28 Temmuz 2021 Çarşamba

COŞKUN FAİK KAVALA : TUNUS ELİMİZDEN NASIL ÇIKTI?

COŞKUN FAİK KAVALA : TUNUS ELİMİZDEN NASIL ÇIKTI?

Güncellendi: 27 Temmuz 2021 20:29

2017 yılıydı.

İpek'le Fas'tan Tunus'a gidiyorduk.

Uçağın penceresinden Cezayir'in Akdeniz kıyılarını gördüğümde İpek'e dönüp gülümseyerek 'İşte Osmanlı İmparatorluğu sınırlarından içeri girdik' demiştim.

Neden mi?

Elbette ulus-devletler çağındayız ve Osmanlı Türk İmparatorluğu yok bugün. Ama tarihte bir şekilde Osmanlı Türk egemenliği altında kalmış bölgelerde ortak bir kültür ortak bir ruh -her ne kadar bazı ülkelerde bu miras bilinçli olarak tahrip edilmiş olsa da- yaşamaya devam ediyor. Amerikan menşeli Yeni-Osmanlıcılık gibi siyasi projelerle ilgisi olmayan coğrafyamızdaki bu kültürel bağ bir hakikat olarak gittiğiniz her yerde karşınıza çıkar. Topraklarındaki çoğu caminin yıkılmış olduğu Sırbistan Türk kahvesi içer mesela bugün. İran'da eyvanlı camiler varken Mısır'da Osmanlı tipi kubbeli camileri görürsünüz. Saraybosna 'Başçarşiya' tarihi dokusunu koruyabilmiş bir Anadolu kasabasından farksızdır.

Türk hakimiyetinde kalan her yerde izler kalmıştır ama Cezayir ve Tunus başkadır. Hele Tunus… Bugün bile dünyada Türkiye Türk bayrağına en çok benzeyen bayrak Tunus bayrağıdır. Sadece Bardo Sarayı'nda Sidi Yusuf Camisi'nde Sidi Bu Said'deki evlerde gördüğüm Türk çinilerine çok benzeyen çiniler ya da Bab el-Bahr'dan geçilerek girilen Tunis çarşısında içtiğim Türk kahvesi değil… Hammamet'te evlerin kapılarına nakşedilmiş ay-yıldız motifleri bana 'evde' olduğumu düşündürtmüştü. Hele Sahra Çölü'ne giden yol üstünde güneşin doğuşunu görmek için durduğumuzda çektiğim şu resme her ne vakit baksam aklıma bayrağımız gelir; Akif'in İstiklal Marşı'mızdaki 'dalgalan sen de şafaklar gibi ey nazlı hilal!'dizesi gelir buğulanır gözlerim:

Dev Osmanlı Türk İmparatorluğu üç kıtadan aşamalarla çekilirken geride kendinden çok şey bırakmıştı. Bu resim bu bayrak bizim geçmişimizdi.

Gerçi Tunus'ta daha XVII. yüzyılda Osmanlı siyasi egemenliği sembolik hale gelmişti. Eyalet babadan oğula geçen beyler tarafından yönetiliyordu. [1] Birbiri ardına gelen iki hanedandan ilki Muradilerdi. Tunus'u 1705'ten itibaren Türk bir baba ile yerli bir annenin oğlu olan Hüseyin bin Ali ve onun soyundan gelen Hüseyniler yönetecekti. [2]

İmparatorluğun bu uzak eyaletiyle payitaht arasında bağlar zayıftı ancak hiç irtibatın olmadığı söylenemezdi. Osmanlı Devleti'nin reform siyaseti aynı şekilde Tunus'ta da uygulanmıştı. [3] Büyük bir reformcu olan ve Batı yayılmacılığına karşı Tunus'un Osmanlı Devleti bünyesinde kalmasını savunan Çerkez kökenli Hayrettin Paşa 1870-1877 arasında Tunus'ta vezirlik yapmış bu süre içinde eyalette çağdaşlaşma ve kalkınma yolunda büyük atılımlara imza atmıştı. [4] Tunus'u bağlı bulunduğu Bab-ı Ali'ye daha da yaklaştıran Hayrettin Paşa 1877'de vezirlikten azledildikten sonra İstanbul'da sadrazamlığa getirilmişti. [5]

Peki nasıl bırakmıştık Koca Sinan ve Kılıç Ali Paşaların 1574'te fethettiği 306 yıl 7 ay 19 gün Osmanlı Türk hakimiyeti altında kalan Tunus'u?

93 HARBİ'NDEKİ YENİLGİNİN BEDELİ

XIX. yüzyılın ikinci yarısında dünya ikinci sanayi devrimi yani çelik devrimi ile sarsılıyordu. Dünya ekonomik üretiminin büyük bölümü sanayileşmiş Batı'da gerçekleşirken Osmanlı Devleti'nin içinde bulunduğu Doğu dünyası uzun süredir askeri reformlarla günü kurtarmaya çalışıyordu.

Ancak Osmanlı Devleti Fas'tan Çin'e kadar bütün bir 'uyuyanlar dünyası' içinde acı durumun yani Batı ile arasında gittikçe açılan uçurumun farkına en erken varan ülkeydi. Bununla birlikte bu geç kalmış reformlar Rusya (I. Petro) ve Japonya'daki (Meiji) benzerlerinin aksine ülke toprakları herkesin göz koyduğu bir jeopolitik konumda bulunduğu için yarar kadar zarar da getiriyordu.

Sözgelimi 1826'da Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasını önce Navarin Baskını ardından yeni kurulan modern ordu henüz sağlamlaşamadığı için durdurulamayıp soluğu Edirne'de alan bir Rus saldırısı ve en sonunda Kuzey Afrika'daki üç yüz yıllık Türk toprağı Cezayir'in Fransızlarca işgali takip etmişti. Osmanlı Devleti Kırım'dan sonra ikinci İslam toprağının elinden çıkması karşısında hiçbir şey yapamadı.

Benzer bir felaketler silsilesi Tunus'u kaybettiğimiz süreçte de tekrarlanacaktı.

1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ya da bilinen adıyla 93 Harbi'ne devlet iflas etmiş bir maliye ülke borçlarını ödeyemediği için İngiliz ve Fransız kamuoyları nezdinde yitirilmiş bir saygınlık ve en önemlisi de 1876 darbesiyle tahta çıkarılan V. Murat'ın akli dengesini yitirmesi sonucunda beklemediği bir şekilde kendisini tahtta bulan genç ve deneyimsiz bir padişahla girmişti. Bu arada ilk kez bir Osmanlı anayasası hazırlanmış Osmanlı tarihinde ilk kez bir millet meclisi toplanmıştı ancak felaketlerin art arta gelmesi bu ilerici adımları bastırdı.

Rus ordularının İstanbul önlerine kadar gelmesi üstelik diğer 'büyük güçler' arası dengeyi gözetmeden Ayastefanos Anlaşması'yla dev bir Bulgaristan kurmak suretiyle bütün Osmanlı Balkanlarını ele geçirmeleri tüm Avrupa'yı ayağa kaldırdı. Anlaşma Bismarck'ın önayak olmasıyla Berlin'de yapılan kongreyle yenilendi. Ama bu daha büyük bir paylaşımdan başka bir şey değildi.

Yaralanmış Hasta Adam'dan sadece Rusya parça koparmıyordu. Avusturya Bosna-Hersek'i güdümü altına aldı. İngiltere de Kıbrıs'ı işgal etti. Bu olanları izleyen ve Afrika'da hakimiyet peşinde koşan Fransa da İngilizlerin Kıbrıs işgaline sessiz kalması karşılığında Tunus'a el koymayı tasarlıyordu. Fransa Tunus konusunda acele ediyordu çünkü bu bölgede Risorgimento adı verilen birliğini on bir yıl önce tamamlamış ve sömürge arayışına girmiş olan İtalya'nın da gözü vardı. Ayrıca 1871'de Fransa'ya acı bir yenilgi tattırmış ve Alsace-Lorraine gibi Fransızların mutlaka geri almak istedikleri bir toprağı yeni kurduğu Almanya'ya katmış olan Bismarck da Fransızlar bakışlarını Almanya'dan başka yerlere çevirsinler diye bu girişimi destekliyordu. [6]

Nitekim işgal 24 Nisan 1881'de Tunus beylerinin Cezayir'e saldırdıkları bahanesiyle başlatıldı. 24.000 kişilik bir Fransız kuvveti karadan 8000 kişilik bir kuvvet de denizden Bizerte'ye çıkartma yaparak saldırıya geçti. [7]

Tunus beyi Mehmet Sadık Paşa durumu hemen Bab-ı Ali'ye haber vermişti. Osmanlı Devleti duruma el koyabilmek için Girit yakınlarındaki üç zırhlı gemisini bölgeye yönlendirmişti ki henüz 12 Mayıs 1881 günü Mehmet Sadık Paşa'nın Fransızlarla (asıl ismi Ksar Said olan) Bardo Sarayı'nda bir antlaşma imzaladığı haberi geldi. Daha birkaç gün önce Osmanlı hükümetinden yardım talep eden Tunus beyi hızla ilerleyen Fransız kuvvetleri karşısında çaresiz kalmış ve eyaletinin bundan böyle bir 'Fransız protektorası' olduğunu kabul etmiş bulunmaktaydı. [8]

Ancak bu antlaşma uluslararası hukuka aykırıydı. Çünkü her ne kadar Bab-ı Ali'nin bölgedeki kontrolü zayıflamış olsa ve eyaletin merkezi hükümetten bağımsız olarak yabancılarla anlaşmalar yapma yetkisi olsa da Tunus bağımsız bir devlet değildi. Osmanlı Devleti'ne bağlı bir toprak parçasıydı. Osmanlı Devleti'nin bu işgale karşı çıkma hakkı ve ihtimali vardı.

Ancak hiçbir şey yapılmadı. Girit civarındaki zırhlılar da Tunus yolundan çevrildiler. Osmanlı Devleti bir oldu-bittiyi resmen tanımasa da cılız bir kınamayla geçiştirerek kabul etmişti. [9]

Neden?

Kıbrıs'ın ve bir süre sonra Mısır'ın İngiliz egemenliği altına girmesinde de benzeri görülen Tunus'a yönelik bu boyun eğmeci tutum Abdülhamid'in 'gerçekçi siyaseti' ile 'zaten elinde tutamayacağını bildiği toprakları savunmak için güç harcamaktansa bu uzak bölgelerde ödün vermesi' ile savunulmaya çalışılmıştır. [10]

Halbuki tam da Tunus'un protektora antlaşması ile Fransa'ya bağlandığı sıralarda Osmanlı Devleti'nde çok önemli gelişmeler oluyordu.

TUNUS OLDU-BİTTİSİ MİTHAT PAŞA'YA KARŞILIK MI KABULLENİLDİ?

1876 darbesi ile Abdülaziz tahttan indirildikten sonra V. Murat padişah yapılmıştı. Ancak 1876 darbesinin şekli ve Abdülaziz'in intihar süsü verilerek öldürülmesi V. Murat'ın sinirlerini çok yıpratmıştı. Kendini içkiye veren padişahın değil ülke idare edecek törenlere katılacak hali yoktu.

Bunun üzerine imparatorluğun güçlü adamı Mithat Paşa şehzade Abdülhamid'le Maslak'taki konağında buluşmuş ve Kanun-i Esasi'nin ilanı karşılığında onun tahta çıkmasını sağlamıştı. [11]

Ancak Abdülhamid beklenmedik bir şekilde yükselmiş olsa da gölgede kalmaya niyetli değildi. Mithat Paşa kısa süre sonra 5 Şubat 1877'de sadrazamlıktan azledildiği gibi sessiz sedasız sürgüne gönderildi. [12]

Ardından patlak veren 93 Harbi sırasında Ali Süavi'nin 20 Mayıs 1878'de Çırağan Sarayı'nı basıp V. Murat'ı tahta çıkarmaya girişmesi zaten vehimli olan Abdülhamit'in çevresine karşı güvensizliğini paranoya seviyesine çıkarmıştı. [13] Acaba Abdülaziz gibi tahttan indirilip öldürülecek miydi? Abdülhamid bundan sonraki otuz yıl boyunca kapanacağı Yıldız Sarayı'na çekildi ve istibdat rejimi bu ortamda başladı.

Bu sırada Mithat Paşa Avrupa'daydı ve onun Avrupa başkentlerinde saygıyla ağırlandığı haberleri padişahı huzursuz ediyordu. Sürgün cezasından affedilen paşanın önce Girit'te ikamet etmesine izin verildi ardından da sırasıyla Şam ve Aydın valiliklerine getirildi. [14]

Tam da bu sırada 13 Mart 1881'de Rus çarı II. Aleksandr Narodnaya Volya örgütünün düzenlediği suikast sonucu hayatını kaybetti. [15] Abdülhamid'in endişesinin bu olayla daha da arttığını tahmin etmek güç değildir.

Abdülaziz'in intihar etmediği aslında onu tahttan indirenlerce öldürüldüğü konusu da bugünlerde gündeme geldi ve soruşturma başladı. İstanbul'da Mithat Paşa'ya yakın isimler birer birer gözaltına alınıyordu ki paşanın da İzmir'deki konağına düzenlenecek bir gece baskınıyla tevkif edilmesi kararlaştırıldı. [16]

Ancak Mithat Paşa bu tevkifatı bekliyordu. Hazırlıklıydı. 17 Mayıs 1881 gecesi birlik konağının etrafını sardığı an evin arka kapısından çıkarak yakınlardaki Fransız Konsolosluğu'na iltica etti!

Mithat Paşa yabancı bir devlete bu şekilde iltica eden ilk Osmanlı sadrazamıydı. Devlete büyük hizmetlerde bulunmuş bir paşanın bu hareketi çok tartışılmış hatta kendisi de daha sonraki yargılamalar sırasında 'Fransız konsolosluğuna gitmem ömrümün tarihi bir lekesi oldu' diyerek yaptığının yanlış olduğunu ifade etmiştir. [17] Diğer taraftan Osmanlı Devleti'ne yıllarca valilik ve sadrazamlık yapmış bir devlet adamının bir gece baskınıyla tevkif edilmek istenmesindeki yakışıksızlık ortadadır. [18]

Mithat Paşa daha sonrasında ne yapmayı planlıyordu? Paris'e giderek Abdülhamid'e karşı ilerleyen yılların İttihat ve Terakki'sine benzer güçlü bir ihtilal hareketi mi başlatacaktı? Bunu bilmemiz mümkün değil ancak paşanın konsolosluğa ilticası Abdülhamid'i fazlasıyla rahatsız etmiş ve kaynaklarda belirtildiği üzere Fransız hükümetiyle 'görüşmeler' başlamıştır. [19]

Fransız yönetimi Tunus'taki oldu-bittiyi kabul ettirmek istiyor bu nedenle Abdülhamid'le sorun yaşamak istemiyordu. Fransız dışişleri bakanlığından İzmir konsolosluğuna kesin talimat gönderildi: Paşa'nın iltica talebi kabul edilmeyecek hatta konsoloslukta 'bir saat bile kalmayacak'tı. [20] 'Adil bir yargılama' garanti edilmesi istenmişti bu kadarı yeterdi. Mithat Paşa tevkif edilerek İzzettin vapuruyla payitahta götürüldü.

Fransa 'alacağını aldığı için' mi Mithat Paşa'nın iltica talebini reddetmişti? Böyle düşünen tarihçiler var. [21] Bu durumda Abdülhamid Mithat Paşa'nın kendisine teslim edilmesi karşılığında Tunus'tan vazgeçmiş demektir.

Belirtmemiz gerekir ki bu tespite dair bir belge bulunmamıştır. Ayrıca Tunus'u ele geçirmeyi aklına koymuş bu konuda İngiltere ile anlaşmış ve Almanya'nın da desteğine sahip bir Fransa'ya karşı henüz savaş kaybetmiş ve borç içindeki bir Osmanlı Devleti'nin yapabileceklerinin sınırlı olduğu da kuşkusuzdu. [22]

Ancak her halükarda II. Abdülhamid'in bu tarihten sonra Tunus sorunuyla ilgilenmediği Mithat Paşa'nın da kısa süre sonra yargılanıp önce idam cezasına çarptırılıp sonra cezasının sürgüne çevrildiğini fakat Taif'te öl(dürül)düğünü biliyoruz. Bir süre sonra Mısır da fiilen İngiliz yönetimi altına girdiğine göre Kıbrıs-Tunus-Mısır tavizlerini hep birlikte düşündüğümüzde son dönemde diziler ve kitaplarla oluşturulmaya çalışılan 'yabancılara tek karış toprak vermemiş yabancı elçileri tokatlayan Abdülhamid efsanesi'nin uydurmadan ibaret olduğunu görürüz. Sanatçı kişiliği gibi bazı niteliklerini bu satırların yazarının da takdir ettiği Sultan Abdülhamid Osmanlı tarihindeki en tavizkar hükümdarlardan biridir ve bu gerçek Osmanlı Devleti'nin toprağı olan Tunus'un işgalini ciddi bir tepki vermeksizin karşılaması gibi örneklerle tarih önünde sabittir.

HABİB BURGİBA'NIN TUNUS'U

Tunus'ta Bardo Sarayı'nda Tunus çarşısında Kayrevan'da geçirdiğim dakikaları hatırlıyorum.

Evet 1881 yılında Fransız egemenliğine girmemiş olsaydı da Tunus ulus-devletler çağında bağımsız bir ülke olacaktı. Bu yüzden geçmişe bakıp 'bu olanlar neden yaşandı' diye hayıflanmıyorum.

Tam tersine geçmişte gurur duyacağım bir tablo görüyorum: Uzun yıllar boyunca verdiği İstiklal Mücadelesi sırasında Atatürk'ü örnek almış Atatürk'ün zaferlerinden umutlanıp onun reformlarını gerçekleştirmeyi aklına koymuş bir insanın 1956 yılında Fransa'dan bağımsızlığı kazanır kazanmaz cumhuriyet ilan etmesini hemen ardından çok-eşliliği kaldırıp seçme ve seçilme hakkı verdiği Tunus kadınını özgürleştirmesini hatırlıyorum. Bu lider öz yaşamöyküsünde 'gençliğimde Kemal Atatürk'ün şahsiyetinden çok etkilenmiştim' yazan[23] Habib Burgiba'dan başkası değildir.

Evet Osmanlı Devleti'nin içine düştüğü acziyet nedeniyle 1881'de kaybettik Tunus'u hem de tepki bile gösteremeden! Ama Tunus kopmuş değil bizden. Bugünün Tunus'u çağdaş modern yüzü bilime ve ileriye dönmüş tüm ekonomik güçlüklerine rağmen önce diktatörlükle sonra bağnazlıkla mücadele eden bir halkın ülkesi. 'Onlar başları kesmek biz ise yükseltmek için mücadele ediyoruz' diyen Burgiba'nın ülkesi bayrağında ve bağrında ay-yıldızı taşıyan bu kardeş ülke bana hâlâ umut veriyor.

KAYNAKÇA

AYDEMİR Şevket Süreyya Enver Paşa Makedonya'dan Orta Asya'ya Cilt I İstanbul Remzi Kitabevi 2019 584s.

BOULARES Habib Histoire de la Tunisie Tunis Ceres Editions 2017 719s.

BOURGUIBA Habib Ma Vie Tunis Apollonia Editions 2016 358s.

DAOUD Zakya La Revolution Arabe Paris Editions Perrin 2015 392s.

DANİŞMEND İsmail Hami İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi cilt 4 İstanbul Doğu Kütüphanesi Yayınları 2011 819s.

ENGİN Vahdettin Bir Devrin Son Sultanı II. Abdülhamid İstanbul Yeditepe Yayınları 2019 376s.

ENGİN Vahdettin II. Abdülhamid ve Dış Politika İstanbul Yeditepe Yayınları 2017 319s.

FERRO Marc Le Choc de L'Islam Paris Odile Jacob 2003 247s.

GEORGEON François Sultan Abdülhamid İstanbul İletişim Yayınları 2018 648s.

KARAL Enver Ziya Osmanlı Tarihi VIII. Cilt Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907 Ankara Türk Tarih Kurumu Yayınları 2011 631s.

MANSEL Philip Sultanların İhtişamı 1869-1945 Orta Doğu Hükümdarları İstanbul İnkılap Yayınları 1998 190s.

MANTRAN Robert Histoire de L'Empire Ottoman Paris Librairie Artheme Fayard 1989 810s.

MASSIE Robert Dreadnought – Britain Germany and the Coming of the Great War New York Random House 1991 1007s.

OSMAN NURİ Bilinmeyen Abdülhamid – Abdülhamid-i Sani ve Devr-i Saltanatı (Hazırlayan: Osman Selim Kocahanoğlu) İstanbul Temel Yayınları 2017 673s.

REYNAERT François La Grande Histoire du Monde Arabe Paris Librairie Artheme Fayard 2013 546s.

SANDER Oral Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü – Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme Ankara İmge Kitabevi Yayınları 2012 333s.

TUNUSLU HAYREDDİN PAŞA Ülkelerin Durumunu Öğrenmek İçin En Doğru Yol (çev. Kerim Suphi Muhammed) İstanbul Büyüyenay Yayınları 2017 155s.

[1] Mansel Philip Sultanların İhtişamı 1869-1945 Orta Doğu Hükümdarları s.54

[2] Mantran Robert Histoire de l'Empire Ottoman s.415

[3] Daoud Zakya Le Revolution Arabe s.60

[4] Reynaert François La Grande Histoire du Monde Arabe s.324

[5] Tunuslu Hayreddin Paşa Ülkelerin Durumunu Öğrenmek için En Doğru Yol (çev. Kerim Suphi Muhammed) s.28

[6] Massie Robert Dreadnought s.84

[7] Danişmend İsmail Hami İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi cilt 4 s.438

[8] Guellouz Azzedine; Masmoudi Abdelkader; Smida Mongi Histoire Generale de la Tunisie – Les Temps Modernes (1247-1881) s.438; ayrıca bkz. Boulares Habib Histoire de la Tunisie s.496

[9] Sander Oral Anka'nın Yükselişi ve Düşüşü – Osmanlı Diplomasi Tarihi Üzerine Bir Deneme s.256

[10] Engin Vahdettin II. Abdülhamid ve Dış Politika s.27

[11] Georgeon François Sultan Abdülhamid s.69

[12] Georgeon François Sultan Abdülhamid s.93

[13] Georgeon François Sultan Abdülhamid s.129; Engin Vahdettin Bir Devrin Son Sultanı II. Abdülhamid s.62

[14] Karal Enver Ziya Osmanlı Tarihi VIII. Cilt Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907 s.506

[15] Eremenko M. V. Tsarstvovanie Aleksandra III s.40

[16] Karal Enver Ziya Osmanlı Tarihi VIII. Cilt Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907 s.507

[17] Danişmend İsmail Hami İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi cilt 4 s.440

[18] Osman Nuri Bilinmeyen Abdülhamid s.619

[19] Karal Enver Ziya Osmanlı Tarihi VIII. Cilt Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907 s.508

[20] Georgeon François Sultan Abdülhamid s.161; Danişmend İsmail Hami İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi cilt 4 s.441

[21] Aydemir Şevket Süreyya Makedonya'dan Orta Asya'ya Enver Paşa Cilt 1 s.

[22] Karal Enver Ziya Osmanlı Tarihi VIII. Cilt Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Devirleri 1876-1907 s.86

[23] Bourguiba Habib Ma Vie s.104

https://www.veryansintv.com/tunus-elimizden-nasil-cikti
--

- - - - - - - - - - - - - - - -

Zenginin Malı, Züğürdün Çenesini Yorar.

TÜRK ATASÖZÜ

- - - - - - - - - - - - - - - -

İnsanlar gökte bir diktatöre taparken dünyada çok az özgürlük olabilir.

Robert Ingersoll

- - - - - - - - - - - - - - - -

Zafer, Zafer benimdir diyebilenindir.
Basari ise,
Basaracagim diye baslayarak sonunda Basardim
diyebilenindir.

K.Ataturk

- - - - - - - - - - - - - - - -

Dusmanin her tarafi guvenli ise kendinizi dusman saldirisina hazirlayin, sizden guclu ise uzak durun.

Sun Tzu'dan Savas Sanati

- - - - - - - - - - - - - - - -

Öbür dünyalarla uğraşmak aramızdaki kötülükleri düzeltmez, bu dünyaya odaklanmak bize yardımcı olabilir."

Walt Whitman

- - - - - - - - - - - - - - - -

Sizi bir tek nefisten yaratmış, sonra ondan eşini var etmiştir; sizin için hayvanlardan sekiz çift meydana getirmiştir. (…)

Zümer-6

- - - - - - - - - - - - - - - -

ESKI KAPI
. . . . . .
Kadinlarin istedigi
Mavilik midir
Gece midir
Kocalar yaslanir da anlayamaz.

Fazil Husnu DAGLARCA

- - - - - - - - - - - - - - - -

Ülkü, Dünyayı Yaşatan Bir Güçtür.

J.G.

HOLLAND

- - - - - - - - - - - - - - - -

Kucuk seylere gereginden cok onem verenler , elinden buyuk is gelmeyenlerdir.

EFLATUN
OrajKalip


- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder