- HDP'NİN DEVRALDIĞI KARS BELEDİYESİ'NE HACİZ: MOBİLYALARA EL KONULDU
- BİNALİ YILDIRIM'I PROTESTO EDENLERE TEHDİT: HADDİNİZİ ANLADIĞINIZ DİLDEN BİLDİRMESİNİ BİLİRİZ!
- "İSTANBUL'U KAYBEDİNCE İMRALI'NIN ANAHTARINI TESLİM EDİYORLAR"
- SOYLU: BU SEÇİM İPTAL EDİLMESEYDİ HİÇ İÇİMİZE SİNMEYECEKTİ
- SÜLEYMAN SOYLU SUÇLUYU BULDU
- ÖMER HAYYAM KİMDİR? ÖMER HAYYAM'IN 971. DOĞUM GÜNÜ DOODLE OLDU!
- ŞARAP SKANDALINA BAKANLIK İNCELEMESİ
- ARSLAN BULUT"İSTANBUL ELDEN GİTTİ" DEMEK İSTEMİYORSANIZ…
- MURAT AĞIREL : İBB'DEKİ DİJİTAL VERİLER BU YÜZDEN Mİ SAKLANDI?
- CAHİT ARMAĞAN DİLEK : YENİ AÇILIMIN ANA HEDEFİ SURİYE KUZEYİ
- YAVUZ SELİM DEMİRAĞ : ŞİDDET KARŞISINDA CEZASIZLIK KÜLTÜRÜ
- EMİN ÇAPA 17 YILLIK İKTİDARA BÖYLE İSYAN ETTİ: YA ARKADAŞIM..."
HDP'NİN DEVRALDIĞI KARS BELEDİYESİ'NE HACİZ: MOBİLYALARA EL KONULDU
31 Mart yerel seçimlerinde MHP'den HDP'ye geçen Kars Belediyesine haciz gelmeye devam ediyor. Belediyede haczedilecek bir şey kalmayınca mobilyalara el konulmaya başlandı.
Cumartesi 18 Mayıs 2019 14:07
AKP ve MHP'den devralınan belediyelerden borç ve haciz haberleri gelmeye devam ediyor.
MHP'den HDP'ye 338 milyon 380 bin TL borç ile geçen Kars Belediyesinin tüm taşınmazlarına hesaplarına ve araçlarına haciz konuldu.
Mezopotamya Ajansı'nın haberine göre belediyede el konulacak bir şey kalmayınca 430 bin TL alacağı olan bir firma belediyenin mobilyalarını haczetti.
Kars Belediyesine gelen haciz memurları belediye eş başkanları başkan yardımcıları ve birim müdürlerinin odalarındaki mobilyaları haciz için kayıt altına aldı.
Konuyla ilgili konuşan Kars Belediyesi eş başkanı Ayhan Bilgen "Bir yönetimin firmaya hiçbir ödeme yapmayarak bu borçları seçim sonrasına bırakması sadece kötü yönetim kavramıyla izah edilemez" dedi.
================================
BİNALİ YILDIRIM'I PROTESTO EDENLERE TEHDİT: HADDİNİZİ ANLADIĞINIZ DİLDEN BİLDİRMESİNİ BİLİRİZ!
AKP'li eski milletvekili ve Star yazarı Mehmet Metiner Binali Yıldırım'ı operada protesto edenlere 'Haddinizi anladığınız dilden bildirmesini biliriz' dedi.
Cumartesi 18 Mayıs 2019 13:14
Türkiye'nin kurucu Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk'ün Milli Mücadele'yi başlatmasının 100. yılı dolayısıyla hazırlanan Samsun Devlet Opera ve Balesi'nce sahneye konulan Yeniden Doğuş operasının gösterimine katılan AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım'ı seyirciler "Her şey çok güzel olacak" sloganları ile protesto etmişti.
AKP'li eski milletvekili Mehmet Metiner Star gazetesinde yayımlanan "Mustafa Kemal'ın askerleri'ymişler!" başlıklı köşe yazısında Yıldırım'ı protesto edenler için "Haddinizi anladığınız dilden bildirmesini biliriz" dedi.
Metiner "O koca koca adamlar ve kadınlar bir ağızdan böğürüyorlar: 'Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" ifadesini kullandı.
İLGİLİ HABER
Operada bir gece: Binali Yıldırım koltuğa çöktü bakan panikledi...
KÖŞE YAZISINDA TEHDİT ETTİ
Metiner'in yazısından ilgili bölüm şöyle:
"Ne çok seviyorlar asker olmayı! Bir de sorarsanız 'Koşulsuz biata ve itaata karşıyız. Lider kültüne hayır' derler! 'Ötekileştirmeye ve kutuplaştırmaya karşıyız' derler.
Oysa yaptıkları düpedüz bu! Yıldırım'ın şahsında AK Partilileri Mustafa Kemal üzerinden ötekileştiriyorlar. Hem ötekileştiriyorlar hem de düşmanlaştırıyorlar.
Kimin askeri veya elemanı olursanız olun haddinizi bilmezseniz edep sınırlarını aşarsanız kibirli ve küstah bir tavırla kininizi üstümüze boca etmeye kalkışırsanız dahası densizce bize parmak sallamaya devam ederseniz size haddinizi anladığınız dilden bildirmesini biliriz. "
================================
"İSTANBUL'U KAYBEDİNCE İMRALI'NIN ANAHTARINI TESLİM EDİYORLAR"
18.05.2019 12:18
İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Hasan Seymen teröristbaşı Öcalan'ın avukatlarıyla görüştürülmesine sert tepki gösterdi.
Seymen sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada "İstanbul'u kaybedince İmralı'nın anahtarını teslim ediyorlar" dedi.
PKK terör örgütünün elebaşı Abdullah Öcalan'ın avukatları ile görüşmesi yönündeki yasağın kaldırılmasına İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Hasan Seymen sert tepki gösterdi.
Twitter hesabı üzerinden bir açıklamada buluna Seymen teröristbaşı Öcalan'ın avukatları ile görüştürülmesi yönündeki yasağın kaldırılmasının İstanbul seçimlerinin yenilenme kararının hemen ardından gelmesine dikkat çekti.
Seymen paylaşımında şu ifadeleri kullandı:"Seçimlerden önce vatandaşı "su faturalarını PKK'lılar getirecek" gibi saçma yalanlarla korkutuyorlardı; İstanbul'u kaybedince bir anda atadıkları kayyumları falan unutturmak için İmralı'nın anahtarını teslim ediyorlar.
Bu halk buna kanmayacak.
Hatta bu dönüşleri affetmeyecek."
İşte Seymen'in o paylaşımı:
Kaynak Yeniçağ: "İstanbul'u kaybedince İmralı'nın anahtarını teslim ediyorlar"
================================
SOYLU: BU SEÇİM İPTAL EDİLMESEYDİ HİÇ İÇİMİZE SİNMEYECEKTİ
18 Mayıs 2019 11:16
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "Bu seçim iptal edilmeseydi hiç içimize sinmeyecekti" dedi Kılıçdaroğlu'nun uğradığı saldırıyla ilgili ise "Senin koruma amirin koruma kursu almamış hayatı boyunca" diye konuştu.
Soylu Silivri'de katıldığı sahur programında Silivri'de Belediye Başkanlığı'nın CHP'den Cumhur İttifakı'na geçmesinden büyük memnuniyet duyduğunu söyledi.
Eski Türkiye'nin eski alışkanlıklarının yeniden gündeme geldiğini hatırlatan Soylu "Türkiye'de bir Çubuk olayı oldu. Sayın CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu şehit cenazesine gitti. Yaşanan olaylardan sonra bana söylenmeyen kalmadı istifaya davet ettiler. Senin koruma amirin koruma kursu almamış hayatı boyunca. Başka işlerle meşgul belediyede iş takibi yapıyor. CHP Genel Merkezi'nde tanıdığınız biri varsa sorun 'bunlar nasıl bir adamdır' diye herkes biliyor zaten. Meclis'te saldırı yapılıyor bunların hiçbirinde güvenlik güçlerine bilgi verilmiyor" diye konuştu.
Soylu meselenin Türkiye'de bir istikrarsızlık oluşturmak olduğunu iddia ederek Türkiye'yi negatif bir güvenlik algısıyla karşı karşıya bırakmanın amaçlandığını öne sürdü.
İstanbul seçimlerinde sandıklarda imzasız tutanakların çıktığını dile getiren Soylu sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bütün bunların hepsi seçim sonuçlarına etki edebilecek bir büyüklüğe sahip. Şimdi bize 'buna itiraz etmeyin' deniyor. Bizi buraya miletin oyu getirdi ve ben onun bir oyuna dahi sahip çıkmak zorundayım. Birileri söyleyecek diye biz bu hakkımızı aramayacaksak bu neyin önünü açar bundan sonraki seçimlerde çok bağıranın galip geldiği bir durum oluşturur. Bu da demokrasiyi ortadan kaldırır. Bu da bir zafiyettir. Bu seçim iptal edilmeseydi hiç içimize sinmeyecekti İstanbul'da bu tartışma devam edip gidecekti ve şaibeli bir seçim olarak demokrasi tarihimize yazılmış olacaktı. Bu işin mağduru 16 bin oyunun başka bir tarafa yazıldığı Binali Yıldırım'dır. Herkes önce iğneyi kendisine çuvaldızı başkasına batırsın. "
https://www.birgun.net/haber-detay/soylu-bu-secim-iptal-edilmeseydi-hic-icimize-sinmeyecekti.html
================================
SÜLEYMAN SOYLU SUÇLUYU BULDU
18.05.2019 09:51
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na Çubuk'ta gerçekleştirilen saldırıyı değerlendiren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu "Senin koruma amirin hayatı boyunca koruma kursu almamış" dedi.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na şehit cenazesinde gerçekleştirilen çirkin saldırıyla ilgili tartışma yaratacak bir açıklama daha yaptı.
Saldırının ardından yaptığı ilk açıklamasında "Bana sorsalardı gitmelerini tavsiye etmezdim." diyen
Soylu son açıklamasında ise Kılıçdaroğlu'nun güvenlik amirini suçladı.
Bakan Süleyman Soylu Silivri'de katıldığı sahur programına katıldı.
Bakan Soylu burada yaptığı konuşmasında "Özellikle son 1-1.
5 ayda eski Türkiye'nin bir takım alışkanlıklarının tekrar gündeme geldiğini gördük.
Türkiye'de bir Çubuk olayı oldu.
Sayın Kılıçdaroğlu şehit cenazesine gitti.
1 hafta 10 gün bana yapmadıkları hakaret istifaya davet ettiler.
Arkadaş senin koruma amirin koruma kursu almamış hayatı boyunca.
Başka işlerle meşgul belediyede iş takibi yapıyor.
CHP Genel Merkezinde tanıdığınız biri varsa sorun 'bunlar nasıl bir adamdır' diye herkes biliyor zaten.
Mecliste saldırı yapılıyor Artvin'de saldırı yapılıyor ve bunların hiçbirinde güvenlik güçlerine bilgi verilmeden bunlar gerçekleştirilmeye çalışılıyor" dedi.
Kaynak Yeniçağ: Süleyman Soylu suçluyu buldu
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/suleyman-soylu-sucluyu-buldu-234676h.htm
================================
ÖMER HAYYAM KİMDİR? ÖMER HAYYAM'IN 971. DOĞUM GÜNÜ DOODLE OLDU!
Tam adı Gıyaseddin Eb'ul Feth Ömer İbni İbrahim el-Hayyam olan ve Ömer Hayyam olarak bilinen İranlı büyük ustanın bugün 971. doğum günü. Ömer Hayyam 971. doğum günü sebebiyle Google tarafından Doodle olarak sunuldu. İşte Ömer Hayyam kimdir sorusunun cevabı ve Ömer Hayyam'ın hayatı...
09:16 - 18 Mayıs 2019
Ömer Hayyam daha çok şiirleriyle tanınsa da aynı zamanda filozof matematikçi ve astronom. Ömer Hayyam'ın hayatı birçok ayrıntısıyla dikkat çekiyor. İşte bugün 971. doğum günü olan Ömer Hayyam'ın merak edilen hayatı…
ÖMER HAYYAM KİMDİR?
Hayyam Nişabur doğumludur. Yaşadığı dönemin ünlü veziri Nizamül-Mülk ve Hasan Sabbah ile aynı medresede zamanın ünlü alimi Muvaffakeddin Abdüllatif ibn el Lübad'dan eğitim görmüş ve hayatı boyunca her ikisi ile de ilişkisini kesmemiştir. Bazı kaynaklar; Hasan Sabbah'ın Rey kentinden olduğu Nizamül-Mülk'ün de yaşça Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah'tan büyük olduğunu ve böylece aynı medresede eğitim görmediklerini belirtmektedir. Yine de Ömer Hayyam Hasan Sabbah ve Nizamül-Mülk'ün ilişki içinde olduklarını inkar etmemektedir. (Kaynak: Semerkant-Amin Maalouf Amin Maalouf'un bu kitabında Hasan Sabbah ve Nizamül-Mülk ile Ömer Hayyam'ın ilişkisini ve hikâyelerini kurgulamış olabileceği de düşünülmelidir. Hayyam'ın kendi dilinden yazılı böyle bir açıklaması yoktur. )
Ömer Hayyam birçok bilim insanınca Bâtınî ve Mu'tezile anlayışlarına dâhil görülür. Evreni anlamak için içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır.
Çadırcı anlamına gelen "Hayyam" takma adını babasının çadırcılık yapmasından almıştır. Ayrıca İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde bir semte adını da vermiştir. Tarlabaşı bulvarında Sakızağacı ışıklardan başlayıp Tepebaşı'na kadar inen caddenin adıdır. Hayyam aynı zamanda çok iyi bir matematikçiydi. Üçüncü dereceden bilinmeyen denklemlerle ilgili yazdığı bir eserinde bilinmeyen rakamın yerine Arapça'da "şey" anlamına gelen kelimeyi kullanmıştır. Daha sonra bu eseri diğer dillere çevrilirken İspanyolcaya "Xay" olarak geçmiştir. Daha sonra bu kelime ilk harfine indirgenerek bilinmeyen rakamın simgesi "x" olarak kullanılmaya başlamıştır. Binom Açılımını ilk kullanan bilim insanıdır. Hayyam genelde şiirlerindeki eğlence düşkünlüğünün belirgin olmasından dolayı Rubaileri ile ünlenmiştir.
Geçmişte yaşamış birçok ünlünün aksine Ömer Hayyam'ın doğum tarihi günü gününe bilinmektedir. Bunun sebebi Ömer Hayyam'ın birçok konuda olduğu gibi takvim konusunda da uzman olması ve kendi doğum tarihini araştırıp tam olarak bulmasıdır.
Rubaîlerinde; dünya var oluş Allah devlet ve toplumsal örgütlenme biçimleri gibi hayata ve insana ilişkin konularda özgürce ve sınır tanımaz bir şekilde akıl yürüttüğü görülmektedir. Akıl yürütürken ne içinde yaşadığı toplumun ne de daha öncesi zamanlarda yaşamış toplumların kabul ettiği hiçbir kurala bağlı kalmamış kendinden önce yaşayanların insan aklına koymuş olduğu sınırları kabullenmemiş bir anlamda dünyayı insanı var oluşu kendi aklıyla baştan tanımlamış; bu nedenle de çağını aşarak "evrenselliğe" ulaşmıştır. Ancak unutmamak gerekir ki Hayyam'ın yaşadığı dönem kendisi gibi çağları aşan ve tarihin gördüğü en büyük düşünürlerden birini yaratacak sosyo-kültürel altyapıya sahipti. Kendi tarihinin belki de en aydınlık dönemlerini yaşayan İslam dünyasında felsefenin hak ettiği ilgiyi gördüğü Selçuklu saraylarında ise sentez bir Orta Doğu kültürü (Türk-Hint-Arap-Çin-Bizans) oluşmaya başladığı bir dönemde yaşayan düşünür böylece nispeten yansız ve bilimsel bir öğrenim görmüş Felsefeyi günah saymayan bir toplum içinde özgürce felsefe ile ilgilenebilmiştir.
Hayyam aynı zamanda dünya bilim tarihi için de önemli bir yerdedir. Günümüzde kullanılan Miladi ve Hicri Takvimlerden çok daha hassas olan Celali Takvimi'ni hazırlamıştır. Okullarda Pascal Üçgeni Fransız matematikçi Blaise Pascal'ın soyadıyla olarak öğretilen matematik kavramı aslında Ömer Hayyam tarafından oluşturulmuştur. Matematik astronomi konularında dünyanın önde gelen bilim insanlarındandır. Birçok bilimsel çalışması olduğu bilinmektedir.
Pek çok Rubai ünü sebebiyle Hayyam'ınkilerine karıştırılmıştır bilinen kadarıyla Rûbailerinin sayısı 158'dir. Fakat kendisine mâl edilenler binin üzerindedir.
Ayrıca Ömer Hayyam için tarihteki ilk bilinen savaş karşıtı eylemci yakıştırması da yapılmaktadır.
Rubailerinin Türkçeye çevirisi birçok farklı çevirmen tarafından yapılmışsa da rubaileri Türk halkına sevdiren çeviri Sabahattin Eyüboğlu tarafından yapılmıştır.
================================
ŞARAP SKANDALINA BAKANLIK İNCELEMESİ
Tarım ve Orman Bakanlığı Atatürk Orman Çiftliği'nde (AOÇ) üretilmesine karşın bekletilerek satışa sunulmadığı için tonlarca şarabın bozulması konusunda inceleme başlatıldığını duyurdu.
18 Mayıs 2019 Cumartesi 02:33
CHP Milletvekili Tufan Köse'nin 2014 yılından beri üretimin yapılmayan ve daha önce üretilen tonlarca şarabın kasten bekletilerek satışa sunulmadığı için bozulduğu iddialarını sorgu önergesi olarak yönelttiği Tarım ve Orman Bakanlığı'ndan yanıt geldi.
Köse'nin önergesine aylar sonra gelen yanıtta iddialar doğrulanırken Tarım ve Orman Bakanlığı Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından inceleme başlatıldığı ve tamamlanma aşamasına geldiği belirtildi. Bakanlık Köse'nin AOÇ arazinde yer alan tarihi Alman Büyükelçilik Binası'nın Hayrat İnsani Yardım adlı bir derneğe verildiği iddialarıyla ilgili sorusuna da yanıt verdi. Yanıtta AOÇ'nin 4 Nisan 2018 tarihinde açık ihalede oluşan bedel ile tarihi Alman Büyükelçilik Binası'nın Hayrat İnsani Yardım Derneği'ne kiraya verildiği kaydedildi. Ancak yanıtta 19 Ekim 2018 tarihinde derneğin isteği üzerine kira sözleşmesinin feshedildiği ve kiracılık ilişkisinin kalmadığı kaydedildi. Fesih tarihin Köse'nin soru önergesini sunduğu 12 Ekim 2018 tarihinden bir hafta sonra yapılması dikkat çekti.
http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1398174/Sarap_skandalina_bakanlik_incelemesi.html#
================================
ARSLAN BULUT"İSTANBUL ELDEN GİTTİ" DEMEK İSTEMİYORSANIZ…
arslanbulut@yenicaggazetesi.com.tr
18 Mayıs 2019
Sözün orijinali "Bir deli kuyuya taş atmış 40 akıllı çıkaramamış" şeklindedir ama AKP'li Esenler Belediye Başkanı'nın İstanbul seçimlerini etkilemek için Yunan iddialarını seslendirmesi de böyle bir durum oluşturdu! Kimileri yanlış tarihi bilgilerle cevap veriyor. Meselâ Çepnileri Trabzon'a Osmanlıların yerleştirdiğini söylüyor. Oysa Çepniler 80 bin çadırla Trabzon sırtlarına geldiklerinde Osmanlı devleti Bilecik'te henüz kurulmamıştı. Kimileri konuyla ilgili kitap araştırıyor; tavsiye edilen kitap bir CIA ajanına ait çıkıyor! Kimileri de Esenler Belediye Başkanı'na kitap hediye edelim diyor eden de oluyor!
Esenler Belediye Başkanı'nı cahil bir kişi mi zannediyorsunuz?
İstanbul seçimleri haksız hukuksuz bir kararla yenileneceği sırada Karadenizlileri Ekrem İmamoğlu'nun arkasından çekmek için planlı programlı tasarlanmış ve kurgulanmış bir psikolojik operasyon yapıyor adam... Neden anlamak istemiyorsunuz. Neden "hepimiz kardeşiz ırkın ne önemi var" gibi beylik lafları entelektüel donanım sayıyorsunuz? Bu tür laflar sizin cehaletinizi yansıtır çünkü karşı taraf istihbarat yöntemleri kullanıp halkın bilinçaltına hitap ederken siz ideolojik hafızanızda kalan kalıp cümleleri kullanıyorsunuz.
***
Bakınız bu mesele sadece Türkiye'de değil Yunanistan'da seçim kazanmak için kullanılmaktadır. Hem de 20 yıldır... Eski okurlar hatırlayacaktır bu konu Çift Başlı Yılan adlı kitabımda da var:
2002 yılında Balkanlar gezisinde bizzat tanık oldum ki Türk-Yunan sınırından itibaren İpsala'dan sonra 50'nci kilometreye kadar oluşturulan adı konulmamış tampon bölge Kafkaslardan gelenlere verilmiş!
Gürcistan'dan gelip de Dedeağaç bölgesine yerleştirilenlere kilise yapmak istemişler "Biz cami isteriz!" cevabı ile karşılaşmışlar... Gümülcine'ye bağlı Şapçı köy de Kafkasya'dan getirilenlerin ahşap evlere yerleştirildiği köylerden biri... Bunlara Pontuslu diyorlar ama gelenlerin Yunanlılık ile Rumluk ile ilgisi yok! Yunanistan kazdığı kuyuya düşmüş durumda...
"Pontusluyum" diyene Yunanistan'ın ev ve tarım arazisi veya büyük-küçükbaş hayvan verdiğini duyan gelmiş. Yunan hükümeti "Pontus'tan Gelen Soydaşları Karşılama ve Uğurlama Merkezi" diye bir kurum oluşturmuş. Göçmenlere verilen talimat yerleştikleri bölgede bulunan Türkleri rahatsız ederek kaçırmak... Fakat Pontuslu denilenlerin bir kısmı Yunanlılar için "Gavur" diyor Türklerle iyi geçiniyor.
PASOK seçim zamanı uçaklarla Kafkaslardan önce Kıbrıs Rum Kesimi'ne oradan da Selanik'e 1.5 milyon insan taşımış. Getirilen insanlara oturma izni ve bir yıl içinde oy kullanma hakkı tanınmış. 2000 yılı Mayıs ayında yapılan genel seçimlerde PASOK'un Yeni Demokrasi Partisi'ni 50 bin oyla geçtiği seçim gecesi 15 dakikada bir iktidarın iki parti arasında gidip geldiği düşünülürse bu operasyonun Yunanistan'ın kaderi üzerinde ne kadar etkili olduğu anlaşılabilir.
Şobolas adlı Yunanlı gazeteci bir televizyon tartışmasında klasik bir tabiri kullanmış ve "İ polis ealo" demiş... "Şehir elden gitti" anlamına geliyormuş. Yunan kültüründe şehir devlet demek... Türkçesi "Memleket elden gitti" demek istemiş ve eklemiş "Adı Yunanistan olan yabancı bir ülkede yaşıyoruz..."
***
Türkiye'yi de Yunanistan gibi adı Türkiye olan yabancı bir ülke zannedenler var. Yahu Anadolu Atatürk'ün söylediği gibi ezelden Türk diyarıdır en az yedi bin yıllık bir Türk beşiğidir. Bunu söylemekten korkarak nereye varacaklarını düşünüyorlar acaba?
Önce bunun bir istihbarat operasyonu olduğunu anlayın sonra da ne yapmak gerektiği konusunda bu işleri bilenlere danışın lütfen! Yoksa İstanbul elden gider...
Kaynak Yeniçağ: "İstanbul elden gitti" demek istemiyorsanız… - Arslan BULUT
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/istanbul-elden-gitti-demek-istemiyorsaniz-51949yy.htm
MURAT AĞIREL : İBB'DEKİ DİJİTAL VERİLER BU YÜZDEN Mİ SAKLANDI?
18 Mayıs 2019
Daha önce İBB'deki Bilgi İşlem Daire Başkanlığı'nın iştiraki olan Medya A. Ş. 'nin milyonluk faturasını gündeme taşımıştım.
Söz konusu olayda Medya A. Ş. 'nin 30.10.2018 tarihinde (2018/459917 ihale numarası ile) gerçekleştirdiği "İBB Bilgi İşlem Daire Başkanlığı ve Bağlı Birimlerinin Yatırım Org. Tanıtım ve Medya çalışmaları işi" işinden 26.5 milyon kazandığını aktarmıştım.
İş kapsamında "Web Tasarım Bakım Onarım İmaj Film Video vb. " gibi işlerin yaptırıldığını belgeleriyle yazmıştım. Bu iş için bu kadar para ödenir mi? Aklınız alıyor mu? Hal böyle olunca yazım kamuoyunda çok ses getirdi ve birçok haber bülteninde kullanıldı.
Bilgi İşlem Daire Başkanlığı ilk yazıma cevap vermişti. Yazdıklarımı doğrulamış ancak "olay sizin bildiğiniz gibi değil" der gibi bir açıklama yapmıştı. İkinci yazımda sorduğum sorulara ise cevap verilmedi.
Tabi bu süreçte Ekrem İmamoğlu İBB Bilgi İşlem Daire Başkanlığı'ndaki verileri inceletmek istedi. Bu yetkilendirme sonrası ortaya çıkacaklardan rahatsız olan kimileri yok özel bilgiler dışarıya servis edilecek yok kim bu kişiler vs. gibi söylemlerle algı operasyonuna başladılar. Ardından İstanbul 4. İdare Mahkemesi başvuru sonucu iki satırlık bir yazı ile alelacele denetleme işini durdurma kararı aldırdılar.
Bu girizgâhla süreci hatırlattıktan sonra ulaştığım skandal belgeleri sizinle paylaşmak istiyorum.
Kahramanımızın (!) ismi Selim Karabulut…
İBB Bilgi İşlem Daire Başkanı.
Karabulut'un 12 Mayıs'ta iktidara yakın Diriliş Postası adlı internet adresinde çıkan bir röportajına denk geldim. Okurken gözlerime inanamadım. Karabulut kendisinden şifreyi isteyen denetçilere aynen şunları söylemiş:
"Şifreyi sadece ben biliyorum. Yüksek Seçim Kurulu kararını verene dek ben size şifreyi vermiyorum. Bununla alakalı görevden alabilirsiniz soruşturma başlatabilirsiniz ama bu şifre benimle beraber yok olur gider. Canımı veririm yine size bilgileri vermem. "
Olayın tanıklarının aktardığına göre Karabulut ruhsatlı tabancasını göstererek gerekirse kendisini vuracağını ama yine de verileri kopyalatmayacağını vurgulamış.
Gazetedeki habere göre "İstanbul'un kozmik odasına girilmek istenmişti. " Aradan geçen 48 saatte ise "15 Temmuz'daki gibi bir mücadele yaşandı" denilerek röportaj köpürtüldü.
Hani okuyan insan şöyle anlıyor; "İBB emperyalistler tarafından işgal edilmiş ve sayın Karabulut'ta direnmiş. " Hâlbuki hangi yandaş yalakaya ne kadar para harcandı hepsi o kayıtlarda bulunuyordu.
Yani "vatan millet mücadele" dedikleri biraz da Nazım Hikmet'in "Vatan Haini" şiirinin dizelerinden ibaret: "Vatan çiftliklerinizse kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan…"
Bu kadar büyük cesaret(!) ve kahramanlık(!) sergileyen Selim Karabulut'a sormak isterim.
Samet Özdemir'i tanıyor mu?
Bilgi İşlem Daire Başkanlığında İletişim Koordinatörü olarak görev yapan Samet Özdemir'in çalıştığı yerden Bilgi İşlem Daire Başkanlığı'ndan hem de ihalesiz doğrudan temin yöntemi ile iş aldığından haberi var mı?
Yoksa "15 Temmuz gibi" savunduğu o kayıtlarda böyle şeyler mi yer alıyordu?
Karabulut Samet Özdemir'in "Mes Creative Teknoloji ve Tic. Ltd. Şti" ve "Mahmut Samet Özdemir" (Evet kendi adıyla kurulu bir şirket) isimli iki firmasının olduğunu biliyor muydu?
Soruyorum…
İBB Bilgi İşlem Daire Başkanı Selim Karabulut;
- Mes Creative adına (21.03.2018 tarih ve 2018/103849 ihale numarası ile) "İBB Yapım İşleri dergisinin tasarım uygulama ve yayınlama hizmeti" işini 136 bin liraya
- "Mahmut Samet Özdemir" isimli şahıs firmasıyla (15.07.2015 tarihinde 2015/78275 ihale numarası ile) "Dijital yayıncılık tasarım uygulama ve yayınlama" işini 135 bin liraya
- Yine aynı şahıs firması adına (02.08.2018 tarihinde 2018/308877 ihale numarası ile) "İstanbul'un turizm dergisinin tasarım içerik uygulama ve yayınlama hizmeti" işini 213 bin liraya aldığını biliyor muydu?
Benimki de soru tabii ki biliyordu. Çünkü ihaleler pazarlık usulüne (md. 21F) göre yapılmış. Yani bu şu demek oluyor idare bu işi kime verdiğini ya da kime vermek istediğini biliyor demek.
Peki bu suç değil mi?
Buna göz yummak suç değil mi?
Dahası da var…
Bahçeşehir Üniversitesi ile birlikte 15 Temmuz günü Boğaziçi köprüsünde yaşananları 5 dakikalık video ile canlandırmak için ABD'den getirttiğiniz yönetmene ve ödenen 6 Milyon TL'ye ne demeli?
Sizin övünerek anlattığınız ama aslında yalan olan bu hikâyenizin altında yatan nedenleri çok iyi biliyorum. Yukarıda anlattıklarım sadece bir örnek.
Konu ile ilgili gazetecilik etiği gereği Mahmut Samet Özdemir ile konuştum. Kendisine bu yazdıklarımı sordum ve doğruladı. Sadece kadrolu çalışmadığını İBB'ye iş yapan taşeron bir firmada çalıştığını beyan etti. Selim Karabulut'un ifadelerinin Diriliş Postası tarafından çarpıtıldığını bildirdi.
Kaynak Yeniçağ: İBB'deki dijital veriler bu yüzden mi saklandı? - Murat AĞIREL
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ibbdeki-dijital-veriler-bu-yuzden-mi-saklandi-51957yy.htm
================================
CAHİT ARMAĞAN DİLEK : YENİ AÇILIMIN ANA HEDEFİ SURİYE KUZEYİ
18 Mayıs 2019
Perşembe'nin gelişi Çarşamba'dan belliydi.
Bizi yazılarımızdan ve TV programlarından takip edenler çok iyi bileceklerdir ki 3 yıldır yeni açılım-müzakere-pazarlık sürecine çıkacak yolların taşlarının döşendiğini söyledik yazdık.
Avukatlarıyla görüşmesinin 06 Mayıs'ta duyurulmasıyla birlikte yolun sonuna gelindiği de deşifre ediliyordu. Önceki gün Adalet Bakanı'nın avukat yasağının kaldırıldığını açıklamasıyla birlikte bu resmen teyit edildi.
Konu aslında avukat görüşmesi falan değil. Hem Bahçeli hem de AKP milletvekili aslında teröristbaşının devletle ve Kandil ile bir şekilde görüştüğünü ima ettiler. Yani burada bir algı operasyonu da var.
Bu yeni açılım-müzakere sürecinin üstünü avukat-müvekkil ilişkisiyle örtmekten başka bir şey değil. Peki ne?
Avukatların yaptığı açıklama metnine bakarsanız bu salt teröristbaşı açıklamasından da öte bir şey. Altında İmralı'daki diğer PKK'lıların imzasının olduğu dört imzalı örgütsel bir beyanname.
Bu haliyle metin teröristbaşı halen PKK'nın lideri kabul edildiğine göre bir terör örgütü açıklamasıdır teröristbaşının yalnız olmadığını örgütün diğer elemanlarının da onunla aynı şeyi düşündüğünü örgütün de terörist başını dinlediğini vurgulamak için yayımlanan bir metindir.
Teröristbaşının avukatlarıyla görüşmesi sonrasındaki bu tür açıklamalar topluma ve PKK terör örgütüne mesaj ve mektup göndermesinin ve terör örgütünü yönetmesinin önünü tekrar açar terörist başını tekrar siyasi aktör haline getirir. Bu sürece izin verenler bilsin ki bunun vebali çok ağır olur.
Bedeli daha da ağır olacak. Önceki sürecin yarattığı terör sarmalı yüzlerce şehit ve gazi verilmesine neden oldu. Bu sefer şehit ve gazilerin yanında bizleri Türkiye'nin toprak bütünlüğüne tehdit edecek askeri-politik ortama sürükleyecek.
Yeni açılım sürecinin döşenen taşlarını deşifre ettiğimiz yazılarımızda yeni sürecin genişletilmiş bir müzakere süreci olacağını bunun Türkiye ile sınırlı kalmayacağını Suriye'yi de kapsayacağını defalarca yazdık.
Yazdık çünkü; ABD/PKK ortaklığı dört ülkeden toprak koparılarak büyük Kürdistan kurulmasına yönelik hedefin üstünü örtmek için "bir Kürdistan iki Kürdistan'dan iyidir" "bakın Barzani'yi de önce kabullenmediniz ama şimdi stratejik ortağınız oldu Suriye kuzeyindeki Kürtlerle de ilişkileriniz iyi olabilir" "PKK ile YPG/PYD farklı evet PKK terörist ama YPG IŞİD'e karşı savaşmış kahramanlar (!)" söylemlerini dikte ettiler ve yavaş yavaş iknayı denediler.
Gelinen gün itibariyle Suriye kuzeyindeki YPG ağırlıklı SDG yapısının kabullendiğini söyleyebiliriz.
Evet yetkililer yok öyle bir şey diyeceklerdir. Ancak teröristbaşının devletin kontrolünden geçen ve avukatlarıyla görüşmeden önce hazırlandığı anlaşılan metnin ağırlık paragrafı tam da SDG ile ilgilidir. Devlet yönetimi devletin aleyhine olacak bir açıklamanın o metinde olmasına izin verir miydi? Demek ki öyle bir kaygısı yok SDG kapsamında bir Suriye çözümünü dışlamıyor.
Teröristbaşı Suriye'deki sorunun SDG kapsamında çözülmesini söylüyor. Otomatikman kendini SDG'nin lideri yapıyor. Zaten PYD/YPG'nin kurulması talimatını da o vermedi mi? Hem de şimdiki gibi İmralı'dan.
Türkiye'nin hassasiyetlerine saygı gösterin talimatı da veriyor. Yani sınır hattında saldırı falan olmasın PKK/YPG'yi unutturun SDG maskesi üzerinden gidin diyor. Bunu da kamuoyuna ve terör örgütüne açıkça duyuruyor.
O zaman tekrar uyaralım. Aynen birincisinde olduğu gibi ikinci açılım-müzakere sürecinin de ana hedefi Suriye kuzeyidir. Her ikisinde de başka olaylarla ana hedefin üstü örtüldü. Birinci de teröristbaşı 2012'deki yaygın açlık grevlerini sona erdirmek üzere sorun çözücü aktör olarak pazarlandı ve Türkiye içindeki terör saldırılarının durdurulması konusu öne çıkarıldı.
Şimdi de teröristbaşı sorun çözücü olarak devreye sokulurken yine açlık grevleri konusu var. Ama bu sefer daha da basit bir konuyla avukat-müvekkil ilişkisi üzerinden götürülüyor ve Suriye kuzeyinde ortaya çıkan SDG yapısının (aslında PKKistan ya da terör örgütünün deyimiyle batı Kürdistan) üstü karartılıyor.
İktidar açmaza düşen dış politikası ve krize giren ekonomi politikası nedeniyle elindeki kozları birbir kaybedip Suriye kuzeyindeki durumu kabullenmek durumunda kalıyor.
Açılım-müzakere süreci aynı zamanda bir pazarlık süreci. Bütün bunlardan iktidarın nasıl bir beklentisi olabilir? Onun cevabı da İstanbul seçimlerinde aramak lazım.
HDP'den gelen amalı yanili belkili Kandil'den gelen çelişkili açıklamaların HDP seçmeninin tavrını değiştirmeyi (bir kısmının AKP adayına vermesi bir kısmının sandığa gitmemesi) hedeflediği görülüyor.
AKP belki İstanbul'u alabilir. Ama bu süreç mekanizmasıyla teröristbaşının yeni PKK'sı SDG Suriye kuzeyinde birinci açılım süreci sonunda işgal ettiği Suriye kuzeyindeki özerk yapısını yeni açılımla birlikte anayasal garantiye alır. Böylece ikinci Kürdistan parçası kurulur ve sıra Türkiye'ye gelir.
Bu sefer kandırılmışız diyecek vaktimiz de olmayacak.
Kaynak Yeniçağ: Yeni açılımın ana hedefi Suriye Kuzeyi - Cahit Armağan DİLEK
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yeni-acilimin-ana-hedefi-suriye-kuzeyi-51953yy.htm
================================
YAVUZ SELİM DEMİRAĞ : ŞİDDET KARŞISINDA CEZASIZLIK KÜLTÜRÜ
18 Mayıs 2019
İnsanın kendisine yapılan saldırıyı haksızlığı yazıp anlatması zordur. Evimin önünde kameralar önünde futursuzca yapılan saldırıda ölmediğim için failler tutuklanmadı. Bir kaç gün sonra Antalya'da bir başka meslekdaşımız İdris Özyol'a saldırdılar. Bende "ölüm tehlikesi yok. Kırık-çıkık yok" diye serbest bırakan savcı İdris'in kolunun kırılmasına rağmen Antalya'da ki vandalları da serbest bıraktı. Ve yol oldu... Ankara'dan sonra Antalya... Yarın öbür gün Adana Bursa Trabzon'da gazeteciler öldüresiye dövülüp susturulmak istenecek. Yandaşlara göre haber değerimiz bile yok. Tek satır kınama çok görüldü. Konuyu enine boyuna yazan Sedat Ergin'e teşekkür ediyor. Tarihe not düşen yazısını değerli okuyucularımızla paylaşıyorum. .
***
"Görüntüler belleğimize çoktan kazındı. Örneğin CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun geçen ay bir şehit cenazesine katılmak için gittiği Çubuk ilçesinde gözü dönmüş bir saldırgan tarafından yumruklandığı anın fotoğrafı...
Ya da gazeteci Yavuz Selim Demirağ'ın daha geçen hafta sonunda Ankara'da evinin girişinde bir grup saldırgan tarafından beyzbol sopalarıyla dövüldükten sonra götürüldüğü hastanedeki görüntüleri. Beyaz gömleğini kaplayan kan lekesini ve hastanede sargılar içinde kaybolan yüzünü gördüyseniz hafızanızda yer etmiş olmalıdır.
Ve bütün bunlara her gün eklenen aynı içerikteki yeni haberler yeni görüntüler... Tekirdağ'da Ekrem İmamoğlu'na yaptığı bağışın dekontunu Twitter'da 'herseyguzelolacak' hashtag'iyle paylaşan Göknur Damat'ın sosyal medyada bir linç kampanyasına maruz kaldıktan sonra "Sen misin o cesur yürek" diyen meçhul bir şahıs tarafından baldırından bıçaklanması...
Ve önceki gün gelen bir haber... Antalya'da gazeteci İdris Özyol'un çalıştığı yerel gazetenin bürosu önünde bir grup saldırgan tarafından dövülüp hastanelik edilmesi...
Yapanın yanına kâr kalırsa
Aslında şiddet kaba güç söz konusu olduğunda mesele sadece siyasetçilerin gazetecilerin sosyal medyada ön plana çıkmış kişilerin uğradıkları mağduriyetle sınırlı değildir. Konu şiddetin yaygınlaşma eğilimi gösterdiği bir ülkede herkesin sorunudur.
Böyle bir hadise bir gün trafikte yaşanan basit bir anlaşmazlığın ardından da patlak verebilir. Ya da herhangi bir mekânda tümüyle bir yanlış anlama ya da niyet okuması üzerinden sergilenen bir kabadayılık şeklinde de kendisini gösterebilir.
Son hadiselerin toplumda yarattığı rahatsızlığın bir boyutu da şiddete başvuran kişilerin bu eylemlerinin ardından tutuklanmayıp serbest bırakılmalarıdır. Şiddet karşısında bir cezasızlık kültürünün yerleştiği algısı ne yazık ki saldırganları daha çok şiddete teşvik etmekte bu da şiddet sarmalının toplumda daha çok ivme kazanmasına yol açmaktadır.
Ve herkesin yanıt aradığı soru saldırganların genellikle nasıl olup da serbest kaldığıdır. Türkiye'deki yasalar nasıl oluyor da bunu mümkün kılıyor? Yoksa sorun yasalarda değil de uygulamada mıdır? Yoksa her iki şık da mı geçerlidir?
Ceza kanunu yeteri kadar açık
Bu sorulara yanıt aradığımızda karşımıza önce 2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) çıkıyor. TCK'nın hükümleri çok açık. Yasanın "Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar" başlığı altındaki 86'ıncı maddesi birinci fıkrasında "Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" diyor.
Saldırının yol açtığı tahribat büyüdüğü oranda cezanın alt ve üst sınırları da yükseliyor. Örneğin 86'ncı maddenin üçüncü fıkrasında "kasten yaralama suçu silahla işlenirse" ceza yarı oranında arttırılıyor. 87'nci maddenin birinci fıkrasına göre "kasten yaralama fiili mağdurun organlarından birinin işlevinin zayıflamasına yüzünde sabit ize yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olursa" 86'ncı maddede belirlenen ceza bir kat arttırılıyor.
Bir sonraki fıkrada sonuçların daha da ağırlaşması halinde (örneğin bir uzvun kaybedilmesi gibi) ceza iki kat arttırılıyor.
Kılıçdaroğlu'nun durumuna bakınca
TCK çerçevesinde dosyaya baktığımızda Kemal Kılıçdaroğlu'nun durumunun "Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar" başlığı altındaki 86'ncı maddesinin birinci fıkrasına girdiğini söylemek mümkün. Ancak CHP Lideri'nin hedef olduğu saldırıda bir de TCK'nın 109. maddesinde düzenlenen "Hürriyeti Kısıtlama" suçu çerçevesinde ortaya çıkan ve bir yıldan beş yıla kadar hapisle cezalandırılan ikinci bir suç söz konusu. (Ağırlaştıran hükümleri hariç) Meselenin bu kısmını şimdilik yazının dışında bırakıyoruz.
TCK çerçevesinde Yavuz Selim Demirağ'ın durumuna baktığımızda ise yine yasanın hem 86'ncı hem de ağırlaştırıcı hükümleri getiren 87'nci maddesinin bu gazetecinin maruz kaldığı saldırı fiiline karşılık verdiğini öne sürebiliriz.
Ceza muhakemesi kanunu ne diyor?
Şimdi meselesinin tutuklama faslına gelelim. Hem Kılıçdaroğlu hem de Demirağ'ın uğradığı saldırılara karışan şüpheliler 'adli kontrol' şartıyla serbest bırakılmıştır. Peki nasıl oluyor da serbest kalıyorlar?
Tutukluluk rejimini TCK değil 2004 tarihli 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu (CMK) belirliyor. CMK 100'üncü maddesinde genel ilke olarak "kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut delillerin ve bir tutuklama nedeninin bulunması halinde şüpheli veya sanık hakkında tutuklama kararı verilmesini" öngörüyor.
CMK aynı maddede hangi suçlarda tutuklama olabileceğinin uzun bir dökümünü de yapıyor bu çerçevede "silahla işlenmiş kasten yaralama" (TCK 86/3) ve "ağırlaşmış kasten yaralama" (TCK 87) suçlarını da sayıyor.
Burada spesifik bir tanımlama var. Ancak bu durum silah kullanılmayan ya da yaralamayla sonuçlanmayan saldırılarda tutuklama yapılamayacağı anlamına gelmiyor.
Çünkü CMK aynı maddenin dördüncü fıkrasında da şu hükmü getiriyor:
"Sadece adlî para cezasını gerektiren suçlarda veya vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenenler hariç olmak üzere hapis cezasının üst sınırı iki yıldan fazla olmayan suçlarda tutuklama kararı verilemez. "
Görüleceği gibi CMK "tutuklama yapılmayacak" suçları tanımlarken "vücut dokunulmazlığına karşı kasten işlenen suçları" -bir bütün olarak- bu suçlardan hariç tutuyor yani "Bu durumdakiler tutuklanabilir" demiş oluyor. Bunlar TCK'nın 86 ve 87'nci maddeleri altında düzenlenmiş olan bütün kasten saldırı suçlarını kapsıyor.
Sorun uygulama mı?
Bu durumda yasanın söz konusu hükmü çerçevesinde hangi derecede olursa olsun şiddete başvuran saldırganlar -somut delil bulunması halinde- pekâlâ tutuklanabilir.
Ama uygulama böyle değil. Bazı durumlarda savcılar bazı durumlarda da onların dosyayı sevk ettiği hâkimler bu suçlar kapsamında karşılarına çıkan sanıkların önemli bir bölümünü bütün somut delillere rağmen serbest bırakıyorlar. Örneğin beyzbol sopalarıyla dövülen gazeteci Demirağ'ın uğradığı saldırıda ağır bir yaralanma durumu yaşanmasına rağmen şüpheliler serbest bırakıldı.
Demek ki mesele yasadan çok uygulamadan kaynaklanıyor.
Peki yasalar neden uygulanmıyor?"
Bu meseleyi tartışacağız diyor sevgili Sedat Ergin biz de peşini bırakmayacağız...
Kaynak Yeniçağ: Şiddet karşısında cezasızlık kültürü - Yavuz Selim DEMİRAĞ
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/siddet-karsisinda-cezasizlik-kulturu-51962yy.htm
================================
EMİN ÇAPA 17 YILLIK İKTİDARA BÖYLE İSYAN ETTİ: YA ARKADAŞIM..."
Sosyal medya ekonomist Emin Çapa'nın 17 yıldır iktidarda olan AK Parti Hükümeti'ne ekonomi üzerinden yaptığı isyanı konuşuyor. Hükümet'in "dünya bizi kıskanıyor" söylemine kızan Emin Çapa "Alman salak mı" diye sordu.
https://www.ulusalpost.com/d/media/cp.mp4
================================
- - - - - - - - - - - - -
Bir millet egitim ordusuna sahip olmadikca savas meydanlarinda ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin kalici sonuclar vermesi ancak egitim ordusuyla mumkundur.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
173. ALLAH VE DIN HAKKINDA HER YERDE VAR OLAN CESITLI VE CELISKILI FIKIRLER KANITLAR KI, ALLAH VE DIN, HAYALGUCUNUN HAM HAYALLERINDEN BASKA BIR SEY DEGILDIR
Allah'in karakterini belirleyen, hep insanin karakteridir. Herkes kendisine gore bir Allah yapar. Eglenceye, hazlara dalan neseli adam, Allah'in ciddi, yuzu gulmez olabilecegini tasavvur edemez. Kolay iliskiye girebilmek icin, ona, elde edilmesi kolay bir Allah gereklidir. Ciddi, hasin, nesesiz, hircin, sert mizacli adam, kendine benzeyen, "titreten" bir Allah ister; yumusak ve elde edilmesi kolay bir Allah kabul edenlere gozlemci gozuyle bakar. Dinden donmeler, cekismeler kacinilmazdir. Insanlar tumuyle birbirinin ayni olmayacak sekilde dusmanlik icinde olduklarindan ve degistiklerinden, yalniz dimaglarinda mevcut olan bir ham hayal hakkinda muttefik olabilirler mi!
Allah'in gostericileri (yani din imamlari) arasinda, surekli olarak artan ve kiyici oldugu kadar da bitmez tukenmez olan cekismeler, kendilerini tarafsiz bir goz sayanlarin guvenini saglayacak icerikte degildir. Baskalarina ogretenlerin bile, uzerinde asla ittifak edemedigi ilkeler karsisinda, en tam inancsizliga ve imansizliga, insan nasil sarilmaz? Fikri, rahiplerinin kafalarinda bu kadar acik bir sekilde degisen bir Allah'in varligi hakkinda nasil kuskuya dusulmez? Sekilsiz celiskiler yiginindan baska bir sey olmayan bir "Allah", isin sonunda nasil tumuyle atilmaz; red ve inkar edilmez?
Dunyaya bildirdiklerini one surdukleri soz konusu gerceklerin anlami konusunda surekli birbirini curutmekle, birbirini kufur ve dinsizlikle suclamakla, birbirini acimasizca kahretmekle mesgul gordugumuz rahiplere, Allah hakkinda bilgi almak icin, nasil basvurulur?!
- - - - - - - - - - - - -
Oynadigimiz bu oyunda, kazanmak soz konusu degil.
Ama bazi yenilgiler otekilerden daha iyidir...
George Orwell
- - - - - - - - - - - - -
Hakikat, gercekte olanlardan cok daha sasirticidir.
TWAIN,MARK (Samuel Langhorne Clemens) (1835-1910) ABD'li yazar.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder