20 Haziran 2016 Pazartesi

Semmelweis Refleksi: Tecrübe veya Bilgi Sahibi Olmaksızın Yeni Bilgileri Reddetmek...

 


Semmelweis Refleksi: Tecrübe veya Bilgi Sahibi Olmaksızın Yeni Bilgileri Reddetmek...

10 Jun, 00:19

"Semmelweis refleksi" insanların bir bilgiyi otomatik (refleks) olarak hiçbir tecrübe veya gözleme tabi tutmadan reddetmeleri durumuna deniyor. Bu terim ilk olarak, yazar Robert Anton Wilson tarafından, lohusa humması çalışmalarıyla ünlü Dr. Ignaz Semmelweis'in başına gelenlerden esinlenerek kullanıldı. Hikaye şöyle:

Dr. Ignaz Semmelweis (1818-1865) Macar asıllı bir kadın hastalıkları doğum uzmanı. 1840'lı yıllarda Avusturya'da Viyana Hastanesi'nde çalışırken lohusa hummasına bağlı (bir çeşit enfeksiyon hastalığı) anne ve çocuk ölümlerinin sayısının beklenenden çok fazla olduğunu düşünüyordu. Hastanede hasta vizitlerinin belli bir sırası vardı ve uzman doktorlar doğum katına çıkmadan önce, tıp öğrencilerine kadavra üzerinde ders anlatıyorlardı. Doktorlar el temizliğinden haberdardı ancak el yıkamanın önemi bugünlerdeki kadar keşfedilmemişti. Eldiven icat olmamış, antibiyotiklerin devri henüz başlamamıştı. Semmelweis, kadın ve çocuk ölümlerinin sebebinin "küçük kadavra parçacıklarının sağlıklı insanlara bulaşması" olduğunu düşünüyordu.

Fransız kimyacı ve eczacı Antoine-Germain Labarraque, tekstil malzemelerini ağartmaya yarayan klorlu bir solüsyonun (şimdiki çamaşır suyunun atası) antiseptik özelliği olduğunu bulmuş ve doktorlara açık yaraların dezenfeksiyonunda bu solüsyonu kullanmalarını tavsiye etmişti. Veba salgınında Fransa'nın başkenti Paris'in her yerinin "klor"la yıkandığı da duyulmuştu. Semmelweis, tüm doktorlardan, kadavra muayenesinden sonra ve her hastadan önce ellerini "Labarraque solüsyonu"yla yıkamalarını istedi.

Ve beklediği olmuştu: Ölüm oranı %20'lerden %2'lere düştü. Lohusa hummasına benzer şekilde, açık ve sulu yarası olanlarla farklı sebeplerden aynı koğuşta yatan hastaların da enfeksiyon kaptığını gözlemledi. "Açık yaralardaki küçük mikropların hava yoluyla taşındıklarını" düşünüyordu. Doğal olarak, tüm bu gözlem ve bulgularını tıp dünyasıyla paylaştı.

Ancak meslektaşları, bu ölümlerin "doktor hatası"yla gerçekleşmiş olabileceği ihtimalini çok sert bir şekilde reddettiler. Doktorların el yıkamalarının yeterli olduğu, özellikle "Viyanalı" doktorların temizliği göz önünde bulundurulduğunda söylediklerinin anlamsız olduğu, kadavradan hastalık geçemeyeceği, eğer söylediği doğruysa ölüm oranlarının çok daha fazla olması gerektiği ve benzeri antitezler ortaya koydular. Semmelweis'in iddiaları abartılı, gerçekdışı, yeterli kanıt barındırmayan ve hadsiz olarak değerlendirildi. Meslektaşları önemli yayın organları ve tıp akademilerine Semmelweis'i şikayet ettiler. 1847'deki bu tartışmalar 20 yıl sonra Louis Pasteur'ün antisepsi çalışmalarından sonra nihai sonucuna ulaştı. Semmelweis haklıydı, sabun eldeki mikropların tamamını öldürmüyordu ve hastalığın sebebi, bilmeden yanlış uygulama nedeniyle sadece ve sadece "doktorlar"dı.

Peki Semmelweis'in iddialarının hepsi doğru muydu? Hayır. Lohusa humması, sanıldığı gibi kadavra parçacıklarından bulaşmıyor. Bu hastalığa, Streptococcus pyogenes denilen ve sağlıklı insanlarda yutak ve normal deride barınan bir bakteri sebep oluyor. Bu hastalık da doğumda hijyen koşulları yeterince yerine getirilmediği zamanlarda kolayca ortaya çıkıyor. Semmelweis, lohusa hummasının sebebinde yanılmıştı ancak yaptığı önemli gözlemler ve uyguladığı akılcı yaptırım sayesinde doktorların hastadan hastaya geçerken "mikropsuz" ellerle müdahale yapmasını sağlamış ve böylece hastalığın ortaya çıkışına engel olmuştu. Tüm bu çalışmaları sayesinde Dr. Ignaz Semmelweis o günlerde "anaların kurtarıcısı", bugün ise cerrahide "antisepsinin babası" olarak hak ettiği yeri aldı.

Hazırlayan: Seda Baykal (Evrim Ağacı)

Düzenleyen: Şule Ölez (Evrim Ağacı)

Kaynaklar ve İleri Okuma:

Contemporary Reaction to Ignaz Semmelweis

  1. Semmelweis Reflex

  http://www.evrimagaci.org/fotograf/73/8287
a45UyF587661-160610104626 Oraj Poyraz At Openmail oraj.poyraz@openmail.cc
2016/06/20  21:00 1  39  1923atamizindeyiz@googlegroups.com


 


Zannediyorum, Arkadasimiz Fransiz Mi? Ama Turkiye ye De Fransiz... Biz De Boyle Guzel Bir Soz Var: Turkiye ye Cok Fransizsiniz

Recep Tayyip ERDOGAN(RTE)
Turkiye denilen ulkenin basbakani

Ankara dakilerin Yunanlilara hala meydan okumalarina cilginliktan baska bir sifat verilemez. Yunanlilarla aramizda akilca da, ilimce de, kuvvet bakimindan ve her acidan bu kadar fark varken onlarla muhabereye girisilemez.

Yazar Refik Halit Karay - 07.08.1920

DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -4-

Evren hakkinda anlasilmasi en zor sey, anlasilabilir olmasidir. (Albert Einstein)

Yukardaki ironik cumleyi kurarken sanirim Einstein hakliydi. Doga bir yandan sasirtici bir sadelikle kendini sergilerken, diger yandan elimizi attigimiz her noktada yine ayni derecede sasirtici bir matematik barindirmakta. Sularin icinde olusan burgaclardan, bir gezegenin yildiz etrafinda yorungeye oturmasina, bir tasin yamactan yuvarlanmasina, iki atomun birbirleri ile elektron alisverisinde bulunmalarina kadar her yerde dunyanin en ustun beyinlerini zorlayan yasalar hakim. Uzun yillar boyunca insanlar, ortaya bir mantik butunlugune bagli yasalar zinciri koyamadan, seylerin hareketini ancak kopuk kopuk anlayabildiler.

Galileo, Iki buyuk dunya sistemi uzerine dusunceler calismasinda evrenin merkezi nerde? diye sormus ve Simplicio ile Salviati yi konusturarak Aristotales in evren anlayisina ciddi elestiriler getirmisti. Evrenin merkezinin Dunya olup olmadigi sorusu cok ciddi bir soruydu ve kisa sure icinde Galileo nun basini belaya sokacakti. Kendisinden once pek cok dusunur bazi dinsel ve gizemli sebeplerle, evrenin merkezine Dunya yi yerlestirmislerdi. Ayrica Pisagor gelenegine bagli kalan Yunan doga bilimcileri ve ardillari gezegenlerin yorungelerinin tam bir daire biciminde oldugunu savunuyorlardi. Cunku onlarin inancina gore, daire evrendeki en mukemmel geometrik sekildi. Fakat Galileo nun basit bir teleskop ile yaptigi gozlemler bu fikirlerle uyusmuyordu. Galileo Jupiter in 4 tane uydusu oldugunu farketti: Europa, Ganymede, Io ve Callisto. (Bu uydulara Galileo uydulari da denir. Gunumuzde ise Jupiter in 63 uydusu oldugu bilinmektedir.) Bu dort uydu, Jupiter in cevresinde donuyorlardi ve bu durum Galileo nun kafasini karistirmisti. Demek ki, evrendeki gok cisimlerinin illa Dunya cevresinde donmesi gerektigi gibi bir sart olamazdi. Bu durumda, Dunya nin evrenin merkezinde oldugunu ne hakla savunabilirdik? Eserinin bir yerinde sunlari yazdi:
Jupiter in iki uydusunun New Horizons gozlem araci tarafindan cekilen resimleri. Alttaki Io, ustteki Ganymede. Digerleri gorus acisi icinde degiller.

Sunu da eklemeliyim ki, ne Aristotales ne de bir baskasi evrenin merkezinin de facto (gercekten) Dunya oldugunu kanitlayamaz. Eger evrene bir merkez araniyorsa, oraya Gunes in oturtulmasi daha yerinde olur, sirasi geldiginde bunu herkes anlayacak.

Artik Gunes imizin evrenin merkezinde olmadigini, galaksimiz Samanyolu nun dis halkalarindan birinde mutevazi bir sistem oldugunu biliyoruz. Ama elbette Galileo nun bunu bilmesine imkan yoktu. Elindeki imkanlar gayet sinirliydi; buna ragmen dusunceleri kendi cagi icin devrimci ve cok aykiriydi.

Buyuk usta Newton a kadar; gezegenler, isigin hareketi, kutlelerin birbirlerini nasil cektikleri gibi konular, tabiri caiz ise bulanik suda balik avlamak gibi bir karmasa icinde yurudu. Isin icine bolca dinsel inanclar karisiyor ve her doga tartismasinin ardindan teolojik kavgalar patlak veriyordu. Din ile bilimin alanlari netlikle ayrilmamisti ve pek cok insan bilimsel kuramlarin dinsel inanclari tehdit etmeye baslamasindan rahatsizlik duyuyordu. Daha sonra gelistirilecek olan belirsizlik gibi yeni kuramlar ve ozellikle Charles Darwin in evrim teorisi din ve bilim kavgasini doruga tirmandiracakti. Kavga gunumuzde de surmektedir.

Sir Isaac Newton, tam anlami ile fizikte bir donum noktasi oldu. Kendince saplantilari olan, kavgaci, gecinmesi zor bir insandi ve genelde cok yalnizdi. Gencliginde sevmis oldugu bir kadina kavusamamis ve omru boyunca bekar yasamisti. Newton u anlatmak icin bir insanin kendi omrunu harcamasi gerekir. Okul yillarinda hala Aristotalesci gorusler hakimken Newton cebir, geometri, trigonometri dersleri almis, Latince ve Antik Yunanca ogrenmisti. Galileo ve Kepler in calismalarini da okumustu. Neticede, yillar suren bir egitimin ardindan bir ciftlik evine kapandi ve burda kutle cekimi uzerinde dusunmeye basladi. Kafasina bir elma dusunce yercekimi kanununu buldugu seklindeki inanis sadece hos ve gercek disi bir oykuden ibarettir. Gercekte ise, en verimli calismalarini bir kova suyun hareketlerini inceleyerek, merkezkac kuvvetin vakum icindeki etkisini dusunerek yapmistir. Bunun disinda bir prizma ile isigin tayflarini incelemis ve bazi eklemeler yaptigi bir teleskop ile evrensel cekim yasalarini gelistirmistir. Calismalari saymakla bitmez, iyisi mi kendiniz bir yerlerden bulup okuyun derim. En buyuk eseri Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (Doga felsefesinin matematik ilkeleri) kitabinda hareket ve kutle cekim kanunlarini 3 yasa ile matematiksel ve geometrik olarak anlatilmistir.

Birinci yasa: Tum cisimler bir kuvvet etkisi tarafindan durumunu degistirmeye zorlanmadikca duzgun dogrusal hareketini veya duraganligini korur. (Eylemsizlik yasasi)
Ikinci yasa: Bir cismin momentumundaki degisim, cisim uzerine uygulanan itme ile orantilidir ve itmenin uygulandigi duz dogru boyunca meydana gelir. Bir cisim uzerindeki net kuvvet cismin kutlesi ile ivmesinin carpimina esittir. (F=m.a) (Momentum bir cismin kutlesi ve hizinin carpimidir.)
Ucuncu yasa: Her kuvvete karsilik, her zaman esit ve ters bir tepki kuvveti vardir: veya iki cismin birbirine uyguladigi kuvvetler her zaman esit ve zit yonelimlidirler.

Newton sadece bazi cikarimlarda bulunmuyor, bir bilim metodolojisi de gelistiriyordu. Kitabinin girisinde bilimin amacini ve yontemlerini kisaca soyle ozetlemisti: Olgulardan doganin kuvvetlerini kesfetmek, sonra da bu kuvvetler yardimiyla diger olaylari aciklamak. Once olgular gozlemlenmeli, bu gozlemler sonucu doganin yasalari kesfedilmeli ve olusturulan kuram olaylari aciklayabilmelidir.
Gelistirilen kuramlar mutlaka gozlem ve deneyler ile pekistirilmeli ve matematiksel olarak modellenebilmeliydi.

Bu yasalardan hareketle Newton daha bir dizi formul gelistirdi. Hepimiz bunlari okul yillarimizdan az cok hatirlayabiliriz. Newton un i$ik hakkindaki calismalarina daha sonra, kuantum bahsinde deginecegim. Simdi artik bilimcilerin elinde, net, formule edilmis ve her zaman sinayabilecekleri yasalar vardi ve bilimsel bir yasanin hangi kriterlere uymasi gerektigi epey sekillenmisti. S.Hawking ve L.Mlodinow un kitabindan devam ediyorum.

Sir Isaac Newton un (1643-1727) uc hareket yasasi Dunya nin, Ay in ve gezegenlerin yorungelerini ve gel-git gibi fenomenleri aciklayan cekim yasasi modern bilim tarihinde yaygin bir kabul gormustur. Olusturdugu denklemler ve onlardan yola cikarak gelistirdigimiz matematiksel cerceve gunumuzde hala ogretilmektedir. Bina cizen bir mimar, araba tasarlayan bir muhendis veya bir roketin Mars a nasil gidecegini hesaplayan bir fizikci tarafindan Newton fizigi (cesitli eklemeler ve revizyonlar ile) kullanilmaktadir.

Doga, bazi yasalar tarafindan yonetiliyor ise, sormamiz gereken uc soru var:

Yasalarin kaynagi nedir?
Yasalarda istisnalar var midir, ornegin mucizeler gibi?
Sadece bir dizi olasi yasa mi vardir?

Bu onemli sorular bilim insanlari, filozoflar ve din bilimciler tarafindan farkli bicimlerde dile getirilmistir. Ilk soruya yaygin olarak verilen yanit -Kepler, Galileo, Descartes ve Newton un yaniti- yasalarin Tanri nin isi oldugudur.

Dr Hawking dogru soyluyor.Descartes, Newton gibi isimler Tanri yi inkar etmediler. Fakat, onlarin Tanri derken anladigi sey ile, gelenekci ve kati bir Hristiyan in, ornegin kadinlari cadilikla suclayan bir engizisyon yargicinin anladigi Tanri arasinda daglar kadar fark vardi. Zaten Dr Hawking bu inceligin farkinda. Filozoflar ve doga bilimciler Tanri ile doga arasinda oyle paralellikler kurmuslardi ki, bir sure sonra Tanri dan mi, yoksa dogadan mi bahsettiklerini anlamak nerdeyse imkansiz hale geliyordu. Diger yandan, dindarlarin tanrisi farkliydi. Bu tanri, yasamin her anina mudahale eden, insanlari cezalandiran ve korkutan, dahasi O nun adina bazi insanlarin diger insanlara ceza tatbik ettikleri askin bir tanriydi.

Felsefeciler Tanri yi inkar etmemislerdir fakat onlarin tarif ettigi Tanri yi doga yasalarinin bir baska ifadesi olarak gorebilmek de mumkundur. Eger Tanri ya farkli ozellikler atfedilmezse -Eski Ahit in tanrisi olmak gibi- Tanri yi ilk sorunun, yani yasalarin kaynaginin yaniti olarak gormek, bir gizemin yerine bir baskasini koymak demektir.

Guzel bir saptama. Tanri kelimesi bazen sorulardan kacis icin mukemmel bir siginak haline gelebilir. Bir seyi anlamiyorsak, isin icinden cikamiyorsak, kisaca Tanri nin hikmeti deyip bir aciklama yaptigimizi dusunebiliriz. Bu olguyu, ABD li bir yazar olan Edward Abbey (1927-1989) su sekilde ifade etmisti: Insanlarin dusunemeyecek kadar yorgun olduklari zaman cikardigi iniltiye Tanri denir. Benzer sekilde Karl Marx da (1818-1883) dunyayi yari felsefi yari teolojik cikarimlarla anlamaya calismanin gerekmedigini, asil onemli olanin dunyayi degistirmek oldugunu dile getirmis ve Tanri inancinin, evreni yorumlamaktan aciz insanlarin afyonu oldugunu soylemisti: Dini istirap, bir ve ayni zamanda, hem gercek istirabin ifadesi hem de gercek istiraba karsi bir protestodur. Din, ezilen yaratigin ic cekisi, kalpsiz bir dunyanin kalbi, ruhsuz kosullarin ruhudur. Din, halklarin afyonudur.

Oyle gorunmekte ki bazi kisiler felsefe ve dinin binlerce yillik teolojik yorumlarindan bunalmislar, tum bu yorumlarin dunyadaki haksizliklari degistirmek icin bir ise yaramadigini anlamislar ve sonunda isyan bayragini cekmislerdi. Hawking e geri donuyorum.

Ilk sorunun yanitina Tanri dersek, isin asil zor yani ikinci soruyla ortaya cikar: Yasalarda mucizeler, istisnalar var midir? Bu sorunun yaniti hakkindaki gorusler kesin bir sekilde ayrilmistir. Eski Yunan in en etkili iki yazari Platon ve Aristotales yasalarda asla istisna olmayacagini savunur. Ancak Kitab-i Mukaddes in bakis acisina gore, Tanri, yasalari yaratmakla kalmaz, ona yakarildiginda istisnalar da yaratabilir: olumcul hastaliklari iyilestirmek, kurakliga son vermek, kroketi olimpik spor olarak kabul etmek gibi.

Hawking in yazdiklarindaki alayciligi sezmemek mumkun degil. Sanki, Dr Hawking kroket sporunun olimpik bir spor olarak kabul edilmemesine biraz karsi. Gencliginde, henuz hastalik semptomlari ortaya cikmamisken kendisi de kroket oynamisti. Devam ediyorum.

Descartes in goruslerinin tersine, neredeyse tum Hristiyan dusunurler Tanri nin mucize yaratmak icin yasalari askiya almaya muktedir olmasi gerektigini savunmuslardir. Newton bile bu turden mucizelere inanirdi. Bir gezegenin cekim gucunun diger gezegenin yorungesi uzerinde bozulma yaratmasindan oturu gezegenlerin yorungelerinin kararsiz oldugunu, bu kararsizligin zamanla buyuyerek gezegenlerin ya Gunes e dusmelerine ya da Gunes sisteminden kopup gitmelerine yol acacagini dusunuyordu. Tanri nin yorungeleri surekli ayarladigina ya da sistemin durmamasi icin goksel saati kurduguna inaniyordu.

Anlasilan Newton ilahi sistemin bir kaosa suruklenmesinden epey korkmus ve Tanri nin bazen ise al atarak ufak tefek ayarlamalar yapmasi gerektigine inanmis. Bugun ise, hem Gunes imizin hem de Dunya mizin geleceginin pek de ic acici olmadigi one surulmekte. Orta buyuklukte bir yildiz olan Gunes in merkezindeki cekirdek fuzyonu sona erdiginde, Gunes icin bir olum-kalim savasi baslayacaktir. Hidrojenin tamami helyuma donusecek, cekirdek buzusecek, yakla$ik 7,3 milyar yil sonra Gunes kirmizi bir dev haline gelecek ve capi 150 kat artacaktir. Parlakligi ise simdikinin 5000 misline ulasacak ve etrafindaki gezegenleri yutmaya baslayacaktir. Ona en yakin gezegen olan Merkur un kurtulmak icin hicbir sansi yoktur. Venus ve Dunya ise once atmosferlerini kaybedecek, ayrica Dunya uzerindeki okyanuslar tamamen kuruyacaktir. Bunun ardindan ise once Venus sonra Dunya, Gunes in cekim alanina kapilacaklar ve onun tarafindan yutulup kaybolacaklardir. Astronomlar, Dunya nin bir kurtulma sansi olup olmadigi uzerinde ciddi olarak dusunmektedirler ama goruldugu kadari ile sevgili Dunya mizin bu gelecekten kacisi yoktur. Gerci o zamana kadar daha epey vaktimiz var, dolayisi ile Dunya uzerindeki senligimize devam edebiliriz.

-devam edecek-

Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder