8 Temmuz 2017 Cumartesi

OSMAN AYDOĞAN : BİLMEMEK BİLMEKTEN İYİDİR. DÜŞÜNMEDEN YAŞAYALIM MÂRÂ



OSMAN AYDOĞAN : BİLMEMEK BİLMEKTEN İYİDİR. DÜŞÜNMEDEN YAŞAYALIM MÂRÂ.

Kıymeti, değeri, derinliği ve zenginliği yaşarken –belki de hâlen - anlaşılmayan- ve "Garip Akımı" içerisinde bir garip kalmış bir şairimiz var: Asaf Hâled Çelebi… Asaf Hâled Çelebi'nin de güzel bir şiiri var: "Mâra" Birçok dilde (mesela Arapçada) "kadın" anlamına gelen Mâra, Budizm'de Buda'yı baştan çıkarmaya çalışan, dünyevi güzellikleri simgeleyen kadının da adıdır.

15'inci yüzyılda yaşamış, Trabzon imparatoriçesinin yeğeni, II. Murat'ın haremine girmiş, Bizans imparatorunun evlenmeye çalıştığı ama başaramadığı zengin bir kişidir Mâra aynı zamanda...

Mâra'yı bazı kaynaklar da Sırp asıllı yapar. Yorgos Leonardos'un "Hırıstiyan Sultan Mâra" (İnkılap Kitapevi, 2004) isimli tarihi romanı bir kişisel maceranın sürükleyiciliği çerçevesinde ortaçağ Balkanlar'ını canlandırır. Sırbistan hükümdarının kızı, II. Murad'ın eşi, Fatih Mehmed'in saygıdeğer analığı ve neredeyse son Bizans İmparatoru Konstantin Paleologos'un eşi olacak olan Mâra Brankoviç Komnenos'tur Mâra. 15'inci yüzyılda Güneydoğu Avrupa'nın tarihine yeni bir yön veren bu olaylar kitabın sayfalarında yeniden canlanır. Sırp kralı Brankoviç'in kızı Osmanlılar arasında çok ünlü olmuş, Fatih ondan anamız diye söz etmiştir. Bazı kaynaklarda Mârâ sultan diye geçmiştir.

Fatih Sultan Mehmed bu saygıdeğer analığına Balkanlarda "Küçük Ayasofya" diye bir yer alır ve bu konuda (halen Topkapı Sarayı'nın arşivinde bulunan) bir de ferman çıkarır. Fatih Sultan Mehmet fermanda saygıdeğer analığına "anam Despina" diye hitap eder... Fatih'in karısı Gülbahar Hatun da Hristiyan'dır, hiçbir zaman da dönmemiştir İslam'a. Hristiyan olarak da defnedilir.

Fetihten sonra Papa, Fatih Sultan Mehmed'e bir mektup yazar ve der ki mektubunda Papa Fatih'e: "Hristiyanlığı seçin! Sizi Doğu Roma imparatoru olarak selamlayalım." Zaten Fatih Sultan Mehmed'in resmi unvanı da "Kayser-i Rum" yani "Romalı Sezar"dır. Çoğu Batılı tarihçiler de Fatih'ten III. Roma İmparatoru olarak bahsederler. Viyana Üniversitesi Tarih Bölümü hocalarından özel sohbetlerimde çok duydum bu sözü…

Görüşlerine pek katılmasam da tarihçi Erdoğan Aydın'ın "Fetih ve Fatih" (Kırmızı Yayınları, 2012) diye bir kitabı var... Yazar bu kitabında Fatih'in Anadolu'da döktüğü kanların Balkanlarda döktüğünden çok daha fazla olduğunu yazar. Anadolu'daki Germiyanoğulları, Menteşoğulları, Aydınoğulları, Karamanoğulları devletlerini kim yok etti sanıyorsunuz? Avrupa mı, Batı mı yok etti bu devletleri? Bu devletleri yok eden Osmanlı idi… Hele hele Karamanoğlu Devletine diz çöktürmek için Osmanlının Anadolu'da döktüğü kanın haddi hesabı yoktur…

Fatih Sultan Mehmed, fetihten sonra Türk ve Müslüman Çandarlı'yı idam ettirip yerine bir Rum'u getirir. Yine Fatih savaşta öldürdüğü imparatorun iki yeğenini de vezir yapar... Yakup Paşa ve Musa Paşa'nın kimler olduğunu biliyor musunuz? Davut Paşa, Zağnos Paşa kimlerdi sanıyorsunuz?

Bilir miydiniz ki Şehzade Orhan (2. Sultan Orhan) Bizanslı bir imparatorun damadıydı. Ve Konstantiniyye surlarını savunanlar arasında 600 askeriyle Şehzade Orhan da vardı!

Fatih Sultan Mehmed başta Arapça ve Farsça olmak üzere yedi dil bilirdi. Fatih'in Latinceyi anadili gibi konuştuğu ve Homeros'u aslından okuduğu rivayet edilir. Fatih, bir divan tertip edecek kadar güçlü bir şairdi ve huzurunda Gazali ve İbn'i Rüşd'ün fikirlerini tartıştıracak kadar felsefeye meraklı idi… Fatih ayrıca İstanbul kuşatması sırasında yeni döktürülen topların balistik hesaplarını yapacak seviyede de mühendislik bilgisine sahipti. Fatih, Gutenberg'in matbaasında basılan bazı kitapları Avrupa'dan getirtip bu kitapları okuyup çevirterek İstanbul'da büyük bir kütüphane kurar.

Ermenileri İstanbul'a yerleştiren de Fatih idi.. İstanbul'da Rum Ortodoks Patrikhanesini koruyan, Ermeni Patrikhanesini kuran ve İstanbul'da Yahudi hahambaşı bulunduran da Fatih idi…

Fatih İstanbul'u alınca şehrin adını değiştirmez, 19. yüzyıla kadar hep Konstantiniyye'dir o şehrin ismi... Ancak 19. yüzyılda "İstanbul" ismini alır. Fatih, fetihten sonra Ayasofya'yı camii yapar ama adını yine değiştirmez!. Aya İrini de aynı şekilde kalır. Adı değişmez!

Gelelim Osmanlının diğer zamanlarına…

İslam'ın beş şartından biri değil midir hacca gitmek? Ancak hiçbir Osmanlı padişahı hacca gitmemiştir.

Hemen hemen bütün Osmanlı padişahlarının anneleri yabancıdır...

Barbaros, Mimar Sinan, Sokullu kimlerdi biliyor musunuz? Bütün tarihçilerce Osmanlının en büyük veziri kabul edilen Sokullu 21 yaşında bir Sırp kilisesinde org çalarken devşirildiğini bilir miydiniz? Varlığını Türk toplumunun dizilerden haberdar olduğu Pargalı İbrahim Paşa, Mustafa Celaleddin Paşa, 1878'de imzalanan Berlin Antlaşması'nda Osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olan Mehmet Ali Paşalar kimlerdi biliyor musunuz? İbrahim Müteferrika'yı, Humbaracı Osman Ahmet Paşa'yı, 1729'da Osmanlı'da ilk modern itfaiye birliğini kuran Ahmet Paşa'yı tanıyor musunuz? Neyse uzatmayayım Osmanlı'da görev yapan toplam 218 sadrazamın sadece 101'i Türk kökenli olup, geri kalan 117'si farklı etnik kökenlerden gelmekteydi. Bu 117 sadrazamın etnik kökenlerine bakıldığında ise, 32'sinin Arnavut, 12'sinin Boşnak, 11'inin Gürcü, 9'unun Abaza, 6'sının Rum, 4'ünün Çerkez, 4'ünün Hırvat, 2'sinin Arap, 2'sinin Ermeni, 2'sinin İtalyan, 2'sinin Slav, 1'inin Rus, 1'inin Bulgar, 1'inin Sırp, 1'inin de Çeçen olduğu ve geri kalan 27 sadrazamın etnik kökeni tam olarak bilinmediği görülecektir.

Yine bilir miydiniz Osmanlı padişahlarının hiçbirisinin ismi halifelerin isminden değildir... Ne Ömer, ne Ebu Bekir, ne Ali ne de (kurucusu hariç, ona da Osman değil Ottoman derlerdi) Osman ismini vermişlerdir padişahlara… Peygamber Hz. Muhammed'i de Mehmet yapmışlardır. Hiçbir mezhebin sembol isimlerini almamıştır Osmanlı padişahları. Neden dersiniz neden? Çünkü Ortadoğunun mezhep girdabına kapılmak istememiştir Osmanlı...

Osmanlı hiçbir İslam ülkesine karşı Batı ile ittifaka girmemiştir.

Bütün bunları ben bir olumsuzluk olarak yazmıyorum... Bilakis çağına göre bir iftihar vesilesi olarak addediyorum. Bütün bunların, bütün bu özelliklerin nedeni çok basit. Eğer bu coğrafyada yaşayacaksanız ve bu coğrafyada Cihan Şümûl bir imparatorluk kuracaksanız ve bu coğrafyada uzun ömürlü olmak, bu coğrafyada baki kalmak istiyorsanız bir ırkın üstünlüğüne, bir dine ve bir mezhebe dayanamazsınız. Osmanlı bugünkü Amerika gibi her etnik ve folklorik grubu bir potada eritip Osmanlılık diye bir kavram yaratmış ve bu sayede üç kıtada altı yüzyıl hüküm sürmüştür.

Günümüzde Osmanlıya öykünenenler mi? İşte bunlar ne Osmanlıyı bilirler ne de İslam'ı bilirler. Onlar Osmanlının ve Fatih'in tırnağı dahi olamazlar. Onların bütün meseleleri bir mezhebin peşinde sürüklenerek çağdaş bir ülkeyi İslam diye diye bedevleştirmektir, Emevileştirmektir. Çapları, seviyeleri, kapasiteleri, bilgi, görgü ve öngörüleri ancak o kadardır. Osmanlı'da görev yapan toplam 218 sadrazamın 117'si farklı etnik kökenlerden gelirken, Osmanlıya öykünenler vazgeçtim Türkü, Müslümanı, farklı mezhebi; kendi partilerinden olmayanlara hayat hakkı bile tanımıyorlar...

Osmanlı, hiçbir İslam ülkesine karşı Batı ile ittifaka girmezken, Osmanlıya öykünenler 21. yüzyılda Afganistan'a, Irak'a, Libya'ya ve Suriye'ye karşı yapılan Haçlı Seferlerine eşbaşkanlık yapmışlardır. Hatta Haçlı Ordularının sağ salim evlerine dönmeleri için duacı bile olmuşlardır. (Burada geçen "Haçlı seferi" tabiri bana ait değil, bu tabiri bizzat Üçüncü Haçlı Seferi Kumandanı Richard the Lionheart, pardon Onuncu Haçlı Seferi Kumandanı George Bush söylemişti.)

(Ayrıca: 1095-1270 yılları arasında yapılan dokuz Haçlı Seferinde Haçlı Ordularına hiçbir Müslüman ülke yardım etmedi… Bu dokuz Haçlı Seferine karşı koyanlar, onları hezimete uğratanlar Türk'tüler. Bu onuncu Haçlı Seferine ise tarihin bir cilvesi olarak en büyük desteği sağlayan ise kendilerini herkesten daha iyi Müslüman olduklarını iddia edenlerin yönetimindeki Kılıç Arslan'ların torunları olan Müslüman Türkiye olmuştur...)

Bunlar mı Osmalının evladı olacak? Dedim ya bu zihniyetle bunlar ne Osmanlının ne de Fatih'in tırnağı dahi olamazlar.

Peki bunlar tırnağı dahi olmadıkları halde neden sürekli Osmanlıya öykünürler, sürekli Osmanlı ile övünürler ve sürekli Osmanlıyı dile getirirler bilir misiniz? Çünkü;

Bugün için övünülecek bir şeyi olmayanlar hep düne sığınırlar.

Bugün için edebi, felsefi, sanatsal, maddi ve manevi bir birikimi olmayanlar, bugünü iyi geçmeyenler teselliyi dünde, geçmişlerinde ve atalarında bulurlar.

Giderler içeride ve dışarıda düşmanlar, öcüler yaratırlar...

"Bugünün en acı hüznü dünün sevinçlerinin yâd edilmesidir" derdi Halil Cibran.

İngiliz tarihçi ve yazar Eric John Ernest Hobsbawm'ın "Tarih Üzerine" isimli güzel bir kitabı var. (Agora Kitaplığı, 2009) Hobsbawm bu kitabında dünün, geçmişin ve tarihin nasıl kötüye kullanıldığını ve nasıl istismar edildiğini şöyle anlatır (s. 6-7): "Nasıl haşhaş, eroin müptelalığının ham maddesiyse tarih de milliyetçi, etnik ya da fundamentalist ideolojilerin ham maddesidir. Geçmiş bu ideolojilerin asli öğelerinden birisi, belki de asli öğesidir. Eğer amaca uygun bir geçmiş yoksa böyle bir geçmiş her zaman için yeniden icat edilebilir. (...) Geçmiş, meşrulaştırır. Geçmiş, övünülecek fazla bir şeyi olmayan şimdiki zamana daha şerefli bir arka plan sunar (...). Bizim, genel olarak tarihsel olgulara karşı bir sorumluluğumuz bulunduğu gibi, özelde tarihin siyasal-ideolojik açıdan istismar edilmesini eleştirmek gibi bir görevimiz de var."

Hobsbawm hiçbir yoruma yer vermeyecek kadar açık ve net söylemiş.

Ben yine sözü Halil Cibran'a bırakacağım. Derdi ki Cibran:

"Dün bir rüya, yarınsa bir hayaldir. Rüyayı mutlu, hayali umutlu yapan bugündür. Bugüne iyi bak."

Bugüne iyi bakamayanlar, bugünü iyi olmayanlar, stratejik bir sığlığın girdabına kapılanlar, değerli bir yalnızlığın kuyusuna düşenler, bugün için övünülecek bir şeyi olmayanlar, bugün için edebi, felsefi, sanatsal, maddi ve manevi bir birikimi olmayanlar, bugünü iyi geçmeyenler ve tek sermayesi din olanlar bir aciz gibi, bir meczup gibi gider gider düne sığınırlar. Dünleri yoksa da sığınılacak bir dün yaratırlar. Bu nedenle de giderler "şanlı tarihimiz" diye anlamadıkları ve de layık olmadıkları tarihe sarılırlar, giderler kusurlarını ortaya döküyorlar diye basına, aydınlara ve bilim adamlarına saldırırlar... Haçlı Ordularına eş başkanlık yaparlar... Bu denenle bu coğrafyada dost yaratacaklarına içeride ve dışarıda düşman yaratırlar...

Yazıma yine Halil Cibran'ın sözünü tekrarlayarak son vermek istiyorum: "Bugünün en acı hüznü dünün sevinçlerinin yâd edilmesidir." Bundan dolayıdır ki yapabildikleri sadece dünün sevinçlerini yâd etmektir. Muktedirler için bugünün en acı hüznü budur...

Ancak bu konu muktedirlerin sorunudur.... Ama bizler gelin yazımın başında verdiğim Asaf Hâled Çelebi'nin Mârâ isimli şirinin girişinde söylediği gibi yapalım:

"Bilmemek bilmekten iyidir.

Düşünmeden yaşayalım Mârâ."

Osman AYDOĞAN

http://www.sehriyar.info/?pnum=625&pt=Bilmemek%20bilmekten%20iyidir.%20D%C3%BC%C5%9F%C3%BCnmeden%20ya%C5%9Fayal%C4%B1m%20M%C3%A2r%C3%A2.

 
a45UyF587661-170708184651 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/07/09  07:31 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

Lutfen cimlere basiniz!
Her sey sizin icin!

Osman KAHVECI, Orman Genel Muduru

Kur an bir butundur.
Kur anin bir kisim hukumlerini kabul edip, bir kisim hukumlerini red, inkar ve tekzib eden kimse, distan Musluman gorunse bile Musluman degildir.

Mehmet Sevket Eygi
Murtecilerin cok sevdigi ve onemsedigi fikir adami.

Gulsev Eyuboglu Irhan. : INGILIZ KURTCULUGU

1-Sykes-Picot anlasmasi: 16. mayis. 1916 tarihinde, Ingiltere ve Fransa arasinda ortadogunun paylasima dair gizli anlasma.
2-Ingiltere nin Istanbul Yuksek Komiseri Yrd. Amiral Webb; Disisleri Bakani Lord Curzon a 19. agustos 1919 tarihinde gonderdigi raporda Amerika, Trabzon ve Erzurum u icine alan Ermenistan i himaye edecek. Geri kalan dort ilde bir Kurt devleti de, Ingilizlerin himayesine birakiliyor
3-Istanbul Ingiliz Yuksek Komiseri Amiral Carthorp, 9. temmuz. 1919 tarihli Ingiltere Basbakani Lord Curzon a goderdigi rapordan Binbasi Noel, Abdulkadir ve Bedirhanogul lariyla gorustu ve bana Irak Komiserliginden gelen rapor; Seyit Abdulkadir ile yegeni Seyh Taha nin aralari aciktir onlari ancak Bedirhanogullari baristirir.
4-Ingiltere nin 1919 yilinda Istanbul da gorevli Buyukelcilik mustesari Hohler in; Sir E. Tilly e raporundan; Benim sorunum Kurtler, Binbasi Noel Bagdattan buraya geldi. Cok iyi bir asker, guclu ancak diger bakimdan da Kurtlerin lideri olmak istiyor. Kurtler gibi kimse yoktur, onlar cok iyidir diyor. Ermeniler icinse degersiz ve hilebaz olduklari gorusunde. Kurtler hic Ermeni oldurmedi aksine onlari korudular fakat Ermeniler Kurtleri oldurduler diyor. Korkarim ki Binbasi Noel bir Kurt lawrens i olmak istiyor. Mezopotomya simdi bizim olduguna gore: ona bir Kurt devleti kurdurup kuzey daglarini boylece koruyabiliriz. Binbasi Noel bir Kurt lawrens idir. Ancak Kurtlere fazla guvenilmez. Majestelerinin Hukumetinin amaci Turkleri alabildigine zayiflatmak olduguna gore; Kurtleri bu sekilde harekete gecirmek fena plan degildir .
5-1919 yilinda Istanbul Ingiliz Yuksek Komiseri Amiral Sir A. Calthorp dan, Ingiliz Disisleri Bakani Lord Curzon a Binbasi Noel, Kurt sefleriyle gorus birligine variilirsa bundan Majestelerinin Hukumetine buyuk faydalar saglanacagini soyluyor. Sefler Istanbulda Seyit Abdulkadir ve Bedirhan lardir. Suphe uyandirmamak icin Noel den ayri olarak Kurt bolgesine gidecekler. Turk ler; Paris teki Sulh konferansina Kurtlerinde geleceginden korkuyorlar. Kurtler henuz Mustafa Kemal e karsi ayaklanmadi. Ancak Noel bu ayaklanmayi basaracagindan emin.
6-9. aralik 1919 tarihli Istanbul Ingiliz Yuksek Komiseri Amiral Sir F. de Robeck ten, Lord Cuzron a rapor: Mr. Hohler, Kurt meselesi hakkinda Kurt baskani olan Seyit Abkulkadir Pasa(Seyit Abdulkadir, 1. Damat Ferit Pasa hukumetinin Surayi Devlet Reisi yani Danistay Baskani) ile gorustu. Kurtler butun umitlerini Ingilizlere baglamislardir. Bu arada belirteyim Mustafa Kemal gittikce buyuk tehlike olmaya basliyor. Kuvvetler, Kurtleri Mustafa Kemal e karsi kullanmak icin para odemeye hazirdir.
7-26. aralik 1919 tarih 966/633 sayili Ingiliz belgesi; Kurt kabileleri Ingiliz ve Fransiz hakimiyetine alinacak. Kurt bolgesinde hic bir sekilde Turk birakilmayacak. Bir tane Kurt devleti mi yoksa bir cok Kurt devleti mi kurulacagi dusunulecek. Ermenilere ise Amerikan kanaliyla silah saglanacaktir.
8-Fransiz delegasyonundan B. Berthelot Kurdistan yeni bir ogedir. Gelecegi Sykes-Picot anlasmasiyla sekillendi . .
Butun bu belgelere ek olarak, 16. nisan 1920 tarihinde San Remo konferansinda hazirlanan 5. sayili maddenin not ekininin 1. ve 3. maddesi, daha sonra 10. agustos 1920 Serv anlasmasinin 62. ve 64. maddelerine konuldu.

Saygilarimla. .
Gulsev Eyuboglu Irhan. .
NE MUTLU TURKUM DIYENE
31. 05. 2007


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder