Kanun Numarası : 2709
Kabul Tarihi : 18/10/1982
Yayımlandığı R.Gazete : Tarih : 9/11/1982 Sayı:17863 (Mükerrer)
Yayımlandığı Düstur : Tertip : 5 Cilt : 22 Sayfa: 3.
Madde 25 – Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir.
Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz.
VIII. Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti
Madde 26 – Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
Bu hürriyetlerin kullanılması, (Ek ibare: 3/10/2001-4709/9 md.) millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği, Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
(Mülga: 3/10/2001-4709/9 md.)
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
(Ek: 3/10/2001-4709/9 md.) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunla düzenlenir.
Yargıtay Genel Kurul kararı: "Demokratik bir toplumun zorunlu temellerinden olan ve toplumun ilerlemesi ve bireyin özgüveni için gerekli temel şartlardan birini teşkil eden ifade hürriyeti, sadece kabul gören veya zararsız veya kayıtsızlık içeren bilgiler veya fikirler için değil aynı zamanda kırıcı, şok edici veya rahatsız edici olanlar için de geçerlidir. Bunlar demokratik bir toplumun olmazsa olmaz töleransı ve hoşgörüsünün gerekleridir." biçiminde öğretiye yansıtılmaktadır. ( Prof.Dr.D.Tezcan, Yrd. Doç. Dr. M.R.Erdem, Yrd.Doç.Dr. O.Sancaktar, Türkiyenin İnsan Hakları Sorunu, 2.Baskı, sh.462 )
http://www.kararara.com/kararlar/karar271.htm
Ayşe Yıldırım : 81 yaşındaki hocaya YÖK ayıbı
YÖK'ten gelen tebligatı okudukça şaşkınlığı artıyordu.
"Ülkemizin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yürütülmekte olan terörle mücadele eylemlerini katliam ve kıyım olarak niteleyen 'Barış İçin Akademisyenler' adlı bildiriyi imzalamak suretiyle 'Yasaklanmış her türlü yayın veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak, çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek' disiplin fiilini işlediğiniz iddiasıyla Üniversitenizce hakkınızda yapılan soruşturma sonucunda 'Devlet memurluğundan Çıkarma Cezası' ile cezalandırılmanız teklif edilmiştir."
Meğer "Barış İçin Akademisyenler" bildirisine bir imza atmakla ne suçlar işlemişti bir anda!
Yasaklanmış yayını, bildiriyi, afişi, pankartı basmış, çoğaltmış, dağıtmış ya da asmıştı. Üstüne üstlük "devlet memurluğundan çıkarılma" cezası ile yüz yüzeydi. Ama o artık "devlet memuru" da değildi.
Yani suçu öylesine büyüktü ki, olmayan "devlet memurluğu"ndan bile çıkarılma cezası verilecekti.
81 yaşındaydı Prof. Dr. Öget Öktem Tanör. 55 yıldır akademi dünyasındaydı..
Türkiye'nin ilk nöropsikoloji laboratuvarını kurmuştu. Bu alandaki isimleri yetiştiren dünyaca yetkin bir bilim insanıydı.
Gönüllü ders veriyordu
Çapa Tıp Fakültesi'ndeki emekliliğinin ardından bilimsel çalışmalarını kesmemişti. Hastaları tedavi ediyor, birçok üniversitede gönüllü ders veriyordu, İstanbul Bilim Üniversitesi'nde de sözleşmeli Hocalık yapıyordu. Ta ki ocak ayında barış bildirisine imza atana kadar. Aynı üniversiteden bildiriyi iki kişi imzalamışlardı. Şubat ayında üniversite bir disiplin kurulu kurduğunu söyleyip iki Hoca'yı da sorguya çağırdı. Üç kişilik disiplin kurulu önce Öget Hoca'ya "İmzanızı geri almaz mısınız?" diye sordu. "Almam" dedi Hoca. Ardından sorgu başladı: "Niye imzaladınız", "PKK için ne düşünüyorsun?", "Doğu'da olanlar için ne düşünüyorsun?"...
Böyle bir sorgulamaya hakları yoktu aslında ama Öget Hoca, tüm naifliğiyle "çok büyük işlere yol açmaması için" ne düşünüyorsa soruları tek tek yanıtladı. Ama Disiplin Kurulu bir türlü ne kadar aldığını bildirmedi. Aradan kısa bir süre geçmişti ki bu kez üniversite rektörü çağırdı Hocaları. Öget Hoca ile rektörün diyaloğu kısa ve net yanıtlarla gerçekleşti.
Rektör önce "İmzanızı geri almaz mısınız?" diye başladı konuşmaya.
"Almam" dedi Öget Hoca.
"İstifa edin o zaman."
- Etmem.
"Ama sizi atmak zorunda kalacağız"
- Atın.
"Ama siciliniz bozulacak."
- Bozulsun.
"Ama size en yükseğinden hesaplanmış bir tazminat ödememiz mümkün eğer istifa ederseniz."
İşte bu söz bardağı taşırdı Öget Hoca için. Ve tanıyanların tahmin edebileceği gibi Öget Hoca kendince en sert cevabı verdi rektöre:
- Para da sicil de umurumda değil. İstifa etmiyorum, imzamı geri de almıyorum.
Aslında rektörün oğlu da okul gazetesine yazdığı bir yazıdan dolayı Erdoğan'a hakaretten mahkûm olmuştu. Ama cezası ertelenmişti. Rektör bunu anlattıktan sonra "Merak etmeyin, sizi atıp sicilinizi bozmayacağız. Sözleşmeniz martta bitiyor. Sözleşmenizi uzatmayız olur biter" dedi. Öget Hoca, teşekkür etti ve "Çok iyi olur" dedikten sonra el sıkışıp ayrıldılar. Öyle olmadı tabii. Şubat ayı bitmeden dört gün önce alelacele toplanan disiplin kurulu aniden iki imzacı Hocayı da atmaya karar verdi. Sözleşmenin bitmesi için bir hafta bile beklemediler.
YÖK ciddiye almış
Öget Hoca, her şeyi bu kadar sanıp hayatına devam ediyordu. Başka üniversitelerde misafir Hoca olarak ders verip, para bile almadan hastaları tedavi ediyordu. Ta ki YÖK'ten gelen 17 Haziran tarihli tebligatı görünceye kadar.
Tebligatı almak için gittiği üniversiteye güvenlik görevlisi nezaretinde girebilmişti. Kendisini okuldan atan üniversite yönetimi hukukçuların bile işin içinden çıkamadığı bir suç yöneltmişti Öget Hoca'ya. YÖK de bunu ciddiye almıştı.
Ne bir bildiri dağıtmıştı, ne bir afiş asmıştı. Üstelik kendisi devlet memuru bile değildi. Suç olarak bir tanımı bile olmayan barış isteyen bir dilekçe imzalamıştı sadece. Eski bir hukukçu olarak hukuki garabetle karşı karşıya olduğunu biliyor ama "Türkiye'de hukuk nereye kadar izleniyor biliyoruz. Onun için her şey olabilir" diyor.
Savunmasını yapacak
Şimdi kendisi gibi "devlet memurluğundan atılmak istenen" 33 Hoca ile birlikte 20 Temmuz'da YÖK Disiplin Kurulu'nda "savunmasını" yapacak. "Ben, ne soracaklarsa ona cevap veririm. Avukatımız ise kanunsuzlukları anlatacak" diyor.
Tüm bu yaşanılanlarda onu en çok üzen şey ise "hayatımın anlamı" dediği ders vermekten alıkonulmak gibi bir durumla karşılaşma olasılığı:
"Ne yapabilirler bilmiyorum. Hiçbir hukukçu bunu anlamıyor. Ne olacak? Profesörlük, doktorluk unvanım elimden alınacak, emeklilik hakkım elimden alınacak, emekli maaşım kesilecek filan mı? Böyle bir şey olamaz diyor hukukçular. Emeklisiniz, kazanılmış haklarınıza dokunamazlar ama sizi çıkarırlar hiçbir üniversitede misafir öğretim üyesi olarak bile ders veremezsiniz diyorlar. Ki ben birçok üniversitede kendi konumda ders veriyorum. Oralarda bile ders veremeyecek hale gelebilecekmişim."
Acıyı tarif edemiyor
Oysa o öğrencilerle olmayı, onlara anlatmayı, onlarla tartışmayı, konuşmayı "çok çok çok seviyor." "Görevim bu benim" diyor, özellikle eşi Prof. Dr. Bülent Tanör'ü kaybettiğinden beri hayatının tek anlamı bu onun için: "Bu alan gelişmekte olan bir alan. 1983'te ilk nöropsikoloji laboratuvarını kurarak ben başlattım. Nöropsikoloji şimdi revaçta. Ve bunda benim derslerimin önemini biliyorum. Ondan mahrum kalacağız."
Üniversitede ders vererek geçirdiği bir ömür ve hayat biçiminin yok edilmesi demek bu onun için. Duyduğu acıyı tarif bile edemiyor. Sınıfa girdiğinde tahtaya ilk olarak "öğrenciler belki ulaşmak isterler" diye telefon numarasını yazan bir Hoca o. Kalbindeki yangını biraz olsun yatıştıran, ilaç gibi gelen şey ise öğrencilerinin desteği olmuş. Posta kutusu destek mesajlarıyla dolmuş, change org'da "Öget Öktem Tanör devlet memurluğundan atılmasın" diye bir imza kampanyası başlatılmış.
Bülent Tanör'ün adını yaşatıyorÖget Hoca'yı üzen bir başka konu ise verdiği bursların kesilme tehlikesiyle karşı karşıya olması. Yıllardır liseden üniversiteye 14 çocuğa burs veriyor Öget Hoca. Bunlardan 5'i 'Bülent Tanör Bursu' adı altında destek olduğu İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencileri. Böylece hem Bülent Tanör'ün adını yaşatıyor hem öğrencilerin okumasına katkıda bulunuyor. Şimdi 'kara kara bunu düşünüyor.': "Emekli maaşım kesilmezse dişimi sıkar kışın devam ederim ama bir de emekli maaşım kesilirse onlara şimdiden haber vermem lazım, kendinize birini bulun diye. Ama belki kesilmeyecek, onun için haber veremiyorum. Son dakika kesilirse haber de veremeyeceğim. Tam bir açmaz içindeyim." Üniversiteyle bağı kopar, emekli maaşı da kesilirse burslardan bir kısmından mecburen vazgeçmek zorunda kalacak. Ama 'Bülent Tanör Bursu' onun için apayrı. Onun ismini yaşatabilmek için elindekini, avucundakini bile satmayı göze almış. Tüm bunları anlatırken durup "Bazen Bülent olsaydı ne derdi, nasıl bir yol gösterirdi" sözcükleri çıkıyor ağzından. Türkiye'nin en büyük anayasa hukukçusu, insan hakları savunucusu ve ömrünü mücadeleyle geçirmiş bir ismi en azından üniversitede yaşatabilmek isteyen eşi, öncü bir bilim insanı akademiden uzaklaştırılma tehlikesiyle karşı karşıya. Ama o tüm bunlara rağmen Türkiye Nöropsikoloji Derneği Başkanı olarak 2019'daki dünya Nöropsikoloji kongresinin Türkiye'de yapılabilmesi için uluslararası çalışmalarını sürdürmekten vazgeçmiyor. |
http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/563010/81_yasindaki_hocaya_yok_ayibi.html#
a45UyF587661-160706162435 Oraj Poyraz At Alpinaasia oraj_poyraz@alpinaasia.com
2016/07/06 17:20 2 65 adaletvekalkinma@yahoogroups.com
Her isin basi zamanlamadir.
Bir isin ne zaman yapilacagi, nasil yapilacagi denli onemlidir.
ARNOLD H.GLASOW
Nisa Suresi 176.Ayet:
Eger erkekli kadinli daha fazla kardes mevcut ise erkegin hakki, iki kadin payi kadardir.
Kur an-i Kerim in bazi ayetlerine iliskin mazeretler:
1- Bu ayetler yanlis tercume edilmis!
2- Bu ayetler yanlis anlasilmaya musait yani herkes anlayamaz!
3- Bu ayetler zaman asimina ugradi yani bugun gecersiz!
4- Bu ayetler cag disi yani Islam da reform yapilmasi lazim!
5- Bu ayetlere iman etmek imkansiz ama yine de ben bir muslumanim!
Mazeretlerin Cevaplari:
1- Diyanet Vakfi Meali ni, konularinda uzman Ilahiyatci Heyet hazirladi. En cok itibar edilen meal. Heyetteki herkesin yanlis tercume yapmasi imkansiz. Hal boyle iken bu mazeret gecersizdir.
2- Kur an-i Kerim i herkesin anlayabilecegine dair ayetler var* ve zaten bu sebeple indirilmis . Tersi ise adaletsizlik olur cunku herkesin anlayamayacagi ve yanlis anlasilmaya musait bir kutsal kitap gondermek Allah a yakismaz. Bir sakinca da sudur; Muslumanlara siz Kur an i anlamazsiniz, sadece biz anlariz diyen ruhban sinifi olusur ki Islam da ruhbanlik haramdir. Hal boyle iken bu mazeret gecersizdir.
3- Kur an in, kiyamete kadar , cihansumul(evrensel) yani her zaman ve her yerde hukmunun gecerli olduguna inanmak farzdir. Hal boyle iken bu mazeret gecersizdir.
4- Allah 21. yuzyilin hayat sartlarini ve yasam bicimini ezelden beri bildigine gore Allah in bu durumu hesaba katmadigi ni iddia etmek Allah a karsi cok buyuk bir iftiradir. Hal boyle iken bu mazeret gecersizdir.
5- Bu ayetlere iman etmeyenin adi Musluman degil Kafir dir.** Hal boyle iken bu mazeret gecersizdir.
*Bakiniz: Nahl Suresi 89. Ayet, Enam Suresi 38. Ayet, Maide Suresi 15. Ayet, Hac Suresi 16. Ayet.
**Bakiniz: Bakara Suresi 85. Ayet ve Maide Suresi 44. Ayet.
AKP Mitinginde Bir Monser
26 Mart 2014
Bu yaziyi belli bir elitlik seviyesindeyseniz okuyun, degilse lutfen reklamlara tiklayip gidin.
Ote yandan beni gozlemlerimi yazmam icin cesaretlendiren yazinin linki su:
http://sarapvepeynir.blogspot.com/2014/03/akp-mitinginde-bir-capulcu.html
Gectigimiz gun AKP nin Yenikapi mitingine gittim. Ne isim vardi benim AKP mitinginde?
Bu soruyu soran sadece ben degilim, goruslerimi bilen herkes ayni soruyu soruyor. Gumushane den enistem bile arayip orada ne isim oldugunu sordu. Ona cevabim su oldu: SA-NA-NE!!!!
Ama size cevabim bu olmayacak. AKP mitingine gittim cunku halkimin selametini dusunuyordum. Dedim ki, eger halkin arasina karisirsam, onlardan biriymisim gibi davranirsam ne kadar cahil ve seviyesiz olduklarini daha yakindan gorur ve onlari ne kadar cahil ve seviyesiz olduklari konusunda ikna edebilirdim.
Elbette bu, yani onlardan biri gibi davranma meselesi, sandigim kadar kolay olmadi. Mitingde dikkat cekmemek adina annemin yer bezi olarak kullandigi eski gomlegimi giydim. Ustune de uzerinde tepinerek utusunu bozdugum lacivert bir ceket gecirdim. Ama hem gomlek hem de ceket Vakko dan oldugu icin, fotografta gorundugu gibi, en ufak sekilde bozulmadi bile. Saclarimi ozenle dagittim, tuvaletten sonra elimi yikamadim ve biraz yerde yuvarlanmak suretiyle ustumu basimi toz icinde biraktim. Yeterince kotu kokmadigimi, bu sekilde dikkat cekecegimi fark edince tisortume bir miktar da sarimsak surdum. Artik cikmaya hazirdim.
Taksi ile Yenikapi ya gittim. Aslinda halktan biri gibi gorunme adina belediye otobusune binmis ama dayanamayip bir durak sonra kufrederek inmistim. Rahat bir yolculuk oldu.
Miting alani gercekten cok kalabalikti. Dikkat cekmemek adina yere tukurup bir iki gegirdikten sonra miting alanina girdim.
Oncelikle bu kitleden biraz bahsetmek lazim. Kim bu 1 milyon insan?
Onlar gormezden geldiklerimiz... Evet, hani bugune kadar gozumuzun onunde olan ama gormezden geldigimiz, olu taklidi yaparsak gider dedigimiz insanlar var ya, hani farkina varmadigimiz, hani iki kelime konusmaktan $ikildigimiz, hani uc cumle konusunca bayginlik gecirdigimiz...
Iste onlar...
Cocugumuzun bakicisi Sermin Abla...
Sitemizin guvenlik gorevlisi Mustafa...
Tekstil atolyesinde 12 saat sigortasiz calisan Makbule...
Annesi Behiye...
Kardesi Murat...
Kayinbiraderi Hulki...
Eltisi Atiye...
Iski den emekli Muslum amca...
Onlar iste...
Bir CV si olmayan insanlar... Insan usenmeyip bir seyler yazar degil mi? Yazmiyorlar. CV leri yok, anlatabiliyor muyum?
Onlar birbirleriyle konusmayan insanlar... Aralarinda Afrika yerlileri misali tuhaf sesler cikararak anlasiyorlar. Birinin hi dedigini duydum mesela, efendim demekmis, oburu iiih dedi, istemiyorum anlamina geliyormus. Sevindiklerini zaman bizim alkis dedigimize benzer tuhaf bir el cirpma hareketi yapiyorlar. Uzuldukleri zaman iyice kuculuyorlar.
Onlar yanlarinda tek bir gazete tasimayanlar. Evet hicbirinin koltugunun altinda tek bir, bakin tek bir diyorum, tek bir gazete yok. Ikiyi ucu gectim, tek diyorum, yok. Onlar telefonla internete baglanmayanlar, twitter mwitter kullanmayanlar, RT nedir bilmeyenler, FAV dan haberi olmayanlar, DM den yurumeyi hic tatmamis olanlar, interaksiyonun bereketini yasamamis olanlar...
Onlar yorgun bacaklar, nasirli eller. Neutrogena derinlemesine bakimdan haberi olmayanlar, Dove kremi gorse uzerlerine surup yagli gures yapacak olanlar...
Onlar beslenemedikleri icin boyu benden kisa olanlar... En son Japonya ya yaptigim elit seyahatte bunu yasamistim. Ama onlarin gozler cekik oldugu icin gene sempatiklerdi. Bunlar boyle, tovbe Tanrim, cuce gulyabaniler gibi, 1 otuz boylari hepsinin. Japonlarinki genetik ama bunlarinki opera seyretmedikleri icin, kla$ik muzik dinlemedikleri icin kisa kalmisti. Fark edilmemek icin biraz egilmek zorunda kaldim.
Otobusle geliyorlar cunku arabalari yok cogunun...
Olsa da benzine paralari yok...
Olsa da nasil calistiracaklarini bilmiyorlar...
Nasil calistiracaklarini bilseler de ayaklari gaz pedalina yetismez. Cunku kisalar.
Nerede ise tamami geldikleri ilce teskilati tarafindan saglanan anlik veya devamli yardima muhtac... AKP Esenler teskilati karti tasiyan bir genc elinde biberonla insanlara su iciriyor ve bir yandan da agizlarina ekmek sokusturuyordu, onlari en azindan miting suresince hayatta tutmaya calisiyordu. Muhtemelen pek cogu mitingden sonra olmustur.
Bunlar bizim Makarnaya, bulgura oyunu satiyorlar! diye kizdigimiz, asagiladigimiz, yeri geldiginde bir iki tokat caktigimiz, dersini almazsa uzerlerinde sigara sondurdugumuz insanlar.
Ama o makarna oyle degerli ki onlar icin. Kendi onunla doyuyor, cocugunu onunla doyuruyor. Bizim gibi Nusret te yemiyor, steak den haberi bile yok. Birine yaklasip Hanimefendi surada yarimsar porsiyon kofte yer miyiz? dedigimde uzayli gormus gibi bakip benden uzaklasmasi bundandi. Oysa makarna deseydim tipis tipis gelecekti.
Makarnanin neden onlar icin bu kadar onemli oldugunu nerden mi anladim? Yanimda getirdigim bir liralik simit ve 50 kurusluk suya yutkunarak bakmalarindan. Resmen icime duseceklerdi, dudaklarini dilleriyle islatip yalvaran gozlerle bakiyorlardi. Simitten bir parca koparip havaya attim, ortalik birbirine girdi, size su kadarini soyleyeyim, en son bu sahneyi Uskudar-Eminonu hattinda martilarla yasamistim. Pet sisemden de avucuma bir miktar su alip yuzlerine serptim, bu onlari bir sure idare ederdi.
Yalniz bayanlara karsi cok kibarlar. Yoldan bir kadin gectiginde kafasina bir tane gecirmek yerine yol falan veriyorlar. Beni en cok sasirtan bu oldu.
Dunyadan haberleri yok, Roma da moda haftasi baslamis umurlarinda degil, Londra da insasi devam eden opera binasinin iki senedir hala bitmemesini tinlamiyorlar.
Selfie nedir bilmiyorlar. Birine hocam bir selfie alalim mi soyle hep beraber dedigimde sen al, ben yanimda ekmek getirdim diyecek kadar en onemli olaylardan bihaberler. Selfie yi bir cikolata markasi, yahut bir yiyecek turu zannediyorlar. Neden? Cunku ben uykumdan feragat edip gecenin bir yarisi Oscar odul torenini izlerken bu amcamiz aksam 10 da tavuk gibi uyumustur da ondan. O ozel gecede ben dakikalari sayarken, Ellen in cektigi fotografla buyulenirken bu amca ruyasinda makarna goruyordu da ondan.
Derken Tayyip geliyor. Helikopterle once alanin uzerinde bir tur atiyor, sonra asagiya emirler yagdirmaya basliyor, saflari $iklastiralim, arkada bos yerler var gibi. Eski imam-hatipli ve IETT calisani oldugu icin bunlar normal. Normal olmayan ise bu insanlarin bu kadar itaatkar olmasi. Adam gokyuzunden emir veriyor, bunlar uyguluyor. Vay be dedim kendi kendime, bu kitle asagilanmayi cok seviyor. Hemen test etmek icin yanimdaki amcaya naber lan ibis dedim, soyle bir dondu bakti, nasil gidiyo lan dumbuk deyince uzerime yurudu ve kacmak zorunda kaldim. Belli ki baska bir partinin ajaniydi, yoksa hosuna giderdi.
Peki bu insanlar neden mi boyleler? Cunku yonlendirilme disinda alternatifleri yok. Hayatlari boyunca talimat aliyorlar. Ali copu at, Hatice yerleri sil, Memduh boslari al... Ac kalmamak adina itaat etmisler. Oysa ben kimseye itaat etmem, annem copu dok dediginde, masallah benden saglamsin git kendin dok, derim. Hemen dokmem yani, bir sorgularim, irdelerim, once bir miktar kla$ik muzik dinlerim. Boylece uzun boylu ve elit bir insan olurum.
Sonuc:
Bu mitinge katilanlar cahil ve seviyesiz insanlar, boylar bir otuz, fakirler ve ancak disaridan yardimla hayatta kalabiliyorlar. Cok buyuk bir maceraya girdim ama cok onemli bir ders cikardim: Onlarla iletisim kurmamiz gerekiyor. Biliyorum iki cumle sonra $ikiliyoruz ama lutfen onlarla konusalim ve onlara ne kadar cahil ve seviyesiz olduklarini soyleyerek kendi partilerimize oy vermeye cagiralim. Bunu basarabiliriz.
http://beyinsizadam.net/
lukasaluka@gmail.com
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder