25 Mayıs 2011 Çarşamba

Fwd: Çokeşlilik önerisine Suudi Arabistan'dan yanıt

Çokeşlilik önerisine Suudi Arabistan'dan yanıt

Çokeşlilik anayasal güvence altına alınsın diyen Sibel Üresin bu kitabı biliyor mu?

Yusuf Yavuz

ŞERİAT ÜLKESİNDE KADIN OLMAK

Zekiye Yüksel, Cumhuriyet'in yetiştirdiği öğretmenlerden biri. Aynı zamanda insanı ve yaşamı önceleyen duyarlı bir şair. Ancak Zekiye Yüksel'in adından son günlerde sıkça söz edilmesinin bir başka nedeni, Suudi Arabistan'daki Türk okulunda üç buçuk yıl öğretmenlik yaptığı dönemde tuttuğu günlüklerden oluşan kitabı. "Şeriat Ülkesinde Kadın olmak" adıyla Cumhuriyet Kitapları'ndan yayınlanan ve ikinci baskısını yapan kitabın yayınlanma nedenini şöyle açıklıyor Yüksel, "Şeriat, sokaktan, insandan, kısaca yaşamdan soyutlayınca, kendime yabancılaşmamak, kendimle olmak için mavi kaplı defterime sarıldım. Öfke ve tepkilerimi, umarsızlığımı, yalnızlığın verdiği koyu ve derin hüznü, kederlerimi, çoğu kez de öğrencilerimin bana yaşattığı sevinç ve coşkularımı ileride yayınlanacağını düşünmeden başladım yazmaya mavi kaplı defterime..."

DİN VE AHLAKI KORUYAN ELİ SOPALI MUTAVVALAR

Yüksel, Suudi Arabistan günlerini, "şeriat ülkesinde tek başına yaşamak çok  zordu. Penceresizliğe ve balkonsuzluğa karşı çıkmayan bir halkın ülkesinde kadın öğretmen olarak çalışmak nasıl kolay olabilirdi ki? Din ve ahlakı korumaktan sorumlu eli sopalı mutavvalar, başım örtülü ve abayeli olmama rağmen en temel gereksinimlerimi karşılamak için gitmem gereken kısacık yolda bile beni korumaktan uzaktı. Çünkü onlara göre kadının sokakta tek başına ne işi vardı? Günler, aylar geçtikçe iki yüz metre uzaklıktaki bakkala yalnız başına gidememenin ağırlığını taşıyamaz oldum" sözleriyle anlatıyor.

TÜRK KADINLARINA YABANCI GELMEYEN CÜMLELER

Zekiye Yüksel geçtiğimiz günlerde Kaş Kültür Evi'nde buluştuğu ve çoğunluğu kadınlardan oluşan  okuyucularına, Suudi Arabistan'da geçirdiği günleri anlatırken Türkiye'de de artık çok da yabancı gelmeyen cümleler kurduğunun farkında değildi belki de. Şeriatla yönetilen ve kadınların ikinci sınıf insan mualemesi gördüğü bir ülkede yaşadıklarına isyan ediyordu ve "ülkemin kadınları bu çığlığa kulak vermeli, şeriatın çirkin, kadını aşağılayan yüzünü her yerde anlatmalıyız" diyordu. Yüksel'i dinleyen kadınların bir çoğu Türkiye'nin de giderek bir şeriat ülkesine dönüştüğünü fısıldıyorlardı birbirilerine.

CUMHURİYET'İ KARALAYAN İSLAMCI YAZARLARA DUYULAN ÖFKE

Yüksel, Suudi Arabistan'da en çok zoruna giden durumlardan birinin de İslamcı Türk kadın yazarların, kadına ve dünyaya bakışlarında şeriatı temel alan önermeleri olduğunu söylüyor: "Kraliyet ailesinin kadınları bile şeriat baskısından çıkmak için çırpınırken; yarım kalmış da olsa aydınlanmayı yaşamış, tek laik Müslüman ülke Türkiye Cumhuriyeti'nin İslamcı yazarları, kadının kurtuluşunu 21. yüzyılda geçerliliğini yitirmiş kurallarıyla, kültürüyle şeriatta arayabiliyorlardı. Serbestçe kitabını yazan, yazdıklarıyla bu sistemi eleştirebilen, tek başına sokağa çıkabilen, araba kullanabilen, kamuda ya da özel sektörde çalışabilen, yurtiçi ve yurtdışı yolculuğuna erkeğinden izin belgesi almadan çıkabilen İslamcı kadın yazarların toplumdaki kirlenmeyi, kokuşmuşluğu, kadının meta olarak gösterilmesinin nedenini sistemin yarattığı koşullarda ve ahlak anlayışında değil, Cumhuriyetin getirdiği aydınlanmada görmeleri, aydınlığa ve çağdaş eğitime karşı çıkıp Kemalistleri, ateistleri ve materyalistleri karalamaları beni şaşırttığı kadar da öfkelendirdi... Hala Arap erkek egemen köle düzenini kutsayan, bu düzeni kadına kurtuluş reçetesi olarak sunan zihniyetin gün geçtikçe İslam ülkelerinde ve özellikle de ülkemde güçlenmesinden kaygılandığımdan günlüklerimi kendime saklamayı uygun bulmadım."

ZENGİN VE CİNSEL GÜCÜ YERİNDE OLAN ERKEK ÇOK EŞLİ OLSUN

Zekiye Yüksel'in kadın-erkek Kaşlı okuyucularıyla paylaştığı Suudi Arabistan günlerinin ardından, Fatih ve Ümraniye Belediyelerinin aile danışmanlığını yaptığı söylenen ve "Yeni Türkiye" için formüle edilen aile modelinin yaşam koçluğunu yapan, bu konuda seminerler veren Sibel Üresin'in Türkiye'de çok eşliliğin anayasal güvence altına alınmasına yönelik önerisi tartışma yarattı. Üresin, zaten toplumun büyük çoğunluğunun çok eşli yaşadığını söylüyor ve "ben de erkek olsam çok eşli olurdum" sözleriyle çok eşliliğin imam nikahından kurtarılıp anayasal güvence altına alınmasını öneriyor.  Kadınlara da bu konuda öğütler de veren 32 yaşındaki Üresin, cinsel gücü yerinde ve zengin olan erkeğin taleplerine göre kendilerine çeki düzen vermelerini söylüyor.

BU HAYAL DE GERÇEK OLACAK MI?

Kuşkusuz Sibel Üresin'e bir çok İslamcı kadın-erkek de katılmayacak. Ancak Türkiye'nin içinden geçtiği süreçte, Başbakan Erdoğan'ın AKP'nin reklam filmlerinden alıntı yaparak miting meydanlarında sıklıkla tekrarladığı, "hayaldi gerçek oldu" ifadelerine bakılırsa yakın gelecek için Üresin'in taleplerinin de hayal olmaktan çıkabileceğini söylemek yanlış olmaz.

YENİ KAZANÇ KAPISI: BİREYSEL HEDONİZM

AKP'nin karşılık bulduğu toplumsal tabanın büyük çoğunluğunu bir kenara bırakırsak, özellikle iktidarın yarattığı olanaklardan yararlanarak oluşan yeni sınıfın onlarca yıldır basınç altında tutulan bastırılmışlık duygusunun Üresin'in talebine memnuniyetle karşılık vereceğini de söyleyebiliriz. Güney'deki bir tesettür otelinde yaşanan çarpıcı ayrıntılar, kapitalizmin parçaladığı ümmetin bireylerinin hedonizmin renkli sularına nasıl da daldığının bir göstergesiydi. Kazananın sevildiği söylemin içi boşaltılarak oluşturulan bu yeni yaşama biçiminde, bireysel hedonizim İslam kılıfına büründürülerek yeni kazanç kapılarının yollarını açıyordu.

İSLAMDA 'ALKOLLÜ' TESETTÜR OTELİ OLUR MU?

Güneyin haremlik-selamlık ve alkolsüz tesettür otellerinden birinde kalan genç hanım müşteriler, gece otelden gezmeye çıkarlar. Otelin bulunduğu tatil kasabasını gezen hanımlar, otelde alkol olmadığını anımsayarak, kasabanın marketinden alkollü içecek alıp otelin yolunu tutarlar. Gecenin ilerleyen saatlerinde kaldıkları tesettür otelinde aldıkları içkilerini içen genç hanımlar, diğer müşterilerin tepkisini çeker ancak onlar aldırmazlar. Ertesi günü bu gelişmeyi öğrenen tesettür otelinin yetkililerinin verdiği tepkinin ölçüsü, Türkiye'de gelinen noktayı özetleyecek türden. Tesettür otelinin yetkilileri, ertesi gün kiralamak için kasabada ikinci bir otel aramaya başlıyorlar. İddiaya göre otel sahibi aradığı küçük oteli, "alkol de kullanmak isteyen tesettürlü müşterileri" için arıyor. Böyle de bir talep var ve bu talebin de kazanmak için karşılanması gerekiyor. Bir anlamda, "alkollü tesettür oteli" modeli. Bu girişimin nasıl sonuçlandığını bilmiyoruz ama neden olmasın,  bakarsınız bu hayal de bir gün gerçek olabilir.

Tekrar Sibel Üresin'in önerisi üzerinden gündeme gelen ve kadın kimliğine yönelik bir saldırı olarak da yorumlanan çokeşlilik tartışmasına dönersek, Zekiye Yüksel'in Suudi Arabistan günlükleri bu tartışmalara önermenin uygulandığı alandan çarpıcı ayrıntılar aktarıyor.

BİR KADIN ÖĞRETMENİN SUUDİ ARABİSTAN GÜNLÜKLERİ

2002-2006 yılları arasında Riyad Uluslararası Türk Okulu'nda Türkçe-Türk Dili ve Edebiyatı öğretmeni olarak görev yapan Zekiye Yüksel'in günlüğünden oluşan kitap, şeriatın kadın üzerindeki baskısını gözler önüne seriyor. Türkiye'de kendi yaşam alanlarına sahip çıkma konusunda gösteren herkesin mutlaka okuması gereken ve çokeşliliğin anayasal güvence altına alınması önerisine yanıt niteliğinde olan kitaptan küçük bir bölümü aktarıyoruz...

İKİ YÜZ METRE ÖTEDEKİ MARKETE GİDEMİYORUZ

"21 Kasım, 2002 Riyad: Bugün çakmaksız kaldım, bu tümce ülkemde çok anlamsız olabilir ama burada öyle değil. Dışarı çıkıp bir marketten sigara ve çakmak alamıyorum. İki kadın arkadaş iki yüz metre ilerideki markete gidemiyoruz. Tek başına bir kadın, bir hiç burada! Erkek çocuklar saatlerce sokakta top oynarken, kız çocuklarını sokakta görmek mümkün değil...

HİZMETÇİ KADINLARA BABA-OĞUL İLK GECE TECAVÜZÜ

Her gün yeni bir şeyler duyuyorum, öğreniyorum, ürperiyorum. Buraya daha çok Filipinli, Hindistanlı, Pakistanlı, Endonezyalı, Nepalli, Bangladeşli, Srilankalı, Sudanlı kadınlar hizmetçi olarak çalışmaya geliyor. Bu kadınların bir çoğunun ilk geceleri cehenneme dönüyormuş. Evin erkeklerinin bu kadınlara sırayla (baba-oğul) tecavüz ettikleri söyleniyor. Hiç bir insan hakkına sahip olmayan kadınlar haftanın yedi günü çalışmak zorunda. Dışarı çıkmaları, yakınları varsa onlarla görüşmeleri yasak... Ülkemin en çok sokaklarını, evimin gökyüzüne açılan pencerelerini, balkonlarını özleyeceğim..."

BURADA ATATÜRK'Ü DAHA ÇOK ÖNEMSEMEYE BAŞLADIM

"23 Kasım, 2002, Riyad: Can arkadaşım, can kardeşim Süleyman'ın söyledikleri hep kulaklarımda, 'sen orada koyu bir Atatürkçü olup geleceksin...' Ben Atatürk'ü hiç reddetmedim ki, daha ileri bir toplum düzeyinde yaşaman için mücadele içinde bulundum. Geçmişte gerçekleşen olay ve olguları o günün koşullarında değerlendirmek gerek. Atatürk'ün aydınlık yüzünü, emperyalizme karşı duruşunu burada daha çok önemsemeye başladım..."

EVDE TUZ BİTTİ, ALMAYA GİDEMİYORUZ!

"10 Aralık 2002, Riyad: Bugün Dünya İnsan Hakları Günü. Kadın olarak tek başına sokakta yürüyememek çıldırtıyor beni. Evde tuzumuz bitti. Almaya gidemiyoruz. Bir erkek arkadaşa söyledik, unutmazsa alacak, biz de yemeğimize tuz koyabileceğiz. Şu Batı dedikleri ülkeler; Irak liderini diktatör diye nitelendirip savaş nedeni sayıyorlar da burada kadını yok sayan zihniyete ne ad veriyorlar acaba? Ben yanıt vereyim: Şeriat...

EL ELE DOLAŞAN ERKEKLER

Sokaklarda karşı cinsten, evli olmayan kimse yan yana, el ele gezemez, bir açık ya d akapalı alanda oturamazken, sokaklarda el ele gezen genç erkeklere çok sık rastlamak mümkün. Gençlerde anormal davranışları besleyen, uyuşturucu alışkanlığını yaygınlaştıran etkenler arasında, kadın- erkek karşı cinsler arasına örülen duvarların da payı yok mudur?Bu gibi eğilimlere, anormalliklere bizim ülkemizde de rastlansa İslamcılar hemen 'Batı taklitçiliğine yönelik ahlaki yozlaşmadan ve maneviyatsızlıktan' der. ABD ve Batı ülkeleri şeriatla yönetilen Suudi Arabistan'a desteğini neden sürdürüyor demeden edemiyor insan. " (Zekiye Yüksel, Şeriat Ülkesinde Kadın Olmak. Cumhuriyet Kitapları- 2. Baskı: Ocak 2011)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder