31 Ağustos 2015 Pazartesi

Yılmaz ÖZDİL : 30 Ağustos

Yılmaz ÖZDİL : 30 Ağustos


Punta'da bayram vardı… Yunan ordusu pasaport'tan karaya çıkmış, İzmir metropoliti Hrisostomos etekleri zil çala çala koşmuş, haçıyla takdis edip, "evlatlarım, ne kadar Türk kanı içerseniz, o kadar sevaba girmiş olacaksınız" diyerek yere kapanmış, toprağımıza ilk ayak basan Yunan albayının çizmelerini öpüyordu.

*

Aniden, uzun boylu, siyah takım elbiseli bir delikanlı fırladı ortaya… Elinde revolver tabir edilen toplu tabanca vardı. Bastı tetiğe, trak trak trak! Efsun alayının sancaktarı karpuz gibi düştü atının sırtından… Kahkahaları suratlarında dondu. Baktılar ki, tek başına, sarıverdiler etrafını, ilk süngüyü iman tahtasına sapladılar, sonra neresine denk gelirse orasına… Hasan Tahsin'di o. Henüz 30'unda.

*

Böyle başladı macera.

*

Hükümetimiz hâlâ işgali yalanlıyor, "bu tür şayialara ehemmiyet vermeyin" diyordu. Mustafa Kemal ise "vakit tamam" demişti, "Anadolu'ya geçiyoruz."

*

Ateşten gömleği giymişti ulus, aktı gitti, aylar yıllar, canlar… Takvimler 30 Ağustos 1922'yi gösterdiğinde, yer gök yarılıyordu. Yüzbaşı Kanellopulos, hatıra defterine çaresizce şunları yazıyordu: "Türk topçusu susmuyor, titreyerek güneşin batmasını bekliyoruz."

*

Onun batmasını beklediği güneş, bizim için doğuyordu.

*

Kudurmuştu Ali Kemal… Efendilerinin büyük gazetecisi! Köşesinden kin kusuyordu. "Bu millici mahluklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez, düşmanlar onlardan bin kere iyidir" diyordu.

*

O "mahluk"lardan biriydi, İzmirli süvari teğmen Yıldırım… 18 yaşındaydı. Vurulmuştu. 40 derece ateşli olmasına rağmen, hastaneden kaçmış, cepheye koşmuş, bugün kendi adını taşıyan Küçükköy İstasyonu'nu almaya çalışırken, son nefesini vermiş, bahçesine gömülmüştü.

*

Yıldırım toprağa düşerken, 30 kadar Yunan askeri, savunmasız Kuzuluk Köyü'ne girdi. Gözleri Fatma'ya takıldı. 15'indeydi. "Taze incir gibi" dediler, sırıtarak… Kaçtı Fatma, evine kapandı, kapıyı kilitledi. Omuzladılar. Açılmadı. Yakalım dediler, evi yakalım, nasıl olsa çıkar. Çaktılar kibriti, alev alev… Çıkmadı kardeşim. Çıkmadı Fatma.

*

Teğmen Şevket, Uşak'tan geçiyordu o sırada… Sakarya'da şehit düşen Yüzbaşı Basri'nin anacığı yakaladı kolundan, "Basrim nerde?" diye sordu. İçi çekildi Şevket'in, boğazı düğümlendi. "Arkadan geliyor ana" dedi. Söyleyemedi gerçeği… Ve, ömrünün sonuna kadar unutamadı bu yalanını, "kendimi asla affetmedim" diye yazdı, o güne dair hatırasını.

*

"Bedelli askerlik" yoktu o zamanlar. Zenginse canı sağolsun, garibansa vatan sağolsun denmiyordu. Albay "deli" Halit, belinin sağ tarafında "namuslu" dediği tabancasını, belinin sol tarafında "namussuz" dediği tabancasını taşıyordu. İşgalciye "namuslu"yla sıkıyor, işgalciden korkup kaçana "namussuz"u gösteriyordu, "tercih senin yiğidim" diyordu, "istersen buyur kaçmaya çalış!"

*

Deli'ren biri daha vardı. İstanbul'daki işgal kuvvetleri komutanı general Charpy, öfkeden deliye dönmüştü. Elindeki haritayı yırttı, fırlattı attı, "bu hızla yarın İzmir'e girerler" dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, Fahrettin Altay'ın süvarileri tarafından darmadağın edilmişti. Hayalet gibi, bi ordan bi burdan çıkıyorlar, birliklerin arasına dalıyorlar, hızar gibi biçiyorlar, blok halinde hareket etmesi gereken orduyu, lokma lokma bölüyorlardı.

*

Kaçıyordu Yunan.

Ecel peşlerinde.

*

Ve, 9 Eylül… Çiçekler açıyordu İzmir'in dağlarında. Bornova'dan boşaldılar aşağıya, dörtnala… Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Ödenecek bedel vardı daha… İkinci tümen dördüncü alaydan Konyalı Mehmet, Akşehirli Hakkı, Avanoslu Ahmet, son şehitler… Bugün anıtları var orada. "Vatan ve Namus" yazıyor altında.

*

Yüzbaşı Şerafettin, teğmen Ali Rıza, teğmen Hamdi, bismillah ilk iş, koştular Hasan Tahsin'in düştüğü yere, hükümet konağının alnı kabağına diktiler al sancağı… Minarelerden ezan sesi yükselirken, Belkahve'deydi Mustafa Kemal, İzmir'i seyrediyordu.

*

İşgal edildiği gün, bir ulusun kurtuluş savaşını başlatan, işgali sona erdiği gün, o ulusun kurtuluş savaşını sonlandıran… Dünyada bu özelliğe sahip tek şehir… İzmir'i seyrediyordu.

*

Nif'te kendisi için hazırlanan bağevine gitti. Tek kat, taş, penceresiz, gaz lambasının ışığıyla aydınlanan, buram buram Ege kokan bağevine… Yorgundu. Yemek getirdiler. Yemedi. Cıgara çıkardı. Kahve istedi. "Biliyor musun İsmet" dedi… "Bir rüya görmüş gibiyim."

*

Karabasanla başlayan, 3 yıl 3 ay 22 gün süren, mucizeyle biten bir rüya… Çiçekler açıyordu İzmir'in dağlarında.

*

Karşıyaka'ya Alsancak'a Kadifekale'ye dalan süvarilerimiz, gözlerine inanamıyordu bu arada… Bütün şehir ay-yıldızlı bayraklarla donatılmıştı. Adeta "gelincik tarlası"na dönmüştü. Ne var bunda şaşılacak derseniz… İşgal edilir edilmez, evler didik didik aranmış, bütün bayraklara süngü zoruyla el konulmuş, ibreti alem için sokaklarda yakılmıştı. E, şimdi bu kadar bayrak nerden çıkmıştı?

*

Vaziyet kısa süre sonra anlaşıldı. 3 yıldır yokluk içinde yaşayan İzmirli kadınlar, bütün eşyalarını yok pahasına satmış, beyaz patiskalarını, kırmızı masa örtülerini saklamış, asla satmamış, yarıdan keserek, komşularıyla değiş tokuş etmiş, sabırla o geceyi beklemişti. O gece, 8 Eylül 1922'ydi. Çıkardılar sandıklarından, kırmızı'nın üstüne beyaz ay-yıldız'ı diktiler… Denizi kız, kızı deniz kokan İzmir'in, kadınlarının bayrağıydı onlar.

*

Bir tanesi mesela… Namazgahlı Sırriye teyzenin 8 Eylül gecesi dikip, 9 Eylül sabahı penceresine astığı bayraktır. O bayrak bugün, değerli ağabeyim, İzmir'in gururu, Yaşar Aksoy'dadır. Kutsal emanettir.

*

Ve, mübarek 30 Ağustos'un yıldönümünde, 9 Eylül'ün arefesinde, AKP'li bakan İzmir'de konuşmuş… "İzmir'i kurtarıcılarından kurtaracağız" demiş.

*

Aferin, şahane demiş.

*

Ama… Bakan'ın ağzının içine bakanlar, bu fotoğrafa da iyi bakmalı.

*

Yunan arşivlerinde yeralan bu fotoğraf, İzmir-Manisa sınırında çekildi, işgal yıllarının son demlerine, 1922'ye ait… Yunan askerleri moral depolamak için tiyatro seyrediyor. Aralarında "sarıklı-cübbeli" arkadaşlar var!

*

AKP'li bakanı tenzih ederim.

Elbette böyle bir şeyi kastetmemiştir.

Ama ben gene de hatırlatayım dedim.

*

Bu fotoğraftaki sarıklı-cübbeli arkadaşlar gibi "İzmir'i kurtarıcılarından kurtarma"hevesine kapılanlar, o işi bir defa denediler… Tekrar denenmesini pek tavsiye etmem.

*

Sultan Vahdettin döneminin sarıklıları başaramadı, Sultan Mahvettin döneminin sarıklıları da başaramaz!


a45UyF587661-150831131427 Oraj Poyraz <cimcime@neomailbox.net>
2015/08/31  13:10 1  39  undefined undefined add_anadoluhareketi@googlegroups.com

 

Mendacem memorem esse oportere.
* * *
Bir yalancinin iyi bir hafizasi olmalidir.

Latin Atasozu - (Quintilian)

Kim bu Ravendi?

Ibn el- Ravendi etkileyici bir Tanritanimaz eserler kulliyatinin yani sira bircok eser kaleme alan Irakli ilahiyatci ve filozof. Dunya nin ebediyetini savunmus, ve Bilge bir Tanri kavramina, Kur an a, Peygamber Muhammed e, tum Peygamberlere, mucizelere, tapinanlara ve ibadet takintisina karsi cikmistir. 11. yuzyilda kendisinden o kadar nefret edilmisti ki kendisine ait el yazmalari bulmak zorlasmistir ve kitaplarindan parcalar yalnizca muhaliflerinin eserlerinde mevcuttur. Bilinen en unlu kitabi Kitab ez-Zumrud (Zumrud Kitabi) kendisi ile akil hocasi (Muhammed el-Varrak) arasinda yapilan tartisma biciminde yazilmistir. Tartismanin sonunda mucize ve peygamberlik karsiti goruslerin gecerliligi ispat edilmistir. Etkisi yuzyillar suren ve Farabi, Gazzali gibi bircok bilginin tartisma konusu yaptigi fikirleri soyle siralanabilir:

1. Tanri insanlara dogru ve yanlis uzerine yargida bulunabilecekleri akli bagisladi. Eger peygamberlerin iddialari insanin yargisini destekliyorsa, peygamberler gereksizdir (fazlaliktir). Eger onlarin iddialari aklin yargilarina aykiri ise, onlari dinlememeliyiz.

2. Insanlar gokyuzunu dikkatle gozleyerek gokbilimini gelistirdiler. Nasil gozleyeceklerini ogretecek peygamberlere ihtiyac duymadilar. Ne de lavtayi nasil yapacaklarini ogretecek peygamberlere ihtiyac duydular. Insanlarin vahiy olmadan koyunun bagirsaginin kurutulup bir tahta parcasina gerildiginde, bunun hos sesler cikarabildigini ogrenemeyeceklerini varsaymak abestir. Butun bu yetenekler dogustan gelen insan akliyla, calismayla, gozlemle ve deneme-yanilma yoluyla kazanilmistir.

3. Peygamber Muhammed olaganustu bir soz ustasi oldugu icin ya da diger Araplar Muhammed le savasmak adina siir yazmak icin cok mesgul olduklarindan ya da Araplar egitimsiz insanlar olduklarindan Kuran Araplarin diger kitaplarindan daha guzel olabilir. Kuran her hal ve karda o kadar da etkileyici degildir cunku celiskili ve abes seylerden soz etmektedir ve ozellikle de gayrimuslimler icin etkileyici degildir.

5. Musa ve Isa, elbette, Muhammed in gelecegini onceden bildirmislerdi (gelecegine dair ondeyide bulunmuslardi) - herhangi bir astrolog (medyum) ondeyide bulunabilir. Ayni sekilde, Muhammed in bazi olaylari onceden bildirmesi, onun peygamber oldugunu ispatlamaz: Basarili bir tahminde bulunmus olabilir, fakat bu onun gelecege dair gercek bir bilgisi oldugu anlamina gelmez. Dahasi gecmiste olmus olaylari nakletmesi de onun peygamberligini ispatlamaz (cunku Incil de gecenler olaylar hakkinda okumus olabilir) ve eger okur-yazar degilse, pekala Incil ona okunmus da olabilir.

6. Meleklerin Muhammed in yardimina kostuguna dair aktarilanlar mantikli degildir, cunku bu aktarilanlar peygamberin dusmanlarindan sadece 70 tanesini oldurebilen Bedir meleklerinin gucsuzlugunu gosterir. Ve eger melekler Bedir de Muhammed e yardim etmek istediyseler, Uhud da yardimlarina cok ihtiyac varken neredeydiler?

7. (Cesitli dinlerin Peygamberleri) aldatilmamistir ya da yaniltilmamistir; onlar etkin bir bicimde kandirmaktadirlar, hilelerle ve el cabuklugu ile dinleyenlerini aldatmislardir. Ayni zamanda garip ve az bilinen dogal olaylari takipcilerini kandirmak icin kullanmislardir - miknatislar gibi ama daha az unlu olanlarini.

8. Kullarini hasta eden bir Tanri kullarina bilgece davranan biri gibi ya da onlari gozeten biri olarak ya da onlari esirgeyen, bagislayan biri gibi gorulemez. Kullarina fakirligi ve sefilligi reva goren biri icin de aynisi gecerlidir. Ayni zamanda kendisine karsi itaat etmeyecegini bildigi birisinden itaat etmesini beklemek de bilgece degildir. Ve sadakatsiz olani ve itaat etmeyeni sonsuz atesle cezalandiran birisi bir aptaldir.

9. (Bir muhalifi olan el-Hayyat in Ibn el-Ravendi nin mucizeler ve Kur an uzerine yorumlari uzerine soyledikleri):

Kitap el- Zumrud adiyla bilinen kitapta, O (el- Ravendi) Peygamberlerin mucizelerinden, onlarin selametinden (Ibrahim in, Musa nin, Isa nin ve Muhammed in mucizeleri gibi, Allah onlara rahmet eylesin!) bahsetmistir. Bu mucizelerin gercekligini reddetmis; ve bunlarin hilebaz numaralar oldugunu, bunlari yapan insanlarin sihirbaz ve yalanci oldugunu; Kur an in Bilge olmayan bir varligin nutku oldugunu; ve Kur an in hatalar, celiskiler ve sacmaliklar icerdigini iddia etmistir. Bunlari Ozel olarak Muhammedilere (Muhammed in cemaati anlaminda) karsi baslikli bolumde ele almistir, Tanri onu kutsasin!

10. (Bir muhalifi olan el- Mueyyed in Ibn el- Ravendi nin Peygamberlerlik uzerine yorumlarina dair soyledikleri):

Ibn El Ravendi nin kaleme aldigi bir risale ile karsilastik. Buna Zumrut adini vermis ve Berahime ye adamistir. Risale Peygamberligin varliginin reddine dairdir. Bu risalede o (Ibn el- Ravendi) Peygamberligin varligini savunanlarca gelistirilmis argumanlari ve Peygamberligin varligini reddedenlerinkileri siralamistir.

Prestij ve karizma sahibi lider, propaganda isini cok kolaylastirir.

Joseph GOEBBELS
(Hitler in Propaganda Bakani)


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder