Bizi hep AKP alehtarı olmakla, ülkenin her türlü iyi işine köstek olmakla suçluyorlar.
Bu Çinden Füze ve teknoloji transferi konusunda hükümeti destekliyoruz.
Bu ulusalcı bir politikadır.
Benim kişisel itirazım şu;
Amerikanın bu projeye karşı çıkacağı, ağır şekilde baskı yapacağı belliydi.
Oysa Türkiye ve Çin daha önce gizli şekilde Toros Füzelerinin ortak yapımında beraber olmuştu.
Şimdi de gizli bir ortak proje şeklinde yürütülmeliydi.
Batıya göstere göstere kafa tutmanın hiç gereği yoktur.
Bu işin açık ihale şeklinde yapılması, sanki bile bile lades durumu yaratmıştır.
Ya akılsızlıktır, ya da işi yapmamanın bilinçli bir yoludur.
Silahlanmayla ilgili projelerde bütün hükümetlerin bağımsız, bağlantısız, ulusalcı politikalarını destekleriz.
Yalnız henüz bitmemiş işleri göstererek babalanmak, efelenmek, halka moral pompalayacağım diye batıya meydan okumak yersizdir.
Bu tarz hareketler doğmamış çocuğun ölümüne sebep olur ve hep böyle olmuştur.
Örneğin, en tuttuğum SOM(Stand Off Mühimmat) Projesi .
Bir tür seyir füzesi, çok becerikli.
Ülkenin stratejik ihtiyaçlarına uygun ideal bir çözüm.
Üç tarafımızdaki denizler üzerinde hakimiyet sağlamamıza yardımcı olur.
Batı donanmaları Akdeniz'de deplasmadaymış gibi olur.
Hasımlarımızın yüksek değerli saldırı ve savunma sistemleri erimimiz içine girer.
Ne S-300 dinlersiniz, ne s-400, bütün düşmanın bütün elektronik sensörleri, fırlatma sistemleri, değerli hedefler kabak gibi önünüze düşer.
Biraz çalışırsanız, yüksek teknolojili insansız saldırı aracına dönüşebilir.
Biraz daha çalışırsanız, bunları birbiriyle entegre filo şeklinde dahi kullanabilirsiniz.
Geleceğin sistemidir.
Önü açıktır.
Yapabileceklerinin haddi hududu yoktur.
Topu topu beş altı prototip var.
Motoru Exocet füzesinin motoru.
Ve daha birçok başka parçası batı kaynaklı.
Bundan TSK'ya birkaç bin tanesini teslim etmeniz lazım.
Her sene birkaç yüzlük projeler halinde zamana yayarak ordularınızı donatmanız lazım.
Her sene şartnameyi bir adım öteye taşıyarak, sistemin standartlarını sürekli olarak artırmanız lazım.
Bunu yapmadan ortaya fırlayıp çıkmak bu projeyi çıkmaza sokar.
Adam size bağımlı olduğunuz üretim unsurları yerine üç parmak arasında tek parmak verir.
Ve her zaman için halkı kandırmaya yönelik, şov mahiyetindeki, gerçek üstü söylemler, babalanma ve efelenmelere karşıyız.
Bunlar asla yapılmaması gereken, çok zararlı hareketlerdir.
Oraj POYRAZ
İsmail Hakkı Pekin : Hava savunma ve füze savunma sisteminde Çin tercihi
Cuma, 25 Ekim 2013 00:00
Şu anda ASELSAN ve TÜBİTAK tarafından üretilen elektronik harp teçhizatı, sinyal istiharat sistemleri (COMINT VE ELINT), komuta konrol sistemleri ve diğer kazanılmış yetenekler dikkate alındığında; alınacak teknoloji transferiyle milli silah sanayiinde büyük bir sıçrama sağlanacaktır.
Tabii her şeyin bir bedeli olduğu gibi, söz konusu teknoloji transferinin de ekonomik ve siyasi bedeli olacaktır.
Türkiye bu bedeli ödeyecek güçtedir ve ödemelidir.
İsmail Hakkı Pekin
YÖNDER - Aydınlık, 25 Ekim 2013
Silahlı Kuvvetler, ülkenin güvenliğini caydırıcılıkla sağlar.
Silahlı Kuvvetlerin caydırıcılığı, ülkeye vaki olabilecek tehditlere karşı koyabilecek ve bunlara misliyle mukabele edebilecek imkan ve kabiliyete sahip olursa bir anlam ifade eder.
Eğer böyle bir yeteneğe tek başına sahip olunamıyorsa, o zaman ülke bunları sağlayabileceğine inandığı veya inandırıldığı ittifaklara girerek güvenliğini sağlamaya çalışır.
Ekonomik işbirliği amacıyla kurulan örgütler de güvenlik de dahil olmak üzere siyasi ittifaklara, birliklere dönüşmektedir.
AB, ŞİÖ, ASEAN'ı örnek verebiliyoruz.
Bugün Türkiye'nin uzun menzilli hava savunma ve füze savunma sistemleri ihtiyacının temini için Çin sistemlerinin alınmasına karar verilmesini ve bu kararın ABD ve NATO cephesinde huzursuzluk yaratmasını bu bağlamda ele almak durumundayız.
Sahibinin füzesi
Savaş uçaklarının ana rolü üstlendiği, ABD'nin 1950'li yıllarda verdiği, büyük kısmı envanter dışına çıkarılmış ve miadı dolmuş uzun menzilli NIKE füzeleriyle bir kaç stratejik bölgenin savunmasının sağlanması, alçak irtifa hava savunma füze ve namlulu silahların, kritik askeri tesislerin ve askeri birliklerin nokta savunmasında kullanılması şeklinde ifade edilebilecek Türkiye'nin hava savunması yeteneği yıllardır ihtiyacımızı karşılamaktan çok uzaktır.
NATO'nun sağlayacağı hava savunma şemsiyesi veya zaman zaman bölgemizde meydana gelen krizlerde NATO ülkelerinden gönderilen Patriot vb.
sistemlerle, ABD'nin Akdeniz ve Karadeniz'de bulunduracağı AEGIS sistemine ve uzun menzilli hava savunma ve füze savunma sistemlerine sahip gemilerle hava savunma ve füze savunma sistemleri eksikliğinin karşılanabileceği düşünülebilirse de, bu unsurların Türkiye'ye yönelik fiili bir tehdide mukabele edip etmeyecekleri tartışma konusudur.
Üstelik bunların kullanımının, tamamen ait oldukları ülkelerin kararlarına bağlı olduğu dikkate alınmalıdır.
Türkiye'nin füze savunma sisteminin varlığından bahsetmenin ise mümkün olmadığını söyleyebiliriz.
2010'da Lizbon'da yapılan NATO toplantısında alınan karar gereği, füze savunma sisteminin ve erken uyarı sisteminin tesisinin öngörülmesi üzerine ABD'nin kontrolunda bir erken uyarı radarı Kürecik/Malatya'ya kurulduğunu biliyoruz.
Söz konusu erken uyarı radarının ABD'nin bölgedeki üsleri, İsrail ve Avrupa için, özellikle İran'ın füzelerine karşı erken ikaz sağlamaya yönelik olduğu açıktır.
Türkiye için de erken ikaz sağlayacağı ifade edilse de, ülkenin önemli bir bölümünün bundan faydalanamayacağını söyleyebiliriz.
Ayrıca Türkiye'nin kendisine ait füzesavar sistemleri de mevcut değildir.
Erken ikaz alsa bile füzelere karşı kullanacağı silahları yoktur.
Diğer taraftan Türkiye'nin envanterinde hava sahamızın tamamını kontrol edebilecek sabit ve mobil, deniz platformları dahil, hava savunma radarları mevcut değildir.
Türkiye bu açığını kapatmak için 4 adet AWACS uçağı almıştır.
Bu maksada hizmet edecek uydu sistemi projesi de yürütülmektedir.
Sistemin kapsamı ve balistik füze
Hava savunma ve füze savunma sistemi, savaş uçaklarını, hava savunma radarlarını, erken uyarı radarlarını, uzun menzilli yüksek irtifa hava savunma ve füze savunma füzelerini, orta ve alçak irtifa füzeleri ve namlulu silahları, bunların radarlarını, deniz platformlarındaki hava savunma ve füze savunma sistemlerini, erken ikaz sağlayan uçakları (AWACS vb.), uydu sistemlerini, sinyal istihbaratını (COMINT ve ELINT) ve bütün bu sistemleri birbirine bağlayacak ve birlikte uyum içinde çalışmasını sağlayacak bir ağ sisteminin tesisini ve bunların kontrolunu sağlayacak mahalli ve ulusal çapta yönetim ve kontrol merkezlerini ihtiva eder.
Bütün bu sistemleri bütünleyecek ve destekleyecek, koruyucu ve taarruzi elektronik harp yeteneğine sahip olunması gerektiğini de belirtmeliyiz.
Ayrıca bu yeteneklerin olabildiğince yüksek oranda özgün veya teknoloji transferiyle üretilmesi ve geliştirimesi esas alınmalıdır.
Özellikle açık denizlerde donanmamız unsurlarının bu özelliklere sahip gemilerle korunması, deniz görev gruplarının bekasını sağlayacak ve onlara büyük bir elastikiyet verecektir.
Ülkenin sadece savunma ve korunma amaçlı bir sistem olan hava savunma sistemi ve füze savunma sistemi yeteneğine sahip olması, bölgede oluşan balistik füze tehdidine karşı caydırıcılık sağlayamaz.
Balistik füze tehdidine karşı korunma sağlarken, karşı tarafa mukabelede bulunabilecek balistik füze yeteneğinizin de olması gerekir.
Türkiye'de halen ABD'den satın aldığı 162 km menzilli ATACMS füzeleri, Çin'den teknoloji transferiyle ürettiği 80 km menzilli serbest roketleri ile 150 km menzilli güdümlü füzeleri bulunmakla birlikte, Roketsan, alınan teknoloji ile daha uzun menzilli güdümlü füze yapma yeteneğine sahiptir.
Milli silah sanayiinde sıçrama
Bu tercihin siyasi, ekonomik, askeri nedenleri olabilir.
ABD ve NATO'ya mesaj verme amacını da taşıyabilir.
Bu konuda çok sayıda spekülasyon yapılabilir.
Kanımca, en büyük nedenlerden biri teknoloji transferidir.
ABD ile yapılan silah alımı anlaşmalarında, ABD kesinlikle kritik teknolojilerin transferini kabul etmemekte, silahların kullanılmasına kısıtlamalar getirmektedir.
Aynı şeyi diğer NATO ülkeleri ve İsrail için de söyleyebiliriz.
Taarruz helikopteri projesinde, uydu projesinde vb.olduğu gibi.
Nitekim bu projeler söz konusu nedenlerle başka ülkelere verilmiş ve gecikmeler meydana gelmiştir.
İkinci en önemli neden ise; Türkiye-Çin arasında 1990'lı yıllarda başlayan askeri işbirliğinin sonucu, uzun menzilli roket ve güdümlü füze teknojisinin transferiyle Roketsan'ın kendi güdümlü füzelerimizi ve bunların yakıtını üretir hale gelmesidir.
Dolayısıyla Türkiye aşina olduğu Çin teknolojisi tecrübesiyle, uzun menzilli hava savunma ve füze savunma teknolojisindeki, kritik teknolojileri de transfer ederek, hem kendi uzun menzilli hava savunma ve füze savunma sistemlerini ve bunların radarlarını hem de kendi balistik füzesini, kendi uydusunu fırlatma sistemini yapabilecek bir yeteneğe ulaşacaktır.
Şu anda ASELSAN ve TÜBİTAK tarafından üretilen elektronik harp teçhizatı, sinyal istiharat sistemleri (COMINT VE ELINT), komuta konrol sistemleri ve diğer kazanılmış yetenekler dikkate alındığında; alınacak teknoloji transferiyle milli silah sanayiinde büyük bir sıçrama sağlanacaktır.
Tabii her şeyin bir bedeli olduğu gibi, söz konusu teknoloji transferinin de ekonomik ve siyasi bedeli olacaktır.
Türkiye bu bedeli ödeyecek güçtedir ve ödemelidir.
a45UyF587661-201307301451-10
Decet imperatorem stantem mori
Imparator ayakta olmelidir.
(Vespasien)
Latince Atasozleri
Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com | Ayrilmak isterseniz de : Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com | Grup Sayfamız : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ | Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder