26 Ekim 2010 Salı

İstanbul'dan bir kuyruklı yıdız geçti... İlk rasathane kuruldu ve topa tutuldu... İkincisine ne oldu?

1577'nin Eylül gecelerinde

İstanbul

üzerinde bir

ışıklı kuyruk

 

 

Prag'dan Çin'e kadar uzanan bir coğrafyada büyük heyecanlar yaratan ve İstanbul'u da 40 gece aydınlattığı söylenen bir kuyruklu yıldız, İstanbul Rasathanesi'nin de astronom Takiyuddin'in de kaderlerini etkilemişti. 

Ayşe HÜR / Popüler TARİH/ Eylül 2002 

Ramazan'ın birin­ci günü hayırlı­sıyla tamamlan­mış ve iftar sofralarından yeni kalkılmıştı; 1577 yılının güzel bir eylül akşamıydı.

Veziriazam Sokollu Meh­med Paşa'nın verdiği iftar ye­meğinde paylarına düşen diş kirasına sevinen kethudalar yavaş adımlarla bölmelerine ilerliyorlar. Şehzadebaşı'nda­ki konaklar­da, Fildamı'nda ve Altımermer'de­ki esnaf evlerin­de, iftar sonrası­nın rehavetiyle ağaçların altın­da tütün saran­lar birbirleriyle şakalaşıyor­lardı. Sonra olağanüstü bir şey oldu.

 

Gökyüzünü bir güneş gibi aydınlatan ışık seli

Çemberlitaş'taki Tavuk Pazarı'nda saz şairlerini dinle­meye gidenler, Balat'taki zur­nalı semai kahvehanelerinde nargilelerini fokurdatanlar, Yeşiltulumba Meydanı'nda Karagöz seyredenler, Mercan odalarında pinekleyen pabuç­çu bekarları, cumbaların ar­kasında tarçınlı şerbetlerini yudumlayarak tatlı tatlı dedi­kodu yapan kadınlar, sokak­larda kelle şekerlerini soğura­rak çelik çomak oynayan ço­cuklar, velhasıl tüm İstanbul halkı, birdenbire gökyüzünü bir güneş gibi aydınlatan ışık seliyle şaşkınlığa düştü. 

Kıyamet günü mü geldi?

Kimi salavat getirip cesa­ret toplamaya çalışırken, kimi korkuyla yanındakine sarılı­yordu. Çocuklar şaşkınlık içinde göğü incelerken, kadın­lar kıyamet gününün geldiğini sanıp dua ediyorlardı. Kimi mahallenin ileri gelenleri, akıl sormak için en yakın mescidin imamına koşuyorlardı.

 

Padişahın müneccim­başı Takiyüddin'i çağırarak bir yorum yapmasını istedi­ği rivayet edilir

Bütün bunlar olup biter­ken, içe kapanık ve vesvese­li biri olduğu bilinen padi­şah III. Murad'ın (1574-1595) ise derhal müneccim­başı Takiyüddin'i çağırarak bir yorum yapmasını istedi­ği rivayet edilir.

Takiyüddin'in büyük bir maharetle 'zuzeneb' (ışıklı kuyruk) diye adlandırdığı bu kuyrukluyıldız, 11 Eylül 1577 akşamından başlayarak 40 ge­ce boyunca İstanbul semalarında güneş gibi parlayacak, bu süre içinde halkın ve sara­yın en önemli konusu olacaktı.

Bu 'zuzeneb'in nasıl yo­rumlandığını anlatan kaynak­ların sayısı oldukça sınırlıdır. III. Murad'ın Şehnamesi olan Şemailname'ye ya da dönemin asker sadrazamlarından Özde­miroğlu Osman Paşa'nın (ö. 1585) Şark gazalarını anlatan Şecaatname'ye bakılırsa,

"Akıllı, ruhi bilgili, zamanın hakimi, yüksek ruhlu fazıl kişi­ler, bu kuyrukluyıldızın açıkla­masını yapmak için geceler bo­yunca uykusuz ve yiyeceksiz halde çalışmaya ko­yulmuşlardı".

Bu uzun tefekkür gecelerinden sonra müneccimbaşı Taki­yüddin'in Şeyhülis­lam Aziz Efendi'yi de yanına alarak padi­şahın huzuruna çık­tığı ve III. Murad'a;

"Ey alemin medarı olan padişah! Güzel meclisin aydınlık olsun! İran'ı fethetmek için sana müjdeler olsun! Zira düşman toprakta nefesi kesilmiş bir halde kaldı. Böyle semavi bir ateşin zuhu­ru burada uğur ve iyilik ala­metidir. Fakat İran üzerine bela, felaket şerareleri yağa­caktır!"

dediği kaydedilir.

Yine Şecaatname'ye bakı­lırsa:

"Zuhuru Kavis hanesin­de olduğu için okunun tesiri çabucak din düşmanlarının üstüne düşmüş... parlaklık ile kuyruğu Şark tarafında oldu­ğundan uğursuzluğunu akrep gibi düşmanın üzerine yollamış"

olan bu kuyrukluyıldızın koruyucu kanatlan altında, İran yollarına düşmenin za­manı gelmişti!

 

Sokollu Mehmed Paşa'nın planı

Bütün bunların ne anlama geldiğini anlamak için, söz konusu tarihlerde gücünün doruklarında bulunan Sokollu Mehmed Paşa'nın planlarına bakmak gerekir. İran Şahı II. İsmail'in ölümünden yarar­lanmak isteyen Sokollu'nun bir süredir padişahı Azerbey­can, Gürcistan ve İran üzeri­ne sefere çıkmak için iknaya çalıştığı; ancak padişahın bu konuda tereddütleri olduğu bilinmektedir. 

Takiyüddin saray'a kırgındı

Kuyrukluyıldızla ilgili yo­rumlarda, Sokollu'nun ne ka­dar dahli vardır bilinmez; ama Takiyüddin'in bu açıklamala­rının padişahı cesaretlendirdi­ği ve bir süre sonra Divan'dan İran Seferi için irade çıktığı bi­linir. "Reyhanetü'r-Ruh" ve "Sidretü'l-Münteha" adlı eserlere bakılırsa Takiyüddin, Mısır'a yerleşmiş bir Türk ai­lesinin oğlu olarak ya Kahire'de ya da Şam'da doğmuş, yine bu kentlerde döneminin tanınmış hocalarından fıkıh, hadis ve tefsir dersleri aldık­tan sonra ders vermek üzere yine Mısır'a git­miştir. İki kez İstanbul'a gel­diği fakat yeniden Mısır'a döndüğü bilinir.

İstanbul'a ilk gelişinde (muhtemelen 1553) Takiyüd­din'in, kendisinden yaklaşık 100 yıl önce İstanbul'a gelen bir başka müneccimin, Semer­kandlı Ali Kuşçu'nun torunu Kutbeddinzade Muhammed Efendi gibi bilge kişilerle dost­luk kurduğu ve bilgisini arttır­dığı rivayet edilir.

Takiyüddin İstanbul'a ikin­ci gelişinde Edirnekapı Medre­sesi'ne müderris olarak atandı­ğında, tekrar Mısır'a döner. Anlaşılan, gözü daha yüksek­lerdedir ve değerini bir türlü anlayamayan Saray'a biraz kırgındır.

 

Takiyüddin müneccimbaşı olup muradına ediyor

Mısır'da kadılık yapmak­ta olan Abdülkerim Efendi adlı hamisi, Takiyüddin'e es­ki gökbilimcilerden kalma ri­salelere ilaveten çeşitli gözlem aletlerini ve bu aletlerin yapımlarına ilişkin bilgileri vererek matematik ve gökbilimle ilgilenmesini sağlar.

Gökbilim konusundaki de­neyimini ve yetkinliğini artıran Takiyüddin 1570 yılında İs­tanbul'a tekrar gelecek ve 1571'de müneccim­başı Mustafa Çele­bi'nin ölümü üzeri­ne II. Selim döne­minde sarayın mü­neccimbaşılığına ta­yin edilerek muradı­na erecektir. 

Takiyüddin'in bir rasat­hane kurmakla görevlendiriliyor

Kendisine veri­len ilk görev, Se­markantlı ünlü astronom Uluğ Bey'in astronomi cetveli­nin yeni rasatlarla düzenlen­mesidir. Bu çalışmasıyla 1574'de tahta çıkan III. Mu­rad'ın dikkatini çekmeyi başa­ran Takiyüddin'in bir rasat­hane kurmakla görevlendirilmesi de Osmanlı'daki astro­nomi çalışmaları açısından çok önemli bir dönüm nokta­sı olacaktır. 

Rasathane topa mı tutuldu?

İstanbul Rasathanesi'nin büyük bir heyecanla kurulu­şundan birkaç yıl sonra bir daha açıl­mamak üzere kapa­tılmasının üzerinde­ki esrar perdesi hâlâ kalkmamıştır.

Bazıları, rasat­hanenin yıkılışında, 1577 yılında gözle­nen kuyrukluyıldı­zın ve bu olayı hayra yorarak 1578'de çıkılan İran Seferi'nin hazin sonuçlarının etkisi oldu­ğunu düşünürler.

Gerçekten de Sokollu Meh­med Paşa'nın zorlamasıyla başlayan ve ilk ağızda Tiflis, Şiraz ve Revan'ın fethiyle mutlu sona ulaşan İran Seferi yü­zünden, hazine büyük açıklar verecek ve devlet ilk kez yük­sek enflasyonla tanışacaktı. Ardından bir de veba salgını çıkınca, başarısızlığı yükleye­cek bir yer arayan Saray çev­relerinin suçu Takiyüddin'e yıkmış olmaları muhte­meldir.

Takiyüddin'in hem bu talihsiz kehanetten dolayı hem de onu kıska­nan Saray görevlile­rinin ayak oyun­ları sonucu, padi­şahın gözünden düştüğü anlaşılı­yor. Örneğin Kürdizade adlı bir saray imamı­nın, Takiyüddin'in sarığının kendi sarığından büyük olu­şunu bir türlü hazmedemediği kayıtlara geçmiştir.

Ancak nihai darbeyi Taki­yüddin'in hamisi Hoca Sa­adettin Efendi ile arası hiç de iyi olmayan Şeyhülislam Kadızade Ahmet Şem­settin Efendi vuracak­tır. Şeyhülislam pa­dişaha bir 'arıza' tak­dim eder ve

"Semala­rı rasat etmenin uğursuz olduğunu ve her nerede bu işe teşebbüs edildi ise devletin harap ol­duğunu"

söyler. Bu jurnali takiben Kaptanı Derya Kılıç Ali Paşa, rasathaneyi to­pa tutarak yok eder.

Takiyüddin'in 21 Ocak 1580'de meydana gelen bu olaydan sonra neler yaptığı bilinmez. Ancak bir kayda gö­re, 1585 yılında hayata gözle­rini yummuştur. Rasathane­nin padişah emriyle yıktırıldı­ğı kesin olmakla birlikte, Kılıç Ali Paşa emrindeki donanma tarafından denizden topa tu­tularak yıkılması hakkında resmi bir belge yoktur. Rasat­hanenin tahmin edilen yerinin çok yakınlarında yerleşim bölgeleri olduğu göz önünde tutulursa, bu durum tartışma­ya açıktır.

 

İstanbul Rasathanesi neredeydi?

İstanbul Rasathanesinin yeri konusunda kesinlik yoktur. Ata Tarihi'nde ve Hadikatü'l- Cevami'de yapılan bazı tasvirlerden, Takiyüddin'in (sağda) rasathaneyi kurmadan önce kısa bir süre Galata Kulesi'nde çalıştığı tahmin edilir. Daha sonra yeri bugün de tam olarak tesbit edilemeyen bir yerde, bir gözlem kulesi ve / veya bir gözlem kuyusu yapılmıştır. Alatü'r-Rasadiyye'ye göre rasathane için, "miri Tophane-i mamurenin fevkinde Frenk Sarayı denmekle maruf saha-i latife muayyen kılınıp mübaşeret olunmuştur". 1573-1581 arasında İstanbul'daki Nemçe (Alman) elçisi Von Ungnad'ın maiyetinde sefaret papazı olan S. Gerlach'a ve halefi S. Schweigger'e göre, Rasathane, Galata dışında mukim Venedikli Andreas Gritt adlı birinin konağının bahçesindeydi ve sadece bir kuyudan ibaretti. Evliya Çelebi'nin "Tophane civarındaki Samsurrhane denilen yerde Müneccimbaşı Kuyusu Mesiresi" diye andığı 'çarh-ı rasad'ın yani gözlem kuyusunun Çelebi'nin dediği gibi Tophane'de değil de Taksim'de (ya da araştırmacı Mortdmann'ın iddia ettiği gibi Ayaspaşa'da) olmasını muhtemel bulanlar da vardır. Ancak en güçlü ihtimal, İstanbul Rasathanesi'nin şimdiki Galatasaray Lisesi'nin civarında olmasıdır.

 

Kuyruklu Avrupa'da

Takiyüddin'in başını yedi­ği iddia edilen bu kuyrukluyıl­dız Avrupa'da da görülecek­tir. Baltık Denizi'ndeki Hveen Adası'nda 1576'da kurduğu rasathanesinde gözlemler ya­pan Danimarkalı astronom Tycho Brahe'nin 1585'de "De mundi aetherei recentioribus phoenomenis Liber Secun­dus" adlı eserinde kayıtlara geçirdiği bu kuyrukluyıldızın Prag'dan Çin'e kadar uzanan bir coğrafyada büyük heye­canlar yarattığı bilinir.

Kuyrukluyıldızın yörünge­sine ilişkin bilimsel hesapla­malar, 1705 yılında İngiliz ast­ronomu E. Halley tarafından kesinleştirilecektir. Halley'in hesaplamalarına göre söz ko­nusu kuyrukluyıldız, bugüne kadar insanoğ­lunun gözlemlediği en parlak kuyruklu yıldızdır, ancak bir kez daha görülmediği için, pe­riyodu henüz belli değildir. Birbirinden habersiz biçimde aynı kuyrukluyıldıza ait bilim­sel hesaplamaları yapmalarına rağmen Takiyüddin'in III. Murad'a arz ettiği 'ilmi muhtı­ranın' aslının günümüze kadar ulaşmaması yüzün­den, yıldızın tarihe 'Takiyüddin Kuy­rukluyıldızı' olarak değil de 'Tycho Brahe Kuyrukluyıldızı' olarak geç­mesi üzücüdür.

 

Bir sonraki gözlemevinin kurul­ması ancak 1868'de gerçekle­şecektir, ama…

Bu tarihten sonra Batı'da astronomi bilimi büyük bir hızla gelişirken, Osmanlı'da gökyüzü gözlemlerine tam 300 yıl ara verilmiştir. Bir sonraki gözlemevinin kurul­ması ancak 1868'de gerçekle­şecektir. Ancak Pera'da kuru­lan bu Rasathane-i Amire 12 Nisan 1909'da (31 Mart olay­ları sırasında) yağmalanarak kullanılamaz hale gelecek, ye­niden açılışı için 1911 yılını beklemek gerekecektir. Os­manlı astronomlarının 'me­leklerin bacaklarını gö­zetlemekten' vazgeçme­lerine rağmen, umur-u devletin pusulasının bir daha düzelmeme­sinin nedeni belki de bu kuyrukluyıldızdır, kimbilir?

 



Kaynak : Popüler Tarih Dergisi / Eylül 2002 / Ayşe HÜR "İstanbul üzerinde bir ışıklı kuyruk" başlıklı yazıdan alınmıştır.  Resim ve başlıklar yazıya eklenmiştir.


 
Popüler Tarih Eylül 2002  sayısını aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.
35 mb
PDF (resim olarak taranmıştır)
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder