"Korku eşiği aşıldı"
Ertuğrul Özkök Aydınlık'ı yazdı
++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat 25 Şubat 2011
Ertuğrul Özkök, 24 Şubat tarihli Hürriyet başyazısında Aydınlık gazetesini anlattı.
"Aydınlık gazetesinde yer alacak aydınlar listesi üzerinde iki gündür düşünüyorum" diyor
Çok satan bir gazetenin başyazarı, yeni çıkacak olan bir gazetenin yazarlar listesi üzerinde iki gün niye düşünür?
Önce o listeye bir bakalım:
Özkök, listedeki bazı isimlerin kendisini şaşırttığını söylüyor ve diyor ki:
"Ama yazmayı kabul ettiklerine göre, bu, yeni bir durumu işaret ediyor"
"Doğu Perinçek, Ferit İlsever ve diğer bazı yazarlar Silivri'de darbecilikten yargılanıyor.
Böyle bir gazetede yazı yazmak riskli değil midir?"
Sonra, riski göze alma durumunun nasıl oluştuğu hakkında Ahmet Hakan'ın bir yazısını hatırlıyor:
"Ahmet Hakan geçenlerde ilginç bir hissiyatını yazdı. “Silivri’ye götürülmeyi göze alınca insan rahatlıyor” dedi.
Liste, işte böyle bir “korku eşiğinin” aşıldığının işareti olabilir mi?"
Ve kendi görüşünü ekliyor, "yeni bir durumun" nasıl meydana geldiğini kendince açıklamaya çalışıyor:
"- Bir ihtimal de şu: Son zamanlarda yapılan haksızlıklar, antidemokratik uygulamalar, artan polis devleti endişesi bazı aydınlarda şu düşünceye yol açtı:
“İslamcısı ile liberal aydını herkesi sindirmek için ittifak yapabiliyorsa, bizler de bu baskıya direnmek için aramızdaki görüş farklılıklarını bir süre ertelemeliyiz.”
“İslamcısı ile liberal aydını herkesi sindirmek için ittifak yapabiliyorsa, bizler de bu baskıya direnmek için aramızdaki görüş farklılıklarını bir süre ertelemeliyiz.”
Özkök, AKP yandaşlarının okunmadığını, Aydınlık'ın ise bu milyonlarca dolarla desteklenen yandaşlardan daha fazla okunacağından emin olduğunu söylüyor.
Ve tam bu sırada, vicdanının derinliklerinden gelen bir sızıntı elini titretiyor:
"Ben o listede yer alır mıydım"
Sonra dönek olduğunu hatırlıyor ve bir an yüzeye çıkan bu sızıntıyı hemen örtüyor:
"Zaten onlar bana böyle bir şeyi teklif etmezler"
Evet. Teklif götürülmeyecek adam olma olgusu karşısında eziliyor.
Abdullah Gürgün'ün dediği gibi:
"Bunlar ömürleri boyunca böyle bir gazetede yazma şansı olmayanlardır. Dönek, amigo, devşirme, liboş vs takımının listesini önce Hasan Yalçın "Dönekler" kitabında çıkarmıştı. Daha sonra Rahmi Yıldırım buna "devşirmeler"i de ekledi. Kitabın adı: "Devşirmeler dönekler". Ertuğrul Özkök'e "Pseudo Dönek" diyor Rahmi. Yani adamın dönekliği bile dümenden."
Hayatı dümen olan kişinin vicdanının derinliklerinden gelen sızıntıyı bastırmaya çabalaması...
Bilmem kaç bin dolarlık bilmem ne marka şarap içme uğruna değer miydi...
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++++
İşte Özkök'ün yazısının tamamı:
Acaba niye bir araya gelmişler
Acaba niye bir araya gelmişler
++++++++++++++++++++++++++
Ertuğrul Özkök, 24 Şubat 2011, Hürriyet köşe yazısı
“AYDINLIK” haftada bir çıkan dergi.
Nasıl bir dergi olduğu hakkında sanırım hepinizin fikri vardır.
Şimdi günlük gazete haline geçmeye hazırlanıyor.
Derginin son sayısının kapağını günlük gazeteye ayırmışlar.
İçinde “Aydınlık gazetesinde yer alacak aydınlar” diye bir liste var.
İki gündür o liste üzerinde düşünüyorum.
Listedekilerin çoğu beni şaşırtmadı.
Zaten yıllardır Aydınlık dergisinde yazı yazıyorlar.
Ama bazı isimler var ki, benim için sürpriz oldu.
Mesela Prof. Şükrü Sina Gürel.
İyi arkadaşım. Ecevit hükümetinin Dışişleri Bakanı.
Prof. Korkut Boratav. Bir zamanlar Siyasal Bilgiler’in efsane hocalarından.
Sinema eleştirmeni Burçak Evren, yayıncı, edebiyat eleştirmeni Ahmet Say (Fazıl Say’ın babası).
Tarihçi Orhan Koloğlu, Prof. Sina Akşin, Prof. Afşar Timuçin, Prof. Kaya Özsezgin, Muazzez İlmiye Çığ, Prof. Özdemir Nutku.
İki çok önemli komedyen ve yazar:
Levent Kırca ve Ferhan Şensoy.
Bu arada, son yıllarda Aydınlık ekibine çok yakın durmayan Yalçın Küçük de bu gazetede yazmayı kabul etmiş.
Listede başka tanıdık isimler de var.
Mesela Tansel Çölaşan. Balyoz davasından tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Tümgeneral Osman Özbek, emekli Albay Erdal Sarızeybek.
Bunlar benim tanıyabildiğim isimler.
Eminim daha dikkatli bir göz başka ilginç beraberlikleri de görebilir.
* * *
“Aydınlık” yıllardır çok tartışılan bir dergi.
Türk siyasetinde marjinal sayılabilecek bir yeri var. Dünyayı, kendi gibi “düşünenler” ve “düşünmeyenler” gibi, iki ayrı net cephe şeklinde gören bir yayıncılık anlayışına sahip.
Anlayacağınız bana hiç uygun değil.
O nedenle, listede gördüğüm bazı isimlerin, böyle marjinal bir siyasi mevzide yer almaları benim için şaşırtıcı oldu.
Ama kabul ettiklerine göre, bu, yeni bir durumu işaret ediyor.
- Acaba Aydınlık’ın günlük hali, haftalık dergideki kadar marjinal olmayacak mı?
- Aydınlık dergisinin başyazarı Doğu Perinçek, Ergenekon davasından yargılanıyor ve halen tutuklu. Genel yayın yönetmeni Ferit İlsever de aynı davadan yargılanıyor. Yazacağı ilan edilen isimlerden bazıları da hâlâ Silivri’de. Darbecilikten yargılanıyor.
Böyle bir gazetede yazı yazmak riskli değil midir?
Ahmet Hakan geçenlerde ilginç bir hissiyatını yazdı. “Silivri’ye götürülmeyi göze alınca insan rahatlıyor” dedi.
Liste, işte böyle bir “korku eşiğinin” aşıldığının işareti olabilir mi?
- Bir ihtimal de şu: Son zamanlarda yapılan haksızlıklar, antidemokratik uygulamalar, artan polis devleti endişesi bazı aydınlarda şu düşünceye yol açtı:
“İslamcısı ile liberal aydını herkesi sindirmek için ittifak yapabiliyorsa, bizler de bu baskıya direnmek için aramızdaki görüş farklılıklarını bir süre ertelemeliyiz.”
Derginin son sayısının kapağını günlük gazeteye ayırmışlar.
İçinde “Aydınlık gazetesinde yer alacak aydınlar” diye bir liste var.
İki gündür o liste üzerinde düşünüyorum.
Listedekilerin çoğu beni şaşırtmadı.
Zaten yıllardır Aydınlık dergisinde yazı yazıyorlar.
Ama bazı isimler var ki, benim için sürpriz oldu.
Mesela Prof. Şükrü Sina Gürel.
İyi arkadaşım. Ecevit hükümetinin Dışişleri Bakanı.
Prof. Korkut Boratav. Bir zamanlar Siyasal Bilgiler’in efsane hocalarından.
Sinema eleştirmeni Burçak Evren, yayıncı, edebiyat eleştirmeni Ahmet Say (Fazıl Say’ın babası).
Tarihçi Orhan Koloğlu, Prof. Sina Akşin, Prof. Afşar Timuçin, Prof. Kaya Özsezgin, Muazzez İlmiye Çığ, Prof. Özdemir Nutku.
İki çok önemli komedyen ve yazar:
Levent Kırca ve Ferhan Şensoy.
Bu arada, son yıllarda Aydınlık ekibine çok yakın durmayan Yalçın Küçük de bu gazetede yazmayı kabul etmiş.
Listede başka tanıdık isimler de var.
Mesela Tansel Çölaşan. Balyoz davasından tutuklanan emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Tümgeneral Osman Özbek, emekli Albay Erdal Sarızeybek.
Bunlar benim tanıyabildiğim isimler.
Eminim daha dikkatli bir göz başka ilginç beraberlikleri de görebilir.
* * *
“Aydınlık” yıllardır çok tartışılan bir dergi.
Türk siyasetinde marjinal sayılabilecek bir yeri var. Dünyayı, kendi gibi “düşünenler” ve “düşünmeyenler” gibi, iki ayrı net cephe şeklinde gören bir yayıncılık anlayışına sahip.
Anlayacağınız bana hiç uygun değil.
O nedenle, listede gördüğüm bazı isimlerin, böyle marjinal bir siyasi mevzide yer almaları benim için şaşırtıcı oldu.
Ama kabul ettiklerine göre, bu, yeni bir durumu işaret ediyor.
- Acaba Aydınlık’ın günlük hali, haftalık dergideki kadar marjinal olmayacak mı?
- Aydınlık dergisinin başyazarı Doğu Perinçek, Ergenekon davasından yargılanıyor ve halen tutuklu. Genel yayın yönetmeni Ferit İlsever de aynı davadan yargılanıyor. Yazacağı ilan edilen isimlerden bazıları da hâlâ Silivri’de. Darbecilikten yargılanıyor.
Böyle bir gazetede yazı yazmak riskli değil midir?
Ahmet Hakan geçenlerde ilginç bir hissiyatını yazdı. “Silivri’ye götürülmeyi göze alınca insan rahatlıyor” dedi.
Liste, işte böyle bir “korku eşiğinin” aşıldığının işareti olabilir mi?
- Bir ihtimal de şu: Son zamanlarda yapılan haksızlıklar, antidemokratik uygulamalar, artan polis devleti endişesi bazı aydınlarda şu düşünceye yol açtı:
“İslamcısı ile liberal aydını herkesi sindirmek için ittifak yapabiliyorsa, bizler de bu baskıya direnmek için aramızdaki görüş farklılıklarını bir süre ertelemeliyiz.”
Ben o listede yer alır mıydım
++++++++++++++++++++++++
YAŞADIĞIMIZ şu son 3 yıl hepimize bir Türkiye gerçeğini ispat etti.
AK Parti hükümetini destekleyenlerin çıkardığı gazeteler tutmuyor.
Yazarları okunmuyor, yazdıkları kitaplar satmıyor.
Ama satmasalar da öyle büyük bir yaygara koparıyorlar ki, dünya onlardan ibaret sanıyorsunuz.
Nitekim bu yayınlarla, bağıra çağıra terör estirmeyi, onu bunu sindirmeyi başardılar. Buna yargının siyasallaşması, iktidarın baskıları da eklenince, Türkiye, tarihinde ilk defa, bazı köşe yazarlarının ihbarlarıyla, basın özgürlüğünde 138’inci sıraya düştü.
Neticede, ülkenin aydınları seslerini duyurabilecekleri bir mecra bulamayınca, böyle küçük platformlara umut bağlıyorlar.
İşte o nedenle, bu insanların, milyonlarca dolar sübvansiyonlarla desteklenen hükümet yanlısı gazetelerden çok daha fazla kendilerini okutacaklarına eminim.
Çünkü “zamanın ruhu” ve “eşyanın tabiatı” bunu ortaya çıkarıyor.
* * *
Büyük bir gazetede yazmasaydım, öğretim üyesi olsaydım, acaba o listede ben de yer alır mıydım?
Sanmıyorum.
Çünkü içim hiçbir zaman cemaatlere, kamplara, geçici ittifaklara sığmadı.
Benim “kesin tarafım” yok.
Bir yandan Ergenekon ve Balyoz davalarına bakıyorum ve “Varsa darbe yanlıları cezalandırılsın, cezaları verilsin ve bu ülkede bir daha kimse darbe teşebbüsünde bulunamasın” diyorum.
Bir yandan da, bu davalarda yapılan vicdansızlıklar, haksızlıklar beni isyan ettiriyor.
Şu son 3 yıl bana şunu öğretti.
Ne yazık ki, “zamanın ruhu” “kesin inançlıların” tarafına doğru esiyor.
“Ya bendensin, ya düşmanım” zihniyeti, bir zamanlar çok yakın arkadaşım olmuş birçok insanı alev alev sarmış durumda.
Çoğu bunkerlerine girmiş, mevzilenmiş karşı tarafa ateş açıyor.
O nedenle sorduğum soru da manasız.
Zaten onlar bana böyle bir şeyi teklif etmezler.
Ama ben “Aydınlık”ta bir araya gelen insanların içlerindeki isyan duygusunu da çok iyi anlıyorum.
AK Parti hükümetini destekleyenlerin çıkardığı gazeteler tutmuyor.
Yazarları okunmuyor, yazdıkları kitaplar satmıyor.
Ama satmasalar da öyle büyük bir yaygara koparıyorlar ki, dünya onlardan ibaret sanıyorsunuz.
Nitekim bu yayınlarla, bağıra çağıra terör estirmeyi, onu bunu sindirmeyi başardılar. Buna yargının siyasallaşması, iktidarın baskıları da eklenince, Türkiye, tarihinde ilk defa, bazı köşe yazarlarının ihbarlarıyla, basın özgürlüğünde 138’inci sıraya düştü.
Neticede, ülkenin aydınları seslerini duyurabilecekleri bir mecra bulamayınca, böyle küçük platformlara umut bağlıyorlar.
İşte o nedenle, bu insanların, milyonlarca dolar sübvansiyonlarla desteklenen hükümet yanlısı gazetelerden çok daha fazla kendilerini okutacaklarına eminim.
Çünkü “zamanın ruhu” ve “eşyanın tabiatı” bunu ortaya çıkarıyor.
* * *
Büyük bir gazetede yazmasaydım, öğretim üyesi olsaydım, acaba o listede ben de yer alır mıydım?
Sanmıyorum.
Çünkü içim hiçbir zaman cemaatlere, kamplara, geçici ittifaklara sığmadı.
Benim “kesin tarafım” yok.
Bir yandan Ergenekon ve Balyoz davalarına bakıyorum ve “Varsa darbe yanlıları cezalandırılsın, cezaları verilsin ve bu ülkede bir daha kimse darbe teşebbüsünde bulunamasın” diyorum.
Bir yandan da, bu davalarda yapılan vicdansızlıklar, haksızlıklar beni isyan ettiriyor.
Şu son 3 yıl bana şunu öğretti.
Ne yazık ki, “zamanın ruhu” “kesin inançlıların” tarafına doğru esiyor.
“Ya bendensin, ya düşmanım” zihniyeti, bir zamanlar çok yakın arkadaşım olmuş birçok insanı alev alev sarmış durumda.
Çoğu bunkerlerine girmiş, mevzilenmiş karşı tarafa ateş açıyor.
O nedenle sorduğum soru da manasız.
Zaten onlar bana böyle bir şeyi teklif etmezler.
Ama ben “Aydınlık”ta bir araya gelen insanların içlerindeki isyan duygusunu da çok iyi anlıyorum.
ttp://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/17106231.asp?yazarid=10&gid=61
-- -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Gün gelir dertsizlik derdi olur insanın... oO-------------------------------------------------------------------Oo http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder