımızı da uyuşturmak için "Beka sorunu" ortaya atıldı.
Eğer gerçekten Türkiye'nin beka (ölüm-kalım) sorunu varsa kimdir bunun sorumlusu?
Ülkeyi 17 yıl boyunca kimler yönetti?
Terör çetesi PKK temsilcileri ile Oslo'da Dolmabahçe'de İmralı'da görüşmeleri kimler yaptı?
Kimler PKK'lı teröristler için sınırda özel mahkeme kurdurup hepsini serbest bıraktırdı?
Belediye yönetimlerinin seçileceği basit bir yerel seçimi hayat-memat meselesi haline getirmek isteyenleri hayret ibret ve endişeyle izliyoruz!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/hayret-ve-ibret-4126261/
================================ÜMİT ZİLELİ: "Şeyin trene baktığı gibi bakanların" ağır tokadı geliyor!. .
Gaziantep'te Gaziray Banliyö Hattı projesinin test sürüşü yapılıyordu…
Kentin AKP'li üst düzey zevatı doldurmuştu aracı; belediye başkanı meclis üyeleri milletvekilleri aynı zamanda halkı selamlıyorlardı… İşte tam bu sırada AKP Gaziantep Milletvekili Ahmet Uzer kendilerini seyreden insanlar için şu seviyeli tespiti yaptı:
-Şeyin trene baktığı gibi bakıyorlar!. .
Hem söylüyor hem gülüyordu… Yanındakiler de kıkırdadılar… Normalde iş orada kalacaktı ancak Allah'ın sopası yoktu işte; milletvekilinin bu sözleri bir cep telefonunun kaydına takıldı!. . Ardından da sosyal medyada yayınlandı iyi mi!. .
Milletvekili Uzer'in "şey gibi" dediği halkın tepkisi çok sert oldu hakaretin bini bir paraydı ve istifası isteniyordu… Pabucun pahalı olduğunu gören milletvekili sıfatlı zat "şeylerden" şöyle özür diledi:
-Sevinç ve gururun yarattığı aşırı coşku haliyle şaka kabilinden lafzen sarf edilen aklen ve kalben ise asla kabul edemeyeceğim sözlerden ötürü hemşerilerimden özür dilerim. Durumun kastını aşmakla birlikte tahkir ve tezyif niyeti taşımayacağını en iyi hemşerilerim bilir…"
Demek ki muhterem "aşırı coşkulu" hale dönüştüğü zaman karşısındaki halkı "şeye" benzetiyor ilginç bir ruh hali doğrusu!. .
Aslına bakarsanız Cumhur İttifakı cephesinin "ruh hali" son sıralarda pek iyi seyretmiyor!. . Hakaretler tehditler uyarı adı altında şantaja kadar varan baskılar sinirlerinin epey laçka olduğu konusunda epey ipucu veriyor!. .
-Kaybettiğini bilmenin ruh hali midir acaba?!.
Şu laflara bakın!. .
Ankara adayı için söylediklerine bakınca paniği görebiliyorsunuz…
Mesela ülkenin Adalet Bakanı sıfatını taşıyan zat şöyle bir cümleye imza atabiliyor:
–1 Nisan'dan sonra sayın Yavaş seçilirse belediyeyi HDP yönetecektir!. .
Akıl almaz değil mi!. . Madem bu kadar eminsiniz niçin hemen müdahale etmiyorsunuz elinizi tutan mı var? Yetinmiyor şöyle devam ediyor:
-Belediye başkanı da Meclis üyesi de olsa o yetkiler alınır. Öyle bir mahkumiyet olursa kamu hizmetlerinden kısıtlılık görevi yapamama gibi sonuçlar olabilir…
Yine yetinmiyor bu kez halka dönüp "Vatandaşın da bunu göz önünde bulundurması gerekiyor" diyebiliyor!. . Buna bizim memlekette en hafif tabiriyle "aba altında sopa göstermek" denir!. .
Biliyorsunuz geçenlerde de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "Bu seçimlerde n'olur bize ders vermeyin!" diye adeta yalvarırcasına konuşmuştu!. . AKP Genel Başkan Yardımcısı Cevdet Yılmaz da dün Tatvan adayı Emin Geylani'ye destek isterken şöyle diyordu:
-5 sene rahat uyumamız için 5 gün koşturup uyumayalım. Burada farklı bir sonuç ortaya çıkarsa 5 yıl rahat uyuyamayız!. .
Niçin rahat uyuyamayacakmış Tatvanlılar peki? Huzur olmazmış huzurun olmadığı yere sermaye yatırım da gelmezmiş de ondan!. . Artık bu sözlerin hangi özdeyişi hatırlattığına da siz karar verin sayın seyirciler!. .
Dışişleri bakanı sıfatlı muhterem de İzmir'e Antalya'ya takmış durumda; eh nasıl olsa dünya güllük gülistanlık o da n'apsın içeriyle meşgul oluyor tabii!. . Bakın ne diyor:
-Bu adaylar seçimi kazanırlarsa Allah korusun o belediyelerde İzmir'de Antalya'da orada burada kazanırlarsa kaynaklar PKK'ya gider!. .
Bu konuşmada daha çok şeyler söylüyor sayın bakan ama özeti yukarıda… Bu ruh hali için sözü uzmanlarına bırakmak gerekir diye düşünüyorum… Ancak bu lafların siyasi sonucu konusundaki görüşümü paylaşayım:
-Mağdurdan mağrura geçiş yapanlar her zaman kaybeder!. .
Hadi bir tüyo da benden olsun!. .
Son işsizlik rakamları açıklandı…
Milyonlarca işsiz yurttaşa 83 bin yurttaş daha katılmış!. . Pazar yerlerinde biber hıyar taneyle satılmaya başlandı!. . İktidarın övgüyle duyurduğu tanzim satışlar da pahalılığı durduramadı!. . Kuru soğanı ara ki bulabilesin; bulsan da alabilesin!. .
Seçim meydanlarında iktidar ve ortağından ekonomi ile ilgili tık yok! Pardon doların yükselişine karşın yapılan "hadlerini bildireceğiz" açıklamaları var!. . Tabii bir de "Beka" söylemi var… "Kimin bekası?" diye soracak olursanız her şey ortada yanıtını verebilirim ancak!.
Pazar günü Fatih Portakal sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda "Elime bir araştırma oranı geldi. Tablo o ki çok heyecanlı bir pazar akşamı yaşayacağız hem Ankara hem de İstanbul için" dedi…
Ben birazcık daha açayım; Başta İstanbul Ankara Antalya Adana Mersin Aydın Denizli Hatay Balıkesir olmak üzere pek çok büyük kentte "şeyin trene baktığı gibi bakanlar" istim üzerinde!. .
-"Şeylerin" tokadı ağır olacak gibi görünüyor!. .
================================
TOKMAK/RAHMİ TURAN: Yiğitlik mertlik nerede?
Ben son elli yıldır her seçimi takip ettim ve inanın ki böyle çirkin bir seçim kampanyası görmedim.
Yalan iddialar iftiralar gırla gidiyor!
Yiğitlik de kalmadı mertlik de…
Kendi adıma ülkenin bu hale gelmesinden utanıyorum.
Seviyesiz kampanyayı kendilerine nasıl yakıştırabiliyorlar anlamıyorum.
Din ticareti yapıp insanları Allah ile aldatıyorlar!
Bu dünyaya boş verip öbür dünyada cennetler vadediyorlar!
Onlar için her şey mubah. Yeter ki kaybetmesinler! Akla hayale gelmeyecek ifadelerle rakiplerini yıkmaya çalışıyorlar.
Anketler eksi sinyaller verdikçe hırçınlıkları daha da artıyor.
Ne yapacaklar? Rakipleri seçilse bile çalıştırmayacaklarmış!
Nasıl bir demokrasi anlayışıdır bu?
Fox TV'nin ilgiyle izlenen Çalar Saat programında İsmail Küçükkaya'nın sorularını yanıtlayan CHP Ankara adayı Mansur Yavaş:
"Bana şunu yapmaya çalışıyorlar: Seçilse bile çalıştırmayız! Ama sokakta tamamen tersine döndü bu iş… 10 puandan fazla fark olacak kazanacağım"diyerek noktayı koydu.
Densizlik!
Sevgili okurlar… İzmir'de haftalık yayınlanan ekonomi gazetesi GÖZLEM'de müthiş bir haber gördüm.
Hem üzüldüm hem acı acı güldüm…
Başarılı bir gazetecilik yapan GÖZLEM'in o haberinin yayınladığı nüsha bana bir hayli geç ulaşmış ama haber tazeliğini yitirmiş değil…
★★★
İlginç manşet şöyle:
"Ege'de İŞGAL EDİLEN TÜRK ADALARINDAKİ Yunan otelleri Türkiye'de pazarlanıyor!"
Vay canına! Nasıl bir iş bu? Gördünüz mü Vehbi'nin kerrakesini?
Peki işgal edilen Türk adalarındaki Yunan otellerini pazarlayan kim dersiniz?
Okuyalım:
★★★
"19 otelden ikisinin rezervasyonlarının Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy'un sahibi olduğu ETS Tur tarafından yapıldığı haberleri kamuoyunda tepki yarattı!
Tepkiler üzerine söz konusu oteller rezervasyon sisteminden kaldırıldı!"
★★★
Şirketin yöneticileri lütfedip kaldırmışlar! Yani olay ortaya çıkmasaydı işgal edilen Türk adalarındaki Yunan otellerini pazarlamaya devam edeceklerdi!
Hassas olmamız gereken bir konuda böyle patavatsızlık için "Ayıp" sözü çok azdır. Densizliktir bu! Affedilmez bir tutum ve affedilmez bir davranıştır!
Kuzey Kıbrıs'ı Rumların insafına terk etmeyelim!
Tansel Fikri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin eski Maliye Bakanı ve Londra Büyükelçisi'dir.
Büyük vatansever merhum Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş'ın en çok güvendiği bakanlardan biri olan Tansel Fikri zaman zaman bana mesajlar göndererek Kıbrıs'taki durum hakkında bilgi verir.
Tansel Fikri Kıbrıs'taki gidişatı beğenmiyor. Bunu gönderdiği mesajlardan anlıyorum. Kıbrıs'ta yurtsever insanlar bağımsızlıklarını korumak "adil bir çözüme" kavuşmak isterken bazıları maalesef Rumların egemenliğine girme eğiliminde…
★★★
Tansel Fikri'nin son yolladığı mektubu okuyalım:
"Ne yazık ki siyasal yarış ve iktidar olma hırsı Anavatan ile Yavruvatan'da zehirli boyutlar kazanırken Rum-Yunan cephesi Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de stratejik zemin kazanmaya devam ediyor. Durum Avrupa Birliği ittifakı çerçevesinde Türkiye'ye ve KKTC'ye meydan okuma noktasına varmıştır.
Kıbrıs'ta ne istediğimizi net ve kararlı bir şekilde dünya gündemine taşıyabilmeliyiz.
Bağımsız ve egemen iki devletli çözüm Türkiye Cumhuriyeti ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti meclislerinin ortak bir iradesine bir an önce dönüşmelidir.
Kıbrıs'ta devam eden kronikleşmiş etnik kavga 50 yıldır sayısız görüşme süreçlerini çöpe atmıştır. Siyasi partilerimiz daha kaç nesil insanlarımızın kalıcı huzur ve güvenliğini mutluluğunu israf etmeyi göze alacaktır? Bunu cidden çok merak ediyorum!
Rumların insafına onay ve icazetine endeksli bir geleceğe Meclis'lerimizden yükselecek HAYIR iradesi 2004 yılında güçlü ve kararlı bir şekilde ortaya konulmalıydı…
İş işten geçmeden bu hedefe odaklanmalıyız.
Ege Kıbrıs ve Doğu Akdeniz'de kalıcı bir barış tesis edilecek adil bir Türk – Yunandengesine bağlıdır. "
TEBESSÜM
Sahte doları nasıl anladı?
Bir turist İstanbul'da bir markete girerek alışveriş yapmış kasada oturan kıza "Türk param yok" diyerek çıkarıp 50 dolar vermiş.
Kasiyer kız "Acaba sahte mi?" diyerek paranın orasına burasına bakmış karar veremeyince sırada bekleyen Temel'e:
"Beyefendi bu para sahte mi değil mii bir de siz bakın lütfen" demiş.
Temel 50 doları almış bir altına bir üstüne baktıktan sonra:
"Bu para sahte" demiş.
Kasanın çevresindekiler şaşırmış:
"Bu kadar çabuk nasıl anladın?"
Temel kasıla kasıla:
"Çok kolay" demiş "Bunun üstünde Atatürk resmi yok!"
GÜNÜN SÖZÜ
Bir siyaset adamını daha iyi tanımak için eline güç verin
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/yigitlik-mertlik-nerede-3995795/
================================
TOKMAK/RAHMİ TURAN: "Tarzan zor durumda!"
"Camide içki içtiler" "Üzerime işediler" "Ezanı ıslıkladılar" yalanlarından sonra şimdi bir de "İdam" tehdidi çıktı ortaya…
Meral Akşener meydanlarda bağırıyor:
"Benden 250 milyon lira istiyorlar Sayın Kılıçdaroğlu'na da idam cezası!"
Bir parti liderine idam ha? Nasıl bir seçim bu? Hangi ülkedeyiz? En cahil Afrika kabilelerinde bile böyle cehalet böyle bir ilkellik var mıdır?
Hınç kin haset nefret ve yalan sarmış etrafı…
Bu ortamı yumuşatmak halka rahat bir soluk aldırmak siyasilerin görevi değil mi?
O kadar gerildik ki neredeyse kopacağız!
Kılıçdaroğlu "Eğer benim ölümümle ülke sefaletten yokluk ve yoksulluktan kurtulacaksa ben canımı vermeye hazırım" dedi ve ekledi:
"Beni asmak için getirsinler idam kanununu eğer imzalamazsam namerdim!"
Daha ne desin?
Densiz bir yaratığın ortaya attığı insanlık dışı sözlerin perde arkasında olanlar varsa ve yürekleri elveriyorsa devam etsinler!
İYİ Parti lideri Meral Akşener yaşanan tuhaf olayları "Tarzan zor durumda!" diye özetliyor.
DİN SİMSARLARI VE KARI SATMAK!
Din ticareti doludizgin gidiyor.
Bazı AKP'liler çıkıyor "AKP'ye vereceğiniz oylar kıyamet günü kurtuluş belgeniz olacak" diyor.
Bir diğeri "AKP'ye oy verirseniz ahirette Allah sizden hesap sormayacak" diyor.
Bir başkası cennetin kapılarının açılacağını söylüyor.
Akılları sıra saf insanları kandırmaya çalışıyorlar! Kananlar da oluyor tabii ki…
Yalanın katmerlisini söylüyor ve hiç de utanıp sıkılmıyorlar!
Saadet Partisi lideri Temel Karamollaoğlu bu din bezirgânlarını kınıyor ve:
"Hz. Peygamber efendimiz bile böyle konuşmamıştı" diyerek onların palavralarını yüzlerine vuruyor "yalancı kişilerin asla dindar olamayacağını" söylüyor.
★★★
İslâmî kesimin önde gelen yazarlarından Mehmet Şevket Eygi bir süre önce Milli Gazete'deki sütununda bu din simsarlarına şöyle yüklendi:
"Din sömürüsü yapmak İslam Kur'an'ı mukaddesatı Nebevi (peygambere ait) mirası şahsi menfaatine zenginleşmeye ikbaline âlet etmek karı veya uyuşturucu satmaktan daha âdi ve rezil bir iştir!"
★★★
İslâmî bilgisi üst düzeyde olan Mehmet Şevket Eygi'den iyi bilecek değiliz tabii.
Biz de onun net ve sert ifadelerinden bu din tacirlerinin durumunu öğrenmiş olduk.
Demek ki neymiş?
Dini menfaatine zenginleşmeye âlet etmek kadın satmaktan daha adi daha rezil bir işmiş…
Dini siyasete ve kendi çıkarlarına âlet edenlere duyurulur!
CHP'nin kalesi Kadıköy
Haftaya bugün sandığa gideceğiz. Kadıköy CHP'nin kalesi durumunda…
CHP Başkan adayı Av. Şerdil Dara Odabaşı mahalle mahalle dolaşarak Kadıköylülerin sorunlarını dinlerken halkın şikâyetlerinin bina yıkımlarında yoğunlaştığını gördü.
Kentsel dönüşüm nedeniyle Kadıköy'de acımasız bir yarış var. Eski binalar yıkılıyor yerlerine yeni binalar inşa ediliyor.
Yeni bina yapımı iyi-güzel de… Bir sokakta aynı anda 5 bina yıkılınca orası cehenneme dönüyor. Bölgede oturanlar kaçacak delik arıyorlar. Gidecek yeri olmayanlar o gürültü ve toz-toprak işkencesini çekmek zorunda kalıyor.
★★★
CHP'nin Başkan adayı Şerdil Dara Odabaşı seçmenlerine söz verdi:
"Kadıköy'ün dinlenmeye ihtiyacı var. Bir sokakta aynı anda 5 yıkım birden asla olmayacak. Aynı anda 5 hafriyat da olmayacak beton da dökülmeyecek. Ayrıca beton santralleri gibi çevreye ve insan sağlığına zarar veren hiçbir girişime izin vermeyeceğiz. Çevreye zarar veren tesislerle rant elde etmek isteyenler bilsinler ki karşılarında beni bulacaklar. "
★★★
Kadıköy için güzel projeler açıklayan Şerdil Dara Odabaşı "Atatürk ilkelerini demokrasiyi cumhuriyeti özümsemiş yeni nesiller için heyecanla çalışıyoruz. İlçemizde çevre koruma bilincini bir yaşam biçimine dönüştüreceğiz. Çocuklarımızı geleceğe hazırlayacağız. Kadıköy'de daha özgür alanlar yaratacağız" diyor.
TEBESSÜM
Memlekete yazık oluyor!
Eski sağlık bakanlarından Rifat Serdaroğlu'nun Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'a ithaf ettiği bir fıkra:
Ağustos sıcağında yaya olarak yol alan bir adam ağaç altında dinlenmekte olan bir köylüye selam verir ve sorar:
"Kasabaya kaç saatte giderim?"
Köylüden tık yok! Adam bir daha sorar. Yine yanıt alamayınca kızar ve tekrar yola koyulur.
Birkaç adım atınca köylü yattığı yerden seslenir:
"Bu tempoyla kasabaya iki saat sonra ancak varırsın!"
Serdaroğlu neden bu fıkrayı AKP'li Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'a ithaf etti?
"Ne yazık ki o da devletin bakanı olmak yerine Saray'ın adamı olmayı seçti de ondan" diyor ve ekliyor:
"O bu tempoyla hiçbir yere varamaz!"
GÜNÜN SÖZÜ
Allah'a olan inançları sömürenler gerçek Müslüman değildir!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/tarzan-zor-durumda-5-4104953/
================================
Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU: Aman Yarabbim! Duydunuz mu "Mansur Yavaş bir CHP projesi"ymiş!
Ne CHP ve İYİ Parti'ye atılan "HDP'yle ittifak" iftirası...
Ne Millet İttifakı'na oy verenlerin "teröre destek"le suçlanması...
Ne Meral Akşener'in cezaeviyle tehdit edilmesi...
Ne Mansur Yavaş hakkındaki iddialar...
Ne Tunç Soyer'in "baba durumu"ndan kaynaklanan tartışmalar...
Ne Burhanettin Kocamaz'ın aday olamaması...
Ne Fatih Bucak'ın su sorununu DSİ Genel Müdürü'nü döverek çözmeyi vaat etmesi...
Hiçbiri değil; bu "çok çarpıcı" "çok eşsiz" "çok aykırı" "çok hayret edilesi" lafların/işlerin tamamı -bana göre- dün hükmünü kaybetti. Sizi bilmem ama benim zihnime şu "flaş(!)" açıklama ile kaydedilecek 2019 seçimleri:
- Esasında Mansur Yavaş Cumhuriyet Halk Partisi projesidir!
Şaka değil...
Koskoca iktidar partisinin sözcüsü bütün basını toplayıp patlayan flaşlar altında sanki çok derin bir "sır"rı bir "suç"u bir "ayıp"ı "günah"ı herkesten saklanan bir "gizli planı" ifşa edermiş gibi söyledi bu cümleyi.
Bir de ekledi:
- Şunun bilinmesi gerekir Yavaş'a her destek örtüsü Millet İttifakı olsa da Cumhuriyet Halk Partisi'ne istenilen destektir.
***
Hadi ya!
Bak sen şu işe!
Ne yapacağız şimdi!
Bak sen şu Mansur Yavaş'ın sinsiliğine!
Bu mu yani gelmesi öngörülen tepki?
Yahu adam zaten resmen "CHP'nin adayı" değil mi?
İttifaksız girilen bir önceki seçime de "CHP'nin adayı" olarak girip "devrilmez" sanılan AKP'nin adayını dönemin "yerleşik" büyükşehir belediye başkanını sandığa -toplumun gözünde- gömmedi mi?
Oy pusulasında adı zaten -ittifak belirtilmeksizin- CHP logosunun altında yazılı değil mi?
Ayrıca bir illegal örgüt mü paralel devletleşmeye çalışan cemaat mi organize çete mi CHP; bir siyasi parti? Aday adayı olduğu siyasi partinin projesi olmayacak da ne olacak?
Yavaş'ın yahut CHP'nin seçmene kurduğu hangi "kirli tuzağı" deşifre etmiş oldunuz şimdi!
***
"Hukuk devleti" niteliğindeki tahribat...
Yargının siyasi "talimat"la işler hale gelmesi...
Baskının tehdidin hakaretin "vakayı adiye"leşmesi...
Hepsi rezalet de...
Aklımızla bu denli aleni alay ediliyor zekâmızın böylesine küçümseniyor hatta yok sayılıyor olması açık açık "aptal yerine" konuluyor olmamız ayrı feci...
"Tepeden" bakınca toplum olarak bu kadar mı akılsız gözüküyoruz sahi!
Biraz da Sayıştay raporlarını konuşalım mı?
Şahsen bizatihi kurucuları hakkında "zimmet"ten tutun "kalpazanlığa" "resmî evrak ve kayıtlarda sahtecilik"ten "cürüm işlemek için teşekkül oluşturmaya" kadar yargıya intikal etmiş "yığınla" dosya bulunan bir siyasi partinin sözcüsü olsam başka bir siyasi partiye "temiz siyaset temiz aday" dersi vermeye cesaret edemezdim.
İktidar partisi sözcüsü etti; tebrik ederim!
Meral Akşener için yaptıkları "Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. O milletvekili de değil" açıklamasını düşününce milletvekilliğini "kaçacak delik" olarak gördükleri için zahir hadi diyelim hakkında "özel evrakta sahtecilik" "ihaleye fesat karıştırmak" "gerçeğe aykırı mal beyanında bulunmak" "evrakta sahtekârlık ve kamu kurumunu dolandırmak" "dolandırıcılık" gibi suçlamalar bulunan onlarca kişiyi milletvekili yapmakta beis görmemiş olabilirler...
Ya belediye başkanları?
Madem hakkında "bu şekilde iddialar olan birisini halkın önüne belediye başkanı adayı olarak çıkarmak tarihe geçecek bir tablo" keşke toplantıya katılmasına "izin verilen gazeteci"lerden biri sorsaydı;
Biraz da AK Partili belediyelerde "yapılmayan işlere nasıl eksiksiz ödemeler yapıldığını kamu görevlileri ile firmaların gizli anlaşmalarla ihale fiyatını yükseltip ortaya çıkan rantı nasıl bölüştüğünü" filan belgeleyen Sayıştay raporlarıyla ortaya çıkan tabloyu konuşalım mı?
* İlgili haber için bakınız: http://www.hurriyet.com.tr/gundem/iste-vekillerin-suc-dosyalari-6289698
SORU-YORUM
Mansur Yavaş'ın "sahte senetle icra takibi"nden hüküm giydiğini söyleyen iktidar sözcüleri Yavaş'a "sahte senet"i veren kişiyle "suçlama"yı yapanın aynı kişi olduğunu bilgisayarında bunu kanıtlayan görüntüler ele geçirildiğini bu nedenlerle "resmî evrakta sahtecilik" ve "özel hayatın gizliliğini ihlal" olmak üzere iki ayrı suçtan 6 5 yıl hüküm giydiğini bu kararlarla bizzat yargının Yavaş'ın kumpasa uğradığını teyit ettiğini söz konusu kişinin bilgisayarında çok sayıda müstehcen çocuk videosu ele geçirildiğini ÖSYM belgesinde sahtecilik yaptığını yüzde 80 şizofreni raporu alarak emekli olduğunu ancak bu raporun gerçekliğinin de ayrı bir dava konusu olduğunu biliyor da mı söylemiyor söylemek işlerine mi gelmiyor?
================================
Arslan BULUT: Seçimlerde iki üslup yarışıyor!
Seçim sürecinde iki üslup dikkat çekiyor. Biri Tayyip Erdoğan diğeri ise Ekrem İmamoğlu üslubu...
Erdoğan'ın üslubu malum... Rakip ittifakı Kandil'den Pensilvanya'dan yönetilmekle terör örgütlerinden talimat almakla suçluyor. Daha önce de "Referandumda hayır diyenler bölücü terör örgütlerine destek verenlerdir. Hayır diyenler Kandil ile Pensilvanya ile birlikte haşrolunacaktır" demişti.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Denizli'de halka hitaben "Erdoğan size terörist diyor" deyince Erdoğan "Ben oy verenlere terörist demedim" diyerek durumu telafi etmeye çalışırken daha büyük bir hata yaptı; Akşener'i hapse atmakla tehdit etti. Böylece Türkiye'de yargı bağımsızlığının ne halde olduğunu da göstermiş oldu.
Erdoğan hapse atıldığında ailesine sahip çıkan tek kişi Meral Akşener idi! Erdoğan'ın böyle bir hatayı neden yaptığı anlaşılamadı! Öyle ya bu tehdit sonuçta Erdoğan'a zarar verir!
Sahi "Erdoğan ne yapmak nereye varmak istemektedir?"
Ekrem İmamoğlu ise siyasetin olumlu bir dille de yapılabileceğini gösterircesine hatta ders verircesine kendisini cami yıkmakla Makarios'un heykelini dikmekle suçlayanları dahi ikna etti. Erdoğan da Makarios iddiasını bir defa kullandı ama İmamoğlu onu da ikna etti. Kimseyi suçlamadan projelerini anlatıyor. Bu üslup sadece İstanbul'da değil bütün Türkiye'de takdir ediliyor. Çünkü Türkiye saldırgan üsluptan rakibini düşmanlaştırarak oyları çantada tutmak taktiğinden yoruldu artık. Bu üslubun Türkiye'ye zarar verdiği görülmeye başlandı.
Bence bu iki üslup sadece siyasi tercihten değil yetişme tarzından da kaynaklanıyor. Erdoğan kendi anlatımlarından da anlaşıldığı gibi baskıyla İmamoğlu ise sevgiyle büyütülmüş... Olaylar karşısındaki tepkileri yaklaşım tarzları hep çocukluk dönemlerinin yansıması...
Dünyada millî birlik ölçütleri!
Prof. Dr. Mustafa Özdemir dünyada beka sorununun ölçütlerini araştırdı. İşte o araştırmanın sonuçları:
"Dünyadaki tüm ülkelerin 'beka' sorununun en önemli parametresi millî birliktir. Avrupa Birliği bu konuları araştırmak üzere bir örgüt kurmuştur. 'European Research Center for Anti-Corruption and State Building' adlı bu örgüt her ülkenin bekasının temellerinden birisi olan 'millî birlik' kavramını altı alt başlıkta inceliyor.
Biz burada bu başlıkları çok kısa olarak verip dünyada mevcut 109 ülke arasında millî birliğimizin yerini göstereceğiz:
* Yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü... (Bizde yok)
* Yurttaşlar arasında tarafsız ve kaliteli yönetim... (Bizde yok)
* Bütçe ve tüm harcamaların şeffaf olması... (Bizde yok)
* Sağlam bir yurttaşlık bilincinin oluşturulması... (Bizde yok)
* Medya özgürlüğü ve sorumlu medya... (Bizde yok)
* Refah düzeyinin adil dağılımı... (Bizde yok)
Bu altı başlığın açılımı hem endekslerle ve hem de çok sayıda kitaplarla anlatılmıştır. Burada bir özet çerçevesini aşmamak üzere yukarıda adı verilen kurumun endeksine göz atalım.
Bu tablodan görüldüğü gibi millî birliğimizin durumu iyi sayılmaz. Demokrasi ile yönetilen tüm ülkeler millî birlik sorununu çözmüştür. Türkiye 16 Nisan 2017 referandumu ile demokrasinin tümüne veda etmiştir. Daha önceki demokrasimiz de yarım yamalak bir rejim idi. Şimdiki yönetimde ise yukarıda belirtilen altı konuda ülkemizde en küçük olumlu bir uygulama yoktur. Bu altı konuyu bu hale getirenler kimler ise Türkiye'nin beka sorunu onlardır. Bunun bilimsel ifadesi budur. Siyasi atışmaların içi boş ve anlamsızdır. "
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/secimlerde-iki-uslup-yarisiyor-51095yy.htm
================================
Rıfat Serdaroğlu: VATANSEVER AKP
Türkiye Türkiye olalı böyle vatansever bir parti görmedi!
Vatansatar partileri çok gördük ama tepeden tırnağa bu vatana aşık böyle bir parti görmedik!
Ayı yavrusunu severken ezip öldürürmüş ama sevgisinden hiçbir şey kaybetmezmiş!
Aşağıda ki sözler AKP önderliği tarafından söylendi.
Sevginin böyle içten zarif bir şekilde ifade edildiğini ne Ferhat ne Şirin ne Kerem ne de Aslı görmüş müdür?
"Eski Türkiye'de (AKP öncesi dönem) YASAKLAR vardı.
Kimlikler kültürler üzerinde YASAKLAR vardı.
Diller düşünceler türküler kitaplar YASAKTI.
Devlet kibirliydi vatandaşa tepeden bakıyordu.
Eski Türkiye REDDİN-İNKARIN-ASİMİLASYON'UN olduğu Türkiye idi…"
AKP önderliği;
Karşınızda ne Osmanlı'nın HASTA ADAMI
Ne Cumhuriyetin ÇÖMEZ DEVLETİ
Ne de 1970'lerin 1990'ların GÜÇSÜZ TÜRKİYE'Sİ var.
Biz AKP olarak çok güçlüyüz dedi!
Şimdi lütfen bir elinizi vicdanınıza etrafta Badem varsa diğer elinizi cüzdanınıza koyup söyleyin; Dünya kurulduğundan bu yana böylesine aşk gördünüz mü?
Göremezsiniz!
Bu aşk zaman zaman "Kara Sevdaya" döner ve AKP'ye çılgınca işler yaptırır.
Sevdiğinin soyulması uğruna dış güçlerle boğuşur ve ülkeye eserler kazandırır!
Sayın M. Şevket Atalay sizlere Çanakkale Köprüsü için yapılan fedakarlıkları yazdı.
Önce müjdeyi verelim; Çanakkale köprüsü 1 yıl önce açılacak!
Gerçi bu açılışın da İstanbul Havalimanı açılışı gibi sürekli uzama olanağı var ama söylenen böyle…
Şimdi Çanakkale'de köprüden geçilir mi geçilmez mi beraberce bakalım;
2022 yılından itibaren Çanakkale Köprüsünden geçiş ücreti 33 7 Avro karşılığı 200 TL (Bu günkü kurla tabii ki Avro zıplarsa bu ücret de fırlar)
Bugün Feribotla Çanakkale Boğazını geçmek kaç TL? Sadece 52 5 TL…
Çanakkale Köprüsü için verilen GÜNLÜK GEÇİŞ GARANTİSİ= 45.000 araç.
Araç başı verilen garanti parası= 15 Avro + KDV.
45.000x15 Avro= 675.000 Avro. Günlük!
Otoyol için verilen garanti var; 324km x 0 05 Avro x 45.000 araç= 729.000 Avro.
675.000+729.000= 1. 404. 000 Avro! Bir de bunun %8 KDV'si var.
O da 112.320 Avro eder.
1.404.000+112.320= 1.516.320Avro. Günlük!
Ohhh her gün bu para Vatansever Yandaş Yüklenicilerin cebine girecek…
Günlük 45.000 araç garantisi verildi ya; Çanakkale Boğazından feribotla;
2017 de günlük 7.837 araç geçmiş.
2018 de günlük 7.867 araç geçmiş.
Türkiye'de yıllık araç artış oranı %6 2 dir.
Bu artışla 2022 yılında köprüden 9.800 araç geçer. Günlük!
2033 yılında (2022'den 11 yıl sonra) 15.000 araç geçer. Günlük!
Diyelim ki AKP Çanakkale'de deniz ulaşımını yasakladı! Bir tane Saray fermanına bakar. Ferman der ki; Herkes zorunlu olarak köprüden geçecek! İstersen geç istemezsen yüzerek geç!
45.000 adet günlük araç geçiş garantisi- 9.800 gerçek geçiş= 35.200 fark.
35.200 araç x 15 Avro + KDV= 570.240 Avro her gün AKP'nin aşkının bedeli olarak bizlerin cebinden çıkacak! İyi mi?
Bitti mi? Bitmedi! Bir de otoyol garantisi var ya!
324 km x 5 Avro cent+ KDV x 35.200 araç= 615.859 Avro
570.240 Avro + 615.859 Avro= 1. 186.099 Avro…
Eee madem çok sevdin vatansever AKP'yi her gün seve-seve 1 milyon 186 bin doksan dokuz Avroyu ödeyeceksin!
Nereden bulurum ben bu kadar avroyu dersen sıkılma altı sıfırını attıkları TL'miz var ya hah ondan versen de olur! Ha gayret…
================================
ÜMİT ZİLELİ: Kabataş'tan Taksim'e uzanan çirkin yalan!. .
O dillere destan (!) büyük yalan Gezi olayları esnasında pompalandı…
Senaryoya göre 200 civarında üstleri çıplak kafalarında bandana bulunan sarhoş güruh bebek arabasıyla yürüyen bir "başörtülü bacımıza" saldırmış bebeği havalara fırlatmış kadıncağızın üstüne de idrarlarını yapmışlardı!. .
Zamanın Başbakanı olaya büyük tepki gösterdi ve meydanlarda televizyonlarda kısacası her yerde anlattı bu alçakça saldırıyı… Yandaş medya manşetlerinden kullandı TV'ler krokiler çizerek verdi hikayeyi… Bir televizyon sunucusu ile bir yandaş yazar saldırıya uğradığını iddia eden kadınla röportajlar yaptılar yüzünü göstermeden…
Ancak ortada iddiayı ispatlayacak en ufak bir görüntü delil yoktu!. . Çok sayıda kamerayla izlenen Kabataş Meydanı'nda hem de vapur iskelesine çok yakın bir noktada ne hikmetse bir Allah'ın kulu bile yaşanan vahşeti görmemişti!. .
Ona da çare bulundu; yandaş ve "paydaş" bir takım yazarlar insanlık dışı görüntüleri izlediklerini çok utanç verici olduğunu yazdılar köşelerinde!. . O "cuma günü görüntülerin verileceği bile söylendi; ancak "o cuma" hiç gelmedi!. .
Çok sonraları "Görüntüleri izledim utandım" diye yazı döşeyen Hürriyet yazarı görüntü falan görmediğini yalan söylediğini köşesinden itiraf etti iyi mi!. .
Aynı zaman dilimi içinde Gezi eylemcilerinin ayakkabılarıyla camiye girdiği bira içtiği yalanını da bizzat Dolmabahçe Camii'nin imamı çürütmüştü hatırlayacaksınız…
-Yalancının mumu sönmüştü anlayacağınız!. .
Şimdi de yerel seçim yalanları!. .
Türkiye tarihinin en sancılı bir yerel seçiminin hemen eşiğinde…
Cumhur İttifakı bu kez seçimleri "çantada keklik" göremiyor olmalı ki aynı türden "algı metotlarına" tehditlere giderek daha sıkı sarılır hale geldi!. . 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde yürüyüş yapmak isteyen kadınlara polis biber gazı ve plastik mermilerle müdahale etti…
Kadınlar da bu müdahaleye karşı direndi polisi ıslık ve sloganlarla protesto etti. Buraya kadar her zaman her yerde görmeye alışık olduğumuz tarzda "Yeni Türkiye"görüntüleriydi!. . Ancak ertesi gün bir yandaş gazetede "Ezanı ıslıkladılar" manşeti çıkınca ortalık karıştı… AKP Genel Başkanı meydanlarda kadınlarla birlikte muhalefeti de "Düşmanlıkta ortaklar" şeklinde suçladıktan sonra şöyle dedi:
-Ezana ve bayrağa sahip çıkmayanlar düşman kapıya dayandığında 15 Temmuz'daki gibi onları da alkışlarlar!. .
Bu ağır suçlamanın akşamında bu kez dinci bir grup çıktı İstiklal Caddesi'ne… "Ezana kalkan eller kırılır" sloganıyla Taksim'e yürüyen grup "halifeliğin gelmesini"istedi!. . Polis en ufak bir müdahalede bulunmadı!. . AKP'nin en üst düzey isimleri de ezanın protesto edildiğini açıkladılar…
Her şey gayet yolunda gidiyor derken Habertürk Gazetesi'nden Sevilay Yılmanyazısında "Islık ve protestoların ezana değil polisin müdahalesine karşı yapıldığını" anlattı!. . Yılman şöyle yazdı:
-İkisi de iktidara yakın iki gazeteci arkadaşımla konuştum… Hatta birisi 'ben zaten 18.00 gibi gittim İstiklal Caddesi'ne o saat itibarıyla başladı zaten ıslıklar alkışlar ve sloganlar ve 21.30'a kadar yani kalabalık dağılana kadar da sürdü. Genellikle polisi protesto için bağırış çağırış vardı zaten. Çok kalabalık ve gürültülü bir ortamdı: Açıkçası ben o gürültüde ezan sesini duymadım. O nedenle yorum yapamayacağım…"
Bitmedi; kadınların eylemini "ezanı ıslıkladılar" şeklinde köşesine taşıyan Türkiye yazarı Süleyman Özışık da "Haberlerin gerçeği yansıtmadığı protestocuların polisi ıslıkladığı belirlendi" diyerek sosyal medya hesabından özür diledi!. .
–Yalanın mumu böyle sönüyor işte!. .
Akıl durduran tehdit ve soruşturma!. .
Yalanın mumu söner ama tehdit ve soruşturma bitmez!. .
Biliyorsunuz Cumhur İttifakı ve özellikle AKP Genel Başkanı her gittiği yerde tüm muhalefeti PKK ve FETÖ ile birlikte hareket etmekle onların emrinde hareket etmekle suçluyor… Muhalefetin sert tepkisine ve "halkın yarısını terörist olmakla suçlayamazsın" çıkışına karşı miting meydanında önce "ben halkı terörist diye suçlayacak kadar enayi miyim!" diye karşılık verdi… Ardından Meral Akşener'in Denizli mitinginde "Cumhurbaşkanının terörist dediği Denizlililer nasılsınız?"hitabı karşısında ise zannımca sinirleri boşandı ve aynen şöyle dedi:
-Kaçacak deliği yok milletvekili de değil. Birileri cezaevinde süre dolduruyor. Aynı yola sen de düşebilirsin!. .
Okuyunca kanım dondu; bunca yıllık gazeteciyim bir siyasi parti liderinin bu şekilde tehdit edildiğini hiç görmedim!. . Bırakın görmeyi böyle bir tehdit kimsenin aklına dahi gelmez gelemezdi. . Akşener gayet zarif bir şekilde "Hodri meydan" diyerek şu çıkışı yaptı:
-Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır!. .
Bitmedi; Millet İttifakı'nın Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş hakkında seçime yalnızca 20 gün kala "görevini kötüye kullanmak" suçundan 3 yıl hapis cezası istemiyle dava açıldı iyi mi!. . Haberi tabii ki Sabah Gazetesi verdi… İddianamenin kabul tarihini de vereyim:
-8 Mart 2019!. .
Demek ki o kadar devlet gücü avantajı baskı tehdit "terörist" suçlaması yetmedi iş kala kala davaya hapishaneye kaldı öyle mi?. . Atalarımız bu gibi durumlarda şöyle der :
-Yolcudur Abbas bağlasan durmaz!. .
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/umit-zileli/kabatastan-taksime-uzanan-cirkin-yalan-3872805/
================================
NECATİ DOĞRU: Kocamdır döver de sever de!
Böyle bir ihtimal var. Vatandaşın bir bölümü "kocamdır döver de sever de…" öğrenilmiş çaresizliğine sığınabilir! Seçim sandıklarında bu kez "çaresizin korkaklığı" pişiyor olabilir.
Yeni bir anket yapılmış.
17 yıldır tüm seçimlerde iktidara oy vermiş her 100 vatandaştan 44'ü "ekonominin kötüye gitmesinin nedenini iktidarın yanlış israfçı yiyici yedirici kayırıcı kentlerde yandaş müteahhitler için beton rantı yaratıp kırsalda ise tarımı can evinden vurarak patates kuyrukları peydahlama beceriksizliğine" bağlıyormuş ve "Ya ekonomi çökerse…" diye büyük bir korku içinde kıvranıyormuş.
Hep iktidara oy vermiş.
Reis demiş.
Başka bir şey dememiş.
Şimdi korku içinde.
Ödleri kopartan korku:
Ya ekonomi çökerse!
Çöküntüyü kim düzeltecek?
★★★
Gazetelerin üçüncü sayfalarda ara sıra görüp okuduğumuz; "kadın şiddeti- aile dramı- kocaların kadınlarını bıçaklaması" haberleri içinde en aklımda kalanı şu olmuş: Konya'da üç çocuk annesi bir hanım rahatsızlanmış eşi onu hastaneye götürmüştü. Fırsatını bulan kadın hastane polisine kocasının kendisini dövdüğünü söylemiş ve şikayetçi olmuştu. Tedavi tamamlanınca da polis kadına "kocandır döver de sever de…" diye öğüt vermiş kadını evine göndermişlerdi. Üç gün sonra aynı kadın çığlıklar ve kanlar içinde evinden fırlamış yakındaki lokantaya sığınıp "Kocam beni bıçakladı. Ölüyorum. Beni hastaneye yetiştirin" diye feryat etmişti. Kadın hastaneye yetiştirilmiş ve yine aynı polislere "Kocamdan şikayetçiyim… Beni bıçakladı…" demişti. Tedaviden sonra aynı kadının ağzından "şikayetimi geri alıyorum… Kocamdır bıçaklar da sever de…" sözleri polis tutanağına yazılmıştı.
★★★
Bu nedir?
Öğrenilmiş çaresizlik.
Kimsesizin korkaklığı.
Çöküntüyü sineye çekiş.
İktidarın ekonomiyi kötü yönettiğini; pahalılığın alev olup mutfakları yaktığını işsizliğin şahlanarak 10 kişinin alınacağı bir işe 10 bin kişinin başvurur hale geldiğini iş bulabilenlerin de 9 milyonunun "sefalet ücreti" ile çalışmaya razı olduğunu görüyor; fakat "bu durumda ben oyumu muhalefet partilerine veririm… Bu iktidara tokadım acı olacak… Ona dersini vereceğim…" demiyor.
Diyemiyor.
"Ya ekonomi çökerse…" diye dövünüyor kıvranıyor ve "Ekonomiyi çöküntüye Reis soktu çöküntüden de Reis kurtarır… " öğrenilmiş çaresizliğine sarılıyor. Kocamdır bıçaklar da sever de diyen çaresiz kadınlar gibi…
Bıçak yiyenin eksik cesareti.
Ve muhalefetin hımbıl ayıbı!
"Ekonominin içine düşürüldüğü bu ağır çöküntüyü şunları adım adım yaparak biz düzeltiriz" diyebilecek bir "güven yükseltici şahlanış" sunamadı.
Sandığa 20 gün var.
İktidara oy verip de şimdi kızanlar eksik cesaretlerini yükseltecek yeni kurtarıcı arıyor.
20 gün az zaman değil.
Bıçak yiyenler bekliyor!
Hımbılın canı cehenneme!
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
Adaleti yık! 144 metrelik kazığı yıkma!
Ankara'nın böğrüne girmiş 144 metre uzunluğundaki moloz yığını beton kazık küfür gibi duruyor. Bu adına "kule" dedikleri ve en tepesinde yeme içme restoranları olacak 144 metre uzunluğunda gökyüzü yırtan kazığı Keçiören Belediyesi'nin AKP'li başkanı dikmiş. Adalet yani hukuk yani mahkeme yani hakim heyeti ise "şehir planına ve imara aykırı" diye beton kazığın yıkılması kararı almış. 27 milyon TL'ye mal olan "beton moloz yığını kazık kulenin" yıkılması için de 20 milyon TL gerekiyormuş. Kazığı diken AKP'li belediye başkanı bu seçimde Cumhur İttifakı adayı ve onun bu seçimde rakibi Millet İttifakı belediye başkan adayı ikisi birden "seçilirsek kuleyi yıkmayacağız bir yolunu bulup hizmete açacağız" diyorlar. Türkiye'nin geldiği noktaya bak: Adaleti yık! 144 metrelik kazığı yıkma! Adaletin kalbine beton kazığı çakmak için halktan oy istiyorlar. Bunlar bir de cami avlusuna gidip; ikinci halife Hazreti Ömer'den naklen "Camiyi yık fakat adaleti yıkma" diyerek çok ağır Müslüman geçinirler!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/kocamdir-dover-de-sever-de-3857545/
================================
YILMAZ ÖZDİL: Feministler ezanı ıslıkladı mı?
Teee 1935…
İstanbul'da Dünya Feminizm Kongresi düzenlendi.
★
36 ülkeden tamamı kadın 360 delege katıldı.
ABD İngiltere Hollanda İsviçre Avustralya Mısır Hindistan Bulgaristan Çekoslovakya Yeni Zelanda Romanya Fransa Norveç Yugoslavya Portekiz Jamaika İran Polonya Yunanistan Estonya Suriye Danimarka Mısır Belçika Bermuda Adaları Finlandiya İrlanda İzlanda İspanya İsveç İtalya Lüksemburg Macaristan Sri Lanka Uruguay… Delegelerin hepsi kendi ülkelerinde kadın hakları mücadelesi veren meslek sahibi veya parlamenter kadınlardı.
★
Türkiye'yi 24 delege temsil etti.
Türk Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir'di.
Yardımcıları Aliye Esad Lamia Refik ve Nermin Muvaffak'tı.
Ayrıca 1935 seçimlerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne giren Türkiye'nin ilk kadın milletvekilleri de oradaydı.
★
Yıldız Sarayı'nda düzenlendi.
Bir hafta sürdü.
Konuşmaların yapıldığı kürsünün arkasında iki büyük Türk Bayrağı vardı.
Bayraklarımızın arasına "Justice-Adalet" yazılı pankart asılmıştı.
★
Konuşmalar Fransızca Almanca İngilizce yapıldı.
Hukuk önünde kadın-erkek eşitliği eşit eğitim hakkı eşit meslek hakkı ekonomik özgürlük hakkı üzerinde duruldu.
"Çocuk gelin" sorununa dikkat çekildi.
Savaşların tek tek farklı ülkelerin değil evlatların ölmesi sebebiyle "dünya kadınlarının ortak sorunu" olduğuna dikkat çekildi.
★
Türk Kadınlar Birliği Başkanı Latife Bekir konuşmasını Fransızca yaptı.
"Türk kadınını haremin kafeslerinden kurtarıp parlamento kürsüsüne getiren Türk kadınını erkeğinin yanında hak ettiği yere davet eden Mustafa Kemal Atatürk'e minnet borcumuz var" dedi.
★
Dünya Kadınlar Birliği Başkanı Corbett Ashby "feminizm kongremizin aslında en önemli hadisesi Mustafa Kemal Atatürk'le tanışmak" dedi.
★
Avustralya delegesi Kardel Oliver 28 bin kilometre yol katederek haftalarca süren yolculukla gelebilmişti.
"Türk kadınına ve O büyük adama duyduğum saygının yanında yorgunluğumun lafı bile edilmez" dedi.
★
Mısır Feminist Birliği Başkanı Hüda Şaravi "bu kongre bizim için bayramdır" diyordu.
"Bütün şark'ta kadın haklarını tanıyan ilk ülke Türkiye'dir İslam kadınlığı kurtuluşunu Atatürk'e borçludur Türkler O'na Atatürk diyor bizim için yetmez O bizim için Ata Şark" diyordu.
★
Konuk delegeler milli kıyafetlerini giyiyorlardı.
Taksim civarındaki otellerde ağırlandılar.
Pera Palas'ta irtibat ofisi kurulmuştu.
İstanbul'u gezebilmeleri için özel otobüsler tahsis edilmişti.
Her akşamüstü Dolmabahçe'de çay saati vardı.
Öğle yemeklerini Beylerbeyi Sarayı'nda yiyorlardı.
Ülke bayraklarıyla donatılmış özel vapur hazırlanmıştı.
Bu vapurla Boğaz'da dolaşıyorlardı.
★
TBMM'de özel kanun çıkarıldı.
Nobel ödülünü kazanan ilk kadın Marie Curie…
Nobel ödüllü Norveçli yazar Sigrid Undset…
Nobel ödüllü Amerikalı toplumsal reformcu Jane Addams…
Nobel ödüllü İtalyan yazar Grazia Deledda…
Nobel ödüllü İsveçli yazar Selma Lagerlöf…
Nobel ödüllü Avusturyalı yazar Bertha von Suttner…
Nobel ödüllü Fransız biliminsanı Irene Joliot Curie…
Bu efsane kadınların fotoğraflarıyla Uluslararası Kadınlar Birliği'nin logosunu kullanarak "Uluslararası Kadınlar Kongresi anma pulları" basıldı. Hem de 1.5 milyon adet basıldı.
★
Çağdaş Türkiye'nin müthiş tanıtımı olmuştu. ABD'den Avustralya'ya Mısır'dan Finlandiya'ya dünya gazetelerinde geniş yer buldu.
Yunan gazetelerinde mesela hem şaşkınlık hem kıskançlık hem de büyük saygı vardı… Akropolis gazetesinin başyazısında şunlar yazıyordu: "Kim tahmin edebilirdi? 15 yıl evvel kime söyleseler kim inanırdı? Harem hayatının yanına yaklaşılması bile yasak olan mahpus kadını Türk kadını bugün dünyanın feministlik tacını tutuyor. "
★
Kongre tamamlandı.
Dünya Kadınlar Birliği heyeti Ankara'ya gitti.
Mustafa Kemal Çankaya Köşkü'nde kapıda karşıladı.
Dünya kadınlarına hitaben şu tarihi konuşmayı yaptı:
"Lütfedip Türkiye'ye geldiğiniz için uluslararası kongrenizi İstanbul'da düzenlemeyi kabul ettiğiniz için teşekkür ederim.
Türk kadını hiçbir alanda erkeklerden geri kalmayacak.
Türk kadını hiçbir alanda Avrupalı kadınlardan geri kalmayacak.
Türk kadını daha büyük nesiller yetiştirmeye kabiliyetlidir.
Kadınlarımız için asıl mücadele alanı asıl zafer kazanılması gereken alan kılık kıyafette başarıdan çok bilgiyle kültürle gerçek faziletle süslenip donanmaktır.
Türk kadını dünya kadınlarıyla el ele vererek dünya barışı için dünya huzuru için çalışacak buna emin olabilirsiniz. "
★
Ve bunlardan teee 84 sene sonra 2019…
★
Asrın liderimiz kadınları hedef haline getiriyor kadın rakibi Meral Akşener'i hapisle tehdit ediyor Dünya Kadınlar Günü'nde yürüyüş yapan feministlerin ezana saldırdığını filan söylüyor.
★
Çünkü aslına bakarsanız…
Sıkıntı ne siyasettir ne de dindir.
Sıkıntı biat toplumunun bağımsız ruhlu kadınları'dır.
Boynunu bükmeyen bileği bükülemeyen özgür kadın'dır sıkıntı.
★
Bugün zorla dayatılmaya çalışılan asrın liderimizin Türkiyesi… Türkiye'nin bir asır gerisindedir!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/feministler-ezani-islikladi-mi-3872693/
================================
MURAT MURATOĞLU: Patates baskısı büyüme!
Sorarsan 2018'de büyümüş Türkiye… Son 3 ay yüzde 3 küçülmüş lakin 2018'in tamamına bakarsak yüzde 2.6 büyümüş. Bir anlamda kârdan zarar etmiş!
Büyümeyi şöyle anlatayım… Dolar kuru 2018 ortalaması 4.71'den hesap edildi. Türkiye 67.4 milyar dolar fakirleşti. 2017'de 10.602 dolar olan kişi başı gelir 9632 dolara indi. Memlekette yaşayan herkes 970 dolar kaybetti. Ülke 2018'de yüzde 2.6 büyüme gerçekleştirdi!
★★★
Madem büyümüşüz zenginleşmiş miyiz? Büyümüşüz de işsizlik mi azalmış? Büyümüşüz de yatırım mı yapmışız? Yoksa milleti uyutup da mı büyütmüşler? Ninni mi söylemişler?
Enflasyon büyüdü mesela… Borçlar büyüdü… Dolar büyüdü… Faizler büyüdü… Bütçe açığı büyüdü… Sefalet büyüdü… Hükümet konuyu büyütmedi. Kapadı gitti. Hepsi kulak arkası… Zira bir orası kaldı!
★★★
Bakan Albayrak "Türkiye krizden güçlenerek çıktı" demişti. Bu çıkmış hali… Sahi neydi? Dengelenme disiplin değişim…
Dengelenemedik çakıldık! Disiplin deseniz seçim nedeniyle bütün bütçeyi yediniz. Değişim mi? Baksan tanıyamazsın ekonomiyi… Türkiye ekonomisi son 3 ayda yüzde 3 küçülse de kamu tüketim harcamaları artmış. Belli ki kriz saraya uğramamış!
★★★
Bakan Albayrak "En kötü geride kaldı" dese de verilere göre 2019'da işler iyice tıkanır. Durum daha da beter hal alır. Bu küçülme bir süre sonra yerini tükenmişliğebırakır.
Soran olursa "Türkiye büyüdü" dersin kararname çıkartıp ülkeye patates ithal edersin. Ülke dönmüş çorak çöle… Nasıl bir tarım politikası uygulanıyorsa öyle… Büyüyor yine de!
★★★
Hani uzaya gidecektik? Yerli uçağı arabayı geçtik. Sofrada et görmeden yıllar geçirdik. 17 yılın sonunda Türkiye'yi kendi patatesini üretemeyen patates bir ülkeye çevirdik!
Savaş halinde yıkılmış Suriye'den patates ithal eden bu ülke nasıl geldi savaşa girmişten beter hale? Fiyatlar artmasın seçim öncesi vatandaş hayıflanmasın diye ithalatın önü açıldı. Çiftçi ürettiğini zararına sattı. Para kazanamadı.
★★★
Afyon gurur duyuyor seninle! Niğde? Ödemiş'in günahı ne? Adapazarı kapı kapı dolaşmaya sandıkları patlatmaya hazır mı?
Toprağa atsan Mars'ta bile yetiştirirsin patatesi… Öyle bir bitki… Çiftçi mi kaldı memlekette? İhracatını yaparken ithalat noktasına gelindi. İki lira farkla büyük seçimistesek mi?
Belli ki patatesten işlerle uğraşmayıp teknoloji ve uzay çalışmalarınayoğunlaşıyoruz. Paramız var ki ithal ediyoruz. Büyüdükçe büyüyoruz.
İktidar fesat odaklarına ders veriyor. Yüzde 20 büyüdük deseler bile sakın itiraz etme! Sonuçta beka meselesi milli mücadele… Ucuz patlıcan gelmiş aman diyeyim tanzim satış kuyruğuna geç kalayım deme…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/patates-baskisi-buyume-3872525/
================================
ZEYNEP GÜRCANLI: "Kurtar bizi Bay Kemal!"
Edirne'de 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü etkinliğindeyiz.
Kürsüde CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu konuşuyor.
Kadınların mevcut iktidarın yarattığı ortam nedeniyle yaşadıkları sıkıntıları anlatıyor.
Birden bire bir kadın ayağa kalkıyor ve haykırıyor:
"Kurtar bizi Bay Kemal!"
Emekçi kadının Kılıçdaroğlu'na seslenmek için kullandığı ifade dikkat çekici:
"Bay Kemal" hitabı bizzat Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından CHP lideri ve partisi hakkında olumsuz cümleler kurarken kullanılan bir hitap.
Belli ki yandaş medyanın sürekli yayınladığı Cumhurbaşkanı konuşmaları nedeniyle "Bay Kemal" hitabı yayılmış oturmuş.
Ama ilginç şekilde Cumhurbaşkanı'nın cümle içinde kullandığı olumsuz algı ile değil son derece olumlu şekilde sokağa yansımış.
"Bay Kemal" "kurtar bizi" cümleciği ile birleşince sempatik olumlu hatta bir şekilde "kahramanlaştıran" bir tanım olmuş.
İktidarın kullandığı "olumsuz/alaycı" her ifade dönüp onu vurmaya başladı.
Edirne'den dönüşte uçaktaki sohbetimizde Kılıçdaroğlu'na bu "Bay Kemal" hitabının kendisine ne düşündürdüğünü de sorma imkanı buldum.
"Hoşuma gitti" dedi ve ekledi: "Sonuçta düzgün dürüst bir insanın hangi lakap takılırsa takılsın vatandaşın gönlünde bir yer vardır. O sevimli gelecek endişesine ilişkin duygularını bu şekilde bana ifade eden kadına yürekten teşekkür ediyorum…"
KILIÇDAROĞLU'NA KADIN İLGİSİ
Edirne'de bir tekstil fabrikasını gezdi CHP lideri. Kadınların kendisine ilgisi de müthişti.
Bu ilgiyi özellikle Türkiye'de kadının yaşadığı "çok sayıda soruna" bağladı Kılıçdaroğlu.
En önemli sorunu "kadına karşı artan baskı" olarak açıkladı:
"Kadınlar düşüncelerini ifade edemiyorlar. Caddede sokakta rahat gezemiyorlar.
Bir anlamda mahalle baskısı toplumsal baskı altında kaldıklarını görüyorlar hissediyorlar ve bundan büyük bir rahatsızlık duyuyorlar. "
Kılıçdaroğlu'na göre ikinci sorun giderek artan hayat pahalılığının özellikle kadınları büyük ölçüde etkilemesi:
"Geçim derdi çocuklarının işsizliği ve o geçim derdinin aile içinde getirdiği sıkıntılar tartışmalar bir toplumsal yük olarak kadının omuzlarında ve kadın bundan rahatsız. Bundan kurtulmak istiyor. O da rahat yaşamak istiyor. "
Ancak Kılıçdaroğlu kadınların bu haykırışlarının ne iktidardaki AKP ne de Cumhur İttifakı ile ona destek veren MHP tarafından duyulmadığını da düşünüyor:
"Kadınlar kurtulmak istiyorlar. Ama dertlerini kime anlatacaklar? Erdoğan'a anlatsalar… Erdoğan 'oturun oturduğunuz yerde" diyecek. Bahçeli'ye anlatsalar… Bahçeli'nin de kadınlara yönelik bir olumlu söylem geliştirmediğini bugüne kadar gördük zaten. Geriye kalıyor CHP. CHP'nin de öteden beri kadın-erkek eşitliği kadının toplumsal ve sosyal yaşama katılması çalışması üretmesi konusundaki söylem ve eylemleri ortada. Bu söylemler tüm demokratik dünya tarafından dile getirilen söylemler. Dolayısıyla kadınların CHP'ye yönelik büyük beklentileri var. Bu beklentileri biz karşılamak istiyoruz karşılamak zorundayız da…"
KILIÇDAROĞLU'NDAN BİR DE İTİRAF…
Ancak tam bu noktada bir de itiraf geliyor CHP liderinden:
"Politik olarak kadınlar bu son yerel seçimlerde arzu ettikleri kadar Belediye Başkanlığı belediye meclis üyeliği veya il genel meclis üyeliklerinde yer almadıklarını ifade ediyorlar. Aslında haklılar doğrudur. Onların bekledikleri kadar belediye başkanlığı belediye meclisi ya da il genel meclisi üyeliğinde yer veremedik. "
Buna gerekçe olarak biraz bölgenin biraz bugüne kadar oluşan geleneklerin yeterince kırılamamasını gösteriyor Kılıçdaroğlu ve ekliyor:
"Ama eskiye göre bu dönemde de kadın sayısı daha fazla. Kadınların arzu ettiği yeterlilikte mi? Hayır değil. Onların siyasal yaşamda daha güçlü olarak yer almaları Türkiye'de siyasetin kalitesini de yükseltecektir. Daha sağlıklı daha tutarlı daha içtenlikli bir tartışmaya yol açacaktır siyasette…"
Kadınlar olarak zor bir dönemden geçiyoruz.
Bu sohbet Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak'ın kadınlarla buluşup "kadınların ekonomiden bu kadar anlamasına şaşırdım" dediği saatlerde gerçekleşti. Birkaç saat sonra ise İstanbul İstiklal Caddesi'nde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yürüşüne polisin ağır müdahalesi gerçekleşti.
Türkiye nüfusunun yarısını oluşturan kadınlar görmezden geliniyor.
Kadınlar "eşitlik" dedikçe iş hayatında sosyal hayatta daha aktif olmaya çalıştıkça baskı artıyor.
Peki "kurtarıcı" kim? O işçi kadının seslendiği şekilde "Bay Kemal" mi?
Kılıçdaroğlu bunun da yanıtını aynı sohbette verdi aslında:
"Ciddi bir yoksullaşma işsizlik sürecinde yaşıyoruz. Ve bütün bunların tamamından vatandaş bir çıkış arıyor. O açıdan gelip bizi kurtarın diyorlar. Biz de şöyle diyoruz:
'Sizi bireysel olarak kurtarmak' değil 'Ben çıkacağım sizi kurtaracağım' değil. Birlikte bu işi yapabilirsek herkesi kurtarabiliriz. Çünkü bu yaşanan acı tablodan Türkiye'nin kurtulması için ortak irade sergilemesi lazım. Yani demokratik yollardan bunların gitmesi lazım. Sandığa gideceğiz oyumuzu kullanacağız…"
Tek bir oyumuz var. Ama çok önemli.
Bunu hiç ama hiç unutmayın…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/zeynep-gurcanli/kurtar-bizi-bay-kemal-3857587/
================================
CAN ATAKLI: AKP'nin umudu dış güçler
Tayyip Erdoğan iktidarını toplumda oluşturduğu birkaç algı üzerinden sürdürüyor.
Birincisi ve en önemlisi mağduriyet edebiyatı.
Erdoğan iktidara geldiği ilk günden beri bu alanı hiç boş bırakmadı.
İktidar ve Erdoğan hep mağdur.
Hep birileri var; onlar bu iktidarı yıkmak istiyor bunun için her türlü düşmanlığıyapıyor.
İşte bu mağduriyet edebiyatı algısının bir numaralı faktörü ise dış güçler.
Sürekli mağdur olduğunu göstermek isteyen Erdoğan her ne olursa olsun buna mutlaka bir "dış güç" buluyor.
Döviz mi artacak bahane hazır "Dış güçler bizi çökertmek istiyor. "
Enflasyonda yükselme mi oldu?
Ne söyleneceğini biliyoruz artık; "Dış düşmanlar el birliği ile saldırıyor. "
Artık sebze-meyve fiyatlarındaki artışların bile "dış düşmanların ve onların yerli işbirlikçilerinin" işi olduğunu vatandaş söylenmeden anlıyor.
Bu algı operasyonu Erdoğan'a bugüne kadar ciddi bir prim getirdi.
Şimdi seçime gidiyoruz ve "gerçek dış dünya" adeta Erdoğan'ın bu mağduriyet edebiyatını seçim zaferi ile taçlandırması için elinden geleni yapıyor.
Bir çırpıda son bir hafta içinde yaşadıklarımızdan birkaç tanesini yazayım;
Pentagon "Türkiye'yi Rus S-400 hava savunma sistemini satın almasının çok ağır sonuçları olacağı" yönünde uyardı hafta başında.
"Van minuts" olayının kahramanı Washington Post yazarı David Ignatius "Erdoğan Batı'ya sırtını çevirerek Türkiye'nin ilerlemesini sabote ediyor" başlıklı bir makale kaleme aldı.
The Times'ta yayımlanan bir makalede Erdoğan'ın hataları yüzünden bedeli Türk halkının ödeyeceği ileri sürüldü.
Amerika Savunma Bakanı S-400 füzelerinin alınması halinde Türkiye'ye çok ağır bedel ödeteceklerini söyledi.
Amerika Savunma Bakanlığı kaynakları Türkiye'nin F-35 projesinden çıkarılabileceğini fısıldıyor.
Bazı Avrupa ülkelerinin medyalarında Türkiye'nin NATO'dan çıkarılması gerektiğiyönünde yazılar yayınlanıyor. Bütün bunlar sadece Erdoğan'a yarıyor.
Muhalefet bu konularla ilgili önceden hiç kafa patlatmadığı için ağzını açıp bir şey söyleyemiyor.
Öyle ya; dış dünyada "S-400'leri alırsan ağır bedel ödersin" diyenler varken "Ey iktidar sakın almayın bunları" diyebilir misiniz?
Tabii elbette bu denmeyecek.
Ama iktidardan Türkiye'yi bu kadar itibarsız hale getirdiği için hesap sorulacak.
İşte bu olmuyor olamıyor.
Erdoğan da her gün "Ey büyük Allah'ım dış güçlerin ülkemize daha da hayasızca saldırması için bize yardım" diye dua ediyordur mutlaka.
Bİ SORALIM BAKALIM
Rusya hava sahasını açmış
Geçen hafta sonu çıkan bir haber bir iki gazete dışında ilgiye değer görülmedi bile.
Amerika'nın Suriye ile ilgili Türkiye'ye düşmanca tavrına karşı Rusya bir jest yaptı.
İdlib'de sıkıntı yaşayan Rusya fırsattan istifade Suriye hava sahasının operasyon yapacak Türk savaş uçaklarına açıldığını duyurdu.
Demek ki hava sahası kapalıymış.
Bizim uçaklarımız bu nedenle güney sınırlarımızda uçamıyormuş.
Bir gazeteci olarak bunu biliyordum ve defalarca yazdım. Ancak anladığım kadarıyla böyle bir yasakla karşı karşıya olduğumuzu bilen yok. Kimsenin bilgisi olmadığı gibi ilgisi de yok.
Oysa Suriye hava sahasının jetlerimize kapalı olması da açılması da Türkiye'nin itibarı açısından büyük skandaldır.
Kendi sınırlarımızda bile uçaklarımızı uçuramayacak hale getirilmemizin sonra da birinin lütfedip bunu açtığını ilan etmesinin hesabını soracak kimsenin çıkmaması da bir vatandaş olarak ağırıma gidiyor bunu da belirtmem gerek.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Kimdir bu tekrar AKP'ye dönmeyi düşünenler?
Erdoğan hiç durmadan konuşuyor.
Gecesi gündüzü kalmadı.
Esiyor gürlüyor.
Normal medeni demokratik bir ülkede "nefret suçu" olarak nitelenebilecek şiddette sözler de söylüyor.
Herkese haddini bildiriyor.
Sırası geliyor kendi partisini de azarlıyor tehdit bile ediyor.
Örneğin geçen hafta yaptığı konuşmalardan birinde
"Kardeşlerim" dedi "Bazı tezgah ve oyunlara sakın ha gelmeyiniz. Çok tezgahlar kuruluyor. Neymiş beyefendi aday olamamış. Aday olmayınca bakıyorsunuz ne dava var ne bir şey. Menfaat nerdeyse oraya gidiyor" diye devam ediyor.
Erdoğan tam bu sırada kimsenin bilmediği bir gerçeği de açıklıyor.
Diyor ki "Ne diyorlar; 'İşte ben kazanacağım tekrar AK Parti'ye geleceğim. ' Bu trenden inenler bir daha bu trene binemezler. Anlatabiliyor muyum? Bu davada bu treni terk edenleri kusura bakmasınlar bu can tende oldukça bir daha kabul etmeyiz. "
Demek ki AKP küskünleri içinde başka bir partiden yine AKP'ye dönmeyi düşünenler var.
Bunlar zafer edasıyla "Gördünüz mü" demeyi hayal ediyor.
Ancak Erdoğan bu hava basanlara "Yok öyle yağma" diyor.
Diyor demesine de sahi başka partiden kazanıp tekrar geri dönmeyi düşünenler kimler acaba?
Erdoğan parti için dedikodu yaptı da bir de kimler olduğunu söylese bari.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Demek ki AKP kazanırsa anamızdan emdiğimiz süt burnumuzdan gelecek
İçişleri Bakanı Soylu Erdoğan'ın en "şahin" adamı.
Daha önce "Hesap sormazsam namerdim" diye meydanlarda bağırdığı Erdoğan'a biat ettikten sonra görevini çok büyük bir sadakatle yapan Süleyman Soylu sanki bir adaymış gibi yerel seçim çalışmaları yapıyor.
Gittiği yerlerde kendile-rinden olmayan herkesi tehdit eden Soylu son olarak AKP'ye oy vermeyeceklerin başına ne geleceğini dolaylı olarak anlattı.
Soylu CHP'nin terörle ittifak halinde olduğunu yine tekrarlayarak "Seçimden kuvvetli çıkmalıyız. Aksi takdirde 31 Mart akşamı zayıflarsak şunu açık ve net bir şekilde söylüyorum önümüzdeki 4 5 yıl anamızdan emdiğimiz sütü burnumuzdan getirirler" dedi.
Sadece şunu sormak isterim; "Seçimi kaybederseniz neden perişan edileceğinizi düşünüyorsunuz? Acaba bu sizden olmayanlara bugüne kadar çektiklerinizin zihninizde yarattığı bir korku mudur?"
Soylu'nun cümlele- rinden şunu anlıyorum; Demek ki seçimi kazanmaları halinde kendilerinden olmayanlara hayatı eskisinden bin beter zindan edecekler.
Ne diyeyim elinizden ne geliyorsa yapın bakalım.
ŞAŞIRDIM
Bir kadın öyle tehdit edilmez
Erdoğan bir yerel seçimi kazanma uğruna işgal ettiği makamın ağırlığına hiç yakışmayacak sözler söylüyor.
İnanın bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bunu görmekten hiç mutlu olmuyorum.
Seçim stratejisini "Benden olmayan teröristtir" ana fikri üzerine kurması çok can sıkıcı.
Cumartesi günü yazdığım yazıda Meral Akşener'in Denizli'de söylediği bir cümle ile bu balonu patlattığını yazmıştım.
Akşener'in Denizlililere "Merhaba teröristler" diye takılması Erdoğan'ı çok telaşlandırdı.
"Ben HDP'ye oy verenlere terörist demiyorum yöneticilerine diyorum" diye düzeltme yapmak zorunda hissetti kendini.
Sözlerine beklenmedik yanıt verilmesi Erdoğan'ı çok öfkelendirmiş.
Meral Akşener'in peşini bırakmayacağını ilan etti miting meydanlarında.
Akşener'i hapse atabileceğini ima eden Erdoğan aynen şunları söyledi; "Bunun adı şaka değil komiklik değil olsa olsa hadsizliktir edepsizliktir… Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. O milletvekili de değil. Onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak. 31 Mart günü millet bunlara şaka nasıl olurmuş sandıkta gösterecek… Birileri cezaevinde süre dolduruyor FETÖ'cüler dolduruyor aynı yola sen de düşebilirsin. "
Süleyman Soylu'nun dolaylı olarak "Bize oy vermeyenlerin analarından emdiği sütü burunlarından getireceğiz" demesi gibi Erdoğan da seçimi kazanmaları halinde kimseye acımayacaklarını ve çok ağır intikam alacaklarını söylüyor.
Üstelik bunu bir kadına yöneltiyor.
Örfümüzde adetimizde bir kadına bu kadar ağır laflar etmek yoktur.
Erdoğan bu tavrının kendi kitlesinde bile ters tepebileceğini hesaplamalı bence.
Ayrıca "Seçim bitsin hepinizi hapse attıracağım" gibi anlaşılacak bir üslup o makama da hiç yakışmıyor tekrar edeyim.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/akpnin-umudu-dis-gucler-3872756/
================================
Rıfat Serdaroğlu: SOYSUZLUK MESLEK MİDİR?
Dünyadaki tüm insanlarda rengi ve tadı aynı olan bir tek şey vardır!
İnsanların ırkları-renkleri- kökleri- inançları-kültürleri-dilleri ne kadar farklı olursa olsun o şey hepimizde aynıdır. Ona GÖZYAŞI diyoruz.
Gözyaşının rengi ve tadı hep aynıdır.
Sevinçten yada üzüntüden olsun milyarlarca insanın gözlerinden akan gözyaşının aynı olmasında sizce bir hikmet yok mudur?
Allah "Sizler hepiniz benim için aynısınız eşitsiniz. Bunu da gözyaşlarınızda bulabilirsiniz. Sakın ola ki birbirinize eziyet etmeyin. Aklınızı kullanın. Gözyaşlarınız sadece sevinç için aksın" demiş olamaz mı?
Tüm Hak dinlerinde insan değişik deyişlerde de olsa "Eşref-i Mahlukat" diye adlandırılır. Yani yaratılmışların en şereflisi!
Bu şekilde nitelendirilen insan diğer insanlara ve dünyaya karşı görevini medenice yapıyor mu?
Sayın Mehmet Beşeri medeniyeti şöyle tarif eder;
"İnsan da dahil olmak üzere doğaya bir nebze dahi zarar vermeden doğadaki bütün unsurların doğal ortamlarında kendi yaratılışlarına uygun bir şekilde yaşamalarına hizmet eden tüm olumlu faaliyetlerinin toplamıdır!"
Dünya kurulduğundan bu yana maalesef böyle olmadı.
İnsanlar medeniyetler kurdular yine insanlar o medeniyetleri yerle bir ettiler.
Bugün dünya özellikle insan eliyle hızlı bir şekilde yok oluşa doğru gitmekte akıl ve izan sahibi herkes bunu tüm çıplaklığıyla görmektedir.
Hemen hepimizin bu olumsuz gelişmelerde az ya da çok katkımız vardır.
En fazla pay ise "Medeni ve Güçlü" denilen ülkeler ve onların gizli açık yöneticilerinin ve dünya üzerindeki elemanlarınındır…
Bu yöneticiler eğer insanlıktan nasibini almamış cehaletlerinden kaynaklandığı için soysuzlaşmış soysuzluğu meslek haline getirmiş kişiler ise işte o ülkede büyük problem var demektir.
Ülkenin medeni ve aydın kişileri bu soysuzluğu meslek edinmişlere "DUR" demezlerse ülke en kısa zamanda yıkılır yeryüzünden silinen medeniyetler kervanına katılır…
Bizde de soysuzluğu meslek edinmiş yöneticiler olmadı mı?
Olmasına oldu ama Yeni Türkiye denen ucube sistemindekiler kadar olmadı…
Bu soysuzlar çaldılar çaldırdılar soydular soydurdular insanların yüzüne baka baka yalan söylediler onları aldattılar.
Bunlar bir defa geldiler mi gitmemek için her türlü melaneti yaparlar.
Yavuz Sultan Selim'i öldüren Şirpençe denen şark çıbanı gibi kolları bünyenin derinliklerine kadar saplanır. Bunların ilaçla tedavisi mümkün değildir. Operasyonla söküp alınmalıdır hem de insana zarar vermeden…
Soysuzluğu meslek edinmiş yöneticiler dünyanın her yerinde dini istismar aracı olarak kullanırlar.
İnsanların en hassas oldukları dini konularda onları Allah ile aldatırlar.
Örneğin bu soysuzlar derler ki;
-Allah kitabında bize oy vermenizi ister.
-Bize oy verirseniz size cenneti veririz.
-Bize oy vermezseniz ezan da susturulur bayrak da yerinde kalmaz…
Soysuzluğun en alt tabakası insanları dinle korkutmak ve aldatmaktır.
Bunlar soysuzluğu meslek edinmiş ve dünyaya soysuzluğu yayan emperyalistlerin paralı elemanlarıdır.
Bu yazı için beni mahkemeye verecek olanlara sözüm şudur;
"Evet ben soysuzum. İnsanları din ile aldatırım" diyebiliyorsanız hiç durmayın doğru adliyeye gidin. Hiç olmazsa sizleri net olarak tanımış oluruz!"
================================
Batuhan ÇOLAK: Erdoğan neden İYİ Parti'yi hedef aldı?
Tamam şimdi oldu.
O neydi öyle; tanzim kuyruklarını ekonomideki gidişatı vatandaşın dertlerini Türkiye'nin dış politikasını sığınmacı sorununu asayiş problemini ödenmeyen kredileri Burhan Kuzu skandalını konuşuyorduk.
Hükümet de haliyle buraya sıkışmıştı gerginlik yoktu kutuplaşma yoktu.
Kılıçdaroğlu'na "Bay Kemal hastane kuyrukları HDP birlikteliği" gibi yakıştırmalar artık hükümete yakın kanallarda bile yer bulmuyordu.
Vatandaşın beklediği açıklamalardan eser yoktu. Artan hayat pahalılığı bir anda geri plana itildi.
Baktılar ki böyle olmuyor bir anda ortalık karıştı! Kutuplaştırıcı ve tehdit eder üslup geri döndü.
Hemen ardından İYİ Parti ve Meral Akşener yüksek tonda hedef alındı. Hedef almanın da bir adım ötesinde doğrudan "mahkûmiyet" kararı verilirmişçesine açıklamalar yapıldı.
24 Haziran seçimleri öncesinde Erdoğan'ın İYİ Parti ile ilgili tek tük açıklaması olmuştu. O açıklamalarda da Erdoğan "sözde İYİ Parti" ifadelerini kullanarak CHP ile birlikte olduklarını ifade etmişti.
Hatta kimi İYİ Partililer Erdoğan'ın kendilerini hedef almamasından ve konuşmalarında dile getirmemesinden şikâyetçiydiler. "Bizi bile bile muhatap almıyor" deniyordu. Erdoğan'ın söylemlerinde yer bularak seçimlerde başarı gelebileceğini düşünenler vardı.
Ama madalyonun öteki yüzünün olduğunu da unutmayalım. Erdoğan pragmatik bir liderdir. Yaptığı açıklamaları da yabana atmayın tehlike gördüğü alanlarda mutlaka konuşur ön alır kutuplaştırır.
İYİ Parti'yi hedef almaya başlamasının en büyük nedeni AK Parti oylarının kayabileceği tek parti olması.
Denilebilir ki "O zaman CHP'yi neden yıllardır hedef alıyor AK Parti seçmeni CHP'ye oy vermez. " Evet doğru. Seçmen geçişkenliği noktasında en uç örneklerdir CHP ve AK Parti.
Bu yüzden Erdoğan'ın CHP'yi hedef almasını sadece seçmen ve oy kaybı anlamında değerlendirmemek gerekiyor. Erdoğan CHP'yi hedef alarak kendi cephesini geniş tutmakta karşı tarafa ise kendi seçmen kitlesinin tepki göstereceği tüm olumsuzlukları yüklemektedir. Böylece "Beni seçmezseniz bunların eline düşeceksiniz" mesajı da verir. Ortak bir düşman oluşmuş algı yerleşmiştir; "AK Parti dışındaki partiler dinsizlere hizmet etmektedir. "
Ancak Erdoğan İYİ Parti'yi hedef alırken "ortak düşman" demenin çok ötesinde bir tavır takınıyor. Akşener'in şahsında partinin tamamını hedef almaya çalışıyor. Bu tavrı kapalı kapılar ardında Abdullah Gül ve ekibine de uygulamıştı. Kendi alanına girilmek istendiğinde ciddi bir tehdit gördüğünde çok daha duygusal ve kişisel yorumlarda bulunabiliyor.
Muhtemelen bu söylemlerin devamı gelecek. Tonu ne denli büyük olur eleştiriler hangi noktaya taşınır cezaevi iması ne şekilde sürer izleyip göreceğiz.
Mansur Yavaş hakkında jet iddianame
AK Parti için büyükşehirler arasında en problemli yer Ankara olarak gözüküyor. Mehmet Özhaseki'nin performansı hem çok düşük kaldı hem de seçmende karşılığı bir türlü oluşamadı. Mansur Yavaş'ın Ankaralı oluşu ve seçim sonuçlarını belirleyici milliyetçi oyları da kendisine çekmesi hesapları bozmuşa benziyor.
Hükümete yakın anket firmaları bile puan farkını Yavaş lehine artı 5 olarak gösteriyor.
Önce Ankara'nın duvarlarına "Yavaş yavaş devrim" sonrasında ise Kürtçe yazılarla Yavaş'a destek mesajları yazıldı. Tıpkı Gökçek'in "Gökçek gidecek sol gelecek" şeklinde Ankara'nın her yerini süslediği afişler gibi bir yöntem belirlenmişti.
Konuyla ilgili olarak konuşan Mansur Yavaş çarpıcı bir iddiada bulunarak yazıları yazan kişinin Ankara Büyükşehir Belediyesi için çalışan bir şirketin üst düzey yöneticisi olduğunu söyledi:
"Gittiler ODTÜ'nün altındaki duvara 'Yavaş yavaş devrim' yazdılar. Korkutacaklar ya millet korkup onlara oy verecek. Projenize oy versin. Gittik şikâyet ettik. O yetmedi geçende Kürtçe yazı yazdılar oraya 'Her biji Mansur' diye. Diyor ki; PKK'lılar güya bunu destekleyecek. Ne oldu biliyor musunuz? Allah ayaklarına dolaştırdı. Oradan geçen bir tane gönüllümüz yazının yazıldığını görünce fotoğrafını çekti kameraya aldı aynı zamanda. Gitti takip etti girdiği evi bulduk. İl başkanımız da polislerle birlikte gitti orada yakalattı. Kim çıksa iyi Ankara Büyükşehir'e çalışan şirkette genel müdür yardımcısı biri çıktı. Özhaseki iftiralarınız elinize yüzünüze bulaşır. "
Şimdi birdenbire ortaya bir iddianame çıktı. "Burhan Kuzu olayı mı unutturulmak isteniyor" diye insan düşünmeden edemiyor.
Soylu milliyetçiliği
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Ankara'da durumun kötüye gitmesi üzerine milliyetçi söylemlerini her geçen gün artıracağını Özhaseki'nin boşluğunu doldurmaya çalışacağını ifade etmiştik. Aynen ifade ettiğimiz gibi oldu. Soylu'nun neredeyse her açıklaması AK Parti ortaklığı öncesindeki MHP'yi andırıyor. Soylu geçmişte kendi söyledikleri olmasa çözüm sürecine bile savaş açacak hale geldi.
Ancak FETÖ'nün kanalı STV'de söylediği sözler yeniden gündeme gelince kafamız karışıyor!
O programda Soylu BDP'nin Meclis'e girmesi gerektiği ve Kürtçe'nin seçmeli ders olarak okullara gelmesi gerektiğini söylüyor. Örgüt de aynı taleplerde bulunuyordu.
Bunların taleplerin hepsi oldu görev tamamlandı!
O zaman şimdi neyin milliyetçiliği yapılıyor?
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/erdogan-neden-iyi-partiyi-hedef-aldi-51110yy.htm
================================
Orhan UĞUROĞLU: Partili Cumhurbaşkanı Sistemi'nin çöküşü
Partili Cumhurbaşkanının ne kadar büyük bir hata olduğu net bir şekilde ortaya çıktı.
Recep Tayyip Erdoğan AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı.
Yani iki unvanı var.
31 Mart'ta yerel seçim var ve Erdoğan meydanlarda.
Hangi unvanla?
Elbette hem AKP Genel Başkanı hem de Cumhurbaşkanı unvanı ile.
Siyasi partilerin yerel seçim yarışı olacak 31 Mart'ta yörelerin yerel yöneticileri seçilecek.
AKP ile MHP Cumhur İttifakı CHP ile İYİ Parti de Millet İttifakı olarak resmen anlaştılar ve bazı seçim bölgelerinde ortak bazı yerlerde ayrı ayrı adaylar çıkarttılar.
Erdoğan AKP Genel Başkanı olarak miting alanlarında "CHP sözde İYİ Saadet ve HDP" diyerek şu suçlamaları yaptı:
- "Kandil'in uzantısı HDP kiminle ittifak yapıyor? CHP ve İYİ Parti ile ittifak yapıyor. Peki bu Kandil'in uzantıları AK Parti'ye seçimi kaybettirmek için kimi destekliyor? CHP ve İYİ Parti'yi destekliyor.
- Ben CHP'ye gönül veren vatandaşlarıma İYİ Parti'ye HDP'ye gönül veren vatandaşlarıma sesleniyorum; tepede bu ihanet içine giren dörtlü çeteye oy verecek misiniz? FETÖ'süne de diğerlerine de nefes aldırmayacağız.
- Son zamanlarda bölücü terör örgütünün birlikte olduğu CHP sözde İYİ Parti Saadet... 4'lü çete... Şimdi bunlara 31 Mart'ta bir Osmanlı tokadı vuracağız.
- Millete de cumhuriyete de pusu kuruyorlar. "
Bu sözler yenilir yutulur değil elbette ki hem İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener hem de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu karşılık verdiler.
Akşener Denizli mitinginde Erdoğan'ın "ihanet" suçlamalarını şöyle eleştirdi:
"Cumhurbaşkanının terörist dediği Denizlililer nasılsınız? Evine ekmek götürmekten başka derdi olmayan Denizliler nasılsınız? Koca yürekli Denizliler nasılsınız? Ve bu ülkenin Cumhurbaşkanı çıktı 11 milyon seçmeni olan CHP'lilere 5 milyon İYİ Partiliye ve 1 milyon seçmeni olan Demokrat Parti ve Saadet Partililere seçmenine "terörist" dedi. 18 milyona yakın seçmene terörist dediler. "
İki unvanlı yani partili cumhurbaşkanı bu yanıtı Meral Akşener'den asla beklemiyordu ki adeta şoke oldu ne diyeceğini nasıl yanıt vereceğini kestiremedi.
Parti faaliyeti olan yerel seçim propaganda döneminde hem cumhurbaşkanı hem de siyasi parti lideri olarak bu eleştirileri "siyasi mücadele" olarak görmedi ve hemen şu sözlerle tehdit etti:
"Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. İftiraları nedeniyle onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak. Şaka bahanesiyle önlerine çıkan herkese terörist damgası vurmaya devam edecekler. Bunun adı şaka değil hadsizlik edepsizliktir. "
Bu sözlere bakar mısınız?
Millet İttifakı'na "terör örgütü ile birlikte" damgası vuran kim? Erdoğan.
"Son zamanlarda bölücü terör örgütünün birlikte olduğu CHP sözde İYİ Parti Saadet... 4'lü çete..." diyen kim? Erdoğan.
Bu sözlerin anlamı "Terör örgütünün birlikte olduğu 4'lü çeteye oy verenler de terör örgütü ile birlikte olur" demek değil mi?
Erdoğan'ın "Millet İttifakı'na oy vermeyin" demek için bu ifadeyi kullandığını okuma yazma bilmeyen bile anlar değil mi?
Yandaş medya zaten Erdoğan'ın bu sözlerini bu şekilde açıkça ortaya koyuyor.
Meral Akşener de bu iftiraları millete açıkça duyurmak için Denizli'de "Cumhurbaşkanının terörist dediği Denizlililer nasılsınız?" diye başlayan cümle ile yanıt veriyor.
Ne yapsın bu iftira karşısında sussun mu? Susmadığını az sonra okuyacaksınız.
Ve Erdoğan hemen "Cumhurbaşkanı" unvanını devreye şu sözlerle sokuyor.
"Birileri şu an cezaevinde süre dolduruyor aynı yola sen de düşebilirsin. Neden? Cumhurbaşkanı'na iftira atamazsın. Türkiye yolgeçen hanı değildir. Bir hukuk devletidir. Sürekli bizi dillerine doluyorlar. Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. Onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak. "
Erdoğan Hâkimler ve Savcılar Kurulu'nun ita amiri olarak Akşener hakkında "suç duyurusu" yapıyor.
Üstü kapalı olarak değil açık seçik "Birileri şu an cezaevinde süre dolduruyor aynı yola sen de düşebilirsin" diye yargıya mesaj veriyor.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin "partili cumhurbaşkanı" hükmünün siyasete yansıyan en acı sonucu budur.
Ve İYİ Parti
"Cesur yürek" diye zaman zaman yazdığım Meral Akşener Erdoğan'a şu yanıtı verdi:
"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır. Hak söze uydum diye tehdit mi ediyorsun @RT_Erdogan? Ben 28 Şubat'ın tanklı-tüfekli paşalarından korkmamışım da zamanında onlardan korkanlardan şimdi niye korkayım? Hodri meydan!"
İYİ Parti Meclis Grubu Başkanlık Divanı ve 81 İl Başkanlığı'ndan tokat gibi sert yazılı açıklama yapıldı ki özetleyeyim:
"Türkiye Cumhuriyeti devletinde Bakanlık Millî iradenin tecelligâhı Büyük Millet Meclisi'nde Başkanvekilliği yapmış İYİ Parti Genel Başkanı Genel Başkanımız Sayın Meral Akşener'i Cumhurbaşkanlığı gücü ve imkânlarının ardına sığınarak tehdit etmek kimsenin haddi değildir.
Hakikati haykıran bir sesi 'Hapishanelerle' tehdit etmek ancak darbecilerin yapabileceği bir iştir.
Bu leke bizzat Sayın Cumhurbaşkanı tarafından temizlenmelidir.
Millet vicdanı siyasi değerler ve demokratik erdem bunu gerektirir.
Genel Başkanımızın milletimizin haysiyetine uzanan dil karşısındaki tavrını ayakta alkışlıyor ve açıkça ilan ediyoruz;
Birimiz hepimiz hepimiz Meral Akşener'iz. "
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/partili-cumhurbaskani-sisteminin-cokusu-51101yy.htm
================================
Ahmet TAKAN: Alacakaranlık kuşağı!. .
Bir mahalli seçim arifesinde kürsüye çıkmış en sert ifade maskesini yüzüne takmış bağırıp çağırıyordu. 29 Mart 2009'da sandık başına gitmemize sayılı günler kalmıştı... Takvim yaprakları 15 Mart 2009'u gösteriyordu;
.... partisince İstanbul Çağlayan Meydanı'nda düzenlenen mitingde Erdoğan'a yükleniyordu.
.... seçimlerde Erdoğan'ın milletvekili olamadığı için parti genel başkanı olarak kaldığını ve Abdullah Gül'ün 18 Kasım 2002'de Başbakanlık görevini üstlendiğini hatırlatarak şunları söylüyordu:
"Bu arada Sayın Başbakan genel başkan olarak parlamentonun dışında kalıyor. Aradan 116 gün geçiyor 14 Mart 2003'te 58. Hükümet yıkılıyor yerine Recep Tayyip Erdoğan'ın Siirt Milletvekili olarak Meclis'e gelmesi nedeniyle 59. Hükümet kuruluyor. Benim merakım şudur? Seçimlere 23 Kasım 2002'de girerken milletvekili sıfatını kazanamayacak bir güvenlik sorunu olan bir şahsiyet 116 gün içerisinde nasıl hangi süreçten hangi karanlık odaklardan hangi karanlık ilişkilerle Siirt'te seçilmiş milletvekilini istifa ettiriyor CHP'nin desteğiyle ara seçim kararı aldırtıyor ve Anayasa değişikliğine gidiyor.
Sonra Siirt'ten mebus seçiliyor arkasından da Başbakan oluyor. Şimdi MHP'ye dil uzatırken hiçbir şey yok da bu 116 günlük alacakaranlıkta nelerin olduğunu sormak benim hakkım değil mi? Ben de diyorum ki; gel kürsüye çık milletin huzuruna de ki; '116 günde şunlar şunlar şunlar oldu şunlarla şunlarla şunlarla görüştüm. Netice itibariyle Siirt'ten milletvekili olarak TBMM'ye geldim. 14 Mart 2003'te de 59. Hükümeti kurarak Başbakan oldum' de. Bunları anlat diyorum. Eğer sen bunları milletime doğru anlatırsan milletimi bu konuda doğru aydınlatırsan o zaman ben de namert olayım ne var yani. Ama bunları anlatmamakta ısrar eder o alacakaranlıkta karanlık odalarda karanlık ilişkilerle kimlerden neyi getirerek sizin ara seçimde mebus olduğunuzu bir gün tarih yazacak. Eğer iktidar olursam o günü özel olarak inceletip senden hesap sormazsam o zaman namerdim diyorum. Biz kimseye iftira etmiyoruz. Gel doğruyu anlat doğru konuş doğru davran diyoruz. "
***
Hiç dilinden düşürmüyordu alacakaranlık kuşağını!. . Takvim yaprakları 2 Şubat 2011'i gösterdiği gün .... Burdur'un Bucak ilçesinde parti teşkilatınca düzenlenen salon toplantısında konuşuyordu. Bu sefer 2011 genel seçimi öncesiydi;
.... burada yaptığı konuşmada bu seçimleri Türkiye ve partileri açısından çok önemsediklerini söylüyordu. "Bu seçimler üzerinde ısrarla duruyoruz" diyen .... Türkiye'de ülkeyi yönetim açısından bilgi kirliliği yaşandığını ve olayların halka farklı anlatıldığını öne sürüyordu. .... gerçeği görecek halkın haziran ayındaki seçimde AKP'yi iktidardan alacağını iddia ediyordu. AKP'nin 2002'de büyük bir halk desteğiyle iktidara geldiğini belirten .... "Ancak bazı konular vardır ki; alacakaranlıkta seçilememektedir. Alacakaranlıkta seçilemeyen kara lekeler vardır. İnşallah iktidar değişikliğinde bu alacakaranlıktaki kara lekeler aydınlatılacaktır" diyordu. AKP'nin Kurucu Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 2002'de milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olmadığı için milletvekili olamadığını ve yerine Abdullah Gül'ün başbakanlığında hükümet kurulduğunu hatırlatıyordu. ... 116 gün sonra boşalan milletvekilliğine aday gösterilen Erdoğan'ın milletvekili seçildiğini anlatıyordu.
Başbakan Erdoğan'ın her yeri ziyaret ettiğini iftiralarda ve saldırılarda bulunduğunu ileri süren.... "Ama kendisine sorulmasına rağmen bu karanlık 116 günü bir türlü anlatmıyor. Çünkü kendisini milletvekili başbakan yapan bu alacakaranlıktaki odaklar AKP'yi iktidara hazırlayan odaklardan başkası değildir" diye konuşuyordu.
***
Yine bir mahalli seçim öncesiydi. 30 Mart 2014'te sandık başına gitmeye hazırlanan Türkiye'de tansiyon oldukça yüksekti. O şahıs yine çok kızgındı!. . "Tayyip'in 116 günlük karanlık dönemi var" diye bağırıp çağırıyordu. Takvim yapraklarının 26 Şubat 2014'ü gösterdiği gün .... partisinin Yozgat mitinginde konuşuyordu;
"3 Kasım seçimlerinin ardından Erdoğan'ın 116 günlük bir karanlık dönemi vardır. Siirt'teki seçim tekrar edilerek Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakan olması sağlandı.
Erdoğan seçildikten sonra şimdiki Cumhurbaşkanı başbakanlık görevinden ayrıldı ve yeni hükümetin Erdoğan tarafından seçilmesi sağlandı.
Dünyanın neresinde bu görülebilir. Bu imkânı kim nasıl verebilir. Bu 116 günün karanlıkları nelerdir? Bunu Recep Tayyip Erdoğan Deniz Baykal kimseye anlatamamıştır. Şimdi şikâyet ettiğin iç ve dış odaklar sana o zaman bir iktidar bahşetmişlerdir. "
***
Şimdi noktalı olarak boş bıraktığım yerlere; Devlet Bahçeli yazın. Hatta arşive girin sağlamasını yapın... Bu yazının uygun gördüğünüz bir yerine Cumhur İttifakı'nın kurguladığı beka tartışmalarını siz koyun. Çok manidar oldu!. . Değil mi?. .
116 günlük alacakaranlık kuşağını Türkiye'de aydınlatabilen oldu mu?. . Bahçeli'nin iddiaları cevap bulabildi mi?. . Peki ne oldu da doktor Devlet Bahçeli bu seçimde AKP ile birlikte taktik belirliyor?
Cevap; Alacakaranlık kuşağı!. .
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/alacakaranlik-kusagi-51106yy.htm
================================
Orhan UĞUROĞLU: AKP fokur fokur kaynıyor…
Siyasi partilerde en önemli tehlike parti içi muhalefettir. Bu muhalefet partileri içinden kemirir zayıflatır eritir ve çökertir.
Meslek hayatım boyunca siyaseti izledim. Ankara'da gazeteci olmak siyasetin gerçek içyüzünü görmeyi sağlar.
Siyasetçilerin iki yüzü vardır.
Birincisi her partide olduğu gibi genel başkanın ve partinin siyasetine ortak olmak. Bu da Meclis'te parti disiplini ile hep birlikte hareket edip oy kullanmakla oluyor.
İkincisi ise özel hayatındaki siyasetçi ki gerçek fikirleri eş dost sohbetlerinde ortaya çıkar. Gazetecilere "yazılmamak" kaydı ile kapalı kapılar ardında fısıldananlar parti içindeki sıkıntıları tüm çıplaklığı ile ortaya koyar.
Tek başına iktidarının 17. yılına girmeye hazırlanan Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP içindeki muhalefet bugüne kadar görülmedik biçimde zirve yapıyor.
AKP milletvekillerinin rahatsızlıkları da siyasi kulislerde "yazılmamak" kaydı ile yapılan özel sohbetlerde açıkça görülüyor.
Şimdi size AKP içinde ama kapalı kapılar ardında söylenen bu rahatsızlıkları özetleyeyim.
- Milletvekillerinin önemli kısmı Erdoğan'ın yakın çevresine yaklaşamıyorlar.
- Salı günleri grup toplantısında Erdoğan 1-2 saat konuşup gidiyor.
- Saraya yakın bir grup milletvekili var ama sayıları çok az. AKP milletvekilleri Erdoğan'dan ayrı düşmenin uzak kalmanın ve birlikte siyaset yapamamanın sıkıntısını yaşıyorlar.
- 16 yıldır aynı isimler önemli görevlere atanıyor yeni milletvekillerine önemli görevler verilmiyor.
- Milletvekillerini en çok kızdıran örnek olarak Binali Yıldırım veriliyor. Bakanlık Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yapan ve 16 yıldır el üstünde tutulan Yıldırım'ın bir de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday gösterilmesi birçok milletvekilinin ve partilinin tepkisini çekiyor.
- Bakanlar milletvekillerine randevu dahi vermiyor.
- Bürokratlar AKP'li milletvekillerinin yüzlerine dahi bakmıyorlar.
- AKP milletvekilleri yerel sorunlarına çözüm bulamıyorlar.
- İl ve ilçe teşkilatları tamamen dışlanmış vaziyette genel merkez ile ilişkileri giderek kopuyor çünkü Türkiye artık saraydan yönetiliyor.
- Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni tamamen devre dışı bıraktı.
- Basına kapalı parti toplantılarında ise eleştiriler bugüne kadar görülmedik şekilde sertleşerek artıyor.
- Belediye Başkan adaylarının belirlenmesinde milletvekilleri tamamen devre dışında bırakılmalarından çok rahatsız olduklarını vurguluyorlar.
- Birçok milletvekili yeni oluşumu yakından ve dikkatle izliyor ve azımsanmayacak bir grup da yakın temas kuruyor.
- Damat konusu ise en önemli rahatsızlık olarak öne çıkıyor AKP'de. Ali Babacan'ın ekonomi yönetimi sayesinde enflasyon ve yüksek faiz canavarının yenildiğini Mehmet Şimşek döneminde de ekonomik istikrarın devam ettiğini ancak damat Berat Albayrak ile tüm ekonomik düzenin alt üst olduğunu söylüyorlar.
- Ve MHP teşkilatlarının AKP'li belediye başkan adaylarına yeterli desteği vermemelerinden büyük rahatsızlık duyuyorlar. Hatta Mehmet Özhaseki'nin bu nedenle Devlet Bahçeli'yi ziyarete gitmediğine dikkat çekiyorlar.
Değerli okurlarım AKP İstanbul milletvekillerinden biri özel sohbetimizde öyle bir eleştiri yaptı ki bunu yazmak için inanının çok ısrar ettim ve adını vermemeye söz vererek yazma izni aldım.
AKP İstanbul milletvekili "AKP afişlerine genel merkezden onay alan "aşk" sloganı yazıldı. Biliyorum ki belediye başkan adaylarımız kentlerin rantlarına aşıklar ki daha seçilmeden etraflarını saran sponsorlarla rant hesapları yapılmaya başlanıldı bile" diye konuştu.
Biliyorsunuz yeni parti çalışmaları da gündemden düşmüyor ki sadece AKP içinde değil MHP içinde de kazan kaynıyor.
Cumhurbaşkanı adayı çıkartılmaması
TBMM Başkanlığı'nın AKP'ye armağan edilmesi
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nde bakanlıklar alınmaması
Ankara İstanbul İzmir gibi birçok önemli kentte belediye başkan adayı çıkartmama
Ve bazı MHP milletvekilleri Cumhur İttifakı için şu eleştirileri yapıyorlar.
"AKP'ye almadan vermek karşılıksız desteklemek Erdoğan'ın milleti bölme söylemlerine ortak olmak Tank Palet Fabrikasının ihalesiz başka bir ülkenin silahlı kuvvetlerine tahsis edilmesi ittifak çalışmalarında MHP'ye zaten kazanacakları kentler dışında hiçbir yer verilmemesi. "
Görüyorsunuz değerli okurlarım AKP'liler MHP'den MHP'liler AKP'den şikayetçiler.
Gerek AKP'de gerek MHP'de parti içi muhalefet de tavan yapmış durumda.
Yeni partinin bu denli gündeme gelmesi sanmayın ki birkaç önderin şahsi çabaları.
Bilin ki huzursuz hatta rahatsız milletvekillerini daha çok konuşacağız...
Bilin ki siyaset sahnesi gerek Cumhur gerek Millet İttifakı'nın partileri açısından 31 Mart'tan sonra çok ama çok ısınacak...
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/akp-fokur-fokur-kayniyor-51115yy.htm
================================
Rıfat Serdaroğlu: HER YERDE SEN
Bestekâr Ekrem Güyer'in Nihavent eseri;
Her yerde sen her şeyde sen bilmem ki nasıl söylesem!
Neş'em de sen hüznüm de sen bilmem ki nasıl söylesem…
Ülkenin birinde 17 senedir hükmeden bir kral varmış!
Elinden gelse Azrail ile anlaşabilse sürekli kalacakmış tahtta.
Bir gün Papaz elbisesi giyip halkın arasına karışmış ve önüne gelene sormuş;
Nasıl Kralınızdan memnun musunuz?
Demişler ki şu karşıdaki ihtiyar semerci var ya ona sor.
Bizim semerimizi o yapar biz de her şeyi ona sorarız!
Sormuş ihtiyara Kraldan memnun musunuz? Devam etsin mi bıraksın mı?
İhtiyar; Bıraksın. Yetti artık! Her yerde kralın resmi var direklerde ağaçlarda paralarda bile!
İnan evlat onun resmini görmekten bıktık bıktık…
Çoban Ateşi Hareketi çalışmaları nedeniyle farklı yörelere gidiyoruz.
Yerel seçim mi genel seçim mi yapacağız belli değil.
Her yerde bol-bol onun resimleri arada bir de adayın resmi!
Belediye Başkan Adayı Reyiz mi yoksa başka biri mi belli değil!
Utanmasalar adayların resimlerini de koymayacaklar.
Adaylara soruyorsunuz; Reyiz'in resmi oy getirir mi?
Yanıt; Nerde be abi! O eskidendi. Şimdi onu gören kaçıyor! Korkudan bir şey diyemiyoruz. Reyiz'in uğruna biz kurban olacağız…
Adayları geri plana atıp kendi adını öne çıkarmak ne demek?
Şu demek;
Siz hiçbiriniz bir bok değilsiniz! Ben olmazsam siz bir hiçsiniz! Sizi ben aday yaparım sizi gene ben seçtiririm. Sizin işiniz sadece şartsız-şurtsuz itaat etmek.
Belediyecilik Gönül işidir. Gönüllere girmesini biz biliriz. O iş bende!
Adaylardan acemi biri parmak kaldırıp sormuş;
İyi de Reyiz'im demokrasi var. Ben seçilince yapacağım projelerim var. Projelerimi anlatamıyorum ki! Onlar ne olacak?
Reyiz hışımla; Yemişim senin demokrasini de projeni de! Anandan projeyle mi doğdun? Demokrasi demek ben demek. O projeyi kıvırıp senin münasip bir yerine iliştiririm görürsün gününü!
Şışşt bana bakın! Değiştirin bu tosunu yerine daha uysal birini koyun…
Reyiz Beka-Bay Kemal- Kibariye- Katrilyon- Vay Pi Ci- Pi Vay- Di diye nutka devam ederken deneyimli bir müteahhit Başkan Adayı arkadaşlarıyla arkada fısıldaşıyordu;
Ya Hacı bizim Reyiz'e gerçekleri kim anlatacak yahu?
Bizim ki ülkenin her yerini Saray sanıyor herhal?
Milletin gönlüne gireceğimize milletin cebine girip anasını ağlattık be!
İnsanlar aç! Mahalle bakkalı bile dükkanı kapattı. Kimsenin cebinde beş kuruş kalmadı. Dün kasabadaki Küçük Sanayi sitesine gittim. Tüm esnaf kapı önünde karşılıklı tavla oynuyordu.
Ne lan bu hal dedim ekzozcu Bilal'e?
Ne edelim abey ne gelen var ne giden! Alan yok satanı eşekler öpsün. Seninkiler batırdı bizi batırdı!
Size oy moy yok! Selam da yok bundan böyle bitirdiniz esnafı bitirdiniz!
Tam bu sırada son beş yılda kasabanın en zengini oluveren Binlik Ali;
Ne kaynatıyonuz lan? Dedikodu mu yapıyonuz? Deyim mi Reyiz'e?
Diye diklendi.
Yok be Başkan mezbahanın arkasındaki tarla da doğal gaz varmış dedi bizim caminin imamı! O doğal gazı biz çıkarırsak torbeş Yıldırım gazımızı alır mı diye konuşuyorduk! Sence alır mı?
Bin Ali; Anında alır. Hele Ağzıbozuk Cengiz ile Arap Ethem duyarlarsa ayağınızdaki donu bile alırlar cıscıbıl kalırsınız ülen…
Siyasetin çarıklıları olan uyanıklar mırıldanmaya başladılar;
Al partini koy çuvala
Salla salla vur duvara vur duvara…
================================
Servet AVCI: Siyasî mertlik buralardan gitti gideli
'Kul hakkı' eğer genelin hakkından çekip alınıyorsa 'yetim hakkı'dır aynı zamanda... Kamunun hakkını özel işlerde kullanmak 'yetim hakkı' yemektir... Oysa İslâm'ın bu konuda hükmü çok açıktır: 'Yetim hakkı' yemek dini yok saymaktır...
Her kim ki belediye çalışanlarını -üstelik mesai saatlerinde- mitinge taşıyorsa... Her kim ki belediye çalışanlarına afiş-pankart-bayrak vs. astırıyorsa... Her kim ki belediye çalışanlarına trollük yaptırıyorsa... Her biri İslâmî anlamda alçaktır...
Her kim ki siyasî faaliyetlerinde belediyelerin araçlarını kullanıyorsa... Her kim ki seçim araçlarına devletin mazotunu veya benzinini koyuyorsa... Her kim ki taşeron firmaları önce kamu kaynaklarından fonlayıp ardından seçim masraflarının önemli kısmını onların üzerinden yapıyorsa... Her biri içinde yetimlerin de bulunduğu kamunun hakkını yemekte yani dini yok saymaktadır...
İş edebiyata gelince devlet işlerinde devletin mumunu kendi işinde kendi mumunu yakan Hz. Ömer'i pek güzel anlatanların iş kendi siyasî ikballerine gelince kamunun imkânlarına abanması olsa olsa 'siyasî münafıklığın zirve noktası' olabilir...
Mesele A partisi B partisi değil... Bu yönteme başvuranların hepsi ama hepsi aynıdır... Kimin daha çok bu yönteme sarıldığı da kamuoyunun malûmudur...
2009 yerel seçimleri... Seçime bir hafta kala korsan afişler asılıyor bazı yerlere... Simsiyah afişler... Üzerinde 'Gökçek gidecek sol gelecek' yazıyor bu afişlerin...
Amaç çok açık... Gökçek'le Karayalçın çekişiyor 'MHP adayı Mansur Yavaş oyları bölerse Murat Karayalçın kazanır sol gelir' korkusu verilmek isteniyor milliyetçi-muhafazakâr seçmene...
Bu klâsik taktik 2014 seçimlerinde de sahneye konuyor... Sözde radikal sol örgütler yapıyormuş gibi afişleme yapılıyor... Yine amaç sağ seçmeni korkutmak...
Son seçimler için de hemen hemen aynı bölgede aynı yönteme başvuruluyor... Bazı alt geçitlere 'Yavaş yavaş devrim' yazılıyor... Bir süre sonra da 'Her Biji Mansur' yazmaya kalkıyorlar...
Buradaki amaç da HDP'yle daha doğrusu PKK'yla ittifak yapıldığı algısına katkı sağlamak ve milliyetçi/ülkücü seçmeni aleyhte tahrik etmek... Yazan kişi önce fotoğraf makinesine sonra da girdiği apartmanın güvenlik kameralarına takılıyor...
Yakalanan H. E. adlı kişinin büyükşehir belediye şirketlerinden birinin genel müdür yardımcısı olduğu ayrıca yine belediyeye ait Kahramankazan'daki TIR parkının kafesini işlettiği ortaya çıkıyor...
Siyasette amaç 'ne olursa olsun yenmek' olunca din-iman arkada kalıyor pusuculuk müfterilik kalleşlik kimilerinin en büyük silahı haline geliyor!. .
Bu iş mertlerin mücadelesi değil maskeli balo adeta... Elinde daha çok imkân ve propaganda gücü olan fırçayı yüzlere istediği gibi sürmeye kalkıyor...
Ömrü PKK ve türevlerle mücadeleyle geçenler bir anda PKK'yla ittifak yapmış gibi sunulmaya çalışılırken daha dün PKK'yla gerçekten ve açıktan 'yeni düzen' kurmaya kalkmış olanlar şimdi seçmenleri PKK'yla korkutmaya çalışabiliyorlar...
'Bu yol yanlış ülkenin bekası tehlikeye girer' denilen günlerde "Bunlarda Sevr paranoyası var" diye dalga geçmeye kalkanlar şimdi 'beka beka' diyerek seçmeni etkileyebileceklerini düşünüyorlar!. .
Ya da bir bakıyorsunuz cürümleri içeride olan bir Pensilvanya yolcusunu 'ülkücü'ye boyayıp ülkücülerden ona 'cürüm' imal etmeye uğraşabiliyorlar!. .
'Harp hiledir'i amacından sıyırıp onu her türlü günahın kul hakkının vebalin ve entrikanın 'meşrulaştırıcı'sı hâline getirdiğinizde işte böyle utanç verici bir tablo ortaya çıkıyor...
'Siyasî ihtiras' dini de kullanarak her yolu 'mubah'a dönüştürdükçe bağlarımız zayıflıyor dindarlık itibar kaybediyor mertlik ve siyasî ahlâk dibine kadar sıyrılıyor...
Tekrar edeyim: 'Kul hakkı' eğer genelin hakkından çekip alınıyorsa 'yetim hakkı'dır aynı zamanda... Kamunun hakkını özel işlerde kullanmak 'yetim hakkı' yemektir... Oysa İslâm'ın bu konuda hükmü çok açık: 'Yetim hakkı' yemek dini yok saymaktır...
Kısa vadeli siyasî hedefler için her şey meşru ama ülkenin orta vadede kaybedecekleri o kadar önemli değilse bu sonuç kimin umurunda değil mi?
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/siyasi-mertlik-buralardan-gitti-gideli-51104yy.htm
a45UyF587661
- - - - - - - - -
Zafer Zafer benimdir diyebilenindir.
Basari ise Basaracagim diye baslayarak sonunda Basardim diyebilenindir.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
122. TEOLOJI, ALLAH'INDAN AKLIN VE ZEKA ISIKLARININ BIR DUSMANI YAPAR
Ey tanribilimciler! Bize diyorsunuz ki; "Hakimlerin hikmetlerini, ariflerin arifliklerini donakalacak olcude saskinliga dusurmekten zevk alan bir Allah'in gozunde, insanlara gore delilik olan sey, hikmettir, bilginliktir". Ancak, insanin anlayisinin, zihin acikliginin bir Allah vergisi oldugunu da iddia etmiyor musunuz? Bu arifligin ve zihin acikliginin Allah'a hos gorunmedigini, gozunde, bunlarin delilikten baska bir sey olmadigini ve bu arifligin sasirtmak, hayrette birakmak istedigini soyleyerek, Allah'in, ancak zekasiz, anlayissiz insanlarin dostu oldugunu soyluyorsunuz. Akli basinda insanlara, gunun birinde, bu hain zorba tarafindan, destekleyenin acimasiz bir cezayla cezalandirilacagi vaat edilen kotu bir hediye verildigini bildiriyorsunuz. Pek garip degil midir ki; insan, anlayisin, kavrayisin ve sagduyusunun dusmani oldugunu ilan ederek ve ancak bunu yaparak Allah'inizin dostu olabilir.
- - - - - - - - -
Butun insanlar dusmandir!
Butun hayvanlar yoldastir!
George OrwellHayvan Ciftligi
- - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder