1807'de, İngiliz donanması Dersaadet önündeydi
Topları ateşlemeye hazırdı
İstanbul'u sarsan
10 gün
İngiliz donanması, 1807 yılının 20 Şubat'ını 21'ine bağlayan gece, Marmara'ya girip Adalar önünde demir attığında,
Osmanlı başkentinde 10 'kıyamet günü' yaşandı.
VAHDETTIN ENGIN / Popüler TARİH / Temmuz-Ağustos 2001
19.yüzyılın ilk yıllarında, Avrupa'da siyasi dengeler altüst olmuş durumdaydı. 1789 Fransız Devrimi'nin esintileriyle sarsılan Avrupa, hemen ardından Napolyon ordularını tanımıştı. Değişen dengeler, yeni düşmanlıklar, farklı ittifaklar getiriyordu.
Aynı dönemde Osmanlı devletinin başında III. Selim (1789-1807) bulunuyordu. Osmanlı geleneksel olarak, Fransa ile dostluk politikası sürdürmekteydi. Fakat Napolyon'un Osmanlı toprağı olan Mısır'ı işgali, III. Selim'i yeni ittifak arayışlarına itti. Avrupa'da Fransa aleyhine kurulan ittifaka katılmak üzere III. Selim, İngiltere ve Rusya ile müzakerelere girişti.
Fransa'ya karşı müttefik arayışı içinde olan İngiltere ile Rusya da Osmanlı'yı yanlarına çekmek isteyince, ittifak antlaşmaları gerçekleşti:
22 Aralık 1798'de Rusya ile 5 Ocak 1799'da ise İngilizlerle ittifak yapıldı.
Bu antlaşmalardan her ülkenin ayrı beklentileri vardı.
Rusya, Balkanlar üzerinde nüfuzunu artırma çabası içindeydi. İngilizler ise Hindistan yoluna hakim bir konumda bulunan Mısır'dan Fransa'nın atılması ve bu topraklara kendilerinin yerleşmesi peşindeydiler.
Bozulan dengeler, yeni ittifaklar
Söz konusu antlaşmalar Osmanlı'nın işine yaradı ve Fransız orduları Mısır'dan çekilmek zorunda kaldılar.
Bu arada Avrupa'da yeni siyasi gelişmeler oldu.
1804 yılında Napolyon imparatorluğunu ilan etti. Napolyon'a karşı yeni bir ittifak kurarken Avrupa, Osmanlı'yı da yanına almak istedi. Fakat ülkede ıslahat yapmak isteyen ve barışa ihtiyacı olan III. Selim, bu ittifaka katılmadı.
1805'te Rusya, daha önce imzalanmış olan antlaşmanın yenilenmesi zamanı geldiğinden, Osmanlı'ya müracaat etti. Osmanlı devleti, pek istekli olmasa da antlaşmayı yeniledi.
Antlaşmada ısrarcı olan Rusya, Fransız orduları ile meşgul iken bir de güneyden Osmanlı tehlikesine maruz kalmak istemiyordu. Bu şeklide bir Osmanlı-Fransız yakınlaşmasının da önüne geçmiş olacaktı.
Fransız Sebastiani İstanbul’un politikasını değiştiriyor
Fransa ise Osmanlı'yı kendi yanına çekme peşinde idi. Bu amaçla Napolyon, çok yakını olan Korsikalı general Horace Sebastiani'yi elçi olarak İstanbul'a gönderdi. Sebastiani gelir gelmez, Babıali ricalini Rusya ile İngiltere'den soğutmak için, her yolu denemeye başladı. Bu çerçevede Rusya ile antlaşmanın yenilenmesini eleştirmeye başladı.
Fransız elçisinin amacı, Osmanlı ile İngilizlerin arasını açmak ve Rusya ile Osmanlı arasında savaş çıkartmaktı. Başarılı olursa, Osmanlı'nın Fransa'ya yanaşmaktan başka çaresi kalmayacaktı.
Osmanlı-Fransız yakınlaşması üzerine Rusya, henüz yeni bir ittifak antlaşması yapmış olmasına rağmen, aniden Osmanlı topraklarına saldırıya geçti (16 Kasım 1806); bazı Osmanlı kaleleriyle Eflak ve Boğdan'ı ele geçirdi. Osmanlı devleti de Rusya'ya savaş açmak zorunda kaldı. İngiltere, Osmanlıların Rusya'ya karşı savaş ilan etmemesi için hayli gayret sarf etti. Bazen vaatlerde bulunarak, bazen de tehdit yoluyla savaş ilanının önüne geçmek istedi. Fakat Fransız elçisi Sebastiani'nin telkinleriyle, Osmanlı hükümeti İngiltere'yi reddederek savaş ilanını bütün devletlere duyurdu.
İngilizler Kızıyor
Bunun üzerine İngiliz elçisi Sir Arbutnoht, Babıali'ye bir nota verdi. Sebastiani'nin İstanbul'dan gönderilmesini, Rusya ile barış yapılmasını, İngiliz ittifak antlaşmasının yenilenmesini, İngiliz ve Rus savaş gemilerinin Boğazlar'dan serbestçe geçebilmelerine izin verilmesini istedi.
Elçi, bu şartlar kabul edilmediği takdirde, Bozcaada'ya gideceğini ve oradan İngiliz donanmasıyla gelerek İstanbul'u bombardıman edecekleri tehdidini de savurdu.
Sebastiani'nin önerisi ile bu nota reddedildi. İngiliz elçisi 29 Ocak 1807'de İstanbul'dan ayrılarak Bozcaada'ya gitti. O sırada Bozcaada'da, Amiral Duckworth komutasında 16 büyük savaş gemisinden oluşan bir İngiliz donanması, Çanakkale'yi geçip İstanbul'a gelebilmek için, uygun hava şartları beklemekteydi.
İngilizler Bozcaada'da
Çanakkale Boğazı'nın istihkamları İngiliz donanmasının geçişini engelleyecek sağlamlıkta değildi. İngiliz tehdidi üzerine burada güçlendirme çalışmaları başlatıldı.
Fransızlar, Settülbahir ve Kilitbahir'deki 16. yüzyıldan kalma iki kalenin yenilenmesine yardım ettiler. Hepsi yelkenli gemilerden oluşan İngiliz donanmasına hava şartları karşısında zaman kazandırmak isteyen İngiliz elçisi, Bozcaada'dan İstanbul'a gönderdiği bir notada, "Henüz Osmanlı ülkesinden çıkmamış olduğunu, görüşmelere devam edilmesi gerektiğini" belirtmişti.
19 Şubat 1807 günü sabah erken saatlerde, şiddetli bir lodos rüzgarını arkasına alan İngiliz donanması harekete geçti. Bu sırada Çanakkale Boğazı'ndaki kaleleri tahkim etme çalışmaları henüz tam anlamıyla bitirilememişti; bu yüzden kıyıdan yapılan top atışları fazla etkili olmadı. Nağra Burnu'nun üst tarafında bulunan küçük bir Osmanlı filosu, İngiliz donanmasına karşı koymak istediyse de büyük savaş gemileri bu filoyu kısa sürede etkisiz hale getirdiler. Bunun dışında bir direnmeyle karşılaşmayan İngiliz donanması Boğaz'ı aştı ve 20-21 Şubat gecesi İstanbul'a ulaşarak Adalar önünde demir attı.
Osmanlı tarihinde bir ilk:
İSTANBUL TEHDİT ALTINDA
İngiliz donanmasının en güçlü gemileri Amiral Duckworth'un bayrak gemisi olan HMS Royal George, 110 toplu HMS Windsor Castle, 80 toplu HMS Canopus, 74 toplu HMS Standart, 74 toplu HMS Ajax ve 44 toplu HMS Endymion'du.
Başkent İstanbul, Osmanlı tarihinde ilk kez böylesine bir tehditle karşı karşıya idi. Bu nedenle halk bir anda dehşete düştü.
İnsanlar gruplar halinde toplanıp telaş ve korku içinde tartışıyorlar; kıyamet günün geldiği söylentileri ağızdan ağıza yayılıyordu. Benzer bir korku Saray'a da yansımış ve kadınlar feryat etmeye başlamışlardı.
Başlangıçta endişeye kapılan III. Selim ise halkın kendi başına silahlanma çabalarını gözleyince, hızla Boğaz kıyılarının tahkim edilmesi işine girişti.
Babıali'ye ültimatom
İngilizler Babıali'ye bir ültimatom göndererek şartlarını bildirdiler: Osmanlı donanmasının kendilerine teslimini, Rusya ile barış yapılmasını, İngiltere ile ittifak antlaşmasının yenilenmesini istiyor ve bunun için bir günlük süre tanıyorlardı.
Bunun üzerine taraflar arasında müzakereler başladı. İngilizler önceki taleplerine ilaveten, Fransız elçi Sebastiani'nin İstanbul'dan gönderilmesini de istediler.
Osmanlı hükümeti, İngiliz donanmasına karşı konulamayacağı düşüncesiyle şartlan kabul etme eğilimindeydi. Sebastiani'ye ülkeden çıkması gereği hatırlatıldı. Fakat Sebastiani bunu kabul etmedi. Üstelik hükümet yetkililerine yönelik bir konuşmasında şunları dile getirdi:
"Böyle beş-on gemiye başkenti teslim etmek ne demek?.. Bundan sonra Osmanlı devleti bağımsızlığından ve toprak bütünlüğünden ne yüzle söz edebilecek? Bu donanmada asker yok ki karaya çıkıp da memleketi zapt etsin. Sadece Sarayburnu'na yeteri kadar top yerleştirirseniz bu donanmayı harap edebilirsiniz. Tehlike, onlar için söz konusu. Hem sizin ateşinizden hem de uygunsuz bir rüzgar ile karaya vurmaktan korkarlar. Rüzgar elverse ve sizin toplarınız da hiçbir işe yaramasa bile, yapabilecekleri nihayet İstanbul'un bir-iki mahallesini topa tutup yakmaktan ibaret olacaktır. İstanbul'da ikide bir yangın çıkıyor. Farzedelim ki yine böyle bir yangın oldu, bir-iki mahalle kül oldu. Yanan yerler yapılır ama, bir kere yıkılan devlet itibarı bir daha onarılabilir mi?"
Bu ne perhiz…? Sebastiani'nin kaçış planı
Madam Sebastiani, İngilizlere emanet!
İngiliz donanmasının İstanbul önlerine geldiği dönemde 'Fransız Elçiliği Katibi' olan Baron Prevost'un tuttuğu notlarda, Fransız elçisi Sebastiani'ye ilişkin ilginç detaylar yer alır. İngiliz donanmasının Marmara'ya girip Adalar önünde demirlediği gün, Sebastiani bir yandan III. Selim'i İngilizlerle anlaşmaması için uyarmakta öte yandan da İstanbul'u terk etme hazırlıkları yapmaktadır. Baron Prevost'un anılarında şu satırları okuyoruz:
"Büyük bir gizlilik içinde, elçilikteki belgelerin yakılarak yok edilmesine karar verildi. Ancak bu işte o kadar acele edilmişti ki elçi Sebastiani evlilik kağıdını bile yakmıştı. Ayrılış, açık denize varmak için bir gemiyi ve her türlü ihtimale karşı birkaç yerde hazır at bulundurulmasını gerektiriyordu. Bu ölüm kalım sorunu sırasında, General Sebastiani'nin ileri görüşlülüğü, Rus ya da İngiliz taraflarının oyunlarından ya da Babıali'nin adamlarının beceriksizliğinden sakınmayı gerektiriyordu. Madam Sebastiani doğurmak üzere olduğundan, Fransız elçiliğini terk edecek durumda değildi. General Sebastiani de yazdığı bir mektupla karısını İngiliz elçiliğine emanet etmekte sakınca görmedi. İlk günün sıkıntıları, önlemleri bunlar oldu."
Sebastiani'nin sözleri devlet adamlarını harekete geçirdi. Halk da ilk anlardaki korkusunu üzerinden attı. Padişahın huzurunda bir toplantı yapıldı. Sebastiani de toplantıya katıldı; cesaretlendirici konuşmalar yaptı.
O gün, Napolyon'un Vistül Nehri kenarında Rusları yendiği haberi de İstanbul'a ulaştı. Toplantı sonunda, İngilizlerin taleplerinin reddine karar verildi ve savunma hazırlıklarına girişildi.
Bir anda direniş havası bütün kente hakim oldu. General Sebastiani'nin çabalarıyla sahillerde istihkamlar hazırlanmasına ve topların yerleştirilmesine başlandı. Halk da büyük bir gayretle çalışmalara destek verdi. Hatta Padişah III. Selim de çalışmalara bizzat katıldı. Üstün gayret gösterenlere bahşişler verdi. Fener Rumları da Patrik ile birlikte, bin kişilik bir grupla savunma mevzileri kurdular. Bu hararetli çalışma ortamında korku havası da tamamen dağıldı.
Bu arada hükümet, müzakereleri uzatmak suretiyle zaman kazanmaya uğraşıyordu. İngilizlerle görüşmeyi Tersane tercümanı Hoca İshak Efendi sürdürmekteydi. İshak Efendi İngiliz elçisi ve amiraliyle uzun müzakereler yaptı. Onlara şartlarının kabul edileceği izlenimini verdi. Fakat bunun için zamana ihtiyacı olduğunu belirtip kesin anlaşma işini sürekli ileriye attı.
Bir gecede 7 bin gönüllü
Bu suretle kazanılan süreden faydalanılarak, sahildeki tabyalar bitirildi. Buralara iki bini aşkın top yerleştirildi. Öte yandan Cezayirli Şeydi Ali Bey'in kumandasında güçlü bir de donanma hazırlandı.
Bu donanmaya asker yazılması için Padişah Yeniçeri ağasına emir verince, şevkleri iyice artan halktan yedi bin kişi bir gecede donanmaya yazıldı. Ayrıca İstanbul'un tehlikede olduğu her tarafa duyurulduğundan, civar illerden gelen binlerce gönüllü de tabyalara asker olarak yerleştirildi.
Halk kayıklarda… İngilizlerle mücadele ediyor
Cesareti iyice artan halkın kayıklara binerek İngiliz gemilerine kadar sokuldukları ve hatta gemiler arasında gidip gelen İngiliz askerlerini esir aldıkları oluyordu. Bazıları da Adalar'dan birine çıkıyor ve İngilizlerin buralardan su almalarını engelliyorlardı. Bu arada bir miktar askerle su almak için Kınalıada'ya çıkan Amiral John Duckworth'un oğlu da esir edildi.
Böylece on gün geçti. İngilizler artık taarruz gücünü ve bu yolda gerekli cesareti kaybetmişlerdi. Bununla beraber, şartlarını tekrarladılar. Babıali bu şartlan kesin olarak reddetti. Red cevabını alan İngilizler, kenti bombalamaya cesaret edemediler. Böyle bir harekete giriştikleri takdirde, sahil bataryaları ve Osmanlı donanmasının top atışları arasında kalacaklarını anlamışlardı.
Aslında o andan itibaren İstanbul önlerinde geçirecekleri her saat kendileri için önemli bir tehlike unsuru haline gelmişti. Her an ters bir rüzgarla kıyıya doğru sürüklenebilir ve karadan yapılacak top atışlarıyla yok olabilirlerdi. Ayrıca Çanakkale Boğazı da bu arada güçlendirilmişti. Kaybedilen zaman, oradan geçmeyi de zorlaştıracaktı.
Amiral Duckworth'un Kararı
Bütün bunları hesaba katan Amiral Duckworth, geri dönmeye karar verdi.
İngiliz donanması gelişinden on gün sonra, 1 Mart 1807'de, hiçbir netice alamadan İstanbul önlerinden ayrıldı. Bu durumu İstanbullular sevinç gösterileri ile karşıladılar. Donanma Çanakkale'den geçerken bu defa geldiği gibi rahat olamadı. Tahkim edilmiş sahillerden atılan top atışları neticesi İngiliz donanmasından HMS Ajax ile iki korvet gemisi battı. HMS Windsor Castle gemisinin seren direği parçalandı. HMS Standart gemisinin cephaneliği isabet aldı. İngilizler 37 ölü ve 400'den fazla yaralı verdiler. Amiral gemisi HMS Royal George da önemli oranda yara almıştı. Böylece dönemin yenilmez armadası olarak bilinen İngiliz donanmasının İstanbul macerası başarısızlıkla ve bir çok kayıp vermek suretiyle sona ermiş oluyordu.
İngiliz saldırısı nelere yol açtı?
İstanbul önlerine gelen donanmalarının başarısızlığı üzerine İngilizler bu kez Mısır'a saldırdılar. İskenderiye'ye gelen Amiral Lewis kumandasındaki İngiliz donanması, Mart 1807'de İskenderiye'yi işgal etti. Ancak Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, ordusuyla İskenderiye önlerine geldi. Uzun süren çatışmaların ardından İngilizler yenildi. İngilizlerin Osmanlı topraklarındaki bu başarısızlıkları üzerine III.Selim askeri hazırlığa girişti. Sadrazam İbrahim Hilmi Paşa, 'Serdar-ı Ekrem' sıfatıyla ordunun başına geçerek Rusya'ya karşı saldırıya geçti. Tuna boylarında önemli zaferler kazanıldı. Bu arada Osmanlı donanması da 10 Mayıs 1807'de Haliç'ten çıkarak Rus donanmasının peşine düştü. Ancak bu karar yanlıştı; III. Selim çok kritik bir yönetim hatası yapmıştı: İstanbul'da sadece Sekban-ı Cedid askerleri kalmıştı ve Anadolu'daki kalelerden getirilen yamaklar da eğitimsizdi. Yeniden harekete geçen muhalifler, III. Selim aleyhine propogandaya başladılar. Özellikle Nizam-ı Cedid askerlerinin hedef alındığı hareketlenmeler, yobazların 'din elden gidiyor' yaygarasıyla 25 Mayıs 1807'de, Kabakçı Mustafa Ayaklanması'nı doğurdu. Sekban-ı Cedid askerlerinin çoğu öldürüldü. Divan dağıtıldı; III. Selim tahtı IV. Mustafa'ya bırakarak çekildi. Nizam-ı Cedid ordusuyla birlikte, Osmanlı askeri yapısını yenileme hareketi de II. Mahmud dönemine kadar ertelenmiş oldu.
Kaynak : VAHDETTIN ENGIN / Popüler TARİH / Temmuz-Ağustos 2001
Yazıyı derlediğimizPopüler Tarih Dergisi'nin tamamını aşağıdaki linkten indirebilirsiniz.
http://rapidshare.com/files/84390642/14_Populer_Tarih_Temmuz-Agustos_2001.rar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder