24 Ekim 2011 Pazartesi

[Oraj-47][2011/10/24] ANKARA SEYMENERİ ve GELENEKLERİ

ANKARA SEYMENERİ ve GELENEKLERİ

Ankara'da Seymenlik

Ve

Seymenlik (Seğmenlik) Geleneği

Yağcı Oğlu Fehmi EFE,

Genç Osman (Osman Gençtürk)
İbrahim SOMÇELİK,  
Kavaf Hakkı


Gittikleri yerlerde kendi kültürlerini koruyan ve geliştiren Oğuz Türkleri, yerleştikleri Ankara ve çevresinde de âdet, gelenek ve göreneklerini yaşatmışlardır.
Bu geleneklerden biri de "Seymenlik Geleneği" dir (Seğmenlik - Seğmen).

Yağcıoğlu Fehmi Efe,

Bahri Efe,
Genç Osman..

Şehrin devlet merkezi olması neticesinde meydana gelen hızlı teknolojik gelişmeler, tabiî olarak kültür yapısını da etkilemiştir.
Ancak, söz konusu değişme ve gelişmeler şehrin geleneksel kültürü içerisinde özel bir yeri bulunan "Seymenlik geleneği" hayatını devam ettirmiştir.

21.yüzyıla beş milyonluk nüfusa sahip büyük ve modern bir başkent olarak girmeye hazırlanan Ankara'da seğmenlik geleneği bugün bir dernek çatısı altında korunarak, yürütülmektedir.
Ankara'da faaliyet gösteren demeklerin en eskilerinden biri olan Ankara Kulübü (Derneği) bu geleneksel kurumu ilelebet yaşatma çabası içerisindedir.

Efe, (Efelik) mecazî anlamda men, cesur, kahraman, cengâver insan anlamına gelmektedir.
Efeler fenalıktan kaçınan, iyiliği ve yardımı seven, kahraman, gözü pek, men ve fedakâr insanlardır.

 

Atlı Seğmenler

Bu karakterleriyle çevrelerinde saygınlık kazanmışlardır.
Eskiden anne ve babalar yeni yetişen çocuklarını efelere teslim ederlerdi.

Efeler küçük delikanlıların kötü yerlere alışmalarını önler; terbiyelerine, tutum ve davranışlarına dikkat ederler, onla­rın büyüğünü sayan, küçüğünü koruyan, vatanına ve milletine yararlı insanlar olma­ları için özen gösterirlerdi.

Efeler arasında kendisini en fazla sevdirip saydıranlar "Efe Başı" seçilirdi.
Efebaşları, efeleri düzenler ve idare ederlerdi.
15-16 yaşındaki delikanlı efelere Ankaralılar "Yeni Yitme" derlerdi.

Yeni yitmelik unvanı askerliğin bitimine kadar sürerdi.
35 yaşına kadar da Delikanlılık Çağı devam eder, 35 yaşından yukarı efelere de "Dölekleşiyor (ihtiyarlıyor)" tabiri ile Kart Tıraş Efe denirdi.

Ege bölgesindeki efelere, Zeybek,
orta Anadolu ve özelikle Ankara efelerine de Seymen adı verilirdi.


Efelerin milli günlerde, düğünlerde atlı ve yaya olarak bir araya gelmelerine "Seymen Alayı Düzülmesi" denirdi.

 

Seymen Alayı

"Seymen Alayı Düzülmesi"ni Enver Behnan ŞAPOLYO şöyle anlatmaktadır:

Ankara halkı, tarihin pek eski devirlerinden beri Seymen Düzülme adı verilen bir Türk ananesini millî vicdanında gizli bir sihir olarak yaşatmakta idi.

Seymen alayı, daima kızılca günlerde kurulurdu.
Yani millî felâket günlerinde, bir beyliğin ve devletin yıkılış sıralarında, halk yeni bir devlet kurmak ve başlarına yeni bir reis seçmek için Seymen Alayı kurardı.
Bu alay yeni devleti kurar, yeni reisi seçerdi...

Seymen düzülme, toplu ve millî bir galeyan anıdır.

Bunun ufak bir şekli de bayram ve düğünlerde kurulurdu.
Seymenler o gece "Sinsin" denilen bir ateş oyunu oynarlardı.
O gece bir dağ yamacında veyahut bir tepede büyük bir ateş yakarlar, Maşatama denilen demirden yapılmış büyük bir çanağın içine yağlı çıra koyarlar bu ateşin etrafında davul ve zuma çalarak Zeybek oynarlar.
Bu ateşin üstünden atlayarak bir nevi tura oyunu oynayarak sabahı ederler.
Bazen bu ateşe koç atarlardı.

Kalaycı Hasan ve M.Ali Palacı

Seymen düzülmeyi yalnız Ankara Efeleri anane olarak saklamıştır.

Çünkü bütün Ankara civarı köyleri
Oğuz Boylarıyla doludur...

Çubuk'la Kınık, Elmadağ eteğinde Bayındır, Ayaş'la Kayı, Hüseyin Gazi dağı eteğinde Peçenek, Yazır, Dodurga, Bâlâ'da Avşar, Çubuk'ta Kargın, Çavundur, Eymir Gölü, Bökdüz köyleriyle Ankara'yı çevrelemiştir.

Bütün bu köy adları
Oğuzların yirmi dört boyunun adlarıdır...

Köylerin pek çoğu Oğuzların Beydili aşiretine mensuptur.

Anadolu, tarihte böyle çok galeyanlı günler geçirmiş, Seymen düzülerek, yaya allı ve silahlı olan delikanlıları bir reis etrafında toplamıştır.

Kuvvetle muhtemeldir ki;

Selçuk İmparatorluğu yıkılırken (Anadolu Selçukluları)

yine böyle bir galeyan olmuş,

Osman Bey'i aynı şekilde Kayı Aşiretinin başına bey seçmiştir.

O güne ait elimizde yazılı bir belge olmamakla beraber, Etnolojik tetkiklerle, halkta yaşamakta olan aneneleri tesbit etmekle, kaybolmuş tarihi hakikatleri de meydana çıkarabiliriz.

Hasan Ölmez

Seymen düzülme âdeti beş on kişiye ait bir topluluk değil, Orta Anadolu Türklerinin müşterek bir galeyanıdır.


Selçuklu devletinin Konya'da Osmanlı devletinin Söğüt'le kuruluşu bu ananeye çok benzemektedir.
Selçuklu aynı şekilde atlı seymen alayları önünde, bir torbadan bir çocuğa ok çektirilmek suretiyle, kendi okunu çekerek bey olmuştu.

Osman Bey ise, yine atlılar karşısında bir ak keçeye oturtularak dokuz defa havaya kaldırılarak karargâhta dolaştırılmıştı.

Kımızlar sunulup, and içilerek Bey tanındı.

Bu muhakkak ki, Seymen alayı, eski Türklerden kalma bir âdettir...

İkinci Mahmud'un kurduğu "Sekban" teşkilâtı "Seymen" kelimesinden alındığını iddia edenler de vardır.

İstanbul'da Şehzade Camii'nin karşısında Çukurçeşme civarında eskiden bir "Seymenler Mezarlığı" olduğu da söylenilmektedir.

İstanbul esnafı arasında Ahi teşkilatında (Ahilik) bulunan "Seğmen" lerin de Ankara Ahileriyle bir münasebeti vardır.

Rumelide "Seğmen bekçi, muhafız" mânasında kullanılmaktadır.

Ankara'da ise "Seymen", efe, yiğit ruhlu ve atlı manasında kullanılmaktadır.

Zeybek kelimesi de Seğmen kelimesiyle alâkalıdır.

Seymen düzüleceği zaman, Efeler kahvesi önüne sancak dikilir.

Bu bayrak Seymen alayının kurulmasına işarettir.

Eski Türkler de otağ önüne tuğ ve sancak dikerlerdi.


Mustafa Kemal'in Ankara'ya geleceği günün sabahı da sancak dikildi.


O zaman Efeler kahvesi Ulucanlar'a giden yolun üzerinde bulunan Sarı Ahmed'in kahvesi idi.

Esasen civar köylerden Seymenler de akın akın gelerek hanlara yerleşiyorlardı.

Bu günlerde Kalecik Seymenlerinin başında Sülük, Zirlilerin başında Saraylı Ahmet, Yozgat'tan yeni Cehli Rıza uşakları, yani kızanlarıyla Ankara'ya gelmiştir.


Seymen Alayının Tertibatı

Seymen alayının kenarları sırmalı bir bayrağı vardır.
Bu camiin avlusuna dikilir, dua okunduktan ve kurban kesildikten sonra alay şu suretle harekete geçerdi.
Alayın ününde davulcular ve zurnacılar geçerdi.
Bunların kıyafetleri şayanı dikkattir.

Bu davulcular birer Şamana benzemektedir.
Bunlar beyaz şalvar giyerler.
Üzerlerinde de sırmalı camadan ları vardır.
Bellerinde geniş bir meşin silâhlık ve bunun içinde tel sırmalı bir mendil sarkar.
Göğüslerinde bir takım paralar ve boynuzlar ve yada taşı gibi ufak ufak taşlar asılıdır.
Bunlar Seymen alayının önünde bulunurlar.
Zurna çaldığı zaman, bunlar davullarını havaya kaldırırlar, davul havada iken tokmak vurarak, helezonlar çizerek, yere yatarlar, kalkarlar, bir ayaklan üzerinde dönerler, davullarını havaya kaldırırlar.
Sanki gökten bir takım Tanrı ruhlarını çağırır gibi garip hareketler yaparlar, sonra omuzlarını kımıldatırlar, ayaklarıyla Zeybek oynar gibi rakslar yaparlar, davulu yere doğru çalarlar, tekrar havaya kaldırırlar, sıçrarlar, yere diz çökerlerdi.
Çok kere de iki davulcu karşılıklı oynarlar.
İki davulcu değnek­lerini davulların kasnağına vurarak dokuz adım yürürler.
Tekrar geri dönerler.
Üçüncü defa davulu hızlı çalarak ilerler, sonra rakslara başlar.
Zurnacılar da durmadan eski havalar çalarlardı.

Davulcuların arkasında en iri yapılı bir efe, Seymen alayı nın bayrağını taşır.
Bayrağın iki tarafında meşhur kabadayılar dan iki efe de ellerinde Tekepala dedikleri, iri palaların uçlarını yukarı tutmuş bir vaziyetle ilerlerdi.
Bunlara bölükbaşı denilirdi.

Bunların önünde on veya on dört yaşlarında bulunan millî kıyafetli çocuklar da ellerinde som saplı bıçaklar yürümekte idi.

Davulcularla Efe sancağının arasında iki tane gür sakallı ve gayet iri adamlar omuzlarında balta önlerinde birer meşin önlük ağır ağır yürümekle olup âdeta seyredene dehşet verirlerdi.
Bunlara Seymen baltacı­ları derlerdi.

Alaya iştirak eden Seymenler sağlı ve sollu iki dizi teşkil ederlerdi.

Seymenler birer adım ara ile birinci ve ikinci diziyi meydana getirirlerdi, bütün Seymenlerin elinde Tekepalalar bulunmakta idi.

Seymen başı bu dizinin bıraktığı boşluk arasında yürür.
Yanında ikinci efe vardır.
Bunların elinde birer Osmanlı kılıcı bulunmakladır.
Altın kakmalı ve üzerinde bir takım âyetler yazılıdır.
Bu kılıç yalnız efelerin evinde asılı durur.
Seymen başı arasıra bu kılıcı havaya kaldırır - Doh, doh...
 Diye bağırır.

Bu defa bütün Seymenler gür ve kalın bir sesle Doh Doh...
diyerek caddeleri inletirler.

Bir ağızdan çıkan bu sesler, duyulmaya değer, heyecanlı bir sahnedir.
Bu alay pek ağır yürür.
Doh doh dan sonra davul ve zurna Zeybek çalar.
Bu zaman efeler kılıçlarıyla Zeybek oynayarak ilerler.

Bunlar pek heybetli bir manzara arz eder.
İnsana dehşet ve korku saçarlardı.

http://dumanol.blogspot.com/2011/09/ankara-seymeneri-ve-gelenekleri.html


--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Sabir aciliginin meyvesi zaferdir.  Hz.Ali   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .    Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder