24 Mayıs 2019 Cuma

Bu günlerde öne çıkan bazı yorumlar 2019-05-24 2



================================

RIFAT SERDAROĞLU: ON VURUP BİR SAYACAKSIN (2)

Türk Hükümetleri yıllardır Atina merkezde bir cami açılması için Yunan Hükümetleriyle boğuşur.

En sonunda açılışı 5 defa ertelenen Atina Fethiye Camii için 6 Mayıs 2019 tarihi verildi. Açıldı mı? Tabii ki açılmadı!

Açılmayan caminin yönetimi şu şekilde oluştu;

Atina Belediyesinden 3 kişi Yunan Kültür Bakanlığından 1 kişi Yunan Turizm Bakanlığından 1 kişi Mısır kökenli Müslüman Yunan vatandaşı 1 Türk kökenli Yunan vatandaşı Müslüman kişi. Toplam 7 kişilik bir komite!

Yunan vatandaşı Türk kökenli bir Müslüman cami açılırsa komiteden izin alabilirse mevlit okutabilir!

Peki Türkiye'deki kilise-sinagog-havra ve binlerce apartman kilisesinde yönetim kimde? Tamamen cemaatlerinden seçtikleri kendi insanlarında!

Bize kendi ülkelerinde ibadet hakkı dahi tanımayan sözde "Uygar Batılılar" Türkiye'de Lozan Antlaşmasını ihlal ederek "Antik Kiliselere bile Papaz atamaya" başladılar.

Şımarıklık ve had bilmezlik çizgisini çoktan aşan bu durumun tek sorumlusu ise kafası karışık çizgisi kırık Arap Milliyetçiliğine özenen Türk ve Atatürk düşmanı AKP'den başkası değildir…

Bu ihanetin en son ve en önemli göstergesi Yunanistan'ın Türk adalarını dünyanın gözü önünde işgal edip silahlandırmasıdır.

Bu konuda AKP'den hala Türk Milletini tatmin edecek bir açıklama göremedik!

Galiba iktidarda kaldıkları sürede bir açıklama göremeyeceğiz…

Türkiye'de vergiyi bizler veririz askere bizler gideriz sıkıntıyı bizler çekeriz rahat birer yaşam sürenler ise başta Suriyeliler ve Araplar olmak üzere tüm yabancılar!

Her türlü inanç özgürlüklerini yaşarlar dini zorunluluklarını huzur içinde yaparlar ama kendilerine bu ortamı yaratan Türk Devletine bir teşekkürü çok görürler.

Mardin Deyrulzafaran Manastırı Süryani vatandaşlarımızın önemli merkezlerinden biridir.

Her gün binlerce Türk Vatandaşı kişi başı 10 TL ödeyerek burasını ziyaret eder. Bu parayla Süryani gençlerinin üniversite eğitimleri özellikle yurtdışında yaptırılır. Rehberler dahi Süryani gençleridir.

Kendilerine öğretilenleri kelime değiştirmeden anlatırlar. Bunlar kendilerini Anadolu'nun sahibi olarak görmekte ve Göbeklitepe 'yi bile bizden çalma gayretindedirler!

Ermeni kökenli vatandaşlarımız Türkiye'de ibadetlerini diledikleri gibi yapmaktadırlar. Ermenistan'daki tek cami "Gök Cami" adıyla 250 yıllık bir camidir. Burada Müslümanların Cuma Namazı kılmalarına Ermenistan Hükümeti tarafından izin verilmemektedir…

Değerli Okurlar;

Hangi inanca sahip olurlarsa olsunlar inançlarını özgürce yaşamak herkesin en doğal hakkıdır.

Bunu sağlamak devletlerin görevidir. Türk Devleti bu hakkı başka inançlardan vatandaşlarına ve yabancılara tanıdığı halde kendi soydaş ve dindaşlarının haklarını maalesef koruyamamaktadır.

Devletimizin saygınlığını korumak ülkeyi yönetenlerin görevidir.

Fakat ülkeyi yönetenlerin kendi saygınlıkları kalmamışsa sonuç bugün ki gibi olur…

Değerli Okurlar;

"Ah Fatmacık Ah" başlıklı yazıda Gaziantep Belediye Başkanının Suriyelileri belediyede kanunsuz olarak çalıştırdığını yazarak sormuştum;

"Gaziantep'te belediyede çalışacak Türk kalmadı mı?"

Ertesi gün Gaziantep'te bir felaket yaşandı!

5 yıldır işsiz olan Eyüp Dal Gaziantep Belediyesinden ret yanıtı alınca bunalıma girdi ve kendini yakarak intihar etti! Hangi vicdan bu utancı taşıyabilir ki?

Suriyelilere vergisiz iş yapmak üniversitelere sınavsız girme hakkı vermek

her ay ceplerine para koymak gibi rezillikleri yapanlardan bu utancın hesabı sorulmayacak mı?

================================

YILMAZ ÖZDİL: HODRİ EKRAN!

Trump ile Clinton…

Çıktılar aynı ekrana.

Yüz yüze.

Medeni şekilde tartıştılar.

Kaçmadan.

Saklanmadan.

Kıvırmadan.

Kora kor.

Reyting rekoru kırıldı.

100 milyon Amerikalı izledi.

Kararını ona göre verdi.

Almanya'da Merkel ile Schulz

Fransa'da Macron ile Le Pen

Yunanistan'da Çipras ile Meymerakis

İspanya'da Sanchez ile Casado

Seçim yaklaşırken çıktılar televizyona canlı yayında yüzleştiler.

Vatandaşları seyretti tarttı ona göre tercihte bulundu.

Bizde de böyleydi.

Turgut Özal Necdet Calp Turgut Sunalp hani şu meşhur "köprüyü satarım sattırmam" efsanesi işte böyle bir televizyon yüzleşmesinde yaşanmıştı. Delikanlı gibi hep beraber çıkmışlardı TRT ekranına.

Demirel Ecevit Erbakan Türkeş… Rahmetliler en vurdulu kırdılı dönemlerde bile gayet medeni şekilde medeni cesaretle aynı masanın etrafına otururlar canlı yayında aynı kameranın karşısına geçmekten korkmazlardı.

Oturdukları masa yuvarlaktı ama lafları köşeli olurdu adı üstünde açık oturumdu açık açık konuşurlardı.

Dallas'ı bekler gibi beklerdik o yüzleşme programlarını… En yüksek reytingli dizilerden daha çok izlenirdi.

Demokrasimize katkı sağlayan bu gelenek bilahare özel kanallara taşındı. Amansız rakip olan Tansu Çiller'le Mesut Yılmaz çıkarlardı ekrana çatır çatır tartışırlardı. "O varsa ben de varım" derlerdi.

Ali Kırca'nın yönettiği bir program hatırlıyorum mesela Bülent Ecevit Deniz Baykal Alparslan Türkeş Tansu Çiller Mesut Yılmaz katılmıştı hiçbiri naz yapmamıştı hiçbiri korkup kaçmamıştı.

2002'de… Deniz Baykal ile asrın liderimiz birlikte çıktılar değerli ağabeyim Uğur Dündar'ın seçim arenasına canlı yayında.

Sonra?

E nooldi sana nooldi boyle?

Binali bey laga lugayı bırakın yüreğiniz yetiyorsa hem de borazanınız TRT'de çıkın Ekrem İmamoğlu'nun karşısına…

Hodri ekran!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/hodri-ekran-4884691/

================================

ÜMİT ZİLELİ: GAZETECİNİN GÖĞSÜNE İLİŞTİRİLEN "YERLİ MİLLİ" MADALYASI!. .

Önceki akşam Ahmet Hakan Ekrem İmamoğlu'nu CNN Türk'te yaptığı "Tarafsız Bölge" programında ağırladı…

Ne kadar güzel ne kadar hakkaniyetli bir davranıştı; çünkü bir hafta önce de Binali Yıldırım'ı konuk etmişti… Ancak "hakkaniyet" "gazetecilik" "kişiler arasında tarafsızlık" "vicdan" "dürüstlük" oraya kadardı…

Gerisi tam bir fiyasko tam bir kepazelikti!. .

Adının niçin "Tarafsız Bölge" olduğunu hiç anlayamadığım bu programı hem bir gazeteci hem de bir yurttaş gözüyle izledim… Yıllarını televizyona da vermiş bir gazeteci olarak söylemem gereken yalnızca iki sözcükten ibaret:

Utanç duydum!. .

Bir gazetecinin bir televizyon programcısının yetersiz olmasını yeteneklerinin sınırlı olmasını soru sorma kabiliyetinin gelişmemiş olmasını bir dereceye kadar anlayabilir kabul edebilirim; bu da son tahlilde zaten o TV'nin yönetiminin tasarrufundadır…

Ancak bir gazetecinin bir TV programcısının karşısındakinin ve o programı izleyenlerin gözünün içine baka baka yalan söylemesini gerçekleri tahrif etmesini uzaktan kumandayla hareket etmesini programı erken kapatmak zorunda kalabilecek denli zavallı duruma düşmesini kabul edemem!. .

Tarafsız bölge yöneticisi önceki akşam tam da bu durumdaydı yazık!. .

O görüntüleri milyonlar izledi birader!. .

Önce şu yalan meselesine bir bakalım…

Ahmet Hakan'ın en uzun süreyle üzerinde durduğu konu Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu'nun İmamoğlu için "Yunan medyası İstanbul'u bir Yunan kazandı diyor" sözleriydi!. .

Göksu bunu söyledikten sonra konuşma yaptığı salondakilere dönüyor "Bir dakika yaa bu arkadaş nereli" diye soruyor "Trabzonlu" yanıtını aldıktan sonra "Niye bir ses çıkmadı" diye bir kez daha soruyor sonra da elini kaldırıp imalı bir "Yaaa" çektikten sonra aklı sıra şu darbeyi vuruyordu:

Olay büyük kardeşim hesap büyük!. .

Göksu'nun "Yunan medyası" dediği ne idüğü belirsiz kimin olduğu kim tarafından güdüldüğü belli olmayan bir internet sitesiydi! Her isteyenin çeşitli kaynaklar üzerinden yayına sokabileceği dünyada milyonlarca benzerinin bulunduğu bir site!. .

İmamoğlu'nun aynen bu şekilde anlatması ortaya atan kişiyi ise "Kötü niyetli ve kıt akıllı" olarak nitelemesi Ahmet Hakan'ı nedense pek rencide etti!. . Bir yandan o kişiyi savunurken diğer yandan görüntülerin o şekilde olmadığını ispat yarışına girişti… Bir gazetecinin yapması gereken şey çok basitti oysa:

O görüntülerin hemen ekrana gelmesini sağlamak!. .

Dünyanın en kolay şeyiydi ama Ahmet Hakan "Programda sonra izleriz" diyerek topu taca attı "gerçeği tahrif etti" ve "uzaktan kumanda edildiğini" kabul etmiş oldu!. .

Uzaktan kumanda deyince aklıma bir de hep o tuhaf görüntüler geliyor… Şöyle izah edeyim; Ahmet Hakan soruyu soruyor İmamoğlu yanıt vermeye başlıyor ancak onun gözleri sürekli cep telefonunda iyi mi!. . Televizyonlarda yüzlerce program sundum konuk olarak bulundum hiç böyle bir şeye tanık olmamıştım!. .

Moderatörün en önemli silahı sorularıyla birlikte göz temasıdır!. . Ahmet Hakan maşallah soruyu sorup başını eğip telefonuyla haşır neşir oldu program boyunca!. .

Bir gazeteci için ne kadar acıklı ne kadar yazık!. .

"Yayın telefon emriyle kesildi!"

Konuğun İBB'nin "israf ve tasarruf" durumunu büyük görsel panolarla anlatmak istediği an ise bu trajik komedinin artık son safhalarıydı!. .

İmamoğlu elindeki panoyu kaldırıyor insan olanın vicdanının sızlayacağı rakamları anlatıyor arada bir de "Kameralar veriyor değil mi ben ekranda göremiyorum" diyordu… Oysa kameralar vermiyordu veremiyordu !. . Ancak İmamoğlu'nun ısrarı moderatörün ise çaresizlik içinde talimatı sonrası o panolar yasak savma misali birkaç saniye gösteriliyordu o kadar!. .

Ahmet Hakan baktı ki İmamoğlu'nun sözlerini kesemiyor en büyük kurtarıcı olan "reklama" sığındı ve "Birazdan son sözler için döneceğiz" demesine karşın program ekranlara dönmedi dönemedi!. .

O televizyon kanalında 15 yıl çalışmış olan Emin Çapa dün olayın perde arkasını "Kesin bilgi" diyerek yazdı; tam da benim düşündüğüm şeyleri anlattı:

Evet Ekrem İmamoğlu yayını bitirilsin diye reji telefonla arandı. Evet yayının tekrarlanmaması talimatı verildi!. .

Ama Ahmet Hakan da ödülünü aldı! Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu üyesi Prof. Dr. Burhan Kuzu "yerli ve milli" madalyayı muhteremin boynuna şu övgü dolu mesajla takıverdi:

Ahmet Hakan'ı tebrik ediyorum. Cumhurbaşkanımızın da tarif ettiği özlediğimiz yerli milli cesur özgür bağımsız ve tarafsız gazeteci…

Övgüler şahane gerçekten! Ancak bir de Ahmet Hakan'ın Silivri'den çocukluk arkadaşı supersilivri.com Genel Yayın Yönetmeni Cem Güner'in şte Ahmet Hakan budur" başlıklı yazısında anlattığı 29 yıl öncesine dayanan anısı var…

O sıralarda işsiz parasız olan Hakan'a araya hatırı sayılır kişiler sokularak Hürbakış Gazetesi'nde gayet iyi bir ücretle genel yayın yönetmenliği ayarlanır. Bu arkadaş herkesin önünde gazetenin sahibi Selçuk Aytaç'a aynen şöyle der:

İsterseniz sağcı isterseniz solcu yayın yaparım!. .

Umarım doğru değildir umarım çocukluk arkadaşı yanlış hatırlamıştır ancak bu konuşmanın tanıklarının babası dışında hayatta olduğunu da eklemiş yazısına…

Bir gazeteci için ne kadar utanç verici ne kadar yazık!. .

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/umit-zileli/gazetecinin-gogsune-ilistirilen-yerli-milli-madalyasi-4883998/

================================

NECATİ DOĞRU: BİNALİ BEY BEKİR İLE YILMAZ'I SOLLADI!

Ölüm acısı babayı anneyi kaybetme acısı. Evlat acısı. Vatansız kalma acısı. Terkedilme acısı.

İhanet acısı.

Çeşit çeşit acı var.

En acısı "Aşağılık duygusu uyandırma" olmalı. Sen bu işi yapamazsın. Senden adam olmaz. Aklın basmaz. Doğruyu yanlışı ayıramazsın. Seni aldatırlar tuzağa düşersin.

Bu aşağılamalar.

Olmaz olsun.

İnsanın ruhunu tahrip eder.

Aşağılık duygusu uyandırır.

★★★

Binali Yıldırım Bey kendine ve partisine inanmış güvenmiş 26 milyon seçmeni (24 Haziran seçimlerinde Cumhur İttifakı 26 milyon 624 bin oy aldı) aşağılayarak bu büyük acıyı milyonlarca insana yaşattı.

4 pusula.

1 mühür.

1 zarf.

Verecekler.

Ama benim seçmen tipinden anlaşılır; "Eline 3 pusula verirler. 4'cüsü nerede demez. Aldatılır. Tuzağa düşer"demeye getirdi.

Hayret içinde duyduk.

Kulaklarımıza inanamadık.

TV'ler tekrar yayınladılar.

Montaj mı diye kuşkulandık.

★★★

Binali Yıldırım Ekrem İmamoğlu'ndan neden daha az oy almış duruma düştüğünü anlatırken son 17 yıldır yapılan tüm seçim ve referandumlarda kendisine ve partisine oy vermiş insanların "Aldatılmaya çok müsait alabildiğine saf dikkat ve idrak yoksunu muhakeme yapamaz söyleneni anlamaz" olmalarına bağlamış oldu.

Çok ağır aşağılama!

Binali Yıldırım'ın "oyların nasıl çalındığını" anlatırken ileri sürdüğü belgeye (!) göre Sandık Kurulu üyeleri oy atmaya gelmiş olanın tipine kılığına kıyafetine yüzüne ve özellikle gözlerine bakıp bakışından o seçmenin oy pusulasında Binali Yıldırım'a mührü basacağını anlamışlar (!)

Tuzak kurmuşlar.

Buna 3 pusula verelim.

4'cüyü vermeyelim demişler.

Bu saf seçmen tuzağa düşmüş: 1- Kendisine 3 pusula verilince uyanmamış. 2- Kabin içine girince de nerede 4'üncü pusula diye ayıkmamış. 3- Pusulaları zarfa koyarken 1 eksik var diyerek "hırsızlık tuzağını" zerre fark etmemiş. 4- Zarfı sandığa atarken de "Seçtik İstanbul'a Binali Bey'i…" diye huzur ve sevinç içinde evine dönmüş.

Binali Bey!

Allah iyiliğini versin!

Bize bu hikayeyi anlatıyor.

★★★

Üstünlük arzusu!

Aşağılık duygusu!

İle bağlanıyor!

Binali Bey'in üstünlük arzusu kendi seçmeninde "3 pusula ile 4 pusula arasındaki farkı ayıramaz tuzağa düşer" diyerek uyandırdığı aşağılık duygusunun çok üstüne çıkmış oluyor. Bizim Bekir Coşkun ile Yılmaz Özdil "Göbeğini kaşıyan adam…. " ve "Bidon kafa…" benzetmesini yazdılar diye yemedikleri küfür ve söylenmedik ağır laf kalmadı. Binali Yıldırım kendi seçmenini aşağı görmede Bekir ile Yılmaz'ı solladı.

Her seçim bir öğretmen.

Yeni şeyler öğretiyor.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

1 ile 1000 farkı!

İstanbul'da seçimlerin yenilenmesi; bir kente belediye başkanı seçmenin çok ötesine geçti. 23 Haziran'da yapılacak seçim Türkiye'nin eksik demokrasi ile yönetilen bir Ortadoğu ülkesi olamayacağı gerçeğini ispatlama oylamasına dönüştü. Ben TV'den izledim. Ekrem İmamoğlu kendini tanıtsın anlatsın diye çarşı pazar sokakta halk arasında tek başına yürürken (belki 1-2 koruması vardır) genç bir vatandaş herkes duysun isteyerek şöyle bağırıyordu: "Bir tanesi var (İmamoğlu'nu kast ederek) tek başına gelir bir tanesi var 1000 koruma ile gezer. " Genç böyle bağırıyordu ve etrafındakiler de İmamoğlu ile birlikte bu genci alkışladılar. Öte yandan yeni seçilen CHP'li belediye başkanları devir aldıkları AKP'li belediye yönetiminin çok yüksek borç altına girip lüks makam aracı ile aşırı harcama bağımlısı yapıldığını ifşa ediyorlar. Borçlanarak lüks makam aracı ve aşırı harcama tipik Ortadoğu ülkesi belirtisi. Halktaki yenileşme eğilimi "Türkiye'nin Ortadoğu ülkesi olmak istemediğini" gösteriyor. Yeni dip dalga bu Ortadoğu özentilerini kalıntılarını süpürüp götürecek. Demokrasinin bir fazileti var ve insanlar bu fazileti paylaşmaya belediyelerden başladılar.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/binali-bey-bekir-ile-yilmazi-solladi-4897686/

================================

YILMAZ ÖZDİL: 226 MİLYON LİRALIK UYGULANMAYAN FİKİR!

Sülün Osman…

Dolandırıcılar kralıydı.

Galata Kulesi'ni sattı.

Galata Köprüsü'nü sattı.

Tramvayı sattı.

Vapurları sattı.

Beyazıt Kulesi'ni sattı.

Dolmabahçe Sarayı'nın önüne tezgah açar Saat Kulesi'ne bakarak kol saatini ayarlayan ekip arkadaşlarından saati ayarlama ücreti alır bunu gerçek zannedip özenen uyanıklara da saat kulesini satardı.

Taksim Meydanı'na paspas atar paspasın başına tabureye oturur yancı arkadaşlarından meydana giriş ücreti alır günlük tahsilatı soran kurnazlara Taksim Meydanı'nın kullanım hakkını devrederdi.

Aziz Nesin 1957 yılında "Kazan Töreni" isimli kitabını piyasaya çıkardı bu kitapta "Sülün Osman Pırr" diye bir öykü vardı.

"Manevi şahsiyetim rencide oldu" diyerek Aziz Nesin hakkında savcılığa suç duyurusunda bulundu!

1961 yılında Galata Köprüsü'nü beşinci defa filan satarken enselendi Sultanahmet Cezaevi'ne konuldu.

Koğuş arkadaşı olan Türkiye'nin ilk gangsteri banka soyguncusu Necdet Elmas'la birlikte seminer düzenlediler öbür mahkumlara "alınteri ile yaşamak" konulu konferans verdi iyi mi…

Sinekkaydı tıraş ve meşhur duglas bıyığıyla kürsüye çıktı "arkadaşlar çok para kazandım ama sonu yok görüyorsunuz buradayım sizi temin ederim polis korkusuyla yaşamaktansa çıplak yaşamak çok daha iyidir burada olmaktansa dışarda kuru ekmekle yaşamak çok daha iyidir ben tövbe ettim devletimizden af bekliyoruz afla çıkarsam kendime yeni bir hayat kuracağım" dedi.

Alkışladılar.

Af çıktı.

Çıkar çıkmaz gene Galata Köprüsü'nü sattı.

Yeşilçam'a ilham verdi.

1965 yılında Türker İnanoğlu'nun yönetmenliğini üstlendiği "Yankesicinin Aşkı" filminde gerçekçi rol yapabilmesi için Sadri Alışık'a dolandırıcılık taktikleri öğretti ders ücreti olarak 500 lira aldı. Sadri Alışık'ın filmdeki ismi Gülüm Osman'dı.

Dolandırıcılar kralıydı ama…

Aslında dolandırıcı zihniyetindeki insanları dolandırıyordu.

Hampadan köşe dönmeyi vaadediyordu.

Çalışmadan üretmeden zengin olma hayali kuranları tokatlıyordu.

Bir mahkeme ifadesinde aynen şunları söylemişti: "Benim dolandırdığım insanlar aslında dolandırıcıydı. Bana yaklaşma sebepleri beni dolandırmaktı. Mesela dükkanlar kapandıktan sonra kuyumcunun önüne gidiyorum elimde sahte 10 tane bilezik var etraftakilere karımın hasta olduğunu acilen bilezikleri bozdurmam gerektiğini anlatıyorum bilezikler bin lira 300 liraya ihtiyacım var diyorum para umurumda değil yeter ki karım ameliyat masasında kalmasın diyorum beni dinleyenler sabahleyin kuyumcuya gelip bin liraya satacağını aradaki 700 lirayı cebine indireceğini düşünüyor 300 lirayı veriyor ben ortadan kayboluyorum… Ben hayatım boyunca beni dolandırmaya kalkışmamış bir tek kişiyi bile dolandırmadım. "

Namussuz namusluydu.

Devletin parasına el uzatmazdı.

Yetim hakkına el uzatmazdı.

1983 seçimleri öncesinde Turgut Özal'la Necdet Calp arasında "köprüyü satarım sattırmam" tartışması yaşanıyordu.

Tam o dönemde Türk Haberler Ajansı muhteşem bir gazetecilik yaptı Sülün Osman'a "sen bu konuda ne diyorsun?" diye sordu.

Uzmanına sordular yani…

Neredeyse bütün gazetelere manşet olan tarihi röportajda Sülün Osman Boğaz köprüsünün önünde poz veriyor ve anlatıyordu:

"Köprü satmak benim işimdir bu satışlar domates satmaya benzemez köprü dediğin saf adama satılır aptal adama satılır millete satılmaz milleti aptal yerine koyamayız sokakta aptal bir kişiyi bulup aldatabilirsin ama milleti aptal yerine koyamazsın!"

Evet…

Memleketin gelmiş geçmiş en ünlü dolandırıcısı böyle diyordu:

"Aptal birini aldatabilirsin ama milleti aptal yerine koyamazsın. "

E şimdi bakıyoruz…

İstanbul büyükşehir belediye başkanı Ekrem İmamoğlu açıkladı:

"Son altı yılda sadece bir müdürlükte fikir projesi olarak hazırlanan ama uygulanmayan projelere 226 milyon lira harcanmış. "

Uygulanmayan ama 226 milyon lira ödenen fikir!

İnsan Sülün Osman'dan utanır birader…

"Aptal birini aldatabilirsin ama milleti aptal yerine koyamazsın. "

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/226-milyon-liralik-uygulanmayan-fikir-4898085/

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: "POLİTİKACILARIN YÜZ KARALARI"

Ha şunu bileydin;

Siyaset yapıyor olmak kimseye kin nefret kusma küfre varan bir kabalıkta seviyesizlikte atma tutma ayrıcalığı da dokunulmazlığı da vermez; dün çok sayın en kıymetli büyüğümüzün ifade ettiği gibi "Eleştirebilirsin ama hakaret edemezsin. Buna hakkın yok. Bunun adı densizliktir hadsizliktir".

Misal…

İnsanlara sırf vatanlarını milletlerini seviyorlar diye "ırkçı" diyemezsin.

İnsanlara sırf senden farklı olarak Türk olmaktan utanmıyorlar bunu gururla ifade ediyorlar diye "kafatasçı" diyemezsin; "şeytani anlayışa hizmet etmek"le itham edemezsin.

İnsanlara sırf şehitlerine bu milletin kahraman evlatlarına sahip çıkıyorlar diye "kandan beslenenler" diyemezsin.

İnsanlara sırf "Andımız"ı okuyorlar diye "siyasetin değil psikiyatrinin konusu" vurgusuyla "histerik" diyemezsin.

İnsanlara sırf kendilerini Türk tarihinin kültürünün yazılı ve yazılı olmayan bütün bilimsel kaynaklarında "milli sembol"leştirilmiş olan "bozkurt"la özdeşleştirdikleri için "hayvan" diyemezsin.

t kopuk" diyemezsin.

İnsanlara sırf seni desteklemiyorlar diye "terörist" diyemezsin "terör işbirlikçisi" diyemezsin.

İnsanlara sırf senin gibi inanmıyorlar senin gibi düşünmüyorlar diye "dinsiz imansız ateist" diyemezsin.

İnsanlara sırf seni yağlayıp ballamıyorlar yağdanlığın olmuyorlar günde beş vakit cila çekmiyorlar diye "maaşlı şarlatan" diyemezsin.

İnsanlara sırf temel ve yasal haklarını kullanıp seni kanunlar çerçevesinde eleştirdikleri için "alçak" "şerefsiz" "cibiliyetsiz" diyemezsin.

İnsanlara sırf siyasi rakibin oldukları için "Pensilvanya'nın oyuncağı" "marjinal örgütlerin maymunu" "PKK'nın borazanı" diyemezsin.

Şahsen ben de bu konuda aynı çok sayın ve de en kıymetli büyüğümüz gibi düşünüyor ve "Bu tür kişileri politikacıların yüz karaları olarak değerlendiriyorum. "

YUNANİSTAN NASIL "GÜVEN ARTTIRABİLİR"?

Madem ki bizatihi yetkilisinin ifadesiyle "Türkiye ciddi hava ve füze tehdidi altında olduğu için" alıyoruz S-400'leri

Madem ki "82 milyon insanımızı ve ülkemizi korumak ve kollamak için hava savunma sistemi kurma ihtiyacımız açık"

Madem ki -NATO üyesi olduğumuz halde Rusya'dan alternatif hava savunma sistemi aldığımıza göre Rusya olamaz herhalde- ABD bu "ciddi hava ve füze tehdidi"nin "olağan şüpheli"si

Madem ki esas mesele "Doğu Akdeniz gerginliği"

Madem ki "Doğu Akdeniz"de Türkiye için bir "beka sorunu"na dönüşen tezgahın -perde arkasında ABD olmakla birlikte- sahnedeki muhatabı Yunanistan ve Kıbrıs Rum Kesimi…

Meraklanmadan edemiyorum;

Tam da bu ortamda "Güven Artırıcı Önlemler ve Davranış Kuralları"nı geliştirmek üzere Atina'da bulunan "Türkiye ve Yunanistan arasında Ege'de Doğu Akdeniz'de ve Kıbrıs'ta ne sorunlar varsa hepsini masaya koymakla" yetkilendirilmiş eh bir de Sayın Bakan'ın bildirdiğine göre "çok güzel hüsnükabul görmüş" bulunan Türk heyeti üyeleri nasıllar afiyetteler mi acaba?

"Ciddi hava ve füze tehdidi altındaki bir ülke"yi temsilen yürüttükleri temaslarda "Ege'de işgal altında bulunan adalarımız"ı gündeme getirdiler mi?

Türkiye açısından en "güven artırıcı" tavrın Yunanistan'ın bayrak diktiği asker yerleştirdiği bu adalardan çekilmesi olacağını bildirdiler mi? Aksi halde Türkiye'nin yapabileceklerini yapma hakkına sahip olduklarını ifade edip bunları yapmakta da bir an tereddüt yaşamayacağını belirttiler mi?

SORU-YORUM

"Dünyayı bir ülkenin iki dudağı arasına hapseden bir yapı adil olamaz" da "ülkeyi bir insanın iki dudağı arasına hapseden bir yapı" adil olabilir mi? İlkinde hem fikirsek ikincisinde de beraber yürüyemiyoruz acaba aynı mantıkla?

BU AYIP DA YETER

Partilerinin Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı'nın Ankara'yı "parsel parsel sattığını" bizzat iktidarlarında Başbakan Yardımcılığı Bakanlık Hükümet Sözcülüğü TBMM Başkanlığı yapmış "ağabeyleri" itiraf etti.

Söz konusu belediye başkanı "metal yorgunluğu" diye bir "yersen" gerekçesiyle zorunlu istifa ettirildi ama onca adalet bakanı geldi geçti; ne onlardan biri ne "emirlerindeki(!)" savcılardan biri "bir dakika hemşehrim daha karpuz kesecektik" deyip kendisini "hesap vermeye" davet(!) etmedi.

Velhasıl Ankara'nın nasıl ve kimlere "parsel parsel" pazarlandığının ortaya çıkarılması ve sorumluları hakkında gerekli işlemin yapılması yolundaki ilk adımı Ankara'yı "parsel parsel" sömüren "yapılanma"yla ilişkilendirilerek itibarsızlaştırılmaya çalışılan Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş attı; ANFA'nın suç duyurusuyla hukuki süreci başlattı.

Azıcık yüzü ar duygusu utanması olana bunun ayıbı yeter de artar bile!

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/politikacilarin-yuz-karalari-52017yy.htm

================================

ARSLAN BULUT: "7 HAZİRAN-1 KASIM TERÖR İKLİMİ" UYARISI!

CHP milletvekili Ali Şeker İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun stanbul seçimleri üzerinden iç çatışma tezgâhlanıyor!" sözlerini incelemem üzerine bu konuşmadan daha önce TBMM'ye sunduğu soru önergesini hatırlattı.

Şeker Soylu'nun daha önceki "DEAŞ Türkiye içerisinde son 2 5-3 yılda hiç olmadığı kadar hareketli" açıklamasına atıfla "Bu açıklama akıllara AKP'nin tek başına iktidar olamadığı 7 Haziran seçimlerinin ardından 1 Kasım'a kadar geçen karanlık ve terörize edilmiş süreci getiriyor. Ancak herkes bilmeli ki 'İstanbul'u verin bu iş huzur içinde çözülsün' tehditleri ile kimseyi korkutamazlar" dedi.

***

Bilindiği gibi 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra 20 Temmuz 2015 tarihinde Suruç'taki IŞİD saldırısında 33 kişi 10 Ekim 2015 tarihinde gerçekleştirilen Gar katliamında 107 kişi hayatını kaybetmişti.

10 Ekim katliamının ardından hazırlanan müfettiş raporlarına göre IŞİD tarafından gerçekleştirilen saldırının istihbarat ve emniyet tarafından bilindiğini söyleyen CHP'li Şeker "Katliam günü dahil olmak üzere Ankara Emniyeti'ne gönderilen 66 istihbarat raporunun içerisinde intihar bombacısı Yunus Emre Alagöz'ün ismi dahi yazıyordu. Katliamların ardından gerçekleşen mahkeme sürecinde incelenen dinleme kayıtlarına göre Suruç katliamını gerçekleştiren Şeyh Abdurrahman Alagöz ile Yunus Emre Alagöz'ün kanlı eylem ve katliamlara hazırlandıklarının tespit edildiği ancak önlenmedikleri ortaya çıktı. Bu karanlık sürecin aydınlatılmasını hedefleyen araştırma komisyonu kurulması önerilerimiz de AKP tarafından reddedildi" dedi.

Katliamların ardından dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu tarafından söylenen imdi Ankara'daki terör saldırısı sonrasında anket yaptık ve kamuoyunun nabzını tutuyoruz oylarımızda bir yükseliş trendi var" ifadesi ile 7 Haziran öncesi Tayyip Erdoğan tarafından ifade edilen "400 vekil verin bu iş huzur içinde çözülsün" açıklamasını da hatırlatan CHP'li Şeker "AKP yine benzer söylemler ile İstanbul seçimleri öncesi kamuoyunda endişe ve tedirginlik yaratmak istiyor" iddiasında bulundu...

***

Şeker'in bazı soruları şöyle:

- İçişleri Bakanı tarafından yapılan IŞİD hareketliliği açıklaması stanbul'u verin bu iş huzur içinde çözülsün" anlamına mı gelmektedir?

- Suruç ve Ankara katliamları öncesinde yapılan dinlemelerde kanlı faaliyetlerin planlandığı tespit edilmiş ancak önlenmemişken bugün itibariyle dinleme ya da başka istihbarat yöntemleri neticesinde öngörülen ya da tespit edilen başka kanlı faaliyet ya da katliam tehlikeleri bulunmakta mıdır?

- 7 Haziran sonrası IŞİD eliyle gerçekleştirilen saldırılar öncesinde IŞİD faaliyetlerine ilişkin çok sayıda rapor ve istihbaratın mevcut olduğu düşünülürse bu istihbaratların gerektirdiği tedbirleri almayan sorumlular hakkında herhangi bir idari ve adli soruşturma başlatılmış mıdır? Başlatıldı ise nasıl sonuçlanmıştır?

***

Bu soru önergesi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun stanbul seçimleri üzerinden iç çatışma tezgâhlanıyor" sözlerinden önce verilmişti.

Doğrusu YSK kararından önce bana gelen ve tamamını paylaşmadığım duyumda "YSK seçimleri iptal edecek" deniliyordu ama terör eylemlerinin artacağına dair iddialar da vardı. Soylu'nun "DEAŞ Türkiye içerisinde son 2 5-3 yılda hiç olmadığı kadar hareketli" sözleri de aynı duyumların devletin elinde mevcut olduğunu gösteriyordu.

Şimdi yine soruyorum. Peki ne tedbir alınmıştır?

***

Gerçi 31 Mart seçimlerinde İstanbul Ankara ve Antalya'yı kaybeden AKP tekrarlanacak İstanbul seçimleri öncesinde Tayyip Erdoğan'ı geri çekeceğine dair bir haber de var. Duvar gazetesindeki haberde seçim süresince sert üslubuyla ön plana çıkan Tayyip Erdoğan'ın 23 Haziran'da tekrarlanacak İstanbul seçimlerinde daha geri planda kalacağı seçim kampanyasının AKP'nin adayı Binali Yıldırım üzerine yoğunlaştırılacağı iddia edildi.

Karşı tarafa bodoslama saldırmanın kendilerine pek bir hayır getirmediğini nihayet anladılar.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/7-haziran-1-kasim-teror-iklimi-uyarisi-52019yy.htm

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: YÜZDEN OKUMALI SEÇİM SİSTEMİ!

Bu dahiyane yaklaşım YSK'nın 200 küsur sayfalık olduğu ileri sürülen gerekçeli kararına da hakim olmuş mudur bilemiyorum olmamış olmasını diliyorum; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Binali Yıldırım'dan öğrendiğimiz şu:

Seçimi Ekrem İmamoğlu'na kazandırmak üzere usulsüz olarak oluşturulmuş sandık kurulları "seçmene bakıp AK Parti'ye oy vereceğini anlayınca" Büyükşehir Belediye Başkanlığı pusulasını vermemiş ona. Dolayısıyla da eğer kullanılabilseydi Binali Yıldırım'a gidecek olan oylar kullanılamadığı için kaybetmiş AK Parti adayı seçimi!

Şayet birileri Yıldırım'ı trollemiyorsa;

1) Yurdum insanın atasözlerine de yansıyan 'parayla imanın kimde olduğu belli olmaz' nevi bir 'öz'ü yok demek ki! Ne olduğu alnında yazıyor olmalı ki sandık kurulları oy verdiği partiyi; tabii bu vesileyle parti tercihini şekillendiren yaşam tarzını inancını değerlerini hedefini beklentisini ideolojisini hepsini bir bakışta yüzünden okuyabildi.

Eh madem öyle;

A) Derhal seçim sistemi değişmeli; milyonlarca insanı sandık başına sürüklemek yerine ya seçmenin oy vereceği partiyi okuyabilen bir yüz tanıma sistemi oluşturulmalı ya da sayım memurları kapı kapı gezip veya "Skype" gibi iletişim yöntemleriyle ev halkını salona dizerek tek tek yüzlerine bakmak suretiyle oy vereceği siyasi parti kutucuğuna bir çentik atmalı ve böylece "oy kullandırma" işlemini tamamlamalı.

B) Sandık kurulunda görevli alelade kamu görevlilerinin dahi becerebildiği bu "yüzden niyet okuma" işini devletin bu işin eğitimini almış uzmanlarından oluşan istihbarat ağını da kapsayan dev kadroları orduları nasıl beceremedi de; iktidar tekraren aldatıldı? "Fethullah Gülen Hocaefendi"lerinin yüzünden nasıl "aslında" devleti ele geçirmeye çalışan kendilerinden de zerre haz etmeyen ilk fırsatta kuyularını kazmaya hazırlanan bir paralel yapılanmanın başı olduğunu mralı(!)"nın yüzünden nasıl Öcalan'dan dost PKK'dan post olmayacağını okuyamadı?

C) Bu "buluş" yani neyin ne olduğunun bir bakışta insanın yüzünden adlı adınca okunabildiğinin keşfi sadece seçim sistemi değil başta yargı birçok mekanizmanın da sil baştan yenilenmesini gerektirmez mi? Misal hakimler sadığın suratına bakıp da suçlu mu suçsuz mu olduğunu okuyabilirler bu durumda. Öyle olunca da savcı ve avukata soruşturmaya kovuşturmaya delile şahide ne gerek var değil mi ama!

2) Doğru mu anlıyorum Binali Bey'in senaryosuna göre "AK Parti'ye oy vermeyi düşünen seçmen" oy kullanacağı sınıfa geliyor. Sandık kurulu "AK Parti'ye oy vereceğini" bir bakışta anlıyor ve ona Büyükşehir Belediye Başkanlığı pusulasını vermiyor. Muhtarlık İlçe belediye başkanlığı Belediye Meclis üyeliği oyunu kullanan seçmen de "Nerede benim Binali Başkan'a oy vereceğim pusula bunların hiçbirinde adı yok" filan demiyor itiraz etmiyor şikayetçi olmuyor kuzu kuzu evine dönüyor. Hadi gün boyu duruma uyanmıyorlar; AK Partili seçmene verilmeyen pusulalar saat 17.00'yi gösterip de "fazla" olarak elde kaldığında dahi AK Partili sandık görevlileri dönen dolabı çakmıyor hatta orada ayaküstü yapılan "kılıfına uydurma" operasyonuna ortak oluyor… Bu mudur yani? Çok af edersiniz de bu her şeyden önce AK Parti seçmenin zekasına hakaret değil midir? AK Parti böyle bir "gerekçe" öne sürerken aynı zamanda "ben kendi seçmenimi zırcahil varsayıyorum" demiş olmuyor mu?

ALO AHMET….

- Alo Fatih… Bak bugün gene gazetenin ön tarafı…

- Alo Fatih… Kesin o yayını…

- Alo Fatih kaldır o altyazıyı…

Dün Fatih bugün Ahmet yarın Buket…

Ya ne olacağıdı?

Evet "yanlış" olan "ideal" olmayan "doğru" olmayan kesinlikle önceki gece CNN Türk ekranında izlediğimiz "şey". Ama "garip" olan o yayından ziyade bu ülkede insanların hâlâ "gazetecilik" beklentisiyle izliyor olması "merkez" maskeli "yanlı" TV kanallarını.

Aynı kanalda yaşanan Buket Aydın tecrübesinden sonra bilmiyor muydunuz sanki Ekrem İmamoğlu'nun "vaktimiz doldu" dahil her yolla konuşturulmamaya çalışılacağını.

Bu bile bile geçmiş "deplasman performansının kazandırdıkları"nı ölçüp biçip sözü kesilmek üzere engellenmek üzere saygısızlığa uğramak üzere bu yayınlara katılmak buralara bir anlamda meşruluk kazandırmak da bir tercih…

Bu medya düzenini reddetmek yok saymak ve topluma iktidarca yok sayılan alternatif basın yayın organlarından ulaşarak o kanalları o gazeteleri "merkez"e taşımaya katkı sağlamak da bir tercih…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yuzden-okumali-secim-sistemi-52008yy.htm

================================

ORHAN UĞUROĞLU: GEREKÇE MEREKÇE YOK FASA FİSO VAR…

Siyasetçiler gazeteciler akademisyenler ve hukukçular günlerdir merakla heyecanla rötarlı tren bekler gibi sabırla bekliyorlar.

YSK'nın 7 üyesinin 200 sayfalık gerekçeli kararı var da 4 üye de karşı görüş yazacak da yukarıda saydığım ahali de okuyup ahkam kesmek için bekliyor.

Ben de bir kıyak yapıp bu ahaliyi bekletmeyeyim ve açıklayayım;

Gerekçe merekçe yok fasa fiso var…

Çok güvenilir bir kaynaktan ya da YSK üyelerine yakın kaynaktan aldığım bir bilgi değil bu ifade.

Yüzde yüz benim fikrimdir.

Şöyle izah edeyim değerli okurlarıma.

YSK kısa kararında şu gerekçe ile İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini 7 üyenin oyu ile iptal etti:

"Bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması…"

Oylar defalarca sayıldı.

Ekrem İmamoğlu kazandı.

Binali Yıldırım kaybetti.

YSK "çalınan oy" gerekçesi ile seçimi iptal etti mi?

Hayır…

Gerekçe seçim sonuçlarının değişmesine neden oluyor mu?

Hayır olmuyor…

Bu sandık kurulları 24 Haziran Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimlerinde de ilçe seçim kurulları tarafından görevlendirildi mi?

Evet…

O iki seçim de YSK'nın bu kısa kararındaki gerekçeye göre sakat mı? Sakat…

O seçimlerin de iptal edilmesine YSK ne dedi?

"Gerek yok seçimler geçerlidir"

Ya İstanbul seçimi?

"Gerek var seçim geçersizdir"

Ahali ise ağlak ağlak haykırıyor…

"Gerekçeli karar açıklansın. "

Ey ahali gerekçeli karar marar yok

İnanın bana YSK tarafından yayınlanırsa bu gerekçeli karar fasa fisodur…

Ama gelin görün ki 7 asil 4 yedek üyenin toplanıp 11 üye ile karar alınması YSK'ya göre anayasaya ve mevzuata uygunmuş.

YSK üyeleri anayasa ve yasaları sular seller gibi ezbere biliyormuş.

İşgüzar bir vatandaş İstanbul İl Seçim Kurulu aracılığıyla YSK'ya bir başvuru yaparak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaline ilişkin kararın iptalini ve Kurul'un yedi asıl üyesiyle toplanarak tekrar karar vermesini istedi.

İstemi görüşen YSK talebi reddetti.

YSK'ye Yargıtay ve Danıştay genel kurullarınca doğrudan "yedek üye" sıfatıyla üye seçilmediği vurgulanan gerekçede hangi üyelerin yedek üye olacağının ad çekme suretiyle belirlendiği aktarıldı.

Kararda Anayasa 298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkındaki Kanun ve 7062 sayılı Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'da YSK'nin yedi üye toplanacağına dair açık bir hüküm ve düzenleme bulunmadığı vurgulandı.

Peki YSK'nın 7 asil 4 yedek üyesine soruyorum.

Bu kanunlarda 11 üye ile karar verilmesi şartı var mı?

YSK resmi açıklamasında diyor ki; "Kararlardaki demokratik meşruiyet ve geniş katılımlı müzakereye olanak tanımak açısından YSK oldukça uzun bir süredir on bir tam üye ile toplanmakta kararlarını salt çoğunlukla almaktadır. "

Şimdi gelelim bu resmi açıklamadaki hukuki püf noktasına.

YSK "Kaldı ki 298 sayılı Kanun'un 113/3. maddesinde YSK'nin seçimin sonunda verilecek tutanaklara karşı yapılan itirazların incelenmesinde tam sayı ile yani on bir tam sayı ile on bir üye toplanacağı düzenlenmiştir" diye bir itirafta da bulunuyor.

Ey YSK üyeleri;

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini "tutanaklara yapılan itiraz" gerekçesi ile iptal etmediniz ki 11 üye ile toplanasınız…

Siz "Bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması…" gerekçesi ile İstanbul seçimini iptal ettiniz.

Ey YSK üyeleri

Asıl görev süresi biten 6 üye ile toplanıp karar almanız Anayasa'ya aykırıdır.

TBMM'den seçime bir yıldan az kalan sürede çıkartılan seçim yasası değişikliklerinin uygulanmaması gerektiğini neden bilmezden geliyorsunuz.

31 Mart seçim sonuçları açısında kararlar veren YSK'nın anayasa ve yasalara göre resmi olarak sadece 5 üyesi vardır.

Görev süresi dolan 6 üye AKP ve MHP işbirliği ile çıkartılan yasayı "Anayasa'ya aykırı" gerekçesi ile "yok hükmünde" saymalı ve YSK toplantılarına katılmamalıdır.

6 YSK üyesi YSK toplantılarına katılarak açıkça anayasa suçu işlemektedir.

ACI KAYBIMIZ: Canım kardeşim 50 yıllık dostum meslektaşım Taki Doğan hayatını kaybetti... Oğlu Yılda'ya ve sevenlerine sabır diliyorum. Mekânın Cennet ruhun şad olsun Taki kardeşim.

Bugün (22 Mayıs 2019) saat 11.00'de TSYD'de Ankara Şubesinde düzenlenecek törenin ardından Kocatepe caminde öğle namazına müteakip Gölbaşı kabristanında defnedilecektir.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/gerekce-merekce-yok-fasa-fiso-var-52006yy.htm

================================

ÇÜNKÜ ÇALDILAR!

İmamoğlu'nun vaatlerini ve sloganlarını sahiplenen AKP Google'dan Ekrem İmamoğlu ifadesini satın almış. İmamoğlu aranınca Binali Yıldırım'ın reklamları çıkıyor.

================================

CAN ATAKLI: ÖYLE BEDAVAYA BİRLİK BERABERLİK OLMAZ ÖNCE HUKUK VE DEMOKRASİ GERİ GELMELİ

Açık söyleyeyim kendi hesabıma son birkaç gündür kulaklarım pek rahat.

Çünkü mesleğim ve görevim gereği AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın konuşmalarınıdinliyorum ama bir iki gündür küfür hakaret aşağılama tehdit kelimelerini hiç kullanmıyor.

Tam tersine "birlikten" söz ediyor.

"Herkesin ele ele vermesi" halinde üstesinden gelemeyeceğimiz hiçbir şey olmadığını anlatıyor.

Omuz omuza olunması halinde dış güçlerin üstesinden gelinebileceğini söylüyor.

Kulağa elbette çok hoş geliyor bu söylem.

Ama bunu ilk kez duymuyoruz ki.

Erdoğan bu tür konuşmaları iki zamanda yapıyor.

Birincisi seçim kazandığında.

Çıkıyor balkona herkesi kucaklayacağını müjdeliyor birçok akılsız muhalif de buna inanıyor.

İkincisi başı sıkıştığında.

Şu anki ruh hali "başının çok sıkışmış olduğunu" gösteriyor.

Ekonomi facia.

S-400'ler nedeniyle Amerika ile durum felaket.

Füze alımını bir süre erteleme ihtimali Rusya ile feci şekilde papaz olmamıza yol açacaktır.

Suriye bataklığı bizi içine iyice çekiyor. İdlib ve Afrin'den nasıl döneceğimizi bilemiyoruz.

Menbiç ve çevresinde Amerikan silahları ile donatılmış PYD-YPG devlet kurdu kuracak.

İran'a yönelik bir askeri operasyonun Türkiye'yi içine almaması mümkün değil.

Karadeniz'de kıyısı bulunan ülkelerle aramız giderek açılıyor.

Bunların hepsinin ötesinde AKP sürekli kan kaybediyor.

Seçmeni azalıyor. Parti içi muhalefet sessiz ve derinden çok etkili oluyor.

Partinin önemli isimlerinden bazılarının parti kurma hazırlığında oldukları söyleniyor.

Bu durumda Erdoğan'ın seçenekleri çok az.

Bu nedenle kurtuluşu muhalefete el uzatıp "Birlik beraberlik ruhu içinde ülkemizi darboğazdan kurtaralım" popülizmine sapıyor.

Elbette bu söylem toplumun ciddi bir kesiminde olumlu karşılanacaktır.

Özellikle AKP yandaş ve tetikçileri ile tatlısu muhalifleri şte özlenen tablo" türü içeriği sığ söylemlerde bulunacaklardır.

Ancak şunu açıkça söylemeliyim;

Birlik ve beraberlik söylemi etkili gibi olmakla birlikte ucuz bir söylemdir.

Öncelikle bütün bu sorunları Türkiye'nin başına açan ve çözemeyen başta Erdoğan olmak üzere AKP iktidarıdır.

O halde öncelikle bu durumun saptanması ve kabul edilmesi gerekir.

Bunun ötesinde ihtiyacımız olan Erdoğan'ın tek adamlığının gölgesinde bir ittifakkurmak değildir.

İhtiyacımız demokrasidir hukuktur insan haklarıdır.

Türkiye mutlaka ve mutlaka tekrar demokrasiye dönmelidir.

Hukuk tekrar en kutsal değer haline gelmelidir.

İnsan hakları ve özgürlükleri tekrar geri getirilmelidir.

Bugünkü yapı ile bile bu başarılabilir.

Çok hızlı bir anayasa değişikliği ile tekrar parlamenter sisteme dönülmelidir.

Cumhurbaşkanlığı yine sembolik hale getirilmeli bundan sonraki seçimi yine parlamento tarafından yapılmalıdır.

Cumhurbaşkanı bugünkü Meclis'ten bir kişiye hükümet kurma görevi vermelidir.

Bu kişi ister ikili koalisyon ister azınlık hükümeti denemeli ya da ulusal bir konsensüs sağlanarak "milli birlik hükümeti" kurulmalıdır.

Bu parlamento hızlı biçimde güçlendirilmiş demokratik parlamenter sistemin esas olduğu kişi haklarını fikir ve inanç özgürlüklerini kesin güvence altına alan bir anayasa yapmalıdır.

Bu durumda bir ya da iki yıl içinde seçime gidilebileceği gibi önümüzdeki 4 yıl bu yönetimle de gidilebilir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Rum Yunan Pontus yaygaralarının tam bir kumpas olduğu ortaya çıktı

Bazen insan "Bu kadarı da olmaz ki" diyebilir.

Ama 17 yılda öğrendiğim bir şey varsa o da şu; "Söz konusu olan AKP ise akla hayale gelmeyen her şey yapılabilir. "

Dün bu köşedeki fotoğrafları hatırlıyorsunuzdur mutlaka.

Erdoğan'ın hahamlarla yaptığı görüşmenin fotoğrafını değiştirip sanki İmamoğlu hahamlarla görüşüyormuş gibi yayınlamışlar bir de üstüne; "Siyonizmin dostu Ekrem Hahamoğlu tepkisiz kalma eey Müslüman" diye yazmışlardı.

"Bu kadar da rezillik olmaz" diye düşündünüz mutlaka.

Ama dün bir başkası daha çıktı.

Yunanistan'ın en büyük gazetelerinden biri olan Etnos stanbul'u bir Ruh kazandı"başlığı ile çıktı.

Daha önce adı pek bilinmeyen bir internet sitesinde benzer bir haber yayınlanmıştı.

O internet sitesi "Konstantinopolis'in yeni başkanı Pontuslu bir Rum" başlığını kullanmıştı.

AKP'nin İBB Meclis Başkanvekili Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu İmamoğlu'nun doğum yerinin Trabzon olduğunu hatırlatarak "Rum benzetmesi" yapmış ve büyük bir oyun oynandığını ileri sürmüştü.

Evet büyük bir oyun olduğu ortaya çıktı.

Muhtemelen isimsiz bir internet sitesinin haberinin çok etkili olmadığı görüldü ve bu kez çok satışlı bir gazetenin de manşetine İmamoğlu taşındı.

İşe bakın ki bu gazetenin sahibi çok ilginç bir kişi.

Rus oligarklardan biri olan Trabzon kökenli İvan Savvidis Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yakın dost.

Türkiye'ye geldiğinde Bakan'la çok sıcak görüşmeler yaptığı biliniyor.

Türkiye ile yakın ilişkisi olan AKP'lileri yakından tanıyan bir Rus oligarkın İmamoğlu'nu "Pontuslu Rum" olarak tanıtmasının yaratacağı etkiyi bilmemesi mümkün olabilir mi?

Çok açık görülüyor ki kaba bir tezgah hazırlanmış.

Bu tezgahın içinde hükümetin bir bakanının olması da ayrı bir ayıp ki söylemeye dilim varmıyor.

Artık "Aklımıza hayalimize gelmeyecek" tezgahlar bu kadar ucuzlamışsa demek ki AKP'nin İstanbul'daki durumu gerçekten çok kötü.

SORALIM BAKALIM

82 milyon edebiyatı "Kürt oyları için" olmasın sakın

Erdoğan tutunacak dal arıyor.

Bir anda sert gerginlik ve düşmanlık yaratan söylemi gitti.

Yerine barışçı bir ifade biçimi geldi.

Son iki üç gündür kimseye terörist demiyor.

Hainlikle suçlamıyor kimseyi.

"Bölücüleeer dış güçlerin uşaklarııı" diye de bağırmıyor.

"Biz Yaradan'dan ötürü yaradılanı severiz" dedikten sonra "Bunlaaaaar" diye öfke saçmıyor.

Tam tersine bir anda dünyanın en munis insanı haline geliverdi AKP Genel Başkanı.

"Biz" diyor "82 milyonun her ferdini birlik ve beraberliğe çağırıyoruz. "

Sonra devam ediyor; "Biz bütünlük içinde olduğumuzda bütün sorunların üstesinden geliriz. "

Hepsi güzel de bu "82 milyon kardeşiz edebiyatı" bana biraz garip geliyor.

82 milyonun tamamı dendiğine göre örneğin bunların arasında Abdullah Öcalan da var.

Yine hapisteki Selahattin Demirtaş da bu 82 milyonun içinde el ele tutuşulacak kişilerden biri olmalı.

Parti kurmaya çalışan Abdullah Gül Ahmet Davutoğlu da bu liste içindedir mutlaka.

Ekrem İmamoğlu Mansur Yavaş da var 82 milyonun içinde.

Ama bana göre 82 milyon edebiyatı ilk saydığım isimler için daha geçerli.

Erdoğan ve saraydaki adamları muhtemelen "kaba milliyetçilik" ve "beka" propagandasının yararlı olmadığını sonunda anladılar ve HDP oylarına göz diktiler.

Abdullah Öcalan'a avukat gönderilmesi Demirtaş'ın serbest bırakılacağı söylentilerinin çıkması HDP'ye göz kırpmanın ilk sinyalleriydi.

"82 milyon" edebiyatının asıl hedefinin HDP seçmeni olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde.

ŞAŞIRDIM

Galatasaray'ın "Cüppeli Ahmet Hocası" kim?

Şimdi "Nereden çıktı bu başlık?" diye şaşıracaksınız.

Haklısınız.

Ama ben de "şaşırdığım" için yazdım zaten.

Galatasaray bu hafta sonu büyük şampiyonluk kutlamasına hazırlanıyor.

Kulüp yönetimi bu nedenle hazırlıklarını sürdürürken şampiyonluk törenini kimin düzenleyeceği de belirlendi.

Kim biliyor musunuz?

Cüppeli Ahmet Hoca'nın damadı ve kardeşlerinin şirketi.

Bu şirketin adını Ekrem İmamoğlu'nun seçimi kazandığı ama itirazlar nedeniyle henüz mazbatasının verilmediği günlerde duymuştuk. İstanbul Belediyesi Lale Kupası Kadınlar Tenis Turnuvası organizasyonunu alelacele Cüppeli'nin damadının şirketine vermişti.

637 bin liralık organizasyon bedeli de şirkete anında ödenmişti.

İşte Adstation Organizasyon İletişim Danışmanlık Şirketi Galatasaray'ın dev prodüksiyonunu yapacak.

"Ne var bunda?" diyebilirsiniz.

Elbette yok. Aynı şirket geçen yıl da şampiyonluk organizasyonunu almak istemiş ama kulüp üyelerinin tepkisi üzerine bunu başaramamıştı.

Bu yıl kulüp yönetimi başka alternatifleri hiç değerlendirmeden Erdoğan'a da çok yakın olduğu bilinen bu kardeşlere verdi organizasyonu.

Galatasaraylı bir dostum şöyle dedi; "Divan toplantısında 'Her şey güzel olacak' sloganının atılmasından sonra Arena'da da aynı şeyin yaşanması üzerine yönetime iktidardan çok ağır baskılar geldi. Sanıyorum yönetim kendini kurtarmak için işaret edilen şirkete bu görevi verdi. "

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/oyle-bedavaya-birlik-beraberlik-olmaz-once-hukuk-ve-demokrasi-geri-gelmeli-4898127/

================================

CAN ATAKLI: BUNLARDAN MEDET UMUYORLAR AMA ANINDA YAKALANIYORLAR

İktidar biraz panikte.

Seçim yenilgisini biliyorlar.

Bir umut "Kızgınları tekrar çekebiliriz" diyerek seçimleri tekrarlıyorlar.

Şunun şurasında kaldı bir ay.

Artık ne yaparlarsa yapacaklar.

Yandaş yazarlardan biri dünkü köşesinde "Sosyal medyanın ihmal edilmemesi gerektiğini" yazıyordu.

AKP'ye destek olan esprili videolar görseller hazırlayanlar varmış ama Genel Merkez bunların biraz geri bırakılmasını istemiş. Bu nedenle seçim öncesi AKP kamuoyuna yeterince ulaşamamış bu yüzden seçimlerde başarılı olunamamış.

AKP yönetimi böyle bir engel koydu mu bilmiyorum ama engel koymasında çok yarar var diye düşünüyorum.

Çünkü bu yandaşları kendi haline bırakınca abuk sabuk işler yapıyorlar.

Gerçi ilk anda etkili gibi görünüyor bu işler ama gerçek mutlaka ortaya çıkıyor ve rezillik oluyor.

Örneğin yandaş bir ekip Ekrem İmamoğlu'nu güya zora düşürmeyi amaçlayarak'Photoshop'la değiştirdikleri fotoğrafları servis etmişler.

Bunlardan bir tanesinde Ekrem İmamoğlu bir koltukta bacaklarını iki yana doğru açmış yan tarafında üç haham oturuyor.

Fotoğrafı servis edenler altına "Siyonizmin dostu Ekrem Hahamoğlu. Tepkisiz kalma eey Müslüman" yazmışlar.

Diğer fotoğrafta ise Ekrem İmamoğlu İsrail Başbakanı Netenyahu ile el sıkışıyor. İkisinin de gülen yüzleri dikkat çekiyor.

Hani "Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" diye bir atasözümüz vardır.

Bunların mumu anında sönüyor.

Gelelim gerçeğe…

İlk kez 18 Mayıs 2019'da bir Facebook sayfasında yayınlanan bu fotoğraflar 4 bin 700 kişitarafından paylaşılmış.

Ancak fotoğrafların ikisi de gerçek değil.

Gerçek olmadığı gibi üzerinde oynadıkları asıl fotoğraflar yapılan operasyonun ne kadar acemice olduğunu ortaya koyuyor.

Öyle ki bu tür pis oyunlar ortaya çıktığında aslında bizzat iktidara zarar veriyor orası da başka tabii. Bana göre hava hoş.

Tıpkı bu fotoğraflardaki gibi.

Ekrem İmamoğlu'nu hahamlarla birlikte gösteren fotoğraftaki asıl kişi Cumhurbaşkanı Erdoğan.

Bu fotoğraf 15 Mayıs 2018'de Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İngiltere'de Neturei Karta Ortodoks Musevi Cemaati üyeleri ile yaptığı görüşme sırasında çekilmiş.

Şimdi bu montajdaki en komik olan ne biliyor musunuz?

Montajı yapanlar pek bilgili olmadıkları için olacak arka plandaki bayrağı aynen bırakmışlar.

Oysa o bayrağın üzerinde Cumhurbaşkanlığı forsu var.

Bu forsu ancak cumhurbaşkanı kullanabiliyor

Diğer fotoğrafın öyküsü de pek komik.

Çünkü montajcılar Netenyahu ile Ekrem İmamoğlu'nu el sıkışırken göstermişler ama eli asıl sıkılan kişi Muharrem İnce.

Bu fotoğraf 9 Ocak 2019 tarihinde AA foto muhabiri Ahmet Bolat tarafından çekilmiş.

Bu gerçeği "teyit.org" isimli bir interhet sitesi ortaya çıkarmış.

Bu site sosyal medyada büyük ilgi çeken ama doğruluğu tam bilinemeyen fotoğraf görüntü ve bilgileri titizlikle inceleyip "onay" veriyor.

Gerçekten çok yararlı bir site.

Bugüne kadar pek çok bilgi kirliliği bu sitenin çalışmaları sayesinde giderildi.

Bu nedenle ben de kendilerine teşekkür ederim.

Son bilgi; teyit.org fotoğrafların orijinalinin Anadolu Ajansı arşivinde olduğunu vurgulamış.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Belediyenin açıklamasının gerçeği yansıtmadığı o kadar ortada ki

İstanbul Belediye Başkanlığı'na oturtulan Vali bir açıklama yayınlamış.

Son günlerde CHP tarafından ileri sürülen bazı iddialara cevap verilmiş.

Kullanılan makam araçları sayısı belediye dışındaki kişilere sağlanan araç ve şoför hizmeti gibi iddiaları iftira olarak nitelenerek "güya" yalanlama yapılmış.

Ama okuduğunuzda hemen görüyorsunuz gerçeğin nasıl saklandığını.

Açıklamada bu yönde usulsüzlüğün yapıldığı iddia edilen İETT İSKİ gibi kurumlar uzun uzun anlatılıp övülüyor.

Bu "güzide kuruluşlarda" bu tür şeylerin olamayacağı anlatılıyor.

Ama olmuş aslında.

Nereden biliyoruz?

Çünkü bunlar zaten AKP'lilerin hazırlandığı raporlarda var CHP'liler ayrı bir inceleme yapmadılar ki.

CHP'li Meclis Üyesi Tarık Balyalı bu bilgileri belediye kayıtlardan aldı.

Zaten üç satırla yapılabilecek bir açıklamanın neredeyse bir kitapçık boyutunda olması bile gerçeğin gizlenmek istendiğini açık biçimde gösteriyor.

Çok belli ki belediyede panik büyük.

Aslında belediyenin başına konulan skürdarlı" Vali'yi uyarmak gerek.

Son belediye başkanı kendisi olacağı için hepsinden sorumlu tutulabilir.

Bu iktidar kendi adamlarını korumak için kurban gibi seçtiği valiyi her şeyden suçlayıp yargılayabilir.

ÇOK GÜLDÜM

Fıkrayı okuyun ama oraya buraya çekmeyin sakın

Sosyal medyada gördüm.

Bilinen bir fıkrayı "YSK'nın gerekçeli kararı 200 sayfayı geçiyor" başlığı ile paylaşmışlar.

Fıkra şöyle;

Akıl hastanesinde doktorlar hastaları denetlerlerken hastalardan birisi "müthiş bir roman yazdığını" söyleyip 200 sayfa tutan bir tomarı doktora vermiş.

Romanın ilk sayfasını açan doktor ilk cümleyi okumuş: "Napalyon ata bindi"

Sonra devam etmiş doktor; "dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg son sayfaya kadar dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg dıgı dıg bıııırrs çüüüş. "

200'üncü son sayfanın son satırında ise şu yazıyormuş; "Napolyon attan indi"

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/bunlardan-medet-umuyorlar-ama-aninda-yakalaniyorlar-4883690/

================================

================================

TOKMAK: Bilmece gibi bir lâf!

AKP İstanbul adayı Binali Bey'e konuşmamasını tavsiye ederek "Konuştukça batıyor!"demiştim.

Ne de olsa hayat tecrübemiz ondan fazla ama… Binali Bey büyük sözü dinlemiyor! Hemen her konuşmasında tuhaf lâflar ediyor!

Üsküdar'da bir iftar yemeğine katılan Binali Yıldırım iftar öncesi ve sonrası vatandaşlarla konuştu. Hep aynı lâfları etti. Sadece bir cümlesi çok ilginç:

"Seçim sandığa atılan oylarla değil sandıkta yapılan sayımla kazanılır!" dedi.

Anlayana aşk olsun! Ne demek bu?

Binali Bey'i dinleyenler arasında aklı başında olanlar şaşırdı kaldı bu sözlere…

Sandığa atılan oylar değil sandıkta sayılan oylar ha?

Bu sözleriyle bir yerdeki birilerine mesaj mı vermek istedi acaba?

Her seçimde böyle mi yapıyorlardı?

Atılan oyları diledikleri gibi saydırıp mı kazanıyorlardı?

Bu defa aynı şeyi yapamadıkları için mi kaybettiler?

23 Haziran seçimleri şimdiden bilmece haline geldi!

Kimine hay hay kimine vay vay!

Nerede aşırı güç varsa orada adalet olmuyor!

Bizdeki adaletin özeti: "Kimine hay hay kimine vay vay!"

Mutlu bir ülke olmak için önce adaletli olmamız gerektiğini iktidar mensuplarına anlatamıyoruz!

Hep seçimden bahsederken ekonomiyi unuttuk mu?

Hayır unutmadık ama ağır hastalara ne denirdi? "Doktor ne yersen ye diyor!" denilmez miydi?

İşte ekonomimiz de bu durumda! Doktor "Ne yersen ye!" diyor!

Bir türlü iyileşemiyor hastamız! Neden?

Hadi "Bilgisizlik" demeyelim de "Bilgi eksikliği" diyelim… Ekonomi yönetimi ehil ellerde olmayınca işler sarpa sarıyor!

★★★

Yalnız bilgi eksikliği değil İstanbul seçiminin iptali de ekonomiyi vurdu!

"İstanbul para deposu! Aman kaybetmeyelim" diyerek iptal kararı aldırtmak ekonomide derin yaralar açtı.

Ekonomik gidişin tipik göstergesi olan dolar fiyatları seçim öncesi 5 lira 49 kuruşken iptal kararıyla birlikte 6 liranın üzerine fırladı!

Türk lirası 31 Mart'tan sonra en fazla değer kaybeden para oldu.

İktidarın İstanbul'u mutlaka geri alma hevesinin millete çok pahalıya mal olacağı kesin!

İşsizlik ve enflasyon daha da artacak insanlarımız iyice ezilecek!

★★★

Gaziantepli Eyüp Dal milyonlarca işsizden biridir.

5 yıldır iş arıyor bulamıyordu.

Sonunda bunalıma girdi Gaziantep'te AKP'li Şahinbey Belediyesi önünde üzerine benzin dökerek kendini yaktı!

Ülkemizdeki işsizlik nedeniyle yaşanan dramlardan sadece biridir bu!

Allah bu milletin yardımcısı olsun!

Beyin göçünden gönül göçüne!

Kısa bir süre önce bir öğrencimizin Türk vatandaşlığından çıkmak istemesi ve bir TV programında "Almanya'nın Köln Üniversitesinde tıp okumak istiyorum ondan sonra da Alman vatandaşı olurum" demesi çok kişiyi rahatsız edip üzmüştü.

Araştırmacı yazar Nazif Ay "Bundan daha da önemlisi beyin göçünden sonra Türk gençlerinin 'gönül göçü' de başladı" diyerek şunları anlattı:

"Yıllardır Türkiye'den yabancı ülkelere beyin göçü oluyordu. Ancak Türk gençlerinin gönül göçü sürecinin de başlaması ülkemizin geleceği için bir tehlikedir.

Büyük Atatürk 190 civarında Batılı bilim insanını Türkiye'ye getirtip onların beyinlerinden yararlanmıştı. Çanakkale'de ölen Anzak askerlerinin ailelerine yazdığı duygulu mektup nedeniyle okyanuslar ötesindeki insanların gönüllerini fethetmişti. Bunlar bize örnek olması gereken tarihi vesikalardır.

Atatürk Hz. Muhammed'in "Gönül alma" geleneği ve irfanından geliyordu. Hz. Muhammed "Mekke'nin fethinde kendine zulmeden azgın müşrikleri bile af edebilen yüce bir insandı. Atatürk'ün hedeflediği bilim irfan ve ahlâk değerlerinin tekrar egemen olacağı iklimde yaşayabileceğimiz günlere kavuşmak için gençlerimize gelecek umudu vermeli onları kaçırmamalıyız. "

TEBESSÜM

İnsan çamurdan yapılmış!

Kadim okurum Ersoy Öngün'den gelen ilginç bir yorum:

"Dinî inanışlara göre Tanrı insanı topraktan (çamurdan) yaratmış ve çamura 'Ol' demiş insan olmuş!

31 Mart seçimlerinden sonra yapılanları görünce insanın çamurdan yaratıldığına olan inancım daha da pekişti.

Üstelik bunların bazılarına "Ol" denilmediği için sırf 'çamur' kalmışlar!"

GÜNÜN SÖZÜ

İçlerinde insanlık ışığı yoksa dışları parlak olsa bile neye yarar?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/bilmece-gibi-bir-laf-4883550/

================================

SONER YALÇIN: RUM MU DEDİNİZ?

Türk; Yavuz Sultan Selim'e göre eşek idi…

Türk; Koçi Beye göre mezhepsiz ecnebiydi…

Türk; Hoca Saadettin Efendi'ye göre leşti hilebazdı aşağılıktı…

Türk; Naima'ya göre azgındı çirkindi kabaydı cahildi…

Türk; Nef-i'ye göre Allah'ın irfan pınarını yasakladığıydı…

Türk; Baki'ye göre kabaydı…

Türk; Hafız Çelebi'ye göre baban bile olsa öldürülmesi gerekendi…

Türk; Sadrazam Kuyucu Murat'a göre başı vurulması gerekendi…

Türk; Aksaraylı Kerimettin Mahmut'a göre hunhar köpekti. Me'lundu…

Türk; Merzifonlu Seyyit Abdurrahman Eşref'e göre eşsiz bir gaddardı…

Türk; Gelibolulu Mustafa Ali'ye göre pasaklıydı çirkindi…

Türk; Taşlıcalı Yahya'ya göre soyu kuruyasıca idi…

Türk; Büyükelçi Moralı Çuhadır Ahmet'e göre hayvandan farkı olmayandı…

Türk; Tokatlı Nuri'ye göre şehir dili bilmez hayvandı…

Türk; Şeyhülislam Mustafa Sabri'ye göre tiksinti duyulandı…

Türk; Vahdettin'e göre dini soyu sopu yurdu belirsiz cahiller sürüsüydü…

Siniriniz bozulmasın devam etmeyeyim!

Osmanlı…

Ermenilere "Millet-i Sadıka"

Araplara "Kavm-i Necip". .

Rumlara "Romalı" anlamına gelen "Romeos" derken Türkler'i böyle aşağıladı.

Peki Türk kendini nasıl görüyordu?

Türk'ün hali

"İlk ders beni şaşırtmıştı. Bu bölük o zamanki milletin bir parçasıydı. Hepsi de Anadolu köylüleriydi. Biz Anadolu köylüsünü dindar mutaassıp bilirdik. Halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.

Fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. Daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.

'Biz hangi milletteniz' deyince her kafadan bir ses çıktı:

'Biz Türk değil miyiz' deyince de hemen 'Estağfurullah' diye karşılık verdiler.

Türklüğü kabul etmiyorlardı.

Halbuki biz Türk'tük. Bu ordu Türk Ordusu'ydu. Türklük için savaşıyorduk. Asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu Türklük olabilirdi.

Fakat ne çare ki bu "biz Türk değil miyiz?" diye sorunca "Estağfurullah" diye cevap verenlerin görünüşe göre Türk demek Kızılbaş demekti. (…)

Dininde milliyetinde birleşmiş olmayan bu bölük dersler ilerledikçe görüldü ki devletin şeklini devletin adını padişahın ismini devletin merkezini başkumandanını ve onun vekilini de bilmemektedir.

Hele iş vatan bahsine dönünce büsbütün karıştı. Kısacası vatanımızın neresi olduğunu bilen yoktu. Yahut da bütün bilgiler belirsiz köksüz şekilsiz ve yanlıştı…"

Şevket Süreyya Aydemir (1897-1976) hayat öyküsünü yazdığı "Suyu Arayan Adam" kitabında böyle anlattı Türkleri…

Vatandaşlık Bayramı

Falih Rıfkı Atay (1894-1971) "Batış Yılları" adlı eserinde kendi kuşağını Osmanlı'nın son çocukları olarak tanımladı:

"Kendime ilk defa ne zaman 'Türk' dediğimi pek hatırlamıyorum. Bizim çocukluğumuzda 'Türk' kaba ve yabani demekti. İslam ümmetinden ve Osmanlı idik. İlmihallerde baş dersimiz 'din ile milliyetin bir olduğunu' öğrenmekti.

'Vatan' sözü yasaktı. Onu ben büyüyüp de Namık Kemal'i okuduğum günlerde kitapta gördüm. Kulağımla ancak Meşrutiyet'te duydum.

Biz padişah kulları idik. Okul çıkışlarında her akşam sıraya girer 'Padişahım çok yaşa' diye bağırırdık…"

Buraya kadar yazdıklarımın kuşkusuz amacı var:

Mustafa Kemal de Osmanlı'nın son kuşağındandı. Türk'ün Osmanlı iktidarı tarafından nasıl aşağılandığını yaşadı. Osmanlı münevverlerinin Babıali'de "Türk" sözünü Arap aksanıyla ifade ederek "Terk" diye yazdıklarını unutmadı. ("Terk" sözcüğünün çoğulu Arapçada "Etrâk" demekti; ve Türklere "İdrâki biidrak" -anlayışsız Türkler- diyorlardı!)

Oysa…

Türk; Atatürk'e göre yıldırımdı kasırgaydı dünyayı aydınlatan güneşti. Bu sebeple…

91 yıl önce…

Tarih: 23 Mayıs 1928.

TBMM 1312 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nu kabul etti. Böylece…

Asırlardır hor görülen Türk yurttaşlık payesiyle onurlandırıldı.

Osmanlı ile Cumhuriyet farkı buydu…

Bugünlerde…

"Osmanlıcı" geçinen kimi AKP'liler Ekrem İmamoğlu'nun "Türk" değil "Rum" olduğunu ima ederek onu aşağılamaya çalışıyor! Demek ki artık…

"Türk" Osmanlı'da olduğu gibi aşağılanan-horlanan değildi.

Zamanın ruhu değişmişti: Türk; uluydu yüceydi…

Atatürk başarmıştı.

Vatandaşlık Bayramınız kutlu olsun.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/rum-mu-dediniz-4898043/




- - - - - - - - - - - - -

- - - - - - - - - - - - -
Milli egemenlik oyle bir nurdur ki onun karsisinda zincirler erir tac ve tahtlar batar mahvolur.
Milletlerin esirligi uzerine kurulmus muesseseler her tarafta yikilmaya mahkumdurlar.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

27. ALLAH'A INANMAK HIC INANMAMAKTAN NE DAHA EMINDIR, NE DE DAHA AZ CANIYANE

Genellikle insanlar icin hicbir sey, bir kaniti, korku kadar ikna edici kilmaz. Bu ilkenin sonucu olarak hocalar, rahipler, hahamlar vb. butun ilahiyatcilar bize derler ki, "En guvenilir yon tutulmalidir. Allah, varligi hakkinda kuskulanmak kustahliginda bulunanlari siddetli cezalara, azaplara carpacaktir, onun siddeti dogrudur. Bu nedenle tanrisizlardan intikamini acimadan alacaktir. Cunku, deliliklerden ya da fesattan, dinsizlik ve gunahkarliktan baska, bir mutlak hukumdarin varligini reddettir ebilecek hicbir sey yoktur".

Bu tehditleri sogukkanlilikla inceleyecek olursak, soz konusu seylerin "varsayildigini" buluruz. Yani sozunu ettikleri seylerin gercekte olmadigini, varsayilan seyler oldugunu goruruz. Kendisine inanmanin daha guvenilir ve mevcudiyetinde tereddut ya da onu inkar etmenin pek cirkin, pek lanetlenmis oldugunu bize soylemeden once, ise, bir Allah'in varligini inandirici bir sekilde kanitlamakla baslanmaliydi. Bize yine kanitlanmaliydi ki, adil bir Allah, bozuk akillarin anlayamadigi bir zat, varligina inanmaya engel olan bir cinnet halinde bulunduklarindan dolayi insanlari acimasizca cezalandirabilir. Sozun kisasi, kanitlamasi gerekirdi ki, adaletle dolu oldugu soylenen ilahi zat, kendisi hakkinda insanin kusatilmis oldugu yenilmez ve zorunlu cehaleti cezaya carptirabilir. . . Ilahiyatcilarin dusunce, yargilama ve akil yurutme tarzi pek tuhaf degil midir?

Korkunc hayaletler uretirler, onlari celiskilerden olustururlar. Sonra da emin yolun, bizzat icat ettikleri bu hayaletlerin varligindan kuskulanmamak oldugunu soylerler!

Bu yol izlenince, inanilmasi inanilmamasindan daha guvenilir olmayan hicbir sacmalik bulunmaz.

Butun cocuklar tanritanimazdir, Allah hakkinda hicbir fikirleri yoktur; bu durumda bu cehaletleri nedeniyle cocuklar suclu mudur? Cocuklarin Allah'a inanma zorunlulugu hangi yasta baslar? Ergenlik yasinda diyeceksiniz. Bu yas ne zaman baslamalidir?. . . Bundan baska, en derin ilahiyatcilar, hocalar, papazlar, hahamlar tanrinin icyuzu meselesinde yaya kalir ve bu konuda bir sey bilmekle iftihar edemezken, dunyanin halki, kadinlar, isciler, sozun kisasi butun insan kitlesini olusturanlar, bu noktada hangi fikre sahip olabilirler?

- - - - - - - - - - - - -
Insanin azinlikta olmasi, tek kisilik bir azinlik olmasi bile, deli oldugu anlamina gelmiyordu.
Bir dogru vardi, bir de dogru olmayan dogruya sarildigin zaman, tum dunyayi karsina bile alsan, deli olmuyordun.
akillilik cogunluga bakilarak soylenmez.
George Orwell 1984

George Orwell1984

- - - - - - - - - - - - -
Tanrisiz bir dunya fikri bana, kendisi mukemmel olup cehhennem tehdidiyle koseye sikistirabilmek icin kusurlu bir insanlik yaratan bir tanrinin varligindan daha az sacma geliyor.

SALACROU,ARMAND (1899-1989) Fransiz oyun yazari ve senarist.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 


 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder