28 Ağustos 2015 Cuma

Sedat Laçiner : Terörle Mücadele Hataları

  • Bu adamı ciddiye alırım. Doğru lafları çoktur.

  • Ilk cümlesi doğrudur. Devlet 15 gün operasyonları bıraksın PKK güney doğunun her tarafında kontrolü ele geçirebilir.

  • İkinci cümlesi de doğrudur. PKK çözüm sürecinde samimi değildi.

  • Üçüncü cümlesi yanlıştır. Bu kadar şehit normal mi? Ben söyleyeyim. Normaldir. Haçlı seferlerinde Kılıç Arslan'dan bu yana baskın ya da pusu insisiyatifi kimdeyse o kayıp verdirmiştir. Peki bu iş için ne yapmak lazım? Bolca teknoloji kullanmak şart. Yine de can kaybı olacaktır.

  • Dördüncü cümlesi de yanlıştır. Nerede hata yapıyorlktar? Bu cümlenin devamında profesyonelleri de amatörlükle suçladığını göreceksiniz. TSK gerilla savaşında tecrübesiz değildir. PKK'yla mücadele çok uzun yıllardır sürmeedir. Bu iş en iyi böyle yapılır. Dünyada bu işi TSK'dan daha iyi yapan düzenli ordu görülmemiştir. Yazar aslında düzenli olmayan ordu derken kirli savaş yöntemlerini kullanmayı önermektedir. Bana göre TSK yeteri kadar profesyoneldir. TSK saflarında yer alan zorunlu askerlerin genel olarak örtme kuvveti olarak kullanıldığını görmek gerekir. Özellikle son aylarda çatışmalarda ön plana çıkanlar gerçek profesyonellerdir.

Ve ben bir ekleme yapmak istiyorum.

Polis kesinlikle kırsal kesimden çekilmeli.
Kırsal kesim jandarmanın ve büyük oranda TSK'nın işidir.

Ve her zaman ülkemizde milli sınırlarımız içinde gerçekleşebilecek olayların bir anda uluslararası bir hal kazabileceğini unutmamak lazım.
TSK bu konuda anahtardır.
TSK derken ben ağır stratejik ve konvansiyonel silahların hepsine sınırsız sahip olan bir gücü söylüyorum elbette.

Oraj POYRAZ(cimcime@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc / mehmet_yazici@runbox.com / oraj_poyraz@alpinaasia.com )
           L2fSIJNoA0xfSNxA    


Sedat Laçiner : Terörle Mücadele Hataları

2012 Sonbaharı'nda, yani Çözüm Süreci daha tam olarak başlamadan evvel 'Hangi PKK' adlı söyleşi kitabımda şunları söylemişim:

"Kürtler arasında yüzde 90'dan fazla bir oran, PKK'nın ayrı bir devlet hedefini desteklemiyor ama eğer devlet 15 gün, bakın çok değil 15 gün operasyonları bıraksın, Güneydoğu'nun her tarafında PKK kontrolü ele geçirebilir". (Hangi PKK, Masada Kimler Var? Ve Nasıl Biter? Hayy Kitap, İstanbul, s. 106)

İddialı bir söz değil mi? Ama aynen öyle oldu. Çözüm Süreci'nin bölgeden çekilme ve hukuk devletini askıya alıp teröristlerin isteklerini yerine getirme sanan anlayış nedeniyle son 2,5 yıl boyunca devletin çekildiği yerleri örgüt doldurdu.

Geçen hafta Wall Street Journal (WSJ) gazetesi yazdı, Çözüm Süreci boyunca PKK tüm önemli yollara tonlarca patlayıcı yerleştirmiş, bomba düzeneklerini hazırlamış, ileride kullanırız diye pek çok yerde tuzaklar kurmuş. WSJ'ye göre son aylarda birbiri ardına patlatılan bombalar bunlar.

WSJ gazetesinin iddiası akıllara durgunluk verecek cinsten, çünkü bunun anlamı PKK tüm bölgeyi bombalarla donatırken güvenlik güçlerinin bunları izlediğini gösteriyor. Ülkenin istihbaratı ya tüm bu yaşananları görmemiş, ya da görüp sesini çıkarmamış. Aynı şekilde asker ve polisin de önlerinden geçen PKK'lıların hiçbir faaliyetine müdahale etmediğini herkes söylüyor, yazıyor, çiziyor.

Aslına bakarsanız saydıklarımızın hepsi suç. Başka bir deyişle, PKK'nın son 2-3 yıl içindeki patlayıcı yerleştirmelerini bilip de engellemeyen herkesin yargılanması gerekiyor. Bugün yaşadığımız zorlukların temel nedeni burada saklı…

ÇÖZÜM SÜRECİ: SAMİMİ MİYDİ?

Defalarca yazdım, Çözüm Süreci'nde PKK samimi değildi. Hatta bunu yine 2012'de yayınlanan kitapta şöyle ifade etmişim:

"Şu anda PKK'nın anlaşmaya, terörü sona erdirmeye ihtiyacı yok. Kendisini böyle bir zorunluluk içinde görmüyor ama görüşmek ister. Bunu da zaman kazanmak, kendisini meşrulaştırmak ve silahlı mücadelesinde rahat etmek için ister. Yapacağı görüşmeler onun lehine olur. Türkiye'nin de aleyhine olur, bu bir. İkincisi, Türkiye'nin şöyle bir yanlışı da var: Madem PKK ile görüşüyoruz, o zaman çatışmaları durduralım. Örneğin Oslo görüşmesinde – ki görüşmenin açıklanma şekli de çok tuhaftı – garip bir iddia var: 'Büyük şehirlere bomba ve silah yığınakları yapıyorsunuz, haberimiz yok, bilmiyoruz sanmayın'. İddiaya göre devlet bir yandan terör örgütü ile görüşüyor, diğer taraftan örgütün patlayıcıları şehirlere taşındığından haberdar, hatta bunu rahat bir şekilde dile getirebiliyor. Patlayıcı taşıyan bir örgütle görüşme yapılmaz, bunu öğrendiğiniz a anda masa terk edilir! Patlayıcının nereden nereye taşındığını biliyorsanız, onu alırsınız oradan. Ve de şunu söylersiniz karşınızdakine: 'Siz şuradan şuraya patlayıcı taşımak istediniz, ama onu bile aldık, görüyorsunuz, daha fazlasını da yapabiliriz, ama biz size zarar vermek istemiyoruz, biz sizinle uzlaşmak istiyoruz.' Ama karşıda bunu yapacak bir iradenin olması gerekir, ben PKK'da böyle bir iradenin olduğunu hiç sanmıyorum." (s. 111)

Bu ve benzeri eleştirilerimi Çözüm Süreci boyunca tekrar ettim. Hükümet çevreleri ile yaşadığım sorunların önemli bir nedeni de bu oldu. Ayrıca liberal çevreler zaman zaman bu eleştirilerimi Çözüm'e karşı olmak şeklinde algıladılar. Oysa ki Kürt Sorunu'na ve terörle mücadeleye çözüm bulunmasını en çok isteyen ve bunun için en çok akıl yoranlardan biri oldum. Ancak terörün bu yolla çözüleceği propagandası topluma öylesine güçlü bir şekilde satıldı ki toplum da aydınlar da Çözüm Fetişizmi içine girdiler ve en basit gerçekleri dahi göremediler.

Hükümetin samimiyetini o günlerde fazlaca sorgulamıyordum. Bugün de Beşir Atalay gibi bazı isimlerin Süreç boyunca samimi olduklarını ama savundukları önerinin çok yanlış olduğunu düşündüm. Ne var ki 2015 yılından geçmişe baktığımda başta Erdoğan olmak üzere Süreci idare eden Hükümet kadrolarının samimiyeti konusunda soru işaretleri uyanıyor.

Ötesini tarih yazar, ancak hükümet için şu kadarını söyleyebilirim, Erdoğan Çözüm Süreci'ni siyasi hesaplarında bir araç olarak gördü. Yani söylediği gibi Çözüm Süreci için iktidarını feda etmeye hiçbir zaman hazır olmadı. Radikal ve köklü bir siyasi çözüme de hiçbir zaman açık olmadı. Süreç PKK'yı oyalamak için kullanılmış olabilir. Ama yukarıda da belirttiğimiz üzere PKK da Hükümeti oyalamak için Süreci kullandı. Kim karlı çıktı derseniz kesinlikle PKK bu işten karlı çıktı. Anladığım kadarıyla PKK-HDP-Öcalan üçlüsü Erdoğan'ın başkanlığına razı olsaydı, PKK'nın kazanımları daha da fazla olabilirdi ve biz bugün gerçek anlamda geri dönülemez bir yolda olabilirdik.

BU KADAR ÇOK ŞEHİT NORMAL Mİ?

Öncelikle şunu söyleyelim, terörle mücadelede her ölüm başarısızlıktır. Hatta teröristlerin öldürülmesi dahi yanlış bir strateji içinde size terörü besleyen bir sonuç olarak geri dönebilir. Vatandaş veya güvenlik görevlisi kayıpları ise elbette açık bir başarısızlıktır. Hiçbir ölüme 'kaçınılmaz' gözüyle bakılamaz.

Her kayıp ve yaralanmadan sonra olay uzmanlarınca ciddi bir şekilde incelenir. Nedenleri ve hatalar masaya yatırılır. Medeni ve ciddi bir devlet böyle yapar. Ancak bizde kurumlar ve insanlar eleştiriye açık değil, sorumluluk almayı kabul etmiyor. İnanılmaz bir de alınganlık var. Eğer bir yolda 8 askeriniz şehit oluyorsa bu olayı teröristleri lanetleyerek kapatamazsınız. Burada idari, askeri vs. pek çok eksik, kusur, hata vs. vardır. Bu tür kayıplar ABD ordusunda da olabilir, Fransız ordusunda da. Ancak 8 şehit verip de bunu doğru düzgün araştırmayan, bundan sonuç çıkarmayan çok az ülke vardır.

Olayları tek tek ele aldığımızda pek çok hatanın ve ihmalin olduğunu söyleyebiliriz. Ancak hemen hemen her gün şehit vermek kabul edilmesi asla mümkün olmayan bir durumdur. Bu normal bir süreç değildir ve hiç kimse bu sorumluluktan teröristleri suçlayarak sıyrılamaz. Bu işi beceremeyen gider, ya da oturup o hataları giderir. Buna siyasiler de dahildir, bürokratlar da…

NEREDE HATA YAPILIYOR?

Siyasi kısmını başka bir yazıya bırakmak kaydıyla, teröristle mücadelede en önemli sorun hala organize olamamak. Kurumların birlikte çalışmasına, birbirini tamamlamasına ihtiyaç var.

İkinci olarak terörle mücadele uzmanlık işidir. Acemi erle, zorunlu askerliğini yapanlarla veya klasik bir teğmenle bu işi yapamazsınız. Sırf terörle mücadeleye odaklanmış birimler gerekir. Eğer terör uzmanı değilse sıradan bir yüzbaşının terörle mücadelede er ve erattan farkı kalmayabilir. Bu nedenle terörle mücadele ayrı ekiplere bırakılmalıdır, genel olarak konvansiyonel Ordu takviye pozisyonunda olmalıdır.

Üçüncü olarak istihbarat yok gibi... Özellikle elektronik istihbarat dökülüyor. Uçakları, insansız jhava araçları, radarları, uydusu olan bir devletin teröristlerin her zaman bir adım gerisinde olması düşünülemez. Burada büyük bir sorun var. Modern devlet teröristlerin tüm iletişimlerine hakimdir, yollarına patlayıcı vs. döşettirmez. Bu anlamda hem organizasyon ve beceri sorunu var hem de altyapı çok zayıf…

Türkiye'nin teröristle mücadele altyapısı kabul edilemeyecek kadar geri bir düzeyde. Gerekli yatırımlar yapılmıyor. Bazı yorumcular 1990'lardan daha iyi olduğunu öve öve anlatıyorlar. Oysa dünya nereye gitti, Türkiye nerede kaldı. Türkiye, terör tarihi ile uyumlu bir savunma altyapısı inşa edemedi. Ordu'ya ve polise yapılan yatırımlar çok zayıf. Jammerlar eksik, personel taşıyıcılar sayı ve nitelik olarak zayıf, teknoloji gelişmiş değil, yeterince uçak ve helikopter yok ve daha pek çok eksiklik…

Bir diğer sorun sınırların delik deşik olması. Sınır güvenliği için ayrı bir birim kurulması gerekiyor, bu yapılmadı. Sınırların duvar, elektronik aygıtlar, hava araçları ve ışıklandırma ile daha güvenli hale gelmesi gerekiyordu, bunların ihalesi bile yapılamadı. Ankara'da son 4-5 yılda yapılan israfı düşününce yapılmayan yatırımların nerelere gittiğini görebiliyoruz…

Kısacası, terörde yaşadıklarımızın önemli bir kısmı basiretsizliğin, öngörüsüzlüğün, yatırım ve beceri eksikliklerinin bir sonucu. Önlenebilecek kayıplar insanlara kader gibi sunuluyor…

www.facebook.com/lacinersedat

twitter.com/sedatlaciner



a45UyF587661-150828162259 Oraj Poyraz <oraj_poyraz@alpinaasia.com>
2015/08/28  19:00 1  39  undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com

 

Kaybetmeyi ahlaksiz bin kazanca tercih et !
Ilkinin acisi bir an, otekinin vicdan azabi bir omur boyu surer.

Anonim Nasihat

Subyancilik
TALAK 4.kadinlariniz icinden adetten kesilmis olanlarla, adet gormeyenler hususunda tereddut ederseniz, onlarin bekleme suresi uc aydir.
Gebe olanlarin bekleme suresi ise, yuklerini birakmalari (dogum yapmalari)dir.
Kim Allah tan korkarsa, Allah ona isinde bir kolaylik verir.

Her dakika ovulmek isteyen bir Tanriya inanamam.

Friedrich Nietzs


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder