21 Şubat 2011 Pazartesi

Anadolu'nun Piramitleri

 

Herodot : “…burada öyle bir anıt var ki, bilinen bütün öbürlerini aşar"

Tarihin babası olarak bilinen Herodot, ünlü eserinde Lydia hakkında bilgi verir­ken, "Pek öyle adı anılacak olağanüstü şeylere sahip değildir" di­ye başlıyor... Görüntüsü bugün bile pek değişmeyen Lydia'da. Herodot'un ilgisini çeken tek şey, Lydia Kralı Al­yattes'in görkemli mezarı (ya da tümü­lüsü) olmuş... "Ama, Mısır ve Babil'­deki anıtlar bir yana, burada öyle bir anıt var ki, bilinen bütün öbürlerini aşar" diye devam ediyor, "Bu, Kro­isos'un babası Alyattes"in mezarıdır, etekleri büyük taşlarla örülmüş bir toprak yığınıdır..."

 

"küçük esnafın, el işçileri­nin ve aşk satıcısı kızların top­ladığı paralarla" yapılmıştı...

Yakın çevresinde yer alan 100 ka­dar tümülüsten belirgin biçimde ayrı­lan bu dev mezar; Herodot'un bildirdi­ğine göre, "küçük esnafın, el işçileri­nin ve aşk satıcısı küçük kızların top­ladığı paralarla" yapılmıştı... Yakının­dan geçtiğini de söyleyen Herodot'un anlattıklarına bakılırsa, o dönemde anıtın tepesinde beş tane blok taş bu­lunmaktaydı. Taşların üzerinde de, ya­pımına katılan her meslek dalının ver­diği para miktarı yazılıydı. Herodot, ödenmiş en yüksek miktarın, fahişelik yapan küçük kızlardan geldiğini be­lirtmişti. Çünkü, bu devirlerdeki Lydia geleneğine göre, genç kızlar evlenme­den önce, bedenlerini satarak çeyiz parası biriktirirlerdi...

 

Eski Lydia bölgesi

Eski Lydia bölgesi, o dönemde gü­neyindeki Karia'dan Büyük Menderes Irmağı ile ayrılıyordu. Ülke, doğudan bugünkü Uşak kentiyle, kuzeydoğu­dan ise Kütahya'nın Gediz ve Simav ilçeleriyle Phrygia'ya sınırdı. Kuzeyde ise Akhisar ya da eski adıyla Thyate­ira, Lydia'nın son kenti sayılıyordu. Batıda da Aolis ve İonia'daki kıyı kentleri, Lydia'nın denizden ayrıldığı doğal sınırlar olarak kabul ediliyordu. Lydia kral mezarları ise bugün bu bü­yük bölgenin içinde, Göl marmara civarında yer alıyor... 

Çok sayıda tümülüs nedeniyle “Bintepeler” adı verilmiş

Antik devirlerdeki adı "Gygaia Limne" ya da "Koloe Limne" olan gölün güney ve batısı hemen neredey­se bu tümülüslerle kaplı... Bu nedenle bölgeye yöre halkı, haklı olarak "Bin­tepeler" adını vermiş. Lydia'nın mer­kezi sayılan Sardis antik kenti de, Bin­tepeler'e yaklaşık 25-30 km. kadar uzaklıkta... 

Batı Anadolu'da M.Ö. I. binde egemen olan Lydia Krallığı'nda üç kral sülalesinin art arda hüküm sürdü­ğü biliniyor

"Alyadlar". "Heraklid­ler'" ve "Mermnadlar" (şahin oğulla­rı) adlarıyla tanınan bu kral sülalele­rinden ilkinin geçmişi; Herodot'un bil­dirdiğine göre, M.Ö. II. binin ortaları­na kadar geri gidiyor. İkinci sülalenin ise, ülke yönetimini M.Ö. 1185 yıllan civarında ele geçirmiş olduğu kabul ediliyor. Bu ikinci kral sülalesi, yani Heraklidler'in egemenliği de M.Ö. 680 yıllarına kadar sürüyor.

Bu tarihlerde 3. ve Mermnadlar Sülalesi'nin ilk kralı olan Gyges, Kral Kandaules'i devirip tahta çıkmıştı. Mermnadlar'ın 141 yıl süren hüküm­ranlığı süresince Lydia, politik ve eko­nomik açıdan önemli bir güç haline geldi. M.Ö. 680-546 yılları arasında geçen bu kısa dönem içinde Lydialılar kendilerine özgü eserler yarattılar. Gyges ile başlayan bu dönem ve Mermnad soyu; Ardys, Satyattes ve Alyattes ile devam etti... Pers Kralı Kyros'a yenilen Kroisos'la bu parlak dönem sona erdi ve Sardis'te M.Ö. 336 yılına kadar süren satraplık (merakediyorum notu: Perslere bağlı eyalet) döne­mi başladı... 

Tümülüsle­rin özellikle üçü olağanüstü büyük­lükleriyle dikkatleri eski çağlardan beri üzerlerine topluyorlar

İşte Bintepeler'de, tümülüslerden oluşmuş bu kraliyet nekropolünün (mezarlık), Lydia Krallığı'nın son kral soyu olan Mermnadlar zamanında ya­pılmış olduğu sanılıyor. Bu tümülüsle­rin özellikle üçü olağanüstü büyük­lükleriyle dikkatleri eski çağlardan beri üzerlerine topluyorlar. M.Ö.6. yüz­yılda yaşamış İonialı şair Hipponax bile, "Alyattes tümülüsünün üstüne çıkınca güneşin battığı yer doğru bak­tığında, ilk tepe Gyges, sonraki de Ardys'in mezarlarıdır" diyor. Bu üç dev tümülüs, bugün karayolunun ke­narında 3-4 km. arayla art arda sırala­nıyorlar. Aralarında farklı boyutlarda küçük tümülüsler olmasına rağmen bu üçü kolayca fark ediliyor.

 

Bu küçük tümülüslerin kimlere ait olduğu belki hiçbir zaman bilinmeye­cek...

Çünkü, henüz bunlara ait tarih­sel bir kayıt yok. Roma döneminde bütün mezarların hırsızlar tarafından en az bir kez soyulmuş olması da bir başka olumsuzluk... Defineciler, çok­tan boşalmış olduğu sanılan bu anıtla­ra günümüzde bile saldırılarını sürdü­rüyorlar.

 

 

Bintepeler'de  defineciler daha çok kazı çalışması yapıyor

Mezar odasına giden 85 metre uzunluğunda bir tünel…

Bintepeler’de ilk kazı çalışması­ 1853 yılında, İzmir Almanya Konsolosu Spiegelthalt tarafından Al­yattes tümülüsünde gerçekleştirildiği biliniyor. Bu dönemde güneyden açı­lan bir tünelle bir odaya ulaşılmış. Herodot'tun tümülüsün tepesinde ol­duğunu yazdığı kayalardan biri bu dö­nemde iyi durumda durmaktaymış. 1952 ve 1957'de Hanfmann bu taşı yazılarında belirtmiş. Ancak, 1962 yı­lında yapılmak istenen bir ölçme ça­lışması sırasında, taşın defineciler ta­rafından dinamitlenerek dört parçaya ayrıldığı; yapılan açma sonunda da tü­mülüsün soyulmuş olduğu anlaşılmış. Bazı seramik parçalarının da bulundu­ğu bu çalışmayla ulaşılan en önemli sonuç, mezar odasına giden 85 metre uzunluğunda bir tünelin ortaya çıka­rılması olmuş...

 

Bölgede ikinci çalışmayı 1962-66 yıllarında Amerikalılar yapıyor

Bölgede bunu izleyen ikinci çalış­ma, Amerikalılar'ın 1962-66 yıllan ara­sında Gyges tümülüsünde yaptığı arke­olojik kazı çalışması... Gölün 2 km. ka­dar güneyindeki, yaklaşık 50 metre ka­dar bir yükseklikte ve 200 metrelik bir yarıçapta olan bu tümülüsten elde edi­len ilk bulgular içinde, uzunluğu 90 metre kadar olan ve kireç taşından ya­pılmış bir "krepis duvarı" (basamak, basamaklı duvar) var. Kayda geçen daha önemli bir bulgu ise, duvarın üze­rinde, girişten yaklaşık 44 m. sonra ya­zılı olan "Gugu" kelimesi...

 

 

Toplam 130 metre uzunluğundaki antik tünel­ler çok ilginç sayılıyor

Arkeolojik açıdan çok önemli ola­rak nitelenen bu bulgu, Asur belgele­rinde adı geçen ve ünlü kral Asurbani­pal'e elçi göndermiş olan "Luddi Kra­lı Gugu"nun varlığı kanıtlıyor. Bu isimle anılan kişinin, Lydia Kralı Gyges ile aynı kişi olduğu idda edili­yor. Ne var ki, bu tümülüsün mezar odası bulunamamış... Ancak, toplam 130 metre uzunluğundaki antik tünel­ler çok ilginç sayılıyor. Ele geçen ka­lıntılar arasında, tünelin girişinden 63.5 metre içerde bulunan ve tarihle­me açısından önemli olan Roma döne­minden kalma bir testi var. Arkeolog Robin U. Russin'e göre, mezarın için­de yapılan ve Gyges dönemini temel alan (M.Ö. 680-645) tarihleme çalış­maları doğru ise, bu tümülüs Lydia'da yapılan en erken tümülüs...

Bintepeler'deki sonuncu büyük Lydia kral tümülüsü, 300 metrelik ya­rıçapı ve yaklaşık yine 50 metrelik yüksekliği ile, gölün 1.2 km. güneyin­deki Kral Ardys'in anıtsal mezarı... Yanından geçen yolun yapımı sırasın­da kireçtaşı duvarları dozerle zedele­nen; sıralamada üçüncü, ama yüksek­lik ve büyüklükte ikinci sırada yer alan bu tümülüste şimdiye kadar hiç­bir bilimsel kazı çalışması yapılma­mış (merakediyorum notu: bu yazı Ocak 1998 tarihlidir. Umarız, bu tarihten sonra çalışma yapılmıştır).  Bazı bilimadamlarınca en esrarlı tümülüs olarak kabul edilen yığma te­penin gerçekte Kral Tmolus, Tos, ya da Atys veya Ardys'e ait olduğu konusunda bir kararsızlık var. Ancak, genel görüş bu isimlerin tamamının aynı ki­şiye ait olduğu yolunda... Halkın Mu­taf Tepe olarak adlandırdığı bu tümü­lüs diğerlerinden çok daha kayalık bir yapı sergiliyor. Bu nedenle içine doğ­ru herhangi bir şekilde tünel açmak çok daha güç...

 

Bölge yıllardır arkeologlar tarafın­dan devamlı kazılıyor…

Yalnızca bü­yük tümülüsler değil, küçük mezarlar da bilimadamlarının ilgisini çekiyor. Tabii, bunların kimlere ait olduğu ko­nusunda bulgular elde etmek büyük olasılıkla imkansız. Ele geçenler yal­nızca küçük kaplar, seramik parçaları, daha yakın zamanlara ait kandiller, bazı bronz eşyalar ve birkaç kemik ve iskelet parçası... Mezarın içindeki mi­mari özellikler, taş işçiliği, kullanılan malzemenin yapısı ve mezarın iç pla­nına ilişkin bilgiler, bilimadamlarınca önemli bulgular olarak kabul ediliyor. Bilimadamlarının karşısında bulunan defineciler ise anıtları dış görünüşüne aldanıp, akıllarına esen yere vurmuşlar kazmayı... Birçok tümülüsün yüzeyi, definecilerin altın sevdası nedeniyle delik deşik olmuş...

 

Bölge, bilimadamlarının ilgisini çekti­ği kadar definecilerin de gözdesi ha­linde

Dışarıdan göründüğü kadarıyla, bölge, bilimadamlarının ilgisini çekti­ği kadar definecilerin de gözdesi ha­linde. Defineciler, 1989 yılı başların­da Gyges ile Ardys tümülüsleri ara­sında bulunan ve Salihli-Gölmarmara yolunun hemen üzerinde yer alan bir tümülüste kaçak kazılar yapmışlar. Tümülüsün güney eteğinde, genişliği 3 m, uzunluğu 12 m. ve derinliği de 4 m'ye varan bir çukur açmışlar. Bunun üzerine Manisa Müzesi Müdürü arke­olog Hasan Dedeoğlu başkanlığında 12 gün süren bir kurtarma kazısı ya­pılmış...

 

Tümülüsün içindeki delik, mezarın da­ha antik çağlarda soyulduğunu göste­riyor

"BT 89" tümülüsü olarak adlandı­rılan 12 m. yüksekliğinde ve 38 m. ya­rıçapındaki tümülüsün içindeki delik, Hasan Dedeoğlu'na göre, mezarın da­ha antik çağlarda soyulduğunu göste­riyor... Bu ilk soygundan günümüze arta kalan buluntular ise, definecilerin düşündüğünün aksine, pek masum ka­lıntılar sayılıyor. Bazı örnekler ver­mek gerekirse; iki araba tekerleğine ait dağılmış ve kömürleşmiş parçalar, 10.2 cm. uzunluğunda bronzdan ve fi­gürin şeklinde yapılmış araba dingili­ne ait pimler, 11.3x4.5x3.3 cm. boyut­larında bronz koç başlan, 3,9x3.5 cm. çapında iki minik bronz çan... Bu iki çanın atın koşumlarında ses çıkarmak amacıyla yapıldığı sanılıyor. Çift kulplu küçük ve kırık bir amphora, kumaş parçası, demir halka, ahşap ka­lıntılar ve yine kırık vaziyette bir ala­bastron kap... Tümülüs buluntuları dikkate alınarak yapılan tarihleme, mezarın I. Dareios (M.Ö. 520-485) yıllarına ait olduğu kanısını kuvvet­lendiriyor.

 

 

Türki­ye'nin sahip olduğu en önemli kültür ve arkeoloji hazinelerinden biri

Bintepeler tümülüsleri, Lydia arke­olojisi açısından çok önemli ve bir benzerini dünyanın başka bir yerinde bulmak mümkün değil... Bu bakım­dan, Lydia Kral Nekropolünü, Türki­ye'nin sahip olduğu en önemli kültür ve arkeoloji hazinelerinden biri olarak kabul etmek gerek... Görece olarak dar sayılan kraliyet nekropol alanın hemen dışındaki bölgelerde de çok sa­yıda tümülüs var. Ama bütün bu alan, şimdi adeta definecilerin keyfine terk edilmiş durumda... Binlerce yıldan gü­nümüze kalan bu etkileyici kültür böl­gesi geleceğe doğru giderek "erime" safhasına girmiş.

İrfan UNUTMAZ

 




Kaynak : Focus Ocak 1998 İrfan UNUTMAZ "Anadolu'nun Piramitleri.." başlıklı yazıdan alınmıştır. 
Paragraf başlıkları yazıya ilave edilmiştir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder