29 Aralık 2013 Pazar

10-Selcan TAŞÇI : "Milletim adil yargılandığıma hükmederse kendimi yakarım"

Bakın bu yazının bana hatırlattığı şey nedir?
Cemaate de çete suçu isnat etmek için dijital veri kullanılabilir.
Hatta kullanılmalıdır.
En azından ilahi adaleti tecelli ettirmek için bunu yapmak gerekir.
Bilgisayardan anlayan birkaç acar kişi bunun içi yeterli.

Bilgisayar tarihleriyle oynanır, biraz cut/copy-paste yapılır.
Bazen aynı metni onlarca kez çoğaltır, tekrar tekrar farklı klasörlere yığarsın.
Alakasız metinlerle iyice şişirirsin.Araya gerçekten resmi olan belgeler de koyarsın.
Resmi görünümlü delil niteliğinde belgeler üretirsin.
Şifresi 1234 olan şifreleme yöntemleriyle şifreler sonra da şifreyi kırdım diye ortaya çıkarsın.
Sonuçta onlarca değil, yüzlerce CD, belge üretirsin.

Sonra bunları muteber sayıp mahkumiyet kararı üretirsin.
Bütün itirazları geçersiz sayarsın.
Temyiz mahkemesini de kurguladın mı iş tamam.

Yanında güzel bir medya kampanyası da yaptın mı iş tamam.

Tayyipcan kardeş bunu aynen böyle yapsın, gelsin ciğerimi yesin.
Kaç oyum varsa onun olur.
Kolay değil, dünyada ilahi adaletin tecelli etmesini sağlıyorsun.
Görev ilahi, sonuçları ilahi.

Ikinci bir dikkate deger nokta, zavalli general halkin ferasetine guveniyor.
Saf garibim.
Halkin tirnak kadar feraseti, bilgeligi olsaydi zaten bu noktaya hic gelmezdin pasam.

Ayni hatayi uc kere yapana ne denir?

Anadolu halklari mi desek, ne desek?
Ne kisilik, ne onur, ne tarihi miras, ne faziletler?
Hicbirsey yok, bir kakafoni var o kadar.


Oraj POYRAZ


Selcan TAŞÇI : "Milletim adil yargılandığıma hükmederse kendimi yakarım"

Yolsuzluk, rüşvet, kara para, beddua, istifa, "devlet içinde çete", "savaş kabinesi" derken ortalık toz duman olunca epey ihmal ettik mektupları.

Madem Başbakan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan Balyoz'un "ülkenin milli ordusuna kumpas" olduğunu itiraf etti, bu durumda "masum oldukları halde bir kumpas uğruna yıllardır cezaevlerinde çürütülmeye çalışılan" komutanların seslerine bir kere daha kulak kabartmanın tam vakti.

Deniz Kurmay Albay Servet Bilgin'in, kızı Bilgesu aracılığıyla yolladığı mektup Kasım ayında elime ulaştı.

Sine-i millete dönüyoruz

Akdoğan'ın itiraf ettiği "kumpas", kendini "Milletimizin hak ve menfaatleri uğruna gerektiğinde canını feda etmeye yemin etmiş, milletin bağrından çıkmış onurlu ve şerefli bir Türk subayı" olarak tanımlayan askerlerin hayatlarında bakın neye mal oldu:

"25 yıl vatanımın ve milletimin menfaatleri uğruna adeta çırpındım…
Hak ederek kazandığım Deniz Kurmay Albay rütbesi ile liyakat esaslarına göre atandığım Donanmanın en prestijli görevi olan Hücumbot Komodorluğu görevini yaparken bir komplo sonucunda tutuklandım.
BALYOZ davasında yargılama süresince bağımsız zannettiğim mahkemeye karşı suçsuzluğumu ispatlayan bütün belge ve bilgileri sundum, hâkimlere karşı son derece saygılı davrandım, mahkeme dışında konuşmadım, yazmadım ve sabırla adaletin tecelli etmesini bekledim.
Neticede Yargıtay'ın kararı ile 18 yıl hapis cezası ile ödüllendirildim!
Ve hapishane köşelerinde kaderimle baş başa bırakılarak manevi anlamda idam edildim.(…)
Bunları Türk milleti adına yetki kullanan mahkemelerde anlattık…
Yargıtay yanlış karar verdiyse Anayasa Mahkemesi'ne başvurduk, ama Anayasa Mahkemesi başkanı da "ben o hâkimleri tanırım, doğru karar vermişlerdir" demedi mi?
Bu nedenle sine-i millete dönerek işlenen hukuk cinayetinin somut delillerini anlatmak zorunluluğu doğmuştur.
Bunları okuyan ve araştıran sağduyulu milletimin herhangi bir ferdi "BALYOZ davasında adil yargılama yapılmıştır" sonucuna varırsa, kendimi yakarak hayatımı sonlandıracağıma namusum ve şerefim üzerine yemin ediyorum.(…)
Bize herkes "evet haklısınız, suçsuzsunuz ama yapacak bir şey yok, bu dava siyasidir, bu bir süreçtir" diyor.
Ne süreci bu?
Almayın mazlumun ahını çıkar aheste aheste"

"İhbar ediyorum"

17 Aralık operasyonundan bir ay önce yazdığı mektupta dediği olduğu Bilgin'in; "mazlumların ahı tuttu".

Şimdi, Balyoz davasının çöktüğü, yargılamanın yeniden yapılmasının gündeme geldiği bu günlerde Bilgin'in "millete" hitaben yazdığı "ihbarname"nin her satırı daha da önemli.
Yerimiz tamamını aktarmaya elvermese de, suç işlediği iddia edilen dönemde Türkiye'de dahi olmayan Bilgin'in (tabii aynı durumdaki bütün askerlerin) maruz kaldığı "hukuksuzluğu" anlamanıza yetecek kadar özetlemeye çalışacağım size:

"-Islak veya elektronik imzam, parmak izim ya da bana ait bir bilgisayarın izi veya yazıcı çıktısı gibi hiçbir maddi delil olmayan dijital yazılara dayanarak hakkımda 18 yıl hapis cezasına hükmettiler.
Bir yazının, ceza hukuku kapsamında sorumluluk doğurabilmesi ve daha doğrusu "belge" olabilmesi için imzalı olması gereklidir .(…)
CD-flash bellek gibi dijital materyallerde yer alan Word dosyaları, belge değildir.

- TÜBİTAK raporlarında ve Yargıtay'ın onama kararında da kabul edildiği üzere (…) sahte bir dijital yazı hazırlamak isteyen herkes, bilgisayarların sistem saat ve tarihi ile kullanıcı isimlerini değiştirerek, istediği tarih ve saatte, istediği kullanıcı adıyla yazı üretebilir ve bu yazıları CD'ye, flash bellek'e vs.
aktarabilir.

- "Sözde suç" ile beni ilişkilendiren bir eylem olmadığı gibi, ismim bulunan dijital verileri destekleyen herhangi bir fiziki veya teknik takibe dayalı iletişim tespit tutanağı, bant kaydı, tanık ya da sanık beyanı, imzalı belge ve benzeri tespit veya somut olgu yoktur.

- Talep ettiğim "davanın sonucuna doğrudan etkili olacak" tanıklarım keyfi olarak dinlenmedi; "silahların eşitliği" ilkesi yok sayıldı.

- Donanma Komutanlığı Askeri Savcılığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından İstanbul 10'uncu Ağır Ceza Mahkemesine gönderilen raporlarda tereddüte mahal vermeyecek biçimde tespit edilen sahtelik ve manipülasyonlar, mahkeme ve Yargıtay tarafından keyfi olarak dikkate alınmadı.(…)
30'dan fazla bilirkişi raporu/uzman görüşü ile manipülasyonlar, zaman ve mekân çelişkileri ve sahtelikler ile bilişim teknolojileri kapsamında açıklanamayan çelişkiler dikkate alınmadı.(…)
Hüküm için hayati öneme haiz olan hususta mahkeme kararı ile savunma hakkım sınırlandırılmış ve bu açık ihlal Yargıtay tarafından göz ardı edilerek savunma ve adil yargılanma haklarım açık şekilde ihlal edildi.

- Yargıtay tarafından imzasız dijital veriler benim hakkımda geçerli delil olarak kabul edildi.
Ancak aynı durumdaki başka sanıklar hakkında bozma kararı verildi.(…)
Davanın tek somut delili olduğu iddia edilen "seminer"de sunum yapan, hazırlayan, fikir beyan eden, ses kayıtlarını kabul eden (…) sanıklar hakkındaki mahkûmiyet kararları Yargıtay tarafından bozuldu.(…)
Yani mahkemede sanıklarca kabul edilen ses kayıtları delil olmuyor, niteliği belli olmayan sahte dijital veriler geçerli delil oluyor!(…)
Sanıklar arasında doğrudan doğruya pozitif ayırımcılık yapılmış, Anayasa'nın "herkes, kanun önünde eşittir" ilkesi ile AİHS açıkça ihlâl edildi.

Mağdurunun şikayetçi olmadığı suç(!)

- Kanunun suç saymadığı düzmece bir olaydan dolayı cezalandırıldım.
765 sayılı TCK m.147 incelendiğinde, suçun "cebirle işlenmesi zorunluluğu" şartı aranmaktadır.(…)
Diğer taraftan, Bir suçta maddi veya manevi cebirden bahsedilebilmesi için öncelikle mağdurun bundan haberdar olması (…) suçtan doğan bir zarara maruz kalması gerektiği çok açıktır.
Hâlbuki (…) bundan dolayı da mağdur sayılan hükümet davada müdahil bile olmadı.

- Soruşturma ve kovuşturma süresince taraflı basın yayın organları adeta mahkeme yerine geçerek ve suçsuzluk karinesine aykırı olarak hâkim ve savcıları etki altında bıraktı"Taraf" gazetesinde Mehmet BARANSU isimli kişinin köşe yazılarında davayı yönlendirme amaçlı çıkan yazılarının, mahkemenin gerekçeli kararında bire bir aynen yer alması, bunun en açık kanıtıdır.
Diğer taraftan BARANSU'nun savcılığa teslim ettiği CD/DVD'lerin teslimden önce "ne kadar süre gazetecinin elinde kaldığı", "bu süre içinde CD/DVD'lerde hangi değişikliklerin yapıldığı" araştırılmadı.
Orhan AYKUT isimli şahsın Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği BALYOZ davasının komplo amaçlı kurgulandığına dair ifadesi hiç araştırılmadı.

- Anayasanın 10, 36, 37, 38, 90 ve 141'inci maddeleri ile AİHS'nin 5, 6 ve 7'nci maddelerindeki temel hak ve özgürlüklerimiz ihlâl edilerek, göz göre göre Türk Milletinin gözünün içine bakılarak hem de onun adına büyük bir hukuk cinayeti işlendi.
Verilen kararlardan hangi aşamada dönülürse dönülsün, yapılan haksızlık ve hukuksuzlukların bende ve ailemde yarattığı maddi-manevi kayıpların telafisi mümkün değildir.
Takdir Yüce milletimizindir"



a45UyF587661-201307301451-10

  ^^^^^ - vvvvv

 

zaryop:jaro
KUMRULU SIIR
. . . . . .
Duydugum yoktu ne vakittir
Guvercin sesi, kumru sesi, pencerede;
Icime gene
Yolculuk mu dustu, nedir?
Nedir bu yosun kokusu,
Martilarin gurultusu havalarda;
Nedir?
Yolculuk olmali, yolculuk.

Orhan Veli KANIK
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.com/


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder