Cumhuriyet 03.03.2012
Komutanların dinlendiği Balyoz davasında tarihi bir gün yaşandı
'Şüphe duymadık'
'Fol yok yumurta yok'
E |
ski genelkurmay başkanları Büyükanıt ve Başbuğ ile Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Kalyoncu Balyoz davasında tanık olarak dinlendi.
Kalyoncu, "Darbe planı yapıldığından şüphe etmedim.
Hükümet kurulalı daha 3 ay olmuş.
Fol yok yumurta yok.
Plan tatbikatları bir oyundur, tabiri caizse bir tiyatro oyunudur.
En kötü durumlar enjekte edilerek bir çözüme ulaşılmaya çalışılır" dedi.
Büyükanıt ise sorular üzerine "Darbe planı duymadım da görmedim de" dedi.
'Genelkurmay yalan söylemez'
Büyükanıt, darbe planı yapıldığı iddia edilen semineri hukukçulara incelettiklerini ancak hukuk dışı bir durum görmediklerini belirterek "Bana onay için sunuldu.
Ancak bu raporda onayımın olması içeriğini onayladığım anlamına gelmiyor" diye konuştu.
"Genelkurmay başkanlarının asla yalan söylemeyeceğini" ifade eden Başbuğ ise 1.
Ordu Komutanlığı'ndaki seminerle ilgili, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nın emrinin dinlenmediği iddiasını yalanladı.
HATİCE TUNCER'in haberi ■
Büyükanıt, Başbuğ ve Kalyoncu ifade verdi
'İrtica hep tehdittir'
HATICE TUNCER
İ |
stanbul 10.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından görülen Balyoz davasının 81.
duruşması tarihi tanıklıklara sahne oldu.
Eski genelkurmay başkanlarından Yaşar Büyükanıt "tanık" sıfatıyla ifade verdi.
Büyükanıt duruşmanın öğleden sonraki oturumunda tanık olarak salondaki yerini aldı.
Başkan Ömer Diken, Büyükanıt'a dava konusu seminerin Sonuç Gözlemci Raporu'nda Genelkurmay 2.Başkanı olarak imzasının bulunduğunu belirterek "1.
Ordu 2003 seminerinde yasal olmayan konular görüşüldüğüne ilişkin bir düşünceye kapıldınız mı?" diye sordu.
Büyükanıt, "Önce plan seminerlerine ilişkin bazı konuları anlatayım" diyerek "Seminerler harp oyunlarıdır.
Seminerlerin sonunda hazırlanan gözlemci raporları silsile halinde komutanlara gönderilir" dedi.
Büyükanıt, darbe planı yapıldığı iddia edilen seminere ilişkin şunları söyledi: "Mart 2003'teki sonuç raporu Genelkurmay 2.
Başkanı olarak bana onay için sunuldu.
Ancak bu raporda benim onayımın olması içeriğini onayladığım anlamına gelmiyor.
Yazının askeri usullere uygun olarak hazırlandığı konusunda onaylanır.
Bu raporlar için yapılan rutin bir uygulamadır."
"İçeriğine ilişkin bazı şeyler de söyleyeyim" diyen Büyükanıt, "Raporu komutana arz etmeden önce temel daire başkanlarından görüş aldık.
Hukukçulara da incelettik.
İçeriğine bakınca da hukuk dışı olmadığı kanaatine vardık."
'Birinci sıra değişir'
Üye hâkim Murat Üründü, Büyükanıt'a "2002 ile 2003 tarihlerinde Türkiye'de öncelikli tehdidin ne olduğunu" sordu.
Birinci öncelikli tehdidin her dönem değişeceğini ifade eden Büyükanıt "Günümüz için sorarsanız yıllardan beri Türkiye'nin başının belası olan ve olmaya devam eden terörü birinci sıraya koymamız gerekir" dedi.
Üründü'nün, 2002-2003 yıllarında irticanın birinci öncelikli olarak iç tehdit olup olmadığı sorusunu Büyükanıt şöyle yanıtladı: "O dönemi bilmiyorum.
İrtica, Silahlı Kuvvetler tarafından her zaman bir tehdit olarak görülmüştür.
Bu kaçınılmaz bir gerçektir.
İrtica, Türkiye Cumhuriyeti'nin temel esaslarına tehdittir.
Laikliğe karşı bir tehdit görülüyorsa bu bir tehdittir.
Anayasamızın temel değerlerine karşı bir tehdit varsa bu bir tehdittir tabii.
Geniş kapsamlıdır.
Herkes kendine göre değerlendirebilir."
Cumhuriyet 03.03.2012
'Seminer bir oyun'
J |
andarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu, darbe planlarına dair en ufak bir şüphesinin bile oluşmadığını söyledi
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Bekir Kalyoncu, saat 09.30 sıralarında gelerek duruşmada tanıklara ayrılan masalı ve mikrofonlu bölüme oturdu.
Başkan Ömer Diken ilk olarak "Plan Semineri Gözlemci Sonuç Raporu'nda Daire Başkanı Tümgeneral" olarak imzası bulunan Kalyoncu'nun tanık olarak dinleneceğini açıklayarak diğer sanıkların çıkarılmasını istedi.
Başkan Diken, Kalyoncu'ya "Doğruyu söyleyeceğinizden endişemiz yok, ancak yasayı hatırlatmak zorundayız" diyerek tanıkların yasal yükümlülüklerini anımsattı ve yemin ettirdi.
Diken, iddianamede, 5-7 Mart 2003 tarihinde 1.Ordu'da yapılan Plan Semineri'nde perde arkasında "darbe planı"nın yapıldığı iddiası bulunduğunu anlatarak "Sizin, Gözlemci Sonuç Raporu'nda imzanız var.
Sizde bu seminerde darbe planı yapıldığına ilişkin, rutin dışına çıkıldığına, olağandışı bir görüşme yapıldığına ilişkin bir şüphe oluştu mu?" diye sordu.
Başkan Diken, "Seminerle ilgili Mesaj Formu var.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı'na Olasılığı En Yüksek Tehlikeli Senaryo'nun (OEYTS) görüşülmesi teklif edilmiş.
Kara Kuvvetleri Komutanlığı da sonra görülmesi konusunda bir emir vermiş.
Emre rağmen OEYTS'nin oynandığı iddia ediliyor" diyerek bu konularda tanıklığına başvurulacağını söyledi.
Cumhuriyet Savcısı Savaş Kırbaş ise "O dönemde irticai ayaklanma olmadığını söylediniz.
1. Ordu OEYTS'nin oynanmasında ısrar ediyor ve oynuyor.
O dönemde de Irak konusu gündemde ve savaş durumu varken iç tehditten bahsediliyor.
Siz 'buna kargalar bile güler' demediniz mi?" diye sordu.
Savcı Kırbaş bu soru üzerine sanık ve avukatlarının tepkisiyle karşılaştı.
'Şüphe duymadım'
Başkan Diken, ortamı sakinleştirmeye çalışırken savcı Kırbaş, "Soruyu netleştirelim.
'Biz Genelkurmay Başkanlığı olarak neyle uğraşıyoruz?
1.Ordu Komutanlığı neyle uğraşıyor?' diye düşünmediniz mi?" diye sorusunu yineledi.
Orgeneral Kalyoncu ise "Bu bir oyundur" yanıtını verdi.
Emekli Korgeneral Köksal Karabay da raporda şüphe uyandıracak konu görmediğini söyledi.
Cumhuriyet 03.03.2012
AYDINLANMA
Emre Kongar
eni CHP: Değişim ve Yarattığı Sorunlar
Sevgili okurlarım, siz bakmayın yeminli CHP karşıtlarının, sandalyesini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya olan CHP'lilerin ve müttefiklerinin oluşturdukları koronun haykırışlarına…
CHP iyiye doğru değişiyor:
Daha demokratik…
Tabanla daha iyi diyalog kuran…
Toplumun bütün kesimlerini, ama özellikle çağdaş, emekçi, demokrat, sosyal demokrat, Atatürkçü, ezilen, horlanan insanları kucaklayan bir anlayışla!
***
Aslında bu büyük bir değişim…
Ve bütün değişimler gibi, sancılı.
Bir anlamda 1960'ların başında İsmet Paşa'nın açıkladığı ve 1970'lerin başında Ecevit'i liderliğe taşıyan "Ortanın Solu" hareketi gibi bir dönüşüm.
Elbette bugünkü CHP, o günkü CHP değil…
Elbette Kılıçdaroğlu da bir Ecevit değil.
O günkü lider Bülent Ecevit'ti…
Bugünkü lider Kemal Kılıçdaroğlu.
İki farklı insan…
İki farklı üslup…
Ama birbirine çok benzer iki süreç:
Lider değişiyor…
Kadrolar değişiyor…
Partinin tüzüğü, programı değişiyor…
Yeni hedefler…
Yeni sloganlar…
Yeni kişiler ortaya çıkıyor.
***
Değişimin getirdiği sorunlar aynı:
Yeni lider yeterince güçlü mü...
Yeni hedefler, yeni sloganlar topluma mal edilebilecek mi...
Parti örgütü bunlara ayak uydurabilecek mi...
Yazılı metinlerde ifade edilen değişiklikler uygulamada hayata geçirilebilecek mi...
Ve en önemlisi, yeni lider, yeni kadrolar arasında uyumu sağlayabilecek, farklı kesimlerin ve görüşlerin temsil edildiği bir kitle partisinin içindeki değişik enerjileri, bir sinerji yaratacak biçimde kanalize edebilecek mi?
***
Kılıçdaroğlu partinin kapılarını topluma açınca, CHP'nin bünyesine farklı kesimlerden gelen ve hepsi tek başlarına değerli olan pek çok isim katıldı…
Çok da iyi oldu:
Türk ve Kürt kökenliler…
Sünni ve Alevi kökenliler…
Sermaye ve emekçi örgütlerinin temsilcileri…
Katı laikler ve yumuşak laikler…
Sert Atatürkçüler ve hoşgörülü Atatürkçüler…
Orta sağdan gelenler, orta soldan gelenler ve sosyalizmden gelenler…
Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, laiklik ve sosyal devlet çizgisinde buluştular.
"Buluştular" ama birlikte çalışabilecekler mi…
Uyum içinde bir sinerji üretebilecekler mi?
***
CHP, iktidar adayı bir kitle partisidir:
Toplumun ne kadar geniş ve farklı kesimlerini bir araya toplarsa o kadar başarılı olur!
Ama CHP aynı zamanda, parti disiplinine yatkın olmayan, her biri bağımsız ve özgür bir kişilik sahibi entelektüellerin de partisidir…
Bu kadar farklı kesimden ve görüşten gelen insanları bir araya toplamak büyük bir başarıdır…
Hele hele bu insanlar nereye geldiklerini, niçin geldiklerini biliyorlarsa.
Ama aynı insanları uyumlu bir çalışma programı içinde bütünleştirmek, somut projeler etrafında seferber etmek, topluma yönelik hedefler çerçevesinde verimli kılmak çok zor bir iştir!
Kılıçdaroğlu, bu insanları bir araya getiren lider olarak herhalde bu güçlüklerin farkındadır:
"Değişimin gücü", "değişimin güçlüğü" olarak hem en büyük avantajı, hem de en büyük handikapıdır.
Başarabilirse Türkiye'nin yazgısını etkileyecektir!
Cumhuriyet 03.03.2012
SAĞNAK
Nilgün Cerrahoğlu
İran'ın İleri Demokrasi Seçimleri
H |
erkesin "ileri demokrasisi" kendine.
İran rejimi de kendi demokrasisini, öyle böyle değil.. yeryüzündeki en ileri demokrasi örneği olarak görüyor.
Batı taklidi değil bir defa.
Dindar nesillerin hamuruyla yoğrulmuş büyük bir İslam demokrasisi...
Öyle olduğu için demokrasilerin en ilerisi sayılıyor...
İran "ileri demokrasisi", meclis seçimleri için dün sandık başındaydı.
Bu satırların yazıldığı saatlerde sonuçlar henüz belli olmamıştı.
Ama kimsenin zaten uzun boylu sandıktan çıkacak milletvekillerini merak ettiği de yok.
Önemli olan oylamanın dirlik düzenlik içinde yapılması ve sandıktan yüz ağartan yüksek bir katılım oranıyla çıkılması oluyor.
Yüksek katılımlı 'meşruiyet' arayışı
Seçmende ilgi yaratmayan bir seçimden "yüksek katılım" beklemek çelişki değil mi?
İran'da buna çelişki gözüyle bakılmıyor.
Rejim son kertede kampanyanın başından son güne dek, en güçlü propaganda olanaklarını, sandıkta halkı yüksek oranda oy kullanmaya yöneltmek adına seferber etti.
Hamaney-Ahmedinejad ikilisi bununla, 2009 seçimlerinde uğradıkları ağır kredibilite kaybını telafi etmeyi umuyor.
Hatırlanabileceği gibi 2009'daki hileli Cumhurbaşkanlığı seçimleri ardından yollara dökülen "Yeşil Hareket" isyancıları, İslamcı rejimi Humeyni devriminden beri görülmeyen bir halk hareketiyle sınamıştı.
Dini lider Hamaney ile Cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın yakın işbirliği bu isyanı bastırdı.
Bir defa muhalifleri derdest ettikten sonra devlet zirvesinde kavgaya tutuşan iki lider; meclis seçiminde sağlamayı arzu ettikleri "yüksek katılımla" şimdi rejime güvenin sürdüğünü, "milli iradenin" bölünmez bir bütün olarak sağlandığını kanıtlamak istiyor.
Özellikle Batı'ya karşı, halkın rejim etrafında kenetlendiğini göstermeyi hedefliyorlar.
Bu amaçla seçmenlerin cep telefonlarına seçim arifesi İran'da görülmemiş bir SMS bombardımanı yapıldı.
Gönderilen SMS mesajları, "falan ya da filana oy verin!" şeklinde değil; "Aman ha sandığa gidin!" ısrarı üzerineydi.
Sandığa giden seçmenlerin her biri "rejime oy" vermiş sayılıyor.
Hapiste '42' gazeteci var
Seçim de zaten sadece "rejim içi" bir oylama şeklinde cereyan ediyor.
Yarış, sistemin iki büyük rakip gücü, Hameney'in adaylarıyla Ahmedinejad'ın milletvekili adayları arasında gelişiyor.
Seçmenler böylece yalnızca aynı ideolojinin temsilcisi iki ekip ya da aynı madalyonun iki yüzü arasında tercih yapacak.
İran "ileri demokrasisi" bunun dışında, muhalefete alan tanımıyor.
Muhaliflerin sanal ortamda çıkardığı "Tehran Bureau" gazetesi, seçim sathı dışında kalan kesimleri şöyle özetliyor:
1.Ahmedinejad'a cumhurbaşkanlığı seçimlerinde rakip çıkmak cüretini gösteren "reform yanlısı liderler" Hüseyin Musavi ile Mehdi Kerubi, dış dünyayla irtibatlarını kesen ev hapsinde tutulmaktalar…
2.Tacizade, Aminzade, Ramazanzade..misali büyük muhalif isimlerin hepsi -liderlik dokusuna sahip olduklarından! - hapiste tutuluyorlar.
Siyasi görüşleri yüzünden demir parmaklıklar arkasında tutulan İranlı hükümlü sayısı 900.
Bu, İran devriminin ilk yıllarından bu yana siyasi tutuklu sayısında ulaşılan en yüksek rakam.
3.Toplam 42 gazeteci ve siyasi faaliyet gösteren isim sahibi tüm büyük akademisyenler de bu arada içerideler.
4.Reform ("açılım!") yanlısı yayınların hepsi teker teker kapatılmış.
Kıyıda köşede açık kalan tek tük gazete ve dergi kendiliğinden otosansüre başvurmak durumunda kalmış…
5.Siyasi tutukluları savunmaya kalkan ünlü hukukçular da hapsi boylamışlar.
6.Popüler, etkili muhalefet gruplarının sesleri kısılmış, yasadışı ilan edilmişler.
7.İran'ın ünlü insan hakları aktivisti Nobelli Şirin Ebadi başta olmak üzere, kadınlara karşı ayrımcılık ve fikir-ifade özgürlükleri için mücadele ve siyasi tutukluların haklarının korunması gibi konulara el atan tüm ileri gelen sivil toplum ve insan hakları örgütleri; aynı şekilde ya hepten yasadışı ilan edilmişler ya da seslerini kısmak zorunda kalmışlar.
Seçim yandaşlar arasında
Böyle "dikensiz gül bahçesine" dönüşen rejimde, aynı İslamcı ideolojiyi savundukları halde aralarındaki iktidar kavgası yüzünden bölünen Ahmedinejad ve Hamaney ekipleri, şimdilik karşılıklı koz paylaşmaya devam ediyor.
Bu satırları okuduğunuz saatlerde kesinleşecek sandık sonuçları doğrultusunda, İran devleti doruğundaki iki isim birbirine ayar verecek.
Ancak verilen ayar da büyük olasılıkla, dini lider ve cumhurbaşkanının yanında; yasama ile yürütme, yürütmeyle yargıyı sürekli karşı karşıya bırakan İran'ın kronik devlet krizini çözmeye yetmeyecek…
Evet… Yanı başımızda olgunlaşmış bir "ileri demokrasi" örneği olarak İran seçimlerinin sunduğu manzarayi umumiyeye göz attık bugün.
Yarın da kuzey komşumuz Rusya'da seçim var.
Sonucu daha sandığa gitmeden ilan edilen "Putin ileri demokrasisine" de artık pazar günü göz gezdiririz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder