30 Aralık 2013 Pazartesi

10-Erkan Koca : Asker gibi polis olmaz


Erkan Koca : Asker gibi polis olmaz

Pazartesi, 30 Aralık 2013 09:00

Polis topluma tedirginlik yayıyor

Yolsuzluk ve rüşvet operasyonunu kendisine karşı bir darbe girişimi olarak algılayan hükümet, emniyet içinde kendince büyük bir temizliğe başladı.
Son haftalardaki görevden almalar,
teşkilattaki Fethullah Gülen Cemaati etkisinin boyutlarını deşifre etmiş oldu.
Yaşananları iki kamptan da uzak bir noktada akademik bir pencereden izleyen Polis Akademisi Güvenlik Bilimleri Fakültesi Öğretim Üyesi Erkan Koca, içerideki psikolojiyi anlattı.
Koca'ya göre
Türk polisinin temel sorunu Cemaat-hükümet çekişmesi değil, teşkilata egemen olan güvenlikçi ideoloji.
Koca, içeriden bir eleştiri getiriyor: "Bu ideoloji sivilleşip dönüşmediği sürece ilişkiler üzerinden devam eden çekişmeleri tartışmaya devam edeceğiz"

 

Cansu ÇAMLIBEL - YÜZ YÜZE

Hürriyet – 30 Aralık 2013

AKTÖRLER AYNI

- Doktora tezinize de konu olan Türk polisinin 2000'lerin başındaki insan haklarına duyarlı bir teşkilat yaratma idealinden vazgeçtiği bir dönemi yaşadığımıza dair güçlü emareler yok mu bugün?

Çok iyi bir tespit.
Aynen dediğiniz gibi oldu.
İlginç olan şu; 2000'li yıllarda teşkilatı daha sivil bir yer hale getiren aktörlerle bugün teşkilatı daha güvenlikçi bir çizgiye çekenler aynı aktörler büyük ölçüde.

- Bireysel hak ve özgürlüklere duyarlılık AB reformlarıyla gelen bir rüzgârdı.
Geldi geçti mi?

AB sürecinin bunda bir katalizör etkisi oldu, o rüzgâr arkaya alındı ama aslında iç gündemdi.
Benim doktora tezimde de yer verdiğim bir nokta var; 2000'lerin başında polisin neden özgürlükçü, demokrat olmaya çalıştığının arkasındaki motivasyon çok anlaşılamadı da.
Kurumsal bir motivasyon var mıydı, kurumsal politikanın bir sonucu muydu sorusunun yanıtını bulamıyordunuz.

EMNİYET DEĞİŞİME AYAK UYDURAMADI

- Ak Parti'nin iktidara gelmesinin ardından süreç nasıl gelişti?

AK Parti hükümetiyle birlikte ülke çok farklı dönüşümler yaşadı.
Fakat emniyet teşkilatı buna ayak uyduramadı.
Ülkenin genel demokratik dönüşümüne paralel olarak polis teşkilatının da dönüşmesi gerekirdi.
Ünlü bir İtalyan akademisyen, polisler için 'Polisler bir ülkenin barometresidir' der.
Polis, Türkiye'de bunu yapamadı.
Ben bunu işleyişin kurumsal politikalar üzerinden gitmemesiyle açıklıyorum.

- Askeri vesayetle mücadele edilirken iktidarın polisi güçlendirdiği yönündeki algı yanlış mı?

Siyaset askeri vesayeti kırarak sivil alanda güçlenirken polis ilk başta bu nedenle öne çıktı.
Fakat daha sonra siyaset polisi de olması gereken yere çekti.
Siyaset zayıfken polis asker kadar olmasa da kendisini bağımsız bir güç kaynağı gibi hissedebiliyordu.
Fakat siyasetin güçlenmesiyle aslında kendisini siyasetin altında konumlandırması gerektiğini, bağımsız bir iktidar kaynağı olamayacağını gördü.
İktidarın bunu hissettirmesi polisin içinde bir ölçüde rahatsızlığa neden oldu.
Sahaya çıktığınızda sokaktakiler 'polislik bitti' temalı bir sürü şey anlatır.

ÇATIŞMANIN ADINI SÖYLEMEK TABUYDU

- Emniyet içindeki eskiden ima yoluyla bugün artık alenen konuşulan bölünme ne zamandır var?

Ben Cemaat-hükümet diye konuşmaktansa şöyle ifade etmeyi tercih ediyorum.
Doktora tezim üzerinde çalıştığım dönemden beri istihbarat, kaçakçılık, terör gibi stratejik şubelerle ilgili sıkıntılı şeyler anlatılır.
Bu şubeler sanki teşkilatın parçası değil de merkezden yönetiliyor gibi bir algı var.
Buralara alınan insanların liyakatle ve kurumun kendi kariyer planlamasından geçerek değil, başka yollarla geldiği yönünde bir kanaat vardı.
Dolayısıyla meşrulukları hep sorgulanırdı.

- Hangi yollardan geldikleri kastediliyor?

Mesela istihbaratın içinde 'mimlemek' diye bir yöntem var.
Kim mimliyor?
Aynı çizginin oluşturduğu bir ekip var.
Sınavlar falan yapılıyor, süreçler yine legalize ediliyor, ama en nitelikli olanların en iyi noktalarda görev yaptığına dair bir algı yok.
İyi polislerin merkezde iyi yerlere gelemediğini, sahada çalışmak zorunda bırakılmanın da onları marjinalleştirdiğini anlatıyorlardı.
Bir süredir böyle bir huzursuzluk vardı zaten.
Teşkilatın içindeki merkez ve taşra arasındaki sıkıntıyı zaten hissediyordunuz.
Fakat bu şu an olduğu gibi hükümet-Cemaat çatışması olarak dillendirilmiyordu.
Üstü kapalı, örtük bir biçimde söylüyorlardı ama adını koymuyorlardı.

- Neden koymuyorlardı?

E ürküyorlardı muhtemelen bunu bu kadar açık konuşmaktan.
Aslında tabuydu bunu konuşmak polisler arasında.
Bunu anlamak için sahaya gidip onlarla birlikte kalmanız gerekiyordu.

- Görünür farklar, kendilerine has davranışları var mıdır?
Namaz kılmak mesela ayrıştıran bir şey midir?

Öyle görünür dini farklılıklar falan hiçbir zaman söz konusu değildi.
O tür bir farklılaşmadan bahsetmiyoruz ama tipik polis imajına uymuyorlardı.

CEMAAT STRATEJİK YERLERDE

- Nedir o tipik polis imajı?
Behzat Ç.midir?

Biraz jargonu çok olan, daha küfürlü bir dil.
Bir kadrocu dili ve tavrından söz edebiliriz.
Filmlere bir parça benzediğini de söyleyebiliriz.
Kadrocular sahada koştururken yabancı dil ve teknoloji gibi alanlarda geri kalıyorlar.
Genel müdürlükçüler kadroyu ve sahayı bilmeden 'salon polisliği' üzerinden yurtdışı görevlerle merkezden yükseliyor.
Sonra bunlar taşraya atanınca rahatsızlık yaratıyor.
İki ayrı dünyadan söz ediyoruz.

- Şu anda yaşanan aleni çatışmaya baktığımızda Cemaat'in yurtdışı görevlerde de daha etkin olduğu söylenebilir mi?

Daha stratejik birimlerdeler.
Operasyonel kabiliyeti olan istihbarat gibi, personel gibi atamaların kontrol edildiği birimlerde olduklarıyla ilgili bir algı var şüphesiz.

'ASKER GİBİ POLİS' YETİŞTİRİRSENİZ SİYASETE BAKIŞI SORUNLU OLUR

- Hükümetin 'paralel devlet' benzetmesi yaptığı birimlerde temizliğe gittiğini anlıyoruz.

Ben paralel devlet diye adlandırmıyorum.
O çok ileri ve aşırı bir yorum bana göre.
Ama şöyle bir sorun var.
Polis akademisinin içkültüründe askere benzemek gibi bir eğilim vardır.
Bir adama 'asker gibi polis' dediğinizde bu iltifat oluyor.
Aslında demokratik bir ülkede asker gibi polisinizin olması son derece sorunludur.
Disiplin adı altında 'asker gibi polis' yetiştirirseniz polisin siyasete bakışı sorunlu olur.
Dolayısıyla polis, demokratik siyasetin meşruluğunu emniyet altına alacak şekilde çalışmadığından ortaya devlet içinde devlet varmış gibi bir görüntü çıkıyor.
Aslında buradaki temel sorun polisin siyasal iktidara bakışında.
Polis kendisini daha ziyade devletle özdeşleştiriyor.

DEVLETİ GEZİ'DE POLİS ÜZERİNDEN GÖRDÜK

- Gezi'de polis siyasi iktidarın polisi gibi davranmadı mı?

Hayır.
Orada siyasal iktidarın olayı yönetme biçimiyle geleneksel devletin bakış açısı hiç olmadığı kadar örtüştü.
Hiçbir olayda bu kadar örtüşmemişti.
AK Parti, Gezi olaylarını son derece devletçi bir yerden yönetmeye çalıştı.
AK Parti'ye getirilen 'devletleştiler' eleştirisinin en fazla yapılabileceği yer Gezi.
O bizim korkularımızın kaynağı olan devleti biz Gezi'de polis üzerinden görmüş olduk.
Bu bir güvenlikçi ideoloji ve polis buna çok yatkın.
Aslında son dönemde siyasetin sivilleşmesiyle birlikte polisin üzerinde de sivilleşmeye dönük bir baskı vardı.
Bu baskının yarattığı gerilimin Gezi'de çıktığını düşünüyorum.
Hükümet de devlet gibi davranınca polisin içindeki zaten var olan sivilleşememe gerilimi sokağa taştı.

- Polis kendi içindeki bu gerilimi protestolara müdahale ederken dışa vurdu demek istiyorsunuz.

Bunun Gezi'deki polis şiddeti denen şeyin önemli bir unsuru olduğunu düşünüyorum.
Hükümet toplumsal olaylar söz konusu olduğunda nasıl emir verirse versin polislik bu emrin nasıl hayata geçirileceğiyle ilgili bir şey.
İktidar size 'Bu parkta gösteri istemiyorum' dediğinde, bunu nasıl yapacağınızdır zaten polislik.
Biber gazı aslında demokratik ülkelerde en son başvurulacak şey.

SİSTEM KRİZİ VAR

- Bu söylediğiniz güç kavgası çerçevesinde anlıyoruz ki taraflar birbiri hakkında dosya biriktirmiş.
Çatışmanın tarafları aslında bizim bilmediğimiz bu dosyalar üzerinden konuşuyor.

Evet, facia.
Bize kapalı bir alan.
Bütün bunlar hepimize tedirginlik yayıyor.
Polis şu anda topluma güven aşılamaktan çok tedirginlik yayan bir kurum.
Eğer ülkedeki güvenlik kurumları böyle bir tedirginlik kaynağına dönüşmüşse orada sistem krizi var demektir.
Aslında bu krize ihtiyacımız vardı.
Polis kendi içindeki bu sorunları dile getirmekten imtina ediyordu.
Şu anda bunlar tartışılıyor.
Herkes adını koyuyor ve 'Daha fazla süremezdi zaten' diyorlar.
Polisin dönüşmesi için buna ihtiyacımız vardı.
Polis eğitiminin ve çalışma biçiminin sorgulanması gerekiyor.

- Gezi'den bugüne kadar geçen 6-7 ay içinde 'Polisin tutumu vatandaşın güvenini sarsmıştır' diyebiliyorsunuz o halde.

Evet, bunu rahatlıkla söyleyebiliyorum.
Bundan mustarip çok sayıda polis de tanıyorum.
Polislik zaten saygınlığını belli düzeyde tutmanın çok zor olduğu bir meslek.
Giderek daha da saygınlığını yitirdiği bir yere doğru geliyor.
Sosyal medyaya bakıyorum, polisler ne İsa'ya ne Musa'ya yaranamadıklarından şikâyet ediyor.
Ama sorun tam da burada.
Polis kimseye yaranmamalı zaten.

AKADEMİ ÖĞRENCİLERİ KAYGILI

- Akademi öğrencileri olan biten hakkında ne düşünüyor?

Bizim polis akademisine aldığımız öğrenciler yüzde 2'lik dilimden geliyor.
Benim geçen seneki sınıfımda YGS üçüncüsü vardı.
Polis akademisine gelenler gelecekle ilgili büyük hedefleri olan gençler.
Şu anki manzaraya baktıklarında çok karanlık bir gelecek görüyorlar.
Bir sürü tartışmanın odağı haline gelen bir teşkilata adım atacaklar.
Polis Akademisi öğrencilerinin çok ciddi bir rahatsızlığı var.

- Son haftalarda ülkede olanları derslerde konuşuyor musunuz?

Konuşuyoruz.
Hatta bu sorulardan ders yapamayacak hale geldik.
'Sizce hangisi haklı hocam' diye soruyorlar.
Kimisi polislerin yaptığını kimisi hükümetin yaptığını yanlış buluyor.
O Türkiye'deki genel ayrışma halini sınıfta da açık olarak görüyorsunuz.
Farklı olan bir şey var; o da polisleri savunma refleksi.
Öğrencilerin çoğunun kafasında teşkilatın bu kadar kolay ezilmemesi gerektiği yönünde bir düşünce var.

- 'Şucu ya da bucu olmazsam bu meslekte yükselemem' gibi kaygılar hissediyor musunuz öğrencilerinizde?

Hissediyorum ve tam da bunun çok büyük bir sorun olduğunu düşünüyorum.
Bir insan işinin hakkını vererek ama bağımsız kalarak, kendini bir yere angaje olmak zorunda hissetmeyerek liyakat üzerinden kariyerinde yukarı çıkabilmeli.
Polis Akademisi'nde bu inanç çok kaybolmuş durumda.
Derste ben siyaset teorisi anlatıyorum onlar diyor ki, 'Hocam siz bunları anlatıyorsunuz da işler öyle dönmüyor'.
E tabii ilişkiler üzerinden dönüyor işler.

BU ÇAĞIN GÜVENLİK OKULU BÖYLE OLMAZ

- Akademi seviyesinde başlamıyor mu zaten o bölünmeye neden olan ilişkiler?

Buna kolaylıkla kapılanlar olabiliyordur tabii.
Öğrencilik yılları arayışın çok olduğu zamanlar.
Dediğiniz oluyordur tabii.
Polis Akademisi'ne devlet çok ciddi bir yatırım yapıyor aslında.
Milyarlarca lira harcanıyor.
Ama okulun kendini dönüştüremeyen geleneksel yerleşik yapısı nedeniyle aradığımız polis amirini yetiştiremiyoruz.
Bu çağın güvenlik okulu bu olmamalı artık, bunun değişmesi gerekiyor.

Federaller görevden alındı

- Doktora tezinizde kadrocular ile genel müdürlükçü polisler arasındaki çekişmeyi anlatırken 'Çekilin FBI' modu diye bir kavramdan bahsediyorsunuz.
Nedir o?

Bunu kadrocular daha çok kaçakçılık ve istihbarat dairesindeki polisler için kullanıyorlar.
Merkezden taşraya gelen 'federaller' olarak görüyorlar.
Yereldekiler sadece federallere gerekli bilgileri sağlayan ve tırnak içinde pis işleri yapanlar.

- Son rüşvet ve yolsuzluk operasyonu üzerinden konuşursak federaller kim?

Federaller görevden alınanlar.
Kimisi federaller diyor, kimisi salon polisleri diye ifade ediyor.
Kimisi de benim çalışmamda 'Bu teşkilatta artık efendiler ve uşaklar var' diye ifade etti.
Zaten böyle bir huzursuzluk ve öfkeli hal vardı.

- Amerikan filmleri analojisinden devam edersek, CIA ile FBI arasındaki çekişme de MİT ile bizim federaller arasında mı yaşanıyor?

Türkiye'de polis istihbaratı diğer demokratik ülkelerde olmayan bir biçimde çok güçlü.
Polis istihbaratının neden bu kadar güçlü olduğunun sorgulanması gerekir.
Güçlü olması gereken sivil istihbarattır.
MİT de düne kadar sivil değildi, bugün de ne kadar olduğu tartışılır.
Polis istihbaratı da sivil istihbarat boşluğunu kapatacak şekilde güçlenmiştir.
Bugün MİT ile Emniyet İstihbarat arasında çok açık biçimde bir çatışma, bir güç kavgası var.

SAVCILAR KİRLİ HARRY GİBİ

- Yolsuzluk soruşturmasında ikinci dalganın İstanbul Cumhuriyet Savcısı Muammer Akkaş'ın elinden alınmasını nasıl karşıladınız?

Polis çalışmaları literatüründe 'Kirli Harry problemi' vardır.
Clint Eastwood'un oynadığı 1971 yapımı Kirli Harry filminde bir cani var ve var olan yasalar bunun açığa çıkarılması için yetmiyor.
Polis dedektifi Harry, adaletin ortaya çıkabilmesi için kuraldışı işler yapıyor, bunu yaparken de kirleniyor.
Daha sonra o kişiyi adalet önüne çıkarıyorlar ama ceza verilemiyor.
Eğer siz demokratik bir ülkede suç ortaya çıkarırken kirleniyorsanız suçluları aklıyorsunuz aslında bir şekilde.
Eğer ortada bir suç varsa bu suçun ortaya çıkarılış biçimi demokratik bir hukuk ülkesinde böyle olmamalı.
Ortada bir sorun var.
'Bu savcıların dilindeki 'Yasalara uygun davranıyoruz' argümanı üzerinden yapılan bu tür şeylerin meşruluğundan bahsetmek mümkün değil.


a45UyF587661-201307301451-10

  ^^^^^ - vvvvv

 

zaryop:jaro
Gunes isik ve sicagindan yarar saglamak icin kendisine yalvarilmasini
beklemez.sen de gunes gibi ol, beklenen iyiligi senden istenilmeden
yap.

Epiktetos
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder