14 Aralık 2014 Pazar

Olana daha çok verilecek, olmayandan elindeki de alınacak!


Olana daha çok verilecek, olmayandan elindeki de alınacak!

DİKKAT Aşağıdaki makale kesinlikle bana ait değildir.
Kaynak bağı makale başlığında yer almaktadır.
Beynimizin nasıl çalıştığını gözlemleyen fMRI adlı cihazı yaparak uygarlık tarihinin en önemli buluşlarından birini gerçekleştiren Sir Peter Mansfield, 2003 yılında Nobel Tıp Ödülünü aldığında herkes kendisi almış kadar sevinmişti. Çünkü tarih bu büyük bilim adamına çok şey borçluydu. Fakat ödülün açıklanmasıyla birlikte bilim tarihinin en büyük tartışmalarından biri alevlenmişti. Adı pek duyulmamış bir bilim adamı olan R.V.Damadian, cihazı yıllar önce kendisinin bulduğunu söylüyordu. Kanıtları son derece açıktı ve cihazı onun bulduğundan kimsenin şüphesi yoktu. Fakat karar değişmemişti. Nobel'i bu mütevazi bilim adamı değil, Sir ünvanlı şöhretli bilim adamı almıştı.

 

O gün Damadian'ın yaşadığı üzücü olay bugün herkesin sorunu. Bilgi şelalelerinin yüksek hızla aktığı yaşadığımız çağda, fikirler hızla el değiştirerek yaratıcılarının "know how"ından çıkmakta ve büyük bir ihtimalle Sir Mansfield gibi "fırsatçı" ellerde değer bulmaktadır. Samet Cambaz'dan gelen bir okuyucu e-postası da bu durumu vurguluyordu. Petrol fiyatlarının düşüşünü büyük bir doğrulukla nasıl tahmin ettiğini o günkü medya paylaşımlarını da ileterek açıklıyordu. Gerçekten de tespitleri son derece çarpıcı ve isabetliydi. Ama şöhretli biri olmadığı için gelişmiş bilgisi, keskin zekası ve öngörü yeteneği popülerlik kazanamamıştı. Peki ama neden?

Bu önemli sorunu biraz daha derinlemesine araştırmak ve nedenlerini ortaya koymak için Twitter'da bir araştırma yapalım dedik. Fikirlerin gerçek sahipleri mi yoksa şöhretli kişilerce mi popüler kılındığını görelim istedik. Ne dersiniz, orijinal fikirleriniz hakettiği değeri görüyor mu; yoksa popüler kişiler tarafından yeniden imal edilerek sizden koparılıyor mu?

5 Aralık 2014 tarihinde Cenker Bahadır adlı kişi attığı tweetle çarpıcı bir karşılaştırmayı okuyucuların dikkatine sunuyordu: "Marmara adamızın 6 katı toprağı, 5 milyon nüfusu olan Singapur Türkiye'nin iki katı ihracat yapıyor." İki ülkenin ihracat karşılaştırmasını o güne kadar twitter üzerinden yapan olmamıştı. Fakat bu önemli tespit sadece 3 retweet ve 1 fav alıyordu. Bundan üç gün sonra, 8 Aralık 2014'te Prof. Özgür Demirtaş, kendisine özgü ekolayzer'li üslubuyla şu tweeti atıyordu: "Türkiye Nüfusu: 74,9 milyon. Singapur 5,4 milyon. Türkiye Teknoloji İhracatı; 2 milyar $. Singapur'unki 128 milyar $" Demirtaş'ın tweeti kısa sürede 393 retweet ve 245 fav alıyordu. Üstelik fikrin sahibi olan Cenker Bahadır'a mention yapılmamıştı. Bu tür bir benzerlik tüm akademik formasyonlarda intihal sayılır ama üzerinde duracağımız konu bu değil. Popülaritenin, bir düşüncenin yayılımını ne kadar etkilediği dikkatinizden kaçmamıştır. Aynı fikri, şöhretli biri savunduğunda kabul edilirliği ve yayılımı hızla artmaktadır.

13 Kasım 2014'te İbrahim Türkel, Arge harcamaları konusuna dikkat çeker. Attığı tweet şöyledir: "Toyota'nın Arge harcaması 10 milyar $. Türkiye'nin Arge harcaması 8 milyar $." Bu önemli karşılaştırma 6 retweet alırken 3 kez de fav'lanır. Yaklaşık bir ay sonra Prof. Özgür Demirtaş şu tweeti atar: "Toyota (bir şirket) Arge harcaması 10 milyar $. Türkiye (bir ülke) Arge harcaması 8 milyar $." Neredeyse İbrahim Türkel'in bir ay önce attığı tweetin birebir aynısı olan tweet 58 retweet alırken 35 kere de favlanır. Şöhret bir kere daha baskın çıkmıştır.

17 Nisan 2014'te, daha önce birçok kişinin paylaşmış olduğu bir sözü Çağla Taban da paylaşır: "Alimin uykusu cahilin ibadetinden hayırlıdır." Fakat nedense hiçbir etkileşim gelmez. Birçok deyiş gibi bu deyiş de yapı söküme uğratıldığında anlamının ne olduğu belirsizdir. Ama herkes sağduyusunda bu tip sözleri mutlak kesinliğiyle anladığını sanır. O nedenle popülariteleri yüksektir. "Google-Bar"a takılan eski bir Bakan sayesinde "Bar Kelebeklerinin" sayısı artmıştır. Bunlardan birinin de Prof. Özgür Demirtaş olduğunu görüyoruz. 11 Aralık 2014 tarihinde şu tweeti atar: "Alimin uykusu cahilin ibadetinden daha hayırlıdır!" Kısa süre içinde 27 retweet, 26 fav gelir. Marjinal maliyeti son derece düşük olan bu tür bir düşünce için satış hacmi o kadar memnun edicidir ki, 13 Aralık 2014'te aynı tweeti yeniden atar. Ne de olsa eski bir ekonomi kuralıdır: Talep varsa arzı durdurmayacaksın.

İşte bu noktada şu soruyu sormamız gerekir: Sıradan insanlar tarafından savunulan bir düşünce ilgi toplamazken, aynı düşünce şöhretli biri tarafından savunulduğunda nasıl bu kadar popüler olabiliyor?

Modern Sosyolojinin kurucusu sayılan Robert K.Merton İncil okurken bir söz fark eder. Söz aynen şöyledir: "Kimde varsa ona daha çok verilecek ve o bolluk içinde olacak; ama kimde yoksa, kendisinde olan da elinden alınacak." Bu sözün Merton'da yarattığı çağrışım sosyolojinin en önemli teorilerinden biri sayılacak Matthew Etkisi denilen teoriyi doğurur. Merton'a göre İncil'de yazan doğrudur, çünkü Merton'un öğretim görevlisi olduğu üniversitede olan da aynısıdır. Şöhretli bir ada sahip bilim insanları, kendileriyle aynı çalışmayı yapmış olsalar da, isimsiz bilim insanlarına göre daha çok atıf almaktadırlar. (Atıf, akademik dünyada retweetin birebir karşılığıdır.) Zenginin daha zengin, fakirin daha fakir olması şeklinde de özetlenen Matthew Etkisi, yukarıda adı anılan yazar için de geçerlidir. Aynı tweetleri atmasına rağmen, tweetlerin asıl sahiplerinden daha fazla atıf (retweet ve fav) almıştır. İşte şimdi asıl can alıcı soruyu sorma zamanı. Bir finans profesörünün, başkalarının düşüncesini kullanarak popülarite kazanması neyin sonucudur?

20.yüzyılın en etkileyici Eğitim Bilimcilerinin başında hiç şüphesiz Laurence J.Peter gelir. 1968'te yayınlanan kitabı Peter İlkesi iş hayatına o güne kadar gelen en sert darbeyi indirir. Peter İlkesi basitçe şunu söyler: Her çalışan kendi yeteneksizlik seviyesine ulaşmak için çabalar ve o seviyeye ulaşınca da başarısız olur. Şirketlerin tepeleri bu tip insanlarla doludur. Çünkü bilinen terfi modelleri genellikle mevcut işte başarılı olanı yükseltir; yükseltilen pozisyon için ne tür niteliklerin gerekli olduğuna bakmaz. Bunun sonucunda da kişiler ehliyetsiz oldukları bir seviyeye ulaşana kadar yükseltilirler. Oraya ulaştıklarında da, aşağıdakiler kendi yerlerini almasınlar diye, başarılı ve yeteneklileri ezip hiyerarşinin dışına itmeye çalışırlar. Zaten iş hayatında olan da bu değil midir?

İşte Peter İlkesi genç akademisyenlerin neden popüler olduklarını, kendilerine ait olmayan fikirleri nasıl kendilerininmiş gibi kolayca kullandıklarını ve fikirlerin gerçek sahipleri olan isimsiz ama başarılı kişileri neden görmezden geldiklerini gayet iyi açıklar. Fakat burada asıl sorun, sıradan insanın saygı duygusunu çarpıtmış olmasıdır. Ekonomik düzeye ve ünvana duyulan saygı gerçek saygı değildir. Kişinin ne yaptığı değil, onu nasıl yaptığı önemlidir ve asıl saygı duyulması gereken budur. Bu ülkede finansı istisnasız herkese öğreten kişi Öztin Akgüç hala Doktor'ken, diğer finansçılara verilen Profesör gibi ünvanların büyük bölümünün fiili ehliyetinin sorgulanması gerekir. O nedenle bu tür ünvanlar sadece liseden yeni mezun çocukları etkilemek için işe yarar; başka şeye değil. (Bilgi uzmanı sayılan akademisyenlerin, birbirlerinin fikirlerini yeniden tanımlayarak birbirleriyle boş bir rekabetin içine girerek halktan nasıl koptuklarını merak edenler Andrew Abbott'un "Disiplinlerin Kaosu" adlı yapıtını okuyabilirler.)

Girişte atıf yaptığımız petrol fiyatlarının kontrolsüz şekilde düşeceğini öngören Samet Cambaz gibi birçok yetenekli insan başlarını sürekli eğik tutarak ayakta kalmaya çalışırken, başkalarının fikirleriyle şöhretlerine şöhret katanlar her taşın altından çıkmayı hüner zannederler. Richard Sennett'ın "Saygı" adlı kitabında belirttiği gibi, sıradan insanın fikirsel olarak ayakta kalması bir "direniş öyküsü"dür ve o nedenle sadece sınırlı zaferlerin ve küçük adımların dili olarak kalmayacak kadar saygıya değerdir.

Kısacası Damadian'dan bu yana değişen bir şey yok. İnsanlar sağlıklı eleştiri yeteneklerini yeniden geri kazanamadıkları sürece Matthew ve Peter İlkeleri maalesef geçerliliklerini sürdürmeye devam edecekler; sıradan insanın direniş öyküsü giderek güçsüzleşirken, İncil'in dediği hakikat olmaya devam edecek: Olana daha çok verilecek, olmayandan elindeki de alınacak!

 


a45UyF587661-141214095518-06
^^^^^ - vvvvv

 

GUNUN OZETI
. . . . . .
Cikar sandiktan ceyiz diye sakladigin yazmayi, sar basina, kapaniyoruz..
Cikar gunesi, yildizi, ayi gokyuzunden; artik care yok, karariyoruz..
Kopar gulu, oldur bulbulu! bugun cahilin gunu..
Atam, millet ampulun pesine dusmus, biz mum isigiyla seni ariyoruz.

Bilinmeyen bir kisi..

Kur an dan verdigi ayetler, Kur an in anlasilmasi icin degil, kendi fikir ve kitaplarini dogrulamak icindir.
Bunu, ayetlerdeki sozcuklerin Ebced(Arapca harflerin sayisal) degerini bulup, -kendisi buna cifirce sayma der- bu degerin, Said-i Nursi veya Risale-i Nur sozcukleriyle uyusup uyusmadigini ispatlamak icin ornekler getirmesinden anliyoruz.
Aciklamaya veya anlatmaya calistigi ayet sayisi oldukca azdir.
Cogu, eserini suslemek ve kendi planlari icin kullanilmistir.
Ayrica eserlerinde fikir adina ortaya attigi dinsizlik veya imansizlik batagini kurutmak icin beyin zorlamalariyla orneklemeler ve bunlari guclendirmek icin ayetler getirir.

($ikke-i Tasdik-i Gaybi 59,54) (Sualar-6 186) (Kastamonu Lahikasi 206) (Sualar 692)

Asla rakibinizin ustun bir yani oldugunu kabul etmeyin.

Joseph GOEBBELS
(Hitler in Propaganda Bakani)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder