Ahmet Kılıçaslan AYTAR : PARA VE NORMALLEŞME
Başbakan B.Yıldırım,Türkiye'nin İsrail dâhil son yıllarda ilişkisinin bozulduğu tüm komşu ülkelerle ilişkileri düzeltmek için girişimlerde bulunacağını, İsrail ile ilişkilerin kısa bir süre içerisinde düzeltilmiş olacağını belirtti.
Uzun süredir normalleşme yolunda müzakereler sürdüren Türkiye ve İsrail'in 26 Haziran'da Avrupa'da bir araya gelerek nihaî anlaşma konusunda el sıkışması bekleniyor.
*
Ortadoğu'da ABD'nin yıllardır sürdürdüğü jeopolitik yapı dağılmıştır.
Bu durum ABD'nin bölgesel sisteminin askerî, sınaî ve malî merkezi rolünde stratejik ve daimî müttefiki olan İsrail'i,
İran'ın Şii hilaliyle yayılma olasılığı ise Suudi Arabistan'ı derinden etkiliyor.
Bu yüzden bölgedeki Sünni ülkelerin İsrail'i tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabileceğini öngören yeni bir strateji işletiliyor.
*
İsrail; Filistin sorununun çözümünde Başbakan B.Netanyahu'nun "Suudi Arabistan, İsrail'in bir düşmandan ziyade müttefik olduğunu görmektedir; çünkü ikisini de İran ve İŞİD gibi tehdit eden iki temel unsur vardır.
Eskiden İsrail-Filistin meselesini çözersek daha geniş olan İsrail-Arap meselesinin de çözüleceğini düşünürdük.
Şimdi bunun tam tersinin geçerli olabileceğini düşünüyoruz.
Yani şu anda Arap Dünyası ile vuku bulmakta olan bu ilişkileri geliştirmek aslında İsrail-Filistin meselesini çözmemize yardım edebilir.
Biz de tam olarak bu amaca yönelik çalışıyoruz " stratejisi yönünde ilerliyor...
*
B.Netenyahu'nun Arap Dünyası ile geliştirdiği ve yürüttüğü ilişkilere dayandırdığı bu strateji;
1- Öncelikle İsrail'in yakın gelecekte HAMAS'la, sonra İran'la doğrudan bir savaş yaşayabileceği olasılığını dikkate alıyor.
2- Ardından İsrail ve Suudi Arabistan işbirliğinin ürünü olarak, Sünni Arap ülkelerinin İsrail'i bir Yahudi devleti olarak tanıması karşılığında Filistinlilerle kapsamlı bir barış anlaşması yapılabilmesini amaçlıyor.
*
2002'de Kral Abdullah tarafından Beyrut'ta Arap Birliği zirvesinde sunulan Arap Barış Girişimi esas alınıyor.
Arap Barış Girişimi;
1-İsrail'in 1967 savaşında işgal ettiği tüm topraklardan çekilmesini,
2-BM Güvenlik Konseyi'ne 194 sayılı karar çerçevesinde Filistinli mülteciler sorununa adil bir çözüm için çağrıda bulunulmasını,
3-1967 sınırlarında kurulacak ve başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını öngörüyor.
*
Buna göre, Filistin tarafı Yahudi bölgesinin ve Batı Duvarı'nın Ağlama Duvarı kısmının hâkimiyetini İsrail'e devredecek, eski şehrin kalan kısmındaki hâkimiyetini koruyacaktır.
Kurulacak Filistin devleti savunma amaçlı olarak silahlanabilecek, kendi hava sahası ve karasuları olacaktır.
Karşılığında, Arap ülkeleri Arap-İsrail çatışmasını bitmiş kabul edecek ve İsrail ile kapsayıcı bir barış sürecine girilirken İsrail ile normal ilişkiler kurulacaktır.
*
Nitekim Arap Barış Girişimi doğrultusunda;
İsrail'in kumandasında ve Arap Ligi himayesinde NATO uzantısı ortak bir Arap Savunma Ordusu,
Ardından terörle mücadeleye yönelik Suudi Arabistan merkezli ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman ülkeler arasında savunma paktı benzeri bir koalisyon kurulmuş bulunuyor.
*
Bu suretle;
1- İsrail'in çıkarlarına hizmet eden Sünni Arap ülkelerinin tutum ve politikalarında ortaklık sağlanması öngörülüyor.
2- Suudi Arabistan'ın, İran'ın Şii hilâliyle yayılma stratejisine karşı Şiiliğin bulunduğu her yerde etki alanını arttırmasının ve Şiiliğin yayılmasına karşı kalkan oluşturmasının önü açılıyor.
3-Ortadoğu'daki güç merkezi Suudi Arabistan ve İran arasında dağıtılırken, bölgede Sünni Arap ülkeleri ordusunun gerektiğinde doğrudan doğruya Şii İran ordusuyla karşı karşıya kalması planlanıyor.
*
Ancak İsrail-Filistin sorununun barışcıl bir şekilde çözülmesinin yolu;
1- Uluslararası Hukuk'un koruyucusu ve kollayıcısı BM Örgütü'nde düğümleniyor.
Halbuki BM Güvenlik Konseyi, barındırdığı farklı görüşler yüzünden türlü çatışmalara siyasi çözüm bulamıyor.
Öyle ki, BM'ye yeni bir statünün oluşturulması en büyük küresel siyasi çözümsüzlüğü oluşturuyor...
Başta Rusya olmak üzere kimi ülke, ABD'nin kendi lehine gelişen düzenin korunmasındaki gücünü başka devletlerle paylaşmak istemeyişinden rahatsızdır.
Çatışma konularında taraflar arasında kalıcı çözümlerin sağlanabilmesi için BM statüsünün değiştirilmesini şart olduğu iddia ediliyor.
2-Keza Rusya'nın doğalgaz konusundaki liderliğini sürdürmesinin yolu da Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırmaktan geçiyor.
Nitekim Rusya bu amaçlarla "Suriye İç Savaşına Siyasal Çözüm" üzerinden Suriye'de bulunuyor...
*
Bu yüzden Netenyahu, 7 Haziran'daki Rusya Devlet Başkanı V. Putin ile görüşmesinde İsrail ile Filistinliler arasında barış görüşmelerinin yeniden başlatılması,
Suriye,BM konuları ve Doğu Akdeniz enerji kaynakları görüşülüyor.
Görüşmede Suriye ve Orta Doğu'da da daha fazla söz sahibi olmak iddiasında olanTürkiye'nin; hem İsrail, hem de Rusya ile süregelen sıkıntıları konusu da masaya yatırılmış olmalıdır...
*
Türkiye bir tarafta Mavi Marmara nedeniyle İsrail'den özür ve tazminat istemesi,
Öte tarafta,Ortadoğu'da lider ülke olmak iddiasıyla düşürdüğü uçak nedeniyle Rusya'nın benzer talepleriyle karşı karşıya bulunması bir yana,
İsrail ve Rusya arasında Doğu Akdeniz'de Tamar ve Leviathan bölgesinde bulunan doğal gazın Avrupa'ya satılması konusunda da öne çıkıyor.
*
İsrail'in gazını Türkiye üzerinden Avrupa'ya satma projesi ABD'den destek görürken Yunanistan; Kıbrıs ve Mısır'ı da içine alan bir çözüm paketi sunuyor.
Enerji kaynaklarını çeşitlendirmek isteyen Avrupa'dan talep olmasına rağmen, İsrail'in karşısına kapasite sorunu ve çıkarlarından vazgeçmeyecek olan Rusya çıkıyor.
Nitekim Tamar için İsrail ile anlaşma imzalayan Rusya, buradan çıkacak doğalgazın İsrail iç pazarının ihtiyacını karşılayacağının kararlaştırılmasından beri Leviathan kaynakları için devrede bulunuyor...
*
İsrail ile Türkiye'nin sürüncemede kalan normalleşme anlaşmasında gözler, şimdi 26 Haziran görüşmelerine odaklanmıştır.
Ne ki yıpranan ikili ilişkiler, güven sorunu İsrail'in Ankara ile doğalgaz gibi uzun vadeli ve stratejik bir işbirliğine girmesini, normalleşme anlaşması sonrasında bile geciktirebileceğini düşündürüyor.
*
Ama İsrail için yanı başında bulunan ve askeri olarak güçlü bir Rusya ile doğalgaz konusunda işbirliğine girmek güvenlik açısından önemli bir yarar sağlıyor.
Çünkü Rusya hem doğalgaz borularının güvenliğini sağlayacak hem de Hizbullah ve İran'ı da İsrail'den uzak tutabilecektir.
Normalleşme ile birlikte Türkiye'nin, İsrail'in en büyük düşman olarak nitelediği HAMAS'a verdiği destek minimize edilirken,
İsrail'in Rusya aracılığıyla Hizbullah'a bir darbe daha vurmak istemesi anlaşılır bulunuyor.
*
Bu durumda İsrail-Filistin Sorunu Çözümü'nde mesele;
Türkiye'nin Ortadoğu'dan dışlanmasına yol açıyor.
Rusya ise,
1- Suriye Sorunu'nun Siyasi Çözümünde ön plana çıkıyor,
2- Doğu Akdeniz enerji denklemindeki yerini sağlamlaştırıyor.
İş; İsrail'in ABD ile ilişkilerini bozmayacak bir formül bulmasına kalıyor.
*
Türkiye hükümeti halâ "Olsun,ne gam" modundadır.
Nasılsa 2013'ten bu yana Türkiye'nin ilişkilerin normalleştirilmesi için ortaya koyduğu şartları yerine getiren herhangi bir anlaşma yapılmayışına rağmen ikili ilişkilerde rekorlar kırılıyor.
Türkiye ile İsrail arasında;
2009'da 2.603.186 milyar dolar olan ticaret hacmi,
2010'da 3.439 milyar dolara,
2011'de 4.448;
2012'de 4.039
2013'te 5.067 ;
2014'te 5.900 milyar dolara yükselmiştir...
Türkiye İsrail'in en fazla ticaret yaptığı 5. ülkedir!
24.6.2016
Ahmet Kılıçaslan AYTAR
ahmetkilicaslanaytar@gmail.com
a45UyF587661-160624152202 Oraj Poyraz At Neomailbox.net cimcime@neomailbox.ch
2016/06/24 23:00 1 39 1923atamizindeyiz@googlegroups.com
Nefreti ve kiskancligi tanimayacak kadar buyuk degilsinizdir.
Bunlardan utanmayacak kadar buyuk olun bari.
F.Nietzsche
Risale-i Nur, Kur an in bir aynasidir.
Bir mucize durumundadir
Said-i Kurdi
DOGA YASALARI UZERINE DUSUNCELER -4-
Evren hakkinda anlasilmasi en zor sey, anlasilabilir olmasidir. (Albert Einstein)
Yukardaki ironik cumleyi kurarken sanirim Einstein hakliydi. Doga bir yandan sasirtici bir sadelikle kendini sergilerken, diger yandan elimizi attigimiz her noktada yine ayni derecede sasirtici bir matematik barindirmakta. Sularin icinde olusan burgaclardan, bir gezegenin yildiz etrafinda yorungeye oturmasina, bir tasin yamactan yuvarlanmasina, iki atomun birbirleri ile elektron alisverisinde bulunmalarina kadar her yerde dunyanin en ustun beyinlerini zorlayan yasalar hakim. Uzun yillar boyunca insanlar, ortaya bir mantik butunlugune bagli yasalar zinciri koyamadan, seylerin hareketini ancak kopuk kopuk anlayabildiler.
Galileo, Iki buyuk dunya sistemi uzerine dusunceler calismasinda evrenin merkezi nerde? diye sormus ve Simplicio ile Salviati yi konusturarak Aristotales in evren anlayisina ciddi elestiriler getirmisti. Evrenin merkezinin Dunya olup olmadigi sorusu cok ciddi bir soruydu ve kisa sure icinde Galileo nun basini belaya sokacakti. Kendisinden once pek cok dusunur bazi dinsel ve gizemli sebeplerle, evrenin merkezine Dunya yi yerlestirmislerdi. Ayrica Pisagor gelenegine bagli kalan Yunan doga bilimcileri ve ardillari gezegenlerin yorungelerinin tam bir daire biciminde oldugunu savunuyorlardi. Cunku onlarin inancina gore, daire evrendeki en mukemmel geometrik sekildi. Fakat Galileo nun basit bir teleskop ile yaptigi gozlemler bu fikirlerle uyusmuyordu. Galileo Jupiter in 4 tane uydusu oldugunu farketti: Europa, Ganymede, Io ve Callisto. (Bu uydulara Galileo uydulari da denir. Gunumuzde ise Jupiter in 63 uydusu oldugu bilinmektedir.) Bu dort uydu, Jupiter in cevresinde donuyorlardi ve bu durum Galileo nun kafasini karistirmisti. Demek ki, evrendeki gok cisimlerinin illa Dunya cevresinde donmesi gerektigi gibi bir sart olamazdi. Bu durumda, Dunya nin evrenin merkezinde oldugunu ne hakla savunabilirdik? Eserinin bir yerinde sunlari yazdi:
Jupiter in iki uydusunun New Horizons gozlem araci tarafindan cekilen resimleri. Alttaki Io, ustteki Ganymede. Digerleri gorus acisi icinde degiller.
Sunu da eklemeliyim ki, ne Aristotales ne de bir baskasi evrenin merkezinin de facto (gercekten) Dunya oldugunu kanitlayamaz. Eger evrene bir merkez araniyorsa, oraya Gunes in oturtulmasi daha yerinde olur, sirasi geldiginde bunu herkes anlayacak.
Artik Gunes imizin evrenin merkezinde olmadigini, galaksimiz Samanyolu nun dis halkalarindan birinde mutevazi bir sistem oldugunu biliyoruz. Ama elbette Galileo nun bunu bilmesine imkan yoktu. Elindeki imkanlar gayet sinirliydi; buna ragmen dusunceleri kendi cagi icin devrimci ve cok aykiriydi.
Buyuk usta Newton a kadar; gezegenler, isigin hareketi, kutlelerin birbirlerini nasil cektikleri gibi konular, tabiri caiz ise bulanik suda balik avlamak gibi bir karmasa icinde yurudu. Isin icine bolca dinsel inanclar karisiyor ve her doga tartismasinin ardindan teolojik kavgalar patlak veriyordu. Din ile bilimin alanlari netlikle ayrilmamisti ve pek cok insan bilimsel kuramlarin dinsel inanclari tehdit etmeye baslamasindan rahatsizlik duyuyordu. Daha sonra gelistirilecek olan belirsizlik gibi yeni kuramlar ve ozellikle Charles Darwin in evrim teorisi din ve bilim kavgasini doruga tirmandiracakti. Kavga gunumuzde de surmektedir.
Sir Isaac Newton, tam anlami ile fizikte bir donum noktasi oldu. Kendince saplantilari olan, kavgaci, gecinmesi zor bir insandi ve genelde cok yalnizdi. Gencliginde sevmis oldugu bir kadina kavusamamis ve omru boyunca bekar yasamisti. Newton u anlatmak icin bir insanin kendi omrunu harcamasi gerekir. Okul yillarinda hala Aristotalesci gorusler hakimken Newton cebir, geometri, trigonometri dersleri almis, Latince ve Antik Yunanca ogrenmisti. Galileo ve Kepler in calismalarini da okumustu. Neticede, yillar suren bir egitimin ardindan bir ciftlik evine kapandi ve burda kutle cekimi uzerinde dusunmeye basladi. Kafasina bir elma dusunce yercekimi kanununu buldugu seklindeki inanis sadece hos ve gercek disi bir oykuden ibarettir. Gercekte ise, en verimli calismalarini bir kova suyun hareketlerini inceleyerek, merkezkac kuvvetin vakum icindeki etkisini dusunerek yapmistir. Bunun disinda bir prizma ile isigin tayflarini incelemis ve bazi eklemeler yaptigi bir teleskop ile evrensel cekim yasalarini gelistirmistir. Calismalari saymakla bitmez, iyisi mi kendiniz bir yerlerden bulup okuyun derim. En buyuk eseri Philosophiae Naturalis Principia Mathematica (Doga felsefesinin matematik ilkeleri) kitabinda hareket ve kutle cekim kanunlarini 3 yasa ile matematiksel ve geometrik olarak anlatilmistir.
Birinci yasa: Tum cisimler bir kuvvet etkisi tarafindan durumunu degistirmeye zorlanmadikca duzgun dogrusal hareketini veya duraganligini korur. (Eylemsizlik yasasi)
Ikinci yasa: Bir cismin momentumundaki degisim, cisim uzerine uygulanan itme ile orantilidir ve itmenin uygulandigi duz dogru boyunca meydana gelir. Bir cisim uzerindeki net kuvvet cismin kutlesi ile ivmesinin carpimina esittir. (F=m.a) (Momentum bir cismin kutlesi ve hizinin carpimidir.)
Ucuncu yasa: Her kuvvete karsilik, her zaman esit ve ters bir tepki kuvveti vardir: veya iki cismin birbirine uyguladigi kuvvetler her zaman esit ve zit yonelimlidirler.
Newton sadece bazi cikarimlarda bulunmuyor, bir bilim metodolojisi de gelistiriyordu. Kitabinin girisinde bilimin amacini ve yontemlerini kisaca soyle ozetlemisti: Olgulardan doganin kuvvetlerini kesfetmek, sonra da bu kuvvetler yardimiyla diger olaylari aciklamak. Once olgular gozlemlenmeli, bu gozlemler sonucu doganin yasalari kesfedilmeli ve olusturulan kuram olaylari aciklayabilmelidir.
Gelistirilen kuramlar mutlaka gozlem ve deneyler ile pekistirilmeli ve matematiksel olarak modellenebilmeliydi.
Bu yasalardan hareketle Newton daha bir dizi formul gelistirdi. Hepimiz bunlari okul yillarimizdan az cok hatirlayabiliriz. Newton un i$ik hakkindaki calismalarina daha sonra, kuantum bahsinde deginecegim. Simdi artik bilimcilerin elinde, net, formule edilmis ve her zaman sinayabilecekleri yasalar vardi ve bilimsel bir yasanin hangi kriterlere uymasi gerektigi epey sekillenmisti. S.Hawking ve L.Mlodinow un kitabindan devam ediyorum.
Sir Isaac Newton un (1643-1727) uc hareket yasasi Dunya nin, Ay in ve gezegenlerin yorungelerini ve gel-git gibi fenomenleri aciklayan cekim yasasi modern bilim tarihinde yaygin bir kabul gormustur. Olusturdugu denklemler ve onlardan yola cikarak gelistirdigimiz matematiksel cerceve gunumuzde hala ogretilmektedir. Bina cizen bir mimar, araba tasarlayan bir muhendis veya bir roketin Mars a nasil gidecegini hesaplayan bir fizikci tarafindan Newton fizigi (cesitli eklemeler ve revizyonlar ile) kullanilmaktadir.
Doga, bazi yasalar tarafindan yonetiliyor ise, sormamiz gereken uc soru var:
Yasalarin kaynagi nedir?
Yasalarda istisnalar var midir, ornegin mucizeler gibi?
Sadece bir dizi olasi yasa mi vardir?
Bu onemli sorular bilim insanlari, filozoflar ve din bilimciler tarafindan farkli bicimlerde dile getirilmistir. Ilk soruya yaygin olarak verilen yanit -Kepler, Galileo, Descartes ve Newton un yaniti- yasalarin Tanri nin isi oldugudur.
Dr Hawking dogru soyluyor.Descartes, Newton gibi isimler Tanri yi inkar etmediler. Fakat, onlarin Tanri derken anladigi sey ile, gelenekci ve kati bir Hristiyan in, ornegin kadinlari cadilikla suclayan bir engizisyon yargicinin anladigi Tanri arasinda daglar kadar fark vardi. Zaten Dr Hawking bu inceligin farkinda. Filozoflar ve doga bilimciler Tanri ile doga arasinda oyle paralellikler kurmuslardi ki, bir sure sonra Tanri dan mi, yoksa dogadan mi bahsettiklerini anlamak nerdeyse imkansiz hale geliyordu. Diger yandan, dindarlarin tanrisi farkliydi. Bu tanri, yasamin her anina mudahale eden, insanlari cezalandiran ve korkutan, dahasi O nun adina bazi insanlarin diger insanlara ceza tatbik ettikleri askin bir tanriydi.
Felsefeciler Tanri yi inkar etmemislerdir fakat onlarin tarif ettigi Tanri yi doga yasalarinin bir baska ifadesi olarak gorebilmek de mumkundur. Eger Tanri ya farkli ozellikler atfedilmezse -Eski Ahit in tanrisi olmak gibi- Tanri yi ilk sorunun, yani yasalarin kaynaginin yaniti olarak gormek, bir gizemin yerine bir baskasini koymak demektir.
Guzel bir saptama. Tanri kelimesi bazen sorulardan kacis icin mukemmel bir siginak haline gelebilir. Bir seyi anlamiyorsak, isin icinden cikamiyorsak, kisaca Tanri nin hikmeti deyip bir aciklama yaptigimizi dusunebiliriz. Bu olguyu, ABD li bir yazar olan Edward Abbey (1927-1989) su sekilde ifade etmisti: Insanlarin dusunemeyecek kadar yorgun olduklari zaman cikardigi iniltiye Tanri denir. Benzer sekilde Karl Marx da (1818-1883) dunyayi yari felsefi yari teolojik cikarimlarla anlamaya calismanin gerekmedigini, asil onemli olanin dunyayi degistirmek oldugunu dile getirmis ve Tanri inancinin, evreni yorumlamaktan aciz insanlarin afyonu oldugunu soylemisti: Dini istirap, bir ve ayni zamanda, hem gercek istirabin ifadesi hem de gercek istiraba karsi bir protestodur. Din, ezilen yaratigin ic cekisi, kalpsiz bir dunyanin kalbi, ruhsuz kosullarin ruhudur. Din, halklarin afyonudur.
Oyle gorunmekte ki bazi kisiler felsefe ve dinin binlerce yillik teolojik yorumlarindan bunalmislar, tum bu yorumlarin dunyadaki haksizliklari degistirmek icin bir ise yaramadigini anlamislar ve sonunda isyan bayragini cekmislerdi. Hawking e geri donuyorum.
Ilk sorunun yanitina Tanri dersek, isin asil zor yani ikinci soruyla ortaya cikar: Yasalarda mucizeler, istisnalar var midir? Bu sorunun yaniti hakkindaki gorusler kesin bir sekilde ayrilmistir. Eski Yunan in en etkili iki yazari Platon ve Aristotales yasalarda asla istisna olmayacagini savunur. Ancak Kitab-i Mukaddes in bakis acisina gore, Tanri, yasalari yaratmakla kalmaz, ona yakarildiginda istisnalar da yaratabilir: olumcul hastaliklari iyilestirmek, kurakliga son vermek, kroketi olimpik spor olarak kabul etmek gibi.
Hawking in yazdiklarindaki alayciligi sezmemek mumkun degil. Sanki, Dr Hawking kroket sporunun olimpik bir spor olarak kabul edilmemesine biraz karsi. Gencliginde, henuz hastalik semptomlari ortaya cikmamisken kendisi de kroket oynamisti. Devam ediyorum.
Descartes in goruslerinin tersine, neredeyse tum Hristiyan dusunurler Tanri nin mucize yaratmak icin yasalari askiya almaya muktedir olmasi gerektigini savunmuslardir. Newton bile bu turden mucizelere inanirdi. Bir gezegenin cekim gucunun diger gezegenin yorungesi uzerinde bozulma yaratmasindan oturu gezegenlerin yorungelerinin kararsiz oldugunu, bu kararsizligin zamanla buyuyerek gezegenlerin ya Gunes e dusmelerine ya da Gunes sisteminden kopup gitmelerine yol acacagini dusunuyordu. Tanri nin yorungeleri surekli ayarladigina ya da sistemin durmamasi icin goksel saati kurduguna inaniyordu.
Anlasilan Newton ilahi sistemin bir kaosa suruklenmesinden epey korkmus ve Tanri nin bazen ise al atarak ufak tefek ayarlamalar yapmasi gerektigine inanmis. Bugun ise, hem Gunes imizin hem de Dunya mizin geleceginin pek de ic acici olmadigi one surulmekte. Orta buyuklukte bir yildiz olan Gunes in merkezindeki cekirdek fuzyonu sona erdiginde, Gunes icin bir olum-kalim savasi baslayacaktir. Hidrojenin tamami helyuma donusecek, cekirdek buzusecek, yakla$ik 7,3 milyar yil sonra Gunes kirmizi bir dev haline gelecek ve capi 150 kat artacaktir. Parlakligi ise simdikinin 5000 misline ulasacak ve etrafindaki gezegenleri yutmaya baslayacaktir. Ona en yakin gezegen olan Merkur un kurtulmak icin hicbir sansi yoktur. Venus ve Dunya ise once atmosferlerini kaybedecek, ayrica Dunya uzerindeki okyanuslar tamamen kuruyacaktir. Bunun ardindan ise once Venus sonra Dunya, Gunes in cekim alanina kapilacaklar ve onun tarafindan yutulup kaybolacaklardir. Astronomlar, Dunya nin bir kurtulma sansi olup olmadigi uzerinde ciddi olarak dusunmektedirler ama goruldugu kadari ile sevgili Dunya mizin bu gelecekten kacisi yoktur. Gerci o zamana kadar daha epey vaktimiz var, dolayisi ile Dunya uzerindeki senligimize devam edebiliriz.
-devam edecek-
Levent ERTURK
LEVENTERTURK1961
https://leventerturk1961.wordpress.com/
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder