Soruyor her şeye rağmen neden Maksut Serim'i himaye etmek için bu kadar uğraşıyorsunuz diyor.
Örtülü ödenekle ilgili gizli kalması gereken şeyler mi var yoksa diyor.
Patlamış, rekorlar kırmış örtülü ödenek harcamalarında sıkıntı nedir?
Muhalefet adına konuşan, politikacının ilk ve en başta yapması gerekeni yapan üç beş kişiden birisi. Oraj POYRAZ L2fSIJNoA0xfSNxA
9 Aralık 2014
TBMM Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Başbakan Ahmet Davutoğlu tarafından yazılı olarak cevaplandırılmasını Anayasa'nın 98 ve İçtüzüğün 96.maddeleri gereğince saygıyla talep ederim.
Atilla Kart
CHP Konya Milletvekili
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 15 Mart 2003 tarihinde Başbakan olduktan 10 gün kadar sonra, 26 Mart 2003 günü açıktan tayin yoluyla, Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri ünvanıyla Maksut Serim'i , Başbakanlık Örtülü Ödeneğinin başına getirmiştir.
Recep Tayyip Erdoğan'ın yaptığı ilk icraat budur.
Maksut Serim'in; Başbakan'ın, İBB Başkanı olduğu dönemlerde, İBB ve iştiraklerinin toplandığı Vakıfbank Valide Sultan Şubesinin Müdürü olduğu, üniversite diplomasındaki sahtecilikten dolayı mahkum olduğu, daha evvel muhtelif önergelerle dile getirilmiş, ancak hukuka ve etik ilkelere tümüyle aykırı olan bu görevlendirme, bugüne kadar aralıksız bir şekilde sürdürülmüştür.
12 yıla yaklaşan örtülü ödenek harcamalarında, daha önceki dönemlerle kıyaslanmayacak ölçüde anormal harcamaların olduğu, yakın tarihimizdeki birçok kritik olayda Başbakanlık örtülü ödeneğinin kişisel ve siyasi amaçlarla kullanıldığı yönünde somut ve ciddi bilgiler söz konusudur.
R.T.Erdoğan'ın; kişisel ve özel sebeplerle Maksut Serim'i bu görevin başına getirdiği yolunda yaygın olan kanaat, muhtelif olaylarla doğrulanmıştır.
Bilindiği gibi; örtülü ödenek , kapalı istihbarat ve kapalı savunma hizmetleri, Devletin Milli Güvenliği ve yüksek menfaatleri ile Devlet itibarının gerekleri, siyasi, sosyal ve kültürel amaçlar ve olağanüstü hizmetlerle ilgili Hükümet icapları için kullanılmak üzere Başbakanlık Bütçesine konulan ödenektir.
Örtülü ödeneğin başındaki Kişiyi Başbakan'ın tanıması, müktesebatını bilmesi ve her anlamda güvenmesi gerekir.
Zira, harcamaların yerinde ve yasal olup – olmadığı konusunda her anlamda sorumluluk doğrudan Başbakan'a aittir.
AKP dönemindeki örtülü ödenek harcamalarından, bu dönemdeki tüm Başbakan'lar müteselsilen ve müştereken sorumlu olacaklardır.
Anlatımı yapılan safahat karşısında kısaca ve net olarak soruyoruz;
1-Maksut Serim'i Başbakanlık Ödeneğinin başında tutmaya devam edecek misiniz?
2-Hakkında mahkumiyet kararı ve ciddi şaibeler bulunan Maksut Serim'i ; Devletin sırlarını, güvenliğini ve istihbaratını doğrudan ilgilendiren bir Makamda ısrarla tutmanın gerekçesi nedir?
EN MUTLU GUN
. . . . . .
En mutlu gun en mutlu saat
Kurumus korelmis yuregimin bildigi,
en buyuk umutlari gucun ve gururun
Hissettigim, gecip gitti.
Guc mu dedim? Evet oyle dusunmustum
Ama yazik! Coktan yitip gitti hepsi
Gencligimin hayalleri-
Ama bosver simdi.
Ya gurur, ne yapacagim senle simdi
sakin ol ruhum!
Belki bir diger bas devralir
Uzerime doktugun zehri.
En mutlu gun-en mutlu saat
gozlerimin gordugu gorecegi,
En paralk isiltisi gucun ve gururun
Hissettigim:
Ama o zaman cektigim aciyla
Gucun ve gururun umudunu verselerdi,
Yasamazdim o parlak saati tekrar
Cunku onun kanatlarindaydi kara alasim
Ve cirptikca-bir oz dokuluyordu
Oldurmeye yeterli
Onu bilen bir ruhu.
Edgar Allan Poe
Esli canli
ZARIYAT 49.her seyden de cift cift yarattik ki, dusunup ogut alasiniz.
Resulullah sav in yaninda bebeklerle oynardim.
Arkadaslarim da oynamak icin yanima gelirlerdi.
Resulullah aleyhissalatu vesselam eve gelince, utanarak saklanirlardi.
Ama Aleyhissalatu vesselam onlari tekrar bana gonderirdi.
Beraber oynamaya devam ederdik.
Kutubu Sitte 5339
Soyleyen Aise dir.
Said-i Nursi Kimdir?
Said-i Nursi 1873 yilinda Bitlis in Nurs koyunde dogmustur.
Kisa bir sure, Molla Mehmet Emin adinda bir hocada okumus ve bu adamdan aldigi yarim yamalak bilgilerle kendini erisilmez bir alim saymistir.
Sonradan yazdigi Risalelerinden de anlasildigi gibi, edindigi yetersiz bilgilerin buyuk bir deger tasidigini sanarak buyukluk taslamaya baslamis, suna buna rastgele sorular sorup mahcup etme cabalarina girismistir.
Gosterise ve riyaya cok duskun olmasi yaninda, hayalci de olan Said-i Nursi, kurmaya calistigi Medrese-tuz-Zehra adli medreseye yardim toplamak icin Istanbul a gitmis ve burada bir takim siyasi islere girismistir Ittihad-i Muhammed-i firkasinin kuruculari arasinda yer alan Nursi, bir ara akil hastanesin de yatirilmistir.
31 Mart saniklarindan biri olarak da yargilanan Said-i Nursi, her ileri adimin karsisina cikmis, Ittihat-Terakki ye, Jon Turklere ve Bati ya yonelenlere dusman olanlarin safina katilmis, Volkancilarin safinda turlu fesatliklar yapmaya calismistir.
31 Mart ta temel olan goruslerini, Divan-i Harp onunde tekrarlayan Nursi, bu goruslerini 1957 lerde de yaymaya cabalamistir.
Kurtulus Savasi nda bu savasin amacinin Halifeligi yasatmak oldugun sanarak savasi desteklemis, Durrizade Fetvasina karsi Anadolu hareketine katilanlari savunmustur.
Ama Ankara ya gidip de Mustafa Kemal le gorusunce, savasin gercek anlamini anlamis, karanlik emelleri icin bu savastan bir yarar saglamayacagini dusunerek harekete karsi cikmistir.
Ankara dan ayrilarak Van a gitmis ve orada Risale-i Nur adi altinda sacmaliklarla dolu kitapciklari yazmaya baslamistir.
Kurt isyani sirasinda Barla ya surgun edilen Nursi, daha sonra Kastamonu ya ve Emirdag ina surulmustur.
Sacmalikla yuklu kitapciklarini buralarda da yazmaya devam eden, ustelik bazi saf Muslumanlar gozunde bir Musluman kahramani olarak tanitmayi basaran Said-i Nursi, birbirinin tekrari olan 130 parca risale yazmistir.
Kitapciklarinin Kur an-i Kerim derecesinde oldugunu, hatta bazi risalelerin bircok surelerden daha veciz ve daha anlamli bulundugunu iddia etmekten cekinmeyen Said-i Nursi, 1960 yilinda Urfa da olmustur.
Said-i Nursi, carpik goruslerini dinimize mal etmek icin durmadan caba harcamis ve bu yolda ozellikle iki zumreden yararlanmistir.
Bunlardan biri; saf ve Muslumanligi gercek anlamiyla bilmeyen imanli zumre; oteki de, az cok her seyi kavrayan, bilen fakat menfaatlerini dinin de imanin da ustunde tutanlardan meydana gelen zumredir.
Nurculuk akimi, iste bu iki zumre arasinda yayilmis ve dinimizin de milletimizin de basina bela olan bir durum almistir.
Said-i Nursi, Nurculugu bu iki zumrenin omuzlari ustune kurmus ve olunceye kadar, hicbir din ve iman kaygisi tasimadan gelistirme cabasini gostermistir.
Bugun bazi saf Muslumanlar, Said-i Nursi nin gercek yuzunu bilmedikleri, bilemedikleri icin, onun Muslumanliga taban tabana ters dusen goruslerinin yayilmasinda, farkinda olmayarak rol almis bulunuyorlar.
Oysa Said-i Nursi nin gercek yuzunu, nasil bir riyakar oldugunu ve asagilik emellerini gerceklestirmek icin kutsal dinimizi nasil kendine alet ettigini bilseler, onun yaydigi karanlik akima yardimci olmaz, tersin karsi cikarlardi.
Amacimiz, Said-i Nursi nin kim oldugunu, gercekte neler yaymaya calistigini bu saf Muslumanlara anlatip onlari uyarmaktir.
Said-i Nursi yi kisaca anlatmak gerekirse soyle denebilir:
Said-i Nursi, karanlik emellerini gerceklestirmek icin dinimizi alet eden, gercekte dinin temel ilkelerine bile inandigi supheli olan, riyakar bir insan olarak yasamis ve hayatinin sonuna kadar bu tutumunu surdurmustur.
Derleyen: Osman Turkoguz
INANCLARA VE AKLA AYKIRI BIR YAKLASIM, NURCULUK.
Kim Kemalci milliyetcilerle birlikte Yunana karsi gelirse ser'an kafirdir.
Delibas Mehmet -1920
Ingiliz Karadeniz Ordu Komutani General Milne'nin Londra'ya Ingiliz Genelkurmayi'na yazdigi rapor'dan
Ateskes sonrasinda hukumetimizin Adana ili ile Antep, Maras, Urfa sancaklarini birakma gucsuzlugunde bulunmasi, bu yorede Fransiz ve Ingiliz koruyuculugu altinda Ermeni isgalini ve orgutlenmesini kesinlestirmis ve bunlar, o il ve sancaklari Ermenilestirmek amaci ile bir yila yakin bir sure calisma gostermis
1.Simdiye dek yapilan saldirilarin turu asagida ozetlenir:
A.Fransiz ve Ingiliz gorevlileri ile Ermeni komitelerinin ve oralarda bulunan Ermeni toplulugunun aciktan aciga Muslumanlarin haklarina saldirmalari.
B.Osmanli topraklarinin degi$ik yerlerinde oturan Ermenilerin buralara goclerinin kolaylastirilmasi ve burada sayilarinin artirilmasi.
C.Yabanci uniformasi ile Ermeni birliklerinin buralara gonderilmesi ve buradakilerle birlestirilmesi.
D.Islam halkin az zamanda ekonomik ve baska baskilarla yok edilmesi ve oldurulmesi ve goce zorlanmasi.
E.Aralarina asamali olarak sokulan boluculukle Islam halkinin yabanci koruyuculugunu istemek zorunda birakilmasi.
(22 Eylul 1919)
K.ATATURK
ALBERT EINSTEIN : NEDEN SOSYALIZM
Ekonomik ve toplumsal konularda uzman olmayan birinin sosyalizm hakkinda gorus bildirmesi dogru mudur?
Ben buna birkac neden yuzunden evet diyorum.
Gelin, bu soruyu once bilimsel bilgi acisindan degerlendirelim.
Ilk bakista astronomi ve ekonomi arasinda onemli yontemsel farkliliklar gorulmeyebilir.
Her iki alanda da bilim adamlari kisitli sayidaki gorungulerin(fenomen) aralarindaki baglantilari mumkun oldugu kadar anlasilir yapmak icin genel kabul gorecek yasalar kesfetmeye calisirlar.
Fakat aslinda yontemsel farklar vardir.
Ekonomi alaninda genel kabul goren yasalarin kesfedilmesini zorlastiran gozlemlenecek ekonomik gorungulerin pek cok faktorden etkilenmeleri ve bu etkilerin tek baslarina degerlendirilememesidir.
Ayrica, -hepimizin bildigi gibi- insanlik tarihinde uygar donem in baslangicindan bu yana edinilen deneyimler ozunde ekonomik olmayan faktorlerden etkilenip kisitlanmistir.
Ornegin, bircok buyuk devlet sekli varliklarini fetihlere borcludurlar.
Fetheden halklar, kendilerini fethettikleri ulkenin -yasal ve ekonomik olarak- ayricalikli sinifi yapmislardir.
Toprak sahipligini tekellerine gecirmisler ve ruhani grubu kendi aralarindan belirlemislerdir.
Egitimi kontrol eden bu rahipler, toplumdaki sinif ayrimini kurumlastirmislar, insanlarin bundan sonra cogunlukla bilincsizce toplumsal davranislarini yonlendirecek bir degerler sistemi yaratmislardir.
SOSYALIZMIN GERCEK HEDEFI
Ancak tarihsel gelenek, insanligin gelismesinin dune kadar Thorstein Veblen in yagmaci donem adini verdigi asamanin otesine hicbir yerde gecemedigini gostermektedir.
Gozlemlenen ekonomik gercekler o doneme aittir ve onlardan turetilecek yasalar insanligin diger donemlerine uygulanamaz.
Sosyalizmin gercek hedefi bu donemin otesine gecerek, insanligin gelisimini yagmaci donemden daha ileri bir doneme tasimak olduguna gore, ekonomi bilimi, mevcut haliyle, gelecegin sosyalist toplumuna cok az i$ik tutabilmektedir.
Ikinci olarak sosyalizm, amaci toplumsal-ahlak olan yone yonelmistir.
Ancak bilim amac yaratmadigi gibi, bunlari insanlara da asilayamaz; bilim, en fazla, amaclara ulasilmasini saglayan araclar yaratabilir.
Ancak amaclar yuce ahlaki ideallere sahip kisiliklerce kavranilirsa ve bu amaclar olu dogmamissa, yasamsal ve guclulerse bir cok insan tarafindan ileri tasinarak, toplumun yavas/agir evrimine yon verir.
Bu nedenlerden oturu insana iliskin sorunlarda bilimi ve bilimsel yontemleri fazla abartmamaya dikkat etmek ve toplumun orgutlenmesini etkileyen sorunlarda sadece uzmanlarin soz hakki oldugunu da varsaymamak gerekir.
BIR CIKIS VAR MI?
Bir suredir cok sayida kisi toplumun bir krizden gectigini one surerek, toplumun dengesinin ciddi olarak bozuldugunu ifade etmektedir.
Boyle durumlarda kisilerin farkli dusunmeleri, hatta ait olduklari gruba karsi dusmanca hisler beslemeleri tipik bir davranistir.
Ne dedigimi anlatmak icin basimdan gecen bir deneyimimi aktarayim.
Gecenlerde zeki ve iyi yetismis bir kisi ile yeni bir savas tehdidini tartisirken, boyle bir savasin insanligin varligini ciddi bicimde tehlikeye sokacagini ve bu tehlikeyi ancak uluslarustu bir organizasyonun onleyebilecegini soyledim.
Bunun uzerine muhatabim bana gayet sakin bir bicimde, Insan irkinin yok olmasina niye bu kadar karsisin? dedi.
Eminim ki daha bir asir onceye kadar hic kimse boyle gayr-i ciddi bir soylemde bulunamazdi.
Bu soylem kendi icinde bir denge saglamak icin bosuna ugrasmis ve bunu basarma umudunu az-cok kaybetmis bir adamin soylemi idi.
Bu soylem aci veren bir yalnizligin ve tecrit olmanin ifadesidir ve bu gunlerde cok kisi ayni aciyi cekmektedir.
Sebebi nedir?
Bir cikis var mi?
Boyle bir soruyu sormak kolay, ancak belli derecede ikna edici bir yanit vermek zordur.
Ancak duygularimizin ve ugraslarimizin celiskili, belirsiz olduklarinin bilincinde olarak ve onlarin kolay ve basit formullerle ifade edilemeyecegini bilerek yine de elimden gelenin en iyisini yapmaya calisip, yanitlamayi deneyeyim.
BIREYSEL VE SOSYAL VARLIK
Insan hem tek basina yasayan hem de sosyal bir varliktir.
Tek basina yasayan bir varlik olarak kisisel isteklerini tatmin etmek ve dogustan edindigi yeteneklerini gelistirmek icin kendisinin ve yakinlarinin varligini koruma cabasi icindedir.
Sosyal bir varlik olarak ise, cevresindeki dostlarinin sevgisini ve takdirini kazanmaya, mutluluklarini paylasmaya, acilarini dindirmeye ve yasam kosullarini iyilestirmeye calisir.
Iste sadece bu cesitli, zaman zaman celiskili cabalarin varligi, insanin ozel karakterini aciklar; bunlarin ozgun bilesimi bireyin icsel bir dengeye erisme derecesini belirler ve toplumun esenligine katkida bulunur.
Genel olarak bu iki durtunun gorece direnclerinin kalitimla duzenlenmis olmasi mumkundur.
Fakat nihai olarak ortaya cikan kisilik, buyuk olcude insanin gelisimi sirasinda kendisini icinde buldugu cevre, icinde buyudugu toplumun yapisi, o toplumun gelenekleri ve belirli davranis bicimlerinin ovulmesi ile olusur.
Soyut toplum kavrami birey acisindan cagdaslari ile ve onceki nesillerle dolayli dolaysiz iliskisinin toplami anlamina gelir.
Birey dusunebilir, hissedebilir, mucadele edebilir ve kendi basina calisabilir fakat -fiziksel, entelektuel ve duygusal varligi ile- topluma oylesine bagimlidir ki- onu toplum cercevesinin disinda dusunmek ve anlamak imkansizdir.
Ona gida, giyecek, ev, is araclari, dil, dusunce bicimleri ve buyuk olcude dusuncenin icerigini saglayan bu toplum dur.
Bu kucucuk toplum kelimesinin ardinda sakli, gecmiste yasamis ve bugun yasamakta olan milyonlarca insanin emegi ve becerisidir ona hayat veren.
Dolayisiyla, bireyin topluma bagimliliginin doganin ortadan kaldirilamayan bir gercegi oldugu kanitlanmistir.
Aynen karincalar ve arilar gibi.
Fakat karincalarin ve arilarin tum yasam sureci en ince ayrintisina kadar kati, kalitimsal icguduler ile belirlenmisken, insanoglunun sosyal kaliplari ve karsilikli iliskileri son derece degiskendir ve degisime aciktir.
Hafiza, yeni birlesimler olusturma kapasitesi, sozel iletisim kurabilme ustunlugu insanoglunun biyolojik zorunluluklarinin buyurmadigi gelismeler saglamasini mumkun kilmistir.
Bu gelismeler kendilerini edebiyatta, bilimsel ve teknik basarilarda, sanat eserlerinde, gelenekler, kurumlar, orgutler olarak gosterir.
Bu bir anlamda insanin kendi yasamini kendinin nasil yonettigini ve bu surecte bilincli dusunme ve istemenin nasil bir rol oynadigini aciklar.
DEGISKENLER-DEGISMEZLER...
Insanoglu dogustan, kalitimsal olarak, insan turunun karakteristigi olan dogal istekleri de iceren, sabit ve degismez olarak niteledigimiz biyolojik bir bunyeye sahiptir.
Buna ek olarak, yasam suresi icinde, iletisim ve baska etkiler araciligiyla yasadigi toplumdan kulturel bir bunye edinir.
Zaman icinde degisime acik olan ve bireyle toplum arasindaki iliskiyi buyuk olcude belirleyen iste bu kulturel bunyedir.
Modern antropoloji bize ilkel denilen kulturlerin karsilastirmali olarak incelenmesi yoluyla, insanoglunun sosyal davranislarinin gecerli kulturel kaliplara ve topluma egemen olan orgut tiplerine bagli olarak cok buyuk degi$iklikler gosterdigini ogretmistir.
Iste insan turunu iyilestirme mucadelesi verenlerin umutlarinin dayanagi sudur: Insanlarin birbirlerini mahvetmek istemelerinin ya da zalim, kendi kendine kasteden kaderin ocagina dusmus olmalarinin nedeni biyolojik bunyeleri degildir.
Yasami olabildigince doyurucu kilabilmek icin toplum yapisinin ve insanin kulturel yaklasiminin nasil degistirilmesi gerektigini kendimize sorarsak, degistiremeyecegimiz bazi kosullarin varligi gerceginin surekli bilincinde olmamiz gerekir.
Daha once de belirtildigi gibi insanin biyolojik yapisi, nereden bakilirsa bakilsin degismez.
Ustelik son birkac yuzyilda yasanan teknolojik ve demografik gelismeler kalici durumlar yaratmistir.
Varliklarinin devami icin vazgecilmez sayilan urunlerle, nufusun gorece yogun oldugu yerlerde, asiri ayrintili bir isbolumu ve son derece merkezi bir uretim aygiti mutlak zorunluluk haline gelmistir.
Bireylerin ve nispeten kucuk topluluklarin tamamen kendine yeterli olduklari, geri donup baktigimizda son derece huzurlu gorunen zaman sonsuza dek yitip gitmistir.
Insanoglunun artik bir uretim ve tuketim gezegeni olusturdugunu soylersek fazla abartmis olmayiz.
CAGIN OZU
Cagimizin ozunu bana gore neyin olusturdugunu kisaca belirtebilecegim bir noktaya simdi varmis bulunuyorum.
Bu toplumla bireyin iliskisi ile ilgilidir.
Birey topluma olan bagimliliginin gecmiste olmadigi kadar bilincindedir.
Ama bu bagimliligi organik bir bag, koruyucu bir guc, olumlu bir varlik olarak gormek yerine, daha cok dogal haklarina hatta iktisadi varligina karsi bir tehdit olarak algilamaktadir.
Dahasi toplumdaki konumu oyle bicimlenmistir ki, yapisinin egoistce suruklenisi surekli vurgulanmakta, dogal olarak daha zayif olan sosyal yapisi gittikce bozulmaktadir.
Toplumdaki konumlari ne olursa olsun tum insanlar bu bozulma surecinde rahatsiz olmaktadirlar.
Kendi egolarinin mahkumu olduklarini bilmeksizin, kendilerini guvensiz ve yalniz, yasamin basit, sade, dogal tadindan yoksun kalmis hissederler.
Insan kisa ve cetin de olsa yasamin tadina varabilir, yeter ki kendini topluma adasin.
Bugunku haliyle kapitalist toplumun iktisadi anarsisi bence belanin asil kaynagidir.
Onumuzde bireylerinin, birbirlerini kolektif emeklerinin meyvelerinden yoksun birakmak icin yilmadan -zor kullanarak degil fakat yasalarla belirlenmis kurallarin tumune gonulden uyarak- ugrastigi dev bir ureticiler toplulugu gormekteyiz.
Bu baglamda uretim araclarinin -yani tuketim mallarini ve buna ek olarak yatirim mallarini uretmek icin gereken tum uretim kapasitesinin- yasal olarak ve cogu kez bireylerin ozel mulkiyetlerinde oldugunun onemini kavramamiz gerekir.
Konuyu basitlestirmek icin, asagidaki anlatimda uretim araclarinin mulkiyetini paylasmayan herkesi isci olarak adlandiracagim, bu terimin yaygin kullanimina tam olarak denk dusmese de.
Uretim araclarinin sahibi, iscinin isgucunu satin alabilecek durumdadir.
Isci uretim araclarini kullanarak kapitalistin mali haline gelecek yeni mallar uretmektedir.
Her ikisi de gercek deger uzerinden olculmek uzere, iscinin urettigi ile ona odenen arasindaki iliski bu surecin esas noktasidir.
Is sozlesmesi serbestce belirlendigi surece, isciye yapilan odemeyi belirleyen urettigi malin gercek degeri degil, iscinin asgari gereksinimleri ve is icin rekabet eden isci sayisina iliskin olarak kapitalistlerin isgucune ihtiyaclaridir.
Teoride bile isciye yapilan odemenin urunun degeri tarafindan belirlenmediginin anlasilmasi onemlidir.
KAPITALIZMIN YASASI
Kismen kapitalistler arasindaki rekabet ve kismen teknolojik gelismelerin ve artan isbolumunun daha buyuk uretim birimlerinin kucuklerin yerini almasini saglamasi sonucunda, ozel sermaye az sayida elde yogunlasmaktadir.
Bu gelismelerin sonucunda, demokratik olarak orgutlenmis bir siyasi toplumda bile etkin olarak denetlenemeyecek devasa bir guce sahip ozel sermaye oligarsisi olusur.
Bu boyledir cunku yasama organlarinin uyeleri, nereden bakilirsa bakilsin secmenle yasama organinin birbirinden ayiran ozel sermaye tarafindan buyuk olcude finanse edilen ya da baska sekillerde etki altina alinan siyasi partiler tarafindan secilir.
Bunun sonucunda halkin temsilcileri gercekte nufusun temel haklardan yoksun kesimlerinin cikarlarini yeterince koruyamazlar.
Ustelik, mevcut kosullar altinda, ozel kapitalistler kacinilmaz olarak temel bilgi edinme kaynaklarini (basin, radyo, egitim) dogrudan ya da dolayli olarak denetlerler.
Dolayisiyla, bir vatandasin bireysel olarak nesnel yargilara varmasi ve siyasi haklarini akillica kullanmasi hayli zor hatta cogu zaman imkansizdir.
Sermayenin ozel mulkiyetine dayali ekonomilerde egemen olan durum iki ana ilke ile nitelendirilir: Birincisi, uretim (sermaye) araclarinin ozel mulkiyetidir ve mulk sahipleri bunu diledikleri gibi kullanirlar; ikincisi serbest is sozlesmesidir.
Bu anlamda tabii ki saf kapitalist toplum diye bir sey yoktur.
Iscilerin uzun ve aci siyasi mucadeleler sonucu, bazi kategorilerde serbest is sozlesmesi nin iyilestirilmis bir bicimini saglamayi basardiklarini ozellikle belirtmek gerekir.
Ama butun olarak ele alindiginda bugunku ekonomi saf kapitalizmden fazla farkli degildir.
Uretime kar icin devam edilir, kullanim icin degil.
Calisabilecek durumda olan ve calismak isteyen herkesin is bulacaginin bir garantisi yoktur.
Hemen hemen herdaim bir issiz ordusu vardir.
Isci her zaman isini kaybetme endisesi tasir.
Issiz ve cok dusuk ucret odenen isciler karli bir pazar olusturmadiklari icin tuketim mallarinin uretimi sinirlidir ve sonuc mesakkatlidir.
Teknolojik ilerleme cogu zaman isin zorlugunu hafifletmek yerine daha fazla issizlige neden olur.
Kar gudusu, kapitalistler arasindaki rekabetin durumuna gore gittikce daha fazla derinlesen bunalima yol acan sermaye birikiminin ve kullaniminin istikrarsizligindan sorumludur.
Sinirsiz rekabet, emegin cok buyuk olcude heba olmasina ve daha once de sozunu ettigim gibi bireylerin sosyal bilinclerinin sakatlanmasina yol acar.
Bana kalirsa kapitalizmin en buyuk kotulugu bireylerin sakatlanmasidir.
Tum egitim sistemimiz bu beladan muzdariptir.
Gelecekteki kariyerine hazirlanmak icin acgozlu bir bicimde basariya tapmak uzere egitilmis ogrenciye abartili bir rekabetci yaklasim asilanir.
BELADAN KURTULMANIN TEK YOLU: SOSYALIZM
Ben bu korkunc beladan kurtulmanin tek yolu olduguna eminim.
Bu yol, toplumsal hedefler dogrultusunda yonlendirilmis bir egitim sisteminin eslik ettigi sosyalist ekonominin insasidir.
Boyle bir ekonomide toplumun kendisi uretim araclarinin sahibidir ve uretim araclari planli bir tarzda kullanilir.
Uretimi toplumun gereksinimlerine uyduran planli bir ekonomi isi calisabilir durumda olanlara dagitir ve erkek, kadin, cocuk herkesin gecimini garanti eder.
Bireyin egitimi, dogustan sahip oldugu yeteneklerin gelistirilmesinin yaninda, gunumuz toplumundaki guc ve basarinin yuceltilmesi yerine, bireyin icinde cevresindekilere karsi sorumluluk hissi gelistirmeyi hedefler.
Yine de planli ekonominin henuz sosyalizm olmadigini unutmamak gerekir.
Boylesi bir planli ekonomiye bireyin tamamen kolelesmesi eslik edebilir.
Sosyalizmin basarisi son derece zor bazi sosyo-politik sorunlarin cozulmesini gerektirir.
Siyasi ve ekonomik gucun merkezilesmesinin yarattigi etki alaninin genisligi gozonune alindiginda burokrasinin mutlak gucunu ve kendini begenmisligini engellemek nasil mumkun olacaktir?
Bireyin haklari nasil korunacak ve burokrasinin gucunu dengeleyecek demokratik bir karsi-guc nasil saglanacaktir?
Yasadigimiz bu gecis surecinde sosyalizmin hedef ve sorunlarinin netligi cok onemlidir.
Mevcut kosullarda, bu sorunlarin ozgurce ve engelsiz tartisilmasi guclu bir tabu haline geldigi icin, bu derginin cikarilmasinin onemli bir kamu hizmeti oldugunu dusunuyorum.
ALBERT EINSTEIN
Daha gun o gun degil, derlenip durulmesin bayraklar.
Dinleyin, duydugunuz cakallarin ulumasidir.
Saflari siklastirin cocuklar,
Bu kavga fasizme karsi, bu kavga hurriyet kavgasidir.
Nazim Hikmet Ran
Siyonizm, bir tur irkcilik ve irkci ayrimciliktir.
Dunya barisina tehdit olusturan Siyonizm i siddetle kiniyor ve tum ulkeleri bu irkci ve emperyalist ideolojiye karsi cikmaya cagiriyoruz
Birlesmis Milletler Genel Kurul Karari No: 3379, 10 Kasim 1975
Yilmaz Dikbas-EFENDI TERORISTLER
0532 233 31 52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder