14 Şubat 2012 Salı

POLITIK - Almanya’da 1932 Seçimleri...


Tam yerine gelmiş manzara koymuş.
Cuk diye oturmuş.

Almanya'da 1932  Seçimleri...

Prof.Dr.Vural ÜLKÜ

Mersin  Üniversitesi

İ

ki numaralı Nazi lideri Göring, savaş  suçlusu olarak yargılanacağını anlayınca şöyle der: "Biz, halka gerçeği söylemiştik.
Sadece iktidara gelene kadar demokratik yollara  başvuracaktık..."

Bundan 70 yıl önce, 1932 yılında Almanya'da  iki seçim yapıldı, hem de 31 Temmuz'da ve 6 Kasım'da olmak üzere,  yaklaşık üç ay arayla.
Aslında daha 14 Eylül 1930'da da halk  sandığa çağrılmış ve yeni "Reichstag" (parlamento) seçilmişti, fakat seçimler çözüm getirmemişti.
Ülke bunalımlar içindeydi.
Versailles  Barış Antlaşması'nın, kanlı bir iç savaşın, tarihte eşi görülmemiş  bir enflasyonun sarsıntıları daha geçmeden, 1929 büyük bunalımı (krizi)  ekonomiyi vurmuş, orta sınıf erimiş, işsiz sayısı milyonu bulmuştu.

Siyasal partiler sorunlara çözüm  bulamıyor, sadece birbirleriyle boğuşuyordu.
Halkta partilere ve  siyasetçilere karşı tam bir güvensizlik, hatta nefret egemendi.
Dış politikada, bütün ülkelerin Almanya'ya komplo kurduğu, ülkeyi  parçalamak istediği inancının yaygınlaşması, en aşırı milliyetçi (şoven) duyguları harekete geçirirken sanat ve kültür dünyası ile ilgili  haberler, basının bir bölümünce "sefahat,  çıplaklık, ahlaksızlık, azgınlık" olarak işleniyor, işsiz ve  yoksul kesimlerle tutucular kışkırtılıyordu.

1920'lerin başında  adını duyuran, önce kimsenin önemsemediği bir parti, "Nasyonal Sosyalist  Alman İşçi Partisi", bu ortamdan en çok kazanç sağlayan  partiydi; Naziler kitle psikolojisinden çok iyi yararlanıyor ve çok iyi örgütleniyordu.
Gerçi 9 Kasım 1923'te Münih'te, bu  partinin lideri Adolf Hitler "adında birisi" bir darbe  girişiminde bulunmuştu, ama girişim polisin el koyması, bir iki el ateş  ve birkaç kişinin vurulması ile hemen sona ermiş, darbeciler sağcı  ve vatansever olduklarından, iş örtbas edilmişti.
Adını bu olayla duyuran  Adolf Hitler, birkaç ay bir kalede kalmaya mahkûm edilmiş, o da bu  dinlenme zamanını "Mein Kampf" ("Kavgam") adlı, o sırada kimsenin  okumadığı bir "eser" yazarak değerlendirmişti.

Hitler, yeniden  siyasete başladığında, kalede kaldığı sürede değiştiğini, artık iktidara  kanlı değil, demokratik yollardan gelmek istediğini söylüyor, hatta bu  konuda yazılı belge veriyor ve ona inananların sayısı hızla  artıyordu.
Gerçi söylediklerinde önemsiz bir ayrıntı vardı, "sadece  iktidara gelene kadar demokrasi kurallarına  uyacağını" söylüyordu, ama kimse bunu o kadar önemsemiyordu;  adamın değiştiğini söylemesi yeterli sayılıyordu.

Her şeye  karşın 1920'li yıllar Nazilere iktidar yolunu açmadı.
Ancak yapılan  seçimlerde hiçbir parti çoğunluk sağlayamıyordu.
Bu  yüzden sürekli olarak ve her biri kendisinden öncekinden zayıf  koalisyon hükümetleri kuruluyor, bunlar da üçer dörder ay içinde  devriliyordu.
Her seçimde güçlenen tek parti Nazilerdi.
Varoşlardaki  eğitimsiz-kültürsüz yığınlarda "Bir de bunları deneyelim" sloganı, büyük yankı buluyordu.
Çünkü "bunlar", onlara istedikleri her şeyi verecekti ya da sinirsiz ve soyut vaatlerden insanlar bunu anlıyordu.
Nazilerin seçim vaatleri arasında, kamu kurumlarında, özellikle üniversitelerde Yahudilerle solcuları temizleyip o kadrolara işsizleri yerleştirmek, herkese iş bulmak, herkesi iki anahtarla ev ve otomobil sahibi yapmak, bütün  çalışanları gemilerle tatile çıkarmak vb.
şeyler vardı.

14  Eylül 1930 seçimlerinden Naziler yüzde 18,3 oyla ikinci parti olarak çıktılar.
En güçlü parti SPD (Sosyal Demokratlar) oyların yüzde 24,5'ini  alabilmiş, Komünistler yüzde 13'te kalmıştı.
Bunun yanında bir sürü harfli neredeyse tek kişilik onlarca "sol" parti vardı.
Bunlar hem birbirleriyle uğraşıyor hem de kendi içlerinde fraksiyonlara, hiziplere bölünüyordu; bazı aşırı sol gruplar, kendi aralarında uzlaşma yerine, rejimi yıkmak için Nazilerle işbirliğini bile tercih  ediyordu.
Aralarında hiçbir fark bulunmayan partilerin  "lider"leri, "Ufak olsun, benim olsun" düşüncesi ile başkaları ile  değil işbirliğini, görüşmeyi bile kabul etmiyordu.

Sorunlara çözüm  üretemeyen Alman Meclisi, sonunda 31 Temmuz 1932'de erken seçim  yapılmasını kabul etti; bu seçimle ülkenin önü açılacak, dış borçlara ve  işsizliğe çare bulacak bir yönetim işbaşına  gelecekti.
Bazıları, istikrarlı bir hükümet kurulması için,  seçimlerden önce Seçim Yasası'nda değişiklik yapılmasını istiyordu; ama  buna zaman bulunamamıştı.
1932'de yapılan ilk seçim, ne istikrar sağladı  ne de dağınıklığı ortadan kaldırdı; ancak Naziler oyların yüzde 37,4'ünü  alarak en güçlü parti oldu.
Bu durumda hemen yeni bir seçim  gerektiği anlaşıldı.
Yüzde 5–10 oy oranlı partiler bir hükümet  kuramayınca, rahatsızlık daha da arttı.
Nazileri durdurmak, ona  karşı bir demokratik set oluşturmak için çabalar da gösterildi.
Fakat  solun temsilcileri, "demokratik sol", "sol demokrasi,", "sosyal  demokrasi", "sosyalist demokrasi" vb.
kavramlar üzerinde sonu gelmez akademik tartışmalar dışında hiçbir  sonuca ulaşamadı.

Merkez sağda da bütün particikler birbiriyle  kavgalıydı.
Yine de toplumda bazı kesimler, tehlike karşısında silkinmişlerdi ve "zorunlu olarak" yapılan 6 Kasım 1932 seçimlerinde  Nazilerin oy oranının yüzde 33,1'e düşmesini sağladılar.
Buna karşılık  diğer bütün "büyük" partilerin oy örenleri yüzde 88 ile 20,4 arasında  oynuyordu; onlarca küçük sol parti ise oyların toplam yüzde  5,8'ini almıştı.

Yeniden pazarlıklar yapıldı, ama bir türlü hükümet  kurulamıyor, ülke kararnameler ile yönetiliyordu.
3 Aralık 1932'de  başbakanlığa getirilen General von Schleicher de başarılı olamayınca,  aşırı sağcı bir başka partinin desteğini alan Adolf Hitler, 30 Ocak  1933'te Cumhurbaşkanı Hindenburg tarafından başbakanlığa  atandı.

Kamuoyu, Nazilerin iktidarını normal karşılayacak  biçimde hazırlanmıştı.
Yaygın inanç şöyleydi:

·        Madem demokrasi var, seçmen iradesine saygı göstermek gerekir.

·        Bir kere de bu partiye bir  şans verelim.

·        Adam zaten değiştiğini söylüyor.

·        Hem bu ülkede  yasalar var, kurumlar var, hele hele ordu var.

·        Ayrıca on iki  kişiden ibaret hükümette sadece üç Nazi yer alıyor: Hitler, Göring, bir de İçişleri Bakanı Frick.

·        Onlar da asla olumsuz bir şey  yapamaz, on ikide üç kişiler.

·        Hem zaten üç ay içinde bunlar da  başarısız olur ve çekilirler.

·        O zaman yeni seçimlere gidilir, halk da bunları görmüş olur ve bu iş biter.

İşler gerçekten bir ay  içinde bitti ama başka biçimde.
27 Şubat 1933'te Reichstag (Meclis)  binası yandı.
Daha o akşam, bu saldırının Komünistlerin marifeti olduğu  ilan edildi ve hemen ertesi gün, 28 Şubat 1933'te "Halkı ve Devleti  Koruma Kararnamesi" olağanüstü yetki yasası çıkarıldı.
Anayasadaki bütün  haklar kaldırıldı, sayısız suç için ölüm cezası getirildi.
Bir iki  gün içinde bütün "vatan hainleri" toplandı, bir iki hafta içinde her  kentte toplama kampları kuruldu.
İlk  temizleme dalgasında öldürülmemiş, "kaçarken vurulmamış" veya  yurtdışına kaçamamış bütün parti liderleri, her renkten solcular, liberaller, muhalifler, Yahudiler, "milli örf ve âdetlere  uymayan" insanlar bu kamplara tıkıldılar.

"Liderler" in çoğu, o kamplarda enselerine birer kurşun sıkılarak veya ağır işkencelerle öldürüldü.

Ortalık biraz temizlendikten, "huzur ve düzen" sağlandıktan(!) sonra, Naziler 5 Mart 1933'te son bir  göstermelik seçim daha yaptılar ve bu son seçimde oyların 43,9'unu aldılar.
Propaganda Bakanı Goebbels, günlüğüne not düştü o gün:
"Sayıların ne önemi var?
Devlette efendiler artik biziz!"

Totaliter bir rejim için mutlak çoğunluk gerekmiyordu.
Almanya yıkıldığında 1945 Mayıs'ında ailesi ile birlikte Amerikan kuvvetlerine teslim olan, rejimin 2 numaralı adamı Göring, mahkemeye çıkarılacağını duyunca büyük tepki gösterdi.

Nürnberg  Savaş Suçları Mahkemesi'nde Amerikalı başsavcının "demokrasiyi, insan hakların çiğneme, insanlık dışı bir rejim kurma" suçlamalarına bağırarak şöyle karşılık verdi: "Biz halka gerçeği söylemiştik, sadece iktidara  gelene kadar demokratik yollara başvuracağımızı açıklamıştık.
Halk  bizi bilerek seçti, bizi istedi.
Bizi yargılayamazsınız!"

İşte böyle.
Fakat bu anlatılanların günümüzdeki bazı ülkelerle herhangi bir ilgisi, ilişkisi veya benzerliği elbette yoktur!..

* Vatanin bagrina düsman dayamis hancerini
Yok mudur kurtaracak baht-i kara mâderini?
"Üze tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilingin törüngün kim artati udaci erti?"

http://www.isteataturk.com/


--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Yanlisini gununde gorup nefsine sitem edersen yanlisin faydaya donusur.  Hz.Ali   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .  Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder