7 Mart 2011 Pazartesi

Arsızlar,Sessizler


Bu vatanın çocukları.
Türkiye’nin, Anadolu’nun evlatları.
Soludukları hava, üstüne bastıkları toprak, içtikleri su bu ülkenin sunumu onların hepsine.
    Ama  evlatlar çeşit çeşit.

    Arsızı var, saygısızı var.
    Sessizi ve kararsızı var.
    Beyinden ve/veya göbekten bağlısı var.
    Kararlı ve korkusuzu var.

    BDP Genel Başkanı DEMİRTAŞ,28 Şubat günü diyor ki;
– Bölge şu anda barut fıçısıdır. Patlama noktasına gelmiş, kimse bunun farkında değil. Bu insanlar bir gün bir yerde kesintisiz isyana başlarsa, kimse bunu durduramaz.
    Bunlar arsız evladın sözleridir.
İlk kez de değildir söylenişi.
    Fıçı da kendilerindedir, barut da. Doldururlar, boşaltırlar.
Arsız evlat, tehdidi esas almıştır. Hep yapar. Her kış başı ateş keser, bahar gelince son verir, kendi kendine.
    Oyun olduğunu kundaktaki bebekler bile anlar.
    Her fırsatta bir şeyler ister. İsteğin ardına tehdidini de ekler mutlaka.
Şımartılmıştır çünkü.
    Bazı tehditleri karşılığında isteklerine olumlu yanıt alınca, yönteminin doğruluğuna inanmıştır.
Şimdi seçim öncesidir.
İstek ve tehdidin tam zamanıdır.
    Arsız evlat iyi bilir zamanlamayı.

Adamını da iyi tanır.
    Anımsayalım;
  27 yıllık huzursuzluğun ve 45 bin insanın hayatının baş sorumlusu, bebek katili, eşkıya başı ceza evindeki koğuşunu beğenmeyince, arsız kardeşleri etrafı yakıp yıkmaya başlayıverdiler.
AKP hükümeti yelkenleri indirdi.
Beyimin arzusuna uygun ölçülerde ve Avrupa’dan getirilen özel malzemelerle mekanı yeniden düzenlendi.
    Arsız evlat gemi azıya almıştır bir kez. Hoşuna gitmeyen en ufak olay veya durumda çıkar sokağa. Yakar, yıkar, bombalar, mayınlar, vurur, kırar,yağmalar.
  Yaptığı çoğu zaman yanında kar kalır.
    Yüksekova’da olanı gördük.
    Mahkum götüren polis aracı durduruldu. Mahkum kaçırıldı.
Görevli polislerden biri linç edildi.
    Sayın Rifat SERDAROĞLU’nun deyişi ile DEVLET LİNÇ EDİLDİ yani.
    Öldü diye attılar yolun üstüne.
    Arkadaşlarını kurtarmaya gelenlere de bastılar taşı, molotofu.
    Kaçtılar ara sokaklara.
    Yaptıkları yanlarına kar kaldı.

Sessiz evlatları bu ülkenin çoğunluktadır.
    Çokluktur ama örgütsüz olduğu için yalnızdır.

    Yasaya, kurala karşı gelmeyi bilmez.
    Vergisini verir; kullandığı elektriğin suyun, parasını öder.
    Devletten bir şey istediği zaman yasal yöntemleri kullanır.
    Toplanıp da afiş-pankart filan göstermeye kalkarsa; coplanır, biberle gazlanır, kış günü tazyikli soğuk su ile yıkanır.
    Sevdiği, saydığı, kitabını-gazetesini okuduğu aydını, eşkıya gibi basılıp, apar topar gözaltına alınmak için götürülürken çok üzülür.
Üzüntüsünü ve tepkisini evine bayrak asarak, alkış tutarak, Anıtkabir’e Atasına şikayete giderek gösterir.
    Devir, ileri demokrasi (!) devri olduğu için ülkeyi yönetenler bu tepkilere karşı sağır ve dilsizdir.
    Hükümet onları yok sayar.

Beyinden ve göbekten bağlı evlatların hiçbir sorunu yoktur.
    Her dönemde olduğu gibi, devir onların devridir.
İş bulurlar, para bulurlar, ihale alırlar, birbirlerini kollarlar.
    Polis ve yargı başta olmak üzere devletin her organıyla gül gibi geçinip giderler.

Bir de kararlı ve korkusuz evlatları vardır bu vatanın.
    Onlar çok azdır.
    Parmakla sayılacak kadardırlar.
    Ancak örgütlüdürler, güçlüdürler.
İsteklerini almanın yolunu bilirler.
    Direnirler.
    Dayanırlar.

  Gerekirse başkaldırırlar. Ama devletin malına, yoldan geçen insana , masum kadına,yaşlıya, çocuğa zarar vermezler.
İsteklerini yerine getirecek güç kimse, doğru ona yönelirler.
    Binalarına girerler, işgal ederler.
İyice sopa yemeden eylemlerini bitirmezler.
Gözaltından, karakoldan çekinmezler. Polis boğazlarını sıkarken bile bağırmaya devam ederler.
    Bir eylem yetmezse bir yenisini, bir yenisini daha yaparlar.
    Sonuçta parti başkanlarını hücreye atılmaktan kurtarırlar.

“Dinsizin hakkından imansız gelir” atasözü işte bu ülkenin evlatları için söylenmiştir.
    Gerçi, ülkeyi dinsizler değil, herkesten daha dindar olduklarını söyleyen ama dini çıkarları için kullananlar yönetmektedir.
    Anladıkları dil bellidir.
     Tutuklu gazeteciler Balbay, Özkan hücreye atılmış; Soner Yalçın’ın tutuklanmasına rağmen akıllanmayıp(!) yayına devam eden ODA TV’nin geri kalanları da toplanmıştır. Yanlarına cemaat ve cemaat üyesi polisler hakkında kitap yazan gazeteciler de eklenmiştir.
    Her derde deva örgütümüz ERGENEKON’a üye yaftası yapıştırılan bu insanların da hayatı kararmıştır. Ne zaman gün yüzü göreceklerini yargı değil siyasi durum belirleyecektir çünkü.
    Muhalefet partisinin, basın mensuplarının, hatta yandaş basının tepkileri de vız gelip tırıs gitmiştir.
    Çünkü karşılarında hayırsız evladın olmadığını bilmektedirler.

Naci BEŞTEPE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder