14 Mayıs 2012 Pazartesi

POLITIK - Cumhuriyet, jakobenizm, darwinizm

Cumhuriyet, jakobenizm, darwinizm

Bugünlerde pek revaçta olmadığını biliyoruz; hayır, özgür sanattan, çağdaş eğitimden, hukuk devletinden değil, evrim kuramından söz ediyorum.
Bugünlerde “safsata” diyorlar; bu nedenle, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın, 1934’te Cumhuriyet Gazetesi’nde tefrika edilen, “İnsan Önce Maymun muydu?” romanıyla karşılaşanlar şaşırabilir.
Hüseyin Rahmi, romanında hicvettiği sofu karakterlerin gerçek hayattaki karikatürlerinden birinden aldığı bir küfür mektubuna yanıtında şu sözleri yazıyordu: “Laiklik, tiyatrolar, sinemalar, balolar, danslar, sporlar, konferanslar, gazeteler, laik neşriyat, kadın tuvaletleri ilahare...
Elinizde kocaman bir meydan süpürgesi alarak bir cami faraşı gibi bu çirkinlikleri ortadan silip süpürebilseydiniz siz cennetlik olurdunuz, biz de cehennemlik.”

1934 pek gerilerde kaldı; şimdilerde tiyatroya meydan süpürgesi sallayanlar, başka tasavvufçular ve imam hatip mezunlarıyla beraber, Forbes Dergisi listesinde en çok kazanan “Türkiyeli” romancılar arasında görülmektedir.

Belediye başkanıdırlar.

Başbakandırlar.

Başbakan, “ucube” tiyatrocularımız ve tiyatroseverlerimiz için “elitist” ve “jakoben” demektedir.

Cumhuriyet jakoben, jakoben cumhuriyet

Jakobenizm sözcüğünün Cumhuriyete küfür niyetine kullanılması son 10 yılın modası, biliyoruz.
Kullananlar, bununla, halka, kendisine yabancı değerlerin, kendisine yabancı bir yaşamın zorla ve “acımasızca” dayatılmasını kastediyor.
Jakobenizm, Fransız Devrimi içindeki yeriyle, ayrı bir yazının konusu; ancak Jakobenizm’le birlikte anılan ‘zor’un ve “acımasızlığın”, halkın çıkarlarının savunulmasındaki tutarlılıktan kaynaklandığını hemen söylemek gerekiyor.
Lenin, devrimine ilerleyen Rusya’da, Eylül 1917’de, “Rusya’yı kendi kendini müdafaa eder duruma getirmek için, kütle kahramanlığının ‘mucizelerini’ yaratmak için, eskimiş olan her şeyin ‘Jakoben acımasızlığıyla’ temizlenmesi” gereğini anlatıyordu.
“Eskimiş olan” Fransa’da kralın asası, Rusya’da halkını emperyalistlerin savaşında kırdıran burjuvazinin sopasıdır.
Ancak, asalar ile sopaların iktidarda terör estirmelerini mümkün kılanın, işte bu meydan süpürgeli zihniyet olduğunu unutamayız.
Jakobenizm asalar ve sopalara olduğu kadar, meydan süpürgelerine karşı da tutarlı savaştır.

1934 romanında evrim

Hüseyin Rahmi, 1934 yılında Cumhuriyet gazetesinde Darwin’i savunan “feylesof” Muallâ Lâhuti’nin, yeri geldiğinde şiddete başvurmaktan da çekinmeyen iki yobazdan ve “feylesofu” gerçekten de şeytan sanan mahalle halkından çektiklerini canlı ve güldürülü bir dille anlatıyordu.
Ancak 1930’lu yıllar Türkiyesi’nin, Gürpınar’ın anlattığı mahalleden ibaret olmadığını anlayabiliyoruz; Everest Yayınları, romanın sonuna, Hüseyin Rahmi’nin kendisine gelen bir küfür mektubuna yazdığı cevabını eklemiş.
Hüseyin Rahmi şöyle diyor: “Çok ihtiyar ve bunak üslubunuzun altına ‘sizi seven gençler’ imzasını koymuşsunuz.
Hem şahsınızı saklıyorsunuz hem de gençlere iftira atıyorsunuz.
Sizin gibi düşünen, yazan kalmadı.
Ne genç ne ihtiyar...
Bu yalancılık ve müfterilik kabahatinizi saffetinize bağışlıyorum.”
Hüseyin Rahmi, 1930’lu yıllarda, Darwin’i savunanları meydan süpürgeleriyle kovalayanların istisna olduğuna tanıklık ediyor.

Bu tablo, yeni kurulan Cumhuriyet’in “Jakobenizm’inin”, “gelenekten tepeden inmeci kopuşunun” bir sonucu mu?
Zafer Toprak’ın “Darwin’den Dersim’e Cumhuriyet ve Antropoloji” kitabı ile Mehmet Ö.
Alkan’ın cogito Darwin Devrimi: Evrim sayısında yayınlanan “Osmanlı Darwinizmi” yazısı önemli ipucları sunuyor.

Osmanlı Darwinizmi

Evrim kuramı ve evrimcilerle ilgili bilgi ve görüşlerin Osmanlı’da ilgi görmeye başlaması 1860’lı yılların sonlarına tekabül ediyor.
II.Meşrutiyet dönemi ise evrim kuramcılarına, materyalizme ve Darwinizm’e ilginin arttığı yıllar oluyor.
Mülkiye ve tıbbiye ile birlikte, Osmanlı modernleşmesinin önemli merkezlerinden birini oluşturan Harbiye bu yeni fikirlere kapılarını ve zihinlerini ilk açanlardandır.
Osmanlı Darwinizmi’nin en önemli ismi Suphi Edhem, evrim kuramını, Mustafa Kemal’in de okuduğu Manastır Askeri İdadîsi’ndeki öğrencilerine anlatıyor; konu, bir süre sonra idarenin tepkisiyle ders programından çıkarılsa da, Suphi Edem ders notlarını toplayarak kitap haline getiriyor; kitabını “ilk talebelerine” ithaf ediyor.
Zafer Toprak, II.
Meşrutiyet’ten sonra, Darwin’in “en azından Balkanlar’da ve İstanbul’da artık Osmanlı aydını tarafından bilinir olduğu” bilgisini veriyor.

Yeniçeri varsa Darwin yok

Tepeden inme ve elitist mi diyeceğiz, meydan süpürgeleri arasında yeşerecek değil ya, Hüseyin Rahmi’nin romanına açılan yol, ancak, bir orduyu yıkan ve yepyeni kurumlar kuran radikal reformasyon hareketi Tanzimat’la başlayabiliyor.
Yeniçeri varsa, Darwin yoktur; Tanzimat, Cumhuriyeti ve Hüseyin Rahmi’yi mümkün kılıyor, içinde ilk çağdaş aydınlarımızı buluyoruz.

1930’larda seküler din tarihi 2012’de seloteyp tankı

Cumhuriyet’in kuruluşuna geldiğimizde, eğitimde evrim kuramına yaklaşım açısından radikal bir kopuştan bahsedemiyoruz.
1920’li yıllarda Türkiye’de gerçekleştirilen pek çok reformun tartışmasının daha önceden Meşrutiyet aydını tarafından yapıldığını unutmamak gerekiyor.
Ancak Zafer Toprak, özellikle 1930’lu yıllardaki ders kitaplarında evrim kuramına ve seküler bir yaklaşımla hazırlanmış din tarihi açıklamalarına ayrılan yeri ön plana çıkarıyor.
Verdiği örnekleri buraya almak mümkün değil; ancak incelenmesini şiddetle tavsiye ediyorum, 4+4+4 kuşağının temellerini atan eğitim komisyonunda tartışıldı mı; tartışılamaz, komisyonlara kabul edilen tek silahın, seloteyp tankı ve meydan süpürgesi olduğunu görüyoruz.
Toprak’ın dikkat çektiği bir başka önemli nokta, 40’lı yıllarda ders kitaplarında atılan geri adım oluyor.
1939 yılında basılan lise 1 tarih kitabından fizik, antropolojiyle birlikte evrim de çıkarılıyor.
Yazarının Şemsettin Günaltay olduğunu öğrenince şaşırmıyoruz; Günaltay on yıl sonra, İsrail devleti tanınırken ve imam-hatipler açılırken başbakanlık koltuğunda oturuyor.

Halkçılıkta tutarlılık

Zafer Toprak, bunu Mustafa Kemal’in bu yaşamdan göçmesine bağlıyor; bizse Cumhuriyet ve jakobenizm tartışmasına dönüyoruz.
Jakobenizm, en temelinde, halkın çıkarlarının savunulmasında tutarlılıktır; sloganı “halka rağmen, halk için” oluyor ve Jakobenizm’le beraber anılan ve olmazsa olmaz parçası olan “zora başvurma” eski rejimin egemenleri ile, çoklukla, halkın bir kısmının meydan süpürgelerini savunmalarından kaynaklanıyor.
Cumhuriyet’te, Tanzimat ve Meşrutiyet’ten devraldığı bir jakoben damar tespit edebiliyoruz; ancak tutarlılığı bulamıyoruz.

1930’lu yıllar, Kemalist düzenin oturduğu yıllardı.
Sanayileşme planları bu dönemde yapıldı, ancak devletçilik politikalarında burjuvazi ve toprak sahipleri kollandı.
Hilafetin ilgasına karşı çıkmayan Darulfünun sonunda bu dönemde kapatıldı ve İstanbul Üniversitesi olarak bu dönemde açıldı; Dil-Tarih-Coğrafya Fakültesi bu dönemde kuruldu.
Köy Enstitüleri, Halkevleri bu dönemde geldi.
Ancak, grev ve toplu sözleşmenin yasaklanmasıyla, TKP’nin kapatılması, 141-142 ile geldi.
Cumhuriyetin “Jakobenizm korkusu”, kuruluş yıllarında dahi, “Jakoben damarına” hep ağır bastı.

1940’lı yıllarda “yerli sermaye” Missouri gemisini, Marshall yardımlarını ve imam-hatipleri çağırdı.
1985’te MEB’in yayınladığı Evrim Teorisi Hakkında Rapor Özeti’nde, evrim teorisini destekleyen delilin, “sadece neye ait olduğu tam bilinmeyen bir çene ve birkaç diş” olduğu yazıldı.
2009’da Katolik kilisesi Darwin’den özür dilerken, AKP TÜBİTAK’ının Darwin sayısını sansürlediği konuşuldu.

Bugün, TSK’dan atılmadan önce, altın alyansın haram olduğu korkusuyla gümüş alyans taktığını anlatan ve Zaman’daki köşesinden muhafazakarlar adına tiyatroda ucube tayin eden İskender Pala, Forbes Dergisi’ne göre, en çok satan üçüncü yazarımızdır.

1930’lu yıllarda el üstünde tutulan, 2012’deyse safsata ilan ettiğimiz evrim kuramına dönüyoruz ve Jakobenizm korkusuyla kararan bir cumhuriyette, insanın yarasa misli körleşmesini izliyoruz.
Aydınsa körleşmeye direniyor; meydan süpürgeleriyle savaş görevidir.

DENİZ HAKAN / Aydınlık


--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .    BAHAR SARKISI..  Titrek bir damladir aksi sevincin Yuzunun sararmis yapraklarinda Ne zaman kederden tasarsa icin Sarkilar tasirsin dudaklarinda. Islerken hulyama sesten orguler Bir cini vazodan dokulen guller Gibi hulyada fecirler guler Burusmus bir cicek parmaklarinda.  Gozlerin kararan yollarda uzgun, Ve bir zambak kadar beyazdi yuzun; Suzulup akasya dallarindan gun Erir damla damla ayaklarinda.  Sesin perde perde genisledikce Solan gozlerinden yagarken gece Surur etegini silik ve ince Bir golge bahcenin uzaklarinda.  Sen boyle kederden tastigin aksam Derim dudaginda sarki ben olsam Gozlerinde damla, icinde gam Eriyen renk olsam yanaklarinda  Ahmet Muhip DRANAS   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .  Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/  Dinlerin kitaplar1n1;  Okuyup anlayana 'ateist', Okuyup anlamayana 'dindar', Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir.  Nikola Tesla  ....... Dinler atesbocekleri gibidir:  Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.  Tum dinlerin kosulu yaygin olan belirli bir derecede cehalettir.  Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.  Arthur Schopenhauer  . . . . . . . . . . . . . . . .  Ey mutsuzlar!  Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz. Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz. Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki, sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz. Bok yiyorsunuz! Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz! Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali   insan. Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine. Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.   Bertolt BRECHT  . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .  Ben, Manevi Miras olarak hicbir Ayet, hicbir Dogma, hicbir Donmus ve kal1plasm1s Kural birakmiyorum. Benim Manevi Miras1m Bilim ve Akildir...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder