28 Mayıs 2019 Salı

KUMPAS DAVALARI GERÇEKLERİ MUSTAFA ÖNSEL : BALYOZ DAVASI



MUSTAFA ÖNSEL : BALYOZ DAVASI

08-12-2018

Said-i Nursi. 20 YY. başından itibaren özellikle dini çevrelerde gündemde olan bir adam. İslam dini içinde Nurculuk adında bir ekolün yaratıcısı.

Said-i Nursi'nin yurt içinde kısaca Nurcu denilen pek çok takipçisi olmuş bunlar da daha sonra birbirinden farklı yeni ekoller (fraksiyon) oluşturmuşlardır.

Bu ekollerin en önemlisi şu an ülke gündeminin bir numarası durumundaki ve adı artık terör örgütü olarak anılan Fetullah Gülen'e bağlı olanların oluşturduğu ekoldür.

1960'lı yılların ortasından itibaren önce MİT sonra CIA ile tanışan Fetullah Gülen'in örgütü o yıllardan itibaren büyüdükçe büyümüş Gülen'in şöhreti fikirlerini temel aldığı Said-i Nursi'nin önüne geçmiştir. O yıllardan itibaren ağlayarak verdiği vaazların kasetlere çekilerek yurdun en ücra köşesine kadar dağıtılmasıyla yurt içinde pek çok insanın sempatisini kazanmıştır. Bu sempatiyi iyi kullanan Gülen bu insanlardan topladığı bağışlarla eğitime yatırım yapmaya dershaneler okullar açmaya başlamıştır.

Fetullah Gülen ve diğer ekollerin hepsi aslında Said-i Nursi'nin fikirleriyle önce İslam'a sızmışlar İslam'ı kullanarak da topluma sızmışlardır. Özellik-

le Fetullah Gülen'e bağlı olanlar topluma sızdıktan sonra başarılı gençleri seçerek onları kullanıp devlete sızmışlardır. Bu devlete sızma işi yaklaşık 50 yıldır devam etmektedir. Ancak sızma işlemlerinin 12 Eylül 1980 sonrası ivme kazandığını ifade edeyim. Sızdıkları kurumların içinde TSK'da vardır ve en sinsi sızma işini de TSK'da gerçekleştirmişlerdir.

***

Devlet içinde iyice güçlendiği andan itibaren devleti ele geçirmek için zaman kollamaya başlamışlardır. Nihayet 2000'li yılların ikinci yarısında devle- ti tamamen kontol etmek için düğmeye basmışlar ve kumpas davalarıyla öncelikle devlet içinde kendilerine engel olarak tanımladıklarına saldırıya başlamışlardır. Sıranın kendisine geleceğini o zaman için düşünemeyen hükümet de o gün için onlara her türlü siyasi desteği sağlamıştır.

Fetullahçı Örgüt kendine bağlı polis hakim savcı ve TSK içindeki kripto üyeleriyle koordineli biçimde hazırladığı kumpaslarla devlet içerisinde en çokçekindikleri ve önlerinde önemli bir engel olarak gördükleri TSK'yı ele geçirmek için harekete geçmiştir. Fetullahçı Örgütün TSK'yı ele geçirirken hedef aldıkları haliyle Atatürkçü askerlerdir. Atatürkçü milliyetçi vatansever askerlerin varlığı TSK'yı kontrol etmelerinde önlerindeki en büyük engeldir. Bu melun örgüt bu amaçla tarihte görülmeyen bir kumpas planıyla hedef aldığı vatansever askerleri cezaevlerine tıkarak büyük bir tasfiye gerçekleştirmiş ve 2008 yılında başlayan söz konusu kumpas davalar süreci ile

amacına adım adım yaklaşmıştır.

Söz konusu kumpasların en kapsamlısı Balyoz Davasıdır.

***

Balyoz Davası kumpası 2003 yılında 1. Ordu'da harekât planlarının tartışıldığı seminerdeki konuşmalardan hareketle 2010 yılında başlatılmıştır.

Öncelikle sırf kamuoyu algısı için kurulan Taraf gazetesi üzerinden oluşturulan ve psikolojik Harp taktikleriyle kamuoyu hazırlanmış sonra aralarında general ve amirallerin de bulunduğu pek çok asker gözaltına alınarak tutuklanmıştır. TSK'nın komuta kademesi böylesi bir saldırıya hazırlıklı değildir. Zaten o zaman bilinmese de içerideki Fetullahçı yapı çok güçlüdür ve her türlü bilgiyi dışarıya sızdırmaktadır.

Bu şartlarda 20 Ocak 2010 tarihli Taraf isimli söz-

de gazetenin "Camileri Bombalayacaklardı" başlığı ile başlayan süreç 2015 yılına kadar devam etmiştir. Yüzlerce general/amiral subay ve astsubay cezaevlerine doldurulmuş onların üzerinden sistem içerisindekiler de her an bir davaya sanık yapılırım korkusuna düçar edilmişlerdir. Binlerce askeri personel bu şekilde baskı altına alınarak sistemden çıkmaya zorlanmıştır.

Bu ağır saldırı sonrası tasfiye edilenlerin kimler olduğu onların yerine kimlerin geçtiği 15 Temmuz'da herkesin anlayacağı şekilde ortaya çıkmıştır.

Yukarıda da kısmen ifade ettiğim gibi hem hükümet hem de Fetullahçı Örgüt yanlısı basın üzerinden her türlü yalana ve iftiraya dayanan psikolojik saldırılar sonucu Türk Ordusu adeta linçe tabi tutulmuş halkın büyük bir kısmı ordusunun camileri bile bombalayacağına inandırılmış o süreçte sistematik bir iftira kampanyası yürütülerek Türk Ordusu ile Türk Halkı arasındaki psikolojik bağ koparılmaya çalışılmıştır.

Sonuç itibarıyla sadece Balyoz kapsamında çoğu yüksek rütbeli asker olmak üzere 364 asker sanık yapıldı. Bunlardan 326'sı tutuklandı.

Süreci adım adım ve özetleyerek anlatırsak başlangıçtaki durum şöyledir;

22 Şubat 2010 Gözaltı ve müteakiben ilk tutuklama (Toplam 39 kişi)

1 Nisan Tahliye (Tahliyeyi veren Hâkim Oktay Kuban sürgün edildi)

4 Nisan İtiraz üzerine yeniden tutuklama

18 Haziran İkinci kez tahliye (Tahliyeyi veren Hakim Yılmaz Alp sürgün edildi)

23 Temmuz Mahkeme iddianameyi kabul etti ve sanıklar hakkında yakalama Kararı çıkarttı…

6 Ağustos Bir üst mahkeme itirazı değerlendirdi ve karar kalktı… (Çünkü Askeri Şür'a bitmişti)

12 Eylül Referandum (HSYK'nın tamamının FETÖ'nün eline geçmesi)

11 Kasım Mahkeme Bşk. Zafer Başkurt CD'leri inceletiyor (Rapor CD'lerin manipülatif olduğunu belirtiyor)

14 Aralık Mahkeme Bşk. görevden alınıyor. Yerine Ömer Diken geçiyor.

16 Aralık Duruşmalar başlıyor…

11 Şubat 2011 Toplu tutuklama yapılıyor… Delillerin tamamı dijital (sayısal). Sanıkların bü-

yük kısmı hiç biri seminere katılmamış olan denizciler. Tutuklama gerekçelerinden biri kaçma şüphesi. Hâlbuki sanıkların epey bir kısmı birkaç kez tutuklanmış serbest bırakılmış sonra tutuklama kararı verilince yine kendiliğinden gidip teslim olmuş. Sanıklardan yurtdışında olanların tamamı tutuklanacaklarını bile bile atlamış gelmişler.

Tutuklamaya gerekçe kıldıkları diğer bir nokta TÜBİTAK bilirkişilerinin verdikleri rapor. 2015 yılında üçü de yurtdışına kaçan söz konusu bilirkişiler o tarihte verdikleri raporda bahse konu dijital verilerin sanıklara ait bilgisayarlarda hazırlandığını (Tamamen gerçek dışı. Bu bilgisayarlar bulunamadı) son kaydetme tarihlerinin 2003 yılı ve öncesine ait olduğunu ve verilere bu yıldan sonra hiçbir ekleme yapılmadığını ifade etmişlerdir.

Mahkeme sürecinde görülmüştür ki söz konusu verilerin içinde 2003 yılında hazırlanması mümkün olmayanlar bulunmaktadır.

Birkaç örnek vermek gerekirse 2003'te üniversitede bölücü faaliyetler içinde bulunduğu iddia edilen öğrenci okula 2009 yılında kayıt yaptırmış. Yine yönetime el konulduğunda kapatılacağı ileri sürülen dernek 2007'de kurulmuş. Bu ve buna benzer pek çok fahiş hata ve sahtelik görüldü. Dosyada bu şekilde iki binden fazla sahtecilik ortaya konulmuştur.

Bunun üzerine sıkışan mahkeme başlangıçta sanıkları tutuklama gerekçesi yaptığı TÜBİTAK bilirkişi raporunu görmezlikten gelerek hiçbir delile dayanmaksızın "güncelleme yapılmıştır" gibi hukuk dışı bir gerekçe bulmuştur. Buna dayanarak 325 sanığa 12 ila 20 yıl arasında ceza vermiştir.

Düşünün cuntanın başı olduğu iddia edilen Orgeneral Çetin Doğan o yıl yani 2003'te emekli olmuş rahatsızlıklarıyla boğuşan eski bir komutandır. 2009'da hala sözü edilen cuntanın başında gösterilmektedir. Anlayacağınız cunta onu bile güncellemeyi unutmuştur(!)

Komik ötesi bir durum!

***

Karar sonrası dosyayı inceleyen ve yürürlükteki mevcut TCK'yı yazan Hukuk Profesörü İzzet Özgenç hazırladığı raporda "Mahkemenin kararının hatalı hüküm açısından örnek olduğunu Balyoz Davası dosyasında herhangi bir suç bulunmadığını" ifade etmiştir.

Buna rağmen 2010 HSYK'sı tarafından önceden kumpas davalar için şekillendirilen Yargıtay 9. Dairesi ilk derece mahkemenin verdiği mahkûmiyet kararlarını çok büyük kısmıyla onamakta beis görmemiştir. Yeri gelmişken belirteyim ki Yargıtay'da bu kararı veren başkan ve 4 üye hakkında 15 Temmuz sonrası FETÖ üyeliğinden dava açılmış biri yurtdışına kaçmış diğerleri ise tutuklanmıştır. Söz konusu yargılamayı ilk derece mahkemede yapan ve Ömer Diken'in Başkanlığındaki 10. Özel Yetkili Ağır Ceza Mahkemesinin başkan üye ve savcılarının tamamı da FETÖ örgüt üyesi olmaktan tutuklanmıştır. Bunlardan biri de itirafçı olmuştur.

Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum. Ma-

lum dava 2003'te 1. Ordu Komutanlığındaki seminer esas alınarak başlatılmıştı. Söz konusu seminere 162 kişi katılmıştı. Bunlardan sadece 51'i sanık yapılmıştı ki bunların epey bir kısmı seminerde izleyici durumundaydı. Bunlardan da 38'inin hükmü onanmıştı. Aralarında seminerin koordinatörü olan o zamanki rütbesiyle Kurmay Yüzbaşı Muhammed Tanju Poshor dahil büyük bir kesim sanık dahi yapılmamıştı. Poshor'u 15 Temmuz 2016 kalkışmasında TRT'yi basan ekibin başında kurmay albay olarak gördük. Elbette hiçbir şey tesadüf değil!

Peki seminere katılmayıp sanık yapılanlar kaç kişi? Çok büyük çoğunluk onlar. Tam 313 kişi. Hiç birinin seminerden haberi yok! Sadece 11 numaralı CD'ye toparlanan sahte dijital veriler delil kabul edilerek sanık yapıldılar. Düşünün topyekûn bir savaşta

vermeyeceğimiz kadar general/amiral bir CD ile sistem dışına itildi. Örneğin Deniz Kuvvetlerindeki muvazzaf Amirallerin %55'i Balyoz kumpasıyla tasfiye edildi. Bir savaş olsa bu kadar amirali kaybetme olasılığı nedir? Sanırım sıfıra yakın!

Hava Kuvvetleri personelinin de çok büyük çoğunluğu generaldi ve gelecek 15 yılın komuta kadrosunun tamamı cezaevine tıkılarak tasfiye edildi.

Anlayın Balyoz kumpasıyla düşman neler kazandı dahası başardı!

***

Hükmü onananların kuvvetlere dağılımı şu şekilde;

34 Denizci (Hiç biri seminere katılmamış) 41 Havacı (Hiç biri seminere katılmamış) 38 Karacı (3'ü seminere katılmamış)

24 Jandarma (21'i seminere katılmamış)

Hükmü onanan 237 kişinin sadece 38'i seminere katılmış. Buna göre; karacıların planladığı iddia edilen bir darbe denizci ve havacılara yaptırılıyor anlayacağınız! Komik ötesi bir durum değil mi?

Daha sonra Anayasa Mahkemesi hak ihlali kararı verdi. Müteakiben ilk derece mahkemede yargılanan sanıkların tamamı beraat etti. Savcı Çetin Doğan ve 6 kişiye itiraz ederek onlar nezdinde davayı temyize taşıdı. İtiraz hiçbir haklı gerekçeye dayanmamakla birlikte söz konusu 7 kişinin davası yaklaşık 4 yıldır Yargıtay'da görülmeyi bekliyor.

Balyoz vb. kumpas davalarıyla tasfiye edilenlerin yerine geçenlerin yani önü açılanların 15 Temmuz gecesi neler yaptığını kamuoyu gördü.

Balyoz kumpası ile Fetullahçı Örgüt mıntıka temizliği yapmıştı. Bu kumpaslarla üniformalı militanlarının önünü açarak etkili yerlere gelmelerini sağlamış sonra da 15 Temmuz'da devleti zorla ele geçirmek için harekete geçmişler 251 insanın ölümüne iki binden fazla insanın yaralanmasına sebep olmuşlardı.

Balyoz görünürde tasfiye amaçlı cezaevine tıkılanların başına indi gibi gözüküyordu. Ama bugün görülen söz konusu dava ile balyoz asıl Türk Ordusunun dahası Türk Milletinin kafasına inmiştir!


http://www.tesud.org.tr/uploads/yayin/dosya/1558524230c81e728d9d4c2f636f067f89cc14862c.pdf

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Gerci bize milliyetci derler.
Ama biz oyle milliyetcileriz ki isbirligi eden butun milletlere hurmet ve riayet ederiz.
Onlarin milliyetlerinin butun icaplarini taniriz.
Bizim milliyetciligimiz herhalde hodbince ve magrurca bir milliyetcilik degildir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

182. HALK ICIN DININ COK GEREKLI OLDUGU HAKKINDA SIK SIK TEKRARLANAN GORUSLERIN REDDI

Bize hep diyorlar ki, "Halk icin bir din gereklidir. Aydin kisiler bir manevi zabitaya muhtac degilse de, hic olmazsa akil ve muhakemelerini hic gelistirmemis olan kaba adamlar icin din gereklidir. " Sarhosluga, hayvanliga, saldirganliga, hilekarliga, her turlu asiriliklara bu dinin engel oldugunu goruyor muyuz? Tanrisallik hakkinda hicbir fikri bulunmayan bir kavim, aralarinda bolunmelerin ve kotu ahlakin hakim oldugu gorulen bircok inancli kavimden daha igrenc bir tarzda hareket edebilir mi?

Mabetlerinden baslari one egik ciktiktan sonra, siradan insanlarin, bilinen egelencelerine daldiklari gorulmuyor mu? Sozun kisasi, kavimler, bu kadar kaba ve bu kadar az akli basinda iseler, bunlarin ahmakliklari, uyruklarinin gozlerinin acilmasina, kultur ve aydinlanmaya sahip olmalarina karsi olan hukumdarlarin ihmalleri sonucu degil midir? Kisaca, kavimlerin akilsizligi; insanlari makul bir ahlak dogrultusunda egitecek yerde, yoksullari hicbir zaman masallardan, hayal uykusundan, dini islerden, kavramlardan ve her seyi icerdigini kabul ettikleri sahte erdemlerden baska bir seyle doyurmayan rahiplerin acik bir eseri degil midir?

Halk icin din, aliskanlik sonucu bagli oldugu, gozlerini eglendiren, mizaci ustunde etkili olan ve ahlakini iyilestirmeksizin uyusuk zihnini gecici olarak tahrik eden bos bir merasimin suslu altinlarindan baska bir sey degildir. Bizzat din adamlarinin itiraf ettigi gibi, insanin hayatini duzenleyen ve her turlu kisisel isteklere ustunluk saglayan biricik yetenekli din kadar ender bulunan hicbir sey yoktur. Adil ve hakkaniyetli dusunelim; en kalabalik ve sofu kavimde, dini sistemlerinin ilkelerini bilmeye, bu ilkelerde fesat egilimlerini sondurmeye yetenekli kafalar cok var midir?

Bircok kimse bize diyecektir ki; hicbir dizgine sahip olmamaktansa, gelisiguzel bir dizgine sahip olmak daha iyidir. Bunlar iddia ederler ki, din; buyuk cogunluk uzerinde etkisiz kalsa da, olmadigi takdirde hic vicdan azabi duymaksizin cinayetlere girisecek olan bazi sahislari zapt etmeye yarar. . . Kuskusuz, insanlara bir dizgin, bir fren gereklidir. Ancak gerekli olan dizgin, hayali dizgin degildir. Onlara, gercek ve gozle gorulen dizginler gereklidir. Onlara, Pan yildirmalarindan ve umaci korkutmalarindan daha zapt edici gercek korkular gereklidir. Din ancak, birkac korkak ruhu korkutur; bunlarin ise karakterlerinin zayifligi zaten kendilerini vatandaslari icin az korkunc kilar. (Yani bu korkak ruhlular zaten iyilik ve kotuluge gucleri yetmedigi icin, bunlarin dinden korkmalarindan, toplum bir yarar saglamaz. ) Adil bir hukumet; siddetli yasalar, cok saglam bir ahlak, herkese saygi ve buyukluk birakir. Hic olmazsa bunlara inanmak zorunda olmayacak ve bunlarin hukumlerine riayetsizligin tehlikesini hissetmeyecek kimse kalmaz.

- - - - - - - - - - - - -
Insanoglu, kendinden baska hicbir yaratigin cikarini gozetmez.

George OrwellHayvan Ciftligi

- - - - - - - - - - - - -
Inanc?

Ben neye inaniyorum?
Ben gunese inaniyorum.
Tasa.
Gunes dogmasina ve tas ogretisine.
Kana, atese, kadina, nehirlere, kartallara, firtinalara, davullara, flutlere, banjolara ve supurge kuyruklu atlara inaniyorum.
ABBEY,EDWARD (1927-1989) ABD'li cevreci ve yazar.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 

>
 




-------------------------------------------------
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas!   15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder