En ufak bir sıkıntıda hemen ortaya fırlıyorsunuz, ilahları kızdırdık. Onların öfkelerini dindirmek için daha çok kurban kesmeliyiz, daha çok ayin yapmalıyız. Hemen ilahları kızdıran kişileri tesbit edip ortaya atıyorsunuz. Tabuyu çiğneyenler, yasak bölgele girenler, ilahi yasalara karşı gelenler, işte onlar ilahları kızdırıyor. Onları islah etmeli, islah olmazsa, cezalandırmalı, o da olmazsa kabileden atmalı, ya da öldürmeli. İlahlardan mesajlar taşıyorsunuz, biz anlamıyoruz ya, onların tercümanlığını yapıyorsunuz. Yıldırım çaktı, ilahlar şunu demek istedi, sel bastı bu defa da ilahlar başka birşey demek istemişti. Canınız kabilenin en güzel kızını mı çekti, hemen ilahlardan mesaj geliyor. Daha mı çok para lazım, hemen ilahlardan mesajlar geliyor. Birileri sizi rahatsız mı etti, hemen ilahları kızdıranların listelerini yapıyorsunuz. Artık gücünüzden o kadar eminsiniz ki, şefe bile kafa tutuyorsunuz. Hemen ilahlardan yeni mesajlar geliyor, şef elindekilerin bir bölümünü size terk etmeli. Sonunda şefin varlığı bile size fazla geliyor, yine gelsin ilahi mesajlar. İlahlar aslında sizin şef olmanızı istiyordu. İnsanların ilahları bilmemesi, anlamaması sizin en büyük sermayenizdi. Yoksa ilahların nam ve hesabına nasıl konuşurdunuz? Yahu aslında bu kadar zamandır ilahlar adın konuştunuz durdunuz. Yoksa sizin ilahi bir yönünüz mü var. Hatta siz ilahsınız, ilahda siz, öyle değil mi?
İlhan Cihaner’in eşi Muhteber Cihaner’e Erzincan 1’nci Sulh Ceza Mahkemesinde tarafından “kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret” suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası verildi.
Erzincan Cumhuriyet eski Başsavcısı İlhan Cihaner'in lojmanının aranması sırasında Erzurum Özel Yetkili Savcı Rasim Karakullukçu'ya hakaret ettiği gerekçesi ile hakkında dava açılan CHP Denizli Milletvekili İlhan Cihaner'in eşi Muhteber Cihaner'e Erzincan 1'nci Sulh Ceza Mahkemesinde tarafından "kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret" suçundan 11 ay 20 gün hapis cezası verildi. Ceza mahkeme tarafından ertelendi.
Erzurum'da dönemim eski özel yetkili savcısı ve şuan Antalya'da görev yapan Osman Şanal beraberinde Mehmet Yazıcı ve Rasim Karakullukçu ile birlikte 16 Şubat 2010 tarihinde Erzincan'a gitti.
Şanal ve Yazıcı, Başsavcı İlhan Cihahaner'in makamında arama yaparken Rasim Karakullukçu da Başsavcının lojmanında aramaları sürdürdü. Başsavcı İlhan Cihaner Ergenekon 'terör örgütü üyesi' iddiası ile özel yetkili savcılar tarafından gözaltına alınarak Erzurum'da çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.
İddiaya göre, 6 polis memuru ile birlikte Cihaner'in adliye lojmanlarındaki evinde ve eve ait iki depodaki aramayı sürdürüren Özel Yetkili Savcı Rasim Karakullukçu, Başsavcının eşi Muhteber Cihaner'in, "Siz kimin avukatlığını yapıyorsunuz Nasıl bu kadar çirkin olabiliyorsunuz. Siz bu vatanın evlatları değil misiniz? Bunlar her kimin başının altından çıkıyorsa, onlar alçak olacak. Benim kocam kahraman olacak" sözlerini de kayıt altına geçirdi.
İLK MAHKEME TAKİPSİZLİK VERDİ İKİNCİ MAHKEME 11 AY HAPİS
Özel Yetkili Savcı Rasim Karakullukçu, Muhteber Cihaner hakkında Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu. 'Kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret' iddiasıyla, hakkında suç duyurusunda bulunulan Muhteber Cihaner için, Erzincan Cumhuriyet Başsavcılığı takipsizlik kararı verdi.
Savcı Rasim Karakullukçu, karara itiraz etmesi üzerine dosya en yakın il olan Tunceli'ye gönderildi. Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi 7 Aralık 2010 tarihinde itirazı haklı bularak Muhteber Cihaner hakkında dava açılmasına karar verdi. Erzincan Savcılığı, Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi'nin karar üzerine Muhteber Cihaner hakkında iddianame düzenleyerek, 'Kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret' suçlamasıyla 25 Şubat 2011 tarihinde dava açtı.
Erzincan 1'nci Sulh Ceza Mahkemesinde dün (28 Mart) görülen karar duruşmasında Muhteber Cihaner, 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırıldı. Verilen ceza mahkeme tarafından ertelendi.
Hooop dedik, İşin kolayına kaçmayın. Herşey zaten Kur'anda yazıyordu diyorsunuz. O zaman batılı kefereden beklemeyin, okuyun şu her şeyi yazan Kur'anı bizim göremediklerimizi görün ve söyleyin. Çıkarın ortaya o saklı denklemleri batılı kefereden önce. Adam milyar dolarlık onlarca proje yapmış, herşeyi bir takvime bağlamış tıkır tıkır işletiyor. Oturmayın rahat koltuğunuzda o zaman. Kur'anı okuyun da bize söyleyin batılının arayıpta hala daha bulamadığı gizemler. Geriden geriye palavra sıkmayın. Zaten bulunmuş, keşfedilmişlere haybeden sahip çıkmayın. Biraz ter dökün, biraz gayret edin, madem ki herşey yazıyor Kur'an da, çıkarın şu her şeyin teorisinin denklemini Kur'anın içinden. Büyük Patlamadan öncesinin teorisini, modelini de eliniz değmişken koyun ortaya.
Ama işin kolayın kaçmayın. Başkalarının alın teri, göz nuru döktüklerine haybeden sahip çıkmayın.
Buyuk patlama Kuran'da 1400 sene once bahsedilmisti zaten.
Insanoglunun kafasi basmadigi icin 20. asra kadar bu konuda fikir dahi yurutemedi.
Belcikali papaz'in Buyuk Patlama teorisini bulmada ne isi var acaba hic dusundunuz mu? Kuran'i okumus olmasi buyuk bir ihtimaldir bence. Fikir olarak ortaya atildiktan sonra, Rus matematikcinin isi kolaylasmistir. Birkac varsayim, ve sonunda Buyuk Patlama teorsi ortaya cikmistir.
Uzayin genisledigini, gunun birinde kuculup yok olacagini da yaziyor Kuran. Yani, Uzay kapali mi, acik mi, genisliyormu tartismalarinin sonunda neyin ortaya cikarilacagi da belli. Kuran'da ne yaziliysa odur.
Gunes
In a message dated 3/29/2012 11:29:11 A.M. Pacific Daylight Time, cimcime@neomailbox.net writes:
Evet cevap veriyoruz, büyük patlama palavra değildir. Bu büyük doğa olayı birbirinden farklı birçok deneyle isbatlanmıştır. Evrenin yaşı 13.5 - 14 milyar yıldır. Artık bunu tartışmıyoruz, ancak yaşı ve oluştuğu andan itibaren olup bitenleri inceltmeye ve belirginleştirmeye çalışıyoruz.
Evet, Einsteinin ilk olarak ortaya attığı Genel Görecelik Teorisi, ve daha sonra onu daha da incelten, düzelten diğer bağlantılı teorilerin deneylerle, gözlemlerle isbatlanmış bölümleri vardır. Bir de henüz isbatlanmamış öngörüleri vardır. Büyük Patlama, ve ilk döneminde görülen şişme dönemi bunun isbatlı bölümünde. İşin bu tarafında çok tereddüt yoktur. Fakat, Büyük Patlama öncesine ait olan bölümü ise henüz öngörü bölümündedir. İşin tevatür bölümü daha çok buradadır. Halen hızlandırıcılarda ulaşılan enerji seviyelerinde Büyük Patlama anında görülen şiddete yoğun enerji yoğunluğu oluşturulmaya ve bir anlamda Büyük Patlama simüle edilmeye çalışılmaktadır. Daha yüksek enerji yoğunluğu sağlayan her hızlandırıcı da birbirinde ayrı görülen dört temel kuvvetin tekbir kuvvet haline geldiğini görmeyi ve bu şekilde Herşeyin Teorisine ulaşmayı ummaktayız. Hedef budur, Herşeyin Teorisi.
Kara deliklerin içinde ve Büyük Patlamadan önce olduğu düşünülen mutlak tekillik/hiçlik durumunun özellikleriyse deneylenebilmiş, isbatlı, hüccetli bir şey değildir. Genel Görecelik Yasasının öngördüğü bir durumdur. Denklemlerde kütleyi sonsuz sıkıştırırsanız, uzay-zamanda oluşan deformasyon o derece büyük oluyor ki, uzay-zaman sıfıra yakınsıyor yani zaman duruyor, boyut sonsuz küçülüyor yani madde adeta yok oluyor, kütle sonsuza yakınsıyor. Genel Görecelik Yasası henüz yanlışlanmadığından ve diğer başka bir çok öngörüsü de isbatlanabildiğinden hiçlik durumunu da doğru şekilde öngördüğü var sayılıyor.
Buna göre: Bakın bu çok önemli: Büyük patlama bir yerde ya da bir zaman da oluşmamıştır, doğrudan mekansızlığın/zamansızlığın ifadesi olan mutlak bir hiçlik/tekillikten varlık bulmuştur. Dikkat, işte burada bahsedilen hiçlik uzay boşluğu anlamındaki bir mekanı ifade eden hiçlik değildir, uzayın ve zamanın dahi olmadığı bir hiçliktir. Uzay olmayınca maddenin var olabileceği bir mekan olmayacak, ve bu nedenle maddeleri konumsal bir sıralamaya tabii tutamayacağız. Zaman olmayınca olguların kronolojik olarak sıralanabileceği zaman dokusu/ortamı olmayacaktır. Enerji, madde, zaman, mekan(evrenin dokusu, uzay) ve bunları idare eden doğa kanunlarının hiçbiri olmayacaktır. Çünkü bunların hepsi de zaman-mekana bağlıdır. Mesela bilebileceğiniz en basit hız denklemini ele alalım; hız =yol/zaman Dikkat edin bu denklemin iki parametresi de genel göreceliğe tabiidir. Misal evrenin hiçlikten var olduğu noktada yol sıfıra yakınsarsa, hız=0/zaman olacak ki, bu durumda geçen zaman ne olursa olsun hız sıfır olacak, ya da evrenin hiçlikten oluştuğu ilk anlarda, zaman sıfıra yakınsarsa hız=yol/0 olacak ki, bu da tanımsızdır. Kısacası Büyük Patlama ancak limit denklemlerle yakınsanabilen bir olgudur. Dahası Büyük Patlama öncesine ilişkin birşeylerin matematik modelini kurmak en azından şimdilik olanaksızdır. Ancak yine de Büyük Patlama öncesine ilişkin teoriler kurmak da mümkündür. Bundan sonrası için arzu ederseniz ilahlara dayalı teoriler kurabilirsiniz, bunda şimdilik bilimsel bir sıkıntı olmadığını düşünüyorum. Büyük Patlama'dan öncesine ki tanımsız bir zamandır, ve olduğu yere ilişkin ki, buda tanımsız bir mekandır, doğru izahat nedir ben bilemiyorum, bu konuda teori ortaya koyanlarda bilimsel isbatlardan yoksundur. Yapılabilecek en doğru şey bilmiyoruz demek olabilir.
Yine insanların en çok aklını karıştıran bir ilke vardır. Determinizm ilkesi, neden sonuç ilkesi. Her şeye bir şeyin bir sebep olması, her sonucun bir nedeninin olması. Mesela dere akıyor neden? Çünkü yağmur yağıyor. Yağmur yağıyor neden? Denizlerden su buharlaşıyor. Suyu buharlaştıran nedir? Güneş ışığı. Güneşi yaratan nedir? İçindeki termonükleer reaksiyonlar. Vb. vb. vb. Ve bu böyle neden sonuç ilişkisinde en sonuncu ve başlatıcı nedene kadar gider. Aslında olayları kronoljik bir sıraya sokarız, zincir gibi birbirine bağlarız, genelde en sonuna da Allahı koymaya eğilimliyizdir. Kolaydır çünkü, bundan sonrasını düşünmeye, kaygısını çekmeye gerek kalmaz. Fakat ya zamanın olmadığı bir durumda olayları nasıl sıralayabiliriz? Ne neden öncedir, neden sonradır, yok ki böyle bir şey. Zamanın durduğu ya da olmadığı bir evrede neden sonuç ilişkisi nasıl kurarız? İşte Büyük Patlamanın ilk anında ya da öncesinde zaman henüz oluşmadığı için Determinizm İlkesi bir işe yaramaz, anlamsız hale gelir. İşte bu nedenle evrenin oluşması için bu nedenle bir yaratıcıya ihtiyaç kalmaz. Çünkü evrenin olması için bir nedene ihtiyacı yoktur. Bunu modern Genel Görecelik Teorisi bize öngörüyor. Henüz isbatı yok, bir öngörüden ibaret. Ama böyle.
Evren açık mıdır, kapalı mıdır ya da büyümekte midir, küçülmekte midir, akibeti ne olacaktır gibi sorulara ilişkin çok ilginç uluslararası deneyler planlanmıştır ya da yürütülmektedir. Bu soruların kesin cevapları 10 yılı aşmadan pıtır pıtır önümüze dökülecektir.
Ancak, muteber olan teorinin öngörülerine göre evren Büyük Patlama anında kapalı olduğundan devamında da kapalı olarak gelişmiştir. Yani dünya üzerinde sürekli olarak aynı yöne gittiğinizde tekrar olduğunuz yere gelebiliyorsunuz ya, işte ona benzer şekilde uzayda hangi istikamete doğru olursa olsun gittiğiniz istikametin tersinden gelmeniz beklenir. İsbata muhtaçtır. İsbatlar yoldadır.
Son yapılan ölçümler evrenin hızlanarak büyümekte olduğunu göstermektedir. Bu konudaki deneylerin kesinliği ve hassasiyeti günden güne artmaktadır. Evrenin geleceğine ilişkin en makbul senaryo evrenin sürekli olarak büyümesi ve sonunda en yakın yıldızların bile görüş ufkundan çıkması, bütün yıldızların sönmesi, bütün karadeliklerin siyah ışınım saçarak buharlaşması, evreni oluşturan bütün maddenin bozulması, hattta protonların ve daha küçük atom altı parçacıkların dahi bozulması ve en sonunda sonsuzla ifade edilebilecek genişlikte bir uzayda homojen bir enerji çorbası şeklinde dengeye gelmesi beklenmektedir. İşin bu tarafı hakkında çok kesin haberler için günler sayabilirsiniz. Hatta belki de çoktaan deneyler sonuçlanmış olabilir.
İşin güzel tarafı gerek bu teori gerekse evrim teorisi her gün her an herkes tarafından sürekli olarak taşlanmakta, sorgulanmaktadır. Zannetmeyin ki, bu konular tabudur, konuşulmaz, dinlenmez. Bilim öyle çalışmaz, bilimde tabular yoktur, ama dinlerde vardır. Bu güne kadar her iki teoriyi de yıkacağı düşünülen deneyler yapılmakta, olgular aranmaktadır. Eğer bir teoriyi tek bir olgu, tek bir deney dahi yanlışlarsa o teori artık geçersiz sayılır. Ama, unutmayın yeni doğada görülen olguları ve deneyleri izah eden yeni teoriler kurmak konusunda da bir yasak yoktur. Eğer bir teori yanlışlanırsa, birileri görülen çelişkileri de izale edecek yeni teoriler geliştirir.
Halen ana akım bilim çevrelerinde muteber olan bu iki teori, Yaradılış ve Genel Görecelik Teorileri herkesdern çok yine özellikle bilim çevreleri tarafından taşlanmaktadır. Yapılan deneyler hem isbat üretmeye, hem de teoriyi bozmaya yöneliktir. Misal CERN'de hesaplanan enerji yoğunluklarında Higgs Bozonu bulunmazsa mevcut teori yanlışlanmış olacak, ve yerine bu çelişkiyi de izah eden bir teori kurulacaktır. Bilim deneysel çalışmalarla ve olguların keşifleriyle sürekli olarak sağlaması yapılan bir işlemdir.
Aşağıdaki makalenin en sonunda yer alan S TV ya da Sızıntı tarzı cümlelerle savunulan Yaradılış Teorisi ya da Kur'an da anlatılan evreni isbat etmeye yönelik hiçbir bilimsel deney planlanmamıştır. Aslına bakarsanız Yaradılışçı Teoriyi yine en güzel savunanlar, ya da ilahi metinlerde anlatılan olguları dellilendirmeye çalışanlar yine batılı ilahilatçılar olmuştur. Bu gün karşımızda duran modern arkeoloıji aslında 19. YY.da Kısası Enbiya'da bahsi geçen olayların, yerlerin, kişilerin keşfedilerek ilahi metinlerin delillendirilmesi çalışmalarından ortaya çıkmıştır. Yine Adnan Oktarın, Sızıntı Dergisinin ürettiği Yaradılışçı parabilimsel söylemlerin de kaynağında muhafazakar Katolik ilahiyatçılar ve bilim adamlarının gayretleri yatar. Sözün kısası bizim ilahiyatçılığımız bile taşıma suyla dönmektedir. O konuda da suyun kaynağı batıdır.
Ben bu makalede evrenle ilgili güncel teorinin isbatlı olgularını, ve öngörüden ibaret yanlarını sıralamaya çalıştım. Hala daha isbatlı taraflarını tartışmaya niyetliyseniz ki, buna cehalette inat ve israr denir ki, orada benim için söz anlamını kaybeder. Saygılar
On 26.03.2012 21:58, Haberci wrote:
BUYUK PATLAMA PALAVRA MI?
Ilk kez 1920'lerde Rus kozmolog ve matematikci Alexander Friedmann ve Belcikali fizikci papaz Georges Lemaitre tarafindan ortaya atilan, evrenin bir baslangici oldugu varsayilan Buyuk Patlama, baslangicta ancak "termodinamigin dort yasasi" yok sayilarak ongorulebilir.
Evren'in HIC'likten Buyuk Patlama ile basladigini soyleyenler, sonradan yararlandiklari Termodinamik'i neden baslangicta yok saymaktadir? Termodinamik, Buyuk Patlama'nin "HIC"ligiyle non – antagonist / uzlasmaz celiski'ler tasidigi icin mi?
Hangisine inanirsiniz; Buyuk Patlama'ya mi, Termodinamik'e mi?
• "Eger A ve B duzenleri termodinamik dengedeyse ve B ve C duzenleri de termodinamik denge icerisindeyse, A ve C duzenleri de termodinamik denge icerisindedir.". Oysa Buyuk Patlama'da ilk basta A, B ve C yok; sadece toplu igne basindan kucuk olan "A" var. A, neyin duzeni?
• "Enerjinin ve kutlenin korunumu" olarak bilinen bu ilk yasada "enerji yoktan var edilemez ve vardan yok edilemez sadece bir bicimden digerine donusur" ise, savunulan "HICLIK"in bir milyar derecenin uzerindeki sicakligi nasil aciklanabilir? Bu yasaya gore bir milyon derecenin oncesi "HICLIK" olabilir mi?
• Evren gibi kapali duzenlerde kutle de korunuyorsa, madde ve enerji degismeyecegine gore evren genislemiyordur; "Evren acik duzense, termodinamigi yok saymalisiniz!".
• Termodinamige gore "bir isi kaynagindan isi cekip, buna esit miktarda is yapan ve baska hicbir sonucu olmayan bir dongu elde etmek olanaksiz" ise, icerisinde toplu igne basindan kucuk evrenin bulundugu hiclik'in de isi kaynagi olmasi gerekmez mi? Nerden cikti bu isi?
• "Buyuk patlamadan once devinim yoktu ve toplu ignenin basindan kucuk evrenin isisi, bir milyar derecenin uzerindeydi" denilmesi, termodinamigin "sicaklik mutlak sifira yaklastikca butun devinimler sifira yaklasir." diye tanimlanan ucuncu yasasini yok mu sayiyor?
• Bir ozelligi yok sayilirsa, termodinamik tumden yok sayilmali.
Sorular da sorulabilir...
• Buyuk patlama / bing bang, baslangic ise, evrenin sonu da olmali midir?
• Zamani, maddelerin devinimi olusturuyorsa, evren, patlamadan once devinimsiz mi duruyorsa, zaman da mi yoktu?
• Buyuk patlama / bing bang nerede oldu? Buyuk patlamanin oldugu yer, evrenden sayilmiyor mu?
• ….sorular artirilabilir: Buyuk Patlama, her bilimsel sav gibi sorgulanmaktadir. Ayrinti icin asagida baglantisi bulunan ve iki paragrafi alintilanan sayfaya bakilabilir:
(…..) "Sinirli, belirli kosullarda ve "parcada" dogrulanan bir bilginin "sonsuz duzlemde ve belirsiz kosullarda ve en onemlisi 'sonsuz butun'de dogrulanma olasiligi yoktur. Cunku butun parcayi icerir, ama butun, parcadan butunuyle farklidir. Bu nedenle bu teorinin aksayan ayagi, sonsuzlugu kavramamis olmasidir. Zira teorinin her yanindan "sinirlilik, kisitlilik" fiskirmaktadir... Bu teori, evreni bir balona, kumeye, kumese benzetmis, bizleri de kumes hayvanlari olarak dusunmustur. Tabi bir de bu kumese sahiplik edecek "bir sahip-aga" gerekli ama onun adini koymamistir...
Iste sozde bilimsel olan ama ozunde (sozde) dinsel gorusu desteklemek ve beslemek icin tasarlanmis "buyuk patlama" palavrasi... Ne yazik ki bu gun bu gorus gelisme caginda ki genclere, bilimsel gorus diye enjekte edilmekte o guzelim beyinler zehirlenmektedir...
Evet cevap veriyoruz, büyük patlama palavra değildir. Bu büyük doğa olayı birbirinden farklı birçok deneyle isbatlanmıştır. Evrenin yaşı 13.5 - 14 milyar yıldır. Artık bunu tartışmıyoruz, ancak yaşı ve oluştuğu andan itibaren olup bitenleri inceltmeye ve belirginleştirmeye çalışıyoruz.
Evet, Einsteinin ilk olarak ortaya attığı Genel Görecelik Teorisi, ve daha sonra onu daha da incelten, düzelten diğer bağlantılı teorilerin deneylerle, gözlemlerle isbatlanmış bölümleri vardır. Bir de henüz isbatlanmamış öngörüleri vardır. Büyük Patlama, ve ilk döneminde görülen şişme dönemi bunun isbatlı bölümünde. İşin bu tarafında çok tereddüt yoktur. Fakat, Büyük Patlama öncesine ait olan bölümü ise henüz öngörü bölümündedir. İşin tevatür bölümü daha çok buradadır. Halen hızlandırıcılarda ulaşılan enerji seviyelerinde Büyük Patlama anında görülen şiddete yoğun enerji yoğunluğu oluşturulmaya ve bir anlamda Büyük Patlama simüle edilmeye çalışılmaktadır. Daha yüksek enerji yoğunluğu sağlayan her hızlandırıcı da birbirinde ayrı görülen dört temel kuvvetin tekbir kuvvet haline geldiğini görmeyi ve bu şekilde Herşeyin Teorisine ulaşmayı ummaktayız. Hedef budur, Herşeyin Teorisi.
Kara deliklerin içinde ve Büyük Patlamadan önce olduğu düşünülen mutlak tekillik/hiçlik durumunun özellikleriyse deneylenebilmiş, isbatlı, hüccetli bir şey değildir. Genel Görecelik Yasasının öngördüğü bir durumdur. Denklemlerde kütleyi sonsuz sıkıştırırsanız, uzay-zamanda oluşan deformasyon o derece büyük oluyor ki, uzay-zaman sıfıra yakınsıyor yani zaman duruyor, boyut sonsuz küçülüyor yani madde adeta yok oluyor, kütle sonsuza yakınsıyor. Genel Görecelik Yasası henüz yanlışlanmadığından ve diğer başka bir çok öngörüsü de isbatlanabildiğinden hiçlik durumunu da doğru şekilde öngördüğü var sayılıyor.
Buna göre: Bakın bu çok önemli: Büyük patlama bir yerde ya da bir zaman da oluşmamıştır, doğrudan mekansızlığın/zamansızlığın ifadesi olan mutlak bir hiçlik/tekillikten varlık bulmuştur. Dikkat, işte burada bahsedilen hiçlik uzay boşluğu anlamındaki bir mekanı ifade eden hiçlik değildir, uzayın ve zamanın dahi olmadığı bir hiçliktir. Uzay olmayınca maddenin var olabileceği bir mekan olmayacak, ve bu nedenle maddeleri konumsal bir sıralamaya tabii tutamayacağız. Zaman olmayınca olguların kronolojik olarak sıralanabileceği zaman dokusu/ortamı olmayacaktır. Enerji, madde, zaman, mekan(evrenin dokusu, uzay) ve bunları idare eden doğa kanunlarının hiçbiri olmayacaktır. Çünkü bunların hepsi de zaman-mekana bağlıdır. Mesela bilebileceğiniz en basit hız denklemini ele alalım; hız =yol/zaman Dikkat edin bu denklemin iki parametresi de genel göreceliğe tabiidir. Misal evrenin hiçlikten var olduğu noktada yol sıfıra yakınsarsa, hız=0/zaman olacak ki, bu durumda geçen zaman ne olursa olsun hız sıfır olacak, ya da evrenin hiçlikten oluştuğu ilk anlarda, zaman sıfıra yakınsarsa hız=yol/0 olacak ki, bu da tanımsızdır. Kısacası Büyük Patlama ancak limit denklemlerle yakınsanabilen bir olgudur. Dahası Büyük Patlama öncesine ilişkin birşeylerin matematik modelini kurmak en azından şimdilik olanaksızdır. Ancak yine de Büyük Patlama öncesine ilişkin teoriler kurmak da mümkündür. Bundan sonrası için arzu ederseniz ilahlara dayalı teoriler kurabilirsiniz, bunda şimdilik bilimsel bir sıkıntı olmadığını düşünüyorum. Büyük Patlama'dan öncesine ki tanımsız bir zamandır, ve olduğu yere ilişkin ki, buda tanımsız bir mekandır, doğru izahat nedir ben bilemiyorum, bu konuda teori ortaya koyanlarda bilimsel isbatlardan yoksundur. Yapılabilecek en doğru şey bilmiyoruz demek olabilir.
Yine insanların en çok aklını karıştıran bir ilke vardır. Determinizm ilkesi, neden sonuç ilkesi. Her şeye bir şeyin bir sebep olması, her sonucun bir nedeninin olması. Mesela dere akıyor neden? Çünkü yağmur yağıyor. Yağmur yağıyor neden? Denizlerden su buharlaşıyor. Suyu buharlaştıran nedir? Güneş ışığı. Güneşi yaratan nedir? İçindeki termonükleer reaksiyonlar. Vb. vb. vb. Ve bu böyle neden sonuç ilişkisinde en sonuncu ve başlatıcı nedene kadar gider. Aslında olayları kronoljik bir sıraya sokarız, zincir gibi birbirine bağlarız, genelde en sonuna da Allahı koymaya eğilimliyizdir. Kolaydır çünkü, bundan sonrasını düşünmeye, kaygısını çekmeye gerek kalmaz. Fakat ya zamanın olmadığı bir durumda olayları nasıl sıralayabiliriz? Ne neden öncedir, neden sonradır, yok ki böyle bir şey. Zamanın durduğu ya da olmadığı bir evrede neden sonuç ilişkisi nasıl kurarız? İşte Büyük Patlamanın ilk anında ya da öncesinde zaman henüz oluşmadığı için Determinizm İlkesi bir işe yaramaz, anlamsız hale gelir. İşte bu nedenle evrenin oluşması için bu nedenle bir yaratıcıya ihtiyaç kalmaz. Çünkü evrenin olması için bir nedene ihtiyacı yoktur. Bunu modern Genel Görecelik Teorisi bize öngörüyor. Henüz isbatı yok, bir öngörüden ibaret. Ama böyle.
Evren açık mıdır, kapalı mıdır ya da büyümekte midir, küçülmekte midir, akibeti ne olacaktır gibi sorulara ilişkin çok ilginç uluslararası deneyler planlanmıştır ya da yürütülmektedir. Bu soruların kesin cevapları 10 yılı aşmadan pıtır pıtır önümüze dökülecektir.
Ancak, muteber olan teorinin öngörülerine göre evren Büyük Patlama anında kapalı olduğundan devamında da kapalı olarak gelişmiştir. Yani dünya üzerinde sürekli olarak aynı yöne gittiğinizde tekrar olduğunuz yere gelebiliyorsunuz ya, işte ona benzer şekilde uzayda hangi istikamete doğru olursa olsun gittiğiniz istikametin tersinden gelmeniz beklenir. İsbata muhtaçtır. İsbatlar yoldadır.
Son yapılan ölçümler evrenin hızlanarak büyümekte olduğunu göstermektedir. Bu konudaki deneylerin kesinliği ve hassasiyeti günden güne artmaktadır. Evrenin geleceğine ilişkin en makbul senaryo evrenin sürekli olarak büyümesi ve sonunda en yakın yıldızların bile görüş ufkundan çıkması, bütün yıldızların sönmesi, bütün karadeliklerin siyah ışınım saçarak buharlaşması, evreni oluşturan bütün maddenin bozulması, hattta protonların ve daha küçük atom altı parçacıkların dahi bozulması ve en sonunda sonsuzla ifade edilebilecek genişlikte bir uzayda homojen bir enerji çorbası şeklinde dengeye gelmesi beklenmektedir. İşin bu tarafı hakkında çok kesin haberler için günler sayabilirsiniz. Hatta belki de çoktaan deneyler sonuçlanmış olabilir.
İşin güzel tarafı gerek bu teori gerekse evrim teorisi her gün her an herkes tarafından sürekli olarak taşlanmakta, sorgulanmaktadır. Zannetmeyin ki, bu konular tabudur, konuşulmaz, dinlenmez. Bilim öyle çalışmaz, bilimde tabular yoktur, ama dinlerde vardır. Bu güne kadar her iki teoriyi de yıkacağı düşünülen deneyler yapılmakta, olgular aranmaktadır. Eğer bir teoriyi tek bir olgu, tek bir deney dahi yanlışlarsa o teori artık geçersiz sayılır. Ama, unutmayın yeni doğada görülen olguları ve deneyleri izah eden yeni teoriler kurmak konusunda da bir yasak yoktur. Eğer bir teori yanlışlanırsa, birileri görülen çelişkileri de izale edecek yeni teoriler geliştirir.
Halen ana akım bilim çevrelerinde muteber olan bu iki teori, Yaradılış ve Genel Görecelik Teorileri herkesdern çok yine özellikle bilim çevreleri tarafından taşlanmaktadır. Yapılan deneyler hem isbat üretmeye, hem de teoriyi bozmaya yöneliktir. Misal CERN'de hesaplanan enerji yoğunluklarında Higgs Bozonu bulunmazsa mevcut teori yanlışlanmış olacak, ve yerine bu çelişkiyi de izah eden bir teori kurulacaktır. Bilim deneysel çalışmalarla ve olguların keşifleriyle sürekli olarak sağlaması yapılan bir işlemdir.
Aşağıdaki makalenin en sonunda yer alan S TV ya da Sızıntı tarzı cümlelerle savunulan Yaradılış Teorisi ya da Kur'an da anlatılan evreni isbat etmeye yönelik hiçbir bilimsel deney planlanmamıştır. Aslına bakarsanız Yaradılışçı Teoriyi yine en güzel savunanlar, ya da ilahi metinlerde anlatılan olguları dellilendirmeye çalışanlar yine batılı ilahilatçılar olmuştur. Bu gün karşımızda duran modern arkeoloıji aslında 19. YY.da Kısası Enbiya'da bahsi geçen olayların, yerlerin, kişilerin keşfedilerek ilahi metinlerin delillendirilmesi çalışmalarından ortaya çıkmıştır. Yine Adnan Oktarın, Sızıntı Dergisinin ürettiği Yaradılışçı parabilimsel söylemlerin de kaynağında muhafazakar Katolik ilahiyatçılar ve bilim adamlarının gayretleri yatar. Sözün kısası bizim ilahiyatçılığımız bile taşıma suyla dönmektedir. O konuda da suyun kaynağı batıdır.
Ben bu makalede evrenle ilgili güncel teorinin isbatlı olgularını, ve öngörüden ibaret yanlarını sıralamaya çalıştım. Hala daha isbatlı taraflarını tartışmaya niyetliyseniz ki, buna cehalette inat ve israr denir ki, orada benim için söz anlamını kaybeder. Saygılar
On 26.03.2012 21:58, Haberci wrote:
BUYUK PATLAMA PALAVRA MI?
Ilk kez 1920'lerde Rus kozmolog ve matematikci Alexander Friedmann ve Belcikali fizikci papaz Georges Lemaitre tarafindan ortaya atilan, evrenin bir baslangici oldugu varsayilan Buyuk Patlama, baslangicta ancak "termodinamigin dort yasasi" yok sayilarak ongorulebilir.
Evren'in HIC'likten Buyuk Patlama ile basladigini soyleyenler, sonradan yararlandiklari Termodinamik'i neden baslangicta yok saymaktadir? Termodinamik, Buyuk Patlama'nin "HIC"ligiyle non – antagonist / uzlasmaz celiski'ler tasidigi icin mi?
Hangisine inanirsiniz; Buyuk Patlama'ya mi, Termodinamik'e mi?
• "Eger A ve B duzenleri termodinamik dengedeyse ve B ve C duzenleri de termodinamik denge icerisindeyse, A ve C duzenleri de termodinamik denge icerisindedir.". Oysa Buyuk Patlama'da ilk basta A, B ve C yok; sadece toplu igne basindan kucuk olan "A" var. A, neyin duzeni?
• "Enerjinin ve kutlenin korunumu" olarak bilinen bu ilk yasada "enerji yoktan var edilemez ve vardan yok edilemez sadece bir bicimden digerine donusur" ise, savunulan "HICLIK"in bir milyar derecenin uzerindeki sicakligi nasil aciklanabilir? Bu yasaya gore bir milyon derecenin oncesi "HICLIK" olabilir mi?
• Evren gibi kapali duzenlerde kutle de korunuyorsa, madde ve enerji degismeyecegine gore evren genislemiyordur; "Evren acik duzense, termodinamigi yok saymalisiniz!".
• Termodinamige gore "bir isi kaynagindan isi cekip, buna esit miktarda is yapan ve baska hicbir sonucu olmayan bir dongu elde etmek olanaksiz" ise, icerisinde toplu igne basindan kucuk evrenin bulundugu hiclik'in de isi kaynagi olmasi gerekmez mi? Nerden cikti bu isi?
• "Buyuk patlamadan once devinim yoktu ve toplu ignenin basindan kucuk evrenin isisi, bir milyar derecenin uzerindeydi" denilmesi, termodinamigin "sicaklik mutlak sifira yaklastikca butun devinimler sifira yaklasir." diye tanimlanan ucuncu yasasini yok mu sayiyor?
• Bir ozelligi yok sayilirsa, termodinamik tumden yok sayilmali.
Sorular da sorulabilir...
• Buyuk patlama / bing bang, baslangic ise, evrenin sonu da olmali midir?
• Zamani, maddelerin devinimi olusturuyorsa, evren, patlamadan once devinimsiz mi duruyorsa, zaman da mi yoktu?
• Buyuk patlama / bing bang nerede oldu? Buyuk patlamanin oldugu yer, evrenden sayilmiyor mu?
• ….sorular artirilabilir: Buyuk Patlama, her bilimsel sav gibi sorgulanmaktadir. Ayrinti icin asagida baglantisi bulunan ve iki paragrafi alintilanan sayfaya bakilabilir:
(…..) "Sinirli, belirli kosullarda ve "parcada" dogrulanan bir bilginin "sonsuz duzlemde ve belirsiz kosullarda ve en onemlisi 'sonsuz butun'de dogrulanma olasiligi yoktur. Cunku butun parcayi icerir, ama butun, parcadan butunuyle farklidir. Bu nedenle bu teorinin aksayan ayagi, sonsuzlugu kavramamis olmasidir. Zira teorinin her yanindan "sinirlilik, kisitlilik" fiskirmaktadir... Bu teori, evreni bir balona, kumeye, kumese benzetmis, bizleri de kumes hayvanlari olarak dusunmustur. Tabi bir de bu kumese sahiplik edecek "bir sahip-aga" gerekli ama onun adini koymamistir...
Iste sozde bilimsel olan ama ozunde (sozde) dinsel gorusu desteklemek ve beslemek icin tasarlanmis "buyuk patlama" palavrasi... Ne yazik ki bu gun bu gorus gelisme caginda ki genclere, bilimsel gorus diye enjekte edilmekte o guzelim beyinler zehirlenmektedir...
Tarikatların tasavvufuna göre Allah'a ulaşmak için tutulan yolda yapılan yolculuk, bir şeyhin öncülüğünde gerçekleşir. Oysa tarikatlara ve cemaatlere en iyi yanıt Kur'an'ın Enam suresi 159'da verilmektedir; "Dinlerini parça parça edip hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır. Allah onlara yapıp ettiklerini haber verecektir." denilmektedir. Tarikatlar, cemaatler Kur'an'ı sömüren ve mesleği dincilik olanların din dışı kurumlarıdır.
cemaatler -ve tarikatlar, kur'an'dan üç yüz yıl sonra ortaya çıktı
Hristiyanlaştırılmış İslam, Kur'an'ın reddettiği mezhepler 9. YY'da ortaya çıktı; 11. YY'dan sonra da tarikatların ortaya çıkışı başladı.
Bugünse, "hristiyanlaştırılmış İslam"ı yaşatan mesleği dincilik olan binlerce tarikat ve cemaat vardır. Tarikatlar, cemaatler Tanrı'ya ulaşmada bir yol gösterici (mürşit) yardımcı konumunda görünmektedir. Oysa, Tanrı'ya ulaşıp insan-ı kâmil (eksiksiz insan) olabilmek için, yol göstericiye gerek yoktur; ve bu, Kur'an varken, tarikatlar veya cemaatler olur mu?
tarikatlar, hristiyanlaştırılmış islamdır
Kulla Tanrısı arasına giren tarikatlar ve benzerleri, hristiyanlaştırılmış islamın ürünüdür. Cemaatlerin şu savunması, papazın, kilisesine hristiyan toplamasına benzer: "Müslümanın cemiyeti, cemaatlerden Oluşur. Cemaat, bir liman gibi mensuplarını kucaklar, mensupları için bir sığınak ve korunak olur.".
Şeyhlerin, hocaların cemaat, tarikat kurması, papazların, bir belli cemaati kendi kiliseleri etrafında toplamasıyla aynıdır: "Ehli sünnet vel cemaat tarikat ve cemaatlerin varlığı ayrılık değil kuvvettir zenginlikdir.." denilmektedir.
dinciler, mustafa kemal'i neden sevmez
Mesleği dincilik olan tarikatlar, cemaatler, dinlere karşı eşit uzaklıkta durmak olan devletin uygulama ilkesi laikliği getirdiği için Mustafa Kemal'i sevmez. Çünkü laiklik, ötekilere baskıyı engeller.Tepelerindeki laiklik ilkesinden kurtulmanın, dincilere göre tek çözüm yolu, devleti yıkmak; devleti yıkmanın tek yolu da sömürgecilerle her alanda işbirliği yapmaktır.
bahai tipi örneği
Bu işbirliğinin en tipik örneği Bahai Tipi'dir. 1800'lerde mehdi inancının ortaya çıkardığı ve son peygamber Muhammed'i reddeden din olan Bahailik, Türkiye'de müslüman kılığına girmiştir. Kur'an eğitimi almayan liderleri, İslam ilahiyatçısı gibi fetva (bildiri) verebilir.
Devletin laik uygulamaları, hristiyanlaştırılmış islamı yaşatan Bahailerin de önündeki engeldir. Devleti yıkmak için, tek başlarına yetemeyen güçlerini, emperyalistlerin hizmetine vermişlerdir. Haçlı Seferleri'nin, "Müslüman Türkleri Anadolu'dan kazımak mücadelesi" Şark Meselesi'nin sürdürülmesini sağlamaktadırlar.
vatikan'la işbirliği
Aslı, hristiyanların müslüman doğuyu ele geçirmesi ve islamın içinin boşaltılması olan dinlerarası ya da yeni adıyla medeniyetlerarası ittifak için, sözde müslümanlıkları adına Papa'nın elini bile öpebilirler. ABD'nin ve AB'nin cumhuriyeti dönüştürme taşeronluğunu yapmaktadırlar. Bunun için, vatanseverlere uygulanan her türlü baskı ve yıldırmada onlar vardır. Öyle ki, Ortaçağ Avrupasında yaşayanlar, canlanıp Türkiye'ye gelselerdi, hiçbir yabancılık çekmezlerdi...
dindar - dinci farkı
Tarihin vicdanında sorgulanması gereken iki önemli unsurdan bahsetmek gerekir. Biri insanlık tarihi boyunca "insanlığın tüm değerlerine musallat olmuş bir şer kolu" iken, ötekisi, Hakkın rahmet sıfatının aynası olmuş bir bereket damarıdır… Dindar, toplumsal değerleri kucaklayarak; bireyselliği geri plana iter. Dinin en büyük düşmanı olan "sürü psikozunu" reddederek, aydınlanmacılığı öne alır. Dinci ise, "sen garışma hocalar bilir" edebiyatı eşliğinde; küfür ve riya pazarlamacılığı yapar…
''Artık pek buraya takilamiyorum. Ama dün gece Cerrahpasa. Hastanesinin karşısındaki Yunus Bufede sandviç yerken yaşadığım olayı 14 Mart nedeniyle anlatıp kaçayım:
Bufe sahibi Yunus, 25 yaslarında olan ve kebapci önlüğü ile şapkası giyen karayagiz bir delikanlıyı kolundan çekerek yanıma getirdi.
"hocam" dedi;
"bir asistanın maaşı ne kadardır..?"
"1800-2000 TL arasındadır, neden sordun..?" dedim...
Yunus cevap vermeden yanındaki kebapciya dondü,
"duydun mü lan dumbuk..? Adamlar 20 sene okuyup bu kadar para alıyorlar. Ben sana 2800 TL veriyorum, sen beğenmiyorsun..." deyip çekip gitti ...
Kebapci bana dondü
"Ama abi, doktor dediğin adam, ac bakiiim ağzını deyip bir reçete yazıyor. Benim isim öyle kolay değil ki...Sabahtan aksama anam ağlıyor. Ne var ki doktorluk yapmakta..." diye sizlandi.
"haklisin evladım" dedim;
"sen başbakan olacak adamsın valla. En azından saglık Bakanı falan kesin olursun.."
Eyyyy bu ülkenin bilumum ezilmiş kebapcilari..! Birleşin..! Zincirlerinizden başka kaybedeceğiniz bisey yoktur... Haaa, bir de bu kadar acı koymayın len kebaba...
Doktor milleti..! Kebapcilar kadar akillanmadikca size Bayram mayram haram. Daha cooooook enseye Tokat yeriz biz."
Dr.Hasan Kuş Ankara İl Sağlık Müdürlüğü Afetlerde Sağlık Organizasyon Birimi
Meğer 3000 yıl önce Sagalassos kentini kuranların torunları bugünkü Ağlasun kasabasında yaşıyormuş Üstelik işkembeden atmıyoruz, DNA testiyle uzak akrabalıkları tesbit edilmiş. Haydi bakalım şimdi ne olacak?
Bugünkü Aydınlık’ta “ısparta’ya Said nursi’li tanıtım…Akp’li İl genel Meclisi üyeleri önerdi, oy çokluğuyla kabul edildi ; Isparta’nın tanıtımında Said Nursi’nin adı kullanılacak”…
Bu tanıtımın tarihi gerçeklerle asla bağdaşmayacağını Burdur ile Isparta’da topraklarında egemen olmuş olan SAGALASSOS uygarlığıyla ortaya koyacağız..
SAGALASSOS
Burdur ve İsparta topraklarını kucaklayan
·bir Ön-Türk uygarlığıdır.
Bunu ,
·DNA testi ve Ön-Türkçe yazıtlarla ispatlarız.
Ağlasun kasabasında ortaya çıkmış olan
·Sagalassos uygarlığı ortaya çıkarmak için burada kazılar yapan Belçika LEUVEN Katolik üniversitesi profesörlerinden Prof.Dr. Matc WALKENS
·bu kazı esnasında ortaya çıkan kemiklerin
·DNA’sını tespit ettiğinde bu kemiklerin hâlen
·bu kasabada oturan halkın kemiklerinin DNA’sıyla ayni olduğunu tespit
Demek ki, bu toprakların esas halkı Ön-Türk halkıdır ; Google, bu kazılardan söz etmekte ve fakat
·elde edilmiş olan bu büyük bilimsel gerçekten söz etmemektedir.
Bildiğimiz
·ikinci bilimsel gerçek bu kazılarda ortaya çıkmış olan Ön-Türkçe yazıtlardır ; Bilim- ütopya dergisi tarafından yayınlanmıştır. Fakat, sanırım Kâzım Mirşan’ın bu yazıtlardan haberi yoktur.
Yazıtlarla ilgili bir örnek verebilirim:
Resimde gördüğünüz
·frizleri bezeyen şekillerden
·yanyana üç çizgi OĞ diye okunu “kişi “ demektir .
·Yanındaki toparlak şekil OÑ(ong) diye okunur “tanrıya erişme başarısı” anlamını verir.her ikisi birden “Tanrıya erişme başarısını elde etmiş kişi”
Üçüncüsü
·SAGALASSOS adıdır : “Tanıya erişme başarısını elde etmiş (olmakla), Tanrı beldesine asılmış halk” anlamına gelmektedir. Burada, Tanrı beldesine asılmış olmak, “cennette bulunup ölümsüzlüğe kavuşmuş, yeryüzüne yeniden gelecek” demektir.
Kısaca, “Tanrıya erişme başarısını elde etmiş cennetsel halk” diyebiliriz.
Bu durumda cennetsel halkın yaşadığı topraklar kutsal topraklardır.
·Tanrıya inanan Ön-Türk halkını bu topraklarda, bu toprakların esas sahibine uzun yıllar sonra ihanet etmiş olan bu kişi için ancak
·Doğduğutopraklara ihanet eden kişi olarak bir tabelâ asılması en doğru hareket olacaktır.
Başarılar dileğiyle saygılar sunarım
Halûk Tarcan (CNRS- Sorbon 6’ncı seksiyon- Paris)
Aşağıda DNA testinin kaynağını sunuyorum
Antik Saglassos kenti kazılarına 1989 yılında Belçika Leuven Katolik Üniversitesi öğretim üyesi Prof.Dr. Matc Waelkens başlanmıştı.
1996’da kentin Agorasında işçiler bir iskelet buluyorlar.Bölgede ilk insan izlerinin İ.Ö.12bin yıllarına dayandığı biliniyor. Ne var ki işçilerin buldukları iskelet 3bin yıl öncesine ait…Kazı işçileri ,bu bizim atamız diyekendi aralarında şakalaşırlarken kazı heyeti başkanı Dr. Waelkens bu şakayı ciddiye alıp işçilerden saç teli örnekleri alıyor, Belçika’ya incelmeye DNA incelmesi için gönderiyor Sonuç, İşçilerin DNA’sı ile iskeletin DNA’sı ayni çıkıyor…
Kazı işçilerinden, Ali toprak, Ahmet Şimşek, Recep Dolutaş, Cafer Savaş, Gürsel Coşkun, Mehmet Kurt, Ramazan Onaç, Ömer Ot, Mustafa Kavak, İbrahim altınok, Ali sak, Mehmet Altınok, Osman aynalı, Ömer akınca, kazı bekçisi Şeref Boskurt’un 3 bin yıllık iskeletle, yakın, uzak akraba olduklari kesinleşiyor.
Şimdi Ağlasunlular meğer, 3.000 yıl önce bu kenti kuranlar bizim atalarımızmış diyorlar.
2002 yılında basılmış olan ilk kitabımda
·Ön-Türkçe Yazıtların varlığını kaydetmiş ve kentin Ön-Türk kültürüne ait olacağı düşüncesini ileri sürmüştüm bu düşüncemizin doğru olduğu ve üstelik ayni zamanda kan bağı da olduğu ortaya çıkmıştır.
Sagalassos’un bir Ön-Türk kenti olduğunun DNA ile de ortaya çıkışı Anadolu’nun dip kültüründe Ön-Türk Kültürünün bulunduğunu ispatlayan asla reddedilemeyecek bir bilimsel bulgudur.
Bu haberi Hürriyet’te 14-16 şubatta yayımlamış olan Sayın Özdemir İnce’ye sonsuz teşekkürler.