'Terörist' oğuldan 'terörist' anneye: 'Benim için üzülme!'
Tutuklu gazeteciler, haklarındaki suçlamayı bile tam olarak öğrenemeden aylarca, yıllarca özgürlüklerinden yoksun bırakılıyor.
Tecrit hücrelerine konuluyor, en insani hakları olan "konuşma hakkı" bile ellerinden alınıyor.
Ben de bu nedenle elimden geldiğince, onların sessiz çığlıklarını size ulaştırmaya, yalnızlıklarını paylaşmaya çalışıyorum.
Müyesser Yıldız'ı biliyorsunuz artık; Oda TV sanığı...
Terörist olmakla suçlanıyor ve Silivri Cezaevi'nde tecrit hücresinde tutuluyor.
Çağdaş Ulus ise bizim gazetenin polis muhabiri...
O da sırf terör örgütünün yurt dışındaki bir üyesiyle "haber amaçlı" konuştuğu için, "terörist" olmakla suçlanıyor.
Geçen cuma günü, Müyesser Yıldız'ın, hayatında bir kez bile görmediği ama "Oğlum" dediği Çağdaş'a gönderdiği mektubu yayınlamıştım.
Bugün ise Çağdaş'ın, "Manevi anneme" diye başlayan mektubunu yayınlıyorum.
Biliyorum; bu mektuplar nasırlaşmış kalpleri yumuşatmaz ama...
Tarihe mıh gibi çakılır!
***
"Sayın Mustafa Mutlu eliyle, Oda TV 'teröristi' manevi anneme...
Sevgili Müyesser Anne...
Mektubunuzu
O kadar değerli bir mektuptu ki; tüm dertlerinizi, acılarınızı ve yaşadıklarınızı bir kenara bırakıp, hem güzel ülkemizin içinde bulunduğu duruma, hem de bana üzüldüğünüze tanık oldum.
Silivri İnfaz Kurumu'nda beton duvarlar arasında bir başınıza üşüyerek geçirdiğiniz bu kötü günlerinizde bile bana ve ülkeme umut vermeye çalışıyorsunuz.
Aylardır tecrittesiniz!
Dertleşeceğiniz, sarılacağınız, yaşama sevinci bulacağınız bir kediye bile hasret kaldığınızı biliyorum.
Yine de ana yüreğiyle tüm bu yaşadıklarınıza rağmen, acılarınızı unutup bana, 'Oğlum' dediniz.
Sonra da 'ana yüreği'yle beni teselli etmeye çalıştınız.
Çok cesursunuz, çok acı çektiniz ve çekiyorsunuz.
Ama ne olur bir de benim için üzülmeyin.
En azından ben sizden şanslıyım.
Sizin gibi tecrit üstüne tecrit yaşamıyorum.
Koğuşumda iki kişi daha var, onlarla iki çift laf edebiliyorum.
Asıl düşünülmesi gereken sizsiniz.
Aylardır bir başınıza bulunduğunuz o 'demir tabut'ta her şeye rağmen direnmeye çalışıyorsunuz!
Geçtiğimiz günlerde CHP İstanbul Milletvekili Melda Onur'a yazdığınız mektubu gazetelerde okudum.
Mektubunuzda, 'Hapishanelerde sadece kuş beslenmesine izin veriliyor.
Neden kuş da kedi değil?
Biz zaten kafesteyiz.
Kuşu da kafeste görmek istemiyorum.
Bir kedim olsa onu okşar, sever, ondan can alırım' demişsiniz.
Acaba sizi, beni ve bizler gibi yüzlerce insanı, 'terörist' ilan edip, 'cezalandıran' kişiler de bu mektubu okudu mu?
Acaba okuyup da; kuşun bile kafes hayatı yaşamasına gönlü razı olmayan birinin, asla 'terörist' olamayacağını akıl edebildiler mi?
Ne söyleyeyim bilmiyorum ki Müyesser Anne...
Ülkemin karanlık bir sürecin içerisine çekildiğinin ben de farkındayım.
Birileri masum halk çocuklarını, yine birileri istiyor diye ölüme götürmek için Suriye'ye giriş hazırlığı yapıyor.
Birileri gerçekten güzel ülkem için çirkin, kara bir tarih yapıyor!
Tüm bu hazırlıkların arasında da; çocuklarının aç kalmasına katlanamayan bir anne, tek kurtuluşu ölümde buluyor!
Düşüncelerinizi, tavsiyelerinizi ve anne sıcaklığınızı bu 'terörist oğul'dan esirgemediğiniz için sonsuz teşekkürler Müyesser Anne...
Eminim oğlunuz da sizin gibi bir annesi olduğu için gurur duyuyordur.
Ellerinizden öpüyorum.
Özgür bir gelecekte görüşmek umuduyla, kendinize iyi bakın.
Beton duvarlar arasından, sevgilerimle...
Manevi oğlunuz
Çağdaş Ulus
Maltepe 1 No'lu L Tipi İnfaz Kurumu
B-9 Alt Koğuş
16.03.2012
Saat:
***
Ağlıyor musunuz?
Sakın saklamayın gözyaşlarınızı...
Bu çağda bu zulmün sona ermesi için, ne yazık ki tek umudumuz onlar artık!
*****
↑↑↑ -
BDP!
Dün BDP'lilerin yüz buldukları bütün kentlerde kan ve kin edebiyatı yaptığı saatlerde...
Cudi'de 5 polisimiz daha terörist kurşunuyla öldü.
Sorum; siyasi partileri kapatmak için dava açma yetkisine sahip olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'na:
BDP, önceki yıllarda "bölücülük" yaptıkları gerekçesiyle kapatılan TEP, TBKP, SP, HEP, ÖZDEP, STP, DEP, SBP, DDP, EP, DKP ve HADEP ve DTP'ye göre "daha mı az" bölücü?
Değilse...
Anayasal yetkinizi kullanmak için ne bekliyorsunuz?
*****
↑↑↑ -
GÜNÜN SORUSU
ENERJİ ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, seçim rüşveti olarak dağıtılan kömürün faturasını açıklamış: 2003-2011 yılları arasında 3 milyar 234 milyon 323 bin 251 lira...
Sorum kendisine:
Yanıp giden bu parayla fabrika kursaydınız, kaç kişiyi kalıcı olarak yoksulluktan kurtarabileceğinizi hiç hesapladınız mı?
*****
↑↑↑ -
Nazlı Ilıcak ve 'tahrik...'
Nazlı Ilıcak, Sivas katliamının asıl sorumlusunu bulmuş:
Aziz Nesin...
Eğer o, din karşıtı sözlerle Müslümanları tahrik etmeseymiş, kimsenin aklına otel yakmak falan gelmezmiş...
Nazlı Hanım'ın mantığına göre, birisinin sözlerinden tahrik (!
) oluyorsanız; onu, hem de birlikte olduğu herkesle birlikte yakabilirsiniz!
İyi de Nazlı Hanım:
Acaba bu tür konuşmalarla siz kaç kişiyi "tahrik" etmiş olursunuz hiç düşündünüz mü?
Üzerinizden uzak olsun; delinin biri çıkıp aynı şeyi size yapmaya kalkışırsa...
Onu bırakıp, "Canım Nazlı Hanım da çok tahrik ediyordu" mu diyeceğiz?
YILMAZ ÖZDİL
↑↑↑ - Nevruz filan
"Bugün 40 yaşında olan biri, çocukluğunda Nevruz ateşinden atlarken çekilmiş fotoğrafını göstersin, lastik yakıp üstünden atlamazsam namerdim" demiştim.
Teklifimde ısrarlıyım.
*
Kimse kimseyi yemesin.
Nevruz, Türkiye'nin bayramı değildir.
PKK dayatmasıdır, hepsi bu.
*
Neymiş efendim, Göktürklerde varmış, buzul çağının bitişinden beri kutlanıyormuş, destanlarda, masallarda bile adı geçiyormuş filan…
Lafonten misiniz arkadaş?
Buzul çağı PKK kurulunca mı bitti?
1950'lerde, 1970'lerde bahar gelmiyor muydu Türkiye'ye?
Kış'tan yaz'a mı geçiliyordu?
*
"Tarih ana"nın tozlu sayfalarını kurcalayıp, taa milattan önceye gitmenin âlemi yok…
Her kış sonunda dip köşe bahar temizliği yapan "valide"ye sorun.
Var mıydı bu ülkede böyle bi bayram?
*
Ha dünyada yok mudur?
Elbette var.
İran'da var.
Azerbaycan'da, Kazakistan'da, Özbekistan'da var.
Pakistan'da kutlanıyor.
Hindistan'da da.
Lafı poposundan anlamayın…
Türkiye'de var mıydı?
*
Türk kökenliyse…
Niye Farsçadır?
Kürtçeyse…
Newroj demen lazım.
Niye newroz diyorsun?
*
Beri yandan, internete girerken
www yazacaksın, kenefe wc diyeceksin, sonra da newroz'un w'suna itiraz edeceksin…
Sana ait olmayan kavramı, v harfiyle mi Türkleştireceksin?
*
Kutlanmasında ne sakınca var derseniz, elbette yok…
Yok ama, Azerbaycan'da polis öldürüyorlar mı Nevruz bayramı diye?
İran'da esnafın camını çerçevesini indiriyorlar mı?
Hindistan'da belediye otobüsüne molotof atıyorlar mı kutlama çerçevesinde?
*
"Kor ateş" manasına gelen "Cemre" düşer mesela, binyıllardır her bahar'da, bu sulara, bu havaya, bu topraklara…
Ocaklara düşüyor muydu?
*
Ve, sanki çocukluğundan beri kutluyormuş gibi, örs döven, yumurta tokuşturan, el ele tutuşup ateşten hoplayan göbekli göbekli bakanlarımızı, valilerimizi, garnizon komutanlarımızı boşverelim…
Girizgâhtaki teklifimizi, devletin bir numarasına yapalım.
*
"Anadolu'da yüzyıllardır kutlanan Nevruz bayramını, bir kez daha yaşamanın mutluluğu içindeyiz" diye mesaj yayınlayan Cumhurbaşkanımız…
Madem, Anadolu'da yüzyıllardır kutlanıyor, gençliğinde ateşten atlarken çekilmiş bi tane fotoğrafını koyabilir mi twitter'a?
NOT:
Elimiz değmişken…
"Tarihi" bi vaziyete daha değinmekte fayda var.
Malum, her Nevruz'da Kazlıçeşme'de hadise çıkar.
10 bin polis, 20 bin polis filan tertibat alır.
O Kazlıçeşme semtinin adı, o semtte bulunan 1600 senelik Bizans çeşmesinin üstündeki kaz figüründen gelir.
Daha doğrusu, gelirdi…
*
Çünkü, polis karakolunun burnunun dibindeki kazlıçeşme'nin kaz'ı araklandı!
Oldu sana, Kazsızçeşme…
Arandı, tarandı, bulunamadı, e kazsız kazlıçeşme olmaz, Zeytinburnu Belediyesi kaz yaptırdı, orijinal kaz'ın yerine yapıştırdı.
Demem o ki, Türkiye'deki Nevruz gibi, Nevruz'un adresi Kazlıçeşme'nin kaz'ı da çakma yani!
-- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Dusmek korkusu insani dusmekten daha cok hasta eder. Montaigne . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur. Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ Dinlerin kitaplar1n1; Okuyup anlayana 'ateist', Okuyup anlamayana 'dindar', Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir. Nikola Tesla
22 Mart 2012 “Nevruz filan” makalenizde “bugün 40 yaşında olan biri, çocukluğunda Nevruz ateşinden atlarken çekilmiş fotoğrafını göstersin, lastik yakıp üzerinden atlamazsam namerdim” diyerek, Nevruz’un Türkiye’nin bayramı olmadığı iddianızı üzülerek okudum.
YanıtlaSilBen Tokat-Zile 1958 doğumluyum, ortaokulu Zile’de bitirdim. Ailem özbe öz Türk ve Sünni asıllıdır. Bunu yazarken asla ırkçılık ve dindarlık iddiasında olmadığımı, sadece iddianızı yanıtlamak için bu gerçekleri özellikle belirtmek istedim.
Çocukluğumun geçtiği memleketim Zile Karadeniz bölgesinin Güney kısmında yeşillikler içinde şirin bir ilçedir. Zile’de yaşam hele de bizim çocukluğumuzda doğa ile iç içe idi. Baharın gelmesi bu nedenle önemli bir olaydı. Başka bir eğlencesi olmayan insanlar, karların erimesiyle canlanan doğayı neşeyle karşılardı. Bağlarımız vardır, baharın gelmesi ile bağlarda bahçelerde yaşamaya başlardık.
Çocukluğumda yazın başlangıcı olarak bilinen ve yöredeki deyimle “SULTANNAVRUZ” günü şimdiki Nevruz günüdür. Gençler sokaklarda ateşler yakıp üzerinde atlardı. Yazdıklarınızda doğru olan kısım bu günde Vali Kaymakam amcalar gelip bu ateşten atlamazdı ama yakalanan, nazımızın geçtiği kimi büyüklerimiz “hadi hatırınızı kırmayım” derler ve ateşten atlarlardı, bunu yaparken içlerinden de atlamak için davet beklediğini ve ateş üzerinden atlamayı sevdiğini hissederdik.
Nevruz haftasında yumurtalar haşlanırdı. Yumurta haşlama derken öyle kahvaltıya yumurta haşlamaktan bahsetmiyorum. Kazanlar içinde onlarca yumurta birden, kabuklarını renklendirmek için soğan kabuğu ile birlikte haşlanırdı. Haşlanan yumurtalar biz çocukların ellerine verilir ve her köşe başında yumurta tokuştururduk. Herkes eğlenirdi.
Siz İzmir’de büyümüşsünüz, büyük şehirlerde yaşamanın bazı eksiklikleri olabiliyor. İstanbul’da büyüyen çocuklara biraz acırım, çocuklar evlerinde veya okullarında esir gibiler. Doğa ile bağları yok denecek kadar az. Sizin çocukluğunuzda Nevruz haftalarını yaşamamanızın nedeninin büyükşehir hayatı olduğunu hiç düşündünüz mü?
Bu arada benim çocukluğumda yani bundan yarım asır önce yaşadığımız ilçede imkanlarımız sınırlıydı. Herkesin şimdiki gibi fotoğraf çekme imkanı yoktu, cep telefonları filan henüz icad edilmemişti, fotoğraf çekmek için Zile belli başlı iki yada üç fotoğrafçı tikanı (dükkan) vardı, öyle herkes istediği anda zırt pırt fotoğraf çektiremezdi, maliyeti vardı. Çoluk çocuk eğlencesine kimse fotoğraf harcamazdı. Bilemiyorum benim yok ama fotoğraf çektirenler vardır muhakkak.
Yılmaz bey bu konuda haklı değilsiniz, ben çocukluğumda gençliğimde nevruz’u kutladım, ateşten de atladım, ama bir resim çektirmek aklıma gelmedi. Sultan nevruzumuzun bizim olmadığını hatta böyle bir gün olmadığını iddia edeceğinizi bilseydik, emin olun birimiz muhakkak bir fotoğraf çektirir ve bugünler için saklardı.
Erol Kocaman