17 Ekim 2011 Pazartesi

POLITIK - SORUNSUZ (!) DIŞ İLİŞKİLERİMİZ

Sıfır sorun politikası başarısız oldu, neden?
Herşeyden önce sağlam temelleri yoktu, havada duruyordu.
Birincisi dış politika ikiden fazla partnerin yaptığı bir tür tango gibidir.
Bizim yiğitlerimiz ise, dış politikayı tek kişilik bir dans zannettiler zannettiler.
Ve sıfır sorun politikasını ana teması komşuları ekonomik anlamda istila ederek, ülkeye entegre etmeye dayalı emperyal amaçları olan bir imparatorluk politikasıdır.
Yani ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti bir imparatorluk değildir. Malesef arka bahçemize hakim değiliz, ve oralarda başka imparatorluk orduları fink atmaktadır.
Esasen, Osmanlı da doğuda ve batıda soft power kullanarak değil, askeri zaferlerle yerel devletleri yıkarak imparatorluk olmuştur.
Yıktıkları çevreleme politikasıysa Türkiye Cumhuriyetinin gücünün erimi içinde olan en uygulanabilir politikaydı.
Üstelik çevreleme politikası performans/maliyet ilişkisini tarih boyuncu isbat etmiş, en düşük maliyetli politikadır. Ve hatta ABD, Rusya gibi devlerin dahi uyguladıkları ve başarılı oldukları çağdaş bir politikadır.
Şu vakitten sonra mevcut hükümet için yapılacak en iyi şey, onlarca yıldır zorlukla tesis edilen ve kendi iktidarları döneminde bir hayli zedelenmiş olan çevreleme politikasına tekrar dönmeye çabalamak olmalıdır.
Ayrıca süpergüçlerle akordumuzu bozacak dış politika manevralarında uzak durmak en azında palazlanana kadar milletimiz için de hayırlı olacaktır.
Hem AKP kadroları, hem de Türk halkı (eğer memlekette hala aklıbaşında Türkler kaldıysa) ÖZELEŞTİRİ yapmalı.
Nerede hata yaptık?
Bunu sormalı.

SORUNSUZ (!) DIŞ İLİŞKİLERİMİZ

B

ir ülke için en kötü durum birden fazla cephede savaşa girmesidir.
Ülkeyi böyle bir duruma düşürmemek de siyasi iktidarın görevidir.
Olaya bu gözle bakınca AKP iktidarının KOMŞULARLA SIFIR SORUN politikası, çok iddialı olmakla birlikte son derece doğru, yerinde bir politikadır.
Tabi bazı koşulları sağlamak şartıyla.
Hiç savaş durumu yaratmadan, sorunsuz ve barış içinde yaşamak şüphesiz ideal durumdur.
Yüce Atatürk'ün veciz olarak belirttiği gibi, zaten savaş zorunlu olmadıkça cinayettir.
Bu açıdan bakınca da söz konusu politika daha da önem kazanmaktadır.

Ülkemiz; sürekli gelişen teknolojik seviyesi, iklimin ve topraklarımızın verdiği olanaklar, artan kaliteli genç iş gücü ile komşularımızın hemen hepsinden avantajlı bir konumdadır.
Bu avantajı iyi kullanmamız durumunda halkımızın huzur ve gönenç içinde yaşamaması için sebep yoktur.
Gelin görün ki bu doğru politikayı uygulamada izlenen strateji tamamen dış güdümlü, yanlış, daha doğru ifade ile yok değerindedir.
Uluslararası ilişkilerde değişmez kural karşılıklılık ve ulusal çıkarın korunmasıdır.
Uygulamaya gelince her iki esastan da büyük ölçüde sapıldığını görmek olasıdır.

Yunanistan ile sorunlarımız bu ülkenin kurulduğu günden başlamış, o günden bu güne de yeni sorunlar eklenerek devamlı artmıştır.
AKP iktidarının başa geçtiği günden itibaren hep Yunan tarafı üstünlük sağlamış, Türkiye verdiği tavizlerle kalmıştır.
Özellikle KIBRIS konusunda, Sayın Denktaş ve onu destekleyen Türk hükümetlerinin kazandığı durum üstünlüğü, ÇÖZÜMSÜZLÜK ÇÖZÜM DEĞİLDİR, ONLAR BİR ADIM ATARSA BİZ İKİ ADIM ATARIZ kuru -sıkısıyla, kısa sürede yok edilmiştir.
Aidiyeti Belirsiz Ada, Adacık ve Kayalıklar konusunda pasif kalınarak gene Yunan tarafına koz verilmiştir.
Son olarak, Münhasır Ekonomik Alan konusunda da göstermelik çıkış dışında hiçbir şey yapılmamış ve nohut büyüklüğündeki Kıbrıs Rum Kesimi'ne karşı bile aciz kalınmıştır.

Ermenistan'a karşı izlenen politikaya akıl erdirmek olası değildir.
Haklı ve güçlü olan ülkemiz iken, Ermenistan'ın bizim peşimizde koşması, sözcük yerinde ise yalvarması gerekirken; durup dururken taviz veren, çözüme yanaşmayan ülke konumuna düşülmüştür.
Üstelik, ulusal onurumuz ile oynanarak.
Üstelik, kan kardeşimiz Azerbaycan'ı zor duruma sokarak ve bize kırılmasına, ilişkilerimizin gerilemesine sebep olarak.

İran, 1639′dan bu yana sınır sorunu yaşamadığımız, yıllardır da terör örgütleri konusundaki karşılıklı güvensizlik dışında hiç bir önemli tehdit algılamadığımız bir komşumuzdur.
ABD ve İsrail'e karşı tehdit oluşturacak diye, zayıf Avrupa ülkelerinin bile kabullenmediği FÜZE KALKANI sisteminin ülkemize konuşlandırılmasına razı olmak, durduk yerde başımıza dert açmaktan öte ne sağlamıştır?
Elbette İran'ın nükleer yetenek kazanmasını arzu etmeyiz, ama İran o yeteneğini niçin bize karşı kullansın?
Toprağımıza mı gereksinimi var veya olacak?
Su sorunumuz mu var, petrol mü?
Şimdi daha mı güvendeyiz?

Suriye ile can ciğer kuzu sarması aşamasına gelmişken ne oldu birden bire?
Suriye iktidarının halkına karşı uygulamaları mı değişti birden?
Bize karşı savaş hazırlığı mı başlattı?
Artan dostluk ve dış ticaretimiz ne hale geldi?

Radikal İslamcıların ezeli Yahudi düşmanlığı ile İsrail'e karşı girişilen kışkırtıcı eylemler ülkemize ne kazandırdı?
Tehditler savrulan İsrail'e bir adım geri attırıldı mı?
Yoksa İsrail de tehdit ülke konumuna mı taşındı?
Suriye için söylenenleri Libya için aynen yinelemek yanlış olmaz.

Irak'a karşı tutumumuz ise yürekler acısıdır.
ABD kandırmacalarına yatkınlığımızı gören Irak yönetimi de, K.
Iraklı Kürtler de bizimle oynamaya devam etmektedir.
ABD sözlerine kanan, TSK satıcısı Gnkur.Bşk." K.Irak, BBG EVİ gibi" demişti.
Şimdi de Başbakan, "Irak, PKK üzerine askerini yollayacak, onlara, siz temizlemezseniz biz girer temizleriz dedim" diyerek, bile bile yeni bir oyalamaca ve kandırmacaya alet olmaktadır.
Daha pantolonunu toparlayamayan, poposunun yarısı açık vaziyetteki Irak ve K.
Irak Kürtleri bile bizimle dalga geçer olmuşlardır.

İşte sıfır sorun politikasının ülkemizi getirdiği aşama budur.
Yürekler acısı, acınası bir yönetim ve strateji örneği ortaya konmuştur.
Bir tek sorun çözülmediği gibi pek çok sorunda konum kaybına uğranılmış, bir çok yeni sorun yaratılmıştır.
Yani bir ülkenin düşebileceği en kötü duruma düşülmüştür.

Yapılan tüm hataların kaynağında ise ABD'ye bağlılık yatmaktadır.
Ulusal çıkar bir yana bırakılmış, ABD çıkarlarının bekçiliğine soyunulmuştur.
Övünülerek açıklanan EŞBAŞKANLIK da bunun için verilmemiş midir?

Yeter ki ABD'nin AKP'ye desteği eksilmesin, iktidar nimeti elden gitmesin.
Ulusal çıkarlar giderse de gidiversin.
Olanların başka açıklaması var mıdır?

Şurası kesindir ki, iktidar kimseye kalıcı değildir.
ABD ve AB desteği sürse bile.
Türk ulusu,en azından ulusun büyük bölümü; kırılan onurunu onaracak, gururunu yeniden okşayacak yönetimleri arama, bulma ve izinden gitmeye kararlıdır.
Bu karar ve irade er geç ortaya konacaktır.
Dışlanan, horlanan, ülke çıkarlarını korumadaki etkinliği yok edilen tüm ulusal kurum ve kuruluşlar mücadeledeki yerlerini alarak ülkemizi ve ulusumuzu layık olduğu konuma taşıyacaktır.
Umut ve mücadelemiz bitmeyecektir.

Gazete yazılarına adım atmamda bana önayak olan, yiğit gazeteci, ulusalcı, vatansever insan Deniz SOM'u, ölümünün yıldönümünde saygı ve rahmetle anıyorum.
Işıklar içinde yatsın.

Naci BEŞTEPE
İLK KURŞUN

 http://www.ilk-kursun.com/haber/84423

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Genc kusagin Turkiyeyi daha iyi bir yere getirecegine inaniyorum. Bizler onlara kostek olmayalim yeter..  BARIS MANCO ......................................  Blog sayfam buradad1r: http://orajpoyraz.blogspot.com/  Gurubuma uye olun: Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com  Atatürk'ü tan1mam1_ olanlar için: http://www.isteataturk.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder